Gösterilen 21–40 arası toplam: 805

  • Alparslan Çift Başlı Kartallar

    Tarihi romanlarıyla Osmanlı sultanlarının birbirinden değerli hayat hikâyelerini günümüz okuruna aktaran Okay Tiryakioğlu bu defa Selçuklu topraklarına uzanarak atalarımızın atası Alparslan’ı konuk ediyor sayfalarına. Ve serüven başlıyor! Çağrı Bey önderliğindeki Selçuklu Devleti, Dandanakan zaferinin ardından gücüne güç katarak batıya doğru ilerlemektedir. Henüz yağız bir delikanlı olan Alparslan ise dövüş hocası olan yenilmez Korgan’dan aldığı eğitimle rüştünü ispatlayarak liderliğe doğru yükselir. Vatan aşkına sevda ateşi katan güzeller güzeli Selcen Kız’ı kaçırma planları yapılırken, devletin bütünlüğünü hırpalayan iç isyanlar da bir bir bastırılır. Ve nihayet Anadolu’nun kaderini değiştiren Malazgirt Savaşı’nın vakti gelir. Alparslan ile Roman Diyojen’in tarihe mal olmuş bu destansı yüzleşmesine hazır olun.

    7,94
  • Altıncı Koğuş

    Çehov bir taşra kasabasındaki akıl hastanesinde geçen bu novellasında, eğitimli bir hasta olan İvan Dmitriç ile Doktor Andrey Yefimıç arasındaki felsefi çatışmaya odaklanır. İvan Dmitriç maruz kaldıkları adaletsizliğe, içinde yaşamaya zorlandıkları berbat koşullara karşı çıkarken, Andrey Yefimıç bunları görmezden gelmekte ısrar eder ve durumu değiştirmek için kılını bile kıpırdatmaz. Doktor sonunda içine düştüğü “felsefi” yanılgının farkına vardığında ise artık iş işten geçmiştir. Altıncı Koğuş, Rusya’nın ve ülkenin sorunlarıyla ilgilenmek yerine onları uzaktan izlemeyi tercih eden elit Rus aydınının “deliliği”nin simgesidir adeta. Altıncı Koğuş, Russkaya Mısl dergisinin 1892 kasım sayısında yayımlandığında büyük ilgi görmüştü. Hatta Lenin’in de yapıtı okuduktan sonra dehşete kapıldığı, “Kendimi Alıncı Koğuş’a kapatılmış gibi hissettim” dediği rivayet edilir. ANTON PAVLOVİÇ ÇEHOV (1860-1904): Büyük Rus tiyatro yazarı ve modern öykünün en önemli ustalarından olan Çehov, Rus Gerçekçilik okulunun önde gelen temsilcisidir. Taganrog’da dünyaya geldi. Lisede Yunan ve Latin klasiklerini temel alan bir eğitim gördü. 1879’da Moskova’ya giderek tıp fakültesine yazıldı ve 1884’te doktor oldu. Alacakaranlıkta adlı öykü kitabıyla 1887’de Rus Akademisi tarafından verilen Puşkin Ödülü’nü kazandı. Yaklaşık bin sözcükten oluşan komik kısa öykü türünü başlı başına bir sanat haline getirdi. Ancak 1888’de yayımlanan Bozkır adlı yapıtıyla komik öykülere sırt çevirmiş oldu. Önemli oyunları arasında Ayı (1888), Evlenme Teklifi (1889), Martı (1896), Vanya Dayı (1899), Üç Kız Kardeş (1900) ve Vişne Bahçesi (1903) sayılabilir.

    4,49
  • Ama Bir Somuncu Baba Romanı

    Cânım kâri, görmek bir şeye hudut koymaktır belki. Ya görmeden yaşayanlar, bizim anladığımız gibi dünyayı anlamayanlar? Hem görmek için illa göz mü gerekir ki? Bence hayır. Bazıları bakmasa da görür, gözleri görmese de bilirler… … Hayal mi gerçek; gerçek mi hayal kestiremediğim zamanlarım oluyor benim de. Ve bazı şeylerin hayali güzel kendisi değil, biliyorum. Bu kez kendi hayal ettiğim birinin hayalleriyle kuruyorum cümlelerimi ben. Kitabı okuyup da bitirdiğinde ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksın. Ama şimdiden söyleyeyim ki hayal gerçek gibi değil, sınırı, saati, yeri ve hududu yok. Belki de bunun için güzel ve hayali olmayanlar bunun için eksik belki de… … Bu hikâyeyi uzun zamandır taşıdım gönlümde. Zaman geçtikçe unuturum sandım ama unutmadım. Her defasında yeniden ve yeniden hatırladım. İçimizde her vakit var olan birinin dilinden, kibrin dilinden bir derdi anlatmak için düşürdüm gönlümü bu satırlara. Kibrim galip gelmesin diye kendimi onunla anlattım. Hayal ettim ve hayalime inandım. Hem yaşadığımız her şey bir rüya ise ve biz ismine “hayat” diyorsak?

