Gösterilen 2521–2540 arası toplam: 3487

  • Sosyal Medyanın Üçüncü Boyutu

    nsan hayatında var olan şeylerin her zaman görünmeyen bir yanı vardır. Her zaman insandan gizlenen şeyler vardır. Her zaman insanın göremediği ve görmesi istenmeyen şeyler vardır. Artık her yerde ekranlar var. Hayat ekranların içeriği doğrultusunda şekilleniyor. İnsanlar ekranlarda gördükleri ile bağlantılı olarak düşünüyor, konuşuyor, yaşıyor, tüm iletişimini ve yaşantısını bu bağlamda şekillendiriyor. Bu çalışmamızda sosyal medyanın üçüncü boyutundan bahsetmeye çalıştık. Sosyal medya genelde iki boyutlu olarak algılanan ve kullanılan mecralar bütünü olarak bilinmektedir fakat konunun tam olarak anlaşılması için mutlaka derinliğinin de fark edilmesi gerekmektedir. Bütün insanlığın kullanımına ücretsiz olarak sunulan sosyal medya dünyasının esas ürünü insanın ta kendisidir. Artık az olanın değil çok olanın değerli olduğu bir dönemin içerisindeyiz. En çok kullanıcısı olanın, en çok takipçisi olanın, en çok beğenilen ve paylaşılanın değerli olduğu bir dönemdeyiz. İnsanların kullanıcı olarak kullanıldığı, tüketildiği bir ağlar bütününün parçalarını oluşturuyoruz. Kendi ellerimizle ve yönlendirilen hislerimizle, kendi kendimizi tüketiyoruz. Birçok şeyin farkında olmadan, bilmeden kullanıcı olarak hayatımıza devam ediyoruz. Bugün yaşadığımız sorunların temelinde bu bilgisizlik yatmaktadır. Veriler dünyasındaki hakiki bilginin zavallı hali, insanın içine düştüğü en büyük sorunlardan biridir. Bu çalışmada özgür olarak yaratılmış insanın teknoloji dünyasının geliştirdiği esaretten kurtulması için gereken detayları ortaya koymaya çalıştık. Bu detayları da “Sosyal medyanın üçüncü boyutu” olarak ifade ettik.

    7,94
  • Şov ve Mahrem

    Anlam dünyasının farklı uçlarında yer alan iki kavram; şov ve mahrem. Postmodern dönemde, “mahrem” olanın sınırları “şov” tarafından aşındırılıyor ve şov, mahremi esir alıyor. Kitle kültürünün içine sıkışmış insan, varolmanın yolunu “fark edilmekte” buldukça görüntülere sığınıyor Kimlikler imajlar üzerinden inşa edilirken dinî/ahlakî normların yerinin modanın lokomotifliğinde tüketim kriterleri alıyor. Artık sokaklar sahne, insanlar oyuncu. Oyunu yazanlarsa “kamusal alanın mübarekleri” yani modacılar. Kutsalını kaybeden dünya, yeni kutsallar arayışında modacılara teslim oluyor. Mahremiyet sınırlarında kalması gerekenlerin teker teker “şov” malzemesine dönüştürüldüğüne bir dönemde Sosyolog Fatma Barbarosoğlu, çağımızın çelişkisi üzerine yazdı; Şov ve Mahrem.
    devamını oku

    10,24
  • Söz Direnişçilerde

    Bu kitap zor ve meşakkatli, bir o kadar da maceralı bir sürecin ardından ortaya çıktı. Kitapta bulunan röportajları gerçekleştirmek için bir bölgeye girerken kimi zaman kılık değiştirdim, kimi zaman sınırlarda para karşılığında kaçakçılarla anlaştım. Çatışmaların ortasında kaldım, peşimdeki istihbarat ajanlarını atlatmaya çalıştım, gözaltına alındım, sorgulandım. Özellikle Bağdat’a direnişçilerle görüşmeye giderken şehrin girişinde durdurulup başıma silah dayandığı anı ve Afganistan’da bir saate yakın şiddetli bombardıman altında kaldığım, yanımda insanların ölüp yaralandıkları o zor dakikaları sanırım hayatımın sonuna kadar unutamayacağım. Çünkü o anlar, artık dünyaya veda etme vaktimin geldiğine inanmış ve melekleri beklemeye başlamıştım. İnsan, ölümün kıyısından tekrar yaşama geri döndüğü vakit çok farklı duygular yaşıyor. Hatta hayata alışmakta bile zorlanıyor. Direnişçilerle ve direniş gruplarıyla ilgili karalamaya yönelik, uzaktan yapılan değerlendirmelere asla itibar etmedim. Çünkü savaş bölgelerinde gazetecilik yaparken uzaktan, masa başından yapılan değerlendirmelerin hiç de doğruyu yansıtmadığına bizzat şahit oldum. Bundan dolayı aylarca farklı coğrafyalarda direnişçilerle birlikte kaldım ve günlerce onları dinledim. Kitabı okurken siz de Filistin’den Afganistan’a, Patani’den Çeçenistan’a, Irak’tan Filipinler’e kadar geniş bir coğrafyada yolculuk yapma fırsatı bulacaksınız. Ayrıca dünyaca ünlü direniş liderlerinin hayatlarıyla ilgili bilinmeyenleri, bu kişilerle ilgili benim kişisel gözlem ve düşüncelerimi de okuyacaksınız.

