-
Arşın Gölgesindeki Genç
Teknolojinin cazibesine kanmayan, Kullanan ama kullanmayan, Ufuklara, ötelerdeki diyarlara, Kendisini Allah’ın kulu, Ümmetini ailesi, Ümmetine hizmeti de cihat olarak bilen, Umut yüklü, Heyecanlı, Sabırlı, Basiretli, Mü’min genç! Bu kitaptaki sözler senin için yazıldı. Koşarken yorulma, Arş’ın gölgesini bulmadan oturma diye, Sana selam olsun ey… Namazlı, hayalı genç, İffetini ruhunu bilen genç, Senin peşinden yürüyecek nesillere de, sana bağrını açan ümmete de Selam olsun.
-
Arzın Kapısı Kudüs Mescid-i Aksa
Kitapları, televizyon programları ve gezileriyle binlerce insanı keyifli bir tarih yolculuğuna çıkaran Talha Uğurluel anlatıyor.
Arzın Kapısı Kudüs ilk defa kullanılan fotoğraflar ve şehir haritasıyla sizi şehrin damarlarında gezdiriyor, tam bir görsel şölen sunuyor.
Kudüs… Dünyada hiçbir şehir dinler tarihi açısından Kudüs’le yarışamaz. Üç semavi dinin de bu beldeyi aziz tuttuğunu, onun için mücadele ettiğini biliyoruz.
Ya bilmediklerimiz… Anlatılmayanlar… Görülmeyenler…
*İsrailoğullarını Kudüs’e taşıyan peygamber kimdi? Hz. Musa Kudüs’ü görmüş müydü?
* Hz. Süleyman’ın kabri nerede?
*Mardinli Artuk Bey’in Kudüs’te ne işi vardı? Kudüs Türk hâkimiyetinde neler yaşadı?
*Selahaddin Eyyubi’nin Kadınlar Mescidi geçmişte Tapınak Şövalyeleri’nin yönetim merkezi miydi?
*Osmanlı’yı arkadan vuran Şerif Hüseyin ve oğullarının akıbeti ne oldu?
*Hitler, Yahudi sürgünü fikrini Roma İmparatoru Hadrian’dan almış olabilir miydi?
*Filistin devletinin temellerini atan, Çanakkale gazisi Muhammed Emin el-Hüseyni Türkiye’ye neden kaçak girmek zorunda kaldı?
Bu kitabı okuduğunuzda Taht-ı Süleyman’dan Antonia Kulesi’ne, Mescid-i Aksa’dan Kubbetü’s-Sahra’ya birçok mekânı görmüş gibi olacaksınız. -
-
-
Arzular Ülkesi
5 kitaplık bilgelik serisinde yazar, çocuklarımızı eğlendirirken öğretiyor, öğretirken eğlendiriyor. Anka Kuşu ile Alperen’in maceralarında, her bir kitapta ayrı bir ülkeye gidiliyor ve bu ülkelerde fazilet, erdem, ahlâk ve insanî değerler üzerine kurulu maceralar yaşanıyor. Bazen kıssa içinde kıssa ve rüya içinde rüya metaforlarıyla, çocuklarımızın eğlenirken aynı zamanda temel değerlerimizin farkındalığına varması amaçlanıyor.
“Alperen, çok zeki bir çocuktu; kitap okumayı da çok severdi. Ama bazen yaramazlıklar da yapardı. O gün top oynarken, istemeden de olsa evin camını kırmış, annesinden azar işitmişti. Üzgün ve küskün bir şekilde odasına çekildi, yatağına uzandı ve kitabını okumaya başladı.
Biraz sonra Alperen, göğsünde kitap bulunduğu hâlde derin bir uykuya daldı. Rüyasında Anka Kuşu ile tanışıp, onunla konuşmaya başladı… Anka Kuşu’nun söylediklerine göre,uzun ve macera dolu bir yolculuğa çıkacaklardı birlikte…” -
Arslan Pençesi / Hamaset Kahramanı Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.)
-Sa’d b. Ebi Vakkas, ilklerden, öncülerdendir. -O, İslam uğruna attığı ilk ok ile ilk kanı akıtan ve kendisine isabet eden düşman oku ile de ilk kanı akıtılandır. -O, Cennet ile müjdelenen, defaatle Efendimiz’in (sas) taltif ve ikramına mazhar olandır. -O, Uhud günü Efendimiz’in (sas): “At Sa’d! Anam, babam sana feda olsun.” diyerek taltif ettiği arslan pençesidir. -O, Hz. Ömer’in (ra) seçtiği şura heyetindeki altı sahabiden biridir. -Hepsinden öte o, Medine sokaklarında dolaştığında Efendimiz (sas), kendisine hayranlıkla bakarak: “Kimin böyle bir dayısı var, göstersin bakalım!” diye gururlandığı hamaset kahramanıdır.
