Gösterilen 3421–3440 arası toplam: 3476

  • Stratejik Hedef

    İnsanoğlunun yaratılışından bu yana hakkı üstün tutanlar ile batılı üstün tutanlar arasında bir hâkimiyet mücadelesi süregelmiştir.
    Bu mücadele kıyamete kadar da devam edecektir. Buradaki hâkimiyet kavramını ille de bir yeri zorla zapt etmek olarak değil, karar verme mekanizmalarına sahip olmak veya onları etkilemek olarak algılamak gerekir. Medeniyetler tarihine baktığımızda, zaman zaman hakkı üstün tutan medeniyetlerin hâkim olduğunu, zaman zaman da bâtılı üstün tutan medeniyetlerin hâkimiyet boşluğunu zahiren doldurduğunu görürüz.
    Hak daima üstündür. Zaman zaman hakkı üstün tutan medeniyetlerin hâkimiyeti kaybetmelerinin sebebi, hakkı üstün tutması gerekenlerin gereği gibi ve yeterince çalışmamalarıdır.

    5,90
  • Şu Boğaz Harbi

    Askerlerimiz cihadın “İttifak” şartı gereğince, teşkilatlanmışlar, birlikte hareket etmişler, münferit hareketlerden kaçınmışlardır. “İhlas” şartı gereğince Allah Rızasının dışında kendileri için bir menfaat gözetmeden savaşmışlardır. “İttika” şartı gereğince sadece Allah’tan sakınmışlar, savaştıkları insanlara karşı Allah nasıl istemişse öyle davranmışlardır. “İhsan” şartını da yerine getirmişlerdir. Yani her anında Allah’ın kendilerini murakebe ettiğinin bilinciyle hareket ederek, itina ile görevlerini yapmışlardır. “Ahlak” lı olmaya son derece özen göstermişlerdir. “İstişare” ile alınmış kararları yine emir komuta içinde, ölümün kesin olduğunu gördüğü hallerde bile, emredilen görevleri “itaat” etmede kusur işlememek suretiyle en iyi bir şekilde yapmışlardır. Bu sebeple elbette Allah’ın yardımına da müstehak olmuşlardır.

    9,90
  • Suç ve Ceza

    Suç ve Ceza yayımlandığı 1866 tarihinden bu yana, modern insana yaklaşımıyla ve sorduğu can alıcı sorularla güncelliğini hiç kaybetmediği gibi, edebiyatın çıtasını erişilmesi güç bir seviyeye yükseltmiştir. Dostoyevski’nin dehasını tüm yönleriyle yansıttığı roman, bir suçun psikolojik kaydıdır aynı zamanda.

    13,90
  • Sufi Psikolojisi

    Hakikat, milyonlarca yıl önce yeryüzüne düşmüş ve parçalara ayrılmış kocaman bir elmas gibidir. Her bir parçayı bulan, elmasın o parçadan ibaret olduğunu zanneder. Oysa hakikat daha büyüktür, bütündedir. Bilimlerin tümünde olduğu gibi psikolojide de hakikatin sadece bir kısmına hâkimiz.
    Disiplinlerin birbirinden öğrenecek çok şeyinin olduğu günümüzde, “ya bilim, ya maneviyat” tarzı bir indirgemecilik yerine, “hem o, hem de o” yaklaşımı daha doğru görünmekte. Ruhun bilgeliğine ulaşmak için, bilgeliğin ruhuna nüfuz etmemiz gerek. Unutmamalı ki “Her arayan bulamaz, bulanlar sadece arayanlardır.”
    İbrahim b. Edhem bir gün sarayında uyurken, geceyarısı, tavandan tıkırtılar geldi. Sanki birisi damda yürüyordu.’ Kim var orada?” diye bağırdı. “Bir dost,” diye cevap geldi. “Bir deve kaybettim ve onu bu damda arıyorum.”
    “A ahmak, damda deve mi arıyorsun?” diye bağırdı İbrahim.”A düşüncesiz!” diye cevap verdi ses, “Sen Tanrı yı ipek elbiseler içinde, altın sedirde uyuklarken mi arıyorsun?

