Gösterilen 841–860 arası toplam: 860

  • Şehit Sahabeler / Gökteki Yıldızlar Serisi 5

    Gökteki yıldızlar serisinin bu kitabında Allah yolunda canını feda eden şehit sahabeler;
    İslam’ın İlk Şehitleri: Yasir Ailesi ve Hz. Sümeyye (r.anha) ..
    Şehitlerin Efendisi: Hz. Hamza (r.a)..
    Medine’de Bir Güzel Öğretmen: Hz. Mus’ab Bin Umeyr (r.a)
    Meleklerin Yıkadığı Şehit: Hz. Hanzala Bin Ebu Emir (r.a)
    Hz. Enes Bin Nadr (r.a)….
    Hz.. Abdullah Bin Cahş (r.a)…
    HZ. Abdullah Bin Cübeyr (r.a)…
    Hz. Sa’d Bin Rebi (r.a)..
    Peygamberimizi Anne Babasına Tercih Eden Şehit: Hz. Zeyd Bin Harise (r.a)………103
    Hz. Cafer Bin Ebi Talib (r.a)..
    Peygamber Şairi Hz. Abdullah Bin Revana(r.a)..’nın hayatları çoçuklarımızın anlayabileceği bir dille anlatılmaktadır.

    6,79
  • Şehzadebaşı Sohbetleri – 2 cilt

    Bunun için Müslüman,hadis kelimesini imanın gereği olarak dinler,’hadismiş’demez, Resulullah’a hicret etmek gibi bir şey’der.Medine’ye gidemeden yüreği medineleşmiş Müslüman bu Müslümandır.Ona o zaman her yer Medine olur.TıpkıResulullah’ı
    görmediği halde Resulullah’ın onu görmek istediği bir adam olmaya hak kazanan Üveysi’l Karni’de olduğu gibi.

    Bu sebeple kardeşlerim ,sünnetdemek,Resullulah’ın hadisi demek,bizim için şu fani dünyaya baktığımız pencere demektir.Ebubekir’in mağarada gördüğünü görmek demektir. Resulullahsallallahu aleyhi ve sellemin yanında kılıç kullanarak şehit olmak için mücadele eden Müslüman gibi bende herhengi bir sünnete sarılırken kendimi Hamza ile buluşacağı
    eylemi gerçekleştiren bir Müslüman? olarak görebiliyorsam ideali büyük bir Müslümanım demektir.

    Bugün Resulullahsallallahu aleyhi ve sellemin mübarek vücudu,peşinden gidilen bir vücut olarak aramızda olmasa da,onun mübarek sünneti bağrımızda olduğu sürece, beğenmek beğenmemek,şartlarınıbelirlemek,sıcak-soğuk gibi bir tercih yapmadan
    buradayım ya Resulullah!’ diyebiliyorsak Ebubekir’in tavrıyla özdeşleşmiş bir tavırda bulunduğumuz için inşallah cennetide on binlerce sahabi ile beraber paylaşacağız.”

    8,90
  • Siyasal İslam Düşüncesinin Doğuşu ve Devlet

    İslam ve siyaset ilişkisi uzun zamandır gündemi işgal etmektedir.Yerli-yabancı birçok yazar konuya ilişkin eser kaleme almış,belki binlerce makale yazılmıştır.
    Tarihçi-yazar İbrahim Halil ER hocamız bu çalışmasında konuya tarihsel perspektiften bakmakta ve oradan günümüze ışık tutmaktadır:
    “İslam’da Siyasal düşünce ile ilgili tarih boyunca çok önemli kitaplar yazılmıştır. Bunlardan en meşhurları Maverdi’nin Ahkamu Sultaniyesi, Nizamulmülk’ün Siyasetnamesi, İbni Teymiyenin Siyasetüs Şeriyye kitabıdır. Bunların yanında fıkıh ve hadis kitaplarının ahkam bölümleri de bulunmaktadır. Ayrıca, kelam kitapları da bu konudaki tartışmalarla doludur. Yani siyasal mirasımız tahmin edilenden daha zengindir. Fakat bu mirastan gereği gibi yararlanamıyoruz. Bu mirasımızı günümüz toplumların ihtiyaçlarına ve günümüz sosyal yapıya göre yeniden değerlendirebilir ve yeni görüşler ortaya koyabiliriz.