-
Askin Son Nefesi
Hiç âşık oldunuz mu?
Sevdiniz, sevildiniz mi hiç?
Aşkı biliyor musunuz?
Aşkı yaşamak ister misiniz?Bu kitap tam size göre…
Aşkı bilmeden aşk anlatılmaz.
Aşk, herkesin bildiği bir kelime…
Ama herkesin hissettiği bir duygu değil.Şems-i Tebrizi’nin aşkı anlatılıyor bu kitapta…
Daha önce onlarcası anlattı…
Her anlatan, kendi aşk anlayışını anlattı…
Kimi Şems-i Tebrizi’yi Mevlana’nın aşığı gördü. Kimi kendine âşık. Kimi
Allah aşkından bahsetti, kimi Kimya’ya duyulan aşk kıskançlığından.
Kimi asırlar öncesinin bu aşkını, Leyla Mecnun sevdası gibi yorumlardı… Kimi aşk kelimesini günümüzün bedensel sevişmeleriyle yorumladı.
Kimi sapık duygularına… Kimi iğrenç arzularına Şems-i Tebrizi ile Mevlana aşkında temeller aradı…Hiç âşık olmadınız mı?
Okuyun…
Âşık olacaksınız…
Kime mi?
Tabii ki biricik aşkınız -
Aşkın Elif Hali
“Bir gün eşi Mevlana’ya sorar;
-Bu kadar âşıksın Mevla’ya, şükürler olsun…
Bu aşkı yaşayıp yaşatana…
“Peki bana ne kadar âşıksın” diye sorar…
Mevlana şöyle cevap verir;
-Sen benim;
Yaratan’dan ötürü yaratılanı sevişim,
Bir adım gelene on adım gidişimsin…
Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin…
Sen benim;
Bugünüme şükür,
Yarınıma dua edişim,
Azla yetinişim,
Çoğa göz dikmeyişimsin,
Ve sen benim;
Kapanmayan avuç içimsin… -
Asr-i Saadet’ten Islam Davetcilerine Dersler
Irkçı Emperyalizm, Siyonizm ve Haçlı işbirliği ile uygulanan baskı, zulüm ve işgallerle Müslüman coğrafyasının adeta bir yangın yerine döndüğü, işbirlikçi kukla yönetimler, ekonomik ambargolar, krizler ve çeşitli taktiklerle Müslüman halkların ezildiği bir dönemi yaşıyoruz. Allah’ımızın büyük günahlar olarak saydığı ve kesin olarak yasakladığı, geçmiş kavimlerin de helakına sebep olan birçok haramın alenen işlenen sıradan işler haline dönüştüğü zamanlardan geçiyoruz.
İçki, kumar, zina, faiz gibi, Kur’an’ın kesin hükümlerle yasakladığı bu haramların kurumsallaştığına, resmi koruma altına alındığına, ciddi bütçelerle reklâmı yapılarak gelirlerinden vergi alınıp meşrulaştırıldıklarına şahit oluyoruz. İşte böyle bir zaman diliminde davet ve tebliğ günümüz Müslümanının öncelikli gündemi olmak zorundadır.
-
Akhlaq – Moral und Ethik im Islam
Die Themen Moral und Ethik gehören zu den Grundlagen der islamischen Theologie. Muslimische Gemeinschaften orientieren sich an diesen Grundlagen, die in diesem Buch vorgestellt werden sollen.
Dieses Werk ist jedoch ausdrücklich keine “Islam-Knigge”, “Handlungsanweisung für den Alltag” oder ein Kanon an islamischen Verhaltensmustern. Sondern, es geht lediglich darum, dem muslimischen Leser diese Grundlagen zu vermitteln und dem nichtmuslimischen Leser muslimisches Handeln näher zu bringen, um es zu verstehen und damit einen Dialog und eine Völkerverständigung zu fördern. Es ist also eine Art Sensibilisierung sowohl für die muslimischen als auch für die nichtmuslimischen Leser.
-
Atasözlerinin Çıkış Hikayeleri
Derler ki…
Gökyüzüne yamanmış el ayası kadar bir bulut, kendisini sürüyüp dağıtacak hafif bir rüzgâr bekliyordu. Ama ne gökte, ne yerde yaprak kımıldatacak bir esinti vardı… Sapsarı bir sıcak; kırışık ensesinden oklanmış sarışın bir dev gibi, bozkıra yüzükoyun uzanmış yatıyordu…”
•Sevgili öğrenciler; her hikâyemizin altında, o hikâyede geçen kelimelerin günümüz Türkçesini, hikâyelerin özetini ve atasözlerinin anlamını bulacaksınız…
•Kıymetli öğretmenler; bu çalışmamızı öğrencilerinizle paylaşıp; Anadolu kültürü ve edebiyat açısından inceleyip, değerlendireceğinizi umuyoruz…
•Değerli okuyucular; “Atasözlerimizin Çıkış Hikâyeleri” adı altında sunduğumuz hikâyelerde, bir “mesel” veya bir “öykü” tadını bulacağınıza inanıyoruz… Bu başucu kitabında, zevkle okuyacağınız (77) Atasözümüzün çıkış hikâyesiyle geçmiş zamana bir yolculuk için var mısınız?… -
Attila-Avrupayı Dize Getiren Türk
Attila’ydı o.
Erken yaşlarından itibaren cesareti ve iradesiyle aman vermez bir rakip olarak çıktı herkesin karşısına.
Diplomatik esir olarak Roma’ya gönderildi. Müthiş bir savaşçı olarak Hun ülkesine döndü.
Verdiği mücadele sadece düşmanlarına karşı değildi.
Kardeş bildikleri onu hiç ummadığı yerden de vurmak istediler, direndi.
Hem Doğu hem Batı Roma’ya hükmetti.
Tarihte ilk kez Papa’ya diz çöktürdü.
Doğuda Sasanilere geçit vermedi.
Ve bin yıllara uzanan bir isim bıraktı geriye.
Attila’ydı o. -
Ayasofya’nın Gözyaşları
Esaret altında bir şehir,
Gülhane Parkı’ndan yola çıkıp Alemdar Caddesi’nden yukarıya doğru sert ve hızlı adımlarla yürüyen bir Fransız taburu At Meydanı’na varınca Ayasofya Camisi’nin avlusuna açılan kapıya doğru yöneldi. Kapının önüne gelince sert bir emirle durdu. Fransız komutan kararlı bir ses tonu ile kapıda nöbet tutan askere seslendi:
Acele burayı boşaltmalısınız alınan karar doğrultusunda bu kiliseye biz yerleşeceğizMefkuresini her şeyin üstünde tutan bir imam Ömer Hoca:
Esaret altındaki Ayasofya’nın Sultanahmet’in duvarlarında yankılanan inlemeleri dağlar yüreğimi. Ayasofya’nın gözyaşları dökülür kalbimin orta yerine. Minarelerin hıçkırıkları yüreğimi dağlar. Diz çöker orada dakikalarca ağlarım onlarla beraber, ağlamayı unutmuş milletimin yerine.Aşkı ile idealleri arasında sıkışan bir genç Yasin,
“Seni tanıyalı yönüm, yolum şaştı. Seni tanıyalı günüm, gecem karıştı. Seni tanıyalı rüyam ile hülyam çatıştı. Ekmeğime ballı zehir karıştı. Ölümle canlılık iç içe geçti bende. Bedenim yaşarken ruhum öldü sanki. Ah be yangın! Yok muydu tutuşturacak onca yat, kat ve konak geldin de bu viraneyi tutuşturdun? Ah be aşk yok muydu ki yıkacak onca dertsiz ve gamsız gönül vardın bu aşiyanı yıktın!” -
Ayrılık Sevdaya Dahil
“Epeyce kadın gizlice erkek” sözde kadınlar, mevsimlik sevdaların unutulmuş kızları, tasaları gizli cam güzeli kızlar, Sansaryan Han’da sorgulananlar, kullanılmış yüzlerini aynalara bırakan muhbirler, derinlemesine yalnız tutuklular, mağlup sarhoşlar, parmak uçlarından yıldızlar damlayan adamlar…
Attila İlhan birbirinden sahici insanlarıyla kent resimleri çiziyor bize. Tanıyoruz o insanları; kimi ben, kimi sen, kimi o…
Bizler… -
Bab-i Esrar
Ahmet Ümit’ın son romanı, Bab-ı Esrar…
Yaşamı, aşkı ve inancı yeniden düşünmek için…
Yedi yüz yıldır çözülemeyen sır; Şems-i Tebrizi cinayeti…
Yedi yüz yıldır süren bir sevda; Şems-i Tebrizi ile Mevlânâ
Bab-ı Esrar sadece bir gerilim romanı değil, aynı zamanda bir sırlar kitabı. Fantastik öğeleri kullanarak çok katmanlı bir dil yaratan Ahmet Ümit bu yapıtında Mevlevilik temelinde din ve inanç üzerine ilginç sorular soruyor. Din ile aşk arasında, inanç ile sevda arasındaki ilişkiyi bambaşka bir açıdan gözlerimizin önüne seriyor.
Dünyayı, yaşamı, inancı ve aşkı, yeniden düşünmemiz, yeniden araştırmamız, yeniden okumamız için… -
Babalar ve Oğullar
İvan Sergeyeviç Turgenyev (1818-1883): Yapıtlarıyla, 19. yüzyıl Rus klasikleri arasında Avrupa’da ve ülkemizde ilkönce çevrilen ve tanınan yazarlardan biri olmuştur. İlk Aşk ve İlkbahar Selleri’nden Duman ve Ham Toprak’a pek çok nitelikli öykü ve roman yazmış olmasına karşın, Turgenyev adı günümüzde de, 1862’de yayımlanan ve nihilizmin simgesine dönüşen oğul Bazarov tipini yarattığı Babalar ve Oğullar romanıyla özdeşleşmiş gibidir.
Ergin Altay (1937): Yusuf Ziya Ortaç’ın Akbaba dergisinde yayımlanan ilk öykü çevirisi Zoşçenko’dan günümüze, son elli yılın en önemli Rusça çevirmenlerindendir. Dostoyevski ve Tolstoy kadar, Gogol, Gonçarov ve Çehov da Altay’ın yetkinlikle dilimize kazandırdığı yazarlar arasındadır.
-
Bağırmayan Anneler
Anneniz Size Bağırıp Döver Miydi? Benim küçüklüğümde çocukları dövmek, hakaret etmek, bağırmak ‘normal’ kabul edilen bir ebeveynlik davranışıydı. Aileler çocuklarına bu davranışlarda bulunduklarında, şimdinin annelerinin yaşadığı pişmanlık, vicdan azabı ya da hatayı telafi etmek gibi duygular yaşamazlardı. Çünkü o dönem ‘kızını dövmeyen dizini döver’, ‘dayak cennetten çıkmadır’ dönemiydi. Öyle öğrenmişlerdi. Çocuk hata yaptığında ceza verilmeliydi, hatta ceza ne kadar büyük olursa o kadar iyiydi. Mesela çocuğu dövmek demek, ‘bak bu davranışın çok yanlış, o kadar ki seni dövüyorum, canını yakıyorum ki bir daha yapmayasın’ demekti. İşin ironik kısmı, geçmişe dönüp baktığımızda annelerin ya da babaların bizleri dövdüğü, bağırıp çağırdığı, aşağılanmış hissettirdiği anları gözlerimiz dolarak hatırlıyor olmamıza rağmen, neden yaptıklarını –yani vermek istedikleri dersi- hatırlamıyor olmamız. Eminim sizler de belli şeyler hissediyorsunuzdur: Ebeveynin vermek istediği ders unutuldu gitti. Geriye sadece yenilen dayakların ve işitilen azarların soğuk anıları kaldı. İşte bu kitap tam da bunun için yazıldı. Evlatlarımız yıllar sonra geriye dönüp baktıklarında yanaklarına atılmış bir tokadın soğukluğundan çok, yüreklerine dokunan bir annenin sıcaklığını hissetsinler diye… O zaman gelin hep birlikte; Niyet Ettik Niyet Eyledik Bağırmayan Anneliğe…
-
-
Bana Sana Ona Dair oykuler
Her insan, her yaşam özeldir…
Doğumla ölüm arasında kimi zaman koşuşturma kimi zaman derin bir sessizlik içinde geçip giden yaşamımızda, sevindiğimiz, hüzünlendiğimiz, pişman olduğumuz, sükûnetle veya heyecanla karşıladığımız sayısız anlarımız vardır.
An vardır, ışık olur, rehber olur hepimize; gönülden gönüle çoğalıp, yol bulup gider.
An vardır, bir ömür hatırlanması ruh ve bedene ağır bir yüktür.
An vardır, tebessümle dilden dile aktarılıp hayata coşku katar.
Ve an vardır, güldüğümüz, ağladığımız, hayata tutunduğumuz, unutamadığımız, umutlandığımız olaylar barındırır.
Bu kitapta Anadolu insanımızın yaşadığı anlardan bir demet yer almaktadır.
Kim bilir belki siz de bir anınızı burada bulacak veya yaşanan bir anıdan kendinize bir pay çıkaracaksınız.
Elinizdeki eserde bana, sana, ona dair hikâyeleri okuyacak, bulacaksınız.
Anlatılanlar hepimizin hikâyesi… -
Başımın Üstünde Yerin Var
Allah’ın (cc) ‘yap’ dediği her şeyin seni sarıp sarmalayan, iyileştiren ve güzelleştiren sebepleri vardır. Sadece birer sorumluluk olarak baktığımızda içlerindeki güzellikleri ıskalayacağımız bu emirler bizi değerli ve kıymetli kılar. İşte bu kitap sana tesettürün bir kıyafet modası olmadığını, seni nasıl güzelleştirdiğini, değerli kıldığını ve Rabbinle arandaki en sarsılmaz bağ olduğunu anlatıyor. Bir ilahiyat ya da din kitabı gibi değil… Tesettürlü bir abladan genç arkadaşına kalan bir yol haritası gibi, yolunu bulmanı sağlıyor…