Klasik Yayınları

  • Sûfîler ve Sultanlar Klasik Dönemde Tasavvuf-Siyaset İlişkileri

    Bu kitap, İslam tarihinin klasik döneminde (miladi yedinci ve on birinci yüzyıllarda) sûfîler ile halifeler, emirler, valiler ve kadılar gibi yönetici ve devlet görevlilerinin ilişkisini, tasavvufun gelişim sürecine etkileri bakımından incelemektedir. Tasavvufun “kimlik krizi” yaşadığı ve Emevîler ya da Abbâsîler gibi güçlü merkezî yönetimlerin olduğu bu süreçte, sûfîler kendilerini fakihler, mütekellimler ya da başka gruplarla mücadele içinde bulurken siyasete karşı nasıl bir tutum geliştirmişlerdi? Yöneticiler sûfîlere nasıl bakmıştı? Kitap bu tür sorulara cevap bulmamızı sağlayacak verilere odaklanmakta ve tasavvufun erken çağına ilişkin birtakım önyargılarımızı sorgulamayı amaçlamaktadır

    8,90
  • Kelamın Fizik Kuramı Basra Mu‘tezilesi Kozmolojisinde Atomlar, Uzay ve Boşluk

    İslâm düşünce geleneğinde fizik ve matematik gibi bilimlerin genelde filozoflar (felâsife) tarafından ele alındığına yönelik yaygın bir kabul söz konusudur. Ancak gerek tarihî veriler gerekse günümüze ulaşan kelâm metinleri, İslâm dünyasında atom, uzay, boşluk, hareket ve nedensellik gibi fizik ve kozmolojiye dair konuların erken dönemden itibaren kelâmcılar (mütekellimûn) tarafından ayrıntılı bir şekilde incelendiğini göstermektedir. Alnoor Dhanani’nin bu kitabı, kelâmcıların fizik ve kozmolojiye yönelik ilgilerine yoğunlaşarak, X-XI. yüzyıldaki kelâmcıların madde ve uzay teorilerini yeniden yapılandırmayı amaçlıyor. Kelâm atomculuğuyla ilgili modern literatürdeki yaygın kabullere meydan okuyan Dhanani, özellikle atom kavramını bir büyüklüğü olmakla birlikte boyuta sahip olmayan “uzayda yer kaplayan nesne” olarak analiz ediyor ve kelâmın fizik kuramının temelinde ‘sürekli’den daha ziyade ‘ayrık’ uzay, madde, zaman, hareket ve geometri kavramlarının bulunduğunu ileri sürüyor.

    11,90
  • Varlık ve Zihin İslam Felsefesinde Zihni Varlık Sorununa Metinlerle Bir Giriş

    Ontolojiden epistemolojiye, zihin felsefesinden mantığa kadar felsefenin pek çok alanıyla ilişkisi ve irtibatı bulunan zihnî varlık kavramı, felsefe tarihinde ilk kez İslâm filozofları tarafından ortaya konulmuş ve geliştirilmiştir. Bu kavramın tarihsel gelişiminde, tevârüs edilen daha önceki birikimlerle birlikte özellikle Fârâbî, İbn Sînâ, Ebü’l-Berekât el-Bağdâdî ve Fahreddîn er-Râzî gibi filozofların belirgin bir yeri vardır. Râzî sonrası tarihî süreç yakından incelendiğinde ise bilhassa Ali Kuşçu, Devvânî, Kemalpaşazâde, Taşköprîzâde, Mirzacan Habîbullah, Molla Sadrâ ve Gelenbevî gibi filozoflar tarafından yapılan tartışmalar, ortaya konulan teoriler ve ayrıntılı analiz ve eleştirilerle birlikte zihnî varlık kavramının tam anlamıyla bir yetkinlik çağını yaşadığı gözlenir. Varlık ve Zihin öncelikle Antik Yunan’dan İslâm dünyasına uzanan süreçte zihnî varlık kavramının ya da bu kavrama ilişkin imaların ve içerimlerin izini sürmekte ve felsefe tarihi içerisinde İslâm filozoflarının bu kavramı ilk kez nasıl ve ne şekilde var ettiğini göstermeye çalışmaktadır. Bu amaçla kitapta zihnî varlık kavramının ve sorununun temel çerçevesini çizen İbn Sînâ’dan başlayarak Mustafa Şevket Efendi’ye kadar uzanan süreçte zihnî varlık teorisinin gelişimi ve kazandığı boyutlar, temsil gücü yüksek çok sayıda metin üzerinden ortaya konmaktadır.

