Gösterilen 661–680 arası toplam: 860

  • Ümmet Bilinci

    Modern zamanlar bütün insanlık ikliminin tehdit altında bulunduğu zamanlardır. Özellikle 20. yy. boyunca askeri yatırımlar, harcamalar, silahlanma yarışı, kitle imha silahları, insani iklimi bütünüyle yoksullaştırmıştır.

    Modern yüzyıllar boyunca yaşanan insanlık dışı olaylar, özellikle Müslümanlar için “Ümmet Bilinci”nin evrensel bir zorunluluk olduğunu göstermektedir. Ümmet Bilinci imani bir zorunluluktur, ahlaki bir zorunluluktur.

    Günümüzde “İslami İdealler” ile yaşanan gerçekler arasında çok büyük boşluklar bulunmaktadır. Günümüzde İslam Ümmeti kendisini kanıtlayamamaktadır. İslam Ümmeti kendisini ve sorunlarını ifade edememektedir. İslam Ümmeti, islami anlamları temsil edememektedir. İslam Ümmeti örnek olamamaktadır.

    Ümmet Bilinci adını taşıyan, kuramsal herhangi bir iddia taşımayan bu kitabımızda öncelikle, içerisinde yaşadığımız dünyanın, içerisinde yaşadığımız tarihsel dönemin ve islam insanıyla birlikte insanlığın vicdani olmaya çalışılmıştır.

    5,64
  • Ümmet Coğrafyası

    Ümmet Coğrafyası kitabı, farklı ülkelere yapılan seyahatler esnasında gerçekleştirilen birbirinden önemli görüşmelerin bir araya getirilmesiyle oluştu.

    Kitapta Filistin’den Fas’a, Moro’dan Suriye’ye, Libya’dan Makedonya’ya, Kosova’dan Suud’a, Tunus’dan Yemen’e, İran’dan Patani’ye, Nepal’den Malezya’ya, Cezayir’den Pakistan’a, Latin Amerika’dan Arakan’a kadar uzanan güzergâhta nelerin olup bittiği, Müslümanların neler yaşadıkları, tecrübeleri, hangi imkân ve zaaflara sahip oldukları, Müslüman toplulukların umutları, beklentileri, gelecek perspektifleri, Türkiye’ye nasıl baktıkları konu ediliyor. Kitap bu yönüyle ümmetten haberler getiren bir çalışma olma özelliği taşıyor.

    Kitabın amaçlarından bir diğeri de Arap isyanlarıyla başlayan süreçle ilgili okuyucuya bizzat kaynağından, bu sürecin önemli aktörlerinden doğru bilgiler aktarmak. İslam dünyasının nerelerden geldiğini, hangi acıları çektiğini, hangi bedelleri ödediğini hatırlatarak içinden geçtiğimiz günlerin daha da iyi anlaşılmasını sağlamak.

    Hasan el Benna, Seyyid Kutup, Erbakan Hoca, Şeyh Ahmet Yasin, Malcom X, Rantisi, Abdulhamid Han, Ömer Muhtar, Ali Şeriati, Aliyaİzzetbegoviç ve Mevdudi’den arda kalan düşünsel ve mücadele mirasının izleri de kitabın bir başka konusu.
    devamını oku

    9,09
  • Ümmet Gerçeği Sorunlar – Sorumluluklar

    Ümmet Gerçeği, ümmetle ilgili sorunlar ve sorumluluklar konusunda hüsn-i niyetle kaleme alınmış değerlendirmelerden oluşan uzunca bir mukaddime/giriş niteliğindedir. Ümmet özeleştirisi de denilebilecek kitabın hazırlanma sürecinde en çok dikkat çeken olumsuzluk, Sünnet-i seniyye ve onun bilgi ve belgeleri olan hadîs-i şerîflere karşı, ümmet kimliği ve bilincine aykırı ve bilimsellikten uzak yaban ve yavan yaklaşımların ülke ve ümmet gündeminde yoğunlaşması olmuştur. Doğrudan veya dolaylı olarak buna bağlı sorun ve sorumluluklar karşısında hatırlatılması gerekli gerçekler ve yapılması luzumlu uyarılar Mehmet Âkif merhumun, Emr-i bil-ma’ruf imiş ihvân-ı İslâm’ın işi Nehyedermiş bir fenalık görse kardeş kardeşi. dizelerine uygun olarak kardeşçe paylaşılmıştır.

