Doğan Kitap

  • Hayatın Sesi

    Duygularımız durmadan akan derelere benzer. Doğduğumuzda pırıl pırıl olan o berrak dereye attığımız her sıkıntı, her kaygı, her üzüntü rengini değiştirir, onu bulanıklaştırıp karartır. Bütün güzelliğine ve ihtişamına rağmen, hayat huysuz ve bencildir. Huysuz bir hayatla mücadele etmek, iyi yaşayabilmek ciddi bir sanattır. O sanatı da hayat kendisi öğretir bize; onun sesini duyanları, özen gösterenleri, anlamaya çalışanları bilir. Ona bakışımızı, duyduğumuz hayranlığı, onunla mücadele etmekten vazgeçmeyeceğimizi hissettikçe, bizimle başka türlü bir ilişki kurmaya başlar. Bize arkasını dönmez, unutmaz. İki kere vursa da üçüncüde öyle güzel şeyler yaşatır ki şaşırır kalırız. Huysuz hayatla iyi geçinebiliyor, bunun için mücadele etmekten hiç yorulmuyor ve vazgeçmiyorsak, ne mutlu bize. Çünkü sadece bu mücadeleden hiç vazgeçmeyenlerin dereleri güneşte pırıl pırıl parlayarak akar… Gülseren Budayıcıoğlu bir kez daha kendi “Kırmızı Oda”sının kapısını aralıyor ve orada biriken hikâyelerden seçtiklerini bizlerle paylaşıyor; “hayatın sesi”ni daha iyi duyup anlayabilelim diye…

    12,54
  • Pekicik

    “Pekicik, bana su getir!” “Peki babacığım.” “Pekicik odanı topla!” “Peki anneciğim.” “Pekicik yemeğini ye.” “Peki anneciğim.” Ah, zavallı Pekicik! Anne babası onu dünyanın en uslu çocuğu olarak yetiştirdi. Adını neden Pekicik koydular sanıyorsunuz! Her şeye “Peki” demesi için. Oysa Pekicik istemediği şeyleri her zaman yapmak zorunda mı? Kendi ihtiyaçlarının ve isteklerinin farkında değil mi? Onun da kalbinde pıt pıt atan heyecanları ve hayalleri yok mu? Sizce? Edebiyatımızın çok sevilen yazarı Şermin Yaşar içten anlatımı, çocuk dünyasını özgün ve derin kavrayışıyla çocuk edebiyatını özgürleştirmeye devam ediyor. Pekicik’i okuduğunuzda onu hemen tanıyacak; çok ama çok seveceksiniz!

    9,09
  • Sorularla Büyüyoruz

    Çocuğumuzun özgüvenli ve mutlu olması için ne yapmalıyız? Onlarla güçlü bağ kurmalıyız. Peki bu bağı nasıl kuracağız? Öğütlerimizle mi? Onları şekillendirerek mi? Onlarla konuşarak mı? Hayır! Onları merak ederek, dinleyerek ve anlayarak. Peki bunu nasıl yapacağız? Sorular sorarak. Ama nasıl sorular? Kontrol eden mi, keşfeden mi? Uzaklaştıran mı, yakınlaştıran mı? Zayıflatan mı, güçlendiren mi? Bu kitapta çocuklarımıza doğru soru sormayı öğreneceğiz. Yani keşfeden, derinleştiren, yakınlık kuran güçlü sorular. Unutmayalım her güzel sohbet iyi bir soruyla başlar. Her derin sohbet de çocuğumuzu bize daha da yakınlaştırır. Gelin güçlü soruları birlikte keşfedelim. Bu kitapta keşfe çıkacağımız bazı sorular: • Çocuklarımıza nasıl sorular sormalıyız? • Sorularımız, çocuğumuzun mutluluğunu nasıl etkiler? • Hangi sorular bizi birleştirir, hangi sorular ayrıştırır? • Çocuğumuza sorduğumuz sorular onun kişiliğini ve geleceğini nasıl etkiler? • Meraklı olmak neden önemlidir? Meraklı olmayı öğrenebilir miyiz? • Kimi daha çok severiz? Daha çok konuşanı mı, daha çok dinleyeni mi? • Neden bazı insanlar soru sormaktan ve sohbet etmekten kaçınır? • Dinlemek neden önemlidir? Karşımızdakini nasıl dinlemeliyiz? • Şekillendiren ve keşfeden aile arasında nasıl farklar vardır? DR. ÖZGÜR BOLAT Eğitim Bilimci