    9,90
  • Amelia Earhart / Küçük İnsanlar Büyük Hayaller

    Tasarımcılardan sanatçılara, bilim insanlarından yazarlara bu özel kişilerin hayat hikâyelerini keşfedin. Hepsi hayalleri olan küçük çocuklardı ve büyüyüp inanılmaz işler başardılar. Amelia Earhart çocukken kanatlarını esnetip bir kuş gibi uçabildiğini hayal etmekten çok hoşlandırdı. Yetişkin bir kadın olduğunda dört bin iki yüz metreden daha yükseğe çıkarak uçuş rekoru kırdı. Atlantik ve Pasifik Okyanusu üzerinde uçarak çok zorlu bir görev üstlendi; gezegenin etrafını uçarak kat edecekti.

    6,79
  • Amerika’ya Meydan Okurken

    Malcolm X, 1960’lardan bu yana Afro-Amerikan kuşakların Amerika’da tam eşitlik için verdiği mücadelenin efsane isimlerinden biriydi. Yoksul gettolardan şehir meydanlarına akan siyah öfkenin bizzat kendisiydi. Aynı zamanda sırf derilerinin renginden dolayı ayrımcılığa uğrayan, aşağılanan, hakları elinden alınan milyonlarca Afro-Amerikalıya öz güven duygusunu, mücadele azmini aşılayan özgün bir kişilikti. Bu yıllarda hem sivil haklar mücadelesi yapan liderleri hem de beyaz politikacıları eleştiren Malcolm X’in düşünce dünyasını dolaysız olarak yansıtan konuşmaları kendisinin hayatı boyunca yaşadığı dönüşüme dair etraflı bir resim çizebilmek açısından olmazsa olmaz metinlerdir. İşte, Amerika’ya Meydan Okurken kitabındaki konuşmalar, söyleşiler ve notlar ihtiva ettiği önem ile birlikte, hitap edilen kitledeki ve tarihsel bağlamdaki karşılığı dikkate alınarak, tekrarlardan arındırılmış ve kronolojik bir şekilde okurlarla buluşuyor. Irkçı gettolaştırma siyasetine itiraz eden konuşmalar, adına şarkılar bestelenen, filmler yapılan bu mücadele insanının düşünce dünyasında olup bitenlerin kuşatıcı ve olabildiğince eksiksiz bir hikayesini anlatıyor. Amerika’ya Meydan Okurken, kurumsal ırkçılığa karşı mücadele eden Malcolm X’in çok katmanlı hayatının ritmine ve gerçeklerine ışık tutan kapsamlı ve özgün bir eser olma özelliğini taşıyor.

    6,79
  • Annemin Emarı Geldi

    Bazen bir kitap okuduğunuzda bütün hayatınız değişmez ama gözden geçirilir. Prof. Dr. Ethem Güneren’in Annemin Emarı Geldi adlı kitabı da böyle bir eser.

    Ethem Güneren, bir “yeryüzü doktoru.” Ona bu unvanın bu kadar yakışmasının nedeni sadece işini iyi yapıyor olması değil, bu dünyada işini iyi yapan birçok insan var. Onu farklı kılan şey, imkânsız coğrafyalardaki imkânsız insanlara ulaşarak onların hayatlarına dokunmasıdır.
    Onun satırlarını okurken “4 yaşındaki oğlumun sesini ilk kez duydum,” diye ağlayan babanın mutluluğuna ortak olacaksınız.

    Bu kitabı özel yapan, edebiyat deyişiyle “anlatmayıp göstermesidir.” İyi ve duyarlı bir insan olmayı haykırmak bir kulaktan kulağa oyunudur. “İyi ve duyarlı bir insan olarak bunları yapıyorum,” diyebilen insanın fısıldadıkları ise kulağımızdan girip kalbimize çakılır.