    7,94
  • Uydurma Olduğunda İttifak Edilen Hadisler / Aliyyü’l-Kari

    Mevzu (uydurma) hadisler konusunda Türkçe’de telif ya da tercüme muhtelif neşriyat bulunsa da Aliyyü’l-Karî’nin eseri ihtilâftan uzak, ittifakla uydurma olduğu kabul edilen hadisleri söz konusu etmektedir. Uydurma Hadisler; Peygamberimiz’e yamanan, uydurulmuş, asılsız sözler ya da onun mübarek sözü olmadığı halde ona nisbet edilen başka zevata ait güzel sözlerdir. Sahabe ve Tabiîn döneminden sonra dini lekeleme ve karalama amacıyla kasıtlı olarak hadis uyduranlar olduğu gibi, ticarî kazanç arzusuyla hadis uyduran çıkarcılar, yöneticilere şirin görünmek amacıyla hadis uyduran dalkavuklar veya insanları ibadete, hayra, iyiliğe davet etme gibi kendilerine göre iyi niyetle hadis uyduran safdil kimseler de olmuştur. Ancak mütehassıs, münekkıd, müttekî İslam âlimlerinin ihlaslı gayretleriyle hadis uydurmacıları ve uydurdukları hadisler tek tek tesbit edilmiş, dinin nezaheti ve sâfiyeti asırlar boyunca aynen korunmuştur. Bu kitapta gerçekten asılsız uydurma hadisler ele alındığı gibi; halk arasında veya ilim dünyasında “Hadis” olmadığı halde çeşitli sebeplerle “Hadis” diye nakledilen sözler de ele alınmaktadır. Bir kısmı manâ itibariyle doğru olan, büyük zevata ait güzel sözler, zaman zaman halkın dilinde ya da bazı eserlerde, yazarlarının derinliğine inceleme imkânı bulamamaları sebebiyle olsa gerek, hadis olarak nakledilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v)’in mübarek lisanından sâdır olmayan sözlerin, güzel sözler olsa bile, onun adına nakledilmesi, o söylemiş gibi kabul edilmesi, bu sözlerin “Uydurma Hadis” kapsamında değerlendirilmesi sonucunu doğurmaktadır. Türkçe’ye ilk defa tercüme edilen el-Masnu’ fî Ma’rifeti’l-Hadisi’l- Mevzû isimli bu kitap, uydurma hadisler konusunda yapılan ilmî çalışmaların özü ve hulâsası niteliğinde bir eser olup müellifi Molla Aliyyü’l-Karî’nin hassasiyet ve titizliği, merhum muhakkik Abdülfettah Ebu Gudde’nin dikkat ve itinası sebebiyle ilim dünyasında takdirle anılan eserlerden biridir.

    10,24
  • Uzlet / Yalnızlığın Faziletleri

    Gazâlî’nin eserleri günümüzde değerini korumakta, en çok okunan ve başvurulan İslamî temel kaynak eserler arasında yer almaktadır. İhyâ’u Ulûm’id-din, Her dönem Müslümanlar için akla gelen başvuru kaynağı olmuş ve bu esere büyük güven duyulmuştur.

    İhyâ’u Ulûm’id-din içinde yer alan konuların her biri bir kitaptır eserin orjinal anlatımı asla bozulmadan, akıcı ve duru bir kullunılarak sadeleştirilerek, başlı başına birer kitap haline getirildi…

    İhyâ’u Ulûm’id-din içinde yer alan önemli bölümlerinden biri de “Uzlet-Yanlızlığa çekilmenin Faziletleri”dir.
    devamını oku