    13,90
  • Sultan 2. Abdülhamid Han

    Sultan II. Abdülhamid Han, milleti için gece gündüz çalışmış, imparatorluğu bölüp parçalamak ve hatta yok etmek isteyen içteki ve dıştaki açık-saklı güçlere karşı tüm gücüyle direnmiştir. Onun eşsiz zekâ ve dehası, sağduyusu ve sezgi gücünün karşısında düşmanları bile hayret ve hayranlıklarını gizleyememişlerdir.
    Bilim, teknik, eğitim ve sanata önem veren ve devrin en son yeniliklerini ülkesine getiren, ülkesinin mamur olması için ciddi altyapı projeleri geliştiren ve faaliyete geçiren II. Abdülhamid sayesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışı 33 yıl gecikmiştir. Onun tahttan indirilmesi üzerinden henüz on yıl geçmeden devletin dörtte üçü elden çıkmış, Orta Doğu kan gölüne çevrilmiş, Arap âlemi Siyonizm’in kölesi hâline gelmiştir.
    Sultan II. Abdülhamid Han’ı anlattığımız bu çalışmada, Ulu Hakan’ı daha yakından tanıyabilmek; kendisi, saltanatı ve yaşadığı dönem hakkında sağlıklı bilgiler edinmek amacıyla günümüzün bazı önemli tarihçilerini de kitabımıza konuk ettik ve olayları onların diliyle sizlere aktarmaya çalıştık. Bundaki amacımız, çocuklarımızın günümüz tarihçilerini de tanımaları ve eğer konuyla ilgileniyorlarsa hangi tarihçilere başvurabileceklerini görmeleriydi.
    Kitap, çocuklar için yazılmış olsa da aslında verdiği bilgiler, büyüklerin de okuması gereken bilgiler olup, bu kitabı onlara da hararetle tavsiye ediyoruz.
    Kitabımızın anlatıcısı Osman Dede’nin, çocuklarla ilgilenmesi ve onları eğitmeye çalışması da her ebeveynin örnek alması gereken bir yönüdür. Bu açıdan da çalışmamızın ebeveynlere örnek teşkil etmesini istedik ve kitabımızda önemli pedagojik mesajlar vermeye çalıştık.

    8,90
  • Sultan Abdülhamid’in Sırdaşı Tahsin Paşa’nın Yıldız Sarayı Hatıraları

    “Sultan Abdülhamid dönemini ilk ağızdan öğrendiğimiz kaynakların en önemlilerinden biri Tahsin Paşa’nın yazdıklarıdır. Tahsin Paşa uzun yıllar boyunca Sultan’ın en yakınındaki isimdi, haliyle Abdülhamid Han’ın ve Devlet-i Aliyye’nin birçok sırrına vakıftı. Kitapta Sultan’ı eleştirdiği yazılar da olmakla beraber, Abdülhamid Han’ın şahsiyetini ve siyasetini teferruatıyla ve hakkıyla anlatmıştır. Sultan’ın hayatını ve Devlet-i Aliyye’nin son dönemini yazan tarihçilerimizin en fazla istifade ettiği kitap da Tahsin Paşa’nın hatıralarıdır.”
    Selman Kayabaşı Payitaht Abdülhamid dizisi danışmanı

    Sultan Abdülhamid özel hayatında nasıl biriydi?
    Sultan’ın karakterini oluşturan olaylar nelerdi? Çocukluğundan itibaren hangi safhalardan geçmişti?
    Osmanlı Hanedanı içinde Abdülhamid Han’ın sevdiği ve çekindiği isimler kimlerdi?
    Yıldız Sarayı ile Dolmabahçe arasında süren görünmez mücadelenin sebebi neydi?
    İngiltere, Rusya, Almanya ve Fransa’nın imparatorluk üzerine kurdukları planlar nelerdi?
    Ermeni komitacılar suikast için hangi hazırlıkları yapmışlardı?
    Suikasttan sonra yakalanan isimler ifadelerinde ne anlattılar?
    Afrika’da ve Rumeli’de yaşanan sıkıntılar karşısında Sultan Abdülhamid nasıl bir siyaset izledi?
    Filistin’de devlet kurmak isteyen Theodor Herzl ile Abdülhamid Han nasıl görüştü?

