Gösterilen 1961–1980 arası toplam: 3487

  • Medine Sözleşmesi

    Aydınlanmanın temel felsefi varsayımlarına göre şekillenmiş modern ve arkasından gelen postmodern dünyayı sürdürmek her zamankinden daha çok zorlaşmıştır. Ülkeler, sınıflar ve bölgeler arasında eşitsizlik giderek derinleşiyor; iç savaşlar, işgaller durmadı, mülteciler milyonları buldu; iklim ve çevre sorunları daha çok arttı: şiddet ve terör, ayrımcılık, ırkçılık, yabancı düşmanlığı hız kesmedi; salgın hastalıklar milyarlarca insanı bir anda tehdit eder hale geldi.

    İslam dünyasının trajik durumu ortada: Din müntesipleri, mezhep taraftarları, ülkeler, etnik gruplar, yöneticiler ve yönetilenler, yoksullar ile zenginler, sivil gruplar, örgütler, kadın ve erkek birbiriyle çatışıp duruyor. Her bir grup diğerini ötekileştirme şeytanlaştırıyor.

    Krizler bizi köklü bir paradigma değişikliğine zorluyor. Özgürlüğü, ahlaki erdemleri, adaleti ve karşılıklı ihtiramı esas alan küresel bir toplum sözleşmesine ihtiyacımız var. Bunun örneğini İslam’ın Peygamberi Medine Sözleşmesi’nde bize gösterdi. Modern ve postmodern zamanda insanın kendi varlığıyla, tabiatla ve hemcinsleriyle bozulan ilişkisine çözüm bulmadan, bu kriz ortamından çıkamayız.

    Medine Sözleşmesi, Kur’an ve Hz. Peygamber’in sünnet ve siretinde şekillenen mucizevi işlerinden biridir. Tarihi tatbikat ve bugünkü sorunları farklı okunduğunda, İslam dünyasındaki çatışmalara ve küresel düzeyde sürüp giden insani ve sosyo politik krizlere bir çözüm arayışıdır.

    9,90
  • Medine Toplumu

    Eserde Medine toplumunun yapısı, özellikleri, sosyal ve ekonomik hayatı incelenmekte ve gerçekleştirilen ilk uygulamalar üzerinde durulmaktadır. Bu eseri aynı konuyu işleyen diğer eserler ve siyer kitaplarından ayıran özellik ise ilk defa bu eserde konular ele alınırken hadis kritiği metodunun kullanılmasıdır. Böylece İslam tarihinin ilk dönemlerine ilişkin eldeki bilgiler ve rivayetler hadisçilerin ölçütlerine göre yeniden değerlendirilmektedir. Yazar Medine toplumunu çeşitli yönleriyle incelerken ilk döneme ait kaynakları da değerlendirmekte ve İslâm tarihinin hadisçilerin metoduna göre yeniden yazılması ve yorumlanmasına yönelik bir model sunmaktadır.

    6,90
  • Medine- Münevvere Tarihi (Vefaü’l- Vefa bi-Ahbari Dari’l-Mustafa) (3 Cilt Takım)

    Es-Semhûdî’nin Medine’nin doğal, tarihî ve dinî yapılarına yoğunlaşmış Vefâü’l-vefâ bi-ahbâri dâri’l-Mustafâ adlı eseri ile Medine tarih yazıcılığı yöntem, içerik ve sistem bakımından klasik dönemin deyim yerindeyse zirve noktasına ulaşmıştır. Çünkü Vefâ’dan sonra Medine tarihine dair telif edilen eserler, birçok yönden es-Semhûdî’nin Vefâ’sını örnek almış ve ondan önemli bir kaynak olarak yararlanmıştır. Memlükler devletinin son devirlerinde Medine’de yaşayıp orada yıllarca fetva veren, medreselerde hocalık ve yöneticilik yapan ve zamanla Medine ileri gelenlerinden birisi haline gelen es-Semhûdî, Medine şehri ile ilgili her olaya ve planlamaya bizzat katılıp bu şehrin ve ahâlisinin durumunun iyileştirilmesi için gayret göstermiş, şehrin görüntüsünü veya huzurunu bozan olaylara değişik şekillerde ve vesilelerle müdahale etmiştir. Bu yüzden zaman zaman birçok sıkıntı da çekmiş olan es-Semhûdî’nin bu gibi özellikleri, tamamen Medine şehrine yoğunlaşabilmesini, dolayısıyla da eserinde geçmiş dönemlerdeki ve kendi dönemindeki Medine’ye dair önemli ve yoğun malumatın yer almasını sağlamıştır.
    Böylesi önemli bir klasik İslâm eserinin Türkçe’ye doğru bir şekilde çevirisi için gücümüz yettiği kadar ahlakî, sanatsal ve ilmî bağlanmayı gerçekleştirmeye çalıştık. Tercüme ön sözünde bu husus genişçe açıklanmıştır. Tercüme metinde yaptıklarımız bir yana dipnotlar aracılığıyla da bu gayeye yönelik olarak birçok açıklamada bulunduk. Türkçe okuyan ve düşünen okuyucuların istifadesine sunduğumuz bu eserin gelecekte yapılacak kaynak eser tercümelerine de katkı sunmasını ummaktayız. Bu çalışma toplamda 3 ciltten oluşmaktadır. Toplam 1448 Sayfadır.

