-
İstanbul’dan Sayfalar
DÜNYA BAŞKENTİ İSTANBUL’UN TADINA DOYULMAYAN SAYFALARI… “İstanbul bütün insanlığın zenginliğidir. Sayfaları çevrilmekle bitmeyen bir kitap; seyrine doyum olmayan bir resimdir. Bu iki bin yıllık dünya metropolünü gözümüz gibi sakınmalıyız.” İlber Ortaylı Tarihte hiçbir şehrin bu kadar adı olmamıştır. Âsitâne, Deraliyye, Dârü’l-hilâfeti’l-aliyye, Dârü’s-saâdet veya Dersaâdet, İslambol… İstanbul, “stinpolis/şehre doğru” deyiminden gelir. 15. yüzyıldan beri şehre gelen seyyahlar onun düzineyle ismini saymadan edemezler; Byzantion, Nea Roma gibi… Slavlar, “Tsarigrad” der. Balkanlarda hâlâ, “çar şehri” ismiyle yaşar. İşte böyle ismi çok, eseri çok, uzun geçmişi şanlı bir şehirdir İstanbul. İlber Ortaylı çok sevdiği İstanbul’un sokaklarını arşınlarken, bir şehrin nasıl gezilmesi gerektiğini de gösteriyor. Bir şehri sevmenin onu övmekten çok, omuzlara ağırlık yükleyen bir sorumluluk olduğunu belirtiyor. Kenar mahallelerinden surlarına, kütüphanelerden eğlence mekânlarına, kadim semtlerden popüler caddelere dek benzersiz bir İstanbul seyahati sunuyor. Bu seyahatte çarşılar, saraylar, hamamlar, kubbeler, köşkler, kasırlar ve yalılar yeniden anlam buluyor. Diliyle, tarihiyle, coğrafi nitelikleriyle, inançlarıyla, gelenekleriyle, yeme-içme kültürüyle ve sosyal hayatıyla benzersiz bir şehir olan İstanbul için, “sayfaları çevirmekle bitmeyen bir kitap; seyrine doyum olmayan bir resim” diyor Ortaylı. İstanbul’dan Sayfalar, bu şehrin her köşesini merak edenler kadar, bu şehirde yaşasa da onu tanımayanlar için de sıra dışı bir rehber, eşsiz bir hazine…
-
İşte Önderimiz Hz. Muhammed
İşte önderimiz Hz. Muhammed, Allah’ın yaratmış olduğu en güzel insanın hayatını ve mücedelesini anlatmaktadır. Hz. Muhammed, kendisinden önce gelip geçmiş olan bütün peygamberler gibi, insanların, kendileri gibi insan olan varlıklara değil, sadece Allah’ın Kur’an’la bildirdiği ilahi kanunlara bağlanmalarını tebliğ ediyor, ezilmiş insanlara hürriyet mücaadelesini öğretiyordu.
-
İstihbaratın Kısa Tarihi: Gölge Oyunu
İnsanoğlu, tarih boyunca hep ötekileri merak etmiş ve onlar hakkında bilgi sahibi olmaya gayret etmiştir. Bu nedenle istihbaratın ortaya çıkışı insanlığın başlangıcına kadar götürülebilir. Her topluluk kendi varlığını korumak ve diğerlerine üstünlük kurmak için ötekiler hakkında bilgi sahibi olmaya ve onların teşebbüslerini engellemeye çalışmıştır. Dolayısıyla tarihin her devrinde istihbarat ve istihbaratçılar toplumların vazgeçilmez bir parçası olagelmiştir.