    Sultan Abdülhamid’in Sırdaşı, Mabeyn Başkatibi Tahsin Paşa’nın yazdığı Yıldız Sarayı Hatıraları’nda…

    10,90
  • Sultan-ı Cihan Abdülhamid Han

    Kimi “Kızıl Sultan” dedi, kimi “Ulu Hakan”; Sultan II. Abdülhamid, “ifrat” ile “tefrit” arasında kaldı.
    Hâlbuki o, bütün tanımlamaların ve yakıştırmaların dışında, sadece devletini korumaya çalışan, bunu yaparken de sürekli ihanetlerle, suikastlarla karşılaşan, buna rağmen çok zor bir dönemde en zor görevi 33 yıl fasılasız sürdüren “Son İmparator”dur!
    Temelde kendisi gibi inanan insanların bile hışmına uğramış, o “devlet” derken “hürriyet” diyenler tarafından hırpalanmıştır. Derme-çatma “Hareket Ordusu”nun İstanbul’u kuşatması karşısında “Kardeş kanı dökülmesin” diye tahttan çekilmeyi kabul etmesi bile tam manasıyla anlaşılamamış. Bir taraf “korktu-bıktı-kaçtı” derken, diğer taraf “kişisel fedakârlık yaptı” demiştir.
    Biz ise muhaliflerinin ve taraftarlarının öne sürdükleri gerekçelerle ona/zamana bakıp hiçbir hüküm vermeden onu ve zamanını okumaya/anlamaya çalıştık. Günümüzü kavramak için bu bir zarurettir.

    9,90
  • Sünnet Müdafaası

    Eserde, ikinci yüzyıl ilim hareketlerini karakteristik bir örneği oluşturularak sünnet, hadis, haberi vahid, kıyas ve icma konularında okuyuculara adeta bir dönemin kodları veriliyor. Büyük İmam’ın meseleye bakış açısı ve muhataplarına verdiği zeki ve bilgece cevaplar, hadis inkarcılığı ve sünnetin vahiy ile ilişkisini red eden çevrelere karşı verilen bir manifesto niteliğindedir. Kitapta ayrıcı İmam Şafii’nin hayatını anlatan kısa bir makale ile bu alanda daha önce yazmış olduğu başka bir eserin konuyla ilgili bölümünün tercümesine de yer veriliyor.

    5,90
  • Sünnet Neden Garip?

    Sünnet-i Nebeviye İçin Bir Savunma Hattı “Yaşadığımız zamanda kâfirlerin ümmetimize saldırılarına planlamalar yaptığımız gibi, içimizdeki Peygamber kıymeti bilmez cahillerin saldırısına karşı da en ağır tedbirlerimizi kullanıp Peygamber aleyhisselamın şahsını ve hadislerini koruma altına almadığımız sürece onun peygamberliğini de korumuyoruz demektir. Bu artık bir iman meselesidir. Ya Resûlullah’ın emaneti olan sünnetini ve onun yazıya dökülmüş şekli olan hadislerini imanımız kabul edeceğiz ya da Yahudiler ve Hıristiyanlar’ın başına gelen, ‘peygamberlerini bir kenara bıraktıkları hâlde mümin olma’ hastalığı bizim de başımıza gelecektir.”

    7,90
  • Sünnet Savunması

    Sünnetin korunması bana düşmez. Rasülü (sas)’nü insanlara karşı koruyan Allah (c.c.) Rasülün’ün sünnetinide bugüne kadar korumuş, kıyamete kadarda koruyacaktır.
    Tarihte binlercesi kokar ağızlarıyla Kur’an ve sünneti söndürmek için üflemişler ama Kur’an’ı indiren, Rasülü’nü gönderen Allah (c.c.) olduğundan söndürememişler ve 1400 yıl sonra bize kadar getirmişler.
    Tarihte binlerce insan uydurma hadisler katmaya çalışmışlar ancak sünnet denizi o uydurma sözleri bir leş gibi onu dışına atmış ve hadis denizinin dalgaları sonradan atılan zehirli maddeleri temizlemişler.

