-
Hz.Salih’ten Hz.Yusuf’a / Çocuklar için Peygamber Öyküleri 2
Serinin 2.kitabında Hz.Salih ve kayadan çıkan dişi deve
,Hz.İbrahim aleyhisselamın nemrutla mücadelesi,
Hz.Hacer validemiz ve Hz.İsmail’in mekke’ye yerleşmesi,
Hz.İshak,Hz.Lut
Hz. Zülkarneyn,
Hz. Yakub ve Hz. Yusuf,
Hz. Yusuf (a.s)’ın Rüyası,
Tuzak ve Kuyuda Yusuf (a.s),
Hz. Yusuf (a.s) Sarayda,
Yusuf (a.s) Zindanda,
Yusuf (a.s) Maliye Bakanı,
Hz. Yakub (a.s) Hz. Yusuf (a.s)’a Kavuşması gibi konular anlatılmaktadır. -
İdeal Devlet
Farabî (870-950): Türk-İslam filozofu, gökbilimci, müzisyen. İslam’ın Altın Çağ’ının en önemli isimlerden biridir. Farabî yükseköğrenimini Bağdat’ta tamamladı, zamanın ünlü bilginlerinden ders aldı. Aristoteles’in ve Platon’un eserlerini inceledi, bu iki filozofun felsefelerini İslam’la bağdaştırmaya, bu sayede İslam dinine felsefi bir nitelik kazandırmaya çalıştı. Felsefeye mantık ile başlayıp metafizik üzerinde durdu; felsefenin dil, siyaset, doğa, zihin ile ilgilenen dallarında eserler verdi; müzik aletleri geliştirdi, müzik ve psikoloji konularında yazdı. İslam felsefesinin gelişmesini ve korunmasını sağladı, İlkçağ Yunan-Latin eserlerinin Arapça tercümelerinden yararlanmak zorunda kalan ve kendisini Alpharabius ismiyle anan Batılı Orta Çağ düşüncesini etkiledi. İdeal Devlet bilinen 103 eserinden sonuncusudur ve Farabî’nin felsefesini tüm açılardan yansıtır. Eserde İlk Var Olan’ın nitelikleri, diğer varlıkların nasıl meydana geldiği, varlıkların dereceleri, bunun organlardaki karşılığı, bir beden gibi işleyen şehri/toplumu yönetecek kişinin nitelikleri, şehir/toplum türleri, her birinin güçlü ve zayıf yanları ele alınır.
-
İki Cihan Güneşi
Sevgi gönlümüzün gıdasıdır. Sevgisiz gönül viraneden ibarettir. Sevgiyi yaratan Cenabı Mevla, kullarını, analarından ve babalarından bile fazla sevmektedir. O’nun, İki Cihan Güneşi Efendimiz’i en üstün meziyetlerle donatarak yaratması ve onu herkesten çok sevmesi, bize gerçek sevgiliyi de göstermiştir.
Peygamber sevgisini en güzel ve en sade şekilde dillendiren Yunus Emre, Resulullah aşkıyla daha çok yanmayı, bu aşka doyup kanmayı, hatta Habibullah’ın yoluna can sunmayı isterken bu aşık ümmetin gönlüne tercüman olmuştur
-
İlim Asrında Din
İslam inançlarına, ilkelerine, usullerine ve şeriatın diğer hükümleri ve toplumu birbirine karşı kışkırtan ideolojik saplantıları tahrik eden bilgiler olmamak şartıyla İslam; teknoloji ve diğer dünyevi işlerde yabancılardan her türlü bilgi alışverişinde bulunmayı ciddi bir şekilde teşvik etmiştir. Nitekim Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Hendek savaşında Selman-ı Farisî’nin önerdiği Farisilerin (İran) hendek kazma fikrini benimser. Ayrıca bir Rum marangoz, Peygamber Efendimize hutbe okuması için bir minber yapar. Nitekim bir hadislerinde: Hikmet, müminin kaybettiği bir değerdir, onu nerede bulursa almalıdır ve bu da onun en temel hakkıdır. der.