    6,79
  • Vahdet-i Vücûd

    Ferid Kam bu eserde vahdet-i vücûd mefhumunu genel anlamda Batı düşüncesiyle, özelde ise panteizmle karşılaştırmalı olarak incelemektedir. Panteizmin tarihi hakkında malumatın yanında, eski Yunan’da, Hindistan’da ve Hıristiyanlıkta panteist görüşlerin mahiyeti hakkında da bilgi vermektedir. Vahdet-i vücûdu anlayabilmek için önce tasavvuf düşüncesine aşina olmak gerektiği inancıyla daha sonra tasavvuf konusunu açar. Başta İbnü’l-Arabî ve Gazzâlî olmak üzere pek çok tasavvuf büyüğünün ve kaynağın vahdet-i vücûd hakkındaki düşüncelerini; bunun yanında Berkeley, Descartes, Spinoza ve Hegel gibi isimleri ve bu isimlerin düşünceleriyle nerede durduklarını değerlendirir. Daha önce İbn-i Arabî’de Varlık Düşüncesi adıyla yayımlanan kitabın bünyesinde bulunan Vahdet-i Vücûd risâlesi, şimdi Mustafa Kara’nın sadeleştirdiği hâliyle ayrı bir eser olarak okura sunuluyor.

    6,79
  • Vahiy ve Peygamber (s.a.s)

    Allah ile beşer arasındaki iletişim yollarından biri ve en önemlisi peygamberlerin aldığı vahiydir. Peygamberler, Yüce Allah’ın bu mesajını insanlara bildirmek üzere seçilen özel insanlardır. Hz. Muhammed’in (sas), Hira Dağı’ndaki küçük mağarada aldığı ilk vahiyden vefatına kadar geçen süreçte mesaj, bazen uzun, bazen de kısa pasajlar halinde geldi. Vahyin yirmi üç yılda peyderpey gelmesinin hikmetlerinden biri, Allah Elçisi’nin (sas) muhatap olduğu toplumun vahyi sindirmesi, vahyin mihmandarlığında toplumsal ilişkilere çeki düzen verilebilmesi için fırsat bulunmasıdır. Allah’ın koruması altında olan vahiy, bizzat Hz. Peygamber (sas) tarafından görevlendirilen kâtipler tarafından yazdırılmış ve onun hayatında kısmen ya da tamamen birçok insan tarafından ezberlenmiştir. Allah Elçisi (sas); sohbet, hutbe ve hitabelerinde Kur’ân’dan âyet ve sureler okuyarak vahyi insanların zihin dünyasına hâkim kılıyordu. Ayrıca karşılaşılan sorunların çözümünde vahyin yol göstericiliğine müracaat ediliyordu. Böylece vahiy, Allah Elçisi’nin (sas) hayatında en güzel örneği görülen, nebevî toplumu şekillendiren ve İslam medeniyetini oluşturan ana unsur oldu.

