Gösterilen 3441–3460 arası toplam: 3488

  • Sünnet Neden Garip?

    Sünnet-i Nebeviye İçin Bir Savunma Hattı “Yaşadığımız zamanda kâfirlerin ümmetimize saldırılarına planlamalar yaptığımız gibi, içimizdeki Peygamber kıymeti bilmez cahillerin saldırısına karşı da en ağır tedbirlerimizi kullanıp Peygamber aleyhisselamın şahsını ve hadislerini koruma altına almadığımız sürece onun peygamberliğini de korumuyoruz demektir. Bu artık bir iman meselesidir. Ya Resûlullah’ın emaneti olan sünnetini ve onun yazıya dökülmüş şekli olan hadislerini imanımız kabul edeceğiz ya da Yahudiler ve Hıristiyanlar’ın başına gelen, ‘peygamberlerini bir kenara bıraktıkları hâlde mümin olma’ hastalığı bizim de başımıza gelecektir.”

    5,90
  • Sünnet Savunması

    Sünnetin korunması bana düşmez. Rasülü (sas)’nü insanlara karşı koruyan Allah (c.c.) Rasülün’ün sünnetinide bugüne kadar korumuş, kıyamete kadarda koruyacaktır.
    Tarihte binlercesi kokar ağızlarıyla Kur’an ve sünneti söndürmek için üflemişler ama Kur’an’ı indiren, Rasülü’nü gönderen Allah (c.c.) olduğundan söndürememişler ve 1400 yıl sonra bize kadar getirmişler.
    Tarihte binlerce insan uydurma hadisler katmaya çalışmışlar ancak sünnet denizi o uydurma sözleri bir leş gibi onu dışına atmış ve hadis denizinin dalgaları sonradan atılan zehirli maddeleri temizlemişler.

    4,49
  • Sünneti Anlamada Yöntem

    Bu serimde; Fakih olsun, davetçi olsun, daha çok sünneti ele alırken uymamız gereken temel prensipler ile sünneti ‘sahih’ olarak anlayabilmemiz için gerekli esasları ve kuralları açılama üzerinde durdum. Yanlız bunu yaparken; sünnetin zahirine (lafzına) sarıldığı halde özünü ihmal etmek suretiyle harfi (şekilci) hareket eden kimselerin dar yaklaşımlarından uzak kalmaya çalıştım. Yine evlere kapılarından değil de başka yerlerden giren, iyi yapamayacağı işlere burunlarını sokan, Allah ve Resulü (s.a.v.) hakkında bilmedikleri şeyleri söyleyen ve sünneti küçümseyenlerin sulandırmalarından da uzak durmaya çalıştım.

    Kitabımın ilmi ve güvenilir olmasına, her sözü dahibine dayandırmaya ve her iddayı deliliyle desteklemeye, başkalarını eserlerinde karşı çıktığım durumlara kendim düşmeyeyim diye sadece ‘sahih’ veya ‘hasen’ hadisle delil gerirmeye ve nurlarıyla aydınlanmak ve metotlarından yararlanmak için, özellikle Selefi salihin başta olmak üzere ümmetin değerli alimlerine de başvurmaya çalıştım.

    Doğrusu masum olan Nebi (s.a.v.)’den başka herkesin görüşü alınabilir de, terk edilebilir de. Sünneti gerek azgın, düşmanlarından ve gerekse iyi niyet ve ihlaslarına rağmen iyi yaptıklarını zanneden, gerçekte ise ufuklarının darlığı nedeniyle sünnete karşı kötülük yapan sünnet taraftarlarının da yanlış tutumlarına karşı insaflı olmaya çalıştım.