    9,09
  • Kalk Yerine Yat

    Hayat bazen bir uyku sersemliğiyle karşılar bizi. Üstümüze bir ağırlık basar, olmayacak yerde uyuyakalırız, tutulup kalır her yanımız. Hep özlemini çektiğimiz bir ses gelip uyandırır sonra, “Kalk, yerine yat” der ve insan bu sesin sıcaklığına tutunur. Ve evet, herkes günün birinde yerini bulur. Şermin Yaşar’dan sağda solda uyuyakalmaktan tutulup kalmış, günün birinde uyanıp yerini bulmuş insanların sıradan ve bir o kadar da olağanüstü öyküleri…

    9,09
  • Hayata Dön

    Herkesin kaderi güzel olmuyor. Marifet, kader yolları kapatsa bile o kapıya yeni bir anahtar uydurabilmekte. Kimsenin hayatı dıştan göründüğü gibi değil. İmrendiğimiz, özendiğimiz hayatlar hiç de sandığımız gibi acısız değilken çok mütevazı bir hayatın içinde mutluluğun en parlağı olabiliyor. Kitabın başkahramanı Ala’nın hayatını okurken bu zavallı çirkin kızın yaşadıklarına inanamayacak, bazen de o sayfaların bir yerlerinde kendinizle karşılaşacaksınız. Bu karşılaşma hüzünlendirse de, kendinize biraz daha yaklaşmak ruhunuza iyi gelecek. Seanslar boyunca bu suskun kızı konuşturabilmek için ona tarihten alınma pek çok hikâye anlatıldı: Genç firavun Tutankamon’un esrarı; aynı dönemde yaşayan birbirine çok zıt iki kişi, Hitler ve Freud’un ilginç hayat görüşleri; 18. yüzyılda adına “fısıltı sanatı” dedikleri, evli kadınların şövalyelerle yaşadığı aşklar; Çariçe Katerina’nın çamaşırcılık ve hayat kadınlığından çariçeliğe yükselen yazgısı; Eva Peron ve Prenses Süreyya’nın hüzünlü hayatları… ve daha niceleri… Psikianalizin sihirli değneğinin dokunduğu yerde yükselen bir başarı öyküsü…

    11,39
  • Kardeşimin Hikayesi (Karton Kapak)

    Serenad fırtınasından sonra Livaneli’den nefes kesen bir roman… Sakin bir balıkçı köyünde genç bir kadının cinayete kurban gitmesiyle başlar her şey. Dünyadan elini eteğini çekmiş emekli inşaat mühendisiyle genç, güzel ve meraklı gazeteci kızın tanışmasına da bu cinayet vesile olur. Kurguyla gerçeğin karıştığı, duyguların en karanlık, en kuytu bölgelerine girildiği hikâye, daha doğrusu hikâye içinde hikâye de böylece başlar. Modern bir Binbir Gece Masalı’nın kapıları aralanır. Ancak bu kez Şehrazad erkektir. Kardeşimin Hikâyesi aşkın mutlulukta ulaşılacak son nokta olduğuna inananları bir kez daha düşünmeye davet eden, aşka, aşkın karmaşıklığına ve tehlikelerine dair nefes kesen bir roman. Her sayfada yeni bir gerçekliği keşfedecek, kuşku ile kesinliğin sınırlarında dolaşacaksınız. Mantıksız gibi geliyor ama o sabah uyandığımda tuhaf bir haber alacağımı biliyordum. Karadeniz’in lacivert dalgalarıyla baş başa kalmış olan bu ıssız köyde geçen her gün birbirinin aynısı olduğu için burada insanların heyecanla konuşacağı olaylara pek sık rastlanmazdı. O günün de ötekiler gibi sessizce akıp gitmesi gerekirdi ama galiba başka şeyler olacaktı. O mahmur sabah saatlerinde bir cinayet haberi alacağımı bilmiyordum elbette ama bir haber gelecekti. Daha yataktan çıkmamıştım, gözlerim kapalıydı, arkalarında fosforlu çizgiler bırakarak yıldırım hızıyla hareket eden mor tavşanları izliyordum.

