Gösterilen 761–780 arası toplam: 806

  • Müslümanca Yaşamak

    Fakat en önemlisi, Müslümanın kendi iç oluşumunu gerçekleştirmeye çalışmasıdır. Müslümanlar sürçtükleri, tökezledikleri yerde, bunun başlıca sebebinin kendi iç oluşumlarını tamamlamakta gösterdikleri ihmalden kaynaklandığını görmezden gelmemelidir. Kendi doğrularının gerektirdiği hayat tarzını, ilkin kendi nefislerinde yaşamaya başladıkları an, İslam’ın hayata geçirilmesinde en doğru yöntem kendiliğinden bulunmuş olacaktır. Müslümanın elinde bulundurduğunu söylediğimiz fırsat işte bu oluşumu gerçekleştirmek için verilmiştir kendisine.

    7,94
  • Mutluluk Onay Belgesi

    ‘’Bura’’da kimse yok mu !
    Öteki, beriki, biz, siz, onlar, hepimiz ‘’ora’’ dayız.
    Mutluluğunu / öfkesini başkalarına onaylatmaya kalkan herkes, ‘’bura’’ yı terk edip, bir başkası olarak ‘’ora’’ya, sanal aleme iltica ediyor.
    İnsanoğlu, 19.yüzyılın teknolojisine uzuvlarını kaptırdı.21.yüzyılın teknolojisine ise duygularını ve benliğini kaptırıyor.
    Dünya başkalaşıyor, değişiyor.Gündelik hayatın dijital kültüre yaslanan değişimini, öyküler üzerinden idrak etmek isteyenler için:
    Her günü bir ölçek Mutluluk Onay Belgesi.
    Fatma Barbarosoğlu’nun kaleminden ‘’Sanal Cumhuriyet’in yalnız vatandaşlarını okumak, kalbinize, aklınıza, fikrinize iyi gelecek.

    9,09
  • Nar Ağacı

    Nazan Bekiroğlu’ndan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman. Balkan Savaşı yıllarında başlayıp I. Dünya Savaşı’na uzanan bir öykü… Trabzon’da ve Tebriz’de doğup birbirlerine doğru yol alan iki hayat; önce delice akan sonra durgunlaşan iki ırmak… Aslında çok ırmak… Tebriz’in en büyük, en asil halı tüccarının deli fişek oğlu Settarhan ve Trabzonlu inci tanesi Zehra… İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhaceret, tehcir, mücadele, kader… Farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke ve üç sevda Nazan Bekiroğlu’nun mürekkebi aşk olan kaleminde buluştu. “Nar Ağacı” bir Doğu masalı kadar zengin, hayal kadar güzel, hayat kadar gerçek bir hikâye… İncelikle işlenmiş karakterleri, zengin detayları ve dönemi anlatmadaki maharetiyle yıllarca unutulmayacak bir kitap…

    14,84
  • Nasip Niyete Vurgundur

    Her şey güzel derken başına öyle şeyler gelir ki “Yandım!” dersin, “Bittim!” Düşersin…
    İşte o an, içindeki iyilik çıkıp gelir ve kapını çalar. “Kalk!” der, “kalk!”
    Tutar elinden, karanlığı yırtar ve seni güzel günlere götürür. Korku nedir bilmez iyilik.
    Aydınlık, karanlıktan korkar mı hiç? İyilik adına yanan ateşi, kötülük söndürebilir mi hiç?
    Kötü günler ile karşılaştığında kimseye ihtiyacın yok! Önce Allah, sonra içindeki iyiliğe güven.
    Niyetin ne kadar iyiyse Allah o kadar seninle. Nasip niyete vurgundur; alsa da elinden yoğunu varını, döner dolaştırır geri verir sana hakkını!Olmaz deme, olur! Unutma ki Allah isteyince kuşlar filleri yener azizim!

    9,09
  • Nutuk

    Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir millet, medenî insanlık dünyası karşısında uşak olmak konumundan yüksek bir davranışa lâyık görülemez.
    Yabancı bir devletin koruyup kollayacağını kabul etmek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten de, bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.
    Halbuki, Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!
    Kurtuluş Savaşı’nın öyküsü.

