Allah’ın Güzel İsimleri, okul öncesi ve okumaya yeni başlamış 4-8 yaş aralığındaki minik okurlarımız için hazırlandı.
Dizinin her bir kitabında, bir esma konu edinilmekte ve bu esma, oyun hamuru kıvamında şeker gibi tatlı resimlerle birlikte anlatılmaktadır.
Merak Ediyorum Dizisi ve Daha da Küçükler İçin Allah’ı Merak Ediyorum kitaplarının da yazarı olan ÖZKAN ÖZE tarafından kaleme alınan dizi, özellikle çocuk kitapları için yaptığı çalışmalarla öne çıkan ve sevilen illüstratör ONUR AYBOĞA tarafından resimlendi.
Allah’ın Güzel İsimleri, okul öncesi ve okumaya yeni başlamış 4-8 yaş aralığındaki minik okurlarımız için hazırlandı.
Dizinin her bir kitabında, bir esma konu edinilmekte ve bu esma, oyun hamuru kıvamında şeker gibi tatlı resimlerle birlikte anlatılmaktadır.
Merak Ediyorum Dizisi ve Daha da Küçükler İçin Allah’ı Merak Ediyorum kitaplarının da yazarı olan ÖZKAN ÖZE tarafından kaleme alınan dizi, özellikle çocuk kitapları için yaptığı çalışmalarla öne çıkan ve sevilen illüstratör ONUR AYBOĞA tarafından resimlendi.
Allah’ın Güzel İsimleri, okul öncesi ve okumaya yeni başlamış 4-8 yaş aralığındaki minik okurlarımız için hazırlandı.
Dizinin her bir kitabında, bir esma konu edinilmekte ve bu esma, oyun hamuru kıvamında şeker gibi tatlı resimlerle birlikte anlatılmaktadır.
Merak Ediyorum Dizisi ve Daha da Küçükler İçin Allah’ı Merak Ediyorum kitaplarının da yazarı olan ÖZKAN ÖZE tarafından kaleme alınan dizi, özellikle çocuk kitapları için yaptığı çalışmalarla öne çıkan ve sevilen illüstratör ONUR AYBOĞA tarafından resimlendi.
Allah’ın Güzel İsimleri, okul öncesi ve okumaya yeni başlamış 4-8 yaş aralığındaki minik okurlarımız için hazırlandı.
Dizinin her bir kitabında, bir esma konu edinilmekte ve bu esma, oyun hamuru kıvamında şeker gibi tatlı resimlerle birlikte anlatılmaktadır.
Merak Ediyorum Dizisi ve Daha da Küçükler İçin Allah’ı Merak Ediyorum kitaplarının da yazarı olan ÖZKAN ÖZE tarafından kaleme alınan dizi, özellikle çocuk kitapları için yaptığı çalışmalarla öne çıkan ve sevilen illüstratör ONUR AYBOĞA tarafından resimlendi.
Allah’ın Güzel İsimleri, okul öncesi ve okumaya yeni başlamış 4-8 yaş aralığındaki minik okurlarımız için hazırlandı.
Dizinin her bir kitabında, bir esma konu edinilmekte ve bu esma, oyun hamuru kıvamında şeker gibi tatlı resimlerle birlikte anlatılmaktadır.
Merak Ediyorum Dizisi ve Daha da Küçükler İçin Allah’ı Merak Ediyorum kitaplarının da yazarı olan ÖZKAN ÖZE tarafından kaleme alınan dizi, özellikle çocuk kitapları için yaptığı çalışmalarla öne çıkan ve sevilen illüstratör ONUR AYBOĞA tarafından resimlendi.
Allah’ın Güzel İsimleri, okul öncesi ve okumaya yeni başlamış 4-8 yaş aralığındaki minik okurlarımız için hazırlandı.
Dizinin her bir kitabında, bir esma konu edinilmekte ve bu esma, oyun hamuru kıvamında şeker gibi tatlı resimlerle birlikte anlatılmaktadır.
Allah’ın Güzel İsimleri, okul öncesi ve okumaya yeni başlamış 4-8 yaş aralığındaki minik okurlarımız için hazırlandı.
Dizinin her bir kitabında, bir esma konu edinilmekte ve bu esma, oyun hamuru kıvamında şeker gibi tatlı resimlerle birlikte anlatılmaktadır.
