Parti’nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (…) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu. George Orwell’in kült kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, yazarın geleceğe ilişkin bir kâbus senaryosudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır. Geçmişte ve günümüzde dünya sahnesinde tezgâhlanan oyunlar düşünüldüğünde, ütopik olduğu kadar gerçekçi bir romandır Bin Dokuz Yüz Seksen Dört. Güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir başyapıttır; yalnızca yarına değil, bugüne de ilişkin bir uyarı çığlığıdır.
“İbrahim Eyibilir, yazının başında dikkat çektiğimiz “sürekli şimdi” halini öyküleri aracılığı ile hissettirir. Malzemesini zamansal olarak genelde “geçmişten” seçse de onun derdi, içinde yaşadığı “hal”dir, yani “şimdi”dir. Bunu da “öykü anlatıcısının şimdisi” olarak öykülerinde kodlar. Dolayısıyla öykülerdeki “anlatıcı”ların bilinç halleri ve zamansal sapmalarından yola çıkan dikkatli okuyucu, yazarın “şimdisi” (hali) konusunda gerekli verileri elde eder. Bütün bu veriler de gelip şuna dayanır: İbrahim Eyibilir, öyküleriyle “ekran çağına” itiraz ediyor; yani bir tür hayatımızdaki bütün “değerleri ters-yüz eden modernizme başkaldırıyor. Bir sanatçı olarak yazarın böyle bir hakkı yok mudur?…”
HAYATINIZDA EINSTEIN’A YER AÇIN
ÇÜNKÜ HİÇBİR YAN ETKİSİ YOKTUR!
Hayatla nasıl baş edebileceğinizi gösteren 85 reçete
Bu kitap ünlü biliminsanı Einstein’ın bilimsel çıkarımlarından yola çıkarak günlük hayatımızda hayatı nasıl anlamlı kılacağımızın, hayatla nasıl baş edeceğimizin ve hayatı nasıl doyasıya yaşayacağımızın sırrını veriyor. Bu biliminsanının buluşları son yüzyılda insanlık tarihini inanılmaz ölçüde değiştirdi. Einstein’ın çıkarımlarından oluşan 85 reçete sayesinde; çağımızın en etkili biliminsanından ilham alarak günümüzde karşı karşıya kaldığımız zorluklarla baş etmesini öğrenebiliriz.
Her şey güzel derken başına öyle şeyler gelir ki “Yandım!” dersin, “Bittim!” Düşersin…
İşte o an, içindeki iyilik çıkıp gelir ve kapını çalar. “Kalk!” der, “kalk!”
Tutar elinden, karanlığı yırtar ve seni güzel günlere götürür. Korku nedir bilmez iyilik.
Aydınlık, karanlıktan korkar mı hiç? İyilik adına yanan ateşi, kötülük söndürebilir mi hiç?
Kötü günler ile karşılaştığında kimseye ihtiyacın yok! Önce Allah, sonra içindeki iyiliğe güven.
Niyetin ne kadar iyiyse Allah o kadar seninle. Nasip niyete vurgundur; alsa da elinden yoğunu varını, döner dolaştırır geri verir sana hakkını!Olmaz deme, olur! Unutma ki Allah isteyince kuşlar filleri yener azizim!
Daha çok Yılgın Türkler ve kitaplarından tanıdığımız benzersiz üslûbu yaşayışı cesareti sert tavırları ve bağımsız kalemiyle ses getiren ezberleri bozan Bülent Akyürek”in bu kitabı da çok okunacak çok tartışılacak… Modernizmin trafiğin gürültünün önümüzden akıp giden sosyal medya gevezeliklerinin arasında kulaklarımız ezanı duymaz oldu. Artık insanlar akşamları televizyon izleyip gece yarılarına kadar tartışma programlarını takip ediyor daha sonra sabaha kadar internetin başından ayrılamıyorlar. O sırada okunuyor namazlarını kılıp uyuyorlar ve bu arada öğlen ile ikindi namazı kaçıyor. Sabah namazını ayakta karşılayan ümmet maşallah akşama kadar uyuyor. Bu kitap sabaha kadar oturup akşama kadar uyuyanların canını acıtacak.Yine bir klasiği yine yıllarca unutulmayacak makaleler cümleler girecek hayatımıza.O Allah’a inanan ama kitaptan uzaklaşan insanlar için bir ışık olabilir kanaatindeyiz…
Cemal Süreya, ilk kitabı Üvercinka 1958’de çıktığında, 27 yaşında, ilk şiiri (“Şarkısı Beyaz”) daha beş yıl önce yayımlanmış genç bir şairdi. Bu kitapla çağcıl Türk şiirinin en çok konuşulan, en çok tartışılan akımlarından İkinci Yeni’nin öncülerinden biri olacağını ne kendisi ne de bir başkası bilebilirdi.
Lirik, erotik, ideolojik… Sıcak, tılsımlı ve ölümsüz. ;
Türk şiirinin kavşak noktasında, tek başına ayakta duran bir kitap.
Düş-gerçeklik, insan psikolojisinin derinlikleriyle hayatın basitlikleri, fizik ve metafizik arasındaki gerilimler Güneşe Koşan Adam’daki öykülerin temel karakteristiğini yansıtır. Ali Haydar Haksal bu kitabında kimi zaman insan ilişkilerinden kimi zaman da bireyin kendi iç çatışmalarından hareketle insanın varoluşsal sıkıntılarını işlemiştir.