Gösterilen 3381–3400 arası toplam: 3488

  • Peygamberimizin Dilinden Kıssalar

    Çocukların dilini iyi bilen ve onlara hikayelerle güzeli ve doğruyu anlatan Mehmet Yaşar Kandemir,6 kitaplık bu seride uzak diyarlara ve bazen de gizemli olaylara götürüyor minik okurlarını. Keyif almak kadar hikmetleri görmenin de önemsendiği bir bakış açısıyla yazılan bu hikayeler, sevdirirken öğretmeyi de ihmal etmiyor. Sade dili, şefkatli üslubu ve neşeli şiirleriyle çocuklarımızı merak dolu bir dünyaya götürüyor bu eserler. Yeniden resimlendirilen ve gözden geçirilen seriyi minik okurlarımızı sunmaktan gurur duyuyoruz

    3,34
  • Peygamberimizin Hayatı – Gençler İçin

    Peygamber’imizin hayatının anlaşılması ve hadislerinin öğrenilmesi için uzun yıllardan beri gayret sarf eden Yaşar Kandemir hoca efendinin çocuklar ve gençler için kaleme aldığı çalışması yayınlanıyor. Yayınevimizden çıkan başka birçok kitabının yanı sıra Peygamberimizin Dilinden Kıssalar, Hikâyelerle 40 Hadis, Hayatımıza Peygamber Modeli, Peygamberimizden 101 Hatıra ve diğer kitaplarıyla birlikte de okunabilecek eser sahih kaynaklar doğrultusunda, ilk gençlik çağının dili dikkate alınarak hazırlanmıştır.

    6,79
  • Peygamberleri Öğrenelim

    Sevgili çocuklar! Uzun yıllardan beri sizler için güzel hikâyeler, tatlı maceralar hazırlayan Yaşar Kandemir hocamız, şimdi de size her anınızda örnek olacak peygamberlerin öyküleriyle karşınızda. Peygamber efendimiz ve ondan önceki diğer peygamberler hakkında öğrenecekleriniz, hayatınız boyunca doğru ve yanlışa nasıl karar vereceğinize ışık tutacak. Örnek almamız gereken peygamberlerin zorlu mücadelelerinden dersler çıkarırken bir yandan da satır aralarındaki şiirleri keyifle okuyacağınızı tahmin ediyoruz. Okurken düşünmeyi, düşündükten sonra ders almayı ihmal etmeyin lütfen. Bol okumalar dileriz.

    6,79
  • Rabbani Hayat ve İlim

    “Bu çalışmada, Kur’an-ı Kerim’in muhkem ayetlerinden ve pâk Sünnet’in sahih hadislerinden yararlanarak “tasavvuf”u İslâmî temellerine döndürmeye çalışacağım. Gerçek tasavvufu, İslâm’ın tabiatından ve mutedilliğinden uzak yabancı kaynaklardan ona bulaşan beşeri vehimler, hevâlar, ifratlar ve tefritler sebebiyle onun saflığını bozan ve özünü lekeleyen kirlerden arındırmaya gayret göstereceğim. …İslâm’da mânevi hayat Ebû Bekir, Ömer, Ali, Ebû Zerr, Ebû Derda, Selman, Abdullah b. Amr (r.ahm) ve başka sahabeler gibi âbid ve zâhid kimseleri kapsadığı gibi tövbe eden günahkarları da kapsar. Günahları ne kadar büyük olursa olsun, nefislerine ne kadar çok zulmetmiş olurlarsa olsunlar rahmet kapısı üzerlerine kapatılmaz. Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır. ”