    7,94
  • Beni Onlara Verme

    “Kırgınım. Dünya kırgınlığımın da farkında değil.” Tarık Tufan, İstanbul’un eski bir semtinde, kaybolmaya yüz tutmuş mahallelerinden birinde yaşayan hayata küskün, kırgın kadınların; yaralı, yorgun erkeklerin yarım kalan hikâyelerini anlatıyor. Acısı dinmemiş ayrılıkları, tutkulu ve hüzünlü aşkları resmediyor. Gerçeklikle kurmaca arasındaki çizginin ortadan kalktığı yalınlıkta bir İstanbul ağıtı bu. İnsanın kalbine işleyen derin duygular, tanıdık yüzlerin saklı hayatları, yanından geçerken fark etmediklerimiz, büyüleyici ve masalsı bir dünya. Beni Onlara Verme sizi bir tanıklığa ve bitmeyen umudun peşinden gitmeye çağırıyor. “Çok güzelsin. Sen hep güzelsin. Ben yine sana bakıyorum, sen başka bir yere. Beni görmüyorsun. Fark etmiyorsun. Dolaştığın yerlerde dikkat çekmeyen bir nesne gibi bir kenarda duruyorum. Dokunsan can gelecek bedenime.”

    9,09
  • Son Ada

    Son Adanın adsız anlatıcısı adını kendisinin koyduğu bu yeri son sığınak son insani köşe olarak niteliyor. Anlattığı nerdeyse bir ütopya Herkes elinden geldiği kadarını içinden geldiği kadarını yapıyordu. Ancak bu durum uzun sürmez Ülkenin darbeci başkanının emekliliğini huzur içinde geçirmek için adaya yerleşmesi bu cennet adada yaşayanların huzurunu kaçıracaktır. Başkan Son Adayı her tür anarşiden kurtarmaya kararlıdır. Adanın halinden hoşnut toplumunu çoğunluğun oyları neyi işaret ediyorsa onu yaparak oluşturduğu kurullar eliyle yönetmeye adanın ağaçlıklı yolunu park ve bahçe geleneklerine göre düzenlenmiş bir hale getirerek başlar. Görünüşte her şey demokratik geleneklere uygundur. Ütopya tam bir distopyaya dönüşürken başta martılar bu gidişe başkaldıranlar da vardır… Livanelinin bu benzersiz yaratıcı romanında insan yapısı otoriteyle karşı karşıya… Yazar bizi dünyamız üzerinde yeniden düşünmeye çağırıyor. Mutlaka okunmalı. Prof. Lenore Martin Harvard Üniversitesi Romanı bitirdiğinizde bir yurdu yok eden kişilerin küçük bir adayı da kolaylıkla yok etmesinin doğal olduğunu anlıyorsunuz. Hasan Akarsu Cumhuriyet

    7,94
  • Gecikmeli Teslimiyet

    NeuroFormat 2.0… İyileşme mucizesinde bir üst sürüme geçiyoruz! Sizi tebrik ederim! Sağlığınız, mutluluğunuz için güzel bir adım attınız. Bu kitabı almak son zamanlarda kendiniz için yaptığınız en iyi şey olabilir. Tüm kalbimle inanarak söylüyorum: Okumayı bitirdiğinizde artık başka bir hayatınız olacak. Başka biri olacaksınız. Tamam, size evrenin sırrını vermeyeceğim. Açıkçası evrenin sırrına ben de ermiş değilim. Ama sağlıklı, mutlu bir varoluşun sırrını, bu kitapla ellerinize bırakacağım, garanti ederim! NeuroFormat Sistemi’ni kullanan yüz binlerce okurum kronik rahatsızlıklarını iyileştirdiler, fobilerini ve bağımlılıklarını yendiler, kilo sorunlarından kurtuldular, birçok ciddi rahatsızlığı alt ettiler. Bu güzel şeyler yaşanırken biz de ezber bozan gelişmelere şahit olduk! NeuroFormat Sistemi adeta bir üst sürüme geçti! Bizim için mucize kelimesinin tanımı bile değişti. Hepsini anlatacağım… Birlikte heyecanlı bir yolculuğa çıkıyoruz! Bu yolculukta şimdiyi iyileştirmekle kalmayacak, adeta zaman makinesine atlayıp geçmişin senaryosunu da değiştireceğiz! İnanılmaz ama gerçek diyeceğiniz şeyler okumaya hazır mısınız?

    9,90
  • Onlar Da Kahramandı

    Güce boyun eğmediler. İtaatin adeta kutsandığı bir kültürde medeni cesaret gösterip “hayır” diyebilenler de elbette kahramandır! Kültürümüzde itaat kavramı çok güçlüdür. Üstelik ilkelerden ziyade “baş” kabul edilen kişilere itaat adeta bağımlılık düzeyindedir. Siyasi tarihimize damgasını vuran davranış kalıbı kayıtsız şartsız itaattir. Emir demiri keser, sürüden ayrılanı kurt kapar… Ama tarihimizde güce boyun eğmeyen ilkeli davranış örnekleri de az değildir. Taha Akyol bu kitapta tarihimizde yüksek otorite karşısında hukuku üstün tutan, yanlışa boyun eğmeyen yargıçlardan ilçe ve il belediye başkanlarına, devletin zirvelerine, milletvekillerine kadar, insanların itaat ile hürriyet, menfaat ile fazilet arasında sınandığı kritik makamlarda bulunmuş onurlu, prensipli, şahsiyetli kahramanları anlatıyor. Onlar da Kahramandı, bağımsız birey olma şuurunun, hürriyet fikrinin ve eleştirel düşüncenin gelişmesine bir katkı olması amacıyla kaleme alındı…

    11,39
  • Kuvvetler Ayrılığı Olmayınca Otoriter Demokrasi: 1946-1960

    Elinizdeki kitabın özelliği, 1946-1960 dönemine sistem sorunu açısından bakmasıdır. Türkiye 1950’de çok partili hayata geçti fakat otoriter siyasi kültürle ve kuvvetler birliği sistemiyle… Başta Celal Bayar olmak üzere DP iktidarı kuvvetler ayrılığına dayalı yeni bir anayasa yapmayı reddetti! Kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, bağımsız anayasa mahkemesi ve hukukun üstünlüğü kültürü olmadan 1950 yılında girilen çok partili dönemde olaylar nasıl gelişti? Siyaset darbe felaketine giden yolda nasıl yürüdü? 1946-1960 dönemine bir tarih laboratuvarı gibi bakan Taha Akyol’un kitabında bu sorunun cevaplarını bulacaksınız.

    13,69
  • Kardeş Rekabeti

    Kardeşler neden kavga ederler? Çocuklar birbirlerini kıskandığında ne yapmalısınız? Çocukları kıyaslamanın tehlikeleri nelerdir? Çocukların iyi geçinmesine nasıl yardımcı olursunuz? Birden fazla çocuğun olduğu evlerde kardeş çatışması kaçınılmazdır. Anne babalar kardeşler arasında sevgi dolu bir ilişki için çırpınıp dururlar, ne olursa olsun çocuklarının yakın arkadaş olmasını isterler. Kardeşliğin doğasında vardır rekabet. Önemli olan çocukların, rekabetin değil işbirliğinin normal kabul edildiği, öfkelerini sağlıklı bir şekilde ifade ettikleri, bir birey olarak değer gördükleri, kimsenin bir role hapsedilmediği bir aile ortamında büyümeleridir. Çünkü her şey ailede başlar. “Çocuklarımıza farklılıklarına rağmen bir arada yaşamayı öğretebiliriz” diyen Adele Faber ve Elaine Mazlish bu kitapta anne babalara çocuklarının çatışmalarıyla başa çıkabilmek için basit ama etkili yöntemler sunuyorlar.

    11,39
  • Deli Tarla

    Bazen hayat gizler kendini… Sımsıkı çekilmiş perdelerin ardına saklanan utangaç eviçlerinde, kapıların ardında, güneşin terk ettiği sokaklarda, o bıyıkaltı gülüşlerde, mühürlenmiş ağızlarda, yüze düşen gölgelerde, ketum yüreklerde, harflerin kıvrımlarında, kelimelerin dilsizliğinde, sonsuz susuşlarda, hiç düşülmeyen yollarda, hep beklenen aşklarda, hiç beklenmedik sonlarda gizler kendini hayat…

    Ta ki bir yazar onu bulup çıkarıncaya dek.
    Ta ki bir yazar onu bize anlatıncaya dek.

    Şermin Yaşar’dan “yeniden gülmeyi başarabilen insanların muamması” için öyküler. Deli Tarla gibi coşkulu, beklenmedik ve merhamete muhtaç…

    devamını oku

    11,39
  • Kaybolan

    Tarık Tufan, hatıralarla yüzleşmenin, ilk aşkın ve kendini aramanın evrensel hikâyesini anlatıyor. Kaybolan, yaralı dünyalarda, kırık hayatlarda, saklı hüzünlerde ve İstanbul sokaklarında dolanan bir roman.

    Hayatın en çetrefilli meselesi, çözülmesi en zor sırrı, gerçekte kim olduğumuzdur. Çünkü herkes hayatının bir yerinde kaybolur. Bazıları kendisini bulabilmek için önce çok eskiden kaybettiklerini bulmak zorundadır.
    “Utanmayı bir kenara bırakıp gerçeği itiraf ettiğim bugün bile hâlâ kendi hayatımı değil, başkalarının hayatını yaşıyorum. Fason hayat. Bir gece düşüncelere dalmış boğuşurken aklıma geldi bu laf; o gün bugündür böyle tanımlıyorum, sipariş üzerine yaşanmış, ısmarlama, düşük maliyetli, fason hayat. Doğum günümde sadece bunun hayal kırıklığını hissettim. Uzunca bir vakit kayıtsız kalmaya çalıştığım hatalarım için şimdi pişmanlık, hüzün ve keder duyuyorum. Her şeyin başka türlü olmasını arzu ederdim, olmadı. Artık kim olduğumu, kimin için yaşadığımı doğru dürüst düşünemiyorum bile.”
    Kaybolmanın döngüsüne sıkışmış bir adam ve iki kadın. Kendilerini bulabilmek için çıkışı ararlarken ödeyecekleri bedel gitgide büyüyor.
    devamını oku

    12,54
  • Kraliçenin Pireleri

    Tarık Tufan geçmişten bugüne, sokak sokak, oda oda yaralarımıza dokunuyor.

    Kraliçenin Pireleri, boğucu bir dünyada mahsur kalmış yazarın çıkış arayışları; dünyaya ve Türkiye’ye hem içeriden hem dışarıdan bakış denemeleri; şehrine dair, tutkulu, yalın ve isyankâr satırları…

    “Kentin üstü başı bakımsız sokaklarını merhametli kadınlar emzirip, büyütüyor.Saçlarından göç etmeyi becerememiş, zayıf kırlangıçlar dağılıyor sokaklarımıza. Gözkapaklarına gizlenmiş bereketli bulutlar yağmurlarını saçıyorlar üzerimize. Bizim sokaklarımızı kadınlarımız teselli ediyor.”
    devamını oku

    11,39
  • 01 Adana & 80’li Yıllarda

    Yıl 1981… 12 Eylül darbesinin üstünden bir yıl geçmiş… CHP Genel Sekreter Yardımcısı Altan Öymen siyasi yasaklı olsa da Cumhuriyet gazetesinde yazılarına devam etmektedir. Ancak 52 sayılı bildiriyle “eski politikacı”ların “Türkiye’nin siyasi veya hukuki yapısıyla ilgili olarak beyanda bulunmaları, makale yazmaları, toplantı yapmaları” yasaklanır.
    Artık Altan Öymen siyasi yazılar yazamayacağına göre başka bir çare bulunur; “il röportajları” fikri oluşur. Kentleri sosyal, kültürel, ekonomik yönleri, tarihi coğrafi özellikleri, turistik olanakları, mutfakları, eğlence hayatları… kısacası gündelik hayatın tüm yönleriyle anlatmak…
    Ama bu sadece yazıyla olacak iş değildir, fotoğraf veya resim de lazımdır. Teknik olarak gazete ofset baskıya geçmemiştir, fotoğraf kalitesi kötüdür. Ona da mükemmel bir çözüm bulunur: Çizgileriyle her şeyi canlandırabilen, konuları, sorunları karikatür yoluyla en iyi şekilde anlatan Tan Oral projeye dahil olur.
    Böylece Altan Öymen ile Tan Oral düşerler Adana yollarına…

    Ve Altan Öymen’in kaleme aldığı, Tan Oral’ın çizgileriyle katkıda bulunduğu Adana izlenimleri, 15 Eylül 1981’den itibaren yazı dizisi olarak 11 gün boyunca yayımlanır.
    O yazı dizisi yıllar sonra günümüz okuruyla kitap olarak buluşuyor: 01 Adana. Adana’nın 36 yıl önceki halini merak edenler için… Kebabıyla, sıcağıyla, pamuğuyla, ünlü isimleriyle, sanayicisi çiftçisiyle, dertleri güzellikleriyle bir zamanların Adanası bu kitapta!

    6,79
  • Camdaki Kız

    “Küçükken çekilen acıların ateşi kolay sönmüyor, kolay unutulmuyor ve izlerini hayatımız boyunca üstümüzde taşıyoruz.”

    Aşk yakıyor
    Ayrılık kavuruyor
    Aldatılmaksa hep çok acıtıyor…

    Bize çocukluk acılarını tekrar yaşatacak kişileri gözünden tanır, başkasına değil, ona âşık oluruz. Hayat onu kendi ellerimizle buldurur bize.

