Gösterilen 401–420 arası toplam: 805

  • Mahur Beste

    Mahur Beste’de Tanpınar’ın Huzur ve Sahnenin Dışındakiler adlı romanlarında önemli bir motif olan “Mahur Beste” teması önemli yer tutar. Mahur Beste, acı bir aşk hikayesinin klasik musiki kalıplarıyla soyutlanmasıdır. Tanpınar, klasik Türk musikisini medeniyetimizin özlü bir yansıması olarak kabul eder. Mahur Beste’de Tanpınar’ın diğer eserlerinde de görülen medeniyet meselesi büyük bir ağırlıkla ele alınır.

    9,90
  • Makyaj Yapan Ölüler

    Bir gün sokağınızdan geçerken oturduğunuz binanın pencerelerinde kendinizi görürseniz sakın dehşete kapılmayın! Bakın onlar ne kadar sükûnetle izliyorlar sizi. İlk kattaki çocuklar size ne kadar benziyor! İlk penceredeki emzikli çocuktan, son penceredeki önlüklü çocuğa kadar hepsi el sallıyor size. Hadi durmayın, siz de el sallayın onlara.

    7,94
  • Malamander

    EFSANEVİ MALAMANDER’IN GİZEMİNİ KİM ÇÖZECEK? Tuhaf Deniz Kasabası’na kışları kimse uğramaz. Özellikle karanlık çöktüğünde, korkunç sis Canavarağzı Kayalıklarını ve Leviathan gemisini yuttuğunda… Bazıları bu sisin içinde korkunç Malamander’in ayak izini gördüğüne yemin edebilir! Herbert Limon, Büyük Nautilus Oteli’nin kayıp eşya sorumlusu, kaybolan eşyaların sahiplerini bulmanın ne kadar zor olduğunun farkında. Özellikle, kaybolan şey bir kız çocuğunun ailesi ise… Kimse on iki sene önce Parma Voilet’in ailesine ne olduğunu bilmez. Violet, ailesini bulmak için Herbert’ten yardım istediğinde olayın ucunun efsanevi Malamander’e uzandığını keşfederler. Tuhaf Deniz Kasabası her daim esrarengiz bir yer olmuştu. Fakat şimdi sis kıyıya çöküyor ve işler çok daha ürkütücü bir hâle geliyor. Mükemmel bir hayal gücüyle oluşturulmuş macera atmosferi, mitler ve efsaneler yönünden zengin lezzetli bir gotik anlatı. Malamander kitabı Thomas Taylor’ın yetenekli bir yazar olduğunu kanıtlıyor. Bu kitap bütün alkışları hak ediyor. —The Bookseller Bu gençlik macerasında bir tatil adasında iki çocuğun yerel bir efsaneyi kovalayışını okuyacaksınız. Yazar mizahi bir ton ile ilginç karakterleri birleştirerek alışılagelmedik bir üçlemenin açılışını yapıyor. Enerjik, fantastik bu anlatı tarafından ele geçiriliyorsunuz. —Publishers Weekly

    9,09
  • Mantıku’t-Tayr – Kuş Dili

    Feridüddin Attar Mantıku’t-Tayr (Kuş Dili) eserinde çok zengin bir sembolik dil kullanmış ve Hakikatı arayanları, yani Hakikat Yolunun Yolcularını kuşlarla simgelemiştir. Amaçları, padişahsız hiç bir ülke olmadığı düşüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir padişah seçmektir. Ancak yol, uzun ve zahmetli, menzil uzaktır…

    Yolda hastalanan veya bitkin düşen kuşlar çeşitli bahaneler, mazeretler ileri sürerler. Bunların arasında, nefsani arzular, servet istekleri, ayrıldığı yeri özlemesi, geride bıraktığı sevgilisinin hasretine dayanamamak, ölüm korkusu, ümitsizlik, şeriat korkusu, pislik endişesi, himmet, vefa, küskünlük, kibir, ferahlık arzusu, kararsızlık, hediye götürmek dileği gibi hususlarla; bir kuşun sorduğu “daha ne kadar gidileceği” sorusu vardır.