    13,90
  • Tefsire Giriş Mukaddimetü Tefsîri’r-Ragıb

    Kur’an’daki garip kelimeleri açıklamak üzere kaleme aldığı el-Müfredât ve ahlak alanında telif ettiği eserleriyle tanınan Râgıb el-İsfahânî’nin (ö. 425/1033-34) Tefsîru’r-Râgıb adlı tamamı günümüze ulaşmayan tefsirinin mukaddimesi, tefsir usulü açısından kurucu metin niteliğindedir. Bu çalışmada tenkitli neşriyle birlikte tercümesi sunulan söz konusu mukaddimede İsfahânî; filolojik açıdan sözün tabiatı, dil-yorum ilişkisi, metni farklı yorumlara açık hale getiren hususlar, metni/sözü doğru anlamanın önündeki engeller, lafız merkezli ve anlam merkezli yorumlar, nesh bağlamında dinin sabiteleri ve değişkenleri, Kur’an’ın içermiş olduğu söz türleri ve beyan keyfiyeti, Kur’an’ı anlama ve yorumlama süreçleri ve Kur’an’ı anlamada karşılaşılabilecek problemler türünden konuları son derece veciz bir şekilde incelemektedir. “Râgıb’ın tefsiri, doğruyu ortaya çıkarma, hakikatini anlayıp bilme (tahkik) açısından son noktadır.” Fîruzâbâdî (ö. 817/1414) “Râgıb-ı İsfahânî haddizâtında büyük bir müfessirdir, tefsir tarihine büyük bir hizmette bulunmuştur. Tefsire dair yazdığı eseri ikmal edememiştir. Fakat bu nâtamam eser büyük bir kıymeti hâizdir, hattâ Kâdî Beyzâvî gibi bir büyük müfessir, bu kitaptaki tahkikattan müstefit olmuştur.” Ömer Nasuhi Bilmen (ö. 1971)

    9,90
  • Mu‘tezile Akaidi Kitabü’l-Minhac fî usûli’d-dîn

    Adı, çağları ve mezhepleri aşan el-Keşşâf adlı tefsiriyle özdeşleşen Zemahşerî (ö. 538/1144), Muʻtezile’nin son kalesi olan Hârezm’in en önde gelen Mu‘tezilî âlimlerindendir. Kelâma ilişkin bilinen tek eseri olan el-Minhâc, Mu‘tezilî düşünceyi büyük bir açıklık ve özlülükle ortaya koyan bir akāid metnidir. Zemahşerî, el-Minhâc’da seleflerinin fikirlerini derlemek ve karşılıklı argümanlara da yer vermek suretiyle, Mu‘tezile’nin VI/XII. yüzyıldaki gündemini veciz bir şekilde ortaya koymaktadır. İsminden anlaşıldığına göre Zemahşerî’nin nazarında bu eser, itikad sahasında insanlara yol gösterecek, onları hakikate ulaştıracak ve takip edilmesi gereken bir yol, yani bir minhâcdır. Onun adanmış bir Muʻtezilî ve âdeta mezhebinin propagandasını yapan bir isim olduğu düşünüldüğünde, el-Minhâc, bir nevi mezhep manifestosu olarak değerlendirilebilir.

    8,90
  • Varlık ve İdrak Molla Sadra’nın Bilgi Tasavvuru

    İbrahim Kalın’ın Molla Sadrâ ve bilgi meselesine yönelik enfes tahlili, bu son derece önemli düşünür ve mesele bakımından gerçekten çığır açıcı nitelikte. Kalın, İşrâkî düşünceyle alakalı açıklamaların anlaşılmasını güçleştiren teknik jargondan mümkün olduğunca kaçınarak, Molla Sadrâ’nın meşgul olduğu bağlamı açık ve anlaşılır bir biçimde ortaya koyuyor. İbrahim Kalın, Molla Sadrâ’yı epistemoloji konusunda ciddi bir şarih ve epistemolojiyi ise İslâm felsefesinde daimi bir araştırma konusu olarak sunuyor ve bir bütün olarak İslâm felsefesi alanında Molla Sadrâ’nın rolüne ilişkin tam bir fikir elde edebilmemizi mümkün kılıyor. Kitap, bu önemli düşünüre ilişkin anlayışımızı daha yüksek bir düzeye çıkarıyor. Bu çalışmanın kısa sürede temel bir referans eser olacağında kuşku yok. Oliver Leeman Varlık ve İdrak, genelde İslâm bilimleri özelde ise İslâm felsefesi alanlarında takdire şayan yeni bir soluğun ortaya çıkışını müjdelemekte. İslâm felsefesi alanında hem Batı hem de Doğu’daki okullarda eğitim alan İbrahim Kalın, geç dönem İslâm düşüncesine ilişkin bilgilerimize önemli bir katkı sağlama yetkinliğine sahip. Ayrıca bu eser, Sadrâ üzerine yazılan eserlere de önemli bir ilave niteliğinde. Kalın’ın kitabı, Molla Sadrâ düşüncesinin mükemmel bir analizini sunmanın yanında Sadrâ’nın varlık ve modaliteleri bağlamında bilgi kavramını nasıl ele aldığını da ortaya koyuyor. Dahası, Sadrâ’nın diskursif felsefe ve İşrâkî bilgiyi ustalıkla birleştirmesinin, geleneksel İslâm felsefesinin başlıca akımlarına dair önemli bir sentezi nasıl temsil ettiğini de gözler önüne seriyor. Seyyid Hüseyin Nasr Mollâ Sadrâ, “vahyedilmiş bilgi (Kur’an), felsefî ispat ve tahakkuk etmiş ya da mistik bilgiyi birleştirme” çabası bakımından İslâm entelektüel geleneğinin yedi asrını özetlemektedir. İbrahim Kalın, bu çığır açıcı eserinde Molla Sadrâ’nın arayışının “varlık ve nedensellikten kendini ve Tanrı’yı bilmeye kadar klasik ve ortaçağ felsefesinin tüm seyrini kapsadığını” ortaya koymak için zengin Yunan şerh geleneğini ayrıntılı bir biçimde ele almaktadır. Molla Sadrâ, her biri bizi farklı varlık tarzlarıyla birleştiren çeşitli biliş biçimlerinde sergilenen yaratılmış varlık derecelerinde, yaratıcının baki, ancak esrarengiz veçhesinin tefriki yoluyla epistemolojiyi metafiziğe dayandırmaktadır. Kalın’ın bu harikulade eseri, Sadrâ’nın varlık merkezli bir metafizik ve epistemolojiyi geç dönem İslâm felsefesinde yeniden inşa etmek için takip ettiği yolun izini sürmektedir. David Burell

    10,90
  • Mustasfa İslam Hukukunun Kaynakları

    Gazzâlî’nin Mustasfâ’sı, İslâm hukukunun kaynaklarının belirlenmesinde ve hüküm elde edilmesi sürecinin metodolojik çerçeveye oturtulmasında temel eserlerden biridir. Eserinde tümdengelim usulünü kullanan Gazzâlî, özellikle bütün ilimler için bir giriş olarak gördüğü mantık konusuna kitabında yer vermesiyle gelenek içinde önemli bir dönüm noktası teşkil eder.

    Mustasfâ’yı diğer fıkıh usulü kitapları arasında öne çıkaran hususlardan biri de yazılış amacıdır. Kendisini mutlak müctehid konumunda gören Gazzâlî, Mustasfâ’yı belli bir mezhebi savunup üstün göstermek amacıyla ya da bir ders kitabı olarak kaleme almamıştır. Bu eseri telif amacı, öncelikle kendi metodolojisini ortaya koymak ve ictihad basamaklarını tırmanmak isteyenlere rehberlik etmektir.

    devamını oku

    22,89
  • Hadis Rivayetinde Bağlam Sebebü îradi’l-hadîs

    Bir hadisin sahabeden tâbiûna geçiş hikayesi çoğu zaman o rivayette yer alan ancak yeterince dikkat çekmeyen ayrıntılardandır. “Sebebü îrâdi’l-hadîs” olarak adlandırılan bu duruma dair örneklerin sistematik olarak incelenmesi, döneme ilişkin birçok bilgilerin yanı sıra hadis rivayeti hakkında önemli ipuçları sunmaktadır. Hadislerin I/VII. asırda sahabîler (veya tâbiûn) tarafından aktarılmasına sebep olan şey, ilgili hadisin rivayet bağlamı hakkında oldukça önemli bilgiler içerir. Bundan dolayı sebebü îradi’l-hadîsin, I/VII. asır hadis rivayetini anlamadaki fonksiyonunu ortaya koymak ve buralardan elde edilen bilgilerle söz konusu asrın yapısını anlamak önem arz eder. Bu kitapta hadis tarihinin en önemli zaman dilimlerinden olan birinci hicrî asır, sebebü îrâdi’l-hadîs olgusu üzerinden derinlemesine incelenmiştir. Bu asırdaki rivayet olgusunun daha net anlaşılması için “sistemli hadis rivayeti”, “ihtiyaca binaen hadis rivayeti” ve “yarı sistemli hadis rivayeti” kavramları ilk defa olmak üzere kullanılmıştır. Kitap, ilk asırdaki hadis rivayetine bağlamı içinde bakılmasını teklif ettiğinden dolayı, bir hadisin rivayetinin arka planında isnatlarda isimlerin peş peşe sıralanmasından çok daha fazlasının bulunduğunu ileri sürmektedir. İlk asırdaki hadis rivayeti bu gözle okunduğunda gözden kaçan birçok önemli anekdotun dönem hakkında çeşitli bilgiler verdiği görülecek, hatta hadis rivayetinde psikolojik unsur veya hadis rivayetinde yerellik gibi şimdiye kadar pek dikkat çekilmeyen başlıkların ortaya çıkabildiği müşahede edilecektir.

    9,90
  • Mutluluk ve Felsefe

    İnsan için söz konusu olan mutluluk nedir, nasıl elde edilir? İnsanların insan olmak bakımından ortak olduğu mutluluk nedir? Söz konusu mutluluk, üzerinde anlaşmaya varılmış tek bir mutluluk mudur, bu konuda farklı görüşler var mıdır ve muhtelif mutluluklar söz konusu mudur? Mutluluklar arasında bir hiyerarşi var mıdır? Mutluluk, gayret ve çalışma ile elde edilebilir mi, bu konuda âlimlerin görüşleri nelerdir? Mutluluk ne kadar bir sürede elde edilir, insan ömrü bunun için yeterli midir? Kişinin bu yolda edinmesi gereken sanat ve diğer araçlar nelerdir, kişi nasıl bir yol takip etmelidir?
    Ahlâk felsefesinin bu temel soruları, İslâm ahlâk felsefesinin en önemli metinlerinden Tehzîbu’l-ahlâk’ın yazarı İbn Miskeveyh’in (ö. 421/1030), Tertîbu’s-sa‘âdât <ve menâzilu’l-ulûm> adlı risalesinin de ana başlıklarını oluşturmaktadır. Elinizdeki kitap, şimdiye kadar İslâm ahlâk felsefesi çalışmalarında ihmal edilen Tertîbu’s-sa‘âdât’ın tenkitli neşri ve Türkçe tercümesini, risalenin kaynakları ve muhtevasına dair ayrıntılı bir inceleme eşliğinde okuyuculara sunmaktadır.
    devamını oku

    10,24
  • Fıkıh ve Siyaset Osmanlılarda Siyaset-i Şer’iyye

    Osmanlılarda siyâset-i şer’iyye konusunu teorik ve pratik veçheleriyle bir bütün hâlinde ele alan ilk modern akademik çalışma olan Fıkıh ve Siyaset: Osmanlılarda Siyâset-i Şer’iyye, temsil edici nitelikteki müellif ve eserlere odaklanarak alanın temel meselelerine ışık tutmayı hedeflemektedir. Eserde siyâset-i şer’iyyeyi yalnız belirli bir perspektiften ortaya koyan ve bu alanın tartışmalı uygulamalarına onay veren eserlere değil, Osmanlıların hukukî-siyasî düzenini eleştiren isim ve eserlere de yer verilmiştir. Ayrıca kitap Osmanlılar döneminde siyasetin yalnız hukukî veçhelerine tahsis edilmiş eserleri değil, aynı zamanda siyasetin farklı meselelerini ele alan geniş –ve hatırı sayılır bölümü hâlen yazma halindeki– literatürü de dikkate almakta; şeriat-siyaset ilişkisine dair bürokrat ve tarihçilerin, ahlâkçıların, ulemâ ve sûfîlerin yazdığı risale ve kitaplara da atıfta bulunmaktadır.
    devamını oku

    12,54
  • Kaplan ve Tilki Ahlak ve Siyaset Üzerine Düşünceler

    Erken Abbâsî dönemi katip ve ediplerinden Sehl b. Hârûn’un kaleme aldığı Kaplan ve Tilki, Kelîle ve Dimne’den sonra klasik Arap edebiyatında fabl türünde verilmiş ikinci eserdir. Eserde kaplan, kurt ve tilkinin diliyle bilgili ve tecrübeli bir katibin sultana isyan eden bir valiyle yaşadıkları anlatılır. Sembolik bir anlatım kullanılarak siyaset, ahlak, savaş, toplum, akıl, bilgi vb. konularda mesajlar verilir. Eserin yazılmasındaki amaçlardan biri de okuyucunun dil ve edebiyat bilgisini geliştirmektir. Buna uygun olarak eserde üst düzey edebî bir dil kullanılmış, şiir ve atasözlerine geniş bir şekilde yer verilmiştir. Kitapta ayrıca edebî bir dille yazılmış divan mektuplarının ilk örnekleri de yer alır. Bütün bunlar Kaplan ve Tilki’yi Arap edebî nesrinin ilk örneklerinden biri haline getirmektedir. Eserin bu yönünden faydalanmak isteyen okuyucular için elinizdeki neşirde metnin Arapça aslı Türkçe çevirisiyle karşılıklı sayfalar halinde yayınlanmıştır.
    devamını oku

    9,09
  • Kelam ve Halk İlcamu’l-avam an ilmi’l-kelam el-Kanunu’l-külli fi’t-te’vil

    İnsan aklı herhangi bir varlığı tanımak ve tanımlamak için onun öz varlığı (zât) ile nitelikleri arasında bir ayrım yapar. Daha doğrusu, insan bir şeyi ancak nitelikleri ile birlikte tanıyıp anlayabilir; sıfatsız, niteliksiz bir varlık onun zihninde hiçbir iz bırakmaz ve herhangi bir çağrışım yapmaz. Eğer söz konusu varlık manevî ve aşkın bir varlıksa, hiç şüphesiz durum daha da karmaşık bir hal alır. Kadîm zamandan beri felsefe ve teolojide Tanrı kavramı ve O’nun var olanlarla ilişkisi bağlamında farklı tartışmalara konu olan bu sorun, İslâm kelâmında da Allah’ın zâtı ve sıfatları çerçevesinde ele alınıp tartışılmıştır. Allah’ı yaratılmışlara ait her türlü nitelikten arındırmak anlamındaki tenzîh ile O’na yaratılmışlarda da bulunan birtakım nitelikler atfetme manasındaki teşbîh arasında kelâm ekolleri Allah’ın zâtı ve sıfatları arasındaki ilişkiyi ve sıfatların mahiyetini farklı yönlerden incelemişlerdir. Bu noktada kelâm ekollerinin üzerinde durduğu en önemli meselelerden biri de naslarda Allah’a nispet edilen ve haberî sıfatlar olarak nitelenen insanbiçimci sıfatların nasıl yorumlanacağıdır. Kelâm ve Halk, İslâm düşünce tarihinin en dikkat çekici isimlerinden Gazzâlî’nin, vefatından hemen önce kaleme aldığı ve haberî sıfatların yorumlanması merkezinde kelâm ilminin işlevini incelediği İlcâmu’l-avâm an ilmi’l-kelâm adlı eseri ile inziva sonrası Bağdat’a döndüğünde Endülüslü talebesi Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’nin haberî sıfatların nasıl anlaşılması gerektiğine dair sorularına verdiği cevapları içeren el-Kânûnu’l-küllî fi’t-te’vîl’in tenkitli neşrini ve tercümesini içermektedir.

    10,90
  • Varlık, Bilgi, Hakikat (Mişkatü’l-Envar)

    Gazzâlî’nin Mişkâtü’l-envâr’ı, onun, temelde, kelâm, felsefe ve tasavvuf çerçevesinde geçen entelektüel serüveninin en dikkate çekici ve son ürünlerinden birisidir. Bir dostunun, “Allah göklerin ve yeryüzünün nurudur” (en-Nûr 24/35) âyetindeki sembolik anlatıma dair sorusu üzerine bu eseri kaleme alan Gazzâlî, sadece bir te’vil teorisi ortaya koymamakta, bize epistemolojik ve psikolojik verilerle temellendirilmiş bir ontoloji teorisi sunmaktadır. “Nur” kavramı bağlamında geliştirdiği ve Tehâfütü’l-felâsife başta olmak üzere pek çok eserinde şiddetle eleştirdiği İbn Sînâ felsefesinden derin izler taşıyan bu teori, Sühreverdî ve İbnü’l-Arabî gibi mistik ve tasavvufî yönelimlere sahip düşünürler için ilham kaynağı olmuştur.

    14,84
  • İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri

    Bilim, felsefe ve medeniyet tarihinde ortaç Batı için “karanlık” sayıldığı halde İslam açısından tam tersi bir durum söz konusudur. Zira İslam bu çağda doğmuş; İslam toplumu da tarihinin en bereketli ürünlerini ve en büyük başarılarını bu çağda ortaya koyarak insanlığa bir medeniyet armağan etmiştir. Elinizdeki kitap bu iddiaların bir kanıtı sayılabilir.
    10,90
  • Namazın Sırları ve Fazileti

    İslâm düşünce tarihinin en etkili isimlerinden biri olan ve Hüccetü’l-İslâm unvanıyla tanınan Gazzâlî, ehl-i sünnet kelâmının önemli kaynaklarından olmakla birlikte geçmişte yeterince rağbet görmeyen İtikadda Orta Yol’da itikadî meseleleri aktarıp lehte ve aleyhte ortaya atılan fikirleri naklettikten sonra en doğru görüşün orta yola (iktisâd) bağlı olan ehl-i sünnet tarafından temsil edildiğinin altını çizer ve konuları hem aklî hem de naklî esaslar çerçevesinde izah eder. Bu bakımdan eser, mantık kurallarının itikadî konulara uygulandığı ilk eserlerden biridir.

    Gazzâlî’nin -kendi ifadesiyle- bu eserde ortaya koyduğu deliller, itikâdî/manevî hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar hükmündedir ve bunu uygulayan doktorun (kelâmcı) yetenekli, sağlam görüşlü ve keskin zekâlı olması gerekir. Bu sebeple, eserin girişinde geniş bir metodoloji kısmına yer verir.

    Kısacası, İtikadda Orta Yol bir yandan yeterli miktarda kelâm bilgisine sahip olmak isteyenler için sahih itikadın çerçevesini belirlemekte, diğer taraftan, bid‘at ve dalâletlere karşı çıkarak şüpheleri gidermek ve avamın itikadını savunmak isteyenlere kılavuzluk etmektedir.

    7,94
  • İtikadda Orta Yol

    İslâm düşünce tarihinin en etkili isimlerinden biri olan ve Hüccetü’l-İslâm unvanıyla tanınan Gazzâlî, ehl-i sünnet kelâmının önemli kaynaklarından olmakla birlikte geçmişte yeterince rağbet görmeyen İtikadda Orta Yol’da itikadî meseleleri aktarıp lehte ve aleyhte ortaya atılan fikirleri naklettikten sonra en doğru görüşün orta yola (iktisâd) bağlı olan ehl-i sünnet tarafından temsil edildiğinin altını çizer ve konuları hem aklî hem de naklî esaslar çerçevesinde izah eder. Bu bakımdan eser, mantık kurallarının itikadî konulara uygulandığı ilk eserlerden biridir. Gazzâlî’nin -kendi ifadesiyle- bu eserde ortaya koyduğu deliller, itikâdî/manevî hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar hükmündedir ve bunu uygulayan doktorun (kelâmcı) yetenekli, sağlam görüşlü ve keskin zekâlı olması gerekir. Bu sebeple, eserin girişinde geniş bir metodoloji kısmına yer verir. Kısacası, İtikadda Orta Yol bir yandan yeterli miktarda kelâm bilgisine sahip olmak isteyenler için sahih itikadın çerçevesini belirlemekte, diğer taraftan, bid‘at ve dalâletlere karşı çıkarak şüpheleri gidermek ve avamın itikadını savunmak isteyenlere kılavuzluk etmektedir.

    13,69
  • Felsefe ve Ölüm Ötesi

    Hayat ve ölüm, bir hakikatin iki yüzü ya da bir bütünün iki parçası. Birbirini çağrıştıran bu kavram çiftinden hayat, varlık sahnesine önce çıkmakla birlikte doğumdan itibaren ölümün tehdidi altındadır ve bu yüzden de ölüm insanoğlu için daima korku ve endişe kaynağıdır. Özellikle ölmek için doğduğuna inandığı halde bir başka hayata doğmak üzere öldüğüne inanmayanlar açısından ölüm, gerçekten korkunç bir olaydır. Âdeta gölge gibi insandan hiç ayrılmayan ya da amansız bir hafiye gibi gece gündüz onu adım adım takip eden bu korkunç gerçeğin nerede, ne zaman ve nasıl ortaya çıkacağının bilinmeyişi, ölüm karşısında duyulan kaygıyı daha da artırmaktadır.

    Felsefe ve Ölüm Ötesi adlı bu çalışma, İslâm düşüncesinin ikisi felsefe, ikisi kelâm geleneğine mensup dört büyük isminin, İbn Sînâ (ö. 1037), Gazzâlî (ö. 1111), İbn Rüşd (ö. 1198) ve Fahreddin Râzî’nin (ö. 1210); ruhun mahiyeti, bedenle ilişkisi ve âhiret hayatı hakkındaki görüşlerini yansıtan toplam dokuz metnini ve tercümelerini içermektedir.
    devamını oku

    10,24
  • Ana Meseleleriyle Kelam ve Felsefe

    Fahreddin er-Râzî (ö. 606/1210) kelâm, felsefe, tefsir ve usûl-i fıkıh alanlarına dair çalışmalarıyla felsefî ve dinî ilimlere yeni bir yön vermiş ve bu nedenle “el-İmâm” olarak tanınmıştır. Bu çalışmada orijinal metniyle birlikte tercümesine yer verilen el-Muhassal Râzî’nin yaşadığı döneme nispetle önceki ve sonraki âlimlerin, filozofların ve kelâmcıların görüşlerinin özetini veren, başka bir ifadeyle kelâm ve felsefenin temel meselelerini karşılaştırmalı inceleyen bir eserdir.

    Râzî eserde farklı düşünce grupları tarafından ileri sürülen iddiaları gerekçelendirme ve açıklama güçleri ile tutarlılıkları açısından incelemekte ve böylece “tahkîk” denilen araştırma tarzının en güzel örneklerini vermektedir. el-Muhassal bu özellikleriyle İslam düşünce tarihinde vazgeçilemeyen “klasik” bir eser olmuş, üzerine birçok âlim tarafından şerh ve haşiyeler kaleme alınmış ve XII. yüzyıldan sonra yazılan kelâm ve felsefe kitaplarının meselelerini büyük ölçüde belirlemiştir.

    el-Muhassal klasik kelâm ve felsefenin temel meselelerini karşılaştırmalı olarak ele almakla birlikte İslam inancının ana meselelerini içermesi bakımından ayrıcalıklı bir öneme sahiptir. Eser, İslam düşüncesindeki bilgi, yöntem, varlık ve fizik dünya tartışmalarını bütünüyle içerdiği gibi Allah’ın zatı, sıfatları ve fiilleri ile nübüvvet, âhiret ve imâmet konularını da ele aldığı için okuyucu bu eserde İslam inancının ana ilkelerinin aklî ve naklî delillerle nasıl temellendirildiğini ayrıntılı bir şekilde görebilecektir.