    Kaderimiz aslında doğduğumuz evlerde yazılır. Yine o evlerde yaralanır, o yaralarla büyür, sonunda o yaraların bizi götürdüğü yere gideriz. Ancak mutluluk her zaman o yolda değildir…

    “Bu kitapta her zamanki gibi gerçek bir yaşam hikâyesi anlatacağım sizlere. Hep lüks içinde yaşamış ama kaderi daha baştan kötü yazılmış Camdaki Kız ile bir varoş çocuğunun aşk hikâyesi bu.”
    Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
    devamını oku

    8,90
  • Bir Psikiyatristin Gizli Defteri En Sıradışı Vakalar

    Haftalarca çok satanlar listesinde yer alan Bir Psikiyatristin Gizli Defteri, okurlarıyla yeniden buluşuyor ! Hep onlar mı bizi dinleyecek? Bu sefer geçmişini anlatan bir psikiyatristin ta kendisi. Koltuğa oturun ve kulak kabartın. Dr. Gary Small’un, Boston’un kalabalık acil servis koridorlarından Los Angeles’ın golf sahalarına uzanan hikâyesinde karşılaştığı vakalar kimi zaman tuhaf, kimi zaman da gizemli, ama hepsi gerçek. Akıl hastalıklarının ilginç dünyasına kapı aralayan Bir Psikiyatristin Gizli Defteri sizi çok şaşırtacak…

    10,24
  • Son Ada’nın Çocukları

    BİR ÖZGÜRLÜK DESTANI

    Dünyanın en güzel adasında, neşeyle ve barış içinde yaşıyorduk bir arada.
    Ama bir gün adaya esrarengiz bir adam geldi…
    Ve her şey değişti.
    Kimse yaklaşan tehlikenin farkında değildi.

    Zülfü Livaneli’den genç okurlara evrensel ve zaman ötesi bir başyapıt.Barış ve özgürlük uğruna bir diktatöre karşı verilen
    mücadelenin hikâyesi.

    9,09
  • Beynine Format At

    Evet, size gül bahçesi vaat ediyorum! Bütün korkularınızdan arınacak, fobilerinizden, sigara bağımlılığından, kilolarınızdan kurtulacak; kronik ağrılarınıza, hayatınızı zorlaştıran yanlış inançlarınıza son vereceksiniz. Hem de gayet bilimsel, etkin ve sistematik bir yöntemle. Çoğu durumda dakikalar içinde! Tek şartım var! Siz de iyi bir öğrenci olacak, kendi üzerinizde çalışmak için zaman ayıracaksınız. “Pozitif düşün, hayallerin gerçek olsun” diyen, etkisi “ara gazı” vermekten öteye gitmeyen kişisel gelişim kitaplarından siz de sıkılmadınız mı zaten? Öyleyse tam yerine geldiniz demektir! Biz şimdi birlikte bambaşka bir şey yapacağız. Gerçek bir temizlik operasyonuyla “ilkel” programlarından bir türlü vazgeçmek istemeyen beynimize format atacağız! NeuroFormat® yöntemiyle hayatımızı baştan aşağı değiştireceğiz. Ne duruyoruz? Hadi, başlayalım artık…

    9,90
  • Önemli İşler Dairesi

    Türkiye’nin üç büyük istihbarat teşkilatından biri olan Emniyet İstihbarat Dairesi kapılarını ilk kez bir gazeteciye açtı ve adım adım büyüyen bu “gizli güç” kendini anlattı.Ve yine ilk kez hayati önem taşıyan pek çok operasyonun arkasındaki bu gücün gelişme süreci bir araştırma kitabına konu oldu.

    Cüneyt Özdemir’in özel röportajları ve ayrıntılı araştırmasıyla Türkiye gerçeklerine bambaşka bir açıdan bakacaksınız.Derin devletin sahibinin el değiştirdiği sancılı günlerde Türkiye’de yavaş yavaş büyüyen yeni başrol oyuncusunu tanıyacaksınız.

    6-7 Eylül Olaylarından Abdi İpekçi cinayetine, 1 Mayıs 1977 olaylarından Bahçelievler Katliamı’na, 9 Subay Olayı’ndan Ergenekon’a kadar Türkiye’yi sarsan pek çok olayın gün ışığına çıkmamış yönlerini istihbaratçılardan dinleyeceksiniz. Mafya dünyasını takip eden istihbaratçıların ilginç anılarını, JİTEM hakkında hiç bilmediğiniz gerçekleri, MİT ile Emniyet çekişmesinin perde arkasını, Dev-Sol’a karşı yürütülen operasyonların ayrıntılarını, istihbaratçıların başına gelen trajikomik olayları, Ergenekon’un geçmişteki uzantılarını ve kuşkusuz Emniyet içindeki Fethullah Gülen etkisini ayrıntılarıyla ilk kez okuyacaksınız

    Bir macera filmini aratmayan tamamı gerçek ve belgeli Türkiye gerçeklerini okuduğunuzda “ezberiniz bozulacak”.