    9,09
  • O ve Ben

    Hayatını, Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’ni “Tanıyıncaya Kadar” ve “Tanıdıktan Sonra” diye iki ana bölüme ayıran Necip Fazıl, Efendisine doğru kendisini cezbeden hâdiseleri de mânâlandırdığı otobiyografik eseri “O Ve Ben”i 1975’de şöyle takdim etmiştir:

    “Bu eser, dünyaya gelişimden bugüne kadar en hususî renkleri, çizgileri ve sesleriyle hayatımın hikâyesi ve asıl O’nu tanıdıktan sonra mânasını anlamaya başladığım vücut hikmetinin bende tecelli eden yakıcı ifadesidir. Bu bakımdan, kendilerini görünceye kadar malik olabildiğim birbuçuk esere nisbetle bugün 60 cildi aşan ve hepsini birden o nura borçlu bildiğim eserler arasında, şimdikini, baş köşeye oturtulması lâzım ve en mahrem iç ve dış iklimlere doğru bir belirtiş olarak takdim ederim.”

    Kitap, 1965 senesinde “Büyük Kapı” ismiyle yayınlanmıştır.

    9,09
  • Öğlen Namazına Nasıl Kalkılır?

    Daha çok Yılgın Türkler ve kitaplarından tanıdığımız benzersiz üslûbu yaşayışı cesareti sert tavırları ve bağımsız kalemiyle ses getiren ezberleri bozan Bülent Akyürek”in bu kitabı da çok okunacak çok tartışılacak… Modernizmin trafiğin gürültünün önümüzden akıp giden sosyal medya gevezeliklerinin arasında kulaklarımız ezanı duymaz oldu. Artık insanlar akşamları televizyon izleyip gece yarılarına kadar tartışma programlarını takip ediyor daha sonra sabaha kadar internetin başından ayrılamıyorlar. O sırada okunuyor namazlarını kılıp uyuyorlar ve bu arada öğlen ile ikindi namazı kaçıyor. Sabah namazını ayakta karşılayan ümmet maşallah akşama kadar uyuyor. Bu kitap sabaha kadar oturup akşama kadar uyuyanların canını acıtacak.Yine bir klasiği yine yıllarca unutulmayacak makaleler cümleler girecek hayatımıza.O Allah’a inanan ama kitaptan uzaklaşan insanlar için bir ışık olabilir kanaatindeyiz…

    9,09
  • Ölümün Kıyısında Bir Poems Sendromlunun Günlüğü

    Muhammet Sami Oğuz,namı diğer Muhammet usta.Cahit Sıtkı Tarancı’nın dizelerindeki gibi “yaş otuz beş yolun yarısı eder”i biraz geçmiş,bir iki yaş.Aşçı,2 çocuk babası.Ve bir anda çok nadir bir hastalığa Poems sendromu’na yakalandığını öğreniyor. O güne kadar adını duymadığı şu ana dek ülkemizde tesbit edilen 7-8 vakadan biri.Ve ölümcül hastalık yakasına yapışıyor.Tedavisi için ilaçlar Türkiye’de yok,ancak bakanlık yoluyla getirilebiliyor.
    Sonra başlıyor macera.Uzun gecelere sığmayan acılar,kemoterapiler,memleketten uzak bir hastanede ,Çapa Tıp Fakültesinde geçen günler,aylar hatta yıllar.İşte bu kitap öyle çıktı ortaya.O günlerde Muhammet ustayı ziyaret eden bir yayıncının (bu kitabın yayıncısının) facebook’taki yazılarını görünce “günlüklerini yaz da yayınlayayım” demesiyle.Başta inanmadı Muhammet usta.Sonra yayıncının ciddi olduğunu görünce hevesle sarıldı,kağıt kaleme.Acılarını,umutlarını kısacası hayatını yazdı.Belki çoğunuzun okurken bile dayanamayacağınız acılarını yazıyla anlatmaya çalıştı.Ve bu kitap ona yeni bir umut verdi,belki de hayata bağladı.Bu defa da yazmak için geceleri uyumadı.
    İşte elinizde tuttuğunuz bu kitap o gecelerin eseri.Bu kitapta bir insanın ölümün nefesini ensesinde hissederek yaşamasını,metanetini,sabrını ve en önemlisi tevekkülünü göreceksiniz.Ve insanın sınırlarını keşfedeceksiniz…….