    6,79
  • Söz Mühendisi

    Hiç bitmesin dediğin zamanlara, gün geliyor keşke hiç yaşamasaydık diyorsun.
    Hayat ne garip.

    İyi ki varsın dediğiniz insanın yokluğu ile huzur bulduğunuz günler de gelecek. Bu sana hayatın verdiği en önemli ders olacak. Bir zamanlar iyi ki vardı, şimdi iyi ki yok. Çok acayip bir durum elbette. Hasta olmasına bile dayanamadığın biri için gün gelir “Daha beter olsun.” dersin. Bugün çok sevdiğin, yarın görmek istemediğin birine dönüşebilir.

    Kabullendim, böyle olması gerekiyormuş. Bugün yoktu, yarın da olmayacak.

    Bir zaman sonra çabalamayı bırakıyorsun. Hani elinden geleni yapıyorsun ve daha fazla zorlamıyorsun. Bir zaman sonra elinden değil, içinden bile gelmiyor bir şey yapmak. Bedenin değil tüm ruhun yorulmuş. Çabalamak istemiyorsun. Ne olacaksa olsun diyorsun. Zamana bırakmak en güzeli aslında. Zamanla gelir, Zamanla gider, Zamanla biter.

    9,09
  • Söz Mühendisi 2

    Gönlünüze aldığınız, gönlünüzü almayı bilsin. Sevdanız eksilenlerden değil, giderek artanlardan olsun. Azalan sevgi mezara bile çiçek bıraktırmaz çünkü.
    Vicdan rahatlığına önem veren insanlara denk gelesin. O kadar önemli ki bu kadar gamsızlık varken. “Bu cümlem onu ne kadar yaralar?” diye bir an olsun düşünmek yerine ağzına geleni hiç çekinmeden söylen insanların bol olduğu bir coğrafyada, cümlelerini seçerek konuşan insanlara denk gelesin. Kalbini kırmak yerine, onun değerini bilen, o kalpte güzel bir yer edinmeyi hayal eden insanlar çıkar karşına umarım.
    Eskiden olsa koşa koşa gideceğin yere şimdilerde bir adım bile atmıyorsun. Bir zamanlar delice sevdin ama şimdilerde ona ait bir duygu bile beslemiyorsun.
    Nelere alışmadık ki? Hayat seni öyle bir noktaya getiriyor ki “Unutamam.”, “Ben onsuz yaşayamam.”, “Artık ben yaşayan bir ölüyüm.” dediğin yerde seni diriltiyor. O unutamam sandığını bir süre sonra daha az hatırlamaya başladığında, anıların sadece gece geldiğinde aklına ve tebessümle baktığında o günlere anlıyorsun alıştığını. O gitti ve gelmeyecek. Bitti ve başlamayacak bir daha.

    7,94
  • Söz ve Diksiyon Sanatı

    “Öyle güzel konuşanlar var ki, bildikleri konu üzerinde düşüncelerini, duygularını düzgün tümceler kurup etkili sözcükler bularak söyler, dinleyenleri hayran bırakırlar.”
    Nüzhet Şenbay

    Bu kitap hem günlük konuşmalar, hem de çeşitli konferanslarda dilin doğru ve etkili kullanıma yönelik örnek alıştırmalar içeren bir el kitabıdır.