    9,09
  • Reis Bey

    – Reis Bey – Parmaksız Salih Reis Bey: (3 Perde) 1948’den 1960 yılına kadar geçen sürede tiyatro eseri kaleme almayan Necip Fazıl, 1960 ihtilaliyle girdiği hapiste, üç piyes yazmıştır: Ahşap Konak, Kumandan ve Reis Bey. Piyesin ana karakteri Reis Bey, bir ağır ceza reisidir. Ömrü otel odalarında geçmiş, yapyalnız ve tuhaf bir adam. Taş kalpli bir kanun tatbikçisi… Onun nazarında merhamet, idamlık bir suçtur ve “cemiyette bir ferdi korumak için bin kişiye idam gömleği giydirmekten kaçınmamalıdır.” Günün birinde, annesini öldürdüğü iddiasıyla huzuruna çıkarılan bir gencin idamına karar verir. Artık olaylar çok farklı gelişecek ve Reis Bey’in buz gibi iç dünyası müthiş bir sarsıntiyle yerle bir olacaktır. (Yazıldığı tarih: 1960) Parmaksız Salih: (4 Perde)Eserde, “en canhıraş sebepleri ve neticeleriyle doktor ve ilacı olmayan hastalığı, ‘kumarı’ göstermek” istediğini söyleyen Necip Fazıl, Parmaksız Salih ile ilgili olarak kendisine yöneltilen bir suale şu cevabı veriyor: “Eserde ifadelendirmek istediğim tek dava, binbir tezad ve binbir zıt kader cereyanı içinde hakiki fışkırışını bulamamış ve hatta kötülük baskısı altında uyuşmuş bir ruhun, en büyük saike kavuşur kavuşmaz birden şahlanışı; ve tam 55 yıl bilmeden hasret çektiği ve daima istekli yaşadığı ulvî aksiyona şiddetle atılışıdır.” Eser 1948-1949 kışında İstanbul şehir tiyatrosunda temsil edilmiştir. (Yazıldığı tarih: 1948)

    6,79
  • Risaleler

    Ey Müslüman Kardeşler ! Sizler, ne bir hayır kurulışu, ne bir siyasi parti ve ne de sınırlı bazı amaçlar için kurulmuş bir heyetsiniz. Sizler, bu ümmetin kalbinde yer alan Kur’an’la insanları selamlayan yeni bir ruh, Allah’ın marifetiyle maddenin karanlık etkisini dağıtan bir nur ve Resululah’ın (s.a.v) davetini haykıran yüksek bir sedasınız. Gerçekte sizler kendinizi; insanların, taşımaktan çekindiği bu davanın yükünü tek başına taşıyan birileri şeklinde hissetmelisiniz. Sizlere, ‘İnsanları neye davet ediyorsunuz?’ şeklinde bir soru yöneltildiğinde söyle cevap verin: -Bizler, Hz. Muhammed’in (s.a.s) getirdiği islam’a davet ediyoruz. İktidar olmak İslam’ın bir gereğidir. Hürriyet ise, onun farzından birisidir. İmam Hasan el-Benna (rh.a)

    14,84
  • Rubailer

    Ömer Hayyam’ın gerçek hayatı ile şiirlerinde gördüğümüz hayatı ve dünyaya bakış açısı birbiriyle farklılık oluşturmaktadır. Rubailerde dünyada geçirilen kısa zamanın zevk ve eğlence içinde geçirilmesi önerilirken, onun gerçek hayatında bu şekilde yaşamamış aksine titiz, çalışkan bir bilim adamı olarak tanınmaktadır. Ömer Hayyam bütün ömrünü ilmî çalışmalarla, fikir, felsefe ve araştırmayla geçirmiş; mütevazı bir hayat sürmüştür. Ardında bıraktığı farklı pek çok bilim dalında yazılmış eserleri, buluşları bunun en iyi kanıtıdır.

    Ömer Hayyam’ın rubailerinde en çok kullandığı şarap, meyhane, sevgili, saki vb. imgelerin tasavvufî anlamlar taşıdığını düşünenlerin yanında bunların gerçek anlamında kullanıldığına inananlarda bulunmaktadır. Ömer Hayyam dünyayı bir “hiç” olarak görür, hayatın bir anlamı olmadığına, gelip geçicilik ve ölüm hakikatine karşı ânı yaşamayı, güzellerle şarap içip zevk ve eğlence içinde vaktini geçirmeyi tercih eder. Ömer Hayyam dünyaya ve hayata olan bağlılığı, dünyayı tek gerçek olarak kabul etmesi ve eldeki ânın en iyi şekilde değerlendirilmesi gerektiğini düşünmesiyle, hümanist bir dünya görüşüne sahiptir.