    6,79
  • Antikacı

    Romanları ve oyunculuğu ile Türkiye’de ve dünyada büyük ilgiyle takip edilen Bahadır Yenişehirlioğlu bu kez şaşırtıcı bir romanla çıkıyor okurlarının karşısına.

    Her şeyi geride bırakıp çekip gitmek kolay mı? Kurmak için yıllarca uğraştığı düzeninden bir çırpıda vazgeçebilir mi insan? Geride bıraktıkların ne olacak? Sorumluluklarını ne yapacaksın? Gözünün içine muhabbetle bakanlar ne yapacak sensiz?
    Peki ya hayallerin? Gerçekten yaşadığın hayatı istiyor musun? Bu kısacık ömrünü başkalarının istediği gibi mi sürdüreceksin? Benliğini bulmak için hiç mi uğraşmayacaksın? Gidebilirsen eğer, gittiğin yerde seni neler bekler? Gidemezsen kimdir aslında bunun sorumlusu?

    Üsküdar’ın sırtlarından İstanbul’u sessizce izleyen o ev, içinde Antikacı Cemil Bey’in hikâyesiyle birlikte neler barındırır?

    7,90
  • Araba Sevdası (Sadeleştirilmiş Basım)

    Araba Sevdası, Tanzimat döneminde rastladığımız diğer roman denemelerinden apayrı, yazarını da benzersiz kılan
    bir romandır.

    Sultan Abdülaziz döneminde yaşanan trajikomik bir aşk hikâyesini, abartılı bir “alafranga züppe” karakterinin etrafında anlatan Araba Sevdası, Türkçe edebiyatın en özgün örneklerinden biridir. Daha sonra pek çok romanda benzer örnekleri yaratılacak, aşırı Batılılaşmış, özenti karakterlerin dramı, en yoğun olarak Araba Sevdası’nın kahramanı Bihruz Bey’in şahsında ete kemiğe bürünür ve bir klasik haline gelir. Bu sadeleştirilmiş basımda, Araba Sevdası’nın orijinalinde yer alan resimlerin yanı sıra romanın kaynaklarını ve göndermelerini belirginleştiren metinlere, haritalara ve resimlere de yer verilmiştir.

    “Eğer Tanzimat romanına bir Batılılaşma romanı değil de bir modernleşme romanı olarak bakarsak, Araba Sevdası gerçek anlamda modern ilk romandır.”
    JALE PARLA

    “Bu köksüz gölgeler kitabında asıl kahraman, Bihruz Bey’in parasını tam olarak ödemediği ve sonunda elinden aldıkları arabasıdır. O, kitabın sembolü ve fatalitesidir.”
    AHMET HAMDİ TANPINAR

    9,09
  • Aramızda Kalsın

    İNANIYORUM Kİ: Bu kitabı okurken; çok güleceksin, heyecanlanacaksın, uykusuz kalacaksın, meraktan çatlayacaksın, kimseyi kınamayacaksın, kimseyi yargılamayacaksın, artık engel tanımayacaksın, hıçkıra hıçkıra ağlayacaksın, asla elinden bırakmayacaksın, bu kadar da olamaz diyeceksin, çok kızacak hatta öfkeleneceksin, artık hiç kimseyi suçlamayacaksın, hayatını yeniden gözden geçireceksin, Ve sonundaaaa….

    9,09
  • Arayış

    Bu hayata bir kere geliyoruz ve gelmemizin amacı bir arayıştır bana göre. Bak etrafına. Huzur arayışında biri, diğeri para arayışında, başka biri aşk, ötekisi sağlık…
    Ben bu arayışıma çocukken başladım. İlk önce dışarıda aradım, sonra döndüm içime, kalbimde aradım. Yolculuk yaptım insanların hayatlarında. Koştum hayattan hayata.

    Ama en önemlisi, içine dönmekmiş.
    En son da içime yaptığım yolculukla birleştirdim tüm parçaları… Ve aradığımı buldum sonunda…