    33,90
  • Medreseler Neydi, Ne Değildi? Osmanlılarda Akli İlimlerin Eğitimi ve Modern Bilimin Girişi

    OSMANLI’DA BİLİM VE EĞİTİM:
    MEDRESELERİN TARİHİ SERÜVENİ…

    Klasik dönemde (8. ve 16. asırlar) bilim kurumları nasıl şekillenmişti? Semerkand medresesi ilim dünyasına neler katmıştı? Osmanlı öncesinde Anadolu medreseleri ne durumdaydı? Osmanlı’da medrese geleneği nasıl ortaya çıktı? Fatih Külliyesi Medreseleri aslında ne değildi? Avrupa’daki üniversitelerle Osmanlı’daki medreseler arasındaki farklılıklar ve benzerlikler neydi? Eğitimde klasikten moderne geçiş nasıl sağlandı? Müslüman bilim adamlarının modern bilim karşısındaki tavırları neydi?

    Medeniyet tarihimiz için çok önemli bir yere sahip olan medrese kurumu; yalnız eğitim geleneğimizin kronolojisini ortaya koymak için değil, düşünce dünyamızın ne tür serüvenlerden geçtiğini keşfetmek için de son derece kritiktir. Ekmeleddin İhsanoğlu, kırk yılı aşkın bir zamana yayılan çalışmalarını bir araya getirdiği bu eserinde, medreselerin doğuşunu, oluşumunu ve gelişimini, tarih biliminin yerleşik usûllerine uygun şekilde ve en objektif biçimde ortaya koyuyor. Her devirde kamuoyuna farklı biçimlerde anlatılan ve özellikle değişik zamanlarda gelişen ideolojik ve nostaljik yaklaşımlarla esas özellikleri bir türlü ortaya konulamayan medreseler, İhsanoğlu’nun bu çalışmasıyla yerli yerine oturuyor.

    “Medreseler Neydi, Ne Değildi?”, İslâm tarihinden Osmanlı devrine, Avrupa’daki üniversitelerden 19. yüzyıldaki modern bilim dönemine dek çok geniş bir zaman aralığını kapsıyor. Böylece Osmanlılarda aklî ilimlerin eğitiminin nasıl gerçekleştiği ve modern bilimin girişiyle nelerin değiştiği konusunda son nokta konulmuş oluyor. Tarih okuyucularını hem çok sürükleyici hem de çok verimli bir okuma deneyimi bekliyor…

    13,69
  • Medyada İslam Gazeteciler ve Uzmanlar Dünyaya Bakışımızı Nasıl Belirliyor?

    Said bu kitabını ilk kez 1980’de, İran rehine krizi sırasında yazdı. Daha sonra 1997’de tekrar ele aldı, hem güncelleştirdi, hem genişletti. Medyada İslam, yazarın Şarkiyatçılık ve Filistin Sorunu konulu kitaplarını tamamlayıcı nitelikte bir eser olarak kaleme alınmıştır. Said burada “İslamı savunmakla hiç ilgilenmez, İslamın Batı’da ve İslam toplumlarında ne şekilde kullanıldığını anlatır”.

    10,24
  • Mehmed Zahid Kotku

    Şu yeryüzünde, hiç kimsenin hiç kimseyi bütünüyle anlaması ve anlatması diye bir şey söz konusu değildir.

    Deryaya parmak salıp da ıslağını göstermek neyse, bizim büyük ârif Bursalı Mehmed Zahid Kotku Hazretleriyle ilgili bu belgesel çalışmamız da aynı şeydir…

    Sizleri bu Kutup yıldızının ipeksi tebessüm parıltılarıyla baş başa bırakıyoruz.