Allah’ın Güzel İsimleri, okul öncesi ve okumaya yeni başlamış 4-8 yaş aralığındaki minik okurlarımız için hazırlandı.
Dizinin her bir kitabında, bir esma konu edinilmekte ve bu esma, oyun hamuru kıvamında şeker gibi tatlı resimlerle birlikte anlatılmaktadır.
Allah’ın Güzel İsimleri, okul öncesi ve okumaya yeni başlamış 4-8 yaş aralığındaki minik okurlarımız için hazırlandı.
Dizinin her bir kitabında, bir esma konu edinilmekte ve bu esma, oyun hamuru kıvamında şeker gibi tatlı resimlerle birlikte anlatılmaktadır.
— MESTAN! MESTAN! MESTAN! Nerede yine bu hayvan?
Mestan bizim kedimiz. Ama bazen bundan o kadar da emin olamıyorum. Yani sanki, o bizim kedimiz değilmiş de biz onun insanıymışız gibi geliyor!
“Sanırım evin kedisi yoktur, kedinin evi vardır!” diyenler haklı. Bu kediler gerçekten çok farklı!
Bir köpeği eğitebilir ve ona türlü numaralar öğretebilirsiniz. Attığınız topu geri getirip, ayaklarınızın dibine bırakır ve dişleri arasından sarkmış dili, azıcık şaşı gözleri ile kuyruğunu sallaya sallaya suratınıza, “Hadi bi daha at sahip! Hadi! Hadi! Hadi! Ben koşup sana geri getiririm o topu! Ve bunu zibilyon kere yapabilirim!” der gibi bakar. Ama aynı şeyi bir kediye yapmaya kalktığınızda, havanızı alırsınız. Yüzünüze öyle bir bakar ki, onun size “Bu ne şimdi? Oyun mu? Saçmalama da şu yaş mamayı bi aç bakalım!” dediğini hemen anlarsınız.
Yine de topunuzu parkın ta öteki ucundaki çalıların arasına atıp atmamak size kalmış. Fakat onu gidip kendiniz getirmeniz gerekebilir! Peki kediler böyle oyunlara hiç mi katılmazlar? Elbette katılırlar. Eğer canları isterse!
Evet evet! İnsanın kedisi diye bir şey yok! Ama kedinin insanı diye bir şey kesinlikle var!
Mesela ben!
—Mestan! Öğle yemeğinde domatesli kuzu mu, yoksa jöleli karides mi istersin Mestan?
Tıpkı ilk dört kitap gibi yine Ceyhun Şen’in çocuklar tarafından çok sevilen, anne-baba ve eğitimcilerce de takdir edilen çizgileri eşliğinde yayınlanan dizinin ikinci seti de, en sahih hadis kaynaklarından derlenen ve 4+ yaş grubu için yeniden kaleme alınan bu minik öyküler, Peygamber Efendimizin hayatında çocuklarla ilgili hatıralarından oluşuyor.
Dizinin en temel amacı bu en küçük okur/dinleyici kitlesinin akıl ve kalbinde kendisini çok seven bir Peygamber ve arkadaş sahabi imajını mümkün olan en erken yaşta oturtabilmek olarak özetlenebilir.
Küçük Sahabiler, Peygamberimizin çocuk arkadaşlarıydı. Peygamberimiz onları çok severdi. Onlar da Peygamberimizi çok severdi. İşte küçük sahabilerden birkaç tatlı hatıra!