    Sonra istedim ki, bu arayışım bir kitap olsun ve ulaşsın binlerce kalbe…

    Hayat yolculuğunda kalbine misafir olmayı çok isterim…

    devamını oku

    7,94
  • Arayış Mehmet’in Hikayesi

    Ömrünün baharında solmuş bir genç…
    Aile içi şiddeti, cinayeti, sokakları, uyuşturucuyu, pisliği, yetimhaneyi, pişmanlığı ve varoluş sancısını yaşamış gencecik bir yürek. Bu genç yaşında kaldıramıyor bu kadar yükü…
    Bir arayışta…
    Yaşadığı acı dolu hayata bir anlam bulmak istiyor bu genç. Dipsiz bir kuyuda geleceği için bir parça umut arıyor…
    Ve yolunu kaybedenlere rehberlik eden çiçeği burnunda idealist bir öğretmen…
    Büyük kâinatta kaderlerinin birlikte yazılması asla tesadüf değildi.
    Mehmet Yıldız’ın gerçek bir hayat hikâyesinden esinlenerek yazdığı bu romanda, bahtsız bir gencin sarsıcı ve dokunaklı dönüşümüne şahit olacaksınız.
    “Kimse boşu boşuna girmemiştir hayatımıza. Ya imtihan olmuştur ya armağan.”

    7,94
  • Asansör (Karton Kapak)

    “Tüm bunları yaşayacağımı bilerek geçmişe dönsem, o asansöre yine binerim. Hem de koşa koşa binerim… Koşa koşa…” Evlendiğiniz gece başınıza gelebilecek en saçma şey nedir? Aklınızın sınırlarını biraz zorlayın… Şöyle düşünün, balayı için gittiğiniz otelde, o otele sizin gibi gelen diğer bir çiftin damadıyla asansörde kalsanız ne yapardınız? İnanın bana, asansörün kapısı kapanırken var olan hiçbir şey, o kapı tekrar açıldığında eskisi gibi olmayacak. Bu hikâyeyi, gülmekten okuyamayacaksınız… “Bir aydır seni düşünmeden geçirdiğim bir saniye bile olmadı. Yaptığın her hareketi takip ettirdim. Yaşadığın her şeyden haberdardım. Ben senin 49 kiloya düştüğünü bile biliyorum! Günlerce telefonuna gelen beslenme önerileri mesajları toplu mesaj değildi, onları ben attırdım, sadece sana atıldı. Pembesini bulamadığın o eteği, o mağazaya getirten bendim, her sabah kapına süt bırakılması binanın hizmeti değildi, sadece sana yapıldı, ben yaptırdım. Dışarı her çıktığında dağıtılan çiçekler belediyenin hizmeti değildi, onları ben dağıttırdım. Sana çiçek verebilmek için koskoca bir mahallenin insanlarına her gün çiçekler dağıttırdım. Seni hiçbir yerde işe aldırtmayan da bendim, şirkette açık pozisyon bırakan da, o pozisyona kimseyi aldırtmayan da bendim, çünkü sen gel istedim. Çünkü bana gel istedim. Bana geldiğinde bahanen olsun istedim. Sana bahane vermek istedim…”

    10,24
  • Aşk Cephesi

    Rodos’ta bir otelde çalışan Angela’dan bir Ege şehrinde yaşayan Selim’e gönderilen mektupla başlıyor yolculuk… Selim yalnız, kafası karışık, kendisiyle barışmak için işaret bekleyen günümüz insanlarından… Kendisine gelen mektupla beklediği işareti alıyor ve Rodos’a, aynı zamanda kendi içine doğru bir yolculuğa çıkıyor; yanına sadece bir “KİTAP” alarak… Aslında bir emaneti var Angela’nın, savaş ve göçün ayırdığı iki âşığın bir asırdır saklı kalmış özlemiyle dolu mektuplar, dedesine ulaşamasa da Selim’e ulaşarak bu hasreti dindirecek yıllar sonra ve birleştirecek yolunu kaybetmiş iki genci… Selim, kâh yanında taşıdığı “KİTAP”la Çanakkale Cephesi’ne yol alacak, cephede çarpışan Akhisarlı Ali ve Anzak askeri Joe’nun yaşamlarına ortak olup savaş yıllarının acılarıyla anın içinde kaybolacak; kâh savaş nedeniyle Akhisar’dan sürülen Rumlardan biri olan Adara’nın sevgilisi Kerim’e yazdığı bu kalbi kırık mektupların eşliğinde geçmişinin izlerini sürecek. Yıllar önce birbirinden uzak düşmüş sevgililer bugün Selim ve Angela’yı bambaşka bir ateşin içine çekecek. AŞK CEPHESİ, aşkın, ayrılığın, hasretin, kavuşamamanın ve beklenmedik buluşmaların romanı…