    9,09
  • Varlık ve İdrak Molla Sadra’nın Bilgi Tasavvuru

    İbrahim Kalın’ın Molla Sadrâ ve bilgi meselesine yönelik enfes tahlili, bu son derece önemli düşünür ve mesele bakımından gerçekten çığır açıcı nitelikte. Kalın, İşrâkî düşünceyle alakalı açıklamaların anlaşılmasını güçleştiren teknik jargondan mümkün olduğunca kaçınarak, Molla Sadrâ’nın meşgul olduğu bağlamı açık ve anlaşılır bir biçimde ortaya koyuyor. İbrahim Kalın, Molla Sadrâ’yı epistemoloji konusunda ciddi bir şarih ve epistemolojiyi ise İslâm felsefesinde daimi bir araştırma konusu olarak sunuyor ve bir bütün olarak İslâm felsefesi alanında Molla Sadrâ’nın rolüne ilişkin tam bir fikir elde edebilmemizi mümkün kılıyor. Kitap, bu önemli düşünüre ilişkin anlayışımızı daha yüksek bir düzeye çıkarıyor. Bu çalışmanın kısa sürede temel bir referans eser olacağında kuşku yok. Oliver Leeman Varlık ve İdrak, genelde İslâm bilimleri özelde ise İslâm felsefesi alanlarında takdire şayan yeni bir soluğun ortaya çıkışını müjdelemekte. İslâm felsefesi alanında hem Batı hem de Doğu’daki okullarda eğitim alan İbrahim Kalın, geç dönem İslâm düşüncesine ilişkin bilgilerimize önemli bir katkı sağlama yetkinliğine sahip. Ayrıca bu eser, Sadrâ üzerine yazılan eserlere de önemli bir ilave niteliğinde. Kalın’ın kitabı, Molla Sadrâ düşüncesinin mükemmel bir analizini sunmanın yanında Sadrâ’nın varlık ve modaliteleri bağlamında bilgi kavramını nasıl ele aldığını da ortaya koyuyor. Dahası, Sadrâ’nın diskursif felsefe ve İşrâkî bilgiyi ustalıkla birleştirmesinin, geleneksel İslâm felsefesinin başlıca akımlarına dair önemli bir sentezi nasıl temsil ettiğini de gözler önüne seriyor. Seyyid Hüseyin Nasr Mollâ Sadrâ, “vahyedilmiş bilgi (Kur’an), felsefî ispat ve tahakkuk etmiş ya da mistik bilgiyi birleştirme” çabası bakımından İslâm entelektüel geleneğinin yedi asrını özetlemektedir. İbrahim Kalın, bu çığır açıcı eserinde Molla Sadrâ’nın arayışının “varlık ve nedensellikten kendini ve Tanrı’yı bilmeye kadar klasik ve ortaçağ felsefesinin tüm seyrini kapsadığını” ortaya koymak için zengin Yunan şerh geleneğini ayrıntılı bir biçimde ele almaktadır. Molla Sadrâ, her biri bizi farklı varlık tarzlarıyla birleştiren çeşitli biliş biçimlerinde sergilenen yaratılmış varlık derecelerinde, yaratıcının baki, ancak esrarengiz veçhesinin tefriki yoluyla epistemolojiyi metafiziğe dayandırmaktadır. Kalın’ın bu harikulade eseri, Sadrâ’nın varlık merkezli bir metafizik ve epistemolojiyi geç dönem İslâm felsefesinde yeniden inşa etmek için takip ettiği yolun izini sürmektedir. David Burell

    10,90
  • Varlık ve Zihin İslam Felsefesinde Zihni Varlık Sorununa Metinlerle Bir Giriş

    Ontolojiden epistemolojiye, zihin felsefesinden mantığa kadar felsefenin pek çok alanıyla ilişkisi ve irtibatı bulunan zihnî varlık kavramı, felsefe tarihinde ilk kez İslâm filozofları tarafından ortaya konulmuş ve geliştirilmiştir. Bu kavramın tarihsel gelişiminde, tevârüs edilen daha önceki birikimlerle birlikte özellikle Fârâbî, İbn Sînâ, Ebü’l-Berekât el-Bağdâdî ve Fahreddîn er-Râzî gibi filozofların belirgin bir yeri vardır. Râzî sonrası tarihî süreç yakından incelendiğinde ise bilhassa Ali Kuşçu, Devvânî, Kemalpaşazâde, Taşköprîzâde, Mirzacan Habîbullah, Molla Sadrâ ve Gelenbevî gibi filozoflar tarafından yapılan tartışmalar, ortaya konulan teoriler ve ayrıntılı analiz ve eleştirilerle birlikte zihnî varlık kavramının tam anlamıyla bir yetkinlik çağını yaşadığı gözlenir. Varlık ve Zihin öncelikle Antik Yunan’dan İslâm dünyasına uzanan süreçte zihnî varlık kavramının ya da bu kavrama ilişkin imaların ve içerimlerin izini sürmekte ve felsefe tarihi içerisinde İslâm filozoflarının bu kavramı ilk kez nasıl ve ne şekilde var ettiğini göstermeye çalışmaktadır. Bu amaçla kitapta zihnî varlık kavramının ve sorununun temel çerçevesini çizen İbn Sînâ’dan başlayarak Mustafa Şevket Efendi’ye kadar uzanan süreçte zihnî varlık teorisinin gelişimi ve kazandığı boyutlar, temsil gücü yüksek çok sayıda metin üzerinden ortaya konmaktadır.