    7,94
  • Sözlerin En Güzeli Kur’an

    Kur’an on dört asrı aşkın bir süredir Müslümanların pratik hayatlarının ve medeniyetlerinin değişmez ilham kaynağı olmuştur. Her dönemde bilginler, onu anlamaya ve keşfetmeye çalışmışlardır.
    Günümüzde de yeryüzünün değişik kıtalarında yaşayan sayısız Müslüman, onun dupduru hayat pınarından beslenmektedir. Merhamet, adalet cömertlik ve daha nice insani erdem onun sayesinde yaşanmaktadır.

    4,49
  • Sözün Eşiğinde

    İnsan yazıyı okur; söze tutunur, ancak söz, öz’ün bir ifadesi ise, yani kavramın. Dil dünyayı kurmaz; yalnızca ifade eder, dile getirir. Dünyayı kuran dil değil insandır, yani anlam; çünkü anlam bizatihi insanın kendidir. Söylemde, yazıda, kısaca dilde sözcüklere takılanlar sadece oyun oynarlar; mefhumlara, kavramlara dikkat kesilenler ise muhatabın kastını anlarlar. Anlamak, anlaşılmak istemenin ilk ilkesidir. Çünkü ancak böyle bir bağlamda insan üzerine, insanlarla, insanca konuşmak mümkündür…

    7,94
  • Stephen Hawking / Küçük İnsanlar Büyük Hayaller

    Tasarımcılardan sanatçılara, bilim insanlarından yazarlara bu özel kişilerin hayat hikâyelerini keşfedin. Hepsi hayalleri olan küçük çocuklardı ve büyüyüp inanılmaz işler başardılar. Stephen Hawking küçük bir çocukken yıldızlara bakar ve evreni merak ederdi. Okulda hiçbir zaman harika bir öğrenci olmasa da merak duygusu onu Oxford ve Cambridge gibi İngiltere’nin en iyi üniversitelerine taşıdı. Bu bitmeyen merak, onu ayrıca 20. yüzyılın en büyük bilimsel buluşlarından birini yapmaya kadar götürdü ve Hawking Işıması Teorisi bu şekilde ortaya çıktı.

    6,79
  • Stratejik Düşünme / İslam Toplumu’nun Yeniden Doğuşu -5

    Dünya çapında büyük değişikliklerin yankıları kulakları sağır ettiği, değişim çağrılarının her noktadan dillendirildiği tarihi bir dönemeçte İslam toplumları maruz kaldığı askeri ve kültürel tehditler karşısında hak için göğsünü siper ederek küllerinden yeniden dirilmenin arayışı içindedir. İlk bakışta sahnede ümitlenmek için yeterli performans görünmüyorsa da toplumların tarihi serüveni hakkında bilgi sahibi olanlar her kalkınmanın uzun ve karanlık bir gecenin ardından geldiğini bilirler. Tüm toplumlarda olduğu gibi İslam Toplumu da artık gerçek bir kalkınma süreci içine girmiştir. Biraz zaman alsa da İslam’ın, kendisini yeniden dünya siyasi sahnesine güçlü bir şekilde çıkartacak güç ve olanaklara sahip olduğundan asla şüphe yoktur… İşte bizim bütün emelimiz ve umudumuz da budur. İslam Toplumunun Yeniden doğuşu için bizler, zihinlerde birikmiş soru işaretlerini cevaplandırmak, bu alanda oluşmuş beklentileri karşılamak için ve ümit ışığı olması düşüncesi ile bu elinizdeki “Toplumsal Diriliş Serisi”ni sizinle paylaşıyoruz.

    6,79
  • Şu Acayip Anneler

    Dizimizin bu on sekizinci kitabı diğerlerinden bir miktar farklı. Çünkü konumuz bu sefer çok ciddi ve biraz da duygusal: ANNELER! Fakat merak etmeyin ŞU ACAYİP ANNELER kitabı, elinizde tomar tomar kağıt mendil ile okuyacağınız, ağlamalı sızlamalı bir kitap değil. ´Acaba benden bansetmiş mi?´ diye merak edip kitabınızı okumak isteyen anneleriniz de çok eğlenecekler eminim.

    9,09
  • Şu Acayip Bitkiler

    ACAYİP Şeyler Dizisi’nin ikinci kitabı ile karşınızdayız! Dizinin ilk kitabı olan Şu Acayip Hayvanlar’da, hayvanlar alemine dair, pek acayip şeylerden söz etmiştik. Elinizdeki bu ikinci kitapta ise, konumuz bitkiler!
    Salkım söğütlerin, devedikenlerinin, eğrelti otlarının, papatyaların ve adını bildiğiniz bilmediğiniz ne kadar bitki varsa onların öyle sesiz sakin duruşuna sakın aldanmayın! Bitkiler dünyası, tahmin bile edemeyeceğiniz kadar hareketlidir aslında. Üstelik, maceranın da bini bir para!
    Bir tohumun uyanışından, bir yaprağın fotosentez yapışına, bir sinekkapanın sinek kapışına, küstüm otunun küsmesine ve ısırganın ısırmasına gelin bir de yakından bakın. Çok acayip şeyler göreceksiniz!
    Gerçekten çok acayip!