    Hüthüt hepsine, hepsine, bıkıp usanmadan tatminkar cevaplar verir ve daha önlerinde aşmaları gereken “yedi vadi” bulunduğunu söyler. Ancak, bu “yedi vadi”yi aştıktan sonra Simurg’a ulaşabileceklerdir…

    9,09
  • Marifetname

    “Ön kapakta bulunan ve kökünde bulunduğum mânâyı işaretleyen ithaf, sadece söylediklerimi değil, eserler boyu söyleyeceklerimi de izaha yeter!..
    İBDA’cıların tümdengelim ve tümevarım yoluyla meseleler içinde başvuracakları bu eseri, ”ortak hafıza” olarak takdim ediyorum… Yani, sadece yazmak ve anlatmak değil, yazdırmak ve anlattırmak sevdasiyle, dışa açılışın ipuçlarını vermek, görüp tanımaya misâl olmak…”
    1986

    11,39
  • Martin Eden

    Jack London’ın yarı otobiyografik romanı Martin Eden, 20. yüzyıl başında sosyal ve ideolojik meseleler ağırlıklı içeriğiyle Amerikan edebiyatında büyük ölçüde kabul görmüştür. London farklı sınıflar arasındaki zihniyet ve değer farklarını gözlerimizin önüne sererken, statü ve servetin Amerikan toplumundaki hayati önemine işaret eder. Romanın ana temalarından biri, başarı ve refah yolunun sosyal sınıf farkı gözetilmeksizin herkese açık olduğu şeklinde özetlenebilecek Amerikan Rüyası’dır. Ya da bu idealin yarattığı muazzam hayal kırıklığı…

    London, romanı bir sanatçının çıraklıktan olgunluğa geçiş sürecini işleyen Künstlerroman geleneğinde yazmıştır. Martin’in aşkı uğruna eğitimsiz genç bir işçiden başarılı ve rafine bir yazara dönüşüm mücadelesini anlatır. Kahramanı hedefine ulaştığında ise motivasyonunu ve heyecanını çoktan yitirmiş, trajik bir sona doğru sürüklenmektedir artık…
    devamını oku

    5,80
  • Martı

    Anton Çehov insanların birbirleriyle ilişkilerini, bu ilişkilerdeki incelikleri, aksaklıkları, karakterlerin sevgi ya da sevgisizlikleriyle yol açtıkları insanlık durumlarını olanca gerçekliğiyle gözlemlemiş, sonra da bir ressam titizliğiyle tiyatro eserlerine yansıtmayı başarmış bir yazar. Çehov bu oyununda, imzasını “Martı” diye atan Nina’dan, Konstantin Treplev’in vurduğu ölü martıya; göl üzerinde özgür uçan martılardan, ikide bir martı olduğunu söyleyen Nina’nın oyunculuk tutkusuna kadar her şeyi gizemli bir martı imgesinin etrafında örmüştür.

    4,49
  • Martı Jonathan Livingston

    Durgun denizin minik dalgacıkları üzerinde, güneşin altın gibi ışıldadığı pırıl pırıl bir sabahtı.
    Sahilden bir mil uzaklıkta, denizi kucaklarcasına ilerleyen bir balıkçı teknesi, martılara kahvaltı zamanının geldiğini haber veriyordu. Binlerce martı, bir lokma yiyecek için mücadeleye girişmişti bile. İşte zor bir gün daha başlıyordu.

    7,94
  • Masal Masal İçinde

    Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, cinler cirit oynar iken eski hamam içinde, bir varmış bir yokmuş… Şapkacı’nın büyük bahtsızlığından nefsine karşı girdiği mücadeleyi kaybeden Müezzin’e, ancak gözlerini kaybettiğinde hatasını görebilen Köradam’dan bilge babasının mirasıyla hayata yeniden tutunan Kuyumcu’ya… Hatalar, pişmanlıklar, keder ve elemle örülü masallar ders çıkarmasını bilene huzurun sırrını vaat ediyor, çiğ süt emmiş insanı kendi hatalarında pişmeye çağırıyor. Aydınlık bir göğü, parıltılı bir denizi, verimli toprakları olan güzel mi güzel bir ülke varmış… Masal Masal İçinde hep aşikâr olduğumuz Doğu’ya has masal geleneğinin tüm karakteristik öğelerini –kokusunu, rengini, tadını– Batı’nın çok katmanlı kurgu anlayışıyla bir araya getiriyor ve ortaya yerelden beslenen fakat evrensel olarak da kabul görür standartları başarıyla yakalamış bir roman çıkıyor. Ahmet Ümit aile yadigârı masallarını taşıdığı çıkınını büyük bir cömertlikle seriyor okurlarının huzuruna. Oldukça iyi bir anlatıcı olan annemin düş dünyasını katarak zenginleştirdiği masalları büyük bir keyifle yazıya döktüğümü belirtmeden geçemeyeceğim.