    14,89
  • Suskunlar

    Eflâtun rengi hayaller kuran bir “suskun”un sözleridir, bu roman. İşittiğini gören, gördüğünü dinleyen, dinlediğini sessizliğin büyüsüyle sırlayan ve tüm bunların görkemini hikâye eden bir adamın alçakgönüllü dünyasına misafir olacaksınız, satırlar akıp giderken. O ise, muzip bir tebessümle size eşlik edecek, sessizce… Sayfaları birer birer tüketirken, benzersiz erguvanî düşlerin “gerçekliği”nde semâ edeceksiniz ve bu düşlerden âdeta başınız dönecek. Hayat kadar gerçek, düş kadar inanılmaz bu dünyanın tüm kahramanlarının seslerini duyacak, nefeslerini hissedeceksiniz. Çünkü Suskunlar, sessizliğin olduğu kadar, seslerin ve sözlerin, yani musikînin romanıdır. Sonsuzluğun derin sessizliğinin “nefesini üfleyen” ve ona “can veren” bir adamın hayallerinin ete kemiğe bürünmüş kahramanları, en az sizler kadar gerçektir; ya da siz, en az onlar kadar bir düş ürünü… Bağdasar, Kirkor, Dâvut, Kalın Musa, İbrahim Dede Efendi, Rafael, Tağut, Veysel Bey ve diğerleri… Onlar, sessizliğin evreninden İhsan Oktay Anar’ın düş dünyasına duhûl ederek suskunluklarını bozmuşlardır. Bir meczûp aşkı tattı, bir âşıksa aşkına şarkılar yazıp ruhunu maviyle bezedi; diğeri, kaybolduğu dünyada bir sesin peşine düşerek kendini buldu. Nevâ, belki de, herkesin âşık olduğu bir kadının pür hayâliydi. Hayâlet avcısı, kendi ruhunu yakalamaya çalıştı. Zâhir ve Bâtın ise, zıtlıkların muhteşem birliğinde denge bulan iki ayrı gücün cisimleşmiş hâliydi. Suskunlar’ı okuduktan sonra aynaya bakmak, yansıyan aksinizde gerçeği görmek, gördüğünüzü işitmek ve duyduklarınızla sağırlaşıp susmak isteyeceksiniz. Sayfalar tükenip bittiğinde, kim bilir, belki de “suskunlar”dan biri olacaksınız…

    10,24
  • Taksi

    Güncel Mısır edebiyatının en başarılı örneklerinden biri olan Taksi, 10’dan fazla dile çevrildi!
    Taksi şoförleri, bu gezegenin en çok çeşitlilik içeren türlerinden biridir. Bu roman, hareketsiz kalmayı reddeden Kahire’nin kirli, affı olmayan sokaklarının gerçek yüzünü ortaya koyuyor.

    Kahire taksilerinden 58 kurgusal monoloğu bir araya getirerek okuru şehrin kaotik sokaklarında heyecanlı bir tura çıkaran bu kitap, sözlü anlatım geleneğinin klasiklerinden biri olarak kabul ediliyor.

    Kitabını “yoksulların kelimelerinde yaşanan hayata” adadığını söylenen Khamissi, Kahire sokaklarını 80.000 taksi şoförünün gözünden anlatıyor.
    *Taksi, standart Arapça ile değil, lehçeyle yazılmış ve bu gerçeklikle edebi olarak saygınlık kazanabilmiş ender romanlardan biri.
    *Bir yıl içerisinde 7 baskı yapan roman, 3000 kopya satan kitapların bile çoksatar listelerine girdiği Mısır’da 75.000 adet sattı.
    Bu güzel eseri yayınlayarak sizlere Kahire’nin dolayısıyla Afrika’nın kapılarını açıyoruz…

    9,09
  • Talha b. Ubeydullah (r.a.) Şehidü’l-Hayy / Yaşayan Şehit

    -O, Efendimiz’in kutlu lisanı ile “Şehidü’l-Hayy/Yaşayan Şehit” diye aleme ilan edilendir -O, Talhatü’l-Feyyaz; feyzi ve bereketi sürekli ve çok olandır. -O, Talhatü’l-Hayr; hayrı, insanlara faydası en fazla olandır. -O, Talhatü’l-Cud ve Talhatü’l Cevvad; cömertliği, mertliği, keremi ve ihsanı çok olandır. -O, çok sevdiği dostu Zübeyr ile birlikte iman yolunda yaşamış ve aynı meydanda, aynı akıbetle dünyadan ayrılmış bir yiğittir.