    5,90
  • Sünneti Anlamada Yöntem

    Bu serimde; Fakih olsun, davetçi olsun, daha çok sünneti ele alırken uymamız gereken temel prensipler ile sünneti ‘sahih’ olarak anlayabilmemiz için gerekli esasları ve kuralları açılama üzerinde durdum. Yanlız bunu yaparken; sünnetin zahirine (lafzına) sarıldığı halde özünü ihmal etmek suretiyle harfi (şekilci) hareket eden kimselerin dar yaklaşımlarından uzak kalmaya çalıştım. Yine evlere kapılarından değil de başka yerlerden giren, iyi yapamayacağı işlere burunlarını sokan, Allah ve Resulü (s.a.v.) hakkında bilmedikleri şeyleri söyleyen ve sünneti küçümseyenlerin sulandırmalarından da uzak durmaya çalıştım.

    Kitabımın ilmi ve güvenilir olmasına, her sözü dahibine dayandırmaya ve her iddayı deliliyle desteklemeye, başkalarını eserlerinde karşı çıktığım durumlara kendim düşmeyeyim diye sadece ‘sahih’ veya ‘hasen’ hadisle delil gerirmeye ve nurlarıyla aydınlanmak ve metotlarından yararlanmak için, özellikle Selefi salihin başta olmak üzere ümmetin değerli alimlerine de başvurmaya çalıştım.

    Doğrusu masum olan Nebi (s.a.v.)’den başka herkesin görüşü alınabilir de, terk edilebilir de. Sünneti gerek azgın, düşmanlarından ve gerekse iyi niyet ve ihlaslarına rağmen iyi yaptıklarını zanneden, gerçekte ise ufuklarının darlığı nedeniyle sünnete karşı kötülük yapan sünnet taraftarlarının da yanlış tutumlarına karşı insaflı olmaya çalıştım.

    17,90
  • Suskunlar

    Eflâtun rengi hayaller kuran bir “suskun”un sözleridir, bu roman. İşittiğini gören, gördüğünü dinleyen, dinlediğini sessizliğin büyüsüyle sırlayan ve tüm bunların görkemini hikâye eden bir adamın alçakgönüllü dünyasına misafir olacaksınız, satırlar akıp giderken. O ise, muzip bir tebessümle size eşlik edecek, sessizce… Sayfaları birer birer tüketirken, benzersiz erguvanî düşlerin “gerçekliği”nde semâ edeceksiniz ve bu düşlerden âdeta başınız dönecek. Hayat kadar gerçek, düş kadar inanılmaz bu dünyanın tüm kahramanlarının seslerini duyacak, nefeslerini hissedeceksiniz. Çünkü Suskunlar, sessizliğin olduğu kadar, seslerin ve sözlerin, yani musikînin romanıdır. Sonsuzluğun derin sessizliğinin “nefesini üfleyen” ve ona “can veren” bir adamın hayallerinin ete kemiğe bürünmüş kahramanları, en az sizler kadar gerçektir; ya da siz, en az onlar kadar bir düş ürünü… Bağdasar, Kirkor, Dâvut, Kalın Musa, İbrahim Dede Efendi, Rafael, Tağut, Veysel Bey ve diğerleri… Onlar, sessizliğin evreninden İhsan Oktay Anar’ın düş dünyasına duhûl ederek suskunluklarını bozmuşlardır. Bir meczûp aşkı tattı, bir âşıksa aşkına şarkılar yazıp ruhunu maviyle bezedi; diğeri, kaybolduğu dünyada bir sesin peşine düşerek kendini buldu. Nevâ, belki de, herkesin âşık olduğu bir kadının pür hayâliydi. Hayâlet avcısı, kendi ruhunu yakalamaya çalıştı. Zâhir ve Bâtın ise, zıtlıkların muhteşem birliğinde denge bulan iki ayrı gücün cisimleşmiş hâliydi. Suskunlar’ı okuduktan sonra aynaya bakmak, yansıyan aksinizde gerçeği görmek, gördüğünüzü işitmek ve duyduklarınızla sağırlaşıp susmak isteyeceksiniz. Sayfalar tükenip bittiğinde, kim bilir, belki de “suskunlar”dan biri olacaksınız…

    12,90
  • Taksi

    Güncel Mısır edebiyatının en başarılı örneklerinden biri olan Taksi, 10’dan fazla dile çevrildi!
    Taksi şoförleri, bu gezegenin en çok çeşitlilik içeren türlerinden biridir. Bu roman, hareketsiz kalmayı reddeden Kahire’nin kirli, affı olmayan sokaklarının gerçek yüzünü ortaya koyuyor.