    Bu çalışmayı yapmamızın amacı günümüzde de yoğun bir şekilde tartıştığımız siyaset konusunun İslami temellerini ve o temellerinin oluştuğu ortamı sizlere göstermektir.”

    10,24
  • Siyer ve İtikad Hz. Peygamberin Hayatına Taalluk Eden İtikadi Meselelere Dair Yazılar

    Hz. Peygamber (s.a.v.)’i tanımak, O’nun sünnet-i seniyyesi ve mekârim-i ahlakını öğrenmek denilince genellikle zihinlerde yerleşik olan kabul; meselenin siyer, megâzî, menâkıb ve şemâil eserleri okumaktan ibaret görülmesidir. Hâlbuki mezkûr alanlarda aktarılmış olan rivayetleri İslam’ın sunduğu peygamber tasavvuruna halel getirmeden anlamamızı sağlayacak olan, Hz. Peygamber (s.a.v.) ile ilgili itikadî kabullerimizin, temelde tereddütsüz ve sahih olarak inşa edilmiş olmasıdır. Bu temeli ihmal ederek İslam tarihini yahud hadisleri parçacı bir okumaya tabi tutmak Allah Resûlü ile ilgili, Müslümanları yanıltıcı neticeler verebilecektir, nitekim vermektedir.Ahir zaman din telakkisinin, modernist akımlar vasıtasıyla hayatımızdan çıkarmaya teşebbüs ettiği Hz. Peygamber (s.a.v.), O’nun sünneti ve nübüvvet konularındaki itikadî esaslar aslında Müslümanları tarihin en ciddi imtihanı ile karşı karşıya getirmektedir. Allah Resulünün getirdiği vahyi, tebliğ edicisini ademe mahkûm ederek anlama ve yaşama garabeti tarihin en trajik vakıasıdır. Müslümanın, ahir zamanın ayak kaydırıcı ve ebedî saadetten mahrum edici hezeyanlar karşısında dik durabilmesi ancak Hz. Peygamber (s.a.v.) hakkında bilmesi gereken itikadî esasları tahkiki olarak kavramasıyla gerçekleşebilecektir.

    Modernist akımların, suistimal ederek tahrip ve tahrif ettikleri noktaları işaretlemeye yönelik bu çalışma Ehl-i sünnetin; ‘Ebeveyn-i Resûl’, ‘Garanik Hadisesi’, ‘İntihar Rivayeti’, ‘İnşikak-ı Kamer’, ‘İsra ve Mi’rac’ gibi konu başlıklarındaki kabullerini ortaya koymaya matuf mütevazı bir gayrettir.

    7,94
  • Sofra

    “…. sofra, bir bakıma göğe aittir. Yeryüzüne
    serilmektedir, ama semavîdir.
    Gök, insanın ruhu, arz ise bedenidir.
    Yani sofra, ruhtan bedene,
    Rahman’dan nefse lütfedilmiş olandır.”
    “Sofrayı, yer ve gök biçiminde nitelemek
    doğru değildir.
    İster yere isterse göğe ait olsun, bütün sofralar
    gökseldir.
    Sofra, aynı zamanda herkesin çağrıldığı ve
    oturduğu bir nimet şölenidir.
    Mülkiyetin ferdîliği burada iflas eder.
    Burası özgürleşme mahallidir.
    Herkes doyar bu sofrada, her şey davetlidir.
    Güzel, iyi olan ne varsa burada sergilenir.
    Dostun sofrasıdır burası, Hz. İbrahim’in bereketidir.
    Hz. İsa’nın diriltici nefesidir, kardeşlik şölenidir.
    Dinin olgunlaştığı, nimetin tamamlandığı yerdir.
    Rahmaniyyetin, Rahimiyyetin ve
    Ulûhiyyetin tecelligâhıdır, üçler sırrıdır.”

