Tasavvuf, diri bir gelenektir. Her daim tazedir. Her devirde temsilcileri tarafından o devre uygun olarak aktarılır. Bu nedenle de insanlar üzerinde gerçek dönüşümler yaratır. Ancak zaman değiştikçe, yaşam ve insan da değişir. Bu değişimle birlikte rahatsızlıklar, şikâyetler ve sıkıntılar da değişir. Birliktelikler, ev yaşamı, iş yaşamı, sosyal yaşam, hayatın ritmi ve zihnin temel durumları da değişir. Bunlarla birlikte, gerçekleşmesi zorunlu bir değişim daha vardır: Değişen yaşama, değişen insana ve onun değişen sıkıntılarına verilecek ilacın da değişimi. Elbette özü sabit tutularak… Bugünün Tasavvufu; ağır tasavvuf kitapları ile hafif romanlar arasında kalan ve onu bulunduğu yerden alıp dengeli bir şekilde karşıya geçirecek köprünün arayışında olanların talebiyle yazılmıştır. Bugünün insanı için; bugünün yaşantısı, bugünün dili, bugünün örnekleri ve bugünün kavramları kullanılarak oluşturulmuştur. Hakikat, varoluştaki hiçbir zerreyi dışında bırakmaz. Ancak insanın Hakikat Yolu’nu bulması, ruhunu doyurması ve O’na yaklaşabilmesi için ilk şart “sorgulamak”tan geçer. Yani ilk emrin hayata geçirilmesi: Oku… Bu kitap, Hakikat Okyanusu’na önce kıyıdan bakmak, sonra sahillerinde dolaşmak, kendini hazır hissettiğinde ağır ağır içine girmek ve dilediği zaman da derinleşmek isteyenler için bugünün ruhuna uyumlu bir köprü olmak üzere yazılmıştır. İnsanın en büyük macerası “kendini bilme macerası”dır. Ve bu maceraya girenin yaşamı, bir daha asla eskisi gibi olmayacaktır…
İslam tarihi boyunca, İslamî yönetimle ilgili pek çok değerli eser kaleme alınmıştır. Bu eserler arasında İmamü’l-Haremeyn el-Cüveynî (419-478/1025-1085)’nin imamet ve yönetim konusunu ele aldığı Gıyasü’l-Ümem fi İltiyasi’z-Zulem adlı eserinin ayrı bir yeri ve önemi olduğu şüphesizdir. Zira İmamü’l-Haremeyn farklı bakış açıları ve farklı düşüncelerle bu eseri kaleme almış ve her dönemdeki Müslümanlara ufuk açmıştır.
Eser, esasen bugünkü anlamda başkanlık sistemini ele almakta, işlemekte ve İslam tarihi boyunca uygulanan bu sistemin her dönem için yegane yol olduğunu belirtmekte ve zaruret olmadıkça, İslam dünyasında iki başkanın caiz olmadığının altını çizmektedir.Bu eser her ne kadar başkanlık sistemini detaylı olarak ele alıyorsa da, bugün için metodik bir şekilde müstakil bir eser çalışmasını yapmak ihtiyacı da ortadadır. Umarım Rabbim bunu da nasip eder.”
Doç.Dr Abdullah ÜNALAN
Babam Sultan Bayezid Han zamanında seferler az olup asker ve ocaklıya rehavet gelmiştir. Benim zamanım ise sefer zamanı olacaktır. Seferlerde güçlük, yorgunluk; kan ve can vermek vardır. Beni peşinen bu şart ile kabul ederseniz edin. Yoksa rahatınızı isterseniz kardeşlerimden birini tercih edin, ben de sancağım olan Semendire’ye döneyim. İşte devlet, işte padişahınız ne eylerseniz eyleyin. Ama bugün benim söylediklerimi kabul edip yarın muhalefet edene aman vermem.”
Yavuz Sultan Selim dönemin en çalkantılı yıllarında yapılması gerekeni sezebilen yegâne şehzadedir. Fırtınalarda alabora olabilecek bir devletin dümenini ele alıp dev dalgaları lehine çevirerek oğlu Süleyman’a muhteşem bir mülk teslim etmiştir. Elinizdeki bu kitap işte bu ilginç macerayı akıcı ama tarihi gerçeklerden kopmayan bir üslupla ele alıyor. Hayal dünyanızda ardı ardına perdeler açıp sizi Yavuz Selim’in heyecanlı dünyasına davet ediyor. Söylemesi bizden, sayfaları kovalamaktan kendinizi alamayacaksınız.
Fethin Güzel Sultanı Fatih Sultan Mehmed, emsalsiz kişiliğiyle tarihe damga vurmuş bir cihan sultanını akıcı bir öykü diliyle ilk gençlik çağına tanıtma amacı taşıyan bir kitap. Fatih gibi çok yönlülüğüyle asırları aşmış bir şahsiyeti kaleme almanın zorluğu herkesin malumudur. Buna rağmen elinizdeki bu kitap fetihler çağının kokusunu odanıza taşımayı; bir cihangirin coşkulu yüreğinin kıvrımlarında sizi dolaştırmayı vaat ediyor. Kalbinize dokunan, hayal dünyanızda ardı ardına pencereler açan bir üslubu var. Okurken kendinizi surlara kanca atmış bir çeri gibi hissetmiyorsanız ya yer altında lağım atan bir kapıkulusunuzdur ya da Galata sırtlarından çekilmiş bir kadırganın vardavela tellerine ayak basıp göğsünü rüzgâra vermiş bir levent…
“Ne adamlarımın çokluğuna ne de savaş aletlerime güvenirim. İtimadım yalnız Hakk’ın lütuf ve yardımınadır… Eğer o kalenin benim elimle fethi takdir olunmuşsa kale burçları taştan değil saf demirden de olsa kahır ateşiyle onu eritip mum gibi yumuşatırım. Hem ben bu şehri alamasam da niyetimin sevabına erişirim… (Sultan II. Mehmed)”
Sultan II. Abdülhamid Han, milleti için gece gündüz çalışmış, imparatorluğu bölüp parçalamak ve hatta yok etmek isteyen içteki ve dıştaki açık-saklı güçlere karşı tüm gücüyle direnmiştir. Onun eşsiz zekâ ve dehası, sağduyusu ve sezgi gücünün karşısında düşmanları bile hayret ve hayranlıklarını gizleyememişlerdir.
Bilim, teknik, eğitim ve sanata önem veren ve devrin en son yeniliklerini ülkesine getiren, ülkesinin mamur olması için ciddi altyapı projeleri geliştiren ve faaliyete geçiren II. Abdülhamid sayesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışı 33 yıl gecikmiştir. Onun tahttan indirilmesi üzerinden henüz on yıl geçmeden devletin dörtte üçü elden çıkmış, Orta Doğu kan gölüne çevrilmiş, Arap âlemi Siyonizm’in kölesi hâline gelmiştir.
Sultan II. Abdülhamid Han’ı anlattığımız bu çalışmada, Ulu Hakan’ı daha yakından tanıyabilmek; kendisi, saltanatı ve yaşadığı dönem hakkında sağlıklı bilgiler edinmek amacıyla günümüzün bazı önemli tarihçilerini de kitabımıza konuk ettik ve olayları onların diliyle sizlere aktarmaya çalıştık. Bundaki amacımız, çocuklarımızın günümüz tarihçilerini de tanımaları ve eğer konuyla ilgileniyorlarsa hangi tarihçilere başvurabileceklerini görmeleriydi.