    10,24
  • Onlarlaydım Ama Onlardan Değildim

    “Hava soğuk. Saçım kirden bir top yumağı. Gece karanlık. Havlum yok. Duşlar boş. Su muhtemelen soğuk, çok soğuk olmalı, Isıtma da yoktur şimdi. Sıra da yok. Bu saatte duş alsam, kesin hasta olurum. Kesin. Biliyorum canım… Hem eşyalarımı nereye koyacağım ki? Sabun mabun da yoktur şimdi. Taa çadırların orada var. Çantamda… Kim gidecek ki şimdi oraya? Boş ver, şimdi burada başıma gelebilecek en son şey hastalık zaten. Kirli kalalım canım, ne olacak ki? Kaşınmıyorum da. Karışmıyorum! Kaşınmamalıyım.”
    6,79
  • Önemli İşler Dairesi

    Türkiye’nin üç büyük istihbarat teşkilatından biri olan Emniyet İstihbarat Dairesi kapılarını ilk kez bir gazeteciye açtı ve adım adım büyüyen bu “gizli güç” kendini anlattı.Ve yine ilk kez hayati önem taşıyan pek çok operasyonun arkasındaki bu gücün gelişme süreci bir araştırma kitabına konu oldu.

    Cüneyt Özdemir’in özel röportajları ve ayrıntılı araştırmasıyla Türkiye gerçeklerine bambaşka bir açıdan bakacaksınız.Derin devletin sahibinin el değiştirdiği sancılı günlerde Türkiye’de yavaş yavaş büyüyen yeni başrol oyuncusunu tanıyacaksınız.

    6-7 Eylül Olaylarından Abdi İpekçi cinayetine, 1 Mayıs 1977 olaylarından Bahçelievler Katliamı’na, 9 Subay Olayı’ndan Ergenekon’a kadar Türkiye’yi sarsan pek çok olayın gün ışığına çıkmamış yönlerini istihbaratçılardan dinleyeceksiniz. Mafya dünyasını takip eden istihbaratçıların ilginç anılarını, JİTEM hakkında hiç bilmediğiniz gerçekleri, MİT ile Emniyet çekişmesinin perde arkasını, Dev-Sol’a karşı yürütülen operasyonların ayrıntılarını, istihbaratçıların başına gelen trajikomik olayları, Ergenekon’un geçmişteki uzantılarını ve kuşkusuz Emniyet içindeki Fethullah Gülen etkisini ayrıntılarıyla ilk kez okuyacaksınız

    Bir macera filmini aratmayan tamamı gerçek ve belgeli Türkiye gerçeklerini okuduğunuzda “ezberiniz bozulacak”.

    6,79
  • Suskunluk Dağının Zirvesinde

    Eğlencesini yitirmiş bir ülke… Bütün ışıklar sönmüş… Yok artık lunaparkın yürekleri şenlendiren neşesi… Terkisine alıp susturulmuş sözcükleri, suskunluk dağının zirvesine tırmandı gazeteci…

    Anlatacak çok şey vardı çünkü. Savaşlar, acılar, uzak kentler, mülteciler, gökdelenler, kederli coğrafyalar, çocuk ölüleri… Sonra filmler vardı; hep bir ağızdan söylenen şarkılar, aşklar, düşler, göğün altındaki her şey…

    Tüm bunları anlattı gazeteci, uzakta hüzünle sarmalanmış ülkeye… Eğlencesini
    yitirse de umudunu yitirmiyordu bu ülke. Umudu on dokuz yaşındakinin düşlerinde saklamıştı çünkü.

    Ve suskunlukta dile gelen gerçeğin kendisiydi.