-
Kayı -V Osmanlı Tarihi / Kudret ve Azamet Yılları
Paşa! Paşa! Sen bu Devlet-i Aliyye’yi henüz tanımamışsın. Allah aşkına şuna inan. Bu devlet öyle bir devlettir ki eğer isterse o donanmanın bütün demirlerini gümüşten, halatlarını ibrişimden ve yelkenlerini atlastan yapmakta asla güçlük çekmez. Hangi geminin gerekli alet ve yelkenini yetiştiremezsem gel bu minval üzere benden iste. Sokollu Mehmed Paşa Tarih programları, konferansları ve eserlerindeki kendine has anlatım tarzı, üslubu ve farklı bakış açıları ile Osmanlı Tarihi’ni herkese sevdiren Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, KAYI serisinin beşinci kitabı KAYI V: Kudret ve Azamet Yılları ile Osmanlı İmparatorluğu yazmaya devam ediyor. Elinizdeki eser, Kanuni Sultan Süleyman devrinin kapanması ile başlamakta; II. Selim, III. Murad, III. Mehmed’le devam ederek Sultan I. Ahmed devriyle nihayete ermektedir. Çalışmada öncelikle Osmanlı Devleti’nde asırlardır devam eden siyasi geleneğin büyük değişimine şahitlik edeceksiniz. Kanuni döneminde Enderun’da yetişerek devletin bütün kademelerinde görev alıp sadarete kadar yükselen ve son iki yılında bu görevde bulunan büyük devlet adamı Sokollu Mehmed Paşa’nın yeni siyasi değişimin en büyük mimarı olduğu görülecektir. Artık seferlerde padişahlar değil, güçlü serdarlar görülmeye başlanacaktır. Aynı zamanda yirmi beş yıl fasılasız devam eden savaşlar, bütün dünyada görülmeye başlayan ekonomik zorluklar, paranın değerinin düşmesi, tımar sistemindeki aksamalar vs. büyük Celâlî fetretini beraberinde getirecektir. Kıbrıs’ın Fethi, İnebahtı mağlubiyeti, Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin vefatı, Selimiye Camii’nin inşası, İstanbul Rasathanesi’nin kurulması, Estergon’un fethi, Kanije’nin fethi, Celâlî İsyanları, Zitvatoruk Antlaşması, Sultanahmet Camii’nin açılması, padişahların ilim ve tasavvuf erbabı ile münasebetleri özellikle I. Ahmed ile Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri’nin muhabbeti; bu eserde öne çıkan birçok başlıktan sadece birkaçı… Yine doyumsuz bir tarih ziyafeti sizleri bekliyor.
-
Kayıp Aydınlanma Orta Asya’nın Altın Çağı
“Kayıp Aydınlanma göz kamaştırıcı bir biçimde, asırlar boyunca dünya medeniyetinin kıyısında değil tam merkezinde olan Orta Asya dünyasını bizim için yeniden canlandırıyor. Nereye bakacağını gayet iyi bilen ve geniş tarih alanındaki yetkinliği sorgulanamaz olan Frederick Starr uzun yıllar kaynak olarak kullanılacak önemli bir kitap yazmış bulunuyor.” Francis Fukuyama Görsellerle zenginleştirilmiş bu sürükleyici kitap Orta Asya’nın orta çağdaki karanlıkta kalmış olan Aydınlanma Çağı’nı tarihi sıralamaya sadık kalarak ama kuru bir anlatımdan çıkartarak ortaya koyuyor. Dönemin en büyük zihinlerinin maceralı hayatları, büyüleyici başarıları ve modern dünyanın oluşumunu nasıl hazırladıklarını açık bir dille anlatan eser, olup biteni sebep-sonuç dairesi içinde okura sunarak zihinlerdeki sorulara cevap veriyor. Kitaba konu olan neredeyse tüm isimlerin Arapça yazmış olmasından ötürü Arap oldukları yönündeki yanılgıyı bertaraf eden kitap bugün Kazakistan’dan Afganistan’a ve Sincan’a kadar uzanan Orta Asya’da Türkî ve İranî halkların nasıl büyük medeniyetler inşa ettiklerini gözler önüne seriyor. Kayıp Aydınlanma 800 ilâ 1200 seneleri arasında en büyük ve gelişmiş kentlere, en zarif sanata ve hemen her alanda en ileri bilgi ve teknolojiye sahip olan Orta Asya’nın dünya ticaretini ve ekonomisini nasıl yönlendirdiğini anlatıyor. Orta Asyalılar gökbilimi, matematik, jeoloji, tıp, kimya, musiki, sosyal bilimler, felsefe ve ilahiyat başta olmak üzere hemen her alanda başarı elde etmişlerdi. Cebire ismini veren, hayal edilemeyecek bir isabetlilik ile dünyanın çevresini hesaplayan, daha sonra Avrupa’da tıbbın temelini oluşturacak eserler veren ve dünya üzerindeki en muhteşem şiirlerin birçoğunu yazan Orta Asyalılardı. Hatta Birûni keşfinden beş asır önce Amerika kıtasının varlığını öngörmüştü. Tarihte aynı mekân ve zamanda bu kadar çok bilim adamının bir arada olduğu başka bir dönem pek yoktur. Yazdıkları Thomas Aquinas’ın döneminden bilimsel devrime kadar Avrupa’yı derinden etkilemişti. Aynı şekilde Asya’nın büyük bir kısmı ile Hindistan’da da büyük bir tesir bırakmıştı. “Kayıp Aydınlanma” tarihin unutulmuş bir devrinin izini sürmekte, Asya’nın Aydınlanma Çağı’nın yükselişini anlatmakta ve neden sona erdiğine ilişkin farklı teorileri değerlendirmektedir. Geniş bir kaynak ve arşiv yelpazesinden istifade edilerek yazılan kitap akıcı üslubundan dolayı herkese hitap etmektedir.