    7,94
  • Sünnet Müdafaası

    Eserde, ikinci yüzyıl ilim hareketlerini karakteristik bir örneği oluşturularak sünnet, hadis, haberi vahid, kıyas ve icma konularında okuyuculara adeta bir dönemin kodları veriliyor. Büyük İmam’ın meseleye bakış açısı ve muhataplarına verdiği zeki ve bilgece cevaplar, hadis inkarcılığı ve sünnetin vahiy ile ilişkisini red eden çevrelere karşı verilen bir manifesto niteliğindedir. Kitapta ayrıcı İmam Şafii’nin hayatını anlatan kısa bir makale ile bu alanda daha önce yazmış olduğu başka bir eserin konuyla ilgili bölümünün tercümesine de yer veriliyor.

    4,49
  • Sünnet Neden Garip?

    Sünnet-i Nebeviye İçin Bir Savunma Hattı “Yaşadığımız zamanda kâfirlerin ümmetimize saldırılarına planlamalar yaptığımız gibi, içimizdeki Peygamber kıymeti bilmez cahillerin saldırısına karşı da en ağır tedbirlerimizi kullanıp Peygamber aleyhisselamın şahsını ve hadislerini koruma altına almadığımız sürece onun peygamberliğini de korumuyoruz demektir. Bu artık bir iman meselesidir. Ya Resûlullah’ın emaneti olan sünnetini ve onun yazıya dökülmüş şekli olan hadislerini imanımız kabul edeceğiz ya da Yahudiler ve Hıristiyanlar’ın başına gelen, ‘peygamberlerini bir kenara bıraktıkları hâlde mümin olma’ hastalığı bizim de başımıza gelecektir.”

    5,90
  • Sünnet Savunması

    Sünnetin korunması bana düşmez. Rasülü (sas)’nü insanlara karşı koruyan Allah (c.c.) Rasülün’ün sünnetinide bugüne kadar korumuş, kıyamete kadarda koruyacaktır.
    Tarihte binlercesi kokar ağızlarıyla Kur’an ve sünneti söndürmek için üflemişler ama Kur’an’ı indiren, Rasülü’nü gönderen Allah (c.c.) olduğundan söndürememişler ve 1400 yıl sonra bize kadar getirmişler.
    Tarihte binlerce insan uydurma hadisler katmaya çalışmışlar ancak sünnet denizi o uydurma sözleri bir leş gibi onu dışına atmış ve hadis denizinin dalgaları sonradan atılan zehirli maddeleri temizlemişler.

    4,49
  • Sünneti Anlamada Yöntem

    Bu serimde; Fakih olsun, davetçi olsun, daha çok sünneti ele alırken uymamız gereken temel prensipler ile sünneti ‘sahih’ olarak anlayabilmemiz için gerekli esasları ve kuralları açılama üzerinde durdum. Yanlız bunu yaparken; sünnetin zahirine (lafzına) sarıldığı halde özünü ihmal etmek suretiyle harfi (şekilci) hareket eden kimselerin dar yaklaşımlarından uzak kalmaya çalıştım. Yine evlere kapılarından değil de başka yerlerden giren, iyi yapamayacağı işlere burunlarını sokan, Allah ve Resulü (s.a.v.) hakkında bilmedikleri şeyleri söyleyen ve sünneti küçümseyenlerin sulandırmalarından da uzak durmaya çalıştım.

    Kitabımın ilmi ve güvenilir olmasına, her sözü dahibine dayandırmaya ve her iddayı deliliyle desteklemeye, başkalarını eserlerinde karşı çıktığım durumlara kendim düşmeyeyim diye sadece ‘sahih’ veya ‘hasen’ hadisle delil gerirmeye ve nurlarıyla aydınlanmak ve metotlarından yararlanmak için, özellikle Selefi salihin başta olmak üzere ümmetin değerli alimlerine de başvurmaya çalıştım.