Kitap, çocuklar için yazılmış olsa da aslında verdiği bilgiler, büyüklerin de okuması gereken bilgiler olup, bu kitabı onlara da hararetle tavsiye ediyoruz.
Kitabımızın anlatıcısı Osman Dede’nin, çocuklarla ilgilenmesi ve onları eğitmeye çalışması da her ebeveynin örnek alması gereken bir yönüdür. Bu açıdan da çalışmamızın ebeveynlere örnek teşkil etmesini istedik ve kitabımızda önemli pedagojik mesajlar vermeye çalıştık.
“Bu Osman’ın deliliği ne öncekilere ne de sonrakilere benzemez. Bazı yiğit için gözünü budaktan esirgemez derler ya, Osman öyle de değil. Gözüne sokacak budak arayan cinsten. Hak Teâlâ’ya tevekkül edip göz göre göre atını sürmüş pusunun üzerine.”
“Gaziler Çağının Padişahı Osman Bey” özellikle ilk gençlik çağının okumaya bayılacağı akıcı bir öykü diline sahip. Okurunu sımsıkı sarıyor ve kitap bitene kadar bir daha bırakmıyor. Bu kitap asla akademik bir çalışma değil, aksine insana dokunan, öznel ve alabildiğine bizim tarafımızda bir anlatımı var. Okurken, sanki birileri köydeki maceraları anlatıyormuş gibi kendinizi kaptırıyorsunuz. İnsana dokunuyor ve metindeki karakteri adeta bu asra taşıyor. Sayfalar arasında ilerlerken tarihi mekânların kokusu odanızın içine giriyor adeta. Bu etkiyi sağlamasında şüphesiz Âşık Paşazade ve Neşri gibi klasik kaynaklarımızın izini ve üslubunu takip etmiş olmasının payı çok fazla. Kapağını kapattığınızda “Keşke bitmeseydi” demekten kendinizi alamayacaksınız…
Çocuklara tarih bilinci kazandırmak hem önemlidir, hem de zordur. Bu zorluğun üstesinden gelmek ve çocuklarımıza tarih bilinci kazandırmak amacıyla hazırlamış olduğumuz “Öykülerle Osmanlı Padişahları” serimizin ikinci kitabını sizlerle buluşturmanın mutluluk ve heyecanını yaşıyoruz.
Osmanlı tarihinin yükselme dönemini anlatan bu kitapta sevgili yavrularımıza Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman ve 2.Selim’in hayatlarından kesitler hikaye tadında anlatılmaktadır….
Uzun yıllardır çocuklarımızın anlayabileceği seviyede Osmanlı tarihini ve Padişahlarımızı anlatan yayınların eksikliğini hisseden yayınevimiz, değerli yazar İbrahim Halil ER’in yazmış olduğu bu kitabı yayınlamakla önemli bir boşluğu doldurmuştur.
Dili ve anlatım üslubuyla çocuklarımızın severek okuyacağını umduğumuz kitap,konulara uygun çizimlerle zenginleştirilmiştir.Serinin ilki olan bu kitapta Osman Gazi, Orhan Gazi,1.Murad (Hüdavendigar) ve Yıldırım Bayezid‘in hayatları anlatılmaktadır…
Çocuklara tarih bilinci kazandırmak hem önemlidir, hem de zordur. Bu zorluğun üstesinden gelmek ve çocuklarımıza tarih bilinci kazandırmak amacıyla hazırlamış olduğumuz “Öykülerle Osmanlı Padişahları” serimizin ikinci kitabını sizlerle buluşturmanın mutluluk ve heyecanını yaşıyoruz.
Çocuklar, Osmanlı Devleti’nin yükselme dönemini anlattığımız bu kitabımızla Mehmed Çelebi ile Osmanlı Beyliği’ni Fetret Devri’nden çıkaracak, 2. Murad Han ile beylikten devlet olma yolunda adımlar atacak, Fatih Sultan Mehmet ile Konstantiniyye surlarına dikilip “Ya Ben Bizans’ı Alırım Ya Bizans Beni” düsturu ile hareket edip Konstantiniyye’yi fethedeceksiniz.
‘-Yunus Emre kimdir?
-Ne zaman ve nerede doğmuştur?
-Nasıl bir ailede yetişti?
-Okula gitmiş midir?
-Günümüze kadar ulaşan eserleri var mıdır?
-Sadece şiir mi yazıp söylemiştir?
-Kimlerden ders ve feyz almıştır?
-Ne zaman vefat etmiştir?
-Üzerinden asırlar geçmesine rağmen bu kadar tanınmasının sebebi nedir?
Gibi sorulara çocuklarımızın anlayabileceği cevaplar veren ve gönül dünyamızı şekillendiren büyüklerimizi yavrularımıza anlatan bu eseri sizlere sunmakla bahtiyarız…
Sevgili okuyucu!
Yediden yetmişe insanımıza, özellikle ilkokuldan üniversiteye kadar yetişme çağındaki çocuklarımıza ve gençlerimize, Peygamberler başta olmak üzere Sahabe efendilerimizi, Allah dostlarını, ilim adamlarımızı, edebiyatçılarımızı, fikir ve sanat adamlarımızı, tarih ve beyin yapıcılarımızı, hayatımızı şekillendiren örnek ve önder insanları, hayatlarını, mücadelelerini, kimlik ve kişiliklerini, eserlerini doğru biçimde öğretmeliyiz.
Geçmişini iyi bilmeyen nesillerin iyi bir gelecek kuracağını düşünmek fazla hayalcilik olur.
Peygamber Öyküleri ve Gökteki Yıldızlar’dan sonra size takdim ettiğimiz Gönül Erleri serisi bu amaçla hazırlandı.
Bu serinin ilk kitabı Horasan Erenlerinin Piri Hace Ahmet Yesevi hazretlerini anlatan bu kitabı takdim etmekle çok önemli bir hizmeti ifa ettiğimize inanıyoruz.
gizle
Dede, Ankara denilince akla Hacı Bayram-ı Veli geliyor, neden?”
“Şehirleri şehir yapan, ayakta tutan ve geleceğe taşıyan maddi ve manevi değerler vardır oğlum.
Maddi yönüyle şehir maneviyat önderlerinin etrafında şekillenir ve bir ruh sahibi olur, canlı bir varlık gibi nefes alır verir.
Manevi değerlerden yoksunsa, ne kadar zengin ve gelişmiş olursa olsun yoksuldur bir şehir.
Ruhunu kaybeden bir ölü gibidir.”
“O zaman şöyle diyebilir miyiz?
Ankara, Hacı Bayram-ı Veli gibi manevi önderleri ve değerleriyle anlam kazanıyor.
Belki her şehrin, beldenin ve köyün böyle rehber Allah dostlarına, hava ve su kadar ihtiyacı var.
Konya’da Mevlânâ, Kırşehir’de Hacı Bektâş-ı Velî, Bursa’da Somuncu Baba ve diğer şehirlerde böyle birileri var…”
“Öyleyse en başından anlatalım hikâyeyi evlat!