    Yâ Selam!.

    6,79
  • Mehmed Zahid Kotku (Cep Boy)

    Mehmed Zahid Kotku rahmetullâhi aleyh yakın tarihimizin mânevî büyüklerinden, âbide şahsiyetlerinden biridir.
    19. yüzyılın sonunda dünyaya gözlerini açmış, bir asra yakın hayat sürmüştür. İstanbul’un önemli medreselerinde ilim tahsilinde bulunmuş, 1920 senesinde Gümüşhâneli tekkesine devam etmiş ve devrin önemli ilmî, fikrî, siyâsî ve tasavvufî simalarından olan Ömer Ziyâüddîn-i Dağıstânî hazretlerine intisap etmiştir.
    Mehmed Zahid Kotku rahmetullâhi aleyh sade, yalın, mütevazi, iddiasız… yaşayış ve duruşuna rağmen, ülkemiz irfan, siyaset ve sosyal hayatında derin tesirler, kalıcı izler bırakmıştır.
    Bu eser halefi Merhum Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi’nin onun hakkında çeşitli vesilelerle, farklı zaman ve mekânlarda yaptığı konuşmalardan oluşmaktadır.
    Bu eserle Mehmed Zahid Kotku rahmetullâhi aleyh’i daha yakından tanıyıp onun feyizli âleminde seyrine doyulmaz bir gezintiye çıkarken, Merhum Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi’nin İslâm’a, insana ve tasavvufa bakışına dair de ipuçları yakalayacaksınız.

    6,79
  • Mehmet Akif

    Yazları kışa çeviren bir savaş, gelip bir ülkeyi can evinden vurmuştu: Birinci Dünya Savaşı… Korku, gözyaşı, kan, göç, ayrılık ve bolca ölüm vardı. Koskoca Osmanlı Devleti’nin gücünden kuvvetinden artık eser yoktu. Analar yavrularını kınalayıp bir bir cepheye gönderiyordu. Belki de bir daha hiç görmemek üzere… O yangın yerlerinde tertemiz alınlarından vurularak yere serilen o can evlatlar Anadolu’daki gariban analarının ciğerlerine hiç sönmeyecek közler bırakıyordu. Bu közlerden biri de dertli şair Mehmet Akif’in yüreğinde yanıyordu. Onun elinden en çok yazmak geliyordu. Günlerce gecelerce beyni zonkluyor ve sonunda memleketin her köşesinde, cephelerin orta yerinde yaralı ve yorgun gönüllere merhem süren, aşk olan, şevk olan, ümit olan dizeler yankılanıyordu. Akif dizeleriyle şifa dağıttı. Biz onu “İstiklal Şairi” diye iki kelimeye sığdırdık ama o, en az kalemi kadar tesirli yaşantısıyla ikinci bir şiir daha yazdı. Örnek bir hayat şiiri…

    9,09
  • Mehmet Emin Kırgil İle Rüyalara Cevaplar

    Sevgili okurum! Bu kitabı hazırlarken; yüzlerce yıl öncesinde yaşamış olan “Cafer-i Sâdık”, “İmam Nablusi”, “İmam İbn-i Sirin” ve dahası gibi nice değerli rüya yorumcularından, âlimlerden seçmeler yaparak rüyalarla gelen mesajlarınıza ışık tutmaya, sizlere az da olsa yardımcı olmaya çalıştım.

    Değerli okuyucum, biliyorsunuz ki “rüya” evrenseldir ve bütün dinlerde yer alır. Yüce Allah’ın sözleri olan Kur’an-ı Kerim’de de rüyalarla ilgili birtakım ayetler yer almaktadır. Hadis-i Şerifler’de ise Hz.Muhammed (s.a.v) kendi sözleriyle rüyaların önemini anlatmış hatta bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Zaman yaklaşınca, müminin rüyası, neredeyse yalan söylemeyecek. Esasen müminin rüyası, peygamberliğin kırk altı cüzünden bir cüzdür.” Buhari’nin rivayetinde şu ziyade var: “Peygamberlikten cüz olan şey yalan olamaz.” [Buhari, Ta`bir 26; Müslim, Rüya 8, (2263); Tirmizi, Rüya 1, (2271); Ebu Davud, Edeb 96, (5019)]
    Ben de görmüş olduğunuz rüyaların illaki hangisinin çıkacağını bilemem, çıkacak veya çıkmayacak gibi herhangi bir şey telaffuz da edemem ama inanıyorum ki eğer bu kitap, şu an elinizde ve bu yazıyı okuyor iseniz rüyalarınıza önem veren birisiniz ve inandığınız için de Hz. Muhammed (s.a.v) yani peygamberimizin sünnetini bilmeyerek de olsa uyguluyorsunuz ve Cenabıhakk’ın sevabına nail oluyorsunuz.