    6,79
  • Şu Acayip Burunlar

    Hanımefendiler, beyefendiler! 2008 yılından beri devam eden Acayip Şeyler dizisinin 22. kitabına hoş geldiniz! Biliyorum siz ŞU ACAYİP BABALAR’ı bekliyordunuz ama uzun zaman önce yazacağımı söylediğim ŞU ACAYİP BEŞ DUYU bir türlü yazılamayınca, daha doğrusu her bir duyu için ayrı bir bölüm yapmaya karar verdikten sonra -çünkü bütün duyuları tek bir kitaba sığdırmak mümkün olmadı- gözler ve kulakların ardından, burunları da aradan çıkarmak istedim. Bu yüzden, 22. kitapta konumuz, ŞU ACAYİP BURUNLAR! Umarım şimdiden burnunuza, iyi bir kitap kokusu geliyordur…

    9,09
  • Şu Acayip Gökyüzü

    “Gökyüzünün hayat bilgisi ve fen bilgisi kitaplarında yazmayan çok acayip gerçekleri” İŞTE geldik Acayip Şeyler Dizisi’nin dördüncü kitabına. Bu kitapta konumuz gökyüzü yani başımızın üzerindeki mavi gök kubbe… Geçenlerde büyük bir gazetenin internet sitesinde gezinirken “Gereksiz Bilgiler” diye bir köşe gördüm. Merak edip bir baktım ve çok şaşırdım. Çünkü “gereksiz bilgiler” adı altında bakın hangi başlıklar vardı: Gökyüzü neden mavidir? Bulutlar nasıl oluşur? Yağmur nasıl yağar?.. Demek birileri için bütün bunlar gereksiz birer bilgiden ibaretti öyle mi? Bunu gördüğüm sıralarda, sizler için bu kitabı yazmakla meşguldüm ve yağmurun nasıl yağdığına dair sayfalar dolusu yazı okumuştum. Ancak okuduklarım içinde, bana gereksizmiş gibi gelen tek bir cümle görmedim. Yağmur bizim için ne kadar önemliyse; onun gökyüzünün engin maviliği içinde ipsiz ve direksiz dolaşan dev gibi bulutların içinde,nasıl damla damla yaratılıyor olduğunu bilmek de, o kadar önemliydi… Bu gökyüzünün altında yaşıyorsak, uzayın korkunç soğuğundan, güneşin zararlı ışınlarından ve daha pek çok tehlikeden bu gökyüzü ile korunuyorsak, ciğerlerimizi bu gökyüzünden içimize çektiğimiz hava ile şişiriyorsak, bu gökyüzünden üzerimize usul usul yağdırılıyorsa yağmur ve yeryüzündeki hayat, o yağmur ile devam ettiriliyorsa, aynı gökyüzünün mavi teninde yedi renkli bir çiçek gibi açan gökkuşağını seyredip neşeleniyorsak, aynı gökyüzünde esen kekik kokulu rüzgarlara serinliyorsak; gökyüzü bizim için bu kadar önemliyse, ona dair öğrenebileceğimiz hiçbir bilgi gereksiz ve önemsiz olamazdı. Elinizdeki kitabı okuduğunuzda bana hak vereceksiniz eminim!