Sevgili yavrularımızın bu güzel eserden istifade edeceğine inanıyoruz…
İnsanlara yol gösterici, rehber, kılavuz, yol haritası, örnek, önder, öğretmen olarak gönderilen peygamberlerden sonra onların açtığı aydınlık yoldan yürüyen, insanları sevgi, saygı, şefkat, merhamet ve hoşgörüyle bürüyen Allah dostları; din, bilim ve sanat adamları güzel bir dünya, huzurlu ve mutlu, gelecekten umutlu insanlar için durup dinlenmeden hizmet üretmişler, sevgi ve hoşgörü medeniyeti kurmuşlardır.
Bu eserin konusu olan Hacı Bektâş-ı Velî de Anadolu’da ve dünyada iz bırakmış, Mevlânâ, Yunus Emre gibi önemli insanlardan birisidir.
Çok fazla ayrıntıya girmeden, hikâye tadında hazırlanan, araya mola kıvamında şiirler serpiştirilen bu kitabın yazılışında, Ethem Ruhi Fığlalı’nın Türkiye’de Alevilik ve Bektaşilik kitabıyla Esat Coşan hocamızın çalışması olan ‘Makalat’ başvuru kaynaklarımızdı.
Sevgili yavrularımızın bu güzel eserden istifade edeceğine inanıyoruz…
Sevgili okuyucu!
-Denilir ki, karanlığın en koyu olduğu zamanlar güneşin doğum vaktidir…
Önce Haçlılar talan etti Anadolu’yu
İnsanlık Moğol belasıyla boğuşuyordu şimdi.
Sanki bir fırtına, kasırga, taun, kasıp kavuruyordu Orta Asya’dan Anadolu’ya…
Yakan, yıkan, öldüren, girdiği yerde taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmayan Moğollar, her tarafı kan gölüne çeviriyordu.
-Öyle bir vahşet ki, insanlığın en mühim sermayesi olan kitapları ve kütüphaneleri bile yakıp yıkıyor, bilim ve sanat adamlarını öldürüyor, asırlar boyunca oluşan kültürel birikimi yok ediyor, akıl almaz zulümleriyle ilerliyorlardı Asya içlerinde.
-İşte böyle bir çağda, ufkun zulüm karanlıklarıyla karardığı bir sırada.
Moğolların ayak seslerini iliklerinde hisseden Belh şehrinde / Harzemşahlar ülkesinde dünyaya geldi Mevlâna.
İşgal, savaş, kargaşa, kaos, kirli, küresel iktidar hesaplarının merkez üssü olan bugünkü Afganistan yani…
-Hangi yıllarda?
-Yıl 1207. Aylardan eylül.
Bu hikayenin devamı kitapta…
Serinin 2.kitabında Hz.Salih ve kayadan çıkan dişi deve
,Hz.İbrahim aleyhisselamın nemrutla mücadelesi,
Hz.Hacer validemiz ve Hz.İsmail’in mekke’ye yerleşmesi,
Hz.İshak,Hz.Lut
Hz. Zülkarneyn,
Hz. Yakub ve Hz. Yusuf,
Hz. Yusuf (a.s)’ın Rüyası,
Tuzak ve Kuyuda Yusuf (a.s),
Hz. Yusuf (a.s) Sarayda,
Yusuf (a.s) Zindanda,
Yusuf (a.s) Maliye Bakanı,
Hz. Yakub (a.s) Hz. Yusuf (a.s)’a Kavuşması gibi konular anlatılmaktadır.
Hz. Eyyub,,Hz. Eyyub (a.s)’ın Hastalıkla İmtihanı,
Hz. Eyyub (a.s) Sağlığına Kavuşuyor,
Hz. Şuayb,
Medyenlileri Dürüstlüğe Davet,
Hz. Şuayb (a.s) Eyke Halkını Davet Ediyor,
Hz. Musa ve Hz. Harun,Firavun’un Rüyası
Nil Nehrinden Firavun Sarayına
Hz. Musa (a.s) Hz. Şuayb (a.s)’ın Yanında
Hz. Musa (a.s) Mısır’a Dönüyor
Hz. Musa (a.s) İle Kardeşi Hz. Harun (a.s) Firavun’a Gidiyor
Hz. Musa (a.s)’a Verilen Mucizeler
Hz. Musa (a.s) İle Karun…Firavun ve Haman
Hz. Musa (a.s) İsrailoğullarıyla Mısır’dan Gidiyor Firavun Kızıldeniz’de Boğuluyor
Kızıldeniz’den Sonra
Hz. Musa (a.s) Ve Hızır (a.s)
Hz. Musa (a.s) Tur Dağında konuları anlatılmaktadır.
Gökteki yıldızlar serisinin bu kitabında Allah yolunda canını feda eden şehit sahabeler;
İslam’ın İlk Şehitleri: Yasir Ailesi ve Hz. Sümeyye (r.anha) ..
Şehitlerin Efendisi: Hz. Hamza (r.a)..
Medine’de Bir Güzel Öğretmen: Hz. Mus’ab Bin Umeyr (r.a)
Meleklerin Yıkadığı Şehit: Hz. Hanzala Bin Ebu Emir (r.a)
Hz. Enes Bin Nadr (r.a)….
Hz.. Abdullah Bin Cahş (r.a)…
HZ. Abdullah Bin Cübeyr (r.a)…
Hz. Sa’d Bin Rebi (r.a)..
Peygamberimizi Anne Babasına Tercih Eden Şehit: Hz. Zeyd Bin Harise (r.a)………103
Hz. Cafer Bin Ebi Talib (r.a)..
Peygamber Şairi Hz. Abdullah Bin Revana(r.a)..’nın hayatları çoçuklarımızın anlayabileceği bir dille anlatılmaktadır.
Hz.Ali nerede ve ne zaman doğdu?
Hz.Ali nasıl müslüman oldu?
Allah’ın arslanı Ali
Hz.Ali açık çağrı döneminde nasıl davranmıştı?
Peygamberimiz hicret yolculuğuna çıkarken Hz.Ali niçin onun evinde kalmıştı?
Hz.Ali Fatıma ile Medine’ye hicretten sonra mı evlendi?
Hz.Ali peygamberimiz döneminde hangi savaşlara katıldı?
Hz.Ali Yemen’e niçin gönderilmişti?
Hz.Peygamberimizin vefatından sonra ne yaptı?
Hz.Ali’nin hicran yarası nsıl kapandı
Müslümanların büyük sınavı olan Cemel olayı niçin yaşandı?
Müslümanlara bilenen çirkin kinin sonucu olan Sıffin savaşı nasıl gerçekleşti?
Hz.Ali nasıl şehit edildi?
Müslümanlar için ayrı bir yeri olan Hz.Peygamberimiz (s.a.v) Efendimizin mübarek hanımları, Müminlerin anneleri;
Hz. Hatice (r.anha)…….
Hz. Sevde (r.anha)……..
Hz. Aişe (r.anha)………..
Hz. Hafsa (r.anha)……….
Hz. Zeynep Binti Huzeyme (r.anha)……….
Hz. Ümmü Seleme (r.anha)……….
Hz. Zeynep Binti Cahş (r.anha)……
Hz. Cüveyriye (r.anha)………
Hz. Safiyye Binti Huyey (r.anha)…….
Hz. Ümmü Habibe(r.anha)……..
Hz. Meymune Binti Haris (r.anha)………
Hz. Mariye (r.anha)………..
Hz. Reyhane (r.anha).’nın hayatları çoçuklarımızın anlayabileceği bir dille anlatılmaktadır.
Hz.Ebubekir’in ailesi kimdir?