    7,94
  • Ölünün Yeri

    “İbrahim Eyibilir, yazının başında dikkat çektiğimiz “sürekli şimdi” halini öyküleri aracılığı ile hissettirir. Malzemesini zamansal olarak genelde “geçmişten” seçse de onun derdi, içinde yaşadığı “hal”dir, yani “şimdi”dir. Bunu da “öykü anlatıcısının şimdisi” olarak öykülerinde kodlar. Dolayısıyla öykülerdeki “anlatıcı”ların bilinç halleri ve zamansal sapmalarından yola çıkan dikkatli okuyucu, yazarın “şimdisi” (hali) konusunda gerekli verileri elde eder. Bütün bu veriler de gelip şuna dayanır: İbrahim Eyibilir, öyküleriyle “ekran çağına” itiraz ediyor; yani bir tür hayatımızdaki bütün “değerleri ters-yüz eden modernizme başkaldırıyor. Bir sanatçı olarak yazarın böyle bir hakkı yok mudur?…”

    4,49
  • Pal Sokağı Çocukları

    Nemecsek, Boka ve Pál Sokağı’nın öbür çocukları 1907 yılında Budapeşte’nin yoksul Józsefváros semtinden yola çıktılar. Bugün artık bütün dünyada tanınıyorlar. Bugüne kadar her yaştan milyonlarca insan onların dokunaklı hikâyesini okudu; tıpkı Budapeşteli çocuklar gibi onlar da Boka’nın cesaretine hayran oldu, Nemecsek’in ürkek ama kararlı kahramanlığı karşısında gözyaşlarını tutamadı.
    Şimdi artık Pál Sokağı Çocukları’nın Arsa’sında kocaman çok katlı evler var.
    Ama ne gam: Dünyanın bütün çocukları
    Pál Sokağı’ndandır!

    6,90
  • Rubailer

    Ömer Hayyam’ın gerçek hayatı ile şiirlerinde gördüğümüz hayatı ve dünyaya bakış açısı birbiriyle farklılık oluşturmaktadır. Rubailerde dünyada geçirilen kısa zamanın zevk ve eğlence içinde geçirilmesi önerilirken, onun gerçek hayatında bu şekilde yaşamamış aksine titiz, çalışkan bir bilim adamı olarak tanınmaktadır. Ömer Hayyam bütün ömrünü ilmî çalışmalarla, fikir, felsefe ve araştırmayla geçirmiş; mütevazı bir hayat sürmüştür. Ardında bıraktığı farklı pek çok bilim dalında yazılmış eserleri, buluşları bunun en iyi kanıtıdır.

    Ömer Hayyam’ın rubailerinde en çok kullandığı şarap, meyhane, sevgili, saki vb. imgelerin tasavvufî anlamlar taşıdığını düşünenlerin yanında bunların gerçek anlamında kullanıldığına inananlarda bulunmaktadır. Ömer Hayyam dünyayı bir “hiç” olarak görür, hayatın bir anlamı olmadığına, gelip geçicilik ve ölüm hakikatine karşı ânı yaşamayı, güzellerle şarap içip zevk ve eğlence içinde vaktini geçirmeyi tercih eder. Ömer Hayyam dünyaya ve hayata olan bağlılığı, dünyayı tek gerçek olarak kabul etmesi ve eldeki ânın en iyi şekilde değerlendirilmesi gerektiğini düşünmesiyle, hümanist bir dünya görüşüne sahiptir.

    7,94
  • Rüzgarlar Hep Gençtir

    Evrensel bir ezgidir Zülfü Livaneli,
    Ya da eşsiz bir film karesi,
    Belki de sonu gelsin istemediğimiz bir romandır o.
    Ama en çok da umuttur.
    Hep genç kalan, gençlikle çoğalan, her dokunduğuna çiçek açtıran umutlu bir rüzgâr.