    6,79
  • Tarihe Düşülen Notlar

    İnsanın yeryüzündeki serüveni aslında İslam’ın yeryüzündeki serüvenidir. Hazreti Adem’den (as) Efendimiz’e (sas) kadar tüm peygamberler İslam peygamberidir. İslam, Âlemlerin Rabbi’nin kendi yaratmış olduğu insana teklifidir. Kişinin bir inanç ve yaşam tarzı olarak İslam’ı seçmesi öncelikle Allah’la akitleşmesidir. Bu akitleşmenin gereği her türlü haksızlığa ve sömürüye karşı tavır alıp; doğrudan, iyiden, faydalıdan ve adil olandan yana olmak Müslümanlığımızın gereğidir.

    Elinizdeki kitap genç nesillerin bir inanç ve yaşam tarzı olarak İslam’ı kuşanmasına vesile olabilme gayretinin bir ürünüdür. Anadolu Gençlik Derneği ve Milli Gençlik Vakfı Genel Başkanı Salih Turhan’ın farklı zamanlarda ve şehirlerde yaptığı konuşmalardan bazılarının redakte edilmesi ile hazırlandı. Konuşmaların kitap haline getirilmesinde kronolojik bir sıra izlenmedi. Okuyucu ilerleyen sayfalarda bazen birbirinin tekrarı olan bölümlerle karşılaşsa da bu konu bütünlüğünün ve vurgunun bozulmaması kaygısından kaynaklandı.

    Hem Türkiye’nin yakın tarihine damga vuran hem de İslam coğrafyasında silinmez izler bırakan Milli Gençlik Vakfı ve Anadolu Gençlik Derneği, geçmişte yaşanan birçok engellemeye ve günümüzde ortaya çıkan birçok sıkıntıya rağmen bu ülkenin ve İslam coğrafyasının geleceğinin inşasında etkin bir rol oynamaya devam etmektedir. Bu kitapta aktarılanlar, hangi renkten, ırktan ve inançtan olursa olsun tüm insanların yeryüzünde barış ve esenlik içerisinde yaşayabilecekleri bir geleceğin mümkünlüğüne inanan gençlerin mücahedesidir.

    6,79
  • Tarihimiz Ve Biz

    “Milletlerin ortak hafızası tarih dediğimiz zaman kesiti içinde oluşur. Savaşlar, istilalar, göçler kimliğimizin oluşumunda son derece müessirdir. Gerçek bir kimlik bilincine ulaşabilmek için tarihi iyi bilmemiz gerektiğiniz görüyoruz. Tarihi olaylara, tarihe bigane kalınamayacağını anlıyoruz. Bilmesek ve dikkate almasak da tarih kendisini bize dayatıyor.”

    9,09
  • Tarla Kuşunun Sesi

    Türk edebiyatının usta hikâyecilerinden Mustafa Kutlu’nun yeni kitabı Tarla Kuşunun Sesi, okurlarıyla buluşuyor…
    Kutlu, “halk destanı” tarzında kurduğu hikâyede, bir ailenin kuşaklar boyu yaşadıklarını anlatıyor. Kalabalık bir ailenin hayatını merkeze alan Kutlu, diğer hikâyelerinde de olduğu gibi hikâyeyi günlük hayatın unsurlarıyla zenginleştiriyor. İnsana, aileye, topluma “gerçekçi” ve “merhametli” bir gözle bakan anlatıcı, hikâyeye tarihi bir arka plan da çiziyor.

    “Böyledir. Her şeyin aynı şekilde sürüp gideceğini sanırız. Kâinata ve hayata akıl erdirmeye çalışmak boş. Akıl dediğin bir yere kadar. Nasıl gayba inanıyoruz, olup bitenler için şöyledir böyledir demenin bir mânası yok. Teslim olmalı.
    (…)
    İşte su üzerine bir yazı yazdık, geldik gidiyoruz. Şu gölgede bir miktar dinlendik. Hepsi bu.

