Gösterilen 281–300 arası toplam: 805

  • Hilal Uğruna/III. Haçlı Seferi ve Selahaddin Eyyübi

    Avrupa içlerinden Arabistan çöllerine yapılan uzun bir yolculuk… Haç ve Hilal uğruna savaşan iki büyük ordu… Bir tarafta tüm Avrupa’nın maceraperest ve hayalci şövalyeleri, diğer tarafta ise Selahâddin Eyyübî önderliğindeki isimsiz kahramanlar… III. Haçlı Seferini anlatan bu roman tarihe ışık tutuyor…

    6,79
  • Hücreden Sızan

    Avrupa’da yaşayan Türkler, uzun yıllar önemli olayların, önemli hikâyelerin içinde buldu kendilerini. Bazen kahramanı, bazen izleyicisi oldular Avrupa’da geçen zamanın. Ama şimdiye değin yaşadıklarını, düşündüklerini, hissettiklerini yazmaya, paylaşmaya ne vakit, ne dil bulabildiler. Avrupa’nın üçüncü kuşak Türkleri, hikâyelerini anadilleriyle anlatmaya başlıyor: Hücreden Sızan, böyle bir dil, anlam ve vakit arayışının ürünü.
    İnsan, dünyaya ilk merhaba deyişiyle bir dertle kaynar. Bu derdin ayırdına varmadan yaşar bir müddet. Sonrasında hatırında kalan her ayrıntının görüntüsü canlanır zihninde. Gittiği her yere götürür zihnî ayrıntılarını. Beraberinde taşıdıklarıyla bakar gökyüzüne. Gökyüzü, zihninde asılı kalan hatıraları canlandırır. Hücreden Sızan, geçmişin izini takip ederek, dilsiz tanıkların, gökyüzündeki siluetlerin, denizde yüzen kırmızı pabuçların, içeridekilerin, dışarıdakilerin hikâyeleriyle doğan yeni güne merhaba diyor.

    5,64
  • Hür Şehrin İnsanları / Bütün Yapıtları-21

    Hür Şehrin İnsanları ölümünden sonra Kemal Tahir’in ‘sarı defterleri’ arasında bulunmuş bir romandır. Metnin sonundaki tarihten anlaşıldığına göre, ünlü romancı, bu yapıtını 1949 yılında Çorum Cezaevi’nde tamamlamış, sonradan üzerinde çalışmak üzere bir kenara koymuştur. Gerek öyküleme tekniği, gerek roman mimarisi yönünden ‘bitmiş’ izlenimini veren bu roman, sonradan Kemal Tahir diyaloğu diye adlandırılan diyalog özelliklerini de taşımakta, bu bakımdan da dikkati çekmektedir. Yine de Kemal Tahir’in “Hür Şehrin İnsanları”nı ‘bitmiş’ bir eser saymadığı, sağlığında yayınlamayışı kadar, eserde geçen bazı olayları ve kişileri başka romanlarında, sözgelimi “Yol Ayrımı” ve “Kurt Kanunu”nda kullanmış olmasından da bellidir. Zaten, otobiyografik niteliği ağır basan bu yapıt, zaman olarak, adını andığımız iki romanın yerleştirildiği dönemi kapsamaktadır. “Hür Şehrin İnsanları”, bu perspektif içinde okunmalıdır ama, bu biçimde bırakılmış da olsa, Kemal Tahir’in bu romanında yazarın kendisine özgü anlatımı, atmosferi ve kişileri, sağlam bir öyküleme düzeni içinde sergilenmekte; eserin bütünü, kurtuluştan sonraki canlı ve hareketli bir kesiti gözler önüne sermektedir.

    12,54
  • Hüsn ü Aşk (Ciltsiz)

    Divan şiirinin son büyük ustasından iyilik ve aşk üstüne. Gölpınarlı’nın kitabı ilk yayımlanışından 38 yıl sonra, Galib’in doğumunun 250. yılı arifesinde niyhayet yeniden okur önünde.

    10,24
  • Hüzünlü Tebessümler

    Haydi bugün çok önemli şeylerden bahsedelim, dolu konuşalım ve boş laflar uzak olsun meclisimizden. Mesela, havadan sudan…

    Sanırım insanlar büyüdükçe, akılları ile kalpleri arasındaki mesafe de açılıyor. “Aklım başka bir şey, kalbim başka bir şey söylüyor” demeye başlıyorlar. Oysa, aklımızın onayladığını kalbimiz sevmeli, kalbimizin sevdiğini de aklımız onaylamalıydı. Ve biz bu ikisinin arasında, Buridan’ın eşeği gibi kalakalmamalıydık…

    Bütün insanların omurgalı canlılar olduklarını, sadece biyoloji kitapları yazar…

    İçinde gökyüzü kadar büyük bir boşluk taşıyanın, renklerden en çok maviyi sevmesine şaşırmamalı…

    Bu kitabın tek iddiası samimi olması. Ancak samimiyet de iddia ile ol(a)mayacağına göre, demek ki hiç bir iddiası yok! İddiası yok ama hatırası çok…

    5,64
  • Hüzünlü Tebessümler 2

    Sevdiğimiz insanlara, onları sevmemize izin verdikleri için teşekkür etmeliyiz… * * * Bazen, ayak altından çekilmek gerekir. Hayır! Ezilmek korkusundan değil; kimse takılıp düşmesin diye… * * * “Sahip olmak” ile “sahibi olmak” arasında büyük fark vardır! Çocuklarınıza, sahipleri olmadığınızı unutmadan sahip olun… * * * İnsan, hayatı boyunca; sahip olmak istediği, sahip olmayı hayal ettiği bir şeye, hiç sahip olamadığı halde, kaybetmiş gibi acı çekebiliyor… * * * Hayallerim kırıldığında; kırılmadıklarını hayal eder, hiç hayalim olmamasındansa, sırtımda bir çuval dolusu kırık hayalle yaşamayı seçerim… Bu incecik kitabın, açık söyleyeyim samimiyetten başka hiçbir iddiası yok. Fakat samimiyet de iddia ile ol(a)mayacağına göre, demek, hiçbir iddiası yok. İddiası yok evet. Ama emin olun, hatırası çok…

    6,79
  • Huzur

    Huzur’un kahramanlarından Mümtaz, roman boyunca kendisini “huzur”a kavuşturacak bir “iç nizam”ı aramaktadır. Eserde hastalık, ölüm, tabiat, kozmik unsurlar, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri ve estetik fikirler iç içe verilir. Ancak bütün bunların üzerinde romana hakim olan Mümtaz’la Nuran’ın aşklarıdır. İstanbul, bu aşkın yaşandığı çevre olmaktan çıkarak, adeta bir roman kahramanı gibi ele alınır.

    11,39
  • Huzur Sokağı

    Huzur sokağı bir roman klasiği… Satış rekorları kırmış, her yaştan ve her kesimden onbinlerce insanımız tarafından aynı ilgi ve heyecanla okunan bir eser olarak haklı şöhret kazanmıştır. Birleşen yollar adıyla sinemaya da aktarılmış ve halkımızın büyük ilgi ve teveccühünü kazanmıştır. Huzur sokağı özlenen huzur için.

    11,39
  • İbn Battuta / Kaşifler

    İbn Battuta Fas’ın Tanca şehrinde 1304 yılında doğdu. Gerçek adı Şerafettin Ebu Abdullah Muhammed İbn Battuta olan, tüccar ve zengin bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi ve iyi bir eğitim gördü. İbn Battuta, birçok İslam ülkesinde kadı olarak görev yaptı. 21 yaşına geldiğinde Hacca gitmeye karar veren İbn Battuta, dönemin şartları nedeniyle oldukça uzun bir yolculuk yapmak zorunda kalmıştır. Bu yolculuk boyunca Tunus, İskenderiye, Kahire, Şam ve Kudüs gibi şehirlerden geçerek Mekke’ye ulaşan İbn Battuta’nın yolculuğu yaklaşık bir buçuk yıl sürmüştür. Ancak İbn Battuta, bu uzun yolculuk boyunca geçirdiği deneyimlerden ve gördüğü yerlerden o kadar etkilenmiştir ki, seyahat etmek onda adeta bir tutku haline gelmiştir. Bu nedenle Fas’a geri dönmeyerek seyahatine devam etden İbn Battuta’nın bu seyahati yaklaşık 28 yıl sürmüştür. İbn Battuta, Avrupalılarca çok az bilinen Afrika, Ortadoğu ve Uzak Doğu’ya cesur yolculuklar yaptı. Ülkemizde de bulunan İbn Battuta, Anadolu’nun “Türk ülkesi’’ ve bu ülkenin insanlarına “Türkler, Türkmenler’’ diye adlandırıldığını yazmıştır.

    6,79
  • İçimde AVM Var!

    Eskilerde kaldı medeniyet tasavvurumuzu yansıtan şehirler… Önce… Daha huzurlu, daha sakin, daha insânî ve daha güvenliydik. Kul hakkı, hizmet, tevazu, merhamet, iyilik, sevgi, saygı, komşuluk, mahalle kültürü, yardımlaşma, olabildiğince az alıp çok verme gibi değerleri konuşmaya gerek duymaz, yaşardık… Sonra… Bizim olmayan bir medeniyet tasavvuruna özenip onun zihniyetine ait yapılar inşa ettik… AVM’ler… Şehirleri canavarlaştıran… Gökdelen(cik)ler… Bir servet gösterisi sunan… Apartmanlar… Komşuluğu öldüren… Vahşi mekânlar… Ve… İçimizdeki değerlerin yerini de kapitalizmin bize “çağın ihtiyaçları” olarak sunduğu cicili-bicili oyuncaklar, nefsânî-bireysel tüketim, hırs, daha iyi bir hayat ümidi ve daha çok para kazanma arzusu aldı… Halbuki İslam Medeniyeti’nin değerler sistemi bütün insanlık için tek ümit kaynağı! O zaman düşünmemiz lazım: “Yaradan, bize bir kapı açıp yol gösterdi de biz farkında mı değiliz?”Ve bize, “Haydi bakalım! Şimdi inancınızla ve kapitalizmin size sunduğu biçimlerle çözüme ulaşın.” mı diyor?

    10,24
  • İçimdeki Sazlar Başka Söz Başka

    1970’lerden günümüze hatıralardan yansıyan latif bir iklim… Kişinin kendisiyle yüzleştiği aynaya düşen yaralı izler… Yaraların üzerinden berrak bir dere gibi akan cümleler… Herkesin kendinden, yakınlarından izler bulacağı, bulduklarını şarkılara yaslayacağı, olmak ile ölmek arasındaki gerilimi ince bir sızı olarak hissettiren hayat sahneleri… Bireyin araftaki yalnızlığına eşlik eden ekran tekinsizliği… Genç kızların kariyer imtihanları… Üçüncü kişiler tarafından denetlenip derecelendirilen evlilik hikâyeleri… Fatma Barbarosoğlu hayatın izini cümlelerle nakışlamaya devam ediyor.

    9,09
  • İçimizdeki Şeytan

    “İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması… İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu… İçimizdeki şeytan yok… İçimizdeki aciz var… Tembellik var… İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var…” Bu romanında, toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın “kapana kısılmışlığını” gösteriyor Sabahattin Ali. Aydın geçinenlerin karanlığına, “insanın içindeki şeytan”a keskin bir bakış.

    4,90
  • İçinizdeki Öküze Oha Deyin!

    KİŞİSEL GELİŞİME KARŞI KİŞİSEL GERİLEYİŞ ! SIRADIŞI YAZAR BÜLENT AKYÜREK’TEN BİR ÖZE DÖNÜŞ PROJESİ : İÇİNİZDEKİ ÖKÜZE OHA DEYİN kitabı çıktığı günden beri çok okunan ve çok satanlar listesinden inmedi.Yazarı bir yılda üç yüzden fazla konferans verdi.Tıklım tıklım salonlarda inanılmaz tartışmalar yaşandı ama KİŞİSEL GELİŞİM, BEDEN DİLİ sektörleri hatırı sayılır yara aldı. Modern insan evden çıkınca gördüğü her şeye sahip olmak istiyor.Kadın , para , araba , kariyer , güç… Kişisel Gelişim kandırmacasıyla insanlar yırtıcı hayvanlara dönüştü. Kişisel Gelişim Dini’nin papazları bütün dünyaya kin ve başarı hırsı aşılıyor.Helalinden huzur içinde bir tas çorba içmenin yeni adı;beceriksizlik, aptallık , tembellik oldu…Oysa güne ‘Kazanmak’ ya da ‘Kaybetmek’ yerine ‘Helal veya haram’ diye başlayabilsek daha güzel bir dünyada yaşamış olmaz mıyız? Benzersiz üslubu; yaşayışı , cesareti ve bağımsız kalemiyle attığı her adımda ses getiren , her kitabıyla gündemi belirleyen ve konuşmalarıyla ezberleri bozan Bülent Akyürek bu kitabında modern zaman ucubelerine ve içimizde ÖKÜZ gibi büyüyen nefislerimize ‘OHA’ diyor… Çok satan , çok okunan ve tartışılan yazarın bu eseri ‘NEOTASAVVUF’ olma özelliğiyle de bir ilk…

    10,24
  • İkra

    Ben yalnızca derdimden anlayacak bir kişi arıyorum, tek bir kişi… Ve işte tam da onun için yazıyorum. Cânım kâri, sen varsın, biliyorum. Çok uzak bir şehirde belki ya da bir defa yüzünü görme ihtimalim hiç olmasa da ve hiç tanımayacak olsak da birbirimizi ben yine de senin var olduğunu ve bir yerlerde hayalime ortak olduğunu, dualarıma ‘âmin’ dercesine yazdıklarımı okuduğunu biliyorum. Zira, bence yazmak da dua etmek gibi… Ve bizim gibilerin kitaplara sevdası şunun için biliyorum, zira kelamın da, kalemin de ve gönlün de sahibi olan, “Oku” diyor hepimize. Biz, “Neyi?” diye bile sormaktan aciziz oysa. Ya da hadi itiraf edelim; gafiliz… Ama mademki O, sözüne “Oku” diye başladı, işte onun içindir sevdamız kitaplara… Ama ben yine de eski bir İstanbul kıraathanesinde, tahta iskemlelere oturup da ince belliden demli çaylarımızı yudumlarken dertleşip de söylemek isterdim sana bunları… Cânım kâri! Sen var ol, ol ki hayalime bir sırdaş olduğuna inanayım.

    8,90
  • İlahi Komedya

    Dante Alighieri İtalyan ozan ve politikacı. En bilinen eseri, ahirete yapılan bir yolculuğu anlattığı İlahi Komedya´dır. Bu eser Cehennem, Araf ve Cennet isimlerinde üç ciltten oluşmuştur. Dünya edebiyat tarihinin en büyük eserlerinden biri kabul edildiği gibi, modern İtalyancanın da temelini oluşturur.
    Gençlik yılları. Dante´nin yaşamıyla ilgili bilgilerin büyük bölümü yapıtlarından çıka-rılmakladır. Floransalı bir burjuva ailesinin oğlu olarak doğdu; ömrü boyunca da bu kente bağlılık duydu. İlahi Komedya´nın “Paradiso” (Cennet) bölümündeki bazı kantolarda ailesinin kökenini anlatırken atası Cacciaguida´dan söz eder; Alighieri soyadı da bu büyükdedesinin karısının adından gelir. Dante, ustası Brunetto Latini ve yetenekli dostu Guido Cavalcanti´yi de anlatır, ama ana babasıyla ilgili hiç bilgi vermez. Annesi Bella´yı küçükken kaybettiği, babasının da ikinci kez evlendiği bilinmektedir. Dante, ablası ve biri kız, öbürü erkek iki üvey kardeşiyle büyüdü. Babası öldüğünde 18.1277´de nişanlandığı Gemma Donati´yle evlendiğinde de 20 yaşındaydı. Floransa´da siyasal ve ekonomik üstünlük sağlamak isteyen imparatorluk yanlısı Ghilbellinolar ile papalık yanlısı Guetfolar arasındaki uzun mücadelede Dante´nin ailesi. Guelfoların yanında yer aldı; Guelfolar 1266 Benevento Savaşı´yla kentte yönetimi ele geçirdi. Bu tarihten sonra da şiddetli çekişmelere sahne olan Floransa´da yetişen Dante. İlahi Komedya´da ayrılıkların asıl sorumlusu olarak feodal soyluları gösterir.
    İtalya´nın yetiştirdiği en büyük şair olan Dante, Shakespeare ve Goethe´yle birlikte Batı Avrupa edebiyatının üç büyük dehasından biri olarak kabul edilir.

    İlahi Komedya´yı Latince yerine İtalyanca yazarak Avrupa edebiyatının Latincenin dışında yeni bir evrime yönelmesini etkilemiş, ayrıca Italyancanın gelişmesinde kesin bir dönüm noktası olmuştur. Dante´nin İtalyan edebiyatı tarihinde önemli yer tutan.öteki yapıtları bir yandan yeni edebi biçimler getirirken bir yandan da 14. yüzyılın Petrarca ve Boccaccio gibi ünlü şair ve yazarlarını etkilemiştir.
    1321 yılında 56 yaşındayken burada öldü. Ölüm nedeni kesin olarak bilinmemekle beraber, bazı kaynaklara göre ölüm nedeni sıtmadır. San Pier Maggiore Kilisesi´ne gömüldü. (Bu kilise günümüzde San Francesco adını taşır.)
    gizle

    7,94
  • İlmin, Hayatın Bencesi

    Edebiyat ve gazetecilik tecrübesinin yanı sıra ilmiyle de öne çıkmış bir profili olan İzmirli Bıçakçızade İsmail Hakkı, cumhuriyetin ilan edildiği günlerde yayınladığı bu eserinde din, eğitim, aile, siyaset ve felsefe hakkındaki görüşlerini kısa cümleler hâlinde aktarmıştır. Müellifin sosyal hayattan politikaya, dönemin anahtar kelimelerine dair görüşlerini de toplayan hikmetli aforizmalar çok sayıda başlık altında sıralanmış ve okur için hazmı kolay biçimde sunulmuştur. “İsmail Hakkı, medreseden sadece geçmiş değildi; o âlemde kültür diye ne toplanabilirse onu aldıktan sonra kendisine göre fakat yalnız doğuya dönük bir idrak ufkunu son haddi derecesinde genişletmişti.” -Halid Ziya Uşaklıgil

    6,79
  • İmkansız Öyküler

    İmkânsız Öyküler, yazılış tarihi, biçim ve içerik olarak, kısacası her anlamıyla yazarının son dönem yeni öykülerinden oluşuyor. Her biri yoğun dil işçiliğinin ürünü olan bu kısa, derinlikli ve vurucu hikâyeler, sadece Rasim Özdenören hikâyeciliğinde değil, Türk hikâyeciliğinde de yeni bir dönemin göstergelerindendir…
    9,09
  • İnce Hayat

    “Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi istedim.” Kutsî Hadis Bu kitap, sonsuz huzurlu bir yuvadan dünyaya düşen bir seyyahın serüvenidir. Yuvaya dönüşün izini süren seyyah, bir ağacın çağrısını dinleyip yanına gider ve davetini aldığı Hazine Avı oyununa icabet eder. Her gün kâinat kitabının bir başka sayfası açılır. Kulağına tabiattan ilahi fısıltılar çalınır. Ötede beride ona özel mühürlü, nakışlı mektuplar bulur. Muhabbet dolu mektupları açtıkça sıradan dünya da giderek baş döndürücü bir güzelliğe kavuşur. Dergâh olur âlem, açılır anbean. Kimi zaman rüzgâr kimi zaman toprak kimi zaman kuru bir yaprak üstadı olur tutar elinden. Kaybolduğunda, bir çocuk sözü, bir çalının titreyişi yol işareti olup imdadına yetişir. Anlar ki sandığı gibi yalnız ve başıboş değildir, yanında beliriveren bir kelebeğin kanat çırpışı dahi onun içindir. Bu kitap, dünyada garip kalmış ve aslolan yuvayı hasretle arayan herkesin en yalın hikâyesidir.

    12,54
  • İnsancıklar

    Dostoyevski’nin henüz yirmi dört yaşında kaleme aldığı kitap, Rus edebiyatının ilk toplumsal romanı. Sınıf çatışması, edebiyat sevgisi, hayata tutunma çabasının iki dostun mektuplarıyla anlatıldığı kitap büyük yazarın okuyucuya merhabası: “Aynı eski, bildik eşyalara bakındım durdum. Aynı gri, kasvetli eşyalara… Eskisinden farklı görünmüyorlardı. Peki o mürekkep lekeleri, masa, aynı sandalyeler. Zaten önceden gördüklerim miydi gerçekten? Evet, aynılardı, tamamen aynılardı hem de. Peki, o zaman ben neden durduk yere yeniden doğmuş gibi davranmıştım ki? O ruh hâlinin sebebi neydi? Benim için birden güneş doğmuş, gökyüzünü maviye çevirmişti de o yüzden. Neden öyle olmuştu? Neden bazen, gerçek olmasa da, tatlı kokular bahçeye dolmuş gibi oluyor? Benim aptalca hayal gücümün ürünü olsa gerek hepsi. Bazen insan duygusallığa sürüklenip hayatımın neye benzediğini unutuyor. Hatta heyecanından gereksiz heveslere kapılıp kendini kandırıyor işte.”

    5,64