Gösterilen 61–80 arası toplam: 806

  • Bağlaçlı Yazılar: Bir Dava Usûlü Denemesi

    Mücadele mecralarının en önemlilerinden biri fikir mecrasıdır. Zira insanoğlu akledip fikretmekle gerçekliği çözümleyebilmekte ve kendi farkındalığını oluşturabilmektedir. Bu çerçevede fikir, hayatta en kıymetli olan husustur. İmana götüren şey de kalp ile akletmek/fikretmektir. Ayrıca insana en fazla değer katan ve haz veren şeyler; anlamak, tanımlamak ve yorumlamaktır. Geçmiş müktesebatın ve “yeni”nin farkında olan bir düşünce gayretiyle, fikir süzülüp akmaya ve dünya görüşü şekillenmeye başlayacaktır. Hedef, mütekâmil bir dünya görüşüne fikir gayretiyle erişmektir. İlim ve fikirle birlikte dava derdinde olmak ise daha üst bir hedeftir. Bir üst hedef olarak bu üçlü, bir bütün oluşturmaktadır: İlim, fikir ve dava.

    6,79
  • Bağlanma

    “Dostluk, karşılıklı birbirine bakmak değil, aynı yöne birlikte bakmaktır” der Exupéry. Yapayalnız dolaşıyor bu çağın insanı. Çünkü birlikte yürüyecek kadar güvenmiyor kimse birbirine. İnsanları birbirine sevdirmek gerekiyor öncelikle, bunun için. Resmî öğreti önce güveni sarstı Türk ulusunda. Böylece eylemsizliğe itti onu. Nasıl birlikte yürünür güven olmadan? Herkes kendi dışında birinden gelen şeylere karşı bir güvensizliğe itilmiş ki konuşmalarda karşılıklı sözlerin birbiriyle ilintili olduğu görülmüyor dense çok olmaz sanırım. Kişiler devletten gelene karşı da kuşkulu, kişilerden gelene karşı da. Ama, ne gelirse gelsin. Her şeye karşı. Güven olmazsa dostluk olur mu? Dostluk olmazsa bağlanma olur mu? Bağlanma olmazsa eylem olur mu? Tarihte örnekleri var; bakalım tüm devrimlere, eylemlere: hangi temel değerlere, yöntemlere yaslanıyor? Nuri Pakdil’in “Fethi Gemuhluoğlu’nun Büyük anısına” yazdığı ‘Bağlanma’ kitabı bir de bu yaklaşımla okunmalı. / Ömer Doğru

    6,79
  • Bana Bir Yol Çizer Misin?

    El âlem ne der ile vicdanım ne der duvarlarından oluşan labirent arasında kalan insanlığın, bu çıkmazdan kurtulmak adına, kâh el âleme kâh vicdana çarpa çarpa yol alması mümkün mü? En en az bu soru kadar içinizden geçirip ifade edemediklerinize ayna tutan bir eserle buluşmak istemez misiniz? Elinizdeki kitap iç yolculuğunuzda arkadaşınız olmak için…

    6,79
  • Bana Öğretmenini Söyle

    İlkokulu bile bitirdiği meçhul olan babam, o gün büyük bir pedagogluk örneği sergilemişti. Başımı öne eğdiğim için sadece yüzümün bir yarısına bakarak söylediği şu sözleri unutamam: “Karnen ölçü değil, senin yarınını değil bugününü gösteriyor karne. Yarın çok şeyler değişir. Sakın bu zayıflarla okumaktan kurtulurum sanma. Otuz yaşına da gelsen okuyacaksın. Ya bu deveyi güdeceksin ya bu deveyi, diyardan gitmek yok!” Anladım ki kaçış yoktu. Pılımı pırtımı alıp içime döndüm. İçim gerçek evimmiş meğer; bunu anladım. Şair Hüseyin Akın’ın öğretmen kimliğiyle, ancak şair duyarlılığıyla eğitim sorunlarını ve olgularını ele aldığı Bana Öğretmenini Söyle, ezber yaptırmayan; ezber bozan denemelerden oluşuyor. Öğretemediklerimiz, Eğitemediklerimiz, Bir Türlü Anlatamadıklarımız adlı üç başlık altında toplanan denemelerde gençlerden yana tavır alan Akın, olaylara onların perspektifinden de bakarak kalıcı çözümler sunuyor.

    7,94
  • Bana Seni Seviyorum Deme Evlen Benimle

    Erkek “Seviyorum” der, adam sevdiği kadının tuzlu kahvesini içer.
    Hayatta birçok kez haksızlığa uğrarız. Lakin öldüreceğini sandığımız hiçbir acıda yılmayız…
    Herkesin bir hikâyesi vardı. Kimi dile getirmedi acıyan yanlarını. Oturup kâğıda döktü acılarını.
    Kimi yalnızca sustu, içine ata ata doldu taştı…
    Yine de tek kelime edemedi. Hayat kimine sevebileceği nice kalpler sundu, kimse sevemedi.
    Elbet benim de dile getiremediğim acılarım var. Anlatmak istesem, anlatılmaz…
    Zaten bazı acılar dile getirilemez. Getirilmek istense de kelimeler yetmez… Dilinden seni seviyorum eksik olmayan insanlar zaten sevemez.
    Aşk hissettirmektir, emektir, bunu kimse bilmez. Dil “seviyorum” dese de, her yürek sevemez.

    7,94
  • Bana Seni Seviyorum Deme Evlen Benimle

    Tuzlu kahve gerçek aşkın sıvı halidir… Hayatta birçok kez haksızlığa uğrarız. Lakin öldüreceğini sandığımız hiçbir acıda yılmayız… Herkesin bir hikâyesi vardı. Kimi dile getirmedi acıyan yanlarını. Oturup kâğıda döktü acılarını. Kimi yalnızca sustu, içine ata ata doldu taştı… Yine de tek kelime edemedi. Hayat kimine sevebileceği nice kalpler sundu, kimse sevemedi. Elbet benim de dile getiremediğim acılarım var. Anlatmak istesem anlatılmaz… Zaten bazı acılar dile getirilemez. Getirilmek istense de kelimeler yetmez… Dilinden, “Seni seviyorum,” sözü eksik olmayan insanlar zaten sevemez. Aşk hissettirmektir, emektir, bunu kimse bilmez. Dil, “Seviyorum,” dese de her yürek sevemez. Erkek, “Seviyorum,” der, sevdiği kadının tuzlu kahvesini içer.

    5,64
  • Bana Seni Seviyorum Deme Hissettir

    Sevmekten daha önemli şeyler vardır. Hissettirmek gibi koklayarak öpmek gibi. Bazen sevilmekten çok varlığını hissetmek istersiniz. Varlığını hissedemediğiniz birini sevemezsiniz. Kadınlar sevildiğini duymaktan çok hissetmek ister. Sevdiği adamın sevgisini hisseden kadından daha güzeli yoktur. Sevdiği kadına sevgisini hissettiren erkeğin aşkına doyum olmaz. Ben bu kitapta kendimi sana hissettirmeye geldim. Ben sevdikçe hissettirdim, sen hissettikçe gittin. Oysa sen benim kalbimin kafası güzel haliydin. Ve o gün öyle bir gittin ki, ben o günden sonra kendimi hissetmedim. Ve o kalple seni sevdim…

    7,94
  • Bana Seni Seviyorum Deme Sev

    Kurduğum en güzel hayallerim yıkıldı. Hem de beklenmedik insanlar tarafından. Bense bu duruma sadece sessiz kaldım. Korkaklığımdan değil, kırgınlığımdan. İnsanın bazen en çok söylemesi gereken şeylerin yerine sahne alır suskunluğu. Bende sustum ve kendi gösterimi kendim izledim. Gişe rekoru kıran bu gösteride, başrolü yalnızlığım ve hayal kırıklıklarım oynadı. Bende yalnızca izledim. En güzel hislerimi değmeyecek insanlar uğruna heba ettim…

    7,94
  • Barbaros Denizlerin Hakimi

    Barbaros Hayreddin Paşa… Akdeniz’i bir Türk gölü haline getiren, düşmanlarının bile büyük saygı duyduğu denizcilik tarihinin belki de en büyük denizcisi. Çocukluğundan itibaren cesareti ve iradesiyle hep en önde olan Barbaros, Türklerin denizlere hâkim olmadığı sürece fitnenin bitmeyeceğine inanıyordu… Denizler ise acımasızdı, en yakınlarını, sevdiklerini kaybetti hırçın dalgalarda… Akdeniz’in kalbinde zehirli hançer gibi saplı Rodos Şövalyeleri, Endülüs’e zulüm eden İspanyollar, Müslümanlara zarar veren korsanlar, Habsburglar, Papalık, Venedik, Ceneviz, Malta, Portekiz ve diğerleri… Türkleri denizlerden atmak için bütün gayretleriyle çabalıyorlardı. Denizlerin hâkimi olmak bu Haçlı ittifakı karşısında zordu, fakat Barbaros da yalnız değildi. Leventleri, hocası Kemal Reis, Piri Reis gibi dostları ve Devleti Aliyye bütün imkânlarıyla Barbaros’un yanındaydı. Eserleri altı dile çevrilen, Türkiye’nin en çok okunan tarihî romanlarının yazarı, okurları tarafından “Günümüzün Peyami Safa’sı” olarak anılan Okay Tiryakioğlu’nun kaleminden sürükleyici, heyecanlı ve derinlikli bir Barbaros romanı…

    7,94
  • Başkaldıran İnsan

    1957 yılında kırk dört yaşında Nobel Ödülünü alan Albert Camus (1913-1960), yaşamı boyunca şu sorunun yanıtını aradı: “İnsan toprakla nasıl bağdaşabilir, yoksulluğu yüzünden acı çekerek, ama güzelliğini koruyarak saçma ve yücelik için nasıl yaşayabilir?” Camus’ye göre sanat `yalancı bir lüks’ ve bencil bir edebiyatçının yapıtı değildir. Sanat yaşayabilir, kullanılabilir bir durumdadır; gerçeğe sadık ve onun üzerinde olduğu için, hiç uysallaşmayan saçmalığı ve hiç yok olmayan umudu ile insanın durumunu tepeden tırnağa kapsar. Başkaldıran İnsan, başkaldırının kendisidir, ama ılımlı ve insanın boyutlarında. Başkaldıran İnsan, adalete ve özellikle doğruluğa vurgundur, mutlak olan’ın iğvasından, mitoslardan, gurur, horlanma ve kanın romantik baş dönmelerinden uzak durur. Ama insan, ne ise, o olmaya yanaşmayan tek yaratıktır. Bu yadsıma onu intihara mı, yoksa bir başkasını öldürmeye mi götürür? “Hayır!” demeyi bilen insandır Başkaldıran İnsan; ama kime, neye, nerede, nasıl? Başkaldıran insanı kuşatan `hayır’ın içeriği nedir? Bunun yanıtı Başkaldıran İnsan’da…

    11,39
  • Başlangıç

    Genç adam, aniden üç büyük dinin temsilcilerine döndü. “Şaşırtıcı bulacağınızı tahmin ettiğim bilimsel bir buluşum sebebiyle bugün buradayım. İnsanlık deneyimimizin en temel iki sorusuna cevap bulma ümidi ile yıllardır peşinden koşuyordum. Bu bilginin tüm inananları derinden etkileyeceğine inanıyorum. Nasıl desem, ‘yıkıcı’ diye tanımlanabilecek bir değişikliğe sebep olabilir. Birazdan görecekleriniz, dünyayla paylaşmayı umduğum sunumun kaba bir kesiti. Fakat bunu yapmadan önce dünyanın en etkili din adamlarına danışmak, en çok etkilenecek kişilerce nasıl algılanacağını öğrenmek istedim.”

    12,54
  • Batı Terörizmi Hiroşima’dan İnsansız Hava Araçlarına

    Chomsky’nin siyasi düşüncesine giriş niteliğindeki bu güncel kitap, Kolomb’un Amerika’ya ayak basmasından günümüze Batı sömürgeciliğinin katlettiği insanların hikâyesi anlatılıyor.
    Arap Baharı’ndan, Latin Amerika’ya, Afrika’daki çöküşe ve küresel ekolojik krize kadar birçok konu ele alınıyor ve dünyamızın gidişatı resmediliyor. Batı emperyalizmi ile mücadele olanakları tartışılıyor.
    Kitap akademide siyaset bilimleri/uluslararası ilişkiler bölümlerinin olduğu kadar farklı yelpazelerden okurun da ilgisini çekecektir.

    “Dünyayı dolaşırken, filmlerim ve kitaplarım üzerinde çalışırken çoğu zaman Noam’ı düşündüm. Tanıdığım en istikrarlı, entelektüel ve ahlaki olarak en güvenilir kişiydi. Kendini adamışlığı, ‘imparatorluğun tankları’ önünde dimdik ve gururlu duruşundaki cesaret, insana güç ve ilham veriyordu.”
    “Kitabın başlığından da anlaşılacağı üzere söyleşimizde yer alan konular Hiroşima’dan insansız hava araçları ile yürütülen savaşa, sömürgeciliğin ilk günlerinden batılı propaganda aygıtının modern yöntemlerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyordu. Bu fikir alışverişi bizi New York’ta, Broadway’deki gazete bayisine, oradan Nikaragua ve Küba’ya, Çin’e, Şili ve İstanbul’a ve çok sevdiğimiz başka yerlere aldı götürdü.”

    André Vltchek

    9,09
  • Bay Başkan

    “Bu hikayeyi başkasının anlatmasına izin mi verseydim?” “Biz köklü bir tarihe ve medeniyete sahibiz. Korkacak neyimiz olabilir?” “Dünyaya, akıntıya karşı duranın mevcut düzen olduğunu hatırlatacağım.” Okuduğunuz / okuyacağınız bu kitaptan dışarı çıkan, haykıran, “artık herkes duysun, bilsin, söylesin bizi” diyen üç cümle… Son 300 yılımız “yaptırmazlar” kelimesinin kavramlaşmasıyla geçmiş. Oryantalizmin zerk edildiği zihinlerimizde “bizden” olan her şey marjinal geliyor artık… BAY BAŞKAN, dünyanın en gerçek hayalini kuruyor aslında. Bizde olanı bize hatırlatıyor. Hem de tek bir soruyla. “Neden?” Sorunları kişiselleştiren, sorumluları değil, sorunlardan zarar görenleri kutuplaştıran bu düzende daha güzel bir dünya için çözülmesi gereken “bir” soruna “çözümü” olan bir “adamın” hikayesi… “Yeni bir dünyanın” var olabileceğinin “bizden” bir kanıtı… Yeni bir dünya için gerekli olanların özeti olan kitap bize; kendi hikayemiz olması gerektiğini, kendi hikayemizi kendimizin anlatması gerektiğini, kendimizi tanımamız gerektiğini söylüyor. Dediği çok doğru olan ve her birimizin “evet ya” demesi gereken şey ise: Bugün sokağa çıkıp soralım; kim yaşadığı hayattan, kurulu düzenden, adaletten, haktan, paylaşımdan memnun? Kimse değil mi? O zaman neden değiştirmiyoruz bu düzeni? Değiştirmememiz ne kadar anlamsız değil mi? Yaptırmazlar dediğinizi duyuyorum… BAY BAŞKAN, yaptırmazlar diyenlere, “neden” diye soruyor… Nasıl yapılacağını..

    6,89
  • Ben Bir Gürgen Dalıyım (Karton Kapak)

    Hasan Ali Toptaş “çocuk aklı”nın hikmet dolu bilincini bir gürgen dalına tercüme ediyor ve insanlığımıza onun gözüyle bakmamızı sağlıyor. Ben Bir Gürgen Dalıyım; yemyeşil umutların, horgörülen ufukların, kaybedilen zamanların, bitmeyen zulüm çarklarının, ama asla sönmeyen bir inancın hikâyesi… “Herhâlde beni tuhaf bir kuşa benzetmişlerdi. Belki de onların gözünde, masallardan çıkıp gelmiştim ben, ne yapacağımı kestiremeden, köyün üstünde öylece, kendi hızımın içinde kaybolmuşçasına uçup duruyordum. Ola ki başka bir masala gidecektim ama, henüz o masal yaratılmamıştı. Bu yüzden, oralarda oyalanıp vakit geçiriyordum. Hiç kuşkusuz, beni anlatacak olan masal söylenir söylenmez uçup gidecektim.”

    6,79
  • Ben Gülmeyim de Kim Gülsün

    Bütün gün televizyon başında oturup evlilik programı izleyen bir babaanne, dışı sert ama içi kuzu gibi bir baba, kafayı ev işlerine fena takmış bir anne ve baş belası biricik erkek kardeş… İşte, Neşe Kuzu’nun pek bir şenlikli ailesi… Neşe’nin üniversite sınavına çalışma sürecinde yaşadığı çok enteresan olaylar… Dert ortağı Gizem ile paylaştığı sırlar… Apartmanın hava atıcısı Nuran Teyze ile ilginç diyaloglar… Ve kelimelerin anlatmaya yetersiz kaldığı Yüksel (kalp kalp) ile ilgili safça duygular… Neşe Kuzu ile pek neşeli, bol kahkahalı bir muhabbet yanında ev yapımı kurabiye ve çayla çok iyi gider…

    7,94
  • Ben ve Hayat ve Ölüm

    Özdenören okuyucularına alışık olmadıkları tatlar sunan bu kitabında; kendi ben’inin dolayımından geçerek hayatı ve ölümü ve insanın hayatla ölüm arasında yer alan çeşitli veçhelerini anlamaya çalışıyor. Korku, zaaf, yalnızlık, kıskançlık, suç, ceza, kibir, rüya, tövbe, aşk, saadet ve savaş… kısacası hayat ve hayatın zenginliklerine şahsi tecrübeleri ışığında bakmayı deniyor.
    10,24
  • Ben, Kirke

    NPR, Washington Post, Buzzfeed, People, Time, Amazon, Entertainment Weekly, Bustle ve Newsweek’e göre Yılın En İyi Kitabı Goodreads okurlarına göre 2018’in En İyi Fantastik Kitabı “Bu dikkat çekici hikâye sizi, Kirke’nin yaptığı bir büyü gibi etkisi altına alacak.” –Mary Doria Russell, Serçe’nin yazarı “Tek kelimeyle büyüleyici ve zarif anlatımıyla Ben, Kirke, kadın yaşamının sıradan ve de sıradışı bir hikâyesi.” –Eimear McBride, Kız Natamam Bir Şeydir ‘ in yazarı Ozanlar benden, –erkek– kahramanın karşısında diz çöküp merhamet dilenen bir kadın olarak bahsetti hep; ilaç katarmışım tatlı şaraplarına, büyüleyip domuza çevirirmişim hızlı giden gemilerin tayfasını, babaevini unutturur, sılaya kavuşmalarına müsaade etmezmişim. Ne demeli, kadınlara haddini bildirmek ozanların en sevdiği vakit geçirme biçimidir; yerlerde sürünüp ağlamazsak gerçek bir hikâye olmazmış gibi. Ama yanılıyorlar, yanılıyorsunuz: Cadılık illa nefret, kıskançlık ya da başka türlü bir kötülükten doğmaz; ben ilk büyümü aşkımdan yapmıştım. Ben, Helios’un kızı, Aiaie Cadısı Kirke. Hayatım boyunca trajedinin beni bulmasını bekledim. Bulacağından hiç kuşkum yoktu çünkü başkalarının hak ettiğimi düşündüğünden daha fazla arzum, isyanım ve gücüm vardı, yıldırımları üstüne çekecek şeylerdi bunlar. Ve bir gün, artık bu dünyaya dayanamayacağım, diye düşündüm. Bunun üzerine denizin derinliklerindeki kadim bir tanrı seslendi: Öyleyse çocuğum, başka bir dünya yap. Ben, Kirke’de Madeline Miller; Odysseus, İkaros, Minotauros, Prometheus ve Zeus gibi mitolojik karakterlerin binlerce yıldır anlatılagelen hikâyesini farklı bir bakış açısından sunmakla kalmayıp Olymposlu tanrıların dünyasını Homeros’un destansılığında aktarmayı başarıyor.

    12,54
  • Beni Bana Bırakma Allah’ım

    Bir Yusuf olamadım… Düştüğüm derin kuyularda nura hasret kaldım. Seni bulamadım, buldum zannettiklerimde kayboldum. Gölgelere âşık olmaktan karanlıkta kaldım. Kırık cam parçalarındaki güneşe aldandım, yaralandı kalbim. Allah’a ısmarladık demediler, terk edildim. Yoruldum… Seni bulmam gerekirken ilk seni kaybettim. Sana teslim oluyorum; Senin seçtiğinde hayır vardır, biliyorum. Dikenli teller içinde kalbim… Sen benim yerime seçer misin Allah’ım? Ve bana seçtiğine rıza gösteren bir kalp nasip eder misin Allah’ım? Ya Rab! Beni benden kurtar. Beni bana bırakma!

    7,90
  • Beni Ne Renk Sevdin Anne?

    “Sevginin büyüklüğü nasıl ifade edilir?” Bu sorunun cevabını meraklı bir çocuğun renkli dünyasında keşfetmeye hazır mısınız? “Beni Ne Renk Sevdin Anne? annesinin kendisine olan sevgisinin büyüklüğünü merak eden ve bunun cevabını renklerin büyülü dünyasında arayan meraklı bir çocuğun öyküsü. Sevginin rengârenk olduğunu ve anne sevgisinin bir çocuğun hayal dünyasında bambaşka bir yer aldığını gösteren bu sıcacık öyküyü keyifle okuyacaksınız…

    7,94
  • Beni Onlara Verme

    “Kırgınım. Dünya kırgınlığımın da farkında değil.” Tarık Tufan, İstanbul’un eski bir semtinde, kaybolmaya yüz tutmuş mahallelerinden birinde yaşayan hayata küskün, kırgın kadınların; yaralı, yorgun erkeklerin yarım kalan hikâyelerini anlatıyor. Acısı dinmemiş ayrılıkları, tutkulu ve hüzünlü aşkları resmediyor. Gerçeklikle kurmaca arasındaki çizginin ortadan kalktığı yalınlıkta bir İstanbul ağıtı bu. İnsanın kalbine işleyen derin duygular, tanıdık yüzlerin saklı hayatları, yanından geçerken fark etmediklerimiz, büyüleyici ve masalsı bir dünya. Beni Onlara Verme sizi bir tanıklığa ve bitmeyen umudun peşinden gitmeye çağırıyor. “Çok güzelsin. Sen hep güzelsin. Ben yine sana bakıyorum, sen başka bir yere. Beni görmüyorsun. Fark etmiyorsun. Dolaştığın yerlerde dikkat çekmeyen bir nesne gibi bir kenarda duruyorum. Dokunsan can gelecek bedenime.”

    9,09