    7,94
  • Aşk Çölü

    Bütün savaşların esas kahramanları kadınlardır. Ve savaşlar yalnızca insanları değil, türküleri de öldürür. 1911… Yemen… Birbirinden zorla ayrılan iki kardeş. Çöl ve ateşin kavurduğu, yemenisine sarılmış küçücük bir kız. 2014… İstanbul… Yemen türküsünün kayıp mısrasını arayan bir kadın. Geç gelen aşkın ve umudun peşinde bir adam. Okurlarının, “geçmiş ve bugünün kadınını en iyi konuşturan yazar” olarak andığı Bahadır Yenişehirlioğlu, binlerce askerin şehit olduğu Yemen Cephesi’nin gölgesinde, birbirinden ayrı düşen iki kardeşin hikâyesini Yemen türküsüne ve bugüne ustaca bağlıyor. Havada bulut yok, bu ne dumandır? Mahlede ölü yok, bu ne şivandır? Şu Yemen elleri neden yamandır? Giden gelmiyor, acep nedendir? Hüzün, sevinç, paylaşmak, tarih, kardeşlik ve ölümsüz sevdalar… AŞK ÇÖLÜ; Bahadır Yenişehirlioğlu kaleminden…

    9,09
  • Aşk Varsa Kusur Yoktur

    Bazıları susar ağlarken… Ve bazıları yazarak ağlar… Ve kelimeler bazı vakitler her yaradan daha çok acı verir. “Aşk” gibi… Aşk ki vardır. O vakit yoktur kusuru âşıkların. Zira değil mi ki gönlümüze aşkı koyan da O, her ne duamız varsa duyan da O, bedeni ruhundan bir libas gibi soyan da O… Demem o ki her ne varsa O’ndandır. Aşk da O’ndan… Dert de O’ndan, derman da O’ndan… Lakin bir tek harf olsa, kusur bulursan söylediklerimde işte bir tek o bendendir. Kusurları örten de bir tek O’dur ve O’nun merhameti elbet ki hepimizden çoktur. Ama gönlüm diyor ki “Aşk varsa kusur yoktur” Bakma kusuruma… Aşktandır…

    7,90
  • Aşk-ı Sükun

    Say ettim; yalnızlıkta, acizlikte, çaresizlikte… Say ettim; tevekkülde, teslimiyette, rızada… Say ettim; nefiste… kalpte… ruhta… aşkta… sükûnda… Nefisten kalbe, kalpten nefse say ettim… Döktüm tüm çakıl taşlarımı… Gözyaşlarımın verdiği serinlik ruhumu biraz ferahlatmıştı. Tüm cesaretimi toplayıp bakışlarımı yavrumun olduğu yere doğru uzattım. O da ne? Gözlerime inanamadım. Kupkuru çölün ortasında bir ananın gözyaşları rahmet, kanayan yüreği kaynak olmuştu. Bu su, kızgın çölde anayı temsil eder gibi akacak, kıyamete kadar gözyaşlarımla bereket bulacaktı. Nuriye Çeleğen, Aşk-ı Sükûn’da, Hazreti Hacer’in, teslimiyet ve tevekkülden örülmüş, yalnızlığın en koyusundan geçip hepimize analık eden şefkatiyle bereketlenen büyük yolculuğunu anlatıyor. Her kadın Hacer’dir, fark yürüyüştedir…

    6,79
  • Aşk-ı Vefa

    Çocukluk ve gençlik yıllarım ayrılık, üzüntü ve acılarla doluydu. Haksızlık karşısında asla baş eğmeyen bir insandım. Bütün zorluklara karşı kendi başıma mücadele ediyordum ve her zorluğun altından bir şekilde kalkıyordum. İhanetler, kirli tuzaklar, karanlık planlar beni yıldıramadı… Hayatım tıpkı bir harp meydanı gibiydi. Mücadelenin biri biterken bir diğeri başlıyordu… Ben karanlıklarla boğuşurken, hiç beklemediğim bir anda gönül dünyama aydınlık bir sevda doğmuştu… En zorlu imtihanlar da işte o sevdayla birlikte başlamıştı… Bundan sonrasını anlatmaya kelimeler yetmiyor… Tıpkı bir kasırga gibi yaşanmış sarsıcı hikayenin kahramanı olmak ister misiniz?

