-
Ahlak Sorunsalı Batı Modernitesinin Ahlaki Eleştirisine Bir Katkı
Ahlak bireyin amel aracılığıyla kendini gerçekleştirmesini ifade eder. Bu yönüyle insanın özü ve onu diğer canlılardan ayıran temeldir ahlaklılık. Akıllılık da dâhil olmak üzere tüm insani vasıfların kendisinden neşet ettiği bir niteliktir. Ancak meseleye yüzeysel bakan modernler bunu reddederler, dünya hakkındaki zanlara zemin hazırlayan soyut akıl üzerinde ısrarcıdırlar. Bu ise görecelik başta olmak üzere ahlakla ilgili fikrî karmaşayı beraberinde getirir. Taha Abdurrahman’ın Ahlak Sorunsalı kitabına da yansıyan felsefi düşüncesinin bütünündeki hâkim çizgi kesinlikle ahlaktır. Onun eserleri çeşitli yönleri ile birlikte ahlak felsefesi adını verebileceğimiz bir alanda konumlanır. Teorik şekilde ifade edilmiş ve uygulamayla zenginleştirilmiş bir ahlaki amele öncelik verir. Filozofun görüşlerini, birbirini destekleyen sorunsallar ve kanıtlamalar biçiminde sunan eser tam anlamıyla bu çizgiye odaklanmakta hem Batı’da hem de İslam dünyasında karşılaşılan temel meselelere eğilmektedir. Onun kapsamlı ahlak düşüncesi yüzeysel ahlakın tersine, bizi otoritenin logosta değil, ahlakta olduğu yeni bir medeniyet kurmaya çağırır. Öyle ki bu medeniyette insanın hakikati aklı ve sözüyle değil, ahlakı ve fiiliyle tanımlanır. Bundan uzak maddeci küreselleşme biçimlerini aşmanın yegâne yolu da ahlaklılıktır. O hâlde insanın bu dünyada düzelmesini ve ahirette kurtulmasını istiyorsak, insanı ahlak medeniyetine hazırlamaktan kaçış yoktur. Seküler modern olanı İslam ahlakı ile eleştiren Ahlak Sorunsalı, insanın varlığının ahlaktan önce değil, onunla beraber olduğu esasını kavramak için önemli bir başlangıç.
-
Akıl ve Erdem Türkiye ‘nin Toplumsal Muhayyilesi
Bir tarafta sağlam ve derin kökleri olan ve böylece dünyada bir var olma noktası (“merkezi”) bulunan, diğer tarafta açık ufuk perspektifiyle dünyaya bakan ve yeni imkânlara kapı aralayan bir özne olmak mümkün müdür? Bu soru, Akıl ve Erdem’in temel sorunsallarından birini oluşturuyor . Bir yanda dünyayla entegre olmak ve modernleşmek adına kendi varlığına sırtını dönmek, öte yanda kendi olmak adına her şeyi ötekileştirmek ve küçük milliyetçiliklere hapsolmak, Türk modernleşmesinin ürettiği sonuçlardan biri. Küreselleşme ve çoğul modernite çağında Türkiye bu yüklerinden kurtulmaya çabalıyor . Akıl ve Erdem, modernitenin ve Aydınlanma’nın temel iddialarını sorgularken, bunların Türkiye tecrübesinde tekabül ettiği yeri tespit etmeye çalışıyor ve mevcut ikilemlerin yerine “biz ve onlar” gibi yeni dikotomiler inşa etmektense, moderniteyi de aşan bir var olma ve düşünüş biçiminin imkânlarını araştırıyor .