    13,90
  • Varlık, Bilgi, Hakikat (Mişkatü’l-Envar)

    Gazzâlî’nin Mişkâtü’l-envâr’ı, onun, temelde, kelâm, felsefe ve tasavvuf çerçevesinde geçen entelektüel serüveninin en dikkate çekici ve son ürünlerinden birisidir. Bir dostunun, “Allah göklerin ve yeryüzünün nurudur” (en-Nûr 24/35) âyetindeki sembolik anlatıma dair sorusu üzerine bu eseri kaleme alan Gazzâlî, sadece bir te’vil teorisi ortaya koymamakta, bize epistemolojik ve psikolojik verilerle temellendirilmiş bir ontoloji teorisi sunmaktadır. “Nur” kavramı bağlamında geliştirdiği ve Tehâfütü’l-felâsife başta olmak üzere pek çok eserinde şiddetle eleştirdiği İbn Sînâ felsefesinden derin izler taşıyan bu teori, Sühreverdî ve İbnü’l-Arabî gibi mistik ve tasavvufî yönelimlere sahip düşünürler için ilham kaynağı olmuştur.

    14,84
  • Varolmanın Boyutları

    W. Chittick, burada çevirilerini sunduğumuz makalelerinde İslam’ı (ve tasavvufu) içeriden gözlemleyen ve onu olduğu gibi anlatmaya çalışan bir Batılı kimliğiyle karşımıza çıkmaktadır. Açıkça görüleceği üzere, Chittick, ele aldığı ve tartıştığı konuları felsefi, teolojik ve tasavvufi bağlamlarına oturtmakta çok büyük bir başarı sergilemektedir. Yine, anlaşılması son derece zor olan tasavvufi konuları açık ve sade bir dil ile anlatması hem tasavvufi öğretilere vukufu, hem de bu konularda gösterdiği titizlik açısından, takdire şayan bir husustur. Bu bakımdan onun çalışmalarının, genel olarak tasavvuf ve özel olarak vahdet-i vücud konusunda Batı’da ve İslam dünyasında karşılaştığımız yanlış anlamaların giderilmesinde önemli bir katkısı olacağı kanaatindeyiz.

    9,09
  • Yaratılıştaki Sırlar & El-Hikmetu Fi Mahlûkatillah

    Mahlûkatı incelemek, onların harikulâde hâllerini tefekkür etmek, çeşit çeşit mahlûkatın yaratılma hikmetlerini düşünmek, mârifetullah yolunda Allah’a tazim göstermek demektir. Böyle davranmak kişideki yakini kökleştirir. Bu hususta müttakilerin dereceleri de farklı farklıdır. Ben bu kitabı akıl ve basiret sâhipleri için Kuran âyetlerinin birçoğunun işaret etmiş olduğu nimet ve hikmetlerin çeşitlerini târif ederek telif ettim. (Allah celle celâlüh) aklı yarattı ve o akla ahdi göstererek onu tekmil etti, akıl sâhiplerine de mahlûkata bakmalarını, o mahlûkatta bulunan harikulâde hâlleri tefekkür ederek onlardan ibret almalarını emretmiştir. Nitekim Allah (celle celâlüh) şöyle buyurmuştur: “De ki: Göklerde ve yerde neler var, bakın da ibret alın!’ Yûnus Sûresi,101. “Her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı? Enbiyâ Sûresi, 30. Buna benzer pek çok apaçık âyet ve delil vardır ki, bunları ancak selim akıl sâhibi insanlar idrak eder. İmam-ı Gazali