-
Kerbela Şehidi Hz. Hüseyin
Hz. Hüseyin’in çocukluğu, Sevgili Peygamberimizle (a.s.m.) geçti. “Cennet ehlinin süsü” dediği torununu gördüğünde yüzünde güller açan Efendimiz, onu sevip okşar, oyunlar oynardı.
Yedi yaşında acının en büyüğünü yaşayan Hz. Hüseyin, küçücük bir çocukken önce canından çok sevdiği dedesinden, altı ay sonra annesinden ayrıldı.
Peygamber ahlakıyla ahlaklanan Hz. Hüseyin, takvada zirveydi. Hayatının her karesinde Allah ve Rasûlü’nün rızasını öncelemişti.
Son derece mütevazı, insanları hayrete düşürecek kadar cömertti.
Babası gibi cesaret timsali bir kahramandı. Yeri geldiğinde ölüme meydan okumaktan kaçınmazdı.
Son derece kararlıydı. Doğru bildiği şeyi yapmak için hiç bir şey ona engel olamazdı.
Çok zeki ve hazır cevaptı. Verdiği cevaplarla hasımlarını şaşkına çevirirdi.
Adalet duygusu yüksekti. Bunun için sonunda ölüm olduğunu bile bile Yezîd’in halifeliğine karşı çıktı. İhanete uğramasına rağmen mücadelesini sonuna kadar sürdürdü.
Bu kitap, Hz. Hüseyin’in hayatını, dünya cazibesine kapılmayıp ebedi saltanata talip oluşunu, ümmetin selameti için canını ortaya koyuşunu ve Kerbela’da acımasızca şehit edilişini anlatıyor.
-
Kısa Dünya Tarihi
Avcılık ve toplayıcılıkla başlayan; Mezopotamya’dan Roma uygarlığına, Rönesans’tan Tanzimat’a, Haçlı Seferleri’nden İkinci Dünya Savaşı’na, Japonya’dan Amerika’ya uzanan 100 bin yıllık uzun bir yolculuğun kısa tarihi bu…
Tarih Öncesi’nden bugüne imparatorlukların yükselişi ve çöküşü, dünya siyasetine yön veren olaylar, kişiler, savaşlar ve fikirler… Batı’nın ve Doğu’nun tarihteki dönüm noktaları ve birbirlerine etkileri… Osmanlı ve Türk tarihiyle bağlantılı hadiselerin öncesi ve sonrasına genel bir bakış…
Bu kitapla; ilk uygarlıkların doğuşuna ve insanoğlunun dünyaya yayılıp hükmetmesine şahitlik edeceksiniz. Tarihsel çağlar arasında seyahat edip Coğrafi Keşifler’le Yeni Dünya’yı keşfedecek ve kıtalar arasında dolaşacaksınız. Rönesans’la fikirlerin bir uçtan bir uca yayılışına tanık olacak, Sezar’dan Fatih Sultan Mehmed’e, dünya düzenini değiştiren imparatorlara eşlik edeceksiniz. Kadeş Antlaşması’ndan iki büyük dünya savaşına ve ardından Soğuk Savaş’a kadar uzanan süreçte savaşlar ve devrimlerle dünyanın sürekli değişen düzenine tanıklık edip önemli antlaşmalara imza atacaksınız. Evet; yazının icadından günümüze kadar geçen bu uzun soluklu süreçte kıtalar ve yüzyıllar arasında sıçramalı bir yolculuk sizleri bekliyor!
Ali Çimen’in kaleminden dünyamızın kısa tarihi.
Bu kitabı bitirdiğinizde, genel dünya tarihine ilişkin cevapsız sorunuz kalmayacak! -
Kısa İkinci Dünya Savaşı Tarihi
İkinci Dünya Savaşı dünya savaş tarihinin bilançosu en ağır savaşıdır.
Cephe ve cephe gerisi ayrımı anlamını yitirmiş, şehirler ve siviller bombalanmış, yıkılmaz denilen hatlar, aşılmaz denilen barikatlar düşmüş, istihbarat ve teknoloji savaşları çatışmaların gidişatını derinden etkilemiş, insanlık Nazi vahşeti ve soykırım kavramı ile tanışmış ve savaşı neticelendiren de yine sivilleri hedef alan atom bombaları olmuştur.