    İdare edin. Hoşça kalın.”

    7,94
  • Tasavvuf Risalesi

    Babam Muhammed Emin Er Seyda’nın bir kitabını daha kamuoyuna kazandırmaktan onur duyuyoruz.
    Bu eser sıradan bir eser olmadığı gibi, sıradan bir yazarın veya araştırmacının yazdığı bir eser de değildir. Bu eser tasavvuf üzerine bizzat tasavvufun içinde olan aynı zamanda bir meşayih olan alim bir zat tarafından yazılmıştır. Son yüzyılda yetişmiş bütün
    mutasavvuflarla birlikte olan ve tasavvufu bizzat yaşayan bir alimin görüşlerinin toplandığı bu eser, konuya merak ve ilgi duyan herkesin faydalanabileceği bir eser olmuştur.

    Babam, henüz hayatta iken değişik zamanlarda yazdığı makalelerin toplandığı bu eseri derlemek ve düzenlemek bize nasip oldu. İnşallah diğer çalışmalarını da yavaş yavaş siz sevenlerine sunarız.
    İbrahim Halil Er

    7,94
  • Tecvidli Pratik Elifba

    Adem Kablan
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim Kur’an’ı okur ve onunla amel ederse, kıyamet günü onun anne ve babasına öyle bir taç giydirilir ki, onun aydınlığı dünyada evlere vuran güneş ışığından daha parlaktır.” (Ebû Davud, Salât, 349)

    3,34
  • Tekfirde Asirilik

    Hasan El-Benan’ın metodu yumuşaklık ve itidalli olma ile diğerlerinden ayrılıyordu. Bu iki ilkeye göre öğrencilerini ve dava arkadaşlarını eğitmişti. Bu şekilde bir metodu takip etmelerinin sebebi de; Mısır’da İslami hareketlerden bazılarının diğer bazı İslami hareketleri tekfir edecek kadar ileri gitmeleriydi.
    Bunu gören El-Benna Eğitim Risalesine 20 ilkeyi yazma ihtiyacı hissetmiştir. Bu 20 ilke İslami anlayışının sınırlarını tayin ediyordu. Şu açık ifadeleri onun usulünü anlamada bizim için yeterlidir: “Kelimeyi şehadeti ikrar eden ve onun gereğiyle amel eden hiçbir Müslümanı bir görüş veya bir günah sebebiyle tekfir etmeyiz. Ancak zarureti diniyeden olan bir şeyi inkâr eder, Kur’an’ın açık hükmünü tekzip eder veya Arap dilinin kurallarına aykırı bir şekilde Kur’an ayetlerini tefsir eder veya küfürden başka bir ihtimal taşımayan bir amel işlerse bu durum müstesnadır.”

    4,49
  • Terapi Kültürel Bir Eleştiri

    Kültürel Bir Eleştiri, psikoterapinin kendi içinden yükselen bir ses, bir eleştiri. Bireyi iyileştirmeye çalışırken, kendi içindeki açmazlara bakmayı başaramayan terapi yöntemlerine içeriden bir bakış. Prof. Dr. Kemal Sayar, insanın “kendisini tavaf eden hacı” olduğu bir zamanda, mesleki birikimini bir ayna misali psikoterapi kuramlarının üzerine tutuyor. İnsanın ilişki arayan bir varlık olduğunu söyleyerek, psikoterapi kuramlarındaki esaslı paradigma değişimine dikkatimizi çekiyor. Gündelik hayatı ve politikayı terapi odasının dışında bırakmayan, kültürel ve sosyal bağlama dikkat kesilen, ötekinin yüzünü bir çağrı olarak önemseyen, şiirsel ilhamlara açık bir psikoterapi öneriyor. ‘Çağın terapi odası’nda kafası karışmış herkes için, yeni sorular sorduracak, insanı farklı ve derinlikli bir bakış açısıyla kavramamızı sağlayacak bir kitap. Şifa niyetine.