    Doğrusu masum olan Nebi (s.a.v.)’den başka herkesin görüşü alınabilir de, terk edilebilir de. Sünneti gerek azgın, düşmanlarından ve gerekse iyi niyet ve ihlaslarına rağmen iyi yaptıklarını zanneden, gerçekte ise ufuklarının darlığı nedeniyle sünnete karşı kötülük yapan sünnet taraftarlarının da yanlış tutumlarına karşı insaflı olmaya çalıştım.

    14,89
  • Talha b. Ubeydullah (r.a.) Şehidü’l-Hayy / Yaşayan Şehit

    -O, Efendimiz’in kutlu lisanı ile “Şehidü’l-Hayy/Yaşayan Şehit” diye aleme ilan edilendir -O, Talhatü’l-Feyyaz; feyzi ve bereketi sürekli ve çok olandır. -O, Talhatü’l-Hayr; hayrı, insanlara faydası en fazla olandır. -O, Talhatü’l-Cud ve Talhatü’l Cevvad; cömertliği, mertliği, keremi ve ihsanı çok olandır. -O, çok sevdiği dostu Zübeyr ile birlikte iman yolunda yaşamış ve aynı meydanda, aynı akıbetle dünyadan ayrılmış bir yiğittir.

    6,79
  • Tasavvuf Risalesi

    Babam Muhammed Emin Er Seyda’nın bir kitabını daha kamuoyuna kazandırmaktan onur duyuyoruz.
    Bu eser sıradan bir eser olmadığı gibi, sıradan bir yazarın veya araştırmacının yazdığı bir eser de değildir. Bu eser tasavvuf üzerine bizzat tasavvufun içinde olan aynı zamanda bir meşayih olan alim bir zat tarafından yazılmıştır. Son yüzyılda yetişmiş bütün
    mutasavvuflarla birlikte olan ve tasavvufu bizzat yaşayan bir alimin görüşlerinin toplandığı bu eser, konuya merak ve ilgi duyan herkesin faydalanabileceği bir eser olmuştur.

    Babam, henüz hayatta iken değişik zamanlarda yazdığı makalelerin toplandığı bu eseri derlemek ve düzenlemek bize nasip oldu. İnşallah diğer çalışmalarını da yavaş yavaş siz sevenlerine sunarız.
    İbrahim Halil Er

    7,94
  • Tecvidli Pratik Elifba

    Adem Kablan
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim Kur’an’ı okur ve onunla amel ederse, kıyamet günü onun anne ve babasına öyle bir taç giydirilir ki, onun aydınlığı dünyada evlere vuran güneş ışığından daha parlaktır.” (Ebû Davud, Salât, 349)

    3,34
  • Tekfirde Asirilik

    Hasan El-Benan’ın metodu yumuşaklık ve itidalli olma ile diğerlerinden ayrılıyordu. Bu iki ilkeye göre öğrencilerini ve dava arkadaşlarını eğitmişti. Bu şekilde bir metodu takip etmelerinin sebebi de; Mısır’da İslami hareketlerden bazılarının diğer bazı İslami hareketleri tekfir edecek kadar ileri gitmeleriydi.
    Bunu gören El-Benna Eğitim Risalesine 20 ilkeyi yazma ihtiyacı hissetmiştir. Bu 20 ilke İslami anlayışının sınırlarını tayin ediyordu. Şu açık ifadeleri onun usulünü anlamada bizim için yeterlidir: “Kelimeyi şehadeti ikrar eden ve onun gereğiyle amel eden hiçbir Müslümanı bir görüş veya bir günah sebebiyle tekfir etmeyiz. Ancak zarureti diniyeden olan bir şeyi inkâr eder, Kur’an’ın açık hükmünü tekzip eder veya Arap dilinin kurallarına aykırı bir şekilde Kur’an ayetlerini tefsir eder veya küfürden başka bir ihtimal taşımayan bir amel işlerse bu durum müstesnadır.”

    4,49
  • Tevhidin Hakikati

    Lâilâhe İllallah
    Peygamberlerin getirdiği ve İslâmın yerleşmesi, pekişmesi ve korunması için özen gösterdiği tevhidin gerçekleşmesi, köklerinin sağlamlaşması ve dallarının uzaması için şu unsurların bulunması gerekir:

    Birinci madde: İhlâsla yalnızca Allaha ibadet etmek

    İkinci madde: Bütün tağutları inkâr etmek ve onlara tapanlardan veya onları dost edinenlerden uzak durmak.

    Üçüncü madde: Şirkin her çeşidinden ve mertebesinden sakınmak ve ona giden yolları kapatmak.

    5,64
  • Uygarlıkların Çöküşü

    Mustafa Soykök

    İnsanlık tarihi Hakk’ın tarafında olanlar ile batılın tarafında olanlar arasında cereyan eden bir mücadeleden ibarettir. Uygarlıkların çöküşünü bu mücadeleden bağımsız düşünemeyiz. Ticaretlerine, kazanç yollarına, siyasetlerine ve ahlaklarına müdahale eden bir din; sömürü esasına dayalı köle düzenlerine çomak sokacağı, haksız kazanç ve zulümlerini engelleyeceği için Allah’ın gönderdiği peygamberleri ve o peygamberlerin yolundan giden dava adamlarını engellemeye çalışmışlardır.
     Kendilerine yapılan uyarıları kulak ardı eden, bir türlü akıllarını başlarına almayan toplumlar, Yüce Allah’ın takdir ettiği mühletin son bulması ile beraber ihtişamlı uygarlıklarına, güç ve kuvvetlerine rağmen tarihin derinliklerinde kaybolurlar. Helâk şekillerinin farklı oluşu, karşılaşılan acı sonu değiştirmez. Dünya üzerinden sayısını bilemeyeceğimiz kadar çok “Nemrut” geçmiş ve her birinin karşısında bir “İbrahim” ya da “İbrahim’ler” mutlaka var olmuştur. Zalimler zulümleriyle âbâd olamamışlardır.

    Çağımız insanına düşen görev, önceki uygarlıkların başından geçen bu tehlikeli süreçlerden ve acı sonlardan dersler çıkarması, tarihe ibret nazarıyla bakmasıdır. “Andolsun ki onların kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır.” (Yusuf 12/111)

     Elinizdeki bu çalışma Hz. Peygamber’in (sas) ümmetini benzer süreçlerden ve hastalıklardan sakındırma amacıyla, önceki ümmetlerin helâk sebeplerine dair verdiği bilgileri, ibret olma yönüyle günümüze taşıma hedefi çerçevesinde oluşturulmuştur.
    7,94
  • Vahiy Kültürü

    Dertlerimizin başı kitapsızlığımız, çare ise bu kitap (Kur’an-ı Kerim)’i edinmemizdir. Burada söylediklerim Hz. Adem (as)’den Hz. Muhammed (sav)’e kadar gelen bütün peygamberlerin söylediğinin özü olan “İlahı tanıma ve Tek Bir İlah’a kul olma” hadisesinde bütünleşmektedir. Müslümanların en mühim meselesi vahiy kültürü-Kur’an kültürü olarak tanımladığımız ilahi mesajı öğrenmelidir. Dilinizle ahiret var deyip sonra yokmuş gibi bir hayat süremezsiniz! Ahiret varsa var gibi bir hayat sürmek zorundasınız.

    6,79
  • Yoldaki Notlar

    Yavuz Baysan

    İnsanlığın varoluşundan itibaren birlikte yaşamın idame ettirilebileceği teşkilat, dernek, vakıf ve cemaat benzeri yapılanmalara ihtiyaç duyulmuştur. Fakat insanların bir araya geldiği ortamda sorunların da ortaya çıkacağı gerçeği yadsınamaz. Üstelik bu, Müslümanların sadece Allah rızası için bir araya geldiği bir birliktelikse şeytanın çok uğraşacağı bir oluşum, kurulmuş demektir. İşte şeytanın bu uğraşına karşılık, sosyal oluşumlar içinde ve dinine hizmet için çalışan Müslüman bir şahsiyetin dikkat çekmesi gereken hususlar vardır. Birliktelik arz eden bu oluşumlarda ne gibi sorunlarla karşılaşılacağı, problemlerle nasıl başa çıkılacağı, bir dava eri olarak temel karakterin nasıl olacağı ve cemaat insanı nasıl olunur sorularının cevabı için yapılan bir seminer dizisinin notlarından derlenen ve ilgiyle okuyacağınız bir başucu kitabı…

    9,09
  • Yunus Emre / Gönül Erleri Serisi 3

    ‘-Yunus Emre kimdir?
    -Ne zaman ve nerede doğmuştur?
    -Nasıl bir ailede yetişti?
    -Okula gitmiş midir?
    -Günümüze kadar ulaşan eserleri var mıdır?
    -Sadece şiir mi yazıp söylemiştir?
    -Kimlerden ders ve feyz almıştır?
    -Ne zaman vefat etmiştir?
    -Üzerinden asırlar geçmesine rağmen bu kadar tanınmasının sebebi nedir?

    Gibi sorulara çocuklarımızın anlayabileceği cevaplar veren ve gönül dünyamızı şekillendiren büyüklerimizi yavrularımıza anlatan bu eseri sizlere sunmakla bahtiyarız…

    6,79
  • Yusuf’un Üç Gömleği

    Biz, bu çalışmamızda; insanlık tarihinin en güzel, en hayırlı insanlarından Hz. Yusuf’un (a.s) güzelliklerle dolu kıssasını, bugünün dünyasında yaşayan müminler olarak günümüze taşımaya gayret edeceğiz. Bunu da Yusuf Aleyhisselam’ın hayatının üç önemli aşamasına işaret eden simgesel üç gömlek ekseninde çerçevelemeyi deneyeceğiz. Hz. Yusuf’un çocukluk dönemini hatırlatan kanlı gömleğinin onun mazlumiyet ve mağduriyetini simgelediğini, delikanlılık dönemini özetleyen arkası yırtık gömleğin onun iffet ve ismetini simgelediğini, olgunluk ve iktidar dönemini işaret eden son gömleğinin yani kardeşleri vasıtasıyla babası Yakub’a gönderdiği “Yusuf kokulu” gömleğin de onun istikrar ve istikametini simgelediğini düşünerek bu güzel kıssadan günümüz için, günümüzün Genç Öncüleri için dersler çıkarmaya çalışacağız.

    5,64
  • Zamanın Kıskacında Bir Ömür

    Osman Gönay

    Meşhur müfessir Razi (r.a) Cenab-ı Hakkın zamana yemin etmesinin ve surenin manasını şahit olduğu şu olaydan sonra anladığını ifade eder. Pazar da gezerken bir satıcı görür. Hava sıcaktır ve o buz satmaktadır. Şöyle bağırır:  “Sermayesi eriyip tükenmekte olan şu adamın buzlarından alan yok mu?”
    Peki bizim en büyük sermayemiz olan zamanımız nerelerde eriyip gidiyor?
    En değerli sermayemizi, en üstün amellerle geçirerek, en karlı yatırımları yapa biliyormuyuz?
    Yoksa, her şeye vakit ayırıp da vakti yaratana vakit ayıramayanlardan mıyız?
    Tepelerden kopup gelen seller gibi ömrümüz ecelimize doğru hızla koşmaktadır. Takvimden her gün bir yaprak eksilmekte ve biz her gün kabre bir adım daha yaklaşmaktayız.
    “Eğer bir gün gençliğim bana dönüp gelseydi, ihtiyarlığın elinden neler çektiğimi ona şikayet ederdim” diyen Arap şairin işaret etiği gibi, şikayet mercii olan bir hayat değil, gençliğinde de ihtiyarlığında da şükre medar olacak bir hayat yaşamaya çalışmalıyız.
    9,09