Türkiye savaş dışı kalma başarısı sayesinde bu ağır bedeli ödemekten kurtulmuştur belki ama 1945 sonrası dünyayı şekillendiren Soğuk Savaş da İkinci Dünya Savaşı’nın bir sonucudur.İlkin Başar Özal “Kısa İkinci Dünya Savaşı Tarihi” kitabında, iki dünya savaşı arası dönemi ve bu savaşa yol açan zemini ayrıntılı biçimde inceledikten sonra savaşın tüm cephelerini ayrı ayrı ele alıyor.
Savaşın gidişatını belirleyen teknoloji mücadelesini, istihbarat savaşlarını, taktik ve strateji oyunlarını akıcı bir dille metne yediriyor.
İkinci Dünya Savaşı’nı başından sonuna tüm cepheleri ve ayrıntıları ile ele alan kitap, sığ bir kronoloji düzeni içinde akmak yerine karşılıklı bağlantıları kurarak her cepheyi açık ve anlaşılır biçimde analiz ediyor. [koo_icon name=”undefined” color=”” size=””] -
Kudüs Tarihi
Tarihe göz atan herkes “Kudüs’ün İslam ümmetinin gücünün veya zayıflığının kıstası” olduğunu görür. Kutsal şehrin işgali, ümmetin zayıflığının ve dağılmışlığının sonucudur. Yukarıda söylediğimiz gibi Kudüs’ün yönetimini elinde bulundurmak güç göstergesidir. İslam ümmetinin güçlü olduğu her dönemde Kudüs, Müslümanların yönetimine girmiş; ümmetin zayıfladığı zamanlarda yabancılar bu şehre göz dikmişlerdir. Kutsal şehir eskiden olduğu gibi günümüzde de pek çok kimsenin arzuyla sahip olmak istediği bir yerdir. Tarih boyunca şehri Romalılar işgal etmiş, sonra Hz. Ömer zamanında Müslümanlar şehri fethetmişler, İslam ümmetinin zayıflamasıyla Haçlılar şehri iki asır boyunca işgal etmişlerdir. Ardından Müslümanlar güçlerini tazelemişler ve büyük komutan Salahaddin Eyyubi, Müslüman kuvvetlerini toplamayı ve onlarda cihat ruhunu canlandırmayı başarmış ve Kudüs’ü Haçlıların elinden kurtarmıştır. Kudüs şehrine eski azametini, güzelliğini iade etmiş ve şan ve şeref sembolü olan minberi Mescid-i Aksa’ya getirmiştir.
-
Kudüs… Ey Kudüs
TARİHİN İÇİNE SIĞMAYAN, TÜM COĞRAFYALARIN ÖTESİNDE, BAŞLI BAŞINA BİR MEDENİYET: KUDÜS “14 Mart 1948 günüydü. O gün İngilizlerin Filistin’den ayrıldıklarını, Yahudilerin İsrail Devleti’nin kuruluşunu ilan ettiklerini, Arapların savaşa girdiklerini gördü. Bir ihtilaf Kutsal Toprağı alevlere boğacak ve alevler bir daha da sönmeyecekti. Bu kitap ihtilafın doğuşunu anlatıyor.” Şehir tarihi, dinler tarihi, kültür tarihi… Hiç şüphe yok ki dünyada Kudüs’ten başka, tüm bu konulara tek başına cevap verebilecek bir şehir yok. Kudüs bir şehirden çok daha ötesi olduğu gibi çağlar öncesini ve sonrasını kendinde buluşturan başlı başına bir medeniyet. Kudüs… Ey Kudüs, 1948 Arap-İsrail Savaşı sırasında iki kesim tarafından parçalanan Kutsal Kent’in, Kudüs’ün dramatik ve olağanüstü öyküsünü anlatıyor. Larry Collins ve Dominique Lapierre, titiz ve sıkı bir araştırma süreci elde ettiği bilgileri etkileyici bir üslupla okuyucuya aktarıyorlar. Filistin’i bölmek için Birleşmiş Milletler’deki oylama ve oylamanın Yahudiler arasında yarattığı sevinç ve Araplar arasında yaşanan keder, Tel-Aviv – Kudüs karayolu boyunca yaşanan savaşlar, 1948 yılı Mart ayı sonlarında Kudüs’ün neredeyse aç bırakılması, Hurva’nın tahrip edilmesi ve Eski Şehir’in yıkılmasına neden olan saldırılar, İsrail Devleti’nin ilan edilişi, Arap Lejyonu’nun Kudüs’e girişi, Deir Yassin ve Hadassah Hastanesi katliamları gibi dramatik, önemli ve günümüze dek yankıları devam eden olayları Arap ve Yahudi aktörler üzerinden tüm ayrıntılarıyla anlatıyorlar. Elinizdeki kitapta Kudüs’e dair her şeyi, bir arada bulabileceksiniz. Bazen siyaset ve politika, bazen tarih ve coğrafya, benzersiz fotoğraflar, önemli tarihler, yeni okumalara yönlendirebilecek devasa bir kaynakça… Kudüs… Ey Kudüs, sizi hem bir roman gibi peşinden sürükleyecek hem de bir belgesel gibi sarsacak.