    10,24
  • Şahname

    Hayatı hakkında ayrıntılı bilgilere sahip olamadığımız İranlı şair Firdevsî iyi bir dil eğitimi almış, edebi anlamda yetkinliğe ulaştığı Farsçanın yanı sıra Pehlevice ve Arapçayı öğrenerek zengin bir ifade gücüne kavuşmuştur. Şairin bu dil me­rakına tarihsel konulara duyduğu ilgi de eklenince, İran edebiyatının en önemli eser­le­rinden biri olan Şahnâme zengin içeriğiyle ve çarpıcı üslubuyla edebiyat tarihinin ölüm­süz eserleri arasındaki yerini almıştır.

    Fir­dev­­sî Şahnâme’­sini ha­zır­lar­ken eski İran kahramanlık hikâyelerinden ya­rar­lan­mış­tır. Yaklaşık VI. yüzyıldan itibaren başlayan bu derleme geleneğinde Firdevsî bir dö­nüm noktası oluşturmuş, eserinde sıklıkla mûbed ve dihkân sanıyla andığı bilgili kim­se­le­rin anlatımlarından faydalanmış ve kaynak olarak başta Âves­ta olmak üzere Tev­rat ve Kur’ân gi­bi di­ni me­tin­leri kullanmıştır. Ancak ese­ri­ne Al­lah’ı övmekle başlamış, ardından ev­­re­nin, ayın, gü­neşin, ge­ze­­gen­lerin, yer­kü­renin ve in­sa­nın ya­ra­tı­lı­şından söz etmiş, son ola­rak da İran’da hüküm sürmüş kral­la­rın, soylu kimselerin ve kahramanların tarihi-ef­sa­ne­vi hikâyelerini anlatmıştır. İran­lı­la­rın Arap­la­ra ye­nil­me­le­rin­den dört yüz yıl son­ra ka­le­me alınan bu 60.000 beyitlik eser Gazneliler sü­lalesinin en güçlü hükümdarı olan Sultan Mahmud’a 1014 yılından sonraki bir tarihte sunulmuştur…

    İslamiyet öncesi İran’ın tarihi-efsanevi hükümdarlarının ve onlara her ko­şul­da bağ­lı kah­ramanların ül­ke­le­ri­ni, milli gelenek ve göreneklerini ko­­­ru­­mak adına ver­dik­le­ri mü­­ca­de­­lenin des­ta­nı olan bu önemli eser, daha sonraki dönemlerde Osmanlı kültürünün de bir par­çası olmuştur…

    57,90
  • Şahname 2

    Ben öyle yüce bir şiir sarayı yükselttim ki; yelden de yağmurdan da zarar görmeyecek. Artık ölmeyeceğim; hep diri kalacağım ben; çünkü sözün tohumunu attım bu toprağa ben.”

    Şahnâme, doğuya ışık tutan kitap… Gerçekten kitapların şahı… Büyük söz ustası İran ulusal şairi Firdevsi’nin şaheseri…Tam metin halindeki ikinci cildi şimdi güzel Türkçemizde… Orijinal dili Farsça dışında ilk kez Prof. Nimet Yıldırım tarafından diğer on üç ünlü baskısıyla karşılaştırmalı olarak gerçekleştirilen çeviri eser okurlarımızla buluşuyor…

    44,90
  • Satır Arası Hikayeler

    Vezir olmanın adam olmaya yetmediğini hikâyelerden öğrendik, kimsenin yaptığının yanına kâr kalmayacağını, bir böceğin bile sebepsiz yaratılmadığını, her işte bir hayır olduğunu, sevmeyi, sevilmeyi, cömertliği, kahramanlığı, saygıyı, adam olmayı, incitmemeyi, hatta ‘insan’ olmayı hikâyelerden öğrendik.