    6,79
  • Yaşamın Gizli İşaretleri – Yaklaşan Hadiselerin Metafiziği

    Gündelik yaşam sahnelerinin özel bir dili vardır. Elimizdeki bardağın düşüp kırılmasına varıncaya kadar, her yaşam sahnesi bir işarettir. Gün içerisinde semboller ve hadiseler üzerinden insana birçok mesaj ulaştırılır. Birçoğumuz bu özel yönlendirmeleri layıkıyla anlayıp değerlendiremeyiz. Hadiselerin özel dilini çözemeyen, onların getirdiği manidar mesajları fark edemeyen insanlar için bir işaret dili eğitimine ihtiyaç vardır. Bir konuşmacıyı, dinleyen herkesin aynı seviyede anlayamaması gibi, yaşanan hadiseleri de herkesin aynı seviyede yorumlaması beklenemez. Varlık dilsiz değildir, kimine bağırarak kimine fısıldayarak da olsa herkesle konuşur. Hadiseler, akıp giden varlık nehri üzerindeki en hikmetli parıltılardır. Evrende gayesiz tek bir nesne gösterilemediği gibi, rastlantısal hiçbir olay da yoktur. Başa gelen irili ufaklı her hadise birçok gaye ve hikmet taşır. Gündelik her hadise de, Rabbimizin bize gönderdiği özel bir iletidir; anlam, mesaj ve işaretler yüklü birer semboldür. Yaşam, yönlendirici ve haberci işaretlerle dolup taşmaktadır. Hayatın beden dilini okumayı öğrenen biri, her olaydan, her yaşam sahnesinden kendisi için can alıcı yönlendirmeler çıkarabilir. Gündelik hadiselerin taşıdığı özel anlamları, verdiği manidar mesajları doğru okuyabilmek için Kur’an-ı Kerim ayetlerinden, Peygamberimizin (sav) hadislerinden ve sufilerin -çoğu tozlu raflarda kalmış- kişisel tecrübelerinden faydalanarak âdeta bir “kısayol haritası” çıkaran Yaşamın Gizli İşaretleri, ruhundaki yön bulma ihtiyacının farkında olanlara sunulmuş ezber bozan bir “görme ve anlama” atölyesi…

    7,90
  • Yüksek İslam Ahlakı

    Ahlâk; huy, tabiat, seciye, insanın manevi nitelikleri, tutum ve davranışları gibi manalara gelir. İslam dininde güzel ahlak sahibi olmanınne denli önemli olduğunu anlamak için Allah Resulü’nün şu buyruğuna dikkat edelim: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Hüsnü’l-Huluk,8)

    5,64
  • Zaman Makinesi

    Wells’in ilk olarak okul gazetesinde yayınladığı bir öyküden hareketle kaleme aldığı kısa romanı Zaman Makinesi, 1895’ten beri bilimkurgunun önde gelen eserlerinden biri oldu. Hem geleceği hayal etmek hem de biliminsanının karakterini göstermek adına derin saptamalarda bulunan, politik göndermelerle yüklü bu distopya, hâlâ gerçekleştiremediğimiz bir fantezinin peşinden yıllardır sürüklüyor bizi.

    Volkan Gürses’in Türkçeye çevirdiği Zaman Makinesi’nin bu yeni baskısı, roman tarihi ve H.G. Wells üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan akademisyen Patrick Parrinder’ın önemli makalelerinden biriyle zenginleşiyor. Elif Ersavcı’nın Türkçeye kazandırdığı bu makalede Parrinder, Wells’in Zaman Makinesi’ni yazarken, “yaratıcılık düzeyinde de olsa, kendi ölümünün ötesine geçmeyi” öğrendiğini iddia ediyor. Zamana karşı bir makinenin, ölümlülüğe karşı bir yaşamın hikâyesi bu.
    Wells’in en büyük üç romanından biri olan Zaman Makinesi’ni okurken, hepimiz bir Zaman Yolcusu’yuz!
    devamını oku

    6,90
  • Zamanın Kıymeti (Genişletilmiş Baskı)

    Sahip olduğumuz en büyük nimetlerden biri olmasına rağmen, en kolay harcadığımız nimet hiç şüphesiz ki zamandır.  Bu eser, kum saati misali her gün eksilmeye yüz tutan hayatımızı en iyi şekilde verimli kılmanın yolunu aydınlatan bir meşale gibidir. Bunu yaparken de hayatlarını en güzel şekilde değerlendirmiş ve bizlere yüklü bir miras bırakmış İslam âlimlerinin hayatlarından ve sözlerinden bir demet sunmaktadır. Mazimizdeki güzellikleri ortaya koyan bu çalışma, vakitlerini dolu dolu geçirme hususunda herkesi teşvik etmektedir. Eserin sahibinin yetmişten fazla çalışmasının bulunması ve çağımızın en önde gelen hadisçilerinden biri olması kitabın kıymetini daha da artırmaktadır.

    7,90