-
Akıllı Türk Makul Tarih
İnsan tabiata doğar, hayatı ise kurar. Hayat hafızayla, geçmişle, tarihle hayat bulur. Tarihi bilmeyen insan, geçmişi bilmeyen insan demek değildir; geleceği bilmeyen, hayatı ön-göremeyen insan demektir. 1000 yıldır bu topraklarda tarih yazmış Türkler, ancak tarihi tecrübelerine mensubiyet; inşa ettikleri medeniyete aidiyet duymakla dik durabildiler. İşte bu deneme Türk kimliğini teşrihe çalışıyor. İnsan olmaklığı en temel varoluş tarzı olarak benimseyen, bu yüzden de sırtlanların arasında yalın-ız kalmış ama dik-duruşunu, yürüyüşünü, kısaca kendilikini koruyarak yeni bir hayatı teklif ve temsil etmeye çalışan Türk’e, bu gayreti kemale taşıyacak ilkeleri ve hedefleri işaret eden yazılardan oluşuyor.
-
Aklın Anatomisi Salt Aklın Eleştirisinin Teşrihi
Bu çalışmanın esasını Kant’ın başyapıtı “Salt Aklın Eleştirisi”ni irdelemek oluşturuyor Prof. Duralı eserinde Kant’ın hayatını ve felsefesini inceleyip yorumlarken; büyük filozofun “çığır açıcı paradigmasını” ortaya koyuyor. “Kant’ın inşaa olduğu muazzam felsefe yapısı (sistemi), yeni bir çığrın pınardır. … ideolojik yansımaysa bağrında, İngiliz kültürü ile felsefesi çıkışlı hakim Çağdaş küreselleştirilen İngiliz-Yahudininkine seçenek oluşturacak medeniyet tasarısını taşıyacaktır.”
-
Ana Meseleleriyle Kelam ve Felsefe
Fahreddin er-Râzî (ö. 606/1210) kelâm, felsefe, tefsir ve usûl-i fıkıh alanlarına dair çalışmalarıyla felsefî ve dinî ilimlere yeni bir yön vermiş ve bu nedenle “el-İmâm” olarak tanınmıştır. Bu çalışmada orijinal metniyle birlikte tercümesine yer verilen el-Muhassal Râzî’nin yaşadığı döneme nispetle önceki ve sonraki âlimlerin, filozofların ve kelâmcıların görüşlerinin özetini veren, başka bir ifadeyle kelâm ve felsefenin temel meselelerini karşılaştırmalı inceleyen bir eserdir.
Râzî eserde farklı düşünce grupları tarafından ileri sürülen iddiaları gerekçelendirme ve açıklama güçleri ile tutarlılıkları açısından incelemekte ve böylece “tahkîk” denilen araştırma tarzının en güzel örneklerini vermektedir. el-Muhassal bu özellikleriyle İslam düşünce tarihinde vazgeçilemeyen “klasik” bir eser olmuş, üzerine birçok âlim tarafından şerh ve haşiyeler kaleme alınmış ve XII. yüzyıldan sonra yazılan kelâm ve felsefe kitaplarının meselelerini büyük ölçüde belirlemiştir.
el-Muhassal klasik kelâm ve felsefenin temel meselelerini karşılaştırmalı olarak ele almakla birlikte İslam inancının ana meselelerini içermesi bakımından ayrıcalıklı bir öneme sahiptir. Eser, İslam düşüncesindeki bilgi, yöntem, varlık ve fizik dünya tartışmalarını bütünüyle içerdiği gibi Allah’ın zatı, sıfatları ve fiilleri ile nübüvvet, âhiret ve imâmet konularını da ele aldığı için okuyucu bu eserde İslam inancının ana ilkelerinin aklî ve naklî delillerle nasıl temellendirildiğini ayrıntılı bir şekilde görebilecektir.
-
Barbarları Beklerken Edward W. Said Anısına
Barbarları Beklerken, 25-26 Mayıs 2007 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi’nde aynı ad altında düzenlenmiş konferans bildirilerinin bütünüdür. Edebiyatın Gücü, İktidara Hakikati Söylemek, Filistin Sorunu ve Bugüne Edward Said’in Gözüyle Bakmak başlıklarındaki dört bölümde Mariam C. Said, Elias Khoury, Timothy Brennan, Jacqueline Rose, Fawwaz Traboulsi, Rashid Khalidi, Saree Makdisi, Tuncay Birkan, Ilan Pappé, Raja Shehadeh, Karma Nabulsi, Joseph A. Massad, Meltem Ahıska, Gauri Viswanathan ve Mahmood Mamdani’nin bildirileri bütünlüklü bir Said portresi çiziyor. .