    7,90
  • Şu Acayip Hayvanlar

    Hepiniz biliyorsunuzdur ama, ben yine de ACAYİP kelimesinin ne anlama geldiğini kısaca anlatayım:
    ACAYİP, garip, tuhaf, alışılmadık, olağanüstü, tabiatüstü, şaşırtıcı, mucizevî, akıl almaz.. gibi anlamlara gelir.
    Peki nedir ACAYİP olan?
    Herşey!
    Evet etrafımızda gördüğümüz herşey, aslında çok ACAYİP’tir. Ancak, alışkanlık denen yapışkan bir hastalık yüzünden,—üstelik çok da bulaşıcıdırıbiz aslında çok ACAYİP olan milyon tane şeyi, artık pek ACAYİP bulmamaya başlarız. Daha doğrusu, onların üzerindeki ACAYİPLİKLERİ farketmek; en azından ilk bakışta farketmek, bizim için mümkün olmaz. Bir süre sonra da, gözümüzün önünde dursalar bile, onlarda bir ACAYİPLİK, bir harikalık ve mucizevi bir yaratılış olduğuna tamamen kör kalırız.
    —Ne olmuş canım, tavuk işte, bak yumurtladı. Oh ne iyi!
    —O bir İneeeeek! Süt verecek tabii!
    — Ağaçtan elma çıkar tabi kardeşim, bulaşık süngeri çıkacak değil ya!
    —Yani bulaşık süngeri çıksa daha ACAYİP olurdu öyle mi?
    — Ee.. tabi!
    İşte bu bu tür sözler, insanların artık ACAYİP şeylere, karşı kör olduklarını, söyler.
    Oysa biraz düşünsek, ne tavuk, ne yumurta, ne inek ne süt ne ağaç, ne meyve… sıradan şeyler değildir. Her biri, kelimenin tam anlamıyla; akıl almaz, harika, olağanüstü, tabiatüstü, mucize.. yani ACAYİP’tir.
    Yumurtayı elinize alın mesela. Ve ona sadece kahvaltılık bir yiyecek olarak görmekten başka bir gözle bakın! Sonra tavuğu düşünün, bu kusursuz kabuğun resmini çizmek bile, bizim için neredeyse imkansızken, tavukların bunu nerelerinden çıkarıp attıklarını aklınıza bir getirin. Ortada bir pergel yok, gönye yok, hesap, kitap yok! Bütün gün gıdaklayıp ekmek kırıntısı, solucan ve bir yığın börtü böcek yiyen tavuğun, böyle bir yumurtanın kabuğunu bile kendi başına yapıyor görünmesi ACAYİP değil mi?
    Yumurtanın içinden hiç bahsetmiyorum bile. O, daha da ACAYİP çünkü!
    Çamurlu ve bulanık bir suyu kökleriyle, içen ama dallarından nar gibi, mandalina gibi, elma gibi, kiraz gibi, şepşeker meyveleri bizlere uzatan ağaçlar da ACAYİP’tir. Ve ACAYİP kelimesinin anlamlarından biri olan MUCİZE’dir.
    Koca kafalı inekler, yedikleri onca ot ve samandan sonra, bembeyaz ve tatlı bir süt çeşmesi haline gelmeleri de insaf edin arkadaşlar ACAYİP değil midir? Harika değil midir? Mucize değil midir?
    Şu kısacık önsöz de, ben size daha başka örnek vermeyeceğim. Ama ACAYİP ŞEYLER DİZİSİ’nin sayfaları arasında, hayvanlar aleminden, bitkiler aleminden, kendi vücudumuzdan, uzaydan, yeryüzünün denizlerinden, dağlar?ndan, rüzgarlarından, bulutlarından…Karıncalardan, arılardan.. pek çok ama pek çok örnekler vereceğim.
    Çok ACAYİP şeyler anlatacağım. Üstelik bunlar, efsane, masal, mesel, hikâye olmayacak! Yaşadığımız bu evrenin, her zerresine kadar var olan ACAYİP şeylerden, harikalıklarından ve yaratılış mucizelerinden olacak!
    Bir kitapta, bitkiler aleminde gezeceğiz, bir başkasında insan vücudunda, bir sonrakinde ise, uzayın derinliklerinde, yıldızlardan yıldızlara, adım ad?m koşacağız.
    Dikkat! Dikkat! ACAYİP şeyler dizisi başlıyor!
    Ama, gerçekten çok ACAYİP!
    •••
    İşte diziminiz ilk kitabı ŞU ACAYİP HAYVANLAR!
    Haydi buyrun! Antiloplar, devekuşları, sinekler, arılar, ağustosböcekleri, kaplanlar ve “Sakın üzerine basmayın ha!” sümüklüböcekler sizleri bekliyor!
    Çok ACAYİP, çoook!
    gizle
    6,79
  • Şu Acayip Kuşlar

    Acayip Şeyler Dizisi’nin çok meraklı, çok heyecanlı ve çok sabırsız okuyucuları, bir kez daha merhaba!