    7,94
  • Ruh Hali

    Bu kitap, ruh sağlığı konusunda merak edebileceklerinizi derli toplu ve anlaşılır bir biçimde sizlere ulaştırmak amacıyla hazırlandı. Doç. Dr. Kemal Sayar, hem mutluluk, iyimserlik, hayatın anlamı, öfke, kıskançlık, aşk, evlilik, çocuk ebeveyn ilişkileri gibi konuları; hem de depresyon, panik atak, fobiler, bağımlılık, alzheimer, şizofreni gibi belli başlı psikiyatrik sorunları ele alan bir kitap ortaya koydu. Hayatın dönemeçlerinde hepimiz tökezleyebiliriz. Kendimize ve aleme hoşça bakmayı bildiğimiz sürece, düştüğümüz yerden daha da güçlenerek kalkar ve yolculuğumuza devam ederiz. Ruh Hali, bu yolculukta sizlere rehberlik edecek bir kılavuz niteliğinde.

    12,54
  • Rüzgarlar Hep Gençtir

    Evrensel bir ezgidir Zülfü Livaneli,
    Ya da eşsiz bir film karesi,
    Belki de sonu gelsin istemediğimiz bir romandır o.
    Ama en çok da umuttur.
    Hep genç kalan, gençlikle çoğalan, her dokunduğuna çiçek açtıran umutlu bir rüzgâr.

    10,24
  • Şah & Sultan

    Tutku…
    Güzellik…
    Aşk ve savaş. Sadece gönüllerin değil alınların, kemiklerin ve gözlerin alev alev yandığı savaş.

    Kahramanlarını, Yavuz Sultan Selim’i de Şah İsmail’i de tarihin merdivenlerinde bir basamak aşağı indiren bir basamak yukarı çıkaran savaş.
    Çaldıran…

    Şimdi Çaldıran ne 500 yıl geride ne 500 yıl ileride.
    Savaş tasında büyücünün gördüğü neydi?
    Kızılbaşlık!
    Sünnilik!
    İktidar hırsı.
    Aşkın bir çökelti gibi dondurduğu zaman!
    Korku? Ya o?

    Yazar biraz da korkuların üstüne gidendir.
    Tarih ileriye doğru çözüldükçe ağacın kökleri de görülecektir.
    Alevi de Sünni de bağlıdır o köke. Birdir o toprakta.
    Gölgeler büyümüşse ışığı değil korkuyu yenmek gerekir.
    Karanlık ve kör ışığın egemenliği boğmasın artık nesilleri.
    Ve işte bir kez daha aşk!

    Şiir kadar iktidar atında rüzgâra ve ateşe doğru yol alan iki hükümdar.
    Şah ve Sultan…
    Dünya incisi zarif ve asil kadınlar. Yeminlerine bağlı erkekler.
    Masal kadar gerçek.
    Büyüleyici olduğu kadar umut verici.

    Şah & Sultan her cümlesi aşkla okunacak bir kitap. İskender Pala’dan

    11,39
  • Sahabeden 101 Hatıra

    Sahabiler; Efendimizin talebesi, bizim de hocamızdır. Peygamber Efendimizi kendimize nasıl model alacağımızı ve güzel dinimizi nasıl yaşayacağımızı bize onlar öğrettiler. İyi Müslüman olmak için Allah’ın Resulünü ve onun izinden giden ashab-ı kiramı örnek almak şarttır. Ashab-ı Kiramı daha iyi tanımak ve örnek alabilmek için, elinizdeki eserde, onların davranışlarıyla ilgili, güvenilir hadislerden 101 hatıra derlenmiştir.