    6,90
  • Aşkımız Eski Bir Roman

    İstanbul’da bir kanun adamı, sokaklarda bir suç bilgesi. Başkomser Nevzat, karmaşık cinayetleri çözerken insan ruhunun derinliklerinde gezinmeye devam ediyor…

    Edebiyat bazen çok tehlikeli olabilir. Anna Karenina, Madam Bovary, Esmeralda ve daha birçok kadın roman kahramanı… Bu muhteşem kadınlara ulaşmaya çabalarken, önce doğru düşünme yeteneğini, sonra da yaşamını yitiren bir adam…

    Kimsenin önemsemediği overlokçu bir kızın cinayeti bile önemli sırlar içerir. Katil ve maktul apaçık ortadaymış gibi görünse de hakikat çok derinlerde gizlenmiş olabilir. Ama ne kadar gizlenirse gizlensin, Başkomser Nevzat gibi vicdanlı polisler olduğu sürece karanlık aydınlanacak, adalet mutlaka yerini bulacaktır.

    Aşk hiçbir zaman masum değildir. Petersburg’un soğuğundan, İstanbul’un sıcağına gelen bir Rus bilim insanı. İstihbarat servislerini birbirine düşürecek kadar gizemli bir kayboluş. Mutluluğu ararken kendini ölümün kıyısında bulan çaresiz bir âşık…

    En zevkli anlar kanlı gerçeklere dönüşebilir…
    Cinayetleri çözmek için sadece aklından ve deneyimlerinden değil, yaralı yüreğinden de güç alan Başkomser Nevzat, belki de en çok bu yüzden ayrılıyor benzerlerinden, belki de en çok bu yüzden seviliyor, okunuyor ve hatırlanıyor. Aşkımız Eski Bir Roman, onun bu zorlu serüveninde yepyeni bir halka…

    … mesleğini doğru yapmak için cesaret yetmez, aynı anda kocaman bir yürek ister. Ama o yürek çelikten yapılmıyor. Bir süre sonra el bombası gibi gümlüyor. O yüreği zamansız gümletmeyelim Ali. Zalimleri sevindirmenin âlemi yok.

    7,94
  • Aşkın Elif Hali

    “Bir gün eşi Mevlana’ya sorar;
    ​-​Bu kadar âşıksın Mevla’ya, şükürler olsun…
    Bu aşkı yaşayıp yaşatana…
    “Peki bana ne kadar âşıksın” diye sorar…
    Mevlana şöyle cevap verir;
    ​-​Sen benim;
    Yaratan’dan ötürü yaratılanı sevişim,
    Bir adım gelene on adım gidişimsin…
    Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin…
    Sen benim;
    Bugünüme şükür,
    Yarınıma dua edişim,
    Azla yetinişim,
    Çoğa göz dikmeyişimsin,
    Ve sen benim;
    Kapanmayan avuç içimsin…”

    7,94
  • Aşkın Meali 1 / Yusuf ve Züleyha

    Bir Yusuf yüreğidir, Züleyha’ya zindan kadar kapalı. Bir baba kalbidir, kuyu kadar naçar. Bir Züleyha sevdasıdır, Nil kadar! Yakup’un iftarıdır Yusuf’a akıttığı gözyaşlarını içmek. Ne ay yüzünü gördük Yusuf Peygamber’in, ne gamına ortak olduk Mah-ı Züleyha’nın, ne de Yakup babanın sabrını sırtımızda bir aba gibi taşıyabildik. Sadece yazdık. Okuduk. Ah çektik. Ne güzel öğrettin kardeşliğin kalleşlik olmadığını. Doğru ya, sen dost ara, düşmanı nasılsa şeytan doğuruyor. Yedi ölümcül günah kovaladı Yusuf’u. Yakalayamadı yakasından. İffetin adıydı Yusuf. İmanın eriydi. Erimedi yedi dişli günahtan: Oburluk, kibir, fuhuş, tembellik, kanaatsizlik, haset ve gıybet. Üç gömlek… Üç yürek… Yakup, Yusuf ve Züleyha. Yusuf’un gömleği kıskançlığın “Kurt kaptı” yalanıyla parçalanmış. Parçalanan bezler dile gelir. ”Değmez kardeşler, bu dünya birbirinize düşman olmanıza değmez!” Züleyha’nın gömle¤i şehvet tırnağıyla yırtılmış. Dile gelir gömlek: “Ah şehvet, beni Rabb’imden uzaklaştıramazsın!” Yakup’un gömleği, oğul hasretinden kör olan gözlerin açılışı. Gömleğin kokusu anlatır: “Ey can! Canımı yaksan da bu can seni bekler!”

    6,79