    Kahire taksilerinden 58 kurgusal monoloğu bir araya getirerek okuru şehrin kaotik sokaklarında heyecanlı bir tura çıkaran bu kitap, sözlü anlatım geleneğinin klasiklerinden biri olarak kabul ediliyor.

    Kitabını “yoksulların kelimelerinde yaşanan hayata” adadığını söylenen Khamissi, Kahire sokaklarını 80.000 taksi şoförünün gözünden anlatıyor.
    *Taksi, standart Arapça ile değil, lehçeyle yazılmış ve bu gerçeklikle edebi olarak saygınlık kazanabilmiş ender romanlardan biri.
    *Bir yıl içerisinde 7 baskı yapan roman, 3000 kopya satan kitapların bile çoksatar listelerine girdiği Mısır’da 75.000 adet sattı.
    Bu güzel eseri yayınlayarak sizlere Kahire’nin dolayısıyla Afrika’nın kapılarını açıyoruz…

    10,90
  • Talha b. Ubeydullah (r.a.) Şehidü’l-Hayy / Yaşayan Şehit

    -O, Efendimiz’in kutlu lisanı ile “Şehidü’l-Hayy/Yaşayan Şehit” diye aleme ilan edilendir -O, Talhatü’l-Feyyaz; feyzi ve bereketi sürekli ve çok olandır. -O, Talhatü’l-Hayr; hayrı, insanlara faydası en fazla olandır. -O, Talhatü’l-Cud ve Talhatü’l Cevvad; cömertliği, mertliği, keremi ve ihsanı çok olandır. -O, çok sevdiği dostu Zübeyr ile birlikte iman yolunda yaşamış ve aynı meydanda, aynı akıbetle dünyadan ayrılmış bir yiğittir.

    8,90
  • Tarihe Düşülen Notlar

    İnsanın yeryüzündeki serüveni aslında İslam’ın yeryüzündeki serüvenidir. Hazreti Adem’den (as) Efendimiz’e (sas) kadar tüm peygamberler İslam peygamberidir. İslam, Âlemlerin Rabbi’nin kendi yaratmış olduğu insana teklifidir. Kişinin bir inanç ve yaşam tarzı olarak İslam’ı seçmesi öncelikle Allah’la akitleşmesidir. Bu akitleşmenin gereği her türlü haksızlığa ve sömürüye karşı tavır alıp; doğrudan, iyiden, faydalıdan ve adil olandan yana olmak Müslümanlığımızın gereğidir.

    Elinizdeki kitap genç nesillerin bir inanç ve yaşam tarzı olarak İslam’ı kuşanmasına vesile olabilme gayretinin bir ürünüdür. Anadolu Gençlik Derneği ve Milli Gençlik Vakfı Genel Başkanı Salih Turhan’ın farklı zamanlarda ve şehirlerde yaptığı konuşmalardan bazılarının redakte edilmesi ile hazırlandı. Konuşmaların kitap haline getirilmesinde kronolojik bir sıra izlenmedi. Okuyucu ilerleyen sayfalarda bazen birbirinin tekrarı olan bölümlerle karşılaşsa da bu konu bütünlüğünün ve vurgunun bozulmaması kaygısından kaynaklandı.

    Hem Türkiye’nin yakın tarihine damga vuran hem de İslam coğrafyasında silinmez izler bırakan Milli Gençlik Vakfı ve Anadolu Gençlik Derneği, geçmişte yaşanan birçok engellemeye ve günümüzde ortaya çıkan birçok sıkıntıya rağmen bu ülkenin ve İslam coğrafyasının geleceğinin inşasında etkin bir rol oynamaya devam etmektedir. Bu kitapta aktarılanlar, hangi renkten, ırktan ve inançtan olursa olsun tüm insanların yeryüzünde barış ve esenlik içerisinde yaşayabilecekleri bir geleceğin mümkünlüğüne inanan gençlerin mücahedesidir.