Benim adım ALİ GEL! İnsanın hem annesi hem de babası öğretmen olunca, böyle bir isme sahip olduğuna hiç şaşırmıyor. Ben ismimi seviyorum. Herkesin bildiği ve kimsenin asla unutamadığı bir isim bu. Bakın işte bu da KUŞ! Başka bir ismi yok! Sadece Kuş! Aramızda kalsın ama biraz tuhaf bir hayvan. Bunu size nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum fakat söylemem gerektiğini de biliyorum. Şey… Bu kuş konuşuyor! Evet tıpkı insanlar gibi. Üstelik oldukça da geveze… İnanması zor biliyorum ama öyle işte… Bu arada benim bir kutum var. Sıradan bir kutu değil. Onunla dünyayı dolaşıyorum! Nasıl mı? Önce Yeryüzü Ansiklopedisi’nden bir yer seçiyorum, sonra kutunun içinde o yere ait bölümü okuyorum. Sonra hoop! Kendimi orada buluyorum. Biliyorum, biliyorum. İnanması zor ama öyle işte…
“Gökyüzünün hayat bilgisi ve fen bilgisi kitaplarında yazmayan çok acayip gerçekleri” İŞTE geldik Acayip Şeyler Dizisi’nin dördüncü kitabına. Bu kitapta konumuz gökyüzü yani başımızın üzerindeki mavi gök kubbe… Geçenlerde büyük bir gazetenin internet sitesinde gezinirken “Gereksiz Bilgiler” diye bir köşe gördüm. Merak edip bir baktım ve çok şaşırdım. Çünkü “gereksiz bilgiler” adı altında bakın hangi başlıklar vardı: Gökyüzü neden mavidir? Bulutlar nasıl oluşur? Yağmur nasıl yağar?.. Demek birileri için bütün bunlar gereksiz birer bilgiden ibaretti öyle mi? Bunu gördüğüm sıralarda, sizler için bu kitabı yazmakla meşguldüm ve yağmurun nasıl yağdığına dair sayfalar dolusu yazı okumuştum. Ancak okuduklarım içinde, bana gereksizmiş gibi gelen tek bir cümle görmedim. Yağmur bizim için ne kadar önemliyse; onun gökyüzünün engin maviliği içinde ipsiz ve direksiz dolaşan dev gibi bulutların içinde,nasıl damla damla yaratılıyor olduğunu bilmek de, o kadar önemliydi… Bu gökyüzünün altında yaşıyorsak, uzayın korkunç soğuğundan, güneşin zararlı ışınlarından ve daha pek çok tehlikeden bu gökyüzü ile korunuyorsak, ciğerlerimizi bu gökyüzünden içimize çektiğimiz hava ile şişiriyorsak, bu gökyüzünden üzerimize usul usul yağdırılıyorsa yağmur ve yeryüzündeki hayat, o yağmur ile devam ettiriliyorsa, aynı gökyüzünün mavi teninde yedi renkli bir çiçek gibi açan gökkuşağını seyredip neşeleniyorsak, aynı gökyüzünde esen kekik kokulu rüzgarlara serinliyorsak; gökyüzü bizim için bu kadar önemliyse, ona dair öğrenebileceğimiz hiçbir bilgi gereksiz ve önemsiz olamazdı. Elinizdeki kitabı okuduğunuzda bana hak vereceksiniz eminim!
Şimdiden söyleyelim, uyarımızı yapalım. Enteresan Dünya Tarihi Serisi’ni okumanın olası yan etkileri:
— Tarih derslerinde parmak kaldırmaktan parmağınız ağrıyabilir,
— Kendinizi fena kaptırıp yolda izde okumaya devam ederken kafanız küt diye elektrik direğine çarpabilir,
— Enteresan Kitap Serisi’nde öğreneceğiniz müthiş bilgileri içinizde tutamayıp eşe dosta anlatınca çokbilmişlikle suçlanabilir,
— Kitap serisini bir an önce bitirmek için uykusuz kalabilir, kedinize mama vermeyi unutabilir, sevdiğiniz diziyi kaçırabilirsiniz.
Bizden söylemesi…
Şimdiden söyleyelim, uyarımızı yapalım. Enteresan Dünya Tarihi Serisi’ni okumanın olası yan etkileri:
— Tarih derslerinde parmak kaldırmaktan parmağınız ağrıyabilir,
— Kendinizi fena kaptırıp yolda izde okumaya devam ederken kafanız küt diye elektrik direğine çarpabilir,
— Enteresan Kitap Serisi’nde öğreneceğiniz müthiş bilgileri içinizde tutamayıp eşe dosta anlatınca çokbilmişlikle suçlanabilir,
— Kitap serisini bir an önce bitirmek için uykusuz kalabilir, kedinize mama vermeyi unutabilir, sevdiğiniz diziyi kaçırabilirsiniz.
Bizden söylemesi…
Şimdiden söyleyelim, uyarımızı yapalım. Enteresan Dünya Tarihi Serisi’ni okumanın olası yan etkileri:
— Tarih derslerinde parmak kaldırmaktan parmağınız ağrıyabilir,
— Kendinizi fena kaptırıp yolda izde okumaya devam ederken kafanız küt diye elektrik direğine çarpabilir,
— Enteresan Kitap Serisi’nde öğreneceğiniz müthiş bilgileri içinizde tutamayıp eşe dosta anlatınca çokbilmişlikle suçlanabilir,
— Kitap serisini bir an önce bitirmek için uykusuz kalabilir, kedinize mama vermeyi unutabilir, sevdiğiniz diziyi kaçırabilirsiniz.