    Yukarıda belirtmiş olduğum, değerli rüya âlimlerinin içinden seçtiğim, kıymetli yorumları ile kendi yorumlarımı perçinleyerek hazırlamış olduğum bu kitap, inşallah rüyalarınıza ve size ışık olur.

    Sevgili okurum, sizleri tüm kâinatı sınırsız yaratan Yüce Allah’a emanet eder ve bu kitabın; size, evinize, işyerinize huzur ve bereket getirmesini Cenabıhak’tan niyaz ederim.
    Sevgi ve Saygılarımla…
    Abiniz, kardeşiniz, içinizden biri olan, Mehmet Emin KIRGİL

    7,94
  • Mehmet Yaşar Kandemir Set (6 Kitap)

    Toplamda 6 Kitap…
    • İki Cihan Güneşi
    • Canım Arzular Seni
    • On Sekiz Bin Alemin Mustafa’sı
    • Canım Kurban Olsun Senin Yoluna
    • Adı Güzel Kendi Güzel Muhammed
    • Peygamberimizin Hayatı – Gençler İçin
    42,90
  • Mein Name ist Malcolm X: Das Leben eines Revolutionärs

    Dieses Buch gibt jungen Menschen einen Einblick in das Leben eines Revolutionärs. Eines Mannes, der sein Leben für seine schwarzen Brüder und Schwestern opferte, die vom Rassismus geplagt waren. Es zeigt das explosive Leben eines gut erzogenen Jungen, der sich in Drogen und Gaunerei verliert, um im Gefängnis zu einem geläuterten Muslim zu werden. “Mein Name ist Malcolm X. Das Leben eines Revolutionärs” erzählt die Geschichte eines Menschen, der sich unermüdlich für Gerechtigkeit einsetzt und schlussendlich mit seinem Leben dafür bezahlt. Ein Leben voller Wandel und Veränderungen. Geboren als Malcolm Little im Jahre 1925, wird er kurz vor seinem Tode 1965 El-Hajj Malik El-Shabbaz, der scheinende schwarze Prinz der schwarzen Ghettos Amerikas.

    10,89
  • Mekasıdü’l-Felasife Filozofların Maksatları

    İmam Gazâlî’nin felsefeye dair ilk eseri Mekâsıdü’l-Felâsife’dir. Filozofların tutarsızlıklarını ortaya koymak üzere bu alanda çeşitli eserler yazmayı planlayan müellif, öncelikle onların maksatlarının belirtilmesinin faydalı olacağını düşünüp İbn Sînâ felsefesinin klasik mantık, tabîiyyât ve ilâhiyyât usulüne uyarak ve daha çok onun eserlerinden özetler yaparak 487 (1094) yılında bu kitabı kaleme almıştır. İmam Gazâlî’yi Batı dünyasında tanıtan ilk eser, XII. yüzyılda Mekâsıdü’l-Felâsife’dir. Latince tercümesi 1506’da Venedik’te basılmıştır. İmam Gazâlî, felsefenin bütün konularını tenkit etmemiş, hatta akla ve şeriata uygun olanları desteklemiş ve onlardan faydalanmıştır. İmam Gazâlî’ye kadar İslam filozofları felsefeyi olduğu gibi kabul etmişlerdir. Tercüme faaliyetleriyle İslam’a giren felsefe, İslam’ın inanç ve itikadı ile alakalı meselelerde de söz söylemiştir. Mutezile, felsefenin etkisinde kalarak bazı meselelerde İslam’ın ana gövdesinden ayrılmıştır. Felsefenin Aristo’dan sonraki ikinci muallimi Farâbî ve İbn Sina da felsefenin etkisinden çıkamamışlar, İmam Gazâlî zamanına kadar bu böyle devam edip gelmiştir. Ancak İmam Gazâlî, felsefenin her görüşünü kabul etmemiştir. Fıkıhta ve Kelamda büyük bir müctehid olan Gazâlî, Felsefenin İslam inanç ve itikadına zıt olan görüşlerini tenkit etmek için kendisini tamamen Felsefeye vermiş, eserinin başında kendisinin de ifadesiyle, felsefecilerin görüşlerini olduğu gibi nakletmek için iki yıl kadar Felsefe ile meşgul olmuş, en ince detaylarına kadar onların maksatlarını öğrenmiş ve bu kitabını yazmıştır.