    7,90
  • Tevafuk

    Kör bir kuyuda yüreğim. Güneşimi çaldı birileri. Karanlık doldu her yanıma. Hapsoldu bir kafese ruhum. Lisanıma kezzap döktüler, yangınlarda kaldı kelimelerim. Avuçlarımda noktalar. Tüm cümleler son buldu. Ve yıldızlar kaydı göğümden. Ay gelmez oldu gecelerime. Günlere dönmez oldu dünya. Zamanın dibine takıldım ve hatta çakıldım. Lügatimden çıktı tüm bilinmişlikler.
    Dünyaya hiç gelmemişçesine yabancı, herkesi tanıyormuşçasına tecrübeli.
    Ama yalnız. Bir başına. Başım bile ağır bana. Alemi yüklendim sırtıma. Ne yolum belli ne menzilim.
    Kör bir kuyuda yüreğim. Karanlıkları hıfzettim. Ezberledim duvarları. Yine de tutunmaz ellerim.
    Kör bir kuyuda yüreğim. Yusufça değil masumiyetim ama bir kervan beklemekteyim. Mısır değil niyetim lakin rüyalarımın tabirini dilerim.
    Rüyaları zindan olanın tabirine bir Yusuf yetişir.

    9,09
  • Tevhidin Hakikati

    Lâilâhe İllallah
    Peygamberlerin getirdiği ve İslâmın yerleşmesi, pekişmesi ve korunması için özen gösterdiği tevhidin gerçekleşmesi, köklerinin sağlamlaşması ve dallarının uzaması için şu unsurların bulunması gerekir:

    Birinci madde: İhlâsla yalnızca Allaha ibadet etmek

    İkinci madde: Bütün tağutları inkâr etmek ve onlara tapanlardan veya onları dost edinenlerden uzak durmak.

    Üçüncü madde: Şirkin her çeşidinden ve mertebesinden sakınmak ve ona giden yolları kapatmak.

    5,64
  • Tom Amca’nın Kulübesi

    Tom Amca’nın Kulübesi hem dünya edebiyatının klasiklerinden biridir, hem de yarattığı toplumsal ve siyasi fırtınalarla ABD tarihine damgasını vurmuş bir romandır. Amerikan toplumunun kölelik konusundaki utanç verici tutumunu acımasızca yargılayan ve siyahların yaşadıkları acıları ayrıntılarıyla gözler önüne seren yapıt 1852’de yayımlandığında büyük tepki almıştı. Amerika’da kölelik kurumunun kaldırılmasında büyük rolü olduğu söylenen bu kitap köleliğin korkunçluğunu, ahlaki ve dini açıdan yanlışlığını, özgürlüğü elinden alınmış insanın çaresizliğini dile getirir. Yazıldığı dönemin koşulları içinde değerlendirilmesi gereken romanda yazar, köleliği Beyazların sorunu olarak ele almış, kölelerin çektiklerini ön planda tutmuş, Tom Amca başta olmak üzere bütün zencileri ahlaklı, yumuşak huylu, inançla donatılmış kişiler olarak yansıtmıştır.

    4,49
  • Toprak Biterken

    Küresel Finans Oligarşisi’nin kesin ve değişmez hedefi, küresel olarak tüm insanlığın üzerinde mutlak bir hakimiyeti, her bir insan için kaçınılmaz olan beslenme zorunluluğu üzerinden devamlı kılmaktır.
    Bu sebeptendir ki KFO, çeşitli kıtalarda var olan tarımsal üretim tarzı ve ona dayanan değişik beslenme biçimlerini, oluşturmuş olduğu bir ana plan (Master Plan) doğrultusunda yeniden şekillendirmek ve standart hale getirmek amacındadır.
    – Küresel Finans Oligarşisi’nin (KFO) son hedefi, dünyanın üzerindeki “Küresel Diktatoryasını” açık ve karşı konulamaz biçimde ilan etmektir. Bu hedefe ulaşabilmek için de güç biriktirmektedir. Bu güç birikimi, yukarıda ifade ettiğim gibi gücü oluşturan tüm öğelere teker teker sahip olmakla mümkün olabilir. Yani; tohuma, toprağa, suya ve dolayısıyla insana, tam anlamıyla sahip ve hakim olmayı gerektirir.
    – “Küresel Finans Oligarşisi” (KFO) tarafından, kısa vadede tarımsal üretimde çeşitliliğin en aza indirgenmesi ve bu sayede dünya gıda pazarının kontrolü ve yönlendirilmesi amaçlanmaktadır. Orta ve uzun vadede ise dünyada tüm insanlığın beslenmesi; yani kimin ne yiyeceği ve kimin neleri yiyemeyeceği bu merkez tarafından belirlenecek, daha açık bir ifade ile “dikte” edilecektir.