Bizden söylemesi…
Şimdiden söyleyelim, uyarımızı yapalım. Enteresan Dünya Tarihi Serisi’ni okumanın olası yan etkileri:
— Tarih derslerinde parmak kaldırmaktan parmağınız ağrıyabilir,
— Kendinizi fena kaptırıp yolda izde okumaya devam ederken kafanız küt diye elektrik direğine çarpabilir,
— Enteresan Kitap Serisi’nde öğreneceğiniz müthiş bilgileri içinizde tutamayıp eşe dosta anlatınca çokbilmişlikle suçlanabilir,
— Kitap serisini bir an önce bitirmek için uykusuz kalabilir, kedinize mama vermeyi unutabilir, sevdiğiniz diziyi kaçırabilirsiniz.
Bizden söylemesi…
1800’LÜ YILLARDA üzüm bağları ile meşhur olan Fransa’da tıpkı günümüzde olduğu gibi çeşitli salgın hastalıklar kol geziyordu. Bu hastalıkların neden kaynaklandığı konusunda çılgın fikirler vardı. Kimileri kötü kokuları sorumlu tutuyor, kimileri de insanların durduk yere hastalandığını iddia ediyordu. Elbette bu inanışların hiçbiri hastalıklara çare olamıyordu. İşte tam da o günlerde bir Fransız kasabasında on iki, on üç yaşlarında, cılız bir genç yaşıyordu. Şarkı söylemeyi, balık tutmayı ve resim yapmayı çok seviyordu. Çizdiği harika portreler dışında göze çarpan bir yeteneği yoktu. Louis Pasteur adlı bu çocuğun bir gün büyüyüp o dönem insanlığı telef eden amansız hastalıklara mikropların neden olduğunu bulacağını, geliştirdiği aşılar sayesinde yüz binlerce insanın hayatının kurtulacağını, dünya çapında ünlü bir mikrobiyolog ve kimyager olup adının mikrop avcısına çıkacağını henüz kimsecikler bilmiyordu. Bu kitap, işte o sıradan görünümlü çocuğun nasıl büyük bir bilim adamına dönüştüğünün çarpıcı öyküsünü anlatacak.
Kahkahadan karnına ağrıların girmesine, korkudan tırnaklarını yemeye, mutluluktan havalara uçmaya, heyecandan küçük dilini yutmaya, başını çıkılmaz belalara sokmaya; kısacası Zeynep’in uçsuuuz bucaksız maceralarına hazır mısın? Zeynep’in bu kitapta başına neleeer neler geliyor! Zeynep, teyze olunca işler nasıl karışıyor? Depresyon denilen dünyanın en yapışkan rahatsızlığından nasıl paçayı kurtaracak? Kapkaranlık bir gece nasıl geçecek? Annesinin korkunç hastalığı ne? Bitlenen kim? Zeynep diyete mi başlıyor? Veee finalde akıl almaz olaylar… Zeynep’in polis amcalara derdini anlatması biraz zor oluyor… Zeynep Kiraz’ın hayatı hep macera ama bu sefer maceralar onu fazla yoruyor.
– Aslanlar kaplanlar, sırtlanlar, cırtlanlar! – Cırtlan mı? Cırtlan mı dedin sen? – Evet ne var bunda şaşıracak? – Ama öyle bir hayvan yok ki? – Eee… Şey… Sanırım haklısın, bir an için kafam karışmış olmalı. Neyse ne diyordum ben? Hah! Ve zürafalar, filler, hatta kuşlar bile karada yaşarlar. Mavi balinalar, orkinoslar, yunuslar, köpek balıkları denizanaları, ahtapotlar ise hep suda! – Bana bilmediğim bir şey söyle artık lütfen! – Kurbağalar ise hem karada hem de suda! Çünkü onlar, AMFİBİdir. – Haa? – Hem karada hem de suda yaşayabilecek şekilde yaratılmış canlılara AMFİBİ denir! – Ve kurbağalar AMFİBİdir öyle mi? – Öyle! – Vay be! – Şaşırtıcı değil mi? – Oldukça! – Onlar hakkında daha hiçbir şey duymadın… – Anlat o zaman! – Peki o zaman. Bugün sadece senin için vıraklayacağım!
