Modern Suriye’de geçen bu romanda, korku ve endişenin psikolojik derinliği verilerek titizlikle işleniyor. Diktatörlük altında günlük hayatın nasıl şekillendiğini gözler önüne seren bu roman, tamamen özgün bir üsluba sahip.
Süleyma psikiyatristinin bekleme odasında tanıştığı Nesim ile yıllarca sürecek tutkulu bir ilişkiye adım atar. Fakat savaş başladığında Almanya’ya göçen Nesim’den haber alamamaya başlar. Ta ki bir gün Nesim ona son kitabının taslağını gönderene kadar. Bu metni ilgiyle okuyan Süleyma, anlatılan hikâyenin kendi yaşamına fazlasıyla yakın olduğunu fark eder. Metni okurken Süleyma’nın, geçmişindeki bütün sorunlar gün yüzüne çıkar; annesiyle olan ilişkisi, babasının ölümüne karşı hissettikleri, Alevi bir babanın ve Sünni bir annenin çocuğu olarak büyümüş olmanın zorlukları ve diktatörlük tarafından parçalanmış bir ailenin çocuğu olmak… Nesim’in kitabı Süleyma’nın nasıl bir insana dönüşmüş olduğunu eleştirel bir bakış açısıyla incelemesine yardımcı olur. Süleyma, ölüme karşı; kalabalıklara karşı; kayıplara karşı duyduğu korkularla yüzleşir ve sonuçta bütün bunların altında korkuya karşı duyduğu korkunun yattığını ve diktatörlüklerin yaşam damarının bu korku olduğunu anlar.