    11,39
  • Eğlencesini Yitiren Ülke

    Betonun, makinenin, soğuk teknolojinin kararttığı şehir hayatının gündelik ama sıradan olmayan ayrıntıları…

    Savaşın, diktatörlüklerin gölgesindeki uzak şehirler… Sokaklar, evler, neon ışıklarının renklendiremediği bir örnek hayatlar…

    AVM’ler, ufku kaplayan gökdelenler, artık bizim olmayan parklar, semtler, mahalleler…

    Birbirinin sonunu hızlandırmak için kavgaya tutuşan siyasetçiler, bağırtılar, vasatistler. Partililer, cemaatçiler, operasyonlar, algılar…

    Bir ülke hızla yitiriyordu eğlencesini… ve gazeteci yazıyordu bu yitirilmiş eğlenceyi, yeni gelen hüznü, içinde taşıdığı umudu…“Yeni Türkiye”nin eski hikâyesini.

    10,24
  • Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu

    Hayat ne biriktirir bizim için?
    Kırık dökük aşklar, yaşanmamışlıklar, olmamışlıklar, bir çocukluk anısına teğellenmiş hüzünler, aşkın sonsuz bekleyişleri, ayrılıklar, kentler, köyler, yollar, rüzgârlar, gündoğumları, biraz keder, biraz da neşeyle çatılmış evler… Hayat bizim için saklamaya hazır olduklarımızı, bize yakışanları, ihtiyacımız olanları ve bizi büyütecekleri, bizi biz edecekleri biriktirir…

    Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu gidenler için bir ağıt, kalanlar içinse bir şiir, biriktirilmiş insan öyküleri…

    Şermin Yaşar, Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu’nda o çok özlediğimiz “insan”a bütün görkemiyle geri döndürüyor bizi. Hazırlayın yüzünüzü. Gülüşünüzün yanına biraz da keder koyun, okurken biraz ondan alacaksınız, biraz bundan. Kıtlama çay içer gibi…

    9,09
  • Gelirken Ekmek Al

    Şahin… Neredeyse hiç görmediğim babam, annemin neredeyse hiç görmediği kocası. Yıllardır muhatap olduğum “Baban nerede?” sorusuna, “işte”, “evde”, “memlekete gitti” gibi bir çırpıda verilebilecek cevaplar verebilmeyi çok isterdim. Babamın nerede olduğunu, nasıl bir bahtsız olduğunu kimseye izah edemedim. Kabul etmek gerekirse, masumiyetinden zaman zaman ben de çokça şüphe ettim. Kadere saygımız, tekrara göre değişiyor. Başımıza bir iş geldiğinde, bunu aksilik olarak kabul edebiliyor ve sineye çekiyoruz; bu aksilik ikinci kez geldiğinde, geldi mi üst üste gelir diyoruz, üçüncüsü tekrar ettiğinde her şey de senin başına geliyor diyerek rahatlıkla kanaat bildiriyoruz, sonraki tekrarlardaysa başına bu kadar çok şey geliyorsa, demek ki tüm bunları hak ediyor diyoruz. O bütün masumiyetiyle yaşamaya devam etse bile… İçimizde bir yerden konuşuyor Şermin Yaşar… Bu coğrafyanın en derin kederlerini en “bizlik” hayat acemilikleriyle harmanlıyor… İncinmişliklerimizi gülünesi aşklarımızla iyileştiriyor. Gerçek edebiyatın “insanın ruhuna” inen bir merdiven olduğunu her öyküsünde hatırlatarak.

    9,09
  • Beni Ödülle Cezalandırma

    • Ödül, neden motivasyonu düşürür?
    • Ödülle değerler neden öğretilemez?
    • Ödül, yaratıcılığı neden olumsuz etkiler?
    • Ödül, yapay sevginin bir göstergesi midir?
    • Ödülle büyüyen çocukları ne tür tehlikeler bekler?
    • Mutlu ve başarılı bir çocuk gerçekte nasıl yetiştirilir?

    Bunun gibi merak edilen birçok sorunun yanıtını eğitim bilimci Dr. Özgür Bolat, son 70 yılda yapılan bilimsel araştırma ve gerçek vakalarla net bir şekilde ortaya koyuyor.

    Dr. Özgür Bolat, sadece ödülün görünmeyen gizli zararlarını anlatmıyor; bizlere bir model, pratik çözümler ve uygulamalar öneriyor.

    Kılavuz niteliğindeki bu kitabı okuduğunuzda mutlu, özgüvenli, sorumluluk sahibi ve başarılı bir çocuk yetiştirmek için önemli bir adım atmış olacak, çocuğunuzla ilişkinizde anlamlı değişiklikler yaşayacaksınız.

    DR. ÖZGÜR BOLAT
    Eğitim Bilimci

    gizle

    7,90
Open chat
Size nasıl yardımcı olabiliriz?