-
Kur’an ve Kılıç Türkler Nasıl Müslüman Oldu?
Türkler kılıç zoruyla mı Müslüman oldular? Yoksa Allah’ın hidayetiyle mi?
Ya da bu ikisinin dışında bir kültür değişmesi mi yaşandı?
Satuk Buğra Han mı İslam’ın öncüsüydü? Yoksa Deli Dumrul mu?
Kuteybe b. Müslim mi başarılıydı, yoksa Sulu Kağan mı?
Tartışmaya bu sorularla başlamak tarihi olayları değerlendirme imkanını ortadan kaldırıyor ama Türklerin eski dinlerini bırakıp, Müslüman oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Maveraünnehr’de yükselen kılıç şakırtıları yerini ezan sesine bırakalı neredeyse 1000 yıl oldu.
Elinizdeki kitap Türklerin İslamiyet’e girişini, genel tartışmaların uzağında tarihi olayları eğip bükmeden, tarihte intikam veya rekabet sahası yaratmadan anlatıyor. -
Kutü’l-Amare & Kut Almış Ordunun Zaferi
Birinci Dünya Savaşı’nın en önemli cephelerinden biri hiç şüphesiz Irak Cephesi’dir. Bu cephenin en stratejik kazanımı ise “yenilmezlikleriyle” nam salmış İngilizlere karşı elde edilen Kutü’l-Amare Zaferi’dir. Osmanlılar açısından bu önemli zafer büyük bir moral kaynağı olmuş, elverişsiz koşullara ve yetersiz kaynaklara rağmen İngilizlerin inadını sebatla kırmayı başarmışlardır.
• I. Dünya Savaşı’nda Irak Cephesi’nin, dolayısıyla Kutü’l-Amare kuşatmasının önemi nedir?
• Irak Cephesi’ndeki muharebelerin yapıldığı coğrafya askerî anlamda hangi özelliklere sahipti?
• İngiliz ve Osmanlı ordusunun bu cephedeki askerî/sosyal durumu kuşatmadan önce ve sonra nasıldı?
• Kutü’l-Amare kuşatması hangi koşullar altında, nasıl cereyan etti?
• Zafer öncesinde Osmanlı Kıtaatı Kumandanı Halil Kut Paşa, İngiliz Kuvvetleri Kumandanı General Charles Townshend’e gönderdiği mektupta neler yazıyordu?
• İngilizler, esirleri mukabilinde Halil Kut Paşa’ya rüşvet teklif etmişler miydi?
• Zafer sonrasında yerli ve yabancı basında ne tür haberler yayımlandı?
Askerî tarih alanında yaptığı çalışmalarla dikkatleri üzerine çeken araştırmacı/yazar Erhan Çifci Kut Almış Bir Ordunun Zaferi/Kutü’l-Amare adını verdiği bu eseriyle; muharebeyi hazırlayan fiziki/sosyal koşulları, her iki tarafın savaşın seyrini değiştiren aktörlerini, savaşın safha safha, nasıl cereyan ettiğini ve sonuçlarını bir film senaryosu tadında kaleme almıştır. Çifci çoğu ilk kez bu eserde yayınlanacak haritalar, belgeler ve fotoğraflar eşliğinde muharebenin her safhasını konuyla alakalı yerli/yabancı pek çok kaynağı mukayeseli biçimde gözden geçirip, hamasetten uzak ve objektif bir bakış açısıyla yazarak bu alandaki önemli boşluğu doldurmuştur.
-
Kutü’l Amare 1916 & Olaylar, Hatıralar, Raporlar
“Kûtü’l Amâre, Çanakkale Savaşı’ndan sonra Britanya İmparatorluğu’nu zora sokan; politikalarını altüst eden ve imparatorluğun yenilmezliği inancını sarsan, dünya hâkimiyetine inanmış Britanya kamuoyunu şüpheye, hatta kaosa sürükleyen büyük bir zaferdir.”
İlber OrtaylıI. Dünya Savaşı’nın iklim ve coğrafî şartları göz önüne alındığında en zorlu cephesi; Irak… İngiliz-Hint garnizonuyla dört bir tarafı çevrilmiş Bağdat’ın 160 kilometre güneyinde bir kasaba: Kut…
İngiliz komutan Charles Townshend’in kolaylıkla bertaraf edileceğini düşündüğü Türk ordusunun, Nurettin, Halil ve Ali İhsan paşalar komutasında kazandığı efsanevi zafer: Kutü’l Amare…
KÛTÜ’L AMÂRE 1916: Olaylar, Hatıralar, Raporlar, görkemli Kûtü’l Amâre zaferi hakkında birçok ilim adamının katkılarıyla ortaya çıkmış zengin bir çalışma. Mehmet Yaşar Ertaş ve Hâcer Kılıçaslan tarafından hazırlanan, İlber Ortaylı ve Azmi Özcan’ın yazılarıyla başlayan kitapta, bu kutlu zafer, çeşitli cepheleriyle ele alınmış; akademik bir hassasiyetle aydınlığa kavuşturulmuştur.
Bu kitapla, Türk ordusu için büyük bir muvaffakiyet, Britanya için ağır bir hezimet olan Kutü’l Amâre zaferinin, hak ettiği unutulmazlık payesine kavuşacağını düşünüyoruz. -
Liderler ve Gizlenen Gerçekler
Bu zamana kadar liderlerin sadece hayat hikâyesini okuyup; başarılarından, işledikleri cinayetlerden veya kahramanlıklarından haberdar oldunuz. Peki, gerçekten anlatılanlar doğru muydu? Katil denilen kişi gerçekte katil miydi? Başarılı denilen kişi gerçekten başarılı mıydı yoksa karşısında bir rakibi olmadığı için mi şanslıydı. Bunun gibi bir sürü soru türetebiliriz. İşte bizde bu türetilen soruların peşinden gittik ve size anlatılanların ötesinde bir gerçek tarihi anlattık. Eğer sende liderlerin anlatılmamış farklı hikâyelerini merak ediyorsan, akıcı üslubu ve farklı anlatım tarzıyla bu kitap tüm bildiklerini alt üst edecek.
-
Malcolm X
Malcolm X’in hikâyesi, sadece bir şahsın veya bir ailenin değil, tüm Siyahların, hatta Siyahlara yaptıkları ile hâlâ gündemden çıkmayan bir yönetimin küçük ölçekli ama derinlikli bir hikâyesidir.
Bazılarının “Amerika’yı titreten adam”, bazılarının “Amerika’da bir isyan çıkarabilecek veya bir isyanı bastırabilecek tek adam” dedikleri bir büyük mücadele adamının ibretlerle ve acılarla dolu bu hikâyesi, engellenemeyen bir özgürlük savaşının, ne pahasına olursa olsun hakikate ulaşma yoluna adanmış yenilmez bir iradenin, insanlık onurunun, insan dirayet ve haysiyetinin hikâyesidir…
Bu hikâye aynı zamanda, yeryüzünün her bölgesinde yaptıkları ile tüm insanlığın “yüz karası” haline gelmiş, buna rağmen kendi tarihindeki ve kendi vicdanındaki “kara”yı görmeden, vatandaşlarından bir kısmının “kara”lığına takmış süper paranoyak bir gücün, köle ticaretinden bu yana yaptıklarından hiç pişman olmadığının ve başına gelenlerden hiç ders almadığının içeriden yapılmış gözlemlere dayalı bir belgesidir.
Ölenin değil, öldürenin kaybettiği bir hikâye bu. Şehitlerin öldükten sonra da destansı hikâyeleriyle mücadeleye devam ettiklerini gösteren bu kitap, bizi önemli bir insanla tanıştırıyor; çünkü Malcolm’ü anlamak, insanlığı anlamaktır. -
Medine Sözleşmesi
Aydınlanmanın temel felsefi varsayımlarına göre şekillenmiş modern ve arkasından gelen postmodern dünyayı sürdürmek her zamankinden daha çok zorlaşmıştır. Ülkeler, sınıflar ve bölgeler arasında eşitsizlik giderek derinleşiyor; iç savaşlar, işgaller durmadı, mülteciler milyonları buldu; iklim ve çevre sorunları daha çok arttı: şiddet ve terör, ayrımcılık, ırkçılık, yabancı düşmanlığı hız kesmedi; salgın hastalıklar milyarlarca insanı bir anda tehdit eder hale geldi.
İslam dünyasının trajik durumu ortada: Din müntesipleri, mezhep taraftarları, ülkeler, etnik gruplar, yöneticiler ve yönetilenler, yoksullar ile zenginler, sivil gruplar, örgütler, kadın ve erkek birbiriyle çatışıp duruyor. Her bir grup diğerini ötekileştirme şeytanlaştırıyor.
Krizler bizi köklü bir paradigma değişikliğine zorluyor. Özgürlüğü, ahlaki erdemleri, adaleti ve karşılıklı ihtiramı esas alan küresel bir toplum sözleşmesine ihtiyacımız var. Bunun örneğini İslam’ın Peygamberi Medine Sözleşmesi’nde bize gösterdi. Modern ve postmodern zamanda insanın kendi varlığıyla, tabiatla ve hemcinsleriyle bozulan ilişkisine çözüm bulmadan, bu kriz ortamından çıkamayız.
Medine Sözleşmesi, Kur’an ve Hz. Peygamber’in sünnet ve siretinde şekillenen mucizevi işlerinden biridir. Tarihi tatbikat ve bugünkü sorunları farklı okunduğunda, İslam dünyasındaki çatışmalara ve küresel düzeyde sürüp giden insani ve sosyo politik krizlere bir çözüm arayışıdır.
-
Milli Görüş – Hareketin Öncüleri
Milli Görüş Hareketi, insanlığın tarihin en buhranlı dönemlerine şahit olduğu 20. asırda “Yeni Bir Dünya” kurma ideali ile ortaya çıkmıştır. Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve bir grup, arkadaşı ilk adımın atıldığı 1969 yılından bugüne kadar Türkiye’de meşru zeminde siyasi mücadele ile iktidara gelme ve İslam dünyasına önderlik edebilecek Yeniden Büyük Türkiye’yi kurabilmenin mücadelesini vermişlerdir. Milli Görüş Hareketi’nin öncü kadrosu olarak ifade edebileceğimiz Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve yol arkadaşları, siyasi mücadeleleri boyunca engellemelere, tehditlere, kendilerine yapılan cazip tekliflere rağmen inandıkları yoldan ve ideallerinden asla vazgeçmemişlerdir. Bu kitap; her biri Türkiye siyasi hayatında 50 yıllık bir sürece damga vurmuş, siyasete kazandırmış oldukları duruş ve ilkeleri ile taraflı tarafsız ekseriyetin takdirini toplamış olan Milli Görüş Hareketi’nin öncü kadrolarının biyografilerini konu edinmiştir. Bu çalışma ile okuyucuların, her biri farklı niteliklere sahip olan Milli Görüş Hareketi’nin öncü kadrolarının hayatlarını ve mücadelelerini derli toplu bir şekilde bulabilecekleri bir eser ortaya konulması hedeflenmiştir. Bu çalışma; Milli Görüş lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Süleyman Arif Emre, Rıza Ulucak, Mehmet Recai Kutan, Lütfü Doğan, Fehim Adak, Ahmet Tekdal, Şevket Kazan, Oğuzhan Asiltürk, Yasin Hatipoğlu, Cevat Ayhan, Temel Karamollaoğlu ve Bahri Zengin olmak üzere öncü kadrodan 13 ismin hayatlarına ilişkin bölümlerden oluşmaktadır.
-
Mimar Sinan Mimarideki Osmanlı Mührü
Sinan camileri böylesine bir bütünsellik içerir: Mermeri sanatla, sanatı hayatla buluşturur. Daha avluda şaşırıp büyülenmeye başlarsınız. O şaşkınlık ve hayranlık deminde, kapıya ve pencerelere bakın: Pencerelerle duvarların büyüleyici uyumunu, kündekârı kapının kubbelere yükselişini, kudret eliyle serpiştirilmiş hissini veren “çil çil kubbe”lerin yer yer minareleşip gözü hiç rahatsız etmeden sonsuzluğa ulaşımını seyredin… Sonra, Yahya Kemal’in şiirinin içine girer gibi, camiye girin, kürsünün mihrapla, mihrabın minberle, hem birbirinden bu kadar farklı ve bağımsız, hem birbirine bu kadar yakın, böylesine derin ve huzurlu bir iç içeliğin nasıl sağlandığını düşünün… Kubbelerdeki sadelikle duvarlardaki renk cümbüşünün zıt gibi duran karakterlerinde Sinan’ın ruh halini çözmeye çalışın: İmkânsıza âşık olan dehâ, her eserinde “imkânsız”ı denemiş ve gerçek hayatta yapamadığını yapıp “zıtların estetik uyumu”nu yakalamıştır! “Ve minel aşk!” Unutmayın: Sanat, “sonsuz”un ve “aşk”ın adıdır.
-
Modern Ortadoğu Tarihi
Alanının başlıca referans çalışmalarından biri olan “Modern Ortadoğu Tarihi”, yazarının öncelikle öğrencileri ve bu konuda daha önce ayrıntılı bilgi sahibi olmayan genel okurları gözeterek hatırladığı yetkin bir tarih çalışmasıdır. Cleveland bu doğrultuda, okuru 7. yüzyılda İslamiyet’in doğuşuyla gelişen serüveniyle tanıştırdıktan sonra, son iki yüzyılın derin ve genellikle dramatik nitelikteki dönüşümlerine odaklanır. Siyasal tarih ekseninde bir çerçeve oluşturduktan sonra da, geniş bir yelpazede ortaya koyduğu toplumsal, kültürel ve ekonomik gelişmeleri, bütün Ortadoğu hikâyesinde birleştiren tek bir anlatıda yoğunlaştırır. (Ayrıca bu çeviriye esas alınan özgün kitabın üçüncü basımına, 11 Eylül’deki El-Kaide saldırılarıyla ABD’nin Irak işgalinin ilk aşamalarının -uzman bir tarihçi perspektifiyle- eleştirel gözle değerlendirilmesinin yer aldığı bir sonsöz bölümü eklenmiştir.) Dolayısıyla William L. Cleveland’ın tarih disiplininin köşe taşlarından birini oluşturan bu devasa çalışması, Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Mısır’da gerçekleştirilen reformlardan Batı emperyalizminin egemenliğine, İran Devrimi’ne ve Körfez Savaşı’na uzanan Ortadoğu’nun modern tarihine kapsamlı bir bakıştır.
-
Muhteşem Süleyman
Kanuni Sultan Süleyman dönemi Osmanlı İmparatorluğu’nun en iyi belgelendirilmiş dönemlerinden biridir. 1526 Mohaç Savaşı’nı takiben Avrupa arşivlerinde, özellikle Osmanlı tehlikesine maruz kalan Akdeniz bölgesinde Osmanlı’ya dair belgeler hızla artar. 16 ve 17. yüzyıllarda Türklerle ilgili haber toplama çılgınlığı vardır adeta. “Kaçın, Türkler geliyor!” Dönemin ruhunu esprili bir dille anlatır. İstihbarat belgeleri, elçi raporları, kilisenin basıp dağıttığı, karşı propaganda için kullanılan kitapçıklar, kronikler, casusların ve tüccarların verdiği yazılı ya da sözlü haberler; Osmanlı’nın savaş gücünü ince ayrıntılarla sunan zafernameler Batılıların tabiriyle “Muhteşem Süleyman” dönemine dair müthiş bilgiler sunar. Söz konusu belgeler, resmî Osmanlı kaynaklarıyla yan yana getirildiğinde yapbozun parçaları tamamlanmış, resmin bütünü ortaya çıkmış olur. İşte bu kitap bunu yapıyor. Yerli ve yabancı on üç önemli ismin katkılarıyla Muhteşem Süleyman’ı her iki cepheden anlatıyor. Halil İnalcık /“Avrupa Devletler Denge Sistemi ve Osmanlı-Fransız İttifakı” İdris Bostan / “Kanuni ve Akdeniz Siyaseti” Feridun M. Emecen / “Mohaç Savaşı” Metin Kunt / “Sultan Süleyman ve Nikris” Emilio Sola / “Sultan Süleyman’ın Son Yılları” Özlem Kumrular “I. Ferdinand’ın Kanuni’yle İlk Yılları” Miguel Angel de Bunes Ibarra / “Venedik ve Bâbıâli” Paulino Toledo / “Türklerdeki Esaret Sistemi” Xavier Sellés-Ferrando/ “Viyana Kuşatması’nın İspanyol Edebiyatındaki Yankıları” Alain Servantie / “16. Yüzyılda Osmanlı’nın Siyasi İmajı” Fernando Fernandez Lanza / “Sultan Süleyman’ın Atlı Alayı” James Nelson Novoa / “Muhteşem Süleyman Portresi” Nurcan Yazıcı / “Kanuni Dönemi Osmanlı Başkentinde İmar Faaliyetleri”