“Ah keşke, dinozorların soyu tükenmeseydi de yakınlarda bir dinozor yaşasıydı. Hafta sonları gider, kendisini ziyaret ederdik. Ot verirdik, et verirdik beslerdik ve üzerine çıkardık!” Sen ciddi misin? Böyle bir şeyin gerçekten güzel olacağını mı düşünüyorsun? Daha geçen yaz, çelimsiz bir kertenkele yüzünden avaz avaz bağırıp kaçan ben miydim acaba? Dinozorların soyu tükenmeseymiş aman ne iyi olurmuş? Hah! Hayır efendim, hiç iyi olmazdı! Hem de hiç! Dinozorların soylarının tükenmesi çok iyi oldu! Peki ne oldu bu dinozorlara? Darıldılar mı? Nedir yani bir anda ortadan böyle kaybolup gitmeler? Haaa! Şikayetçi miyim? Yok asla! Her ne olduysa iyi oldu, iyi! İyi de ne oldu? Bu güçlü kertenkeleler, bu amansız dev sürüngenler, doymak bilmez, keskin dişli etoburlar, apartman boyunda otoburlar, zırhlı derileri, sert boynuzları, keskin pençelerine rağmen, neden yok olup gittiler dünyadan?
– Arıyorum! Arıyorum! Ama BALİNALARI bulamıyorum! – Dikkatlice baktın mı? Belki gözünden kaçmıştır. – Bir balina insanın gözünden nasıl kaçabilir? – Haklısın. Özellikle de aradığın bir MAVİ BALİNA ise! Düşünsene, hayvanın sadece dili bile, bir fil kadar ağır! – Evet olacak iş değil! Koskoca HAYVANLAR ANSİKLOPEDİSİ’nin BALIKLAR bölümünü üç kez baştan sona taradım, altını üstüne getirdim ama balinalarla ilgili hiçbir şey bulamadım! Minnacık lepisteslere dair koskoca iki sayfa ayıran ansiklopedi, yeryüzü yaratılalı ve hayvanlarla şenlendirileli beri nefes alıp vermiş en büyük canlı hakkında bir satır yazmaz mı? – Hiç! Bir şey sorabilir miyim? – Sor tabii. – Sen balinaları nerede arıyorsun? – Nasıl nerde? İşte burda! HAYVANLAR ANSİKLOPEDİSİ’nin BALIKLAR bölümünde! – Bulamamana şaşırmamalı! – Nedenmiş? – Tamam, suda yaşıyorlar ve şekil olarak da balıklara benziyorlar ama balinalar aslında balık değildir. Onlar memelilerin suda yaşayan balığımsılar sınıfındandır! Bir balina, bir köpekbalığından ya da bir orkinostan çok; bir file, bir suaygırına benzer… – Yok artık!
–BİR SALYANGOZU bir sümüklüböcekten ilk bakışta nasıl ayırabilirsin? –Kabuğu olan salyangoz, kabuğu olmayan sümüklü böcektir! –Peki bir salyangozu kabuğundan çıkarırsak, o bir sümüklüböcek mi olur? –Hayır, ölü bir salyangoz olur! –O zaman kabuk çok önemli desene! –Kabuk önemli evet! Hem de çok! Herkesin bir evi olmalı! Ayıların inleri, kuşların yuvaları, yılanların delikleri, örümceklerin ağları, ineklerin ahırları, koyunların ağılları… Ve ev, istediğin zaman çıkıp gidebileceğin, geri döndüğünde de yerinde sımsıcak bulabileceğin bir yer olmalı. –Ya da gittiğin her yere götürebileceğin! –O zaman, kendine bir karavan almalısın! Çünkü sen bir salyangoz değilsin! Salyangozlar, tıpkı kaplumbağalar gibi dünyaya evleri ile gelirler. Daha doğrusu yumurtadan evleri ile birlikte çıkarlar. Böylece hayatları boyunca, barınak sorunu yaşamazlar. Bir salyangozun kabuğuna hiç yakından baktın mı? Yetişkin bir salyangozun kabuğunun en ortasında kalan, yumurtadan ilk çıktığı halidir. Oradan başlayıp, halkalarını sayarsan, yaşını aşağı yukarı öğrenmiş olursun. –Tam olarak öğrenemem yani? –Aşağı yukarı işte! –Hımm… –Sanırım bu kadarı da yeter. –Eğer salyangozuna doğum günü partisi düzenlemeyeceksen elbette yeter!