    7,94
  • Masumiyetin İncisi Hazreti Meryem

    Allah’a adanmışlığın sembolü!

    Hz. Meryem, tüm zamanların en iffetli ve en mükemmel kadını olarak tanımlanır. Dünyevi kaygılardan soyutlanmışlığın ve Allah’a adanmışlığın sembolüdür o. Kadim kitabımız Kur’an’da Allah tarafından seçildiği ve dünya kadınlarına örnek gösterildiği bildirilen, aynı zamanda da ismiyle hitap edilen tek kadındır. Kur’an’da Hz. Musa, Hz. İbrahim ve Hz. Nuh’tan sonra en fazla adı geçen dördüncü kişi Meryem’dir.
    Onunla ilgili yüzlerce hatıra ve anı sembolleştirilmiş, dinî bir ritüel hâline dönüştürülmüştür. Adı şehirleri süslemiştir Meryem’in. Asırlardır dünyanın neresinde olursa olsun, doğan kız çocuklarına her dinde ortak olarak verilen tek kız ismi Meryem’dir. O sadece diğer dinler için değil İslam dini adına da büyük öneme sahiptir. Modern çağlarda dahi toplumda kadının yeri ile ilgili pek çok sıkıntı ve tartışma yaşanırken iki bin yıl öncesine gidip onu gözlemlemek oldukça önemlidir. Meryem’in yalnız bir kadın olarak dünyaya çocuk getirmesi, asılsız suçlamalarla incitilmesi, oğlunun peygamber oluşu sürecindeki desteği bir kadın ve anne olarak onun rolünü daha anlamlı kılmaktadır. Meryem, meleğin hitabına mazhar olmuş bir kadın olarak kadınlık âlemine ışık tutmuştur. Kadını dışlayan, öteleyen, azarlayan ve horlayan bir toplumda onun asil duruşu insanlığın onurudur.
    Bu çalışmada, üç dinin kadın profilinden Meryem’in güzelliği sentezlenmiştir. Bu yönüyle kadını dışlayanlara ya da kadını bedeni üzerinden değerlendirenlere tek sözümüz Rabbimizin kelamıdır:
    “O iffetini çok iyi korumuştu, biz de ona ruhumuzdan üfledik; o, Rabbinin sözlerini ve kitaplarını hep tasdik etti ve o içtenlikle itaat edenlerdendi.” (Tahrîm, 12)

    11,39
  • Mecburiyet

    Hayatı boyunca savaş ve kıyıma karşı duran Stefan Zweig’ın kısa öyküsü Mecburiyet’te kendi düşünce dünyası oya gibi işlenmiştir. Savaş sebebiyle İsviçre’ye sığınan Ressam Ferdinand’ın resmî evrakla askerlik için ülkesine çağrılması sanatçıyı inanç ikilemine sokar. Karısı Paula ile girdiği derin tartışmalar sayesinde; kutsiyet atfedilmiş bazı kavramların vicdanımızla dünya gerçekliği arasında sıkışıp kalmamıza sebep olduğunu fark ediyoruz. 1920’lerden bugüne değin çok az şeyin değiştiğini kabullenmeye “mecbur” kalıyoruz. Almanca aslından titiz bir çalışmayla çevrilen Mecburiyet, savaşın ezici tahakkümünden çok çekmiş bir yazarın sancılarını taşıyor: “İnsanlıktan başka vatanım yok ve amacım insan öldürmek de değil.”
    devamını oku

    4,49
  • Mehmet Akif

    Yazları kışa çeviren bir savaş, gelip bir ülkeyi can evinden vurmuştu: Birinci Dünya Savaşı… Korku, gözyaşı, kan, göç, ayrılık ve bolca ölüm vardı. Koskoca Osmanlı Devleti’nin gücünden kuvvetinden artık eser yoktu. Analar yavrularını kınalayıp bir bir cepheye gönderiyordu. Belki de bir daha hiç görmemek üzere… O yangın yerlerinde tertemiz alınlarından vurularak yere serilen o can evlatlar Anadolu’daki gariban analarının ciğerlerine hiç sönmeyecek közler bırakıyordu. Bu közlerden biri de dertli şair Mehmet Akif’in yüreğinde yanıyordu. Onun elinden en çok yazmak geliyordu. Günlerce gecelerce beyni zonkluyor ve sonunda memleketin her köşesinde, cephelerin orta yerinde yaralı ve yorgun gönüllere merhem süren, aşk olan, şevk olan, ümit olan dizeler yankılanıyordu. Akif dizeleriyle şifa dağıttı. Biz onu “İstiklal Şairi” diye iki kelimeye sığdırdık ama o, en az kalemi kadar tesirli yaşantısıyla ikinci bir şiir daha yazdı. Örnek bir hayat şiiri…

    9,09
  • Melekler ve Şeytanlar (Da Vinci Şifresi Yazarından )

    Çok eski gizli bir kardeşlik örgütü, dünyayı yok edecek ölümcül yeni bir silah, Akıl almaz bir hedef , ” Dan Brown’ın yeni eseri hızlı temposuyla soluk kesiyor. ” Claney ve Cussler’in gerilim dolu romanlarıyla kolayca boy ölçüşebilecek güçte. Baştan sona okuyucuyu gerçek olduğuna inandıracak kadar heyecanlı bir maceraya sürüklüyor. Melekler ve Şeytanlar okuyucuların asla unutamayacakları bir roman.” Book Browser Reviews ” Muhteşem ! Kahramanlar çok güçlü…Kurgu şaşırtıcı, baş döndürücü,hareketli ve sürprizlerle dolu… Vay canına ! ” New Hampshire Sunday News ” Dan Brown bu kez Vatikan entrikaları ile yüksek teknoloji oyunlarını içeren, şoklar yaratan, okuyucuyu ip cambazı gibi tel üstünde tutan, Medicileri bile aratmayacak kadar sinsi karakterlerle dolu, temposu sesten hızlı bir eser yaratmış ! ” Publishers Weekly ” Gerilim dolu bir kedi fare kovalamacası, ölüm kalım savaşı , aşk, din, bilim, cinayet, mistisizm, mimari ve aksiyon… Melekler ve şeytanlar patlamaya hazır bir BOMBA ! ” Kirkus Reviews <<

    12,54
  • Mevlana Aşk Beni Sende Öldürür

    Üç yüz âlimin birden gördüğü rüyayla Hz. Muhammed’in “Âlimlerin Sultanı” hitabına mazhar olan Bahaeddin Veled. Daha çocuk yaştayken bile babası Bahaeddin Veled’in ardından yürürken görüldüğünde “Bir ırmak, koca bir ummanı peşine takmış sürükleyip gidiyor” diye hayret uyandıran, bugün de bütün dünyaya yaydığı ışıkla evrensel bir değere dönüşen Mevlana Celaleddin Rumî. Ve Mevlana’nın hayatına güneş gibi doğan Şems-i Tebrizî. Kısa sürede geniş bir okuyucu kitlesine ulaşan Okay Tiryakioğlu, bu kez tüm dünyanın gönlünde taht kurmuş bir tarihi şahsiyetin hayatını romanlaştırdı: MEVLANA İslam uygarlığının o günkü payitahtı konumunda olan Belh şehrinden bir iftira sonucu göç eden Mevlana’nın babası Sultanü’l-Ulema Bahaeddin Veled ve yakınlarının çile dolu yolculuğuyla başlayan kitap, Mevlana’nın herkese şaşkınlık veren manevi gelişimini ilmek ilmek dokuyor. Mevlana’nın aşkla yoğrulan iç yolculuğunun ve bitmek bilmeyen çilelerinin bir nakış gibi işlendiği bu unutulmaz kitapta, tarihi bilgilerin ışığında anlatılmış çarpıcı bir hikâyeye tanıklık edeceksiniz. Mevlana’yla Konya sokaklarında yürüyecek, Şems’le sema yapacak, çağlar boyu ateşi hiç sönmeyen Mesnevi’nin doğuşuna tanıklık edecek ve tarihe damga vurmuş tasavvuf büyükleriyle birlikte ilahi aşkın şerbetini tadacaksınız…

    6,79
  • Minyeli Abdullah (50. Yıl Özel İlk Baskı Kapak)

    Minyeli Abdullah’ın Türkiye’yi ayağa kaldırdığı günün üzerinden tam 50 yıl geçti. Bu zaman diliminde adeta Minyeli Abdullah’ın kaderini paylaşan Hekimoğlu’nun hayatında da mahkemeler ve sürgünler yerini aldı. ‘Çilesini çekmediğin dert senin değildir’ diyerek yolunun çilesine talip olan Hekimoğlu İsmail’in milyonlar tarafından okunan ve unutulmayan bu eseri 50. yılında ilk kapağıyla yeniden raflarda. Abdullah, Minyelidir; romanlaştırılan hayat hikâyesi Mısır’da geçmiştir. Fakat öyle bir hayat, öyle bir mücadele, öyle bir çile, öyle bir ıstırap ki; o ne bir vilayete ne bir memlekete ne de hususî bir zamana sıkıştırılabilir. Minyeli Abdullah 20. asır Müslümanının hayat hikâyesidir. O, Mısır’da olduğu gibi, Suriye’de, Irak’ta, Cezayir’de, Pakistan’da, Nijerya’da, Türkiye’de, hâsılı dünyanın her yerinde yaşayan Abdullah’ların hikâyesidir.

    9,90
  • Mızraklar, Mızraklar Tüfekler, Tüfekler

    “Silah sanayinde neden hiç grev olmaz?” Saramago, ömrünün sonlarına doğru kafasını kurcalayan bu soruya yanıt aramak için, tamamlayamadığı bu son romanına başlıyor. Romanın çıkış sorusu son derece yaşamsal ve güncel bir etik anlam taşımaktadır: Silah üreten fabrikaların karanlık geçmişi, her türlü grev girişiminin kanlı bir şekilde bastırıldığını göstermektedir. Silah fabrikalarında hiç durmayan ve zorla sürdürülen bu üretim, aslında dünyada asla bitmeyen savaşları da temsil etmektedir.
    Bir silah fabrikasında çalışan ve ağır silahlar bölümüne terfi etmek dışında bir amacı olmayan Artur, acaba idealist karısı Felícia’nın peşinden gidip, görev aşkıyla çalıştığı fabrikanın İspanya İç Savaşı’nda oynadığı karanlık rolü deşifre edecek midir? Yani Saramago’nun metinlerinde sıkça vurguladığı bir ilkeyi, “çöküş koşullarında bir erdem isyanı başlatmayı” başarabilecek midir?
    Saramago’nun romanı yazma sürecinde aldığı notlar, usta bir yazarın romanını kurgularken aklından geçenlere ışık tutuyor ve kitapta yer alan Saramago üzerine yazılmış diğer metinlerle birlikte, okuru romanı tamamlamaya, sorulan etik soruların peşinden gitmeye davet ediyor.
    devamını oku

    6,79
  • Modern Dünyanın Bunalımı

    René Guénon, her şeyden önce bu çağın bir tanığıdır. Modern dünya bu çağda bir ölümcül inişe geçti. René Guénon, insanlık çevriminin sonu gelmeden olaylara yorum getirecek, çağdaş yanılsamaların tuzağından insanı kurtaracak yeni bir bulgunun ilk işaretlerini vermiştir.
    Modern dünya, bu ölümcül inişle uçurumun ta dibine mi inecek; yoksa Yunan-Latin uygarlığının çöküşünde olduğu gibi, sürüklendiği uçurumun dibine varmadan önce, yeniden bir diriliş mi gerçekleşecek? Öyle görünüyor ki, yarı yolda duruş artık hiç mümkün değil. Ayrıca, geleneksel öğretilerce verilen bilgilere göre, Kali-Yuga’nın son safhasına, bu “Karanlık Çağ”ın en karanlık dönemine gerçekten girmiş durumdayız. Çünkü, gerekli olan basit bir doğrulma değil, bütünsel bir yenilenmedir. Her alanda bir düzensizlik ve bir bunalım hüküm sürmektedir. Eskiden görülmüş olan bunalımların sınırını aşan bir noktaya gelinmiştir. Şimdiyse Batı’dan başlayarak bütün dünyayı istilâ edecek gibi gözükmektedir. Çok iyi biliyoruz ki onların zaferi ancak geçici ve görünüştedir. Ama öyle bir aşamada, insanlığın güncel çevrim boyunca geçireceği en ciddi bunalım işareti de olabilir.
    Durumun ciddiyeti görmezlikten gelinmemelidir. Hiçbir “iyimserlik” ya da “kötümserliğe” kapılmadan, onu olduğu gibi ele almak uygun olur. Çünkü, daha önce de söylediğimiz gibi, eski dünyanın sonu yeni bir dünyanın başlangıcı olacaktır.
    René Guénon, Modern Dünyanın Bunalımı’nda ileri sürdüğü tezi, Niceliğin  Egemenliği ve Çağın Alâmetleri, İnisiyasyona Toplu Bakışlar, Doğu ve Batı  gibi eserlerinde daha da geliştirmiştir.

    9,09
  • Momo

    Zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir. Momo, büyük bir kentin tiyatro harabelerinde yaşayan küçük bir kızdır. Buldukları ya da kendisine hediye edilenler dışında hiçbir şeyi yoktur. Ancak olağanüstü bir yeteneği vardır: Momo, muhteşem bir dinleyicidir ve bunun için oldukça bol zamanı vardır. Bir gün hayaletimsi topluluk “duman adamlar” ortaya çıkar. İnce hesaplı planlar kurup insanların zamanını çalarlar. Onları durduracak tek kişiyse Momo’dur. Momo elinde bir çiçek, koltuğunun altında bir kaplumbağa ve gizemli Hora Usta’nın da yardımıyla koskoca duman adamlar ordusunun karşısında tek başına durur. Acaba Momo, zamanı çalan adamları tek başına alt edebilecek midir? Toplumumuz ve günümüz insanının zaman algısı ve zamanı okuması üzerine bir masal olan Momo’yla Michael Ende, Alman Gençlik Edebiyatı Ödülü’ne layık görülmüştür. Pek çok kez sinemaya uyarlanan Momo, kırktan fazla dile çevrilmiş, tüm dünyada 7 milyonun üzerinde satılmıştır. “Michael Ende’nin romanları uzun yıllardır ‘kült kitaplar’ arasında.” Stuttgarter Zeitung “Momo, hem çocuklar hem de yetişkinler için bir masal niteliğinde.” Die Welt “Michael Ende’nin hayal gücü ve fantazyalarla dolu bu masal-romanı dünya çapında bir başarıya ulaştı ve klasikleşti.” Buch aktuell

    10,24
  • Mor Mürekkep

    Tiryakilik yapan bir dil ustasından denemeler… Nazan Bekiroğlu’nun denemeleri daha şimdiden genç kuşak tarafından bir klasik olarak kabul ediliyor. Mor Mürekkep, birbirinden bağımsız konulardan bahseden ama bütünü dikkate alındığında ortak bir ruh etrafında öbeklenen denemelerden oluşuyor. Kimi zaman bir renk, kimi zaman bir kitap veya bir şahıs, kimi zaman da edebi bir sanattan hareketle farkı zaman ve duygusal iklimlerde kaleme alınan bu denemelerde her şeyden önce kıvrak ve akıcı ve Türkçe bilgi dağarcığınızı zorlayan ve harekete geçiren bir birikimle karşılaşacaksınız. Mor Mürekkep’in çağrışımları okkasında duramayacak kadar zengin ve derin.

    7,94