-
Başını Örten Kızlar Felsefe Bilmelidir
“Başını Örten Kızlar Felsefe Bilmelidir” İsmet Özel’in Türk yazısı ile neşrolunan çift kapaklı beşinci kitabıdır. Türk istiklâli sözüne bir mânâ atfetmek için başını örten kızların felsefe bildiği günü beklemekten başka çare yok. Varsa ben bilmiyorum. Bu arada gönlümüzü karartmamak için zihnimizi meşgul edecek bir şeyler bulmamız lâzım. Köprülerinin altından çok suların aktığı söylenen, küreselleşmenin hallaç pamuğu gibi attığını sinir gerginliğiyle gözlemlediğimiz yerkürede Türk istiklâline ne kıymet verildiği kimin umurunda? Daha vahim sual: Türklerin istiklâle kavuşması ile Türk gücünün neye yettiği arasında bir münasebet, bir mütekabiliyet olabilir mi? Neyi anlar, hangi yola girer isek Türk milletinin istiklâline kıymet biçmemiz mümkün olabilir? Hayrını ancak onu ahiretin tarlası bilip sürerek geçirirsek göreceğimiz dünya hayatının bütün zamanlar ve bütün mekânlarda hangi illetten mustarip olduğunu, bu illetin isimden mahrum bırakılıp bırakılmadığını fark etmeden mezkûr suallere cevap bulmamız mümkün değil. Olanca sıkıntı temsil eden (Müslüman) ile temsil edilen (İslâm) arasında idrak etmeğe icbar edildiğimiz kaçınılmaz mesafeden doğuyor. Nedir o mesafenin karakteri? İhlâs ve takva aynı şey mi?
-
Batı Düşüncesi – Felsefi Temeller
Bu kitapta, “klasik”, “modern” ve “çağdaş” ayırımlarına bağlı olarak, tarihî bir mahiyet arzeden Batı düşüncesi tarzı, temel özellik ve farklılıkları ekseninde ele alınıp değerlendirilmeye çalışılmaktadır.
-
Büyük İslam Şairi Dr. Muhammed İkbal
“Artık bütün insanlığa en gür sesimle haykırarak ilan ederim ki, insanlığın yegane kurtarıcısı bulunan Hazret-i Muhammed’e olan manevi bağlılık, cihanda en büyük bahtiyarlıktır.İç huzuru denilen o büyük saadete ancak onun feyziyle erilir.Bu nimetten mahrum olan gönül, sahraya atılmış bir kuş tüyüne benzer ki yırtıcı rüzgarların önünde serserice oradan oraya sürüklenmeye mahkumdur.”
-
Derin Yapı / İslam-Türk Felsefe-Bilim Tarihinin Kavram Çerçevesi
İslam medeniyetinde tarihî süreç içinde, siyasi iktidarların değişmesine karşın ulemanın yüklendiği bir ilmî süreklilik söz konusudur. Söz konusu ilmî süreklilik İslam medeniyetindeki hem hayat görüşü hem de dünya resmi kavramlarındaki sürekliliğin de temelini oluşturur. Ancak derin-yapıdaki bu süreklilik, aynı zamanda nazarî ve istidlâlî yöntemlerle üretilen kavram ve yargılardaki değişim ve oluşumların da nedenidir. Değişik zamanlarda kaleme alınan bu çalışma, hem İslam-Türk felsefebilim tarihindeki derin-yapının nazarî ve istidlâlî kavram ve yargı uzayında yaşadığı değişim ve oluşumları tarihî bağlamı içinde ele alıyor, hem de gelecekte İslam hayat görüşü çanağında yeniden üretilecek felsefe-bilim bakış-açılarının nazarî ve istidlalî kavram ve yargı imkânlarına tarihî deneyimi yorumlayarak işaret ediyor.
-
Dil Belası
Eser, büyük İslam alimi İmam Gazali’ye ait İhya’dan bir bölümün tercümesidir. İçinde her insanın cennete veya cehenneme gitmesinde en önemli sebep olan dilin afet ve hastalıkları işlenmektedir.
Eserde, dilin yirmi çeşit hastalığından ve dille düşülen tehlikelerden bahsedilmekte, tespitten sonra tedavi yolları gösterilmektedir.
Günümüz insanın en fazla müptela olduğu yersiz, gereksiz ve ölçüsüz konuşma hastalığına kesin ilaç olacak bir kitap. -
Dillerin Kökeni Üstüne Deneme (Ciltsiz)
Jean-Jacques Rousseau (1712-1778): Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev’den Toplum Sözleşmesi’ne
ve Emile’e, İnsanlar Arasında Eşitsizliğin Kaynağı’ndan İtiraflar’a, insanlık tarihinde çığır açan Aydınlanma düşüncesinin en önemli Romantik düşünür-yazarıdır.
Melodi ve Müziksel Taklit ile İlişki İçinde Dillerin Kökeni Üzerine Deneme ise, Rousseau’nun ilk ses olarak kabul ettiği “doğanın çığlığı”ndan jestlerin diline, sözcüklerin ortaya çıkışına ve “dünyanın adlandırılması”na doğru uzanan bir süreçte dillerin kökenini müzik ve melodi ile ilişkilerine de değinerek anlatıyor. -
Din Dili
Din dilinin konusunu büyük ölçüde Tanrı’nın varlığı, mahiyeti, Tanrı-insan ve Tanrı-tabiat ilişkisi ile ilgili teolojik ifadeler oluşturur. Prof. Dr. Turan Koç’un eseri söz konusu ifadeleri bilimsel bir mercek altına almakta ve ülkemizde din felsefesi alanındaki araştırmalara önemli bir katkı sağlamaktadır.
-
Dini Amel ve Aklın Yenilenmesi
20. yüzyılı büyük yıkımlara uğratan araçsal akılla ilgili pek çok eleştiri yapıldı. Hem Batı dünyasında hem de İslam dünyasında meydana gelen sorunları ele alırken kaba bir akılcılıkla yetinilmemesi gerektiği anlaşılmış durumda. Artık hemen herkes ahlaken temellendirilmiş bir dünya görüşünü şu ya da bu şekilde benimsiyor. Faslı dil, mantık ve ahlak filozofu Taha Abdurrahman Dinî Amel ve Aklın Yenilenmesi adlı eserinde tam da bu konular üzerinde duruyor. İslami uyanışa felsefi temeller kazandırmak amacıyla kaleme aldığı eserinde filozof, bunun yapılabilmesi için iki genel şart ileri sürer: Ahlaki tecrübe ve yenilenmiş akli bir yöntem. Ona göre tutarlı ve bütünleşmiş bir uyanış için bu iki husus tam manasıyla anlaşılmalıdır. Tarihin çizgisel değil ahlaki zamandan okumasını yapan Taha Abdurrahman, bilgiyi amelin kurucu esası, ameli de bilginin olgunlaşmış tamamlanışı şeklinde değerlendirir. Söz ve uygulama arasındaki uyumsuzluklara dikkat çeken filozof, sadece İslam dünyasını değil aynı zamanda Batılı gelenekleri özellikle liberal Batılı geleneği eleştirmektedir. Tartışmanın en zayıf akılcılık biçiminden ahlaken zorlayıcı en güçlü akılcılığa doğru ilerlediği eser, İslam felsefesinin ve teolojik metafiziğin öncüllerini, siyasileştirmeyi, tasavvufi uygulamaları, modern selefi tezahürü çeşitli boyutlarıyla ele alıyor. Dinî Amel ve Aklın Yenilenmesi, uyanışın temellerini atmakla kalmayıp değişen durumlarla şekillenen geleceğin yenilikçi yollarını üretecek ahlaki bir yöntemi belirgin kılıyor.
-
Dua Kader Değiştirir
İnsanın kaderinde öyle bir kırılma noktası vardır ki tam isyan edeceğin an, evet, işte o an ufacık bir dua ile
kaderinin yönünü avuçlarındaki gözükmeyen tılsımla değiştirebilirsin. Her gecenin nasıl bir sabahı varsa her derdin de bir sonu var. Düştükten sonra kalkacak ve üstünü silkeleyip tekrar devam edeceksin koşmaya…Ve unutmayacaksın ki Allah yanında, seninle birlikte…
Eğer yüreğinde Rabb’ in varsa, bu hayatta kimseye ihtiyacın yok demektir. Her şer denilen şeyin içinde kocaman bir hayır var, sakın unutma.
Hz. Mevlana’nın şu dizesi ne de hoştur aslında:
“İyi değilim demek ne haddimize?
Şükürler olsun her halimize!”
devamını oku -
Dünya Bir Deplasman Biz De Yetimler Gibiyiz
Sabah oluyor. Uyanıyorum. Bu bizim vardiyamız. Gezegenin bir tarafı uykuda. Yedi milyar üç yüz milyon insanla oturup konuşmamız lazım. Böyle her gün uyanıp uyanıp ne yapıyoruz? Sonra işte bu omurgalı-omurgasız hayvanlar, çiçekli-çiçeksiz bitkiler, mantarlar, protistler, bakteriler, arkeler vesaire, onlar ne yapıyor?
-
Düşünceler -1/ Kavramlar
Biz, insanî olguda, marksizmin ve her türlü materyalizmin zıddına, ruhî faktörü altyapı, temel olarak kabul ediyoruz. Maddî – ekonomik faaliyetler bunun bir sonucu ve yansıması, netice itibariyle üstyapısını teşkil ederler. Ayni iklimde, medeniyetçe yükseliş ve alçalış dönemlerinin olması başka türlü açıklanamaz. Bize, medeniyet, bir ideali olan insanların büyük fedakârlıklarla gerçekleştirdikleri bir harekettir. “İdeal” ve “fedakârlık”, “özveri” ise, maddî faktörlere aykırı ve karşıt terimlerdir. “Fayda” faktörü medeniyette bir amaç değil, bir araçtır. İnsanların “iyi yaşama” istekleri, düşünülürse, bir amaç değli, asıl amaçlarını gerçekleştirmede bir araçtır. Ama, amaca bitişik bir araç bulduğundan, bir yanıltışla, kimi insanlara amaç gibi gözükebilir. (Kitap’tan sf.8)
-
Evrensel Ufkun İmkanları
Evrensel Ufkun İmkânları, Atasoy Müftüoğlu’nun siyasî alan, hayat, edebiyat, İslâmî uyanış, öncüler, okuma, vakit ve kültür konularında verdiği söyleşilerin önemli bir kısmını bir araya getiriyor. Yazar, sorular karşısında bazen düşüncelerini açıyor, bazen de üzerine doğrudan yazmadığı konular hakkında görüşlerini açıklıyor.
Arap isyanları, İran ve Suriye meselesi başta olmak üzere aktüel konularda muhabirlerin tüm sıkıştırma çabaları karşısında Müftüoğlu’nun bir yandan hakikatin hakkını verirken bir yandan da zarafeti elden bırakmadan günün moda kanaatleriyle arasına eleştirel bir mesafe koymaya çalıştığını görüyoruz.
Travmaların üst üste geldiği, kriz zamanlarında fikrî ve siyasî mirasımızın, siyasî ve kültürel nostaljinin ötesine geçip umut vaat eden bir gelecek inşa etme noktasındaki yetersizliğine sıklıkla değinen Atasoy Müftüoğlu, eleştirel hassasiyetini hiçbir zaman elden bırakmıyor. Müftüoğlu’nun engin kültürüyle yüklü söyleşilerden oluşan Evrensel Ufkun İmkânları,düşünürün külliyatının vazgeçilmez bir tamamlayıcısı mahiyetinde.