    9,09
  • Mekka und der Gesandte Allahs

    Die heiligste Stadt des Islams, Mekka, ist im Herzen eines jeden Muslim. Wo immer man auf der Welt Allah anruft und zu Ihm betet, tut man es in die Richtung, in der die Kaaba steht. Mekka war die Geburtsstadt vom Propheten Muhammad – Frieden und Segen seien auf ihm. Dieses Büchlein gibt eine kleine grundlegende Einsicht in einige der wichtigsten Ereignisse um Mekka und Muhammad – Frieden und Segen seien auf ihm.

    6,90
  • Mekka von der frühesten Zeit bis Heute

    In dieser Arbeit, einem seiner seiner letzten Werke, erörtert der hervorragende Gelehrte des Islam Martin Lings die Bedeutung der Pilgerfahrt nach Mekka im Lichte der Tradition Abrahams. Ausgehend von seiner eigenen Erfahrung der Wallfahrt zuerst im Jahr 1946 und dann wieder im Jahr 1978, bezieht er sich dabei auf die traditionellen Quellen und beschreibt, wie der Hadsch, vor etwa 4000 Jahren von Abraham und Ismael ausgerufen und eingeführt und vom Propheten Mohammed vor vierzehnhundert Jahren erneuert, bis zum heutigen Tag, da seine spirituelle Bedeutung so tief und zeitlos ist wie immer, ohne Unterbrechung vollzogen wird.

    14,61
  • Mekke’den İstanbul’a Fetih Fatih Ayasofya

    Ayasofya, Allah Rasûlü’nün ﷺ fethini müjdelediği, kendisiyle birlikte askerini de övdüğü Fatih Sultan Mehmed’in zafer anıtıdır. Ayasofya, yirmi bir yaşında İslâm’ı cihâna hâkim kılacak iradeyi kuşanan devlet adamının fetih mührüdür. Ayasofya, İslâm’a adanmış hayatlara verilen İlâhi armağandır; “Feth-i Mübîn”dir. Ayasofya, Akşemseddin (r.a) ve Molla Gürani (r.a) gibi Allah Rasûlü’nün ﷺ Sünnet-i Seniyyesi’ne bağlı iki ulu hocanın, irfânın Fatih’in şahsında devletleşme tezâhürüdür. Ayasofya, gemileri karadan yürüten muhkem iradenin Hakk’ı Bâtıldan ayıran son sözüdür. Ayasofya, siyâsette Yavuz’u, ilimde Ebussuud’u, donanmada Barbaros’u, şiirde Bâki’yi, mimâride Sinan’ı yetiştiren mukaddesât merkezidir. Ayasofya, İslâm’ın küfre karşı mutlak üstünlüğünü resmetmesi îtibariyle; Müslümanların Allah’ın ﷻ yeryüzündeki halifeleri olduklarının ve dünyaya yeniden adaleti getirecek yegâne ümmetin onlar olacağının alâmetidir. Ayasofya, çan seslerinin kapattığı mâvera yolunun tekbir sesleri ile açıldığı tevhid kürsüsüdür. Ayasofya, Batı’nın büyük olarak ilan ettiği bütün devlet adamlarının, -genç yaşta nâil olduğu muvaffâkiyet îtibariyle- kendisine yâver bile olamayacağı Fatih’in açtığı, korunmasını da bir vasiyetle bütün ümmete havale ettiği mes’ûliyet merkezidir. Ayasofya, Müslümanlar için basit bir mekân değil, ulvi bir mânâ; müze değil, cami; taş değil, ruhtur. Bu yüzden Ayasofya’nın kapanması ya da müze olması Müslümanlıkla yoğrulan bu milletin rûhuna “küfür mührü” vurmakla eşdeğer bir hâdisedir. Ayasofya, denize sürdüğü atının üzerinden Süleyman Paşa’ya “O küfür donanmasını ya al ya da öl de gel” diye emreden, zâlimin sulh teklifini “Ya İstanbul beni ya da ben İstanbul’u alırım.” diyerek reddeden Fatih’in îmanına, cihad şuuruna, İslâm idrâkine ve şecaatine varis olduğumuzda öyle bir açılacak ki, beraberinde mukaddesâtımız üzerine kapatılan bütün kapılar kırılacak.

    9,09