-
İlk Ev, İlk Mabed, İlk Mescid
Hz. Ebû Zer bir gün Resûlullah’a, yeryüzünde kurulan ilk mescidin hangisi olduğunu sorar,
Efendimiz (sas): “Mescid-i Haram’dır” der,
Ebû Zer: “Sonra hangisidir?” diye sorar,
Efendimiz: “Mescid-i Aksa’dır” der. Bunun üzerine Hz. Ebû Zer: “İkisi arasında ne kadar zamanlık bir süre vardır?” diye sorar,
Efendimiz: “Kırk yıl!” der.
Görüldüğü gibi Mescid-i Haram, yeryüzünün ilk mescididir, nasıl ki Mekke kendinden sonra tüm şehirlere analık yapmışsa, Kâbe’de, kendinden sonraki tüm mabetlere analık yapmıştır. -
İmaj ve Takva
Sosyolog Dr. Fatma Barbarosoğlu, İmaj ve Takva’da İslamcıların alternatif kamu arayışlarını; bu arayış esnasında kamusal alanı takvaya uygun olarak dönüştürme girişimlerinden vazgeçişlerini; hakim kamuya eklemlenme ve imaja sığınma süreçlerini yakın plan fotoğraflar eşliğinde tahlil ediyor. Tahliller, ateşin içinden umut çıkarmaya uğraşan bir kalbin, mesuliyet taşıyan bir bakışın ürünü olmaları sebebiyle dikkat çekici ve tarihi bir öneme sahip. Bu önem Barbarasoğlu’nun bir kadın olarak “kadın bakış açısı” içinde hapis olmama dirayetinden de kaynaklanıyor. Meselesine tümüyle vakıf bir kalemin “sözü yormayan” berrak bir ifadesi, İmaj ve Takva. Bu özelliğiyle hem imaj hem takva diyenler kadar, daima takva diyenlerin de vazgeçemeyecekleri bir kitap.
-
İmam-ı Gazali’den Yönetim Sırları
İmam Gazali bu kıymetli eserinde otoriteye karşı duruşumuzu irdelerken adil bir yönetici olmanın önemini vurguluyor. Kitapta; büyük Üstad Gazali, konuları öykülerle örneklendirerek akıcı bir üslupla detaylandırırken yöneticilere öğütler veriyor. Yönetici adaylarının ya da liderlerin hem dünyada adil olmak hem de ahiretini kurtarmak için muhakkak okuması gerekli bir kitap.
-
İman Esaslarımız
İmam-ı Âzam (r.aleyh) Hazretleri’nin yazmış olduğu “Fıkhu’l Ekber” İman Esaslarımız hususunda bize ışık tutacak bir kitaptır. Ebu’l Münteha Hazretleri bu kitabı madde madde tahlil, tahkik ve tetkikten sonra eserin önemine binaen en güzel şerhini meydana getirmiştir. Yusuf Yiğitalp, Ebu’l Münteha Şerhi’ni günümüz Türkçesi ile daha anlaşılabilir bir dil kullanarak okuyucularla buluşturmuştur. İslâm dininin, itikat esaslarından başlayarak geniş çapta temel bilgilere cevap vermiş, birçok ana meseleleri aydınlığa kavuşturmuştur. Tevfik sadece ve sadece Allah’tandır (c.c).
-
İman ve Aksiyon Sahibi İdeal Gençlik / Erbakan Risaleleri 6
Onlar rablerine inanmış gençlerdi biz de onların hidayetlerini artıtrdır. Kehf 13 Hz. Ali (r.a.) İslam’ı kabul ettiğinde henüz 8 yaşında idi. Abdullah ibn Ömer iman ile şereflendiği zaman 10 yaşı civarlarındaydı. Zeyd bin Harise (r.a.) Allah Resulünü tasdik eden ilk 3 kişinden birisi olduğunda daha 15 yaşındaydı. Abdullah bin Mes’ud 14, Zübeyr b. Avvâm 16, Talha b. Ubeydullah 11, Abdurrahman b. Avf ve Sa’d bin Ebivakkas17, İbn-i Cerrah 25, Osman bin Affan 20 yaşlarındaydı. Onlar gençken imana susamışlardı.