Sevdiğimiz insanlara, onları sevmemize izin verdikleri için teşekkür etmeliyiz… * * * Bazen, ayak altından çekilmek gerekir. Hayır! Ezilmek korkusundan değil; kimse takılıp düşmesin diye… * * * “Sahip olmak” ile “sahibi olmak” arasında büyük fark vardır! Çocuklarınıza, sahipleri olmadığınızı unutmadan sahip olun… * * * İnsan, hayatı boyunca; sahip olmak istediği, sahip olmayı hayal ettiği bir şeye, hiç sahip olamadığı halde, kaybetmiş gibi acı çekebiliyor… * * * Hayallerim kırıldığında; kırılmadıklarını hayal eder, hiç hayalim olmamasındansa, sırtımda bir çuval dolusu kırık hayalle yaşamayı seçerim… Bu incecik kitabın, açık söyleyeyim samimiyetten başka hiçbir iddiası yok. Fakat samimiyet de iddia ile ol(a)mayacağına göre, demek, hiçbir iddiası yok. İddiası yok evet. Ama emin olun, hatırası çok…
Hanımefendiler, beyefendiler! 2008 yılından beri devam eden Acayip Şeyler dizisinin 22. kitabına hoş geldiniz! Biliyorum siz ŞU ACAYİP BABALAR’ı bekliyordunuz ama uzun zaman önce yazacağımı söylediğim ŞU ACAYİP BEŞ DUYU bir türlü yazılamayınca, daha doğrusu her bir duyu için ayrı bir bölüm yapmaya karar verdikten sonra -çünkü bütün duyuları tek bir kitaba sığdırmak mümkün olmadı- gözler ve kulakların ardından, burunları da aradan çıkarmak istedim. Bu yüzden, 22. kitapta konumuz, ŞU ACAYİP BURUNLAR! Umarım şimdiden burnunuza, iyi bir kitap kokusu geliyordur…
DÜNYA’NIN üzerinde sayısız inanılmaz şey vardır! Kanatlarını aça kapata uçabilen kuşlar, çiçek açan odunlar, içinden birbirinden lezzetli yiyecekler çıkan toprak, kendilerine muhteşem altıgen odacıklardan oluşan evler yapabilen ve o odacıkların içini bal ile donduran arılar… Ve daha pek çok şey… Ama Dünya’nın kendisi de bir o kadar inanılmazdır! Gerçekten inanılmazdır Dünya! Ve bu, gerçekten gerçektir! Uzun ama çok uzun seneler önce, insanlar Dünya’nın yuvarlak bir masa gibi dümdüz olduğunu düşünüyorlardı. Ve bir timsahın üzerinde durduğuna! Bazıları da onu bir kaplumbağanın taşıdığını düşünüyordu. Ve dediklerine göre o kaplumbağayı da yine bir başka kaplumbağa taşıyormuş! Onu da bir başka kaplumbağa, onu da bir başkası… Yani Dünya’yı sırtında taşıyan kaplumbağadan aşağısı hep kaplumbağa imiş! Nihayet insanlar bizim sevgili Dünya’mızın aslında yuvarlak yaratıldığını keşfettiler. Bu çok kolay olmadı. Evet, Dünya yuvarlaktı! Ama, bu, bir pinpon topunun yuvarlaklığı gibi değildi. Tam olarak yuvarlak bile değildi! Dünya, GEOİD bir küreydi. Üstten ve alttan bir miktar basıktı. İşte bu şekle GEOİD denirdi. Bu geoid şekliyle Dünya’mız, bir deve kuşu yumurtasına benzerdi. Kocaman, mavi bir deve kuşu yumurtasına…