    8,90
  • Tarihimiz Ve Biz

    “Milletlerin ortak hafızası tarih dediğimiz zaman kesiti içinde oluşur. Savaşlar, istilalar, göçler kimliğimizin oluşumunda son derece müessirdir. Gerçek bir kimlik bilincine ulaşabilmek için tarihi iyi bilmemiz gerektiğiniz görüyoruz. Tarihi olaylara, tarihe bigane kalınamayacağını anlıyoruz. Bilmesek ve dikkate almasak da tarih kendisini bize dayatıyor.”

    10,90
  • Tarla Kuşunun Sesi

    Türk edebiyatının usta hikâyecilerinden Mustafa Kutlu’nun yeni kitabı Tarla Kuşunun Sesi, okurlarıyla buluşuyor…
    Kutlu, “halk destanı” tarzında kurduğu hikâyede, bir ailenin kuşaklar boyu yaşadıklarını anlatıyor. Kalabalık bir ailenin hayatını merkeze alan Kutlu, diğer hikâyelerinde de olduğu gibi hikâyeyi günlük hayatın unsurlarıyla zenginleştiriyor. İnsana, aileye, topluma “gerçekçi” ve “merhametli” bir gözle bakan anlatıcı, hikâyeye tarihi bir arka plan da çiziyor.

    “Böyledir. Her şeyin aynı şekilde sürüp gideceğini sanırız. Kâinata ve hayata akıl erdirmeye çalışmak boş. Akıl dediğin bir yere kadar. Nasıl gayba inanıyoruz, olup bitenler için şöyledir böyledir demenin bir mânası yok. Teslim olmalı.
    (…)
    İşte su üzerine bir yazı yazdık, geldik gidiyoruz. Şu gölgede bir miktar dinlendik. Hepsi bu.

    İdare edin. Hoşça kalın.”

    9,90
  • Tasavvuf Risalesi

    Babam Muhammed Emin Er Seyda’nın bir kitabını daha kamuoyuna kazandırmaktan onur duyuyoruz.
    Bu eser sıradan bir eser olmadığı gibi, sıradan bir yazarın veya araştırmacının yazdığı bir eser de değildir. Bu eser tasavvuf üzerine bizzat tasavvufun içinde olan aynı zamanda bir meşayih olan alim bir zat tarafından yazılmıştır. Son yüzyılda yetişmiş bütün
    mutasavvuflarla birlikte olan ve tasavvufu bizzat yaşayan bir alimin görüşlerinin toplandığı bu eser, konuya merak ve ilgi duyan herkesin faydalanabileceği bir eser olmuştur.

    Babam, henüz hayatta iken değişik zamanlarda yazdığı makalelerin toplandığı bu eseri derlemek ve düzenlemek bize nasip oldu. İnşallah diğer çalışmalarını da yavaş yavaş siz sevenlerine sunarız.
    İbrahim Halil Er

    9,90
  • Tecvidli Pratik Elifba

    Adem Kablan
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim Kur’an’ı okur ve onunla amel ederse, kıyamet günü onun anne ve babasına öyle bir taç giydirilir ki, onun aydınlığı dünyada evlere vuran güneş ışığından daha parlaktır.” (Ebû Davud, Salât, 349)

    3,90
  • Tekfirde Asirilik

    Hasan El-Benan’ın metodu yumuşaklık ve itidalli olma ile diğerlerinden ayrılıyordu. Bu iki ilkeye göre öğrencilerini ve dava arkadaşlarını eğitmişti. Bu şekilde bir metodu takip etmelerinin sebebi de; Mısır’da İslami hareketlerden bazılarının diğer bazı İslami hareketleri tekfir edecek kadar ileri gitmeleriydi.
    Bunu gören El-Benna Eğitim Risalesine 20 ilkeyi yazma ihtiyacı hissetmiştir. Bu 20 ilke İslami anlayışının sınırlarını tayin ediyordu. Şu açık ifadeleri onun usulünü anlamada bizim için yeterlidir: “Kelimeyi şehadeti ikrar eden ve onun gereğiyle amel eden hiçbir Müslümanı bir görüş veya bir günah sebebiyle tekfir etmeyiz. Ancak zarureti diniyeden olan bir şeyi inkâr eder, Kur’an’ın açık hükmünü tekzip eder veya Arap dilinin kurallarına aykırı bir şekilde Kur’an ayetlerini tefsir eder veya küfürden başka bir ihtimal taşımayan bir amel işlerse bu durum müstesnadır.”

    5,90