    11,39
  • Türklerden Deha Çıkmaz (!)

    “Müzik dehası” dendiğinde aklınıza ilk kim geliyor? Mozart, Beethoven ya da Bach, değil mi? Peki ya Neşet Ertaş desem? Ya da Âşık Veysel? Kimse bunun farkında olmasa da Neşet Ertaş, muazzam bir modern zaman dâhisidir. Neşet Ertaş’ın eserleri ve yaşantısı ile verdiği mesaj, ciltler dolusu yazılmış felsefi ansiklopedilerden daha yalın, daha ezeli ve ebedidir. Neşet Ertaş bir semboldür. Bir başarı modelidir. Bu toprakların yetiştirdiği gerçek bir dâhidir. Mozart, “Ne üstün zekâ ne hayal gücü ne de her ikisi beraber, bir dâhi yapmaya yeter. Sevgi, sevgi, sevgi… İşte bu dehanın ta kendisidir,” der. Neşet, “Bildiğim bir şey varsa kim olursa olsun, ister ozan, ister şair, her âşık, her bilim adamı ne söylerse söylesin yâre dayanır,” der. Bilimsel bir konuda deha ve yaratıcılık daha kolay kabul edilebilir bir şeydir. Fakat sanatsal bir çalışmada “neye göre dehadır, kime göre dehadır?” sorusu ortaya çıkar. Bach dinlerken buharın kapattığı bir cama bakıyormuş hissi yaşayan biri, Neşet Ertaş’ın sazının tınısını duyduğu anda gözleri doluyorsa hangi evrensel dehadan bahsedebiliriz ki?

    9,09
  • Tutunamayanlar / Bütün Eserleri 1

    Tutunamayanlar, Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. Berna Moran, Oğuz Atay’ın bu ilk romanını “hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı” olarak niteler. Moran’a göre “Oğuz Atay’ın mizah gücü ve duyarlığı ve kullandığı teknik incelikler, Tutunamayanlar’ı büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, eserdeki bu yetkinlik Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır. “Küçük burjuva dünyasını ve değerlerini zekice alaya alan Atay, “saldırısı tutunanların anlamayacağı, rededeceği türden bir romanla yazar.”

    12,90
  • Üç Çocuk Bir Rüya Peygamberimi Anlat Bana

    Hey sen, güzel çocuk! Gelsene biraz yanıma. Duydum ki merak etmişsin ‘Peygamberim kim acaba?’ Haydi tut elimizden, kuş olup uç peşimizden Beraberce gidelim Asr-ı Saadete yeniden… ‘Allah’ı Arayan Çocuk’ ve ‘Yarışı Yavaşlar Kazanır’ kitaplarının yazarı Hatice Kübra Tongar, çocuk­larının rüyasına sizleri de çağırıyor. Üç küçük kardeş bir gece uykuya dalıyor. Veeee… O da neee?! Gözlerini Mekke’de açıyor. Peygamberimizin (sav) doğumunu, çocukluğunu, gençliğini ve risaletini çocuklar şiir tadında okuyor. Üç Çocuk Bir Rüya kitabı, çocuklarımızı rüya gibi bir zamanın iklimine uyandırıyor.

    12,54