Ay’a gitmek ister misin? Bu da soru mu şimdi? Elbette Ay’a gitmek istersin. Herkes Ay’a gitmek ister! Peki Ay’a giden herkes ne ister biliyor musun? Dünya’ya geri dönmek! Eğer uzayın herhangi bir yerinde tıpkı Dünya gibi bir gezegen olsa ama o gezegenin Ay gibi bir uydusu olmasa, kimsenin mecbur kalmadıkça oraya taşınmak isteyeceğini zannetmiyorum… Dünya; dağları, tepeleri, denizleri, balıkları, ormanları, ağaçları, bulutları, yağmur taneleri ve uydusu Ay ile birlikte tam da bizim yaşayabileceğimiz şekilde yaratılmış bir gezegendir. Her nereye baksak, “Tam da olması gerektiği gibi” görürüz baktığımız şeyi… Ay, işte bunun için güzel bir örnektir… Büyüklüğü, Dünya’ya olan uzaklığı, hem kendi etrafında hem de Dünya’nın etrafında dönme hızı ile, tam da olması gerektiği gibidir… O bizim biricik uydumuz… Allah’ın gecelerimizi aydınlatsın diye başımızın üzerine astığı bir nurlu kandil, bir gece lambası… Ve zamanı belirlememiz için görünen bir takvim aynı zamanda…
DÜNYA’YI çepeçevre kuşatan bu mavi gök kubbe, yani atmosfer tabakası sadece onu, Güneş sistemindeki öteki gezegenlerden daha güzel ve alımlı yapmakla kalmaz, yeryüzünde; kelebeklerden fillere, mantarlardan sekoya ağaçlarına kadar; tek hücreli, çok hücreli, omurgalı, omurgasız, yumurtadan çıkan, annesinden doğan, uçan, yüzen, koşan ne kadar canlı varsa, hepsinin rahatça yaşayabileceği güvenli bir yuva olmasını sağlar.
Burada Güneş, bu ihtişamlı yuvanın lambası ve sobası; burada Ay, bu muhteşem sarayın bir gece kandilidir… Burada yıldızlar, her gece üzerimizi örten koyu lacivert kadifeden battaniyenin inciden süsleridir… Burada her şey insan için ve insana göre yaratılmıştır… Piknik mi yapmak istiyordunuz? Haydi çıkarın yaygılarınızı, kilimlerinizi ve serin şu görkemli ceviz ağaçlarının altına… Burası Dünya’dır, Rabbimizin rahmet eserleriyle kuşatılmış sımsıcak ve şipşirin bir yuvadır…
Güneş, Dünya gibi dağlardan taşlardan, kıtalardan oluşmaz. O dev boyutlarda bir gaz kütlesidir. Sürekli fokur fokur kaynayan, bir yandan da akıl almaz şiddette patlamalarla etrafa enerji saçan bir gaz topu! Bu gaz topunun merkezinde her saniye 500 milyon ton hidrojen, helyuma dönüşür. Bu sırada % 3 oranında bir kayıp olur. Bu kayıp, ısı ve ışık olarak açığa çıkar. İşte bu enerji, Güneş’ten savrulup dalga dalga uzayın karanlıklarına doğru yayılır. Hem de saniyede 300 bin kilometre gibi bir hızla!
Yıllardır sadece çocuklar için yazan biri olarak, ilk kez okuyucularımın anne, baba ve öğretmenlerine hitap edecek olmamdan eminim asıl okurlarım hiç hoşlanmayacaklardır. Çünkü sabırsızlıkla yeni çıkacak kitabı bekliyorlar. Ama ben onlarla olan sohbetime kısa bir ara verip, biraz da sizinle konuşmak istiyorum… Çok büyük bir iddiam yok, bunu baştan söyleyeyim. Ama çocuklar Allah’ı sorduğunda, eli ayağına dolaşmayacak kadar tecrübem ve “Sen henüz çok küçüksün, böyle konuları anlamazsın!” diyerek ortalıktan sıvışmayacak kadar da cesaretim var… Ama durun ve hiç boşuna heveslenmeyin! Size Akdeniz usulü levrek buğulama tarifi verir gibi tarifler vermeyeceğim. “Çocuğunuz ‘Anne ben Allah’ı neden göremiyorum?’ diye sorduğunda ona şöyle cevap verin, iki nokta üst üste…” diye başlayan hiçbir bölüm bu kitapta olmayacak. Bu ve buna benzer pek çok sorunun cevabını, doğrudan çocuklarla konuştuğum başkaca kitaplarda uzun uzun anlattım zaten… Şimdi ise sizinle konuşuyorum ve bu kitapta yapmaya çalıştığım şey, çocukların Allah hakkında sordukları sorulara cevap vermek değil; çocuklar Allah’ı sorduklarında, onları anlamaya çalