Gösterilen 321–340 arası toplam: 805

  • Kalküta

    Tunçtan yağmurlar dürttü şehri Ölü baykuş dirildi Tapınağın tüm beşikleri ıslandı Gri elmalarla mumyaladılar prensi Böğründeki dövmeyi öpüp, okşadılar Gövdesinden yemişler döken ağacın, Tepesine uzattılar. Sarı sarnıçtan su içen her kadını Kaplanlara attılar. Ölü baykuş uçtu. İki at girdi avluya Kişnemeleri beşikleri kuruttu. Samanalar yürüdü önden Bellerinde mandarin kemerleri. Ellerinde; şankha, tanpura, şehnayi, sitar… Kanatlarına inci dizilmiş turnayı vurdular, Şekere, safrana buladılar. İki çocuk yoka çekildi. Ağaç yalazlara teslim etti, kendini. Kalküta’yı yanık sedef kokusu kuşattı. Ölü baykuş, düştü.

    6,79
  • Kanadı Kırık Melek’in Kanadına Takılanlar

    Yaşlılık hastalığı Progeria’nın belirtileri, on sekizinci aydan sonra gelişmeye başlıyor. Çocuğun derisi yaşlı bir insanın derisi kadar kırışıyor, kemikleri kırılgan hale geliyor ve çocukların çoğunluğu dört yaşından itibaren kel kalıyor. Bu hastalığa yakalanan çocukların boyları genellikle bir metreyi geçmiyor ve beş yaşındaki bir çocuğun boyutlarında oluyorlar. Çocukların iç organları da hastalıkla beraber erken yaşlanıyor ve ölüm, ergenlik yaşlarında kalp krizi ile geliyor.
    – Doktoru Nursel Elçioğlu

    Şimdiye kadar hep içimden söyledim, şimdi ise yüksek sesle haykırıyorum: “Sana ihtiyacımız var Burcu! Sakın gitme! Sen iyi ki, iyi ki varsın küçük meleğim! Kanatların kırıksa eğer, bizlere kol kanat gerdiğin içindir”
    – Teyzen Ayla

    Hayatımın anlamı, yaşama sevincim yavrum… Ne olur beni affet!
    – Annen

    devamını oku

    6,79
  • Kanaviçe

    1915… Ermeni Tehciri kararına, “O benim komşum, o benim arkadaşım, o benim halkım!” deyip itiraz eden cesur Kütahya Mutasarrıfı Faik Ali Bey… Ne Ermeni ne Türk, sadece ocağına tehcirin ateşi düşen bir kadın, Ani… Geride ailesini, çocuklarını, en büyük aşkını bırakıp uzaklaşmak zorunda kalan; yüreğine ayrılığın ateşi düşen bir adam, Aram… Bir trafik kazasında tüm ailesini kaybedip içine itildiği yalnızlıkta; mazi, aşk ve merhamet kuyusuna düşen, tek başına bir delikanlı, Mert… Ve 1915 Ermeni Olayları’nın bir aileye düşürdüğü ateşi ve bu ateşin günümüze kadar ulaşan ızdıraplarını işleyen Kanaviçe… İlmek ilmek aşk, ilmek ilmek hüzün, ilmek ilmek özlem… “Bazı yaralar iyileşemez” diyen Bahadır Yenişehirlioğlu kaleminden…

    9,09
  • Kanuni Kılıcın Yapamadığını Adalet Yapar

    Kanuni: Dünya Bir Hayaldir sözünü şiar edinmiş Adalet Sultanı Hürrem: Kanuni’ye, aşkını mektuplara gözyaşlarına işleyen, bir iktidar tutkunu Pargalı İbrahim: Kölelikten sadrazamlığa giden yolda her türlü ihaneti göze alan bir entrika ustası Vehimi: Vatikan ajanlarıyla dünyanın her yerinde çarpışan yavuz bir istihbaratçı Fatih’in kuşatıp alamadığı Belgrad’ın Fethi, 7 ay süren Rodos Kuşatması ve dünya tarihinin en ünlü meydan savaşlarından Mohaç… Tarihte hep merak edilegelmiş bu karakter ve olaylar, ödüllü yazar Okay Tiryakioğlu’nun edebi üslubu ve şaşırtıcı kurgusuyla Kanuni romanında bir araya geliyor. 46 yıl sürecek Sultan Süleyman döneminin ilk yıllarını işleyen KANUNİ, kendisni takip edecek kitap için heyecan oluşturuyor.

    7,94
  • Kar Küresi

    Seni yanıma, tüm dünyayı karşıma almak istiyorum. Hava soğuktu, rüzgâr acımasız. Burası bir kar küresiydi, biz de içindeki figürler. Gün gelecekti, birileri bu kar küresini eline alıp sallayacaktı. Kar yağıyor sanacaktık oysa altüst olacaktık… Eylül, kışın en soğuk günlerinden birinde kendisini Abant Gölü’nün yakınlarında ormanlık bir alanın içine kurulmuş Kar Küresi Psikolojik Destek Merkezinde bulduğunda başına geleceklerden habersizdi. Buraya yalnızca psikolojik destek almak için geldiğini sanan Eylül kendisini bambaşka bir sona doğru giderken bulacaktı. Önce Merih’le tanışacak, sonra Merih’te kendisini bulacaktı. “Biz buradayız,” diyecekti Merih ona, “ve bunlar yaşanıyor.” Bu hikâye Eylül’ün ve Merih’in altüst olmalarının hikâyesi… Birlikte dibe batmalarının ve ışıksız kalmalarının hikâyesi… Hiçbir gülümsemesi içten olmayan, gözü hep uzaklarda bir yerlere dalan, ne olduğunun bilinmezliğinde oradan oraya savrulan, kanatlarını göremediği için kendisini çirkin sanan tavus kuşlarının hikâyesi. Bu hikâye sizin hikâyeniz, bu satırları siz yazdınız… Eylül ve Merih’in kış masalının içinde üşümeye hazır mısınız? Bu doğan güneş var ya Eylül… İşte o bizim için doğmuyor.

    10,24
  • Kar ve İnci

    21 Aralık. Boğaz’da bir sarayda ünlü bir bestekâr için düzenlenen geceye dümdüz ayakkabıları ve üzerinde sade bir elbiseyle Gece isminde bir kadın adım atar. Salondaki herkesten ve her şeyden ayrı düşen bu kadını, oradaki iki kişi tanımaktadır sadece. Ama ses çıkar/a/mazlar.

    Salonda, sadece bestekârın görebildiği bir küçük kız vardır bir de. Ayakları çıplak, saçları ıslak bu küçük kız, yıllardır bestekârı takip etmektedir.

    İkinci sahne, beyaz bir hastane odasında açılır. Denizden çıkarılan genç kız hiçbir şey hatırlayamamaktadır. Kurtarılmayı bekleyen küçük bir kızdan başka.

    Taşların yine sonradan yerine oturduğu, sembolik anlatımın çok katmanlı hikâyeyi dört yandan kuşattığı bir Nihan Kaya romanı daha. Müzik ve psikanaliz iç içe. Girift, psikolojik kurmaca sevenler için.

    “Sustun,” dedi.
    Susmamıştım.
    Susmak ve konuşmamak arasında çok fark var.

    5,90
  • Kara Güneş

    Bahadır Yenişehirlioğlu, 15 Temmuz gecesinde yaşadığımız hain girişimi, bu ülkenin evlatlarını vatansız bırakmak isteyenleri, insanlarımızı bir var olma mücadelesinin eşiğine getiren büyük tuzağı romanlaştırdı.
    Manisa’nın bir köyünde, aynı göğün altında uçurtma uçurmuş, çocukluğun en keyifli ve zor zamanlarını birlikte yaşamış iki arkadaş.
    Biri arkasında kaya gibi sağlam duran bir baba ile şefkatli bir annenin evladı Ebubekir, diğeri dağılmış bir ailenin incinmiş çocuğu Kadir. Bir de köyün güzeller güzeli kızı Züleyha.
    Hayatları köylerine gelen Hasan Öğretmen’den sonra asla eskisi gibi olmayacaktı.
    Hasan Öğretmen’in öğrencilerinden bir “altın nesil” oluşturmak uğruna onları iradelerinden, seçimlerinden, kişiliklerinden adım adım uzaklaştırıp kendilerine, değerlerine, ülkelerine yabancılaştırmasına karşı direnmek mümkün müydü?

    Kara Güneş, aynı memleketin evladı iki arkadaştan birini darbeci, diğerini ihanete direnen bir kahraman kılan geceyi ve o geceye giden taşları döşeyen büyük oyunu anlatıyor.
    Kara Güneş, darbeye, ihanete, aldatmaya ve aldatılmaya karşı onurlu bir direnişin romanı.
    “Gökyüzünün rengi ne Kadir?”
    Kadir, Züleyha’nın gözlerinin içine bakarak,
    “Siyah,” dedi.
    “Peki sen, en son ne zaman gökyüzüne baktın?”

    9,09
  • Kara Kutu

    Tarih: 5 Ocak 1978.
    Yer: Ankara.
    Bülent Ecevit yeni hükümeti kurdu.
    Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’ndaki gizli toplantıda “devrim” gibi kararlar alındı.

    Tarih: 12 Eylül 1978.
    Yer: Kazakistan Alma Ata.
    Dünya Sağlık Örgütü düzenlediği uluslararası konferansın sonunda
    yayımladığı bildiriyle ABD küresel ilaç şirketlerini kızdırdı…

    Tarih: 26 Mart 1979.
    Yer: İtalya Como Gölü sayfiyesi.
    Rockefeller sahibi olduğu Bellagio Evi’nde yaptığı NATO güvenlik toplantısında,
    yüz yıldır kontrolünde olan “endüstriyel tıp” ile ilgili bir dizi kararlar aldı…

    Ve:
    Tarih: 25 Haziran 1979.
    Yer: Manisa…
    Cemil Çöllü MHP İl Başkanı idi.
    Sahibi olduğu Huzur Eczanesi’nde öldürüldü.
    Ertesi gün…
    Tarih: 26 Haziran 1979.
    Yer: Manisa.
    Neşe Gülersoy CHP Kadın Kolları Üyesi idi.
    Sahibi olduğu Yeni Afiyet Eczanesi’nde meslektaşı MHP’li Cemil Çöllü’nün katledilmesini protesto eden bildiriyi yazarken öldürüldü.
    Yine Manisa…
    Yine bir eczane…
    Tarih: 19 Aralık 1979.
    Mete Erdem CHP İl Başkanı idi.
    Eczanesinde içeri giren saldırgan tarafından kurşunlanarak öldürüldü.

    Bu bir cinayet romanı değil…
    Modern tıbbın karanlık yüzü aydınlanıyor…
    Rockefeller’ın kozmik odasındaki Türkler kim?
    Neyin karşılığı, ne kadar para aldılar?
    Tabular yıkılacak… Ezberler bozulacak…
    Artık yüzleşme vakti…

    12,54
  • Kara Panter

    Kondo ailesiyle birlikte bir Gine kabilesinde yaşayan küçük bir çocuktur. Hayatına mutlu mesut devam ederken bir gün kutsal saydıkları “Cennet Çayırı”nda bir aslanın belirmesiyle işler karışır. Bütün Gine kabilelerinin ulu lideri, Kondo’nun dedesi, Dakarai bunu gelecek felaketin ayak sesleri olarak yorumlar. Nitekim Dakarai yanılmaz ve bir grup Avrupalı kabilelerine saldırmaya başlar. Saldırganlar Fransızlardır ve Gine’yi işgalleri, halkı köleleştirmeleri başlamıştır. Tesadüf eseri işgalci askerlerden kaçabilen Kondo, abisi ve dedesi Dakarai ne yapacaktır? Peki yakalanırlarsa ne olacaktır? Ulak serisinden tanıdığımız Okay Tiryakioğlu’nun kaleminden köleciliği, sömürüyü ve işgali bütün gerçekliğiyle anlatan muhteşem bir roman dizisinin ilk kitabı. Sürükleyici ve kalbe dokunan kurgusuyla Okay Tiryakioğlu’nun ödüllü kaleminin harika birleşimi.

    5,64
  • Kara Panter 2 / Kondo Özgürlük Yolunda

    Ailesi ve halkıyla birlikte memleketinden koparılan Kondo’nun özgürlük mücadelesi, köle olarak satılmak üzere Batı’ya götürüldüğü gemide devam ediyor. Ten renginden dolayı hor görülen Kondo’nun, gemiye saldıran korsanlara karşı cesaretle ortaya koyduğu kahramanlık, geminin kaptanının ve kumandanının Afrika halkına bakışını değiştirir. Fakat cesur yürekli Kondo, nihayet özgür bırakılacaklarına inansa da bu o kadar da kolay olmayabilir. Okay Tiryakioğlu’nun kaleme aldığı, akıllardan uzun süre çıkmayacak bu insanlık hikâyesinde ırkçılık, cesaret ve dayanışma nefes kesen bir deniz macerasıyla harmanlanıyor.

    6,79
  • Karanlığın Yüreği

    Modern edebiyat için muazzam bir dönemeci temsil eden Karanlığın Yüreği, “medeniyet”i bir arada tutan ipliğin aslında ne kadar ince olduğunu gözler önüne seriyor.
    Joseph Conrad’ın 19. yüzyılın son yılında yazdığı Karanlığın Yüreği, tarihin en kanlı asırlarından bir tanesine damgasını vuran savaşlar, gelişen teknolojinin açtığı uçurumlar, modernliğin allak bullak ettiği toplumlar gibi konulara bir uvertür niteliği taşıyor. Gizemli Kurtz’u bulmak için görevli oldukları ticaret şirketinin Belçika Kongosu’ndaki şubelerine yolculuk eden Marlow, karanlığın çöktüğü bu coğrafyada ummadığı dehşetlerle karşılaşır. Marlow, Kurtz’a doğru ilerlerken, medeniyete ve kendisine olan güveninin parçalandığını da fark eder. Conrad’ın başyapıtı kabul edilen ve William Golding, George Orwell gibi yazarları etkilemiş bu roman hem dönemin değer yargılarını, hem de emperyalizmin meydana getirdiği tahribatı resmediyor.
    “Karanlığın Yüreği, Afrika’yı bir sembolik imge olarak Avrupalıların zihnine nakşetmiştir.”

    9,09
  • Karantina

    Yıldızları görebilmek için duvarları arasında yaşadığımız evimizden vazgeçtik. “Sadece bedenlerimizi değil, ruhlarımızı da karantinaya aldılar. Ne bu karantinadan çıkabiliyoruz, ne de birbirimizden ayrılabiliyoruz. Bundan sonraki tek savaşımız bu karantinadan kurtulmak. Kurtulduğumuzda da birlikte olacağız, ama özgür…Savaş bitti, ve biz sağ kaldık.Savaş bitti, ve biz hâlâ ayaktayız.” Zeynep, yeni okuluna başladığı ilk gün kendini bir felaketin ortasında bulmuştu. Salgın bir hastalık nedeniyle okulu karantinaya alınmış, akşamında ise kendini okulun karanlık koridorlarında bir kız öğrencinin cesedinin başında bulmuştu. Üstelik yalnız değildi, onlar da yanındaydı; mahşerin diğer üç atlısı. Bu, yalnızca bedenleri değil ruhları da karantinaya alınmış dört kişinin hikâyesi. Bu, onların özgürlüklerine ulaşmak için yaşadıkları esaretin hikâyesi. Bu, birbirlerinin her şeyi haline gelen, gökyüzündeki son yıldız yanıp kül oluncaya kadar birlikte olacaklarına söz veren dört arkadaşın hikâyesi. Bu, mahşerin dört atlısının hikâyesi. Şimdi, bizimle misiniz?

    10,24
  • Karantina – Beşinci Perde

    “Mesele hiçbir zaman karantinadan kurtulmak degildi. Mesele karantinayı sevmekti.” Duvarların yükü hâlâ üzerimizde ve Karantina hâlâ bir adım arkamızda… Belki de kabullenmemiz gereken bir şey vardı bu hayatta. Karantina hayatın ta kendisiymiş; içinden çıkmak değil, içinde yaşamayı öğrenmek gerekirmiş. Öyleyse soruyorum sana: Hazır mısın? Sana bu zamana kadar hep o karantinadan nasıl kurtulduğumuzu anlattım, artık o karantinaya nasıl döndüğümüzü anlatmanın vakti geldi. Hazırsan başlayalım. Ben Zeynep. Zeynep Akay. Mahşerin Üç Atlısına dördüncü olmaya geldim… Ve oldum. Mahşerin Dört Atlısı hep yaşayacak ve Karantina ruhu asla bitmeyecek. Bu bir son değil; hepimiz için bir başlangıç. Unutma, biz her zaman seninleyiz. Gözlerini kapattığın her an bizi görebilirsin. Peki, hâlâ bizimle misin? Karantina Beşinci Perde’de Zeynep, Onur, Burak ve Mert’le yan yana, son bir defa daha savaşmaya hazır mısınız? Öyleyse başlayalım. Kendi karantinanızı bulmanız, onu kabullenip sevmeniz dileğiyle…

    10,24
  • Karantina / Dördüncü Perde (Karton Kapak)

    “Unutma; karanlık olmadan aydınlık bir hiçtir.” Teşekkür ederim hayatıma. Teşekkür ederim çektiğim her bir acıya, yaşadığım her mutsuz geceye, tüm korkularıma, girdiğim her çıkmaz yola… Teşekkür ederim karanlığıma çünkü hiçbiri olmasaydı ben de olmazdım, acıyı yaşamasaydım mutluluğun tadını bilemezdim. İşte bu yüzden bilin ki her nerede ne yaşıyorsanız yaşayın, bazen acı çekmemiz gerekiyor ki mutluluk geldiğinde onu tanıyabilelim. Bazen karanlıkta kalmamız gerekiyor ki ışıklar yandığında aydınlığın ne demek olduğunu anlayabilelim… Zeynep, Onur, Burak ve Mert tam da her şey normale dönüyor derken yeniden karanlığın içine çekiliyor. Karantina serisi son perdeye doğru ilerlerken bir önceki durak olan Dördüncü Perde’yle karşınızda!

    10,24
  • Karantina / İkinci Perde (Karton Kapak)

    “Söz konusu ben olunca sustum, razı oldum. Ama şimdi söz konusu sensin, ve ben bütün dünyayı karşıma alacağım.” Duyuyor musunuz? Şehirler ötesinden, denizler kadar uzaklardan gelen o bağırış seslerini… Kılıç, kesik, çığlık seslerini. Belki de yalnızca ben duyuyorum içimdeki savaşın seslerini… Bir tarafın savaşı kazandığını sandığı an, pes ettiği andır. Biz kazandığımızı sandık, kılıçlarımızı bıraktık. Oysa pes etmişiz yalnızca. Şimdi uzaktan geldiğini duyuyorum o ikinci savaşın. Bizim koşarak uzaklaştığımız atlar, şimdi koşarak peşimizden geliyor. Düşman bu sefer daha güçlü, kılıçları bu sefer daha keskin ve çaresizlik her zamankinden daha yoğun. Oysa herkesin unuttuğu bir şey var; biz hâlâ ayaktayız. Ve düşmeye niyetimiz yok. Birinci perde bitti, ikinci perde başlıyor…

    10,24
  • Karantina / Üçüncü Perde (Karton Kapak)

    “Ve hiç unutma, ışıklar sadece karanlıkta yanar.” Su nasıl akarsa hep suya doğru, ateş nasıl çoğaltırsa yalnızca ateşi, rüzgâr nasıl bilmezse durgun esişleri, ölü her balık nasıl vurursa karaya, beşiğinden ayırılan bebekler nasıl ağlarsa onu alan kollar annesinden bir başkasıysa, bir kuş nasıl bilmezse uçmadan oradan oraya gitmeyi, hepimiz nasıl doğduysak öyle büyür ve bir gün ne olursa olsun yuvamıza dönmek isteriz… Suysak suyu çeker, ateşsek ateşi isteriz. Çünkü sadece aynı şeyler birbirini çoğaltabilir. Bizi sadece biz çoğaltırız. Zeynep, Onur, Burak ve Mert’in savaşı sürüyor, Karantina Serisi Üçüncü Perde’siyle geliyor! Hâlâ bizimle misiniz?

    10,24
  • Kardeşim Rüzgar, Kardeşim Deniz

    Şeker Portakalı adlı romanıyla ülkemizde yediden yetmişe herkesin sevgilisi olan Brezilyalı ünlü yazar Jose Mauro de Vasconcelostan bir roman daha sunuyoruz. Romanın başkişisi damarlarında Çingene kanı taşıyan yetim Chicao’dur. Brezilya’nın kıraçlarında büyüyen Chicao, rüzgarı ve denizi kardeşi bilir. Ateşli, güzel Joaninha’nın sevgilisi ve o kıyının en güçlü erkeği olur. Okuyunca siz de göreceksiniz, Vasconcelos, yine o her zamanki yalın, şiir dolu, sokulgan anlatımıyla, özsuyunu doğadan alan, sevgi ve özlem dolu, yaşamın içinden sürüp gelen bir roman daha yaratıyor. Bu romanda rüzgar canlanır, ışık ve müzik gereçlerinin, dans adımlarının ve yürek çarpıntılarının gürültüsüne dönüşür. Anlattığı toprakları ve o toprakların insanlarını çok iyi tanıyan Vasconcelos, o insanların duygularını, düşüncelerini, o topraklara bağlılıklarını ve o topraklardan kopuşlarını büyük bir ustalıkla yansıtıyor.

    9,09
  • Kardeşimin Hikayesi (Karton Kapak)

    Serenad fırtınasından sonra Livaneli’den nefes kesen bir roman… Sakin bir balıkçı köyünde genç bir kadının cinayete kurban gitmesiyle başlar her şey. Dünyadan elini eteğini çekmiş emekli inşaat mühendisiyle genç, güzel ve meraklı gazeteci kızın tanışmasına da bu cinayet vesile olur. Kurguyla gerçeğin karıştığı, duyguların en karanlık, en kuytu bölgelerine girildiği hikâye, daha doğrusu hikâye içinde hikâye de böylece başlar. Modern bir Binbir Gece Masalı’nın kapıları aralanır. Ancak bu kez Şehrazad erkektir. Kardeşimin Hikâyesi aşkın mutlulukta ulaşılacak son nokta olduğuna inananları bir kez daha düşünmeye davet eden, aşka, aşkın karmaşıklığına ve tehlikelerine dair nefes kesen bir roman. Her sayfada yeni bir gerçekliği keşfedecek, kuşku ile kesinliğin sınırlarında dolaşacaksınız. Mantıksız gibi geliyor ama o sabah uyandığımda tuhaf bir haber alacağımı biliyordum. Karadeniz’in lacivert dalgalarıyla baş başa kalmış olan bu ıssız köyde geçen her gün birbirinin aynısı olduğu için burada insanların heyecanla konuşacağı olaylara pek sık rastlanmazdı. O günün de ötekiler gibi sessizce akıp gitmesi gerekirdi ama galiba başka şeyler olacaktı. O mahmur sabah saatlerinde bir cinayet haberi alacağımı bilmiyordum elbette ama bir haber gelecekti. Daha yataktan çıkmamıştım, gözlerim kapalıydı, arkalarında fosforlu çizgiler bırakarak yıldırım hızıyla hareket eden mor tavşanları izliyordum.

    7,94
  • Karınca Huzura Varınca

    Karaların ve denizlerin hâkimi Kanuni Sultan Süleyman, aynı zamanda “Muhibbi” mahlasını kullanan büyük bir şairdi. Önemsediği, fakat karıncaların bürüdüğü bir ağacı kesmek için Şeyhülislam Ebussuud Efendi’ye bir tezkire yazar ve konuyu sorar: Dırahta ger ziyan etse karınca ziyanı var mıdır anı kırınca Şeyhülislam aynı yolda cevap verir: Yarın Hakk’ın divanına varınca Süleyman’dan hakkın alır karınca!

    11,39
  • Karışık

    48 ödüllü İçimdeki Müzik’in yazarı Sharon M. Draper’dan 21 hafta New York Times Çok Satan listesinde kalan yeni kitap: “Karışık”

    “Çok egzotiksin!”
    “Çok sıra dışı görünüyorsun.”
    “Ama gerçekte sen kimsin?”
    Siyahi bir babaya ve beyaz bir anneye sahip olan Isabella aslında ne demek istediklerini biliyor:
    “Ebeveynlerin gibi gözükmüyorsun.”
    “Farklısın.”
    “Hangi ırktansın?”

    Anne ve babası boşanan on bir yaşındaki Isabella her hafta farklı bir hayata geçmek zorunda. Annesi ile babası arasında bölünmüş olmak onun için sadece ev değiştirmek, farklı takma isimler kullanmak değil aynı zamanda kimliğini değiştirmek demek. Yarı beyaz yarı siyah olmak nasıl hissettirmeli? Yarının babana ait olması diğer yarının ise annene ait olması… Sürekli yarım olarak görüldüğünde nasıl bir tam olmayı başarabilirsin ki?
    İki ailenin bir araya gelmesi imkânsız gibi gözükürken beklenmedik ırkçı bir saldırı Isabella’nın hayatını tamamen değiştirecek.

    devamını oku

    7,94