-
Iman ve Cihad
Bu kitapta mezhep-fırka tartışmaları yoktur. Gayemiz Ehlisünnet vel-Cemaat’in Kur’an ve Sünnet ışığında hangi yolu seçtiğini ve hangi konuda ne düşündüğünü izahtan ibarettir. Amacımız ise “Ben Müslümanım” diyen insanın itikat konularında Ehlisünnet vel-Cemaat’in görüşü budur diyebilmesini sağlamaktır.
-
İman ve Hayat
Cemiyet, din ve iman olmadan orman cemiyetidir, isterse tepesinde medeniyet şimşekleri çaksın. Orada hayat zorbanın ve kuvvetlinindir; faziletlinin ve muttakinin değildir. O cemiyet mutsuz ve bedbahttır; isterse refah içinde yaşasın ve nimet içinde yüzsün. O cemiyet basit ve ucuz bir cemiyettir. Çünkü onu meydana getiren fertlerin gayesi karın ve göbek şehvetinden ileri geçmez. Onlar, “Hayvanlar gibi zevklenir, hayvanlar gibi yer, içerler.”
Ne kadar ilerlerse ilerlesin, ne kadar genişlerse genişlesin maddi ilmin insanlara huzur ve saadet vermeye gücü yetmez. Çünkü ilim yalnız hayatın maddi tarafını yükseltir; uzağı yakın eder. Bunun içindir ki asrımıza “sürat çağı” ve “mesafeleri yenme çağı” adını vermişlerdir. Fakat hiç kimse ona ”fazilet” veya “sükûnet” ya da “beşerin mutluluk çağı” adını ver(e)memiştir.
Maddi ilim insana birçok alet ve edevat vermiştir, ancak ona kıymet vermemiş ve uğrunda ölümü göze alabileceği bir hedef göstermemiştir. Çünkü bu, ilmin vazifesi değildir ve onun ihtisas sahasına da girmez. Bu, ancak ve ancak dinin ihtisas sahasına girer.
-
İnsanlığın Kurtuluşu Hac Ömrün Bereketi Umre
İnsanlığın Kurtuluşu Hac -Hac, İslam’ın beş temel esasından biridir. -Hac, hatırlatmak için hatırlamak, diriltmek için dirilmektir. -Hac, kavuşmak için terk etmektir. -Hac, her yönü ile anlaşılacak ve anlatılabilecek bir ibadet değil, bitimsiz bir deryadır. Ömrün Bereketi Umre -Umre, hayatın imarına ve ömrün bereketine vesile olan bir nimettir. -Umre, çok faziletli ve hayırlı bir ameldir. -Umre, her menasiki ile küçük bir hacdır. -Umre ve Hac, mü’minlerin hayatta elde edeceği en sevimli nimetlerdir; öyleyse imanın kemali adına infak edilmelidir…
-
İrfan Sohbetleri Büyükçınar’dan Dinlediklerim
Elinizdeki kitap, 93 yıllık hayat hikâyesi “Hayatım İbret Aynası” isimli hatıratında kendisi tarafından tafsilatlı olarak anlatılan günümüzün önemli âlimlerinden merhum ve mağfur Ahmet Muhtar Büyükçınar’ın (1920-2013) bir dizi sohbetiyle, yine onun, hastalığı sebebiyle başlayıp bitiremediği “Huzur ve Güven İçinde Verimli Yaşama Yolları” isimli yarım kalmış bir çalışmasını ihtiva etmektedir.
Okuyucu, her türlü belagat ve söz sanatlarından uzak olan bu metinleri okurken dil ve ifade sadeliği karşısında muhtemelen şaşıracaktır. Bu beyan tarzı, her seviyeden insana ulaşmayı amaç edinmiş olan hocamızın bilinçli bir tercihiydi. Yine de okuyan herkesin bu sadelikte muzmer hikmeti takdir edeceğini ve ondan kendi hayatına katacak bir şeyler bulacağını ümit ediyoruz.
-
İşi Vaktinden Çok Olanlar (4 Kitap)
İşi vaktinden çok olanların içinde ‘şarkın en sevgili sultanı’ Selahaddin de var, 700 yıllık bereketli Devlet-i Âliye’nin kurucusu Ertuğrul Gazi de. Yakın tarihimizden İskilipli Atıf’ı biraz hüzünle, Hasan El Benna’yı tüm dünyaya okuduğu meydanlarla bir kez daha yâd ediyoruz. Seyyid Kutup ile Mısır zindanlarından, Dursun Fevzi Güven ile Trabzon dağlarından dava esintilerini taşıyoruz günümüze. Aynı yükü mukaddes bir dava olarak yüklenmek isteyenlere işleri vakitlerinden çok olanların örnek hayatları bu eserde.
-
İslam Fıkhını Yeniden Okumak
Çalışmamızda; son derece kapsamlı olan İslam fıkhını çağımız insanları için kolaylaştırması talep edilmektedir. Bu, ister fert, ister fakülte, ister kurul ve isterse üniversiteler olsun, ilim ehlinin yapması gereken bir iştir.
Öncelikle ifade etmek istiyorum ki, kolaylaştırma işlemi, bazı insanların düşündüğü gibi, sadece yaşanan hayatın baskısına cevap vermek ya da çağın ruhuna uygun hareket etmek değil, hadd-i zatında dinen de ihtiyaç duyulan bir şeydir. Zira İslam hukukunun yapısı zorluğa değil, kolaylığa dayanmaktadır. Onun insanlara öğretilmesi de zorlaştırmaya değil, kolaylaştırmaya bağlıdır; ona davet ise nefret ettirmekle değil müjdeleme ile olacaktır.
-
İslam Medeniyeti Söylemi
“XVII. asır olarak kabul edilen Osmanlı Devleti’nin “gerileme ”süreci aynı zamanda modernleşme süreci olarak, Avrupa’da ortaya çıkan “ilerleme” söyleminin etkisi altında devam etti. Bu dönemde askerî ve ekonomik gücün yitirilmesi ve yaşanan toprak kayıplarıyla siyasî açmazlar dünya görüşlerinin yeniden biçimlenmesinde etkili olmuş ve Avrupa-merkezli bakış açılarının ağırlığı gözlemlenmeye başlanmıştı. Batılılaşma süreci olarak adlandırılan süreçte Osmanlı Devleti’ndeki kurumlar, Avrupa’dakilere benzer biçimde yeniden yapılandırılırken bilginin oluşturulması ve kullanımı açısından önemli bir yer tutan eğitim kurumu da Avrupa’daki örneklere bakılarak yenilenmeye çalışılıyordu. Medeniyet kavramı da bu dönemde tartışılmaya başlanmıştır.
Medeniyet ile karşılıanan ve Avrupa’da kullanılan “civilisation” kavramı, Osmanlı münevveri için “ilerleme”nin yönünü gösterir şekilde kavranıyordu. Bu durum, emperyalizm ve kapitalizm ile Avrupa devletlerinin ekonomik, askerî ve siyasî hegemonyasının uzantısı olarak değerlendirilebilecek modern bilginin ve ondan beslenilerek inşâ edilen uygarlık söylemine yaslanarak kurulmuş sosyal gerçekliğin Osmanlı münevveri açısından da kabul edilmişliğinin göstergesi olmaktadır. Bu sebeple medeniyet kelimesinin Osmanlı aydınları tarafından ilk olarak Tanzimat döneminde kullanılmaya başlanması tesadüf değildir: Medeniyet sözcüğünün dolaşıma ilk girdiğindeki anlamı Tanzimat ideolojisinin genel çizgisine paralel biçimde bilgi ve referans sistemi olarak Avrupa’yı esas alan bir anlamdadır ki bu anlam, modernleşme eğilimiyle de bütünleşiktir.
Geleneksel İslâm toplumsallığından yola çıkan bu çalışma; medeniyet yanı sıra medine, temeddün, umran gibi kavramlar dolayımında İslâm Medeniyeti kavramının tarihsel boyutunu ve modernleşmeyle ilişkisini göstermeyi amaçlamaktadır.” -
Islam Önderleri Tarihi -1
İslam Önderleri Tarihi’nin bu birinci kitabında, Hicri I-X yüzyılda yaşayan, yenileme ve ıslahat bakımından, dinin aktif insanlarını tanıyacağız.
İslam’ın beşinci halifesi olarak kabul gören Ömer b. Abdülaziz ile başlayıp, Hasan Basrî hazretlerine, Abbasi halifeliğindeki dinî faaliyetlerden, Hadis ve Fıkıh bilgilerinin kitaplaştırılmasına, Kurân’ın mahlûk oluşu iddiasına karşı Ahmed b. Hanbel’in mücadelesine, Mutezile mezhebi fitnesi ve İmam Ebu’l-Hasan Eş’ârî’ye, Kelam ilminin çöküşü, Felsefe ve Batıniliğin gelişmesi ve İmam Gazâlî’ye, Bağdat’ın iki davetçisi Abdülkadir Geylânî ve Allâme ibn Cevzî’ye, Haçlı hücumlarına karşı durup onları yer ile yeksan eden büyük kumandan Nureddin Zengi ve Selahaddin Eyyubi’ye, Şeyhü’l-İslam İzzeddin b. Abdüsselâm’a, Moğol fitnesi ve Mevlânâ Celaleddin Rûmî’ye kadar, İslam’a çok yönlü hizmetler etmiş, büyük şahsiyetlerin hayat hikayelerini okuyacağız.
Eserde, büyük bir zatı tanıtırken sadece onun faziletlerinin, üstünlüklerinin açıklanmasıyla yetinilmemiş, bilâkis onunla aynı dönemde yaşamış insaflı ve adaletli kimselerin veya daha sonra gelmiş bilgi ve fikir ehli kişilerin o zata veya onun eserlerine, görüşlerine karşı yaptıkları tenkidlere de yer verilmiştir. Bu tenkidler sıralanmış ve onlara şayet biri tarafından cevap verilmiş ise, o zat adına savunma yapılmışsa, bu da okuyucuya sunulmuştur. -
Kaderin Cilvesi
Çocukların dilini iyi bilen ve onlara hikayelerle güzeli ve doğruyu anlatan Mehmet Yaşar Kandemir, 6 kitaplık bu seride uzak diyarlara ve bazen de gizemli olaylara götürüyor minik okurlarını. Keyif almak kadar hikmetleri görmenin de önemsendiği bir bakış açısıyla yazılan bu hikayeler, sevdirirken öğretmeyi de ihmal etmiyor. Sade dili, şefkatli üslubu ve neşeli şiirleriyle çocuklarımızı merak dolu bir dünyaya götürüyor bu eserler. Yeniden resimlendirilen ve gözden geçirilen seriyi minik okurlarımızı sunmaktan gurur duyuyoruz
-
Kir Hasan
Çocukların dilini iyi bilen ve onlara hikayelerle güzeli ve doğruyu anlatan Mehmet Yaşar Kandemir, 6 kitaplık bu seride uzak diyarlara ve bazen de gizemli olaylara götürüyor minik okurlarını. Keyif almak kadar hikmetleri görmenin de önemsendiği bir bakış açısıyla yazılan bu hikayeler, sevdirirken öğretmeyi de ihmal etmiyor. Sade dili, şefkatli üslubu ve neşeli şiirleriyle çocuklarımızı merak dolu bir dünyaya götürüyor bu eserler. Yeniden resimlendirilen ve gözden geçirilen seriyi minik okurlarımızı sunmaktan gurur duyuyoruz
-
Köleliğin Alfabesi
Türkçe karşılığı “el bombası” anlamına gelen “kumbara” yı çocuklarımızın eline küçükken verip yememeyi, dağıtmamayı, para biriktirmeyi, para şıngırtsını dinlemeyi öğreterek yetiştirirsek;büyüyünce paradan başka kavgası verilecek birşeyin olmadığını, para sesinden daha güzel bir sesin bulunmadığını iddia eden ve para için herşeyi yapmaya hazır, köle ruhlu bir nesil yetiştiririz.
ilk okuldan üniversite sonuna kadar, on beş senelik tahsil koşusunun sonunda ödül olarak hep ekmek gösterilirse;yetişen genç, maaş veya makama mahkum olmuş köledir.