Düş-gerçeklik, insan psikolojisinin derinlikleriyle hayatın basitlikleri, fizik ve metafizik arasındaki gerilimler Güneşe Koşan Adam’daki öykülerin temel karakteristiğini yansıtır. Ali Haydar Haksal bu kitabında kimi zaman insan ilişkilerinden kimi zaman da bireyin kendi iç çatışmalarından hareketle insanın varoluşsal sıkıntılarını işlemiştir.
“İbrahim Eyibilir, yazının başında dikkat çektiğimiz “sürekli şimdi” halini öyküleri aracılığı ile hissettirir. Malzemesini zamansal olarak genelde “geçmişten” seçse de onun derdi, içinde yaşadığı “hal”dir, yani “şimdi”dir. Bunu da “öykü anlatıcısının şimdisi” olarak öykülerinde kodlar. Dolayısıyla öykülerdeki “anlatıcı”ların bilinç halleri ve zamansal sapmalarından yola çıkan dikkatli okuyucu, yazarın “şimdisi” (hali) konusunda gerekli verileri elde eder. Bütün bu veriler de gelip şuna dayanır: İbrahim Eyibilir, öyküleriyle “ekran çağına” itiraz ediyor; yani bir tür hayatımızdaki bütün “değerleri ters-yüz eden modernizme başkaldırıyor. Bir sanatçı olarak yazarın böyle bir hakkı yok mudur?…”
“Yine koydum kafamı yastığa.
Yine gözlerim tavanda, kaybettiklerini arıyor.
Tavan değil, zaman tüneli sanki gözlerim
geçen otuz sekiz seneyi sorguya çekiyor.
Hâkim benim, yargıç benim, savcı ben.
Suçlu benim, mahkûm benim, tanık ben.
Taaaaa, aklım başıma geldiğinden beri
kendimle benim meselem.”
İşte böyle anlatıyor yazar bu kitapta meselesini.Kıvrak bir kalem,içten gelen duygular ve zaman zaman düşündüren,zaman zaman başka alemlere yelken açan bir kitap.Kısacası hepimiz ”İKİ KAPILI BİR HAN’DA” değimliyiz dostlar……
gizle
J.G. Ballard bu dev eserinde teknolojiyle ilişkimizi tahrip ve tahrik ederek bizi bir “araba sevdası” distopyasına taşıyor. Kimi eleştirmenlerin türünün tek örneği olarak gösterdiği, kimilerinin ise mide bulandırıcı bulduğu bu makine-erotizm hezeyanının kahramanları gündelik hayatımızın ürkütücü derecede içinde, haz ve saplantılarının çarpık bağlantıları ise hep kıyısında durduğumuz bir uçurumun altında. İktidar, statü ve cinsellik sembolü olarak otomobilin fetiş nesnesinin ta kendisi haline geldiği satırlarda Ballard, bilimkurgunun yabancılaştırıcılığının karşısına, “Asıl yabancı gezegen dünyamızdır” görüşüne uygun olarak gerçeğin ve mümkün olanın dehşetini koyuyor.
David Cronenberg tarafından filme uyarlandığında büyük yankı uyandıran ve Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü aldığında büyük tartışmalar yaratan Çarpışma distopik edebiyatın en önemli örneklerinden biri.
Daha çok Yılgın Türkler ve kitaplarından tanıdığımız benzersiz üslûbu yaşayışı cesareti sert tavırları ve bağımsız kalemiyle ses getiren ezberleri bozan Bülent Akyürek”in bu kitabı da çok okunacak çok tartışılacak… Modernizmin trafiğin gürültünün önümüzden akıp giden sosyal medya gevezeliklerinin arasında kulaklarımız ezanı duymaz oldu. Artık insanlar akşamları televizyon izleyip gece yarılarına kadar tartışma programlarını takip ediyor daha sonra sabaha kadar internetin başından ayrılamıyorlar. O sırada okunuyor namazlarını kılıp uyuyorlar ve bu arada öğlen ile ikindi namazı kaçıyor. Sabah namazını ayakta karşılayan ümmet maşallah akşama kadar uyuyor. Bu kitap sabaha kadar oturup akşama kadar uyuyanların canını acıtacak.Yine bir klasiği yine yıllarca unutulmayacak makaleler cümleler girecek hayatımıza.O Allah’a inanan ama kitaptan uzaklaşan insanlar için bir ışık olabilir kanaatindeyiz…
Allah’ı Hatırlatan Öyküler” yazarın piyasaya çıkan ilk eseridir. Daha önce çeşitli gazete ve dergilerde yüzün üstünde yazıları yayınlanmış olan yazar; bu eserinde akıcı, candan ve içten bir dil kullanarak okuyucuya Allah’ı hatırlatmayı amaç edinirken O’nu sevmeyi ve O’na kul olmayı hatırlatmaktadır öykü tadında.
Sahabe, Tabiin ve diğer Müslümanların yaşadıklarını bireysel yorumlarla ve özgün olay örgüsüyle dile getiren yazar onların sevgi duyuşlarını ve inanışlarını günümüze taşıyarak okuyucunun gözünde ulaşması gereken tabloyu çizmektedir.
Bin yıllardır değişmeyen bir öyküdür bu… hükümdarın etrafındaki vezirler, kellelerini kaybetme korkusuyla hükümdarın yanlışlarını ve kendi doğrularını konuşamazlarken, sadece hükümdarın soytarıları, kendilerini ölümün kıyısına götürecek kadar pervasızca, hükümdarla ve onun yaptıklarıyla alay eder ve diledikleri gibi konuşurlardı… belki de o soytarılar, hayatlarından çoktan vazgeçmiş bilgelerdi… ve şimdi, sen ver kararını… doğru bildiklerini, hiç korkmadan ve kaybedeceklerine hiç aldırmadan konuşan bir bilge soytarı mı, yoksa, korkularının esiri olan, elindekileri yitirmemek adına benliğini yitiren ve hep başkalarının sözleriyle konuşan, köpekleşmiş bir vezir mi olmak seçimin..
Cemal Süreya, ilk kitabı Üvercinka 1958’de çıktığında, 27 yaşında, ilk şiiri (“Şarkısı Beyaz”) daha beş yıl önce yayımlanmış genç bir şairdi. Bu kitapla çağcıl Türk şiirinin en çok konuşulan, en çok tartışılan akımlarından İkinci Yeni’nin öncülerinden biri olacağını ne kendisi ne de bir başkası bilebilirdi.
Lirik, erotik, ideolojik… Sıcak, tılsımlı ve ölümsüz. ;
Türk şiirinin kavşak noktasında, tek başına ayakta duran bir kitap.