Hz.Ebubekir nerede ne zaman dünyaya geldi?
Hz.Ebubekir’in çocukluk ve gençlik yılları nasıl geçti?
Hz.Ebubekir kiminle evlendi, çocukları oldu mu?
Hz.ebubekir nasıl Müslüman oldu?
Hz.Ebubekir köleleri nasıl kurtarıyordu
Hz.Ebubekir ilk önce nereye hicret etti?
Hz.Ebubekir niçin sıddık deniliyor
Hz.Ebubekir Mekkeden medineye hicret etti mi
Medinede ilk günlerde ne yaptı Ebubekir
Hz.Aişe ile peygamberimizin evliliği nasıl oldu
Ebubekir peygamberimizle beraber savaşlara katıldı mı*
Ebubekir, peygamberimizin hayata veda günü yanında mıydı?
Ebubekir nasıl halife seçildi
Hz.ebubekirin halifeliği nasıl geçti ?
Hz. Ömer’in ailesi kimdir?
Hz. Ömer’in çocukluk yılları nasıl geçti
Hz. Ömer nasıl Müslüman oldu?
Hz. Ömer Medine’ye nasıl hicret etti?
Hz. Ömer Medine’ye hicretten sonra neler yaptı?
Hz. Ömer ezanın nasıl okunduğunu rüyasında gördü mü?
Hz. Ömer peygamberimiz zamanında yapılan savaşlara katıldı mı?
Hz. Ömer Hudeybiye barış antlaşmasına niçin karşı çıkmıştır?
Peygamberimizin ölüm Hz. Ömer’i nasıl etkiledi ?
Peygamberimizin vefatı ve Hz. Ömer’in ayrılık acısı
Hz. Ömer Hz. Ebubekir’in halifeliği zamanında neler yaptı ?
Hz. Ömer nasıl halife seçildi?
Hz. Ömer zamanında nereler fethedildi?
Hz. Ömer nasıl şehit edildi?
Hz. Ömer nasıl bir insan ve yöneticiydi ?
Hz.Osman’a niçin “iki nur sahibi” deniyor?
Hz.Osman nerede doğdu?
Hz.Osman’ın çocukluk ve gençliği nasıl geçti?
Hz. Osman nasıl Müslüman oldu?
Hz. Osman’ a kimler nasıl eziyet etti?
Hz. Osman peygamberimizin hangi kızlarıyla evlendi?
Hz. Osman Medine’ye ne zaman göç etti?
Hz. Osman hangi savaşlara katıldı?
Hz. Osman, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer zamanında nasıl davrandı?
Hz. Osman nasıl halife seçildi?
Hz. Osman’ın halifeliği nasıl geçti?
Kur’an Hz. Osman zamanında mı çoğaltıldı?
Hz. Osman’ın halifeliğinin son yılları niçin karışıklıklarla geçti?
Hz. Osman nasıl şehit edildi
Hz. Osman’ın farklı özellikleri nelerdi?
5 kitaplık bilgelik serisinde yazar, çocuklarımızı eğlendirirken öğretiyor, öğretirken eğlendiriyor. Anka Kuşu ile Alperen’in maceralarında, her bir kitapta ayrı bir ülkeye gidiliyor ve bu ülkelerde fazilet, erdem, ahlâk ve insanî değerler üzerine kurulu maceralar yaşanıyor. Bazen kıssa içinde kıssa ve rüya içinde rüya metaforlarıyla, çocuklarımızın eğlenirken aynı zamanda temel değerlerimizin farkındalığına varması amaçlanıyor.
Alperen’in yaşı hayli ilerlemişti. Yaşadığı şehre büyük bir ilim merkezi kurmuş, öğrenciler yetiştirmiş ve ülkenin kralının takdirlerini almış bir bilgeydi artık. Ancak hâlâ gidilmesi gereken ülkeler, görülmesi gereken insanlar, yetiştirilmesi gereken öğrenciler vardı, dünyanın dört bir yanında… Bir de verilmesi gereken bir hesap…
Ve nihayet gene yollara düştü Bilge Alperen…
Acaba tüccarları bulup, onlara, zamanında yaptığı büyük hatayı söyleyebilecek miydi?
Eğer söyleyecekse, tüccarlar buna nasıl bir tepki vereceklerdi?
Bilge Alperen’i şimdi hangi maceralar bekliyordu?
5 kitaplık bilgelik serisinde yazar, çocuklarımızı eğlendirirken öğretiyor, öğretirken eğlendiriyor. Anka Kuşu ile Alperen’in maceralarında, her bir kitapta ayrı bir ülkeye gidiliyor ve bu ülkelerde fazilet, erdem, ahlâk ve insanî değerler üzerine kurulu maceralar yaşanıyor. Bazen kıssa içinde kıssa ve rüya içinde rüya metaforlarıyla, çocuklarımızın eğlenirken aynı zamanda temel değerlerimizin farkındalığına varması amaçlanıyor.
Alperen, artık Sevgi Ülkesi’nin kralıydı.
Sevgi Ülkesi’nde kimse ruhsal bunalıma girmezdi, çünkü herkes bu ülkede yaşamaktan memnundu. Bu ülkede büyükler küçükleri sever, küçükler de büyüklere saygı duyardı. Yetişkinler de birbirlerini sever ve saygı duyarlardı. Doğaya, hayvanlara, bitkilere karşı da derin bir sevgi hissederdi bu ülkenin insanları…
Sevgi Ülkesi kısa zamanda dünyaya örnek ve dört başı mamur bir ülke hâline gelir. Ancak Tilki Vezir, bir gün ansızın ordularıyla birlikte bu biricik ülkeyi işgal eder. Bakalım Alperen’in başına neler gelecektir?..
KAHRAMAN ÇOCUKLAR…
Her çocuğun mutlaka bir veya birden fazla kahramanı vardır.
Ve aslında her çocuk kahraman olmak ister.
Elbetteki bir şeyin farkında değildir.
Aslında her çocuk, gerektiği gibi davranabildiği sürece bir kahramandır.
Bütün diğer kahramanlar onun hayal dünyasının eseridir.
Şirin ve Can; çok sevdikleri kahramanlarla geçirecekleri maceralar ile birlikte aslında gerçek kahramanların kendileri olduğunu öğreneceklerdir.
Kahraman Çocuklar; “Gerçek Kahramanlar”ın okuması için…
PALYAÇOLAR DİYARI’NIN KANKA’SI…
Türk Polis Teşkilatımız hiç şüphe yok ki güvenliğimizin en büyük teminatı.
Tüm çocuklarımızın kahramanı Kanka Polis de; çocuklarımız için çok önemli bilgiler içeren bir tiyatro oyunu ile, hem de sevimli palyaçolar eşliğinde sahne alıyor.
Hem hayati önem taşıyan bilgiler edinmek, hem birbirinden sevimli Palyaçoların Diyarına eğlenceli bir yolculuk yapmak, hem de “Kanka Polis”in kahramanlıklarına şahit olmak için…
“Kahraman Çocuklar” ve “Palyaçolar Diyarı’nın Kanka’sı” isimli iki tiyatro eserini içeren bu kitabı okurken güzel zaman geçirmeniz, faydalı bilgiler edinmeniz ve keyifle sahnelemeniz dilekleriyle…
5 kitaplık bilgelik serisinde yazar, çocuklarımızı eğlendirirken öğretiyor, öğretirken eğlendiriyor. Anka Kuşu ile Alperen’in maceralarında, her bir kitapta ayrı bir ülkeye gidiliyor ve bu ülkelerde fazilet, erdem, ahlâk ve insanî değerler üzerine kurulu maceralar yaşanıyor. Bazen kıssa içinde kıssa ve rüya içinde rüya metaforlarıyla, çocuklarımızın eğlenirken aynı zamanda temel değerlerimizin farkındalığına varması amaçlanıyor.
“Alperen, çok zeki bir çocuktu; kitap okumayı da çok severdi. Ama bazen yaramazlıklar da yapardı. O gün top oynarken, istemeden de olsa evin camını kırmış, annesinden azar işitmişti. Üzgün ve küskün bir şekilde odasına çekildi, yatağına uzandı ve kitabını okumaya başladı.
Biraz sonra Alperen, göğsünde kitap bulunduğu hâlde derin bir uykuya daldı. Rüyasında Anka Kuşu ile tanışıp, onunla konuşmaya başladı… Anka Kuşu’nun söylediklerine göre,uzun ve macera dolu bir yolculuğa çıkacaklardı birlikte…”
5 kitaplık bilgelik serisinde yazar, çocuklarımızı eğlendirirken öğretiyor, öğretirken eğlendiriyor. Anka Kuşu ile Alperen’in maceralarında, her bir kitapta ayrı bir ülkeye gidiliyor ve bu ülkelerde fazilet, erdem, ahlâk ve insanî değerler üzerine kurulu maceralar yaşanıyor. Bazen kıssa içinde kıssa ve rüya içinde rüya metaforlarıyla, çocuklarımızın eğlenirken aynı zamanda temel değerlerimizin farkındalığına varması amaçlanıyor.
Alperen, Azaad ile birlikte bir yandan tüccarların konağında çalışmaya devam ederken, bir yandan da ülkenin gençlerini ve yetişkinlerini eğitmek üzere bir ilim merkezi kurar. Burası o kadar önemli bir eğitim merkezi hâline gelir ki ülkenin kralı da bundan haberdar olur ve bu ilim merkezine maddi-manevi katkılarda bulunur.
Gün gelir, Düşünce Ülkesi’nin kralı, Alperen’i saraya çağırır ve onun artık sarayda ilim ve hikmet dersleri vermesini ister. Ama Alperen önce kralı över ve ardından kibar dille bu teklifi reddeder. Çünkü o, dünyanın bilinmez yerlerine seyahat edip, oradaki insanlara ilim ve hikmet dersleri vermek ister. Kral, Alperen’in bu düşüncesine saygı gösterir, büyük hediye ve ikramlarla birlikte onun yola çıkmasına müsaade eder.
Alperen gene yola düşmüştür ve bakalım hangi maceralara yelken açacaktır…
Bu risâlenin temel kaynağı, Şeyh Ömer b. Şeyh Osman et-Tavîlânî’nin halifesi Şeyh Muhammed Emîn el-Erbilî’nin (k.s.)
“Tenvîru’l-kulûb fî mu’âmeleti ‘allâmi’l-guyûb” adlı eseridir. Fakat bu eserde sâdık kaldığım tek şey, manayı korumak olmuştur. Bu sebeple, takdîm-tehîr, ekleme-çıkarma ve kısaltma gibi tasarruflarda bulundum ve bütün bunları belli bir hedef doğrultusunda yaptım. Cenâb-ı Hak’tan niyâzım; bu amelimi kendi rızasına muvâfık ve ilim tâliplerine müyesser kılması ve hepimiz için faydalı olmasıdır. Son duamız; Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.“
Merhum Seyda Muhammed Emin ER
21.asra girdiğimiz bu günlerde bir taraftan oryantalistler ,bir taraftan İslam ülkelerindeki akademisyenler bin yıllık konuları yeni bir mevzu bulmuş gibi gündeme getirmekte,bu durum kafa karışıklığını artırdığı gibi dini ilimlere karşı bir lakaytlığın oluşmasına ve din konusunda herkesin konuştuğu boş bir alan oluşmasına neden olmaktadır.
Bu sancılı günlerimizde hocamızın akaid ile ilgili tutmuş olduğu bu ders notlarını sevenlerine sunmaktan bahtiyarlık duymaktayız. Bu eserin en önemli özelliği selefi akaid anlayışını ehli sünnetin Eşari ve Maturudi anlayışına göre yeniden yorumlamasıdır. Böyle bir çalışma yapmasının temel amacı hocamızın her zaman özlemini duyduğu Müslümanlar arasındaki vahdeti gerçekleştirme arzusudur. Bu eserle üç önemli akaid ekolünün konuları ele alırken, aslında birbirinden fazla uzak olmadığını anlatmaya çalışmıştır. Bir anlamda Taftazani’nin Şerhul Akaid ile Eşari ve Maturudi akaidini uzlaştırma çalışmasının modern versiyonu diyebiliriz. Bu sayede Selef ve Halef anlayışını mecz etmeye ve yakınlaştırmaya çalışmıştır. Çalışma bu perspektifle okunduğunda özgün bir çalışma olduğu görülecektir.
Hocamızın diğer eserleri de peyderpey Türkçe’ye çevrilerek okuyucularımıza sunulacaktır.
Seyda Muhammed Emin Er’in namazla ilgili bu müstakil eserini sunmaktan dolayı mutluyuz.
Bu eserin özelliği, namaz ile ilgili dört mezhebin görüşlerini ve ihtilaflarını bir arada zikretmiş olmasıdır.
Okuyucunun namaz konusunda mezhepler arasındaki farklı görüşlerin tümünü bir arada görmüş olması açısından önemlidir.
Bu durum, mezhep konusundaki taassubun da ortadan kalkmasına katkı sağlayacaktır.
Aynı zamanda bu kitabın en önemli özelliği Arapça aslıyla
beraber yayınlanmasıdır.
Bu açıdan 2 Dil 1 Kitap’ta toplanmıştır.
Bu eserin çok önemli bir boşluğu
dolduracağına inanıyoruz.
Bu eser Seyda Muhammed Emin ER hocaefendinin risalelerinin ikincisidir. Daha önce yayınladığımız Akaid Risalesinin devamıdır.Bu risale genel anlamda ahlak teorisi ve ahlak pratiğini anlatan küçük ama hacimli bir eserdir.Kitap iki bölümden oluşmaktadır.
Birinci Bölüm: Ruhsal ahlak.
Dokuz başlıkta ele alındı:
1. Ahlakın tanımı
2. Güzel ve çirkin ahlakın kaynağı ve güzel ahlakın fazileti
3. Güzel ahlakın sonuçları
4. Eğitimi kabul edip etmeme yönünden insan ahlakı
5. Ahlakı bozan şeyler
6. Nefsi arıtmanın yolları
7. Hastalık ve kötü ahlakın tedavi metotları
8. Güzel ahlak ilkelerine ekler
9. Yüce amaçlar için gayret göstermek
İkinci Bölüm:Güzel Ahlakı Kuşanmak.
Üç başlıkta ele alındı:
1-Düzenli ahlak
2-Edebî ahlak
3-Terbiyevî ahlak
Muhammet Sami Oğuz,namı diğer Muhammet usta.Cahit Sıtkı Tarancı’nın dizelerindeki gibi “yaş otuz beş yolun yarısı eder”i biraz geçmiş,bir iki yaş.Aşçı,2 çocuk babası.Ve bir anda çok nadir bir hastalığa Poems sendromu’na yakalandığını öğreniyor. O güne kadar adını duymadığı şu ana dek ülkemizde tesbit edilen 7-8 vakadan biri.Ve ölümcül hastalık yakasına yapışıyor.Tedavisi için ilaçlar Türkiye’de yok,ancak bakanlık yoluyla getirilebiliyor.
Sonra başlıyor macera.Uzun gecelere sığmayan acılar,kemoterapiler,memleketten uzak bir hastanede ,Çapa Tıp Fakültesinde geçen günler,aylar hatta yıllar.İşte bu kitap öyle çıktı ortaya.O günlerde Muhammet ustayı ziyaret eden bir yayıncının (bu kitabın yayıncısının) facebook’taki yazılarını görünce “günlüklerini yaz da yayınlayayım” demesiyle.Başta inanmadı Muhammet usta.Sonra yayıncının ciddi olduğunu görünce hevesle sarıldı,kağıt kaleme.Acılarını,umutlarını kısacası hayatını yazdı.Belki çoğunuzun okurken bile dayanamayacağınız acılarını yazıyla anlatmaya çalıştı.Ve bu kitap ona yeni bir umut verdi,belki de hayata bağladı.Bu defa da yazmak için geceleri uyumadı.
İşte elinizde tuttuğunuz bu kitap o gecelerin eseri.Bu kitapta bir insanın ölümün nefesini ensesinde hissederek yaşamasını,metanetini,sabrını ve en önemlisi tevekkülünü göreceksiniz.Ve insanın sınırlarını keşfedeceksiniz…….
Selahattin Eyyubi tarihin ender yetiştirdiği şahsiyetlerden biridir.Bugüne çok benzeyen bir zaman diliminde bu coğrafyada birlik bütünlüğü sağlamış ve haçlıları mağlup ederek Kudüs’ü yeniden İslam hakimiyeti altına almıştır.
Bu eser özellikle okullarımızda çocuklarımızın bu müstesna şahsiyeti tanımaları için piyes olarak oynanmak üzere yazılmıştır.
Babam Muhammed Emin Er Seyda’nın bir kitabını daha kamuoyuna kazandırmaktan onur duyuyoruz.
Bu eser sıradan bir eser olmadığı gibi, sıradan bir yazarın veya araştırmacının yazdığı bir eser de değildir. Bu eser tasavvuf üzerine bizzat tasavvufun içinde olan aynı zamanda bir meşayih olan alim bir zat tarafından yazılmıştır. Son yüzyılda yetişmiş bütün
mutasavvuflarla birlikte olan ve tasavvufu bizzat yaşayan bir alimin görüşlerinin toplandığı bu eser, konuya merak ve ilgi duyan herkesin faydalanabileceği bir eser olmuştur.
Babam, henüz hayatta iken değişik zamanlarda yazdığı makalelerin toplandığı bu eseri derlemek ve düzenlemek bize nasip oldu. İnşallah diğer çalışmalarını da yavaş yavaş siz sevenlerine sunarız.
İbrahim Halil Er
Âşık tarzının Veysel’den sonra üç veya dört dikkate değer isminden söz edilebilir: Erzurumlu Reyhanî, bilhassa siyasal taşlamalarıyla ünlenen Mahsûnî, tek başına bir yöreyi ve bir sevdayı taşıyan mızrabı ve sedası harikulade olan Neşet Ertaş, Erzincan’dan en güzel deyiş ve nefeslere imza atan Daimi ve son olarak yine Erzincan’ın Çayırlı beldesinden Davut Sularî…
Doğu Anadolu bölgesinde asırlar ötesinden günümüze kadar ulaşan efsaneler, menkıbeler ve deyişleri sazıyla yeni bir forma büründüren, şiirleştiren ve dillerden hiç düşmeyecek türkülere dönüştüren Âşıklık geleneğinin son yüzyılda yetiştirmiş olduğu en önemli temsilcilerinden bu büyük ustanın; Aşık Davut Sulârî’nin hayatı, sanatı ve şiirleri bu çalışma sayesinde okurla buluşuyor.
Allah’ı Hatırlatan Öyküler” yazarın piyasaya çıkan ilk eseridir. Daha önce çeşitli gazete ve dergilerde yüzün üstünde yazıları yayınlanmış olan yazar; bu eserinde akıcı, candan ve içten bir dil kullanarak okuyucuya Allah’ı hatırlatmayı amaç edinirken O’nu sevmeyi ve O’na kul olmayı hatırlatmaktadır öykü tadında.
Sahabe, Tabiin ve diğer Müslümanların yaşadıklarını bireysel yorumlarla ve özgün olay örgüsüyle dile getiren yazar onların sevgi duyuşlarını ve inanışlarını günümüze taşıyarak okuyucunun gözünde ulaşması gereken tabloyu çizmektedir.
Çok etkilendiğimi belirtmeliyim. Alim AKCA gerçekten de bir tahkiyeci ve romancı. Dili kullanma biçimi, muhayyilesi, kurgu yeteneği harikulade.
Sadık YALSIZUÇANLAR
“İnsan bazı bazı bir ağaçtır; yürüyüşü o kadar ağırdır ki hareket ettiğini göremezsin. Bazı bazı bir ceylan boynudur aslan ağzında; kanından dolayı onu sevemezsin. Bazen bir ev olur insan, içi kalabalıklar ve yalnızlıklarla dolup boşalır. Bir gün ateş olmuştur, yakar. Bir cami temelindeki manastır taşıdır. Bir gün bakmışsın bir gemidir, uzaklara giden… Yanan, esen, ışıyandır insan. Dünyada görünen ne varsa insandır…”
Edebiyat literatüründe iz bırakacak özgün bir eseri Mevsimler Kitap olarak kıymetli okurlarımıza sunmaktan dolayı mutluyuz
Güncel Mısır edebiyatının en başarılı örneklerinden biri olan Taksi, 10’dan fazla dile çevrildi!
Taksi şoförleri, bu gezegenin en çok çeşitlilik içeren türlerinden biridir. Bu roman, hareketsiz kalmayı reddeden Kahire’nin kirli, affı olmayan sokaklarının gerçek yüzünü ortaya koyuyor.
Kahire taksilerinden 58 kurgusal monoloğu bir araya getirerek okuru şehrin kaotik sokaklarında heyecanlı bir tura çıkaran bu kitap, sözlü anlatım geleneğinin klasiklerinden biri olarak kabul ediliyor.
Kitabını “yoksulların kelimelerinde yaşanan hayata” adadığını söylenen Khamissi, Kahire sokaklarını 80.000 taksi şoförünün gözünden anlatıyor.
*Taksi, standart Arapça ile değil, lehçeyle yazılmış ve bu gerçeklikle edebi olarak saygınlık kazanabilmiş ender romanlardan biri.
*Bir yıl içerisinde 7 baskı yapan roman, 3000 kopya satan kitapların bile çoksatar listelerine girdiği Mısır’da 75.000 adet sattı.
Bu güzel eseri yayınlayarak sizlere Kahire’nin dolayısıyla Afrika’nın kapılarını açıyoruz…
Elinizdeki kitap, 93 yıllık hayat hikâyesi “Hayatım İbret Aynası” isimli hatıratında kendisi tarafından tafsilatlı olarak anlatılan günümüzün önemli âlimlerinden merhum ve mağfur Ahmet Muhtar Büyükçınar’ın (1920-2013) bir dizi sohbetiyle, yine onun, hastalığı sebebiyle başlayıp bitiremediği “Huzur ve Güven İçinde Verimli Yaşama Yolları” isimli yarım kalmış bir çalışmasını ihtiva etmektedir.
Okuyucu, her türlü belagat ve söz sanatlarından uzak olan bu metinleri okurken dil ve ifade sadeliği karşısında muhtemelen şaşıracaktır. Bu beyan tarzı, her seviyeden insana ulaşmayı amaç edinmiş olan hocamızın bilinçli bir tercihiydi. Yine de okuyan herkesin bu sadelikte muzmer hikmeti takdir edeceğini ve ondan kendi hayatına katacak bir şeyler bulacağını ümit ediyoruz.
Khaled Hosseini ve Chris Cleave okuyucuları için ‘Mülteciler’ kitabı, bir grup mültecinin hayatta kalmasıyla ilgili tehlikeli yolculuğunu, sınırdışı edilme korkusu ve terörizm suçlaması arasında kalışını anlatan olağanüstü bir roman…”
(One World, One Book)
“Sinematik detaylar, bizi yoğun bir drama sürüklüyor. Bala, geçmişten günümüze yolculuk yapmış, anıları güncel sorunlarla harmanlamış… Akışkanlığın yanında, son satırlarda merak uyandırarak okuyucuyu yakalamış. Sanki adalet bizim elimizde gibi… Mülteciler, doğrunun hassas terazisini bize hatırlatıyor.” (Bookpage)
“Yerinde ve çok sürükleyici…”
(Publishers Weekly)
“Bu önemli roman, göç olaylarını ibretle ele almış… Derinden etkileyici ve ayrıntılı… Mülteciler, bir ülkenin kamu güvenliği söz konusu olduğu takdirde; insan hayatının harcanıp harcanmayacağını sorguluyor.”
(Booklist)
gizle
“Yine koydum kafamı yastığa.
Yine gözlerim tavanda, kaybettiklerini arıyor.
Tavan değil, zaman tüneli sanki gözlerim
geçen otuz sekiz seneyi sorguya çekiyor.
Hâkim benim, yargıç benim, savcı ben.
Suçlu benim, mahkûm benim, tanık ben.
Taaaaa, aklım başıma geldiğinden beri
kendimle benim meselem.”
İşte böyle anlatıyor yazar bu kitapta meselesini.Kıvrak bir kalem,içten gelen duygular ve zaman zaman düşündüren,zaman zaman başka alemlere yelken açan bir kitap.Kısacası hepimiz ”İKİ KAPILI BİR HAN’DA” değimliyiz dostlar……
gizle
“…. sofra, bir bakıma göğe aittir. Yeryüzüne
serilmektedir, ama semavîdir.
Gök, insanın ruhu, arz ise bedenidir.
Yani sofra, ruhtan bedene,
Rahman’dan nefse lütfedilmiş olandır.”
“Sofrayı, yer ve gök biçiminde nitelemek
doğru değildir.
İster yere isterse göğe ait olsun, bütün sofralar
gökseldir.
Sofra, aynı zamanda herkesin çağrıldığı ve
oturduğu bir nimet şölenidir.
Mülkiyetin ferdîliği burada iflas eder.
Burası özgürleşme mahallidir.
Herkes doyar bu sofrada, her şey davetlidir.
Güzel, iyi olan ne varsa burada sergilenir.
Dostun sofrasıdır burası, Hz. İbrahim’in bereketidir.
Hz. İsa’nın diriltici nefesidir, kardeşlik şölenidir.
Dinin olgunlaştığı, nimetin tamamlandığı yerdir.
Rahmaniyyetin, Rahimiyyetin ve
Ulûhiyyetin tecelligâhıdır, üçler sırrıdır.”
“Bir gün eşi Mevlana’ya sorar;
-Bu kadar âşıksın Mevla’ya, şükürler olsun…
Bu aşkı yaşayıp yaşatana…
“Peki bana ne kadar âşıksın” diye sorar…
Mevlana şöyle cevap verir;
-Sen benim;
Yaratan’dan ötürü yaratılanı sevişim,
Bir adım gelene on adım gidişimsin…
Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin…
Sen benim;
Bugünüme şükür,
Yarınıma dua edişim,
Azla yetinişim,
Çoğa göz dikmeyişimsin,
Ve sen benim;
Kapanmayan avuç içimsin…
Çoktandır unuttuğumuz veya unutulmaya yüz tutmuş bir kavram “hayırlı evlat”.İşte yazar Hakan ÜZÜM bu kavramı,değeri yeniden gündeme getiriyor.Bu kitap ,hızla hayatımızı yönlendirmeye başlayan yazılı ve görsel medyaya rağmen bazı şeyleri tekrar hatırlatıyor bizlere.Helal lokma ile çocuk yetiştirmenin faziletini,çocuk üzerindeki etkilerini,Hz.Peygamber’in çocuk yetiştirmede takip ettiği metodları,bu konuda ki hadisi şerifleri ayrıntılı ve herkesin anlayabileceği bir dille anlatıyor yazar.Ve bununla da yetinmeyerek modern psikolojinin tesbitlerine de yer veriyor bu kitap.
Özetle söylemek gerekirse çocuğunun iki dünya saadetini,mutluluğunu düşünen her anne babanın okuması ve uygulaması gereken kriterler,esasları bir araya getiren bu kitabın bütün anne babaların başucunda olması gereken bir kaynak olacağına inanıyoruz.
Hikmetli öyküler, metaforlar vasıtasıyla insanların bilinçaltına hitap ederler. Bir olayı ya da durumu sıkıcı tekniklerle anlatıp zihni karıştırmak yerine, her yaştan, her kesimden insanın anlayabileceği bir şekilde basite indirgeyerek hikâyeleştirirler. Kıssadan hisse prensibi ön plandadır. İnsanlar öyküleri okurken, olayın içerisine dalıp giderler; bu sırada bilinçaltı kanalları açılır ve kıssalardan hikmetli mesajları almaya beynimiz hazır hâle gelir.
Hikmetli öykülerin buluştuğu ortak noktalar oldukça fazladır. Doğruluk, dürüstlük, erdem, sabır, çalışkanlık, vicdan, Allah sevgisi, inanç, azim, tevazu, empati, vb. sayısı oldukça fazla, insanı insan yapan değerleri anlatırlar.
Hikmet ehli sözler söylemişler, ne güzel söylemişler… Şimdi gelin, hikmet ehlinin anlattıklarına kulak verelim. Gelin, onların gönül dünyalarına misafir olalım ve on binlerce, yüz binlerce sayfalarından damıtılmış kıssadan hisselerinden istifade edelim, feyz ve bereketlerinden pay alalım…
Gelin, hep birlikte hikmet yolculuğuna çıkalım…
Bizi yaratıp bu imtihan dünyasına gönderen Rabbimizin sevdiği gençlik tipi nasıldır? Bu gençlerin ahlâkî nitelikleri nelerdir? Allah (c.c.) hangi gençleri sever?
Tüm bu soruların cevaplarını, bütün çağların, bütün zamanların, bütün mekânların evrensel mesajı olan kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bulabilirsiniz.
Bu çalışmamızda, Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın (c.c.) sevdiği ve razı olduğu gençlerin amel ve davranışlarının neler olduğunu bulabilirsiniz.
***
“Sana, her şeyi açıklayan ve Müslümanlara doğru yolu gösteren bir rehber, rahmet ve müjde olarak Kur’an’ı indirdik.” (Nahl Suresi, 89)
Modern Suriye’de geçen bu romanda, korku ve endişenin psikolojik derinliği verilerek titizlikle işleniyor. Diktatörlük altında günlük hayatın nasıl şekillendiğini gözler önüne seren bu roman, tamamen özgün bir üsluba sahip.
Süleyma psikiyatristinin bekleme odasında tanıştığı Nesim ile yıllarca sürecek tutkulu bir ilişkiye adım atar. Fakat savaş başladığında Almanya’ya göçen Nesim’den haber alamamaya başlar. Ta ki bir gün Nesim ona son kitabının taslağını gönderene kadar. Bu metni ilgiyle okuyan Süleyma, anlatılan hikâyenin kendi yaşamına fazlasıyla yakın olduğunu fark eder. Metni okurken Süleyma’nın, geçmişindeki bütün sorunlar gün yüzüne çıkar; annesiyle olan ilişkisi, babasının ölümüne karşı hissettikleri, Alevi bir babanın ve Sünni bir annenin çocuğu olarak büyümüş olmanın zorlukları ve diktatörlük tarafından parçalanmış bir ailenin çocuğu olmak… Nesim’in kitabı Süleyma’nın nasıl bir insana dönüşmüş olduğunu eleştirel bir bakış açısıyla incelemesine yardımcı olur. Süleyma, ölüme karşı; kalabalıklara karşı; kayıplara karşı duyduğu korkularla yüzleşir ve sonuçta bütün bunların altında korkuya karşı duyduğu korkunun yattığını ve diktatörlüklerin yaşam damarının bu korku olduğunu anlar.
Sahabe, genel olarak bu ümmetin en mümtaz ve en bilgili neslidir. Vahyin gölgesinde yaşamış ve Hz. Peygamber’in (s) eğitim ve terbiyesinden geçmişlerdir. Dolayısıyla İslam’ın hem kavlî hem fiilî yorum ve uygulamalarını bizzat Hz. Peygamber’de (s) görmüş ve tatbikatını müşahede etmişlerdir. Bununla birlikte, her insanda olduğu gibi Sahabe’nin de muhâlefeti söz konusu olmuştur ki, bu hem İslam’ın öngördüğü hem insan olmanın bir özelliğidir. Dolayısıyla Sahabe birbirlerine ya kavlî (söz) veya fiilî veya farklı fetva vermekle muhâlefet etmişlerdir. Bu da Kur’an ayetlerinin veya Rasûlullah’ın (s) kavlî veya fiilî sünnetinin veya Sahabe icraatının ya aksine veya bunlardan farklı olarak fetva verme veya tercihte bulunma veya yorumlaması şeklinde olmuştur.
Bu çalışmadan amaç, genel olarak muhâlefeti ele almak veya siyasî muhâlefeti ortaya koymak değildir. İslam’a göre bir beşer olarak Hz. Peygamber’e (s) bile muhâlefetin olabileceğinin, muhâlefet eden bazı Sahabîlerin bulunduğunun ve Hz. Peygamber’in (s) muhâlefetin çerçevesi içinde kalanlara ses çıkarmadığının ve bunun, İslam’ın önemli ilkelerinden biri olduğunun bazı örneklerini sunmaktır.
Başta Hz. Ömer olmak üzere bazı Sahabe’nin Rasûlullah’a (s) soru sormaları; anlayamadıkları konuları O’na taşımaları, yeterince kavrayamadıkları olaylarda O’na muhâlefet etmeleri, hatta eleştirmeleri, dinî hassasiyetlerinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla birbirlerinin görüşlerine muhâlefet etmeleri, bazı söz ve davranışlarda birbirlerini eleştirmeleri de aynı hassasiyetten kaynaklanmaktadır. Bunu başka türlü algılamak ve yorumlamak “Allah onlardan razı olmuştur.” Kur’ânî hakikatine saygısızlık olacaktır.
İslam ve siyaset ilişkisi uzun zamandır gündemi işgal etmektedir.Yerli-yabancı birçok yazar konuya ilişkin eser kaleme almış,belki binlerce makale yazılmıştır.
Tarihçi-yazar İbrahim Halil ER hocamız bu çalışmasında konuya tarihsel perspektiften bakmakta ve oradan günümüze ışık tutmaktadır:
“İslam’da Siyasal düşünce ile ilgili tarih boyunca çok önemli kitaplar yazılmıştır. Bunlardan en meşhurları Maverdi’nin Ahkamu Sultaniyesi, Nizamulmülk’ün Siyasetnamesi, İbni Teymiyenin Siyasetüs Şeriyye kitabıdır. Bunların yanında fıkıh ve hadis kitaplarının ahkam bölümleri de bulunmaktadır. Ayrıca, kelam kitapları da bu konudaki tartışmalarla doludur. Yani siyasal mirasımız tahmin edilenden daha zengindir. Fakat bu mirastan gereği gibi yararlanamıyoruz. Bu mirasımızı günümüz toplumların ihtiyaçlarına ve günümüz sosyal yapıya göre yeniden değerlendirebilir ve yeni görüşler ortaya koyabiliriz.
Bu çalışmayı yapmamızın amacı günümüzde de yoğun bir şekilde tartıştığımız siyaset konusunun İslami temellerini ve o temellerinin oluştuğu ortamı sizlere göstermektir.”
Bediüzzaman Said Nursî, son asırda yaşamış büyük mütefekkir ve İslam kahramanlarından birisidir. Ömrü boyunca İslam dünyasının geri kalmışlığı ve maruz kaldığı ihtilâfları ortadan kaldırmaya kafa yormuş ve çözüm yollarını göstermeye çalışmıştır.
Onun hayatı birçok yönden ibret alınacak levhalarla doludur. Hep başkası için yaşamış, hep başkası için yanmıştır. İnsan ve iman odaklı bir hayat takip etmiştir. Gerektiğinde inancı uğrunda hayatını feda etmekten çekinmeyen bir şahsiyet olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bediüzzaman Said Nursî, küçüklüğünden vefatına kadar birçok yere uğramış, birçok yere gitmiştir. Dokuz yaşından itibaren anne ve babasından ayrılmış, çeşitli seyahatlerde bulunmuştur. Bu seyahatlerin bazıları isteğe bağlı, bazıları da zorunlu olmuştur. Öyle bir hayat yaşamıştır ki, doğduğu köye, ayrıldığı dokuz yaşından itibaren seksen yedi senelik ömrünün sonuna kadar gidememiştir.
Bu kitapta; Bediüzzaman Said Nursî’nin gezdiği, gördüğü ve kaldığı yerler kronolojik olarak aktarılmıştır. “Seyahatnâme” isminin verilmesindeki asıl amaç, seyahat ettiği yerler ve karşılaştığı olayların bir sıra takibi hâlinde ele alınmış olmasıdır.
“Bediüzzaman Said Nursî Seyahatnâmesi” adındaki bu çalışma, diğer seyahatnâmelerin aksine bir Hüzün Seyahatnâmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Onun seyahatleri acı, keder, sıkıntı ve zahmetlerle dopdoludur. Bu seyahatnâmenin birçok yerinde gözyaşlarının tutulamayacağına inanıyoruz.