    Bu miras yarınlara taşınmalıydı. Kimi kalın ciltli kitapların sayfaları arasında saklanmış, kimi dilden dile asırlardır dolaşagelen bu hikayeler asla unutulmamalıydı. Yarınların çocukları soba başında ısınmayı bilmeseler de, mısırların çıtırtısını duymayacak olsalar da, en azından bu muhteşem mirastan mahrum kalmamalıydılar…

    7,94
  • Satranç

    Stefan Zweig, çok geniş bir psikoloji birikimini eserlerinde bütünüyle kullanmış ender yazarlardandır. Onun dünya edebiyatında bir biyografi yazarı olarak kazandığı haklı ünün temelinde de bu özelliği, yani yazarlığının yanı sıra çok usta bir psikolog olması yatar. Satranç, Zweig’ın psikolojik birikimini bütünüyle devreye soktuğu bir öyküdür ve bu öykünün baş kişileri, tamamen yazarın biyografilerinde ele aldığı kişileri işleyiş biçimiyle sergilenmiştir.

    Zweig ölümünden hemen önce tamamladığı birkaç düzyazı metinden biri olan Satranç’ı kaleme aldığı sırada, karısı Lotte Zweig ile birlikte göç ettiği Brezilya’da yaşamaktaydı. Satranç’ta da, olay yeri olarak New York’dan Buenos Aires’e gitmekte olan bir yolcu gemisini seçmiştir. Bu gemide tamamen rastlantı sonucu karşılaşan üç kişi: yeni dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic, sıradan bir satranç oyuncusu olan anlatıcı ve bir zamanlar çok usta bir satranç oyuncusu olan, ama hayli zamandır satrançtan uzak kalmış bulunan Dr. B., öykünün aktörleridir.

    4,49
  • Semerkant

    “Titanic’te Rubaiyat! Doğu’nun çiçeği Batı’nın Çiçekliğinde! Ey Hayyam! Yaşadığımız şu güzel anı görebilseydim!” Amin Maalouf, “Afrikalı Leo”dan (YKY, 1993) sonra bu kez Doğu’ya, İran’a bakıyor. Ömer Hayyam’ın Rubaiyat’ının çevresinde dönen içiçe iki öykü… 1072 yılında, Hayyam’ın Semerkant’ında başlayan ve 1912’de Atlantik’te bit(mey)en bir serüven… Bir elyazmasının yazılışının ve yüzlerce yıl sonra okunurken onun ve İran’ın tarihinin de okunuşunun öyküsü/tarihi…

    7,94
  • Sen On Yedi Yaşımsın

    Mirac Cağrı Aktaş İlknur Mustu
    Seni ”canımın içi” diye sevecek birini kaybettin.
    Şimdi hiçbir can nefes olmayacak sana.
    Daha çok sevileceğini umarak gittiğin yerde sıkışırsa kalbin, elini kalbine koy. Çünkü o acı benim.
    O sıkışmayla sana, bizi bitirme çabalarını ve hiçe sayışlarını hatırlatmaya geleceğim.
    Biliyor musun sevgilim? Seni sevdim.
    Bir insan hayatında ne kadar çok ve ne kadar güzel sevebilirse, o kadar sevdim.
    Bu da benim yenik zaferim…
    Sen benim ilk çaresizliğim, sen benim ilk yenilgimsin.

    7,94
  • Sen Yanımda Ol Yeter

    Yayın Tarihi: 2018-08-06
    ISBN: 6052690178
    Baskı Sayısı: 1. Baskı
    Dil: TÜRKÇE
    Sayfa Sayısı: 296
    Cilt Tipi: Karton Kapak
    Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
    Boyut: 13.5 x 21 cm

    10,24
  • Şeytan Arkadaşlık İsteği Gönderdi

    Kitap, -sizleri sıkmadan- bakmaya alışık olmadığınız bir tarz ve üslupla hayatın birçok alanına dokunuyor.
    Kitabın dili ve üslubunun yanı sıra içeriğindeki ilginçlikler ve kitaptaki Türkiye’de ilk olma özelliği taşıyan bazı sürprizler de sizleri şaşırtacak.
    Kitap hiç bitmesin isteyeceksiniz…
    Kitaptan dudak uçuklatan başlıklar:

    6,79