    Dizimizin onuncu kitabında, gökyüzünü paylaştığımız kanatlı dostlarımızın dünyasında mucizelerle dolu çok acayip ama gerçekten çok acayip bir yolculuğa çıkacağız…

    6,79
  • Şu Acayip Uzay

    Milattan çok önceki yıllardı. Babil’in başşehri Hilla’da, Gök bilimci Nebulakad adında yaşlı bir adam yaşardı. Nebulakad, gündüzleri yatar uyur; geceleri ise, çıkabildiği en yüksek tepenin üstüne çıkıp, gün doğumuna kadar gökyüzünü seyrederdi. Eğer başının üzerinde olağanüstü bir şeyler olduğunu gözlemlerse, hemen çantasından Moleskin marka kil tabletini çıkarıp, not alırdı… …Bu gece gökyüzünde bir kuyruklu yıldız belirdi. Başı güne} gibi parüdıyordu. Akrebin kuyruğuna benzeyen bir kuyruğu vardı. Kuyruğu da ışık saçıyordu. Önce korktum ama zaman içinde korkum geçti. Yarın, yüce kralımıza gidip dün gece bir kuyruklu yıldız gördüğümü söyleyeceğim. O da bana, ‘Eğer bu kuyruklu bir yalansa dilini çeker koparırım!’ diyecek… Kralımı seviyorum çok iyi bir adam. Eğer adı Halley olsaydı, bu kuyrukuluyıldıza onun adını verirdim. Ama, adı Halley değil…

    6,79
  • Şu Acayip Yeryüzü

    ACAYİP Şeyler Dizisi’nin bu üçüncü kitabı ile hepinize yeni bir merhaba! Bir önceki kitapta sözünü ettiğimiz gibi üçüncü kitabımızın konusu, ŞU ACAYİP YERYÜZÜ! Bu kitabın sayfaları arasında, yeryüzünün Hayat Bilgisi ve Fen Bilgisi kitaplarında yazmayan çok acayip gerçeklerini bulacaksınız. Güzel mavi gezegenimizin, kendine özgü yuvarlaklığı, çekiciliği, yer kabuğunun altında saklı katmanları, yanardağları ve elbette yanmayan dağları, çölleri, buzulları ve okyanuslarıyla acayip ama gerçekten çok acayip bir yer olduğunu göreceksiniz… İçindekiler: Yer nasl bir yer? Uzaydaki mavi devekuşu yumurtas Yer bizi çekmese Yer’in dayanlmaz çekiciliği Ne büyük, ne küçük Ne sıcak, ne soğuk Yerin kabuğu ve elma kabuğu Çekirdeğin faydaları Yanardağlar neden yanar? Dünyanın çatıları Neye yarar dağlar? Yeryüzünün çölleri Buzdan ülkeler Toprağın hikâyesi Benzin deposundaki dinazor H2OOOOOOOOH! ARİSTOTALES’İN, beyaz harmaniyesine sarılıp, zeytin bahçelerinde ders anlattığı günlerdi. İhtiyarın anlattıklarından canları sıkılan iki öğrenci, (Tabi ki, Akhuzittines ve Saftirikiles) kaş göz işareti yaparak aralarında anlaştılar ve gruptan ayrılıp, bir tepeciğin eteğinde sırt üstü uzanarak, lakırdı geyiğinin boynuzlarını cilalamaya başladılar. Ancak iki felsefe öğrencisi, ne konuşabilirlerdi ki!? “Sence” dedi, Akhuzittines. “Yer nasıl bir yer? Saftirikiles, harmaniyesinin eteklerinde dolaşan bir kaç iri karıncayı püfledikten sonra: “Sana yerin düz bir tepsi gibi olduğunu kaç kere anlatacağım!” diye cevap verdi. “İhtiyar öyle söylemiyor ama!” dedi Akhuzittines. “İhtiyarı boşver sen! Ben gözümün gördüğüme inanırım. Ve Dünyayı düz bir tepsi gibi görüyorum!” dedi Saftirikiles. “Şu uzaktaki geminin yavaş yavaş ufukta kaybolması işine ne diyorsun?” diye sordu Akhuzittines. “Peh! Hiç zekice değil. Bir göz yanılması işte!” dedi Saftirikiles. “Hadi ama.. Pekala yeryüzünün düz değil de tostoparlak bir şekli olduğunu göstermez mi bu?” diye sızlandı Akhuzittines “Eğer Dünya yuvarlaksa, tam altımızda yaşayanların dondurma topları nasıl oluyor da külahlarının üzerinde düşmeden durabiliyorlar ha?” diye bağırdı Saftirikiles…

    7,90