    6,79
  • Sahabenin Kur’an Anlayışı

    Hz. Peygamberin sahâbîleri de vahyi Allah’a haberleşmek olarak algılamışlardır. Resulllah’ın vefatı üzerine çok üzülen ve gözyaşlarını günlerce tutamayan Ümmü Eymen adlı hanım, “Seni peygambere bu kadar ağlatan nedir?” diye sorduklarında o şu cevabı vermiştir. “Ben de biliyorum ki Resulullah ölecektir. Ben, onun irtihaline değil vahyin artık bizden kesilmesine ağlıyorum.” Hz. Peygamberin tüm sahâbileri biliyorlardı ki vahiyle birlikte yaşamak bizzat Allah’la yaşamaktır. Çünkü vahyin tecellisi olan Kur’an, Allah’ın indirilmiş kitabıdır. İnsanın nefsine, kalbine, fikrine ve ruhuna yöneltilmiş kelâmıdır.
    Allah’ın kullarıyla vahiy şeklinde irtibat/ iletişim kurmasından amaç; insanın yaratıcısıyla ve evrenle olan çok yönlü ilişkilerin yüksek şuurunu onda uyandırıp, vicdanını biçimlendirip, kendi nefsine karşı uyanık kılmaktır. Bu izahtan sonra şu tespiti yapabiliriz; Kur’an’ın ilgi merkezi insan ve insanın ıslahıdır. Bu bakımdan Kur’an’ı, felsefî bir materyal, edebiyat, bilimi kıssa ve tarih bilgisi kitabı olarak ele almamak gerekir. Kur’an Yüce Allah’ın bütün varlıklara yaratılış düzenine uygun hareket etme tarzlarını bildirmek için gelmiş bir kitaptır.

    11,39
  • Sahabi’nin Muhalefeti

    Sahabe, genel olarak bu ümmetin en mümtaz ve en bilgili neslidir. Vahyin gölgesinde yaşamış ve Hz. Peygamber’in (s) eğitim ve terbiyesinden geçmişlerdir. Dolayısıyla İslam’ın hem kavlî hem fiilî yorum ve uygulamalarını bizzat Hz. Peygamber’de (s) görmüş ve tatbikatını müşahede etmişlerdir. Bununla birlikte, her insanda olduğu gibi Sahabe’nin de muhâlefeti söz konusu olmuştur ki, bu hem İslam’ın öngördüğü hem insan olmanın bir özelliğidir. Dolayısıyla Sahabe birbirlerine ya kavlî (söz) veya fiilî veya farklı fetva vermekle muhâlefet etmişlerdir. Bu da Kur’an ayetlerinin veya Rasûlullah’ın (s) kavlî veya fiilî sünnetinin veya Sahabe icraatının ya aksine veya bunlardan farklı olarak fetva verme veya tercihte bulunma veya yorumlaması şeklinde olmuştur.
    Bu çalışmadan amaç, genel olarak muhâlefeti ele almak veya siyasî muhâlefeti ortaya koymak değildir. İslam’a göre bir beşer olarak Hz. Peygamber’e (s) bile muhâlefetin olabileceğinin, muhâlefet eden bazı Sahabîlerin bulunduğunun ve Hz. Peygamber’in (s) muhâlefetin çerçevesi içinde kalanlara ses çıkarmadığının ve bunun, İslam’ın önemli ilkelerinden biri olduğunun bazı örneklerini sunmaktır.

    Başta Hz. Ömer olmak üzere bazı Sahabe’nin Rasûlullah’a (s) soru sormaları; anlayamadıkları konuları O’na taşımaları, yeterince kavrayamadıkları olaylarda O’na muhâlefet etmeleri, hatta eleştirmeleri, dinî hassasiyetlerinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla birbirlerinin görüşlerine muhâlefet etmeleri, bazı söz ve davranışlarda birbirlerini eleştirmeleri de aynı hassasiyetten kaynaklanmaktadır. Bunu başka türlü algılamak ve yorumlamak “Allah onlardan razı olmuştur.” Kur’ânî hakikatine saygısızlık olacaktır.

    9,09
  • Sahih Dindarlık

    Dindarlık; mübarek gecelerde kandil-sahur-iftar özel programlarıyla ekrana kilitlenmekten, sabaha kadar camide oyalanıp mevlit/kaside dinlemekten, afili cümlelerle şekilli, güzel tebrik mesajları yollamaktan, cennete sokup çıkarıp tekrar cennete sokan bol beğenili vaazlarla cûş u hurûş eylemekten ibaret değildir Kardeşim!
    Dindarlık; kaliteli secdelerle Allah’a yaklaşmaktır. Cehennem ve kabir azabını düşündükçe korkudan tir tir titremektir. Dindarlık; faizden ve her türlü haram kazançtan uzak durmak, sömürmeye ve sömürülmeye karşı çıkmaktır. Ümmeti dert edinmek, İslam Birliği’nin hayalini kurmaktır. Dindarlık; bir yetimin başını okşamak, bir çocuğu sevindirmek, bir hastayı ziyaret etmektir. Dindarlık; mal/mülk/makam/mevki sahibi olmakla gönül sahibi olmak arasında tercih yapması gerektiğinde gönlü tercih etmektir. Ensar olmak, muhacir olmak, mücahit olmak, bir iyilik hareketinde aktif olarak görev almaktır. Hayatı Mevla’nın hakkı ve hatırı için yaşamak, son nefesine kadar esas duruşunu bozmamaktır.
    gizle

    5,90
  • Şahitler

    Tarih boyunca insanlığı karanlığa boğacak batıl sistemler oluşmuştur. Bu batıl karşısında ise her dönem ve her ortamda insanlığın saadeti için, batıla karşı mücadele edip, Allah’ın kelamını ayakta tutmaya çalışan mücahede örnekleri bulunmuştur.
    İşte bu kitapta bahsedilen yirmi üç örnek şahsiyet de diğer mücahede örnekleri gibi beşeri sistemde beşeri yasalara göre değil, Allah’ın sisteminde İslami yasalara göre yaşamak için mücadele ettiler.
    Kimi Amerika sokaklarında “beyaz”ın “siyaha” üstün olduğunu söyleyenlere; kimi Türkiye’de kafasındaki sarığı kafaya takanlara, kimi ise Filistin’de siyonist zorbalara karşı mücadele etti.

    7,94
  • Şahname

    Hayatı hakkında ayrıntılı bilgilere sahip olamadığımız İranlı şair Firdevsî iyi bir dil eğitimi almış, edebi anlamda yetkinliğe ulaştığı Farsçanın yanı sıra Pehlevice ve Arapçayı öğrenerek zengin bir ifade gücüne kavuşmuştur. Şairin bu dil me­rakına tarihsel konulara duyduğu ilgi de eklenince, İran edebiyatının en önemli eser­le­rinden biri olan Şahnâme zengin içeriğiyle ve çarpıcı üslubuyla edebiyat tarihinin ölüm­süz eserleri arasındaki yerini almıştır.

    Fir­dev­­sî Şahnâme’­sini ha­zır­lar­ken eski İran kahramanlık hikâyelerinden ya­rar­lan­mış­tır. Yaklaşık VI. yüzyıldan itibaren başlayan bu derleme geleneğinde Firdevsî bir dö­nüm noktası oluşturmuş, eserinde sıklıkla mûbed ve dihkân sanıyla andığı bilgili kim­se­le­rin anlatımlarından faydalanmış ve kaynak olarak başta Âves­ta olmak üzere Tev­rat ve Kur’ân gi­bi di­ni me­tin­leri kullanmıştır. Ancak ese­ri­ne Al­lah’ı övmekle başlamış, ardından ev­­re­nin, ayın, gü­neşin, ge­ze­­gen­lerin, yer­kü­renin ve in­sa­nın ya­ra­tı­lı­şından söz etmiş, son ola­rak da İran’da hüküm sürmüş kral­la­rın, soylu kimselerin ve kahramanların tarihi-ef­sa­ne­vi hikâyelerini anlatmıştır. İran­lı­la­rın Arap­la­ra ye­nil­me­le­rin­den dört yüz yıl son­ra ka­le­me alınan bu 60.000 beyitlik eser Gazneliler sü­lalesinin en güçlü hükümdarı olan Sultan Mahmud’a 1014 yılından sonraki bir tarihte sunulmuştur…

    İslamiyet öncesi İran’ın tarihi-efsanevi hükümdarlarının ve onlara her ko­şul­da bağ­lı kah­ramanların ül­ke­le­ri­ni, milli gelenek ve göreneklerini ko­­­ru­­mak adına ver­dik­le­ri mü­­ca­de­­lenin des­ta­nı olan bu önemli eser, daha sonraki dönemlerde Osmanlı kültürünün de bir par­çası olmuştur…

    57,90
  • Şahname 2

    Ben öyle yüce bir şiir sarayı yükselttim ki; yelden de yağmurdan da zarar görmeyecek. Artık ölmeyeceğim; hep diri kalacağım ben; çünkü sözün tohumunu attım bu toprağa ben.”

    Şahnâme, doğuya ışık tutan kitap… Gerçekten kitapların şahı… Büyük söz ustası İran ulusal şairi Firdevsi’nin şaheseri…Tam metin halindeki ikinci cildi şimdi güzel Türkçemizde… Orijinal dili Farsça dışında ilk kez Prof. Nimet Yıldırım tarafından diğer on üç ünlü baskısıyla karşılaştırmalı olarak gerçekleştirilen çeviri eser okurlarımızla buluşuyor…

    44,90
  • Satır Arası Hikayeler

    Vezir olmanın adam olmaya yetmediğini hikâyelerden öğrendik, kimsenin yaptığının yanına kâr kalmayacağını, bir böceğin bile sebepsiz yaratılmadığını, her işte bir hayır olduğunu, sevmeyi, sevilmeyi, cömertliği, kahramanlığı, saygıyı, adam olmayı, incitmemeyi, hatta ‘insan’ olmayı hikâyelerden öğrendik.

    Bu miras yarınlara taşınmalıydı. Kimi kalın ciltli kitapların sayfaları arasında saklanmış, kimi dilden dile asırlardır dolaşagelen bu hikayeler asla unutulmamalıydı. Yarınların çocukları soba başında ısınmayı bilmeseler de, mısırların çıtırtısını duymayacak olsalar da, en azından bu muhteşem mirastan mahrum kalmamalıydılar…

    7,94
  • Satranç

    Stefan Zweig, çok geniş bir psikoloji birikimini eserlerinde bütünüyle kullanmış ender yazarlardandır. Onun dünya edebiyatında bir biyografi yazarı olarak kazandığı haklı ünün temelinde de bu özelliği, yani yazarlığının yanı sıra çok usta bir psikolog olması yatar. Satranç, Zweig’ın psikolojik birikimini bütünüyle devreye soktuğu bir öyküdür ve bu öykünün baş kişileri, tamamen yazarın biyografilerinde ele aldığı kişileri işleyiş biçimiyle sergilenmiştir.

    Zweig ölümünden hemen önce tamamladığı birkaç düzyazı metinden biri olan Satranç’ı kaleme aldığı sırada, karısı Lotte Zweig ile birlikte göç ettiği Brezilya’da yaşamaktaydı. Satranç’ta da, olay yeri olarak New York’dan Buenos Aires’e gitmekte olan bir yolcu gemisini seçmiştir. Bu gemide tamamen rastlantı sonucu karşılaşan üç kişi: yeni dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic, sıradan bir satranç oyuncusu olan anlatıcı ve bir zamanlar çok usta bir satranç oyuncusu olan, ama hayli zamandır satrançtan uzak kalmış bulunan Dr. B., öykünün aktörleridir.

    4,49