    12,54
  • Felsefe, Din ve Te’vil

    İslam felsefesi geleneğinde din ile felsefe arasındaki ilişkinin mahiyetine dair tartışmaların tarihini, felsefî etkinliğin İslam dünyasındaki başlangıç dönemlerine kadar geri götürmek mümkündür. İlk defa Kindî (ö. 252/866) tarafından ele alınan bu ilişki, çeşitli filozoflar tarafından farklı açılardan yorumlanmıştır. Nihayet Gazzâlî (ö. 505/1111) bilhassa Tehâfütü’l-felâsife ve el-Munkız mine’d-dalâl ve’l-mufsıh bi’l-ahvâl adlı eserlerinde bu sorunu felsefe ve filozoflara yönelik eleştirel bir yöntemle incelemiş ve bu inceleme neticesinde Fârâbî (ö. 339/950) ve İbn Sînâ (ö. 428/1037) gibi İslam dünyasında hâkim felsefî gelenek olan Meşşâîliğin büyük temsilcilerini tekfîr etmiştir. Onun bu sert eleştirilerine felsefe cephesinden cevap ise Endülüs’teki İslam felsefe geleneğinin son büyük temsilcisi olan İbn Rüşd’den (ö. 595/1198) gelmiştir. O bir yandan Aristoteles’in (ö. 322 MÖ) eserlerine farklı üslup ve hacimlerde şerhler yazarken, diğer yandan da Gazzâlî’nin eleştirileri ile bu eleştirilerin Endülüs’teki yansımalarına cevap olmak üzere Faslu’l-makâl fî takrîri mâ beyne’ş-şerîʻa ve’l-hikme mine’l-ittisâl ile el-Keşf an menâhici’l-edille fî akâidi’l-mille ve Tehâfütü Tehâfüti’l-felâsife adlı eserlerini kaleme almıştır. Elinizdeki çalışma, İbn Rüşd’ün fakîh kimliğiyle din karşısında felsefenin meşruiyetini, dinî bilgi ile felsefî bilgi arasındaki uyumu ve dinî nasları yorumlamada felsefî/bilimsel bilginin değerini büyük bir vukûfiyetle ele aldığı Faslu’l-makâl’in metin ve tercümesini içermektedir. Din-felsefe ilişkisini özel olarak ele alan ilk eser olma özelliğine sahip olan Faslu’l-makâl’de ele alınan meseleleri derinleştirmeyi sağlamak üzere üç metne de ek olarak yer verilmiştir: İbn Rüşd’ün Allah’ın tikelleri bilip bilmediği meselesini incelediği Damîme fi’l-ilmi’l-ilâhî’si (İlahî Bilgi Konusunda Ek), el-Keşf’in sonunda te’vile konu olmaları açısından dinî naslara dair yaptığı beşli tasnifi içeren kısım ve Faslu’l-makâl ve el-Keşf’te sitayişle bahsettiği Gazzâlî’nin Faysalü’t-tefrika beyne’l-İslâm ve’z-zendeka adlı eserindeki beşli varlık tasnifi ve te’vil aşamalarına dair bölüm.

    9,90
  • Kategoriler ve Retorik Kitabu’l-Makulat ve Kitabu’l-Hatabe

    Fârâbî (ö. 339/950) İslam dünyasında mantık bilimine en fazla vurgu yapan filozoflardan biridir. Filozof, felsefenin diğer alanlarında olduğu gibi mantık alanına dair de kendine özgü bir telif ve metin inşası tarzı ortaya koymuştur. Bu durum, gerek selefi Aristoteles, gerekse halefleri İbn Sînâ ve İbn Rüşd’ün aynı alanlara ilişkin eserleri ile mukayese edildiğinde daha iyi anlaşılmaktadır. Fârâbî Kategoriler’de ilk defa Aristoteles tarafından ortaya konulan kategoriler teorisini, Retorik’te ise yine ilk defa Aristoteles tarafından ortaya konulan retorik teorisini kısa ve öz bir şekilde yeniden inşa etmiştir. Fârâbî Aristoteles’in vaz ettiği bu teorileri evrensel olarak değerlendirmiş ve bu evrensel teorileri kendi tekil tarihsel koşulları içerisinde yeniden var kılmıştır. Elinizdeki kitap Fârâbî’nin bu eserlerinin ilk Türkçe çevirisidir. Bu iki eser Fârâbî mantığını ve felsefesini, dahası Meşşâî mantık ve felsefeyi anlama çabası içerisinde olanlara bugünün dünyası açısından çok önemli olanaklar sunmaktadır.

    10,24
  • Kamu Yönetimi Adabı Geleneğin İzinde Modern Bir Siyasetname

    Elinizdeki bu eser, çok uzun bir aradan sonra, geleneksel siyasetnâme literatürünün üslup ve yaklaşımıyla modern bilimin rehberliğinde yazılan bir siyasi öğüt kitabıdır. Daha açık ifadesiyle, geleneğin izinden giden modern bir siyasetnâmedir. Bu nedenle kitaba Kamu Yönetimi Âdâbı adı verildi. “Kamu Yönetimi” modern dünyaya ve yönetim bilimine ait bir kavramdır. Daha çok siyasetnâmeler ve ahlak kitaplarında yer alan “Âdâb” kelimesi ise geleneklere vurgu yapmaktadır. Bu nedenle kitap iki farklı paradigmayı bazen yan yana bazen de karşı karşıya incelemekte, her ikisinden de yararlanarak hem kadim yönetim sorunlarına hem de çağdaş yönetim sorunlarına cevaplar aramaktadır.

    Kitap siyaset düşüncesinden çok yönetim pratiğiyle ilgilidir. Bu nedenle felsefi tartışmalar yerine yönetim sürecine yönelik uygulamaları ele alır. Başka bir ifadeyle eser bir siyaset felsefesi kitabı değil, modern yönetim uygulamalarına yönelik bir bilgi ve tavsiye kitabıdır. Siyasetnâmeler öğütlerini geçmiş tecrübeler, dini ve ahlaki inanç ve değerler, varsa muhatabı olan yöneticinin eksiklik ve kusurları üzerine inşa ederler. Bu kitapta dile getirilen bilgi ve tavsiyelerde ise geleneksel kaynaklar yanında modern bilgi kaynaklarından; ağırlıklı olarak kamu yönetimi, örgütsel davranış, işletmecilik, yönetim ve organizasyon bilim dallarından da yararlanılmıştır.

    Yazar bu eserinde yönetim ve organizasyon bilim dalında uzun yıllar süren akademik çalışmaların kazandırdığı bilimsel bilgileri, özel sektör danışmanlıklarından edinilen pratiği, bürokrasi (devlet yapısı ve işleyişi), siyaset (yasama) ve bakanlık (yürütme) görevlerinden edinilen tecrübeleri sade ve anlaşılabilir bir dille okuyucularıyla paylaşmaktadır.
    Kitabın başta kamu yöneticileri olmak üzere, konuyla ilgilenen öğretim üyesi ve öğrencilerine, yönetim uzman ve danışmanlarına, araştırmacılara ve konuya ilgi duyan tüm okuyuculara yararlı olacağını ümit ediyoruz.
    devamını oku

    12,54
  • Filozofların Tutarsızlığı

    İslâm düşüncesi literatüründe vahiy ile aydınlanan aklın din-felsefe ilişkisi bağlamında felsefeye yönelttiği eleştiriler yanında probleme getirdiği açılımlarla Doğu ve Batı’da haklı bir şöhrete sahip olan Gazzâlî’nin Tehâfütü’l-felâsife’si klasiklerimiz arasındaki müstesna yerini bugün de korumaktadır. O, bu eserinde Meşşâî metafiziğe ve Yeni-Eflâtuncu sudûr teorisine yönelttiği esaslı eleştirilerle, felsefenin dine alternatif olamayacağını ve hakikati temsil edemeyeceğini göstermeye çalışmıştır. Tehâfütü’l-felâsife ile başlayan “Tehâfüt geleneği” kelâm ve felsefe tarihinin her döneminde olduğu gibi günümüzde de hâlâ bir cazibe merkezi olmaya devam etmektedir.

    14,84
  • Konuşmalar

    ALİYA, insanın evrensel sorunları üzerine düşünen Müslüman bir mütefekkir, baskılara boyun eğmeyen bir özgürlük savaşçısı, halkının bağımsızlık savaşını öncülük eden bir lider, askeri ve diplomatik alandaki başarılarıyla devlet kurmuş bir önderdir.

    Elinizdeki kitap, Aliya’nın çok farklı ortamlarda yaptığı konuşmalardan oluşuyor. Konuşmalar bir lider ve düşünür olarak Aliya’nın anlaşılmasına önemli bir katkı yapmakla kalmıyor, yirminci yüzyılın sonunda yaşanan insanlık trajedisinin ve bunun sorumlusu olan bir ‘dünya sistemi’nin doğru okunmasına da hizmet ediyor.

    Kitabı okurken bir düşünür, bir lider ve daha da önemlisi bir insan olarak Aliya’ya dokunduğunuz hissedeceksiniz.

    9,09
  • Özgürlüğe Kaçışım/Zindandan Notlar

    Bosna’nın özgürlük mücadelesiyle özdeşleşen Aliya İzzetbegoviç, siyasi bir figür olmanın yanında aynı zamanda çok önemli bir düşünür de. Onun eylemci kişiliğinin yanı sıra kendisini ele veren bilge kişiliği, öncülük ettiği özgürlük mücadelesinin karakterini belirlemiştir. Bu kitap, Aliya İzzetbegoviç’in bilge kişiliğinin billurlaştırdığı düşünce yoğunluklu metinlerden oluşmaktadır. Kısa ancak yoğun ve çarpıcı notlarda kendisini ele veren fikri derinlik, onun tarih kurucu kişiliğinin entelektüel boyutu hakkında zengin ipuçları vermektedir.
    Aliye İzzetbegoviç, bu eserinde Müslüman kimliği ile evrensel ölçekte fikir geliştiren bir filozof olarak düşünce iklimimizi zenginleştiriyor, bizi düşünmeye ama daha çok düşünmeye davet ediyor.

    10,24
Open chat
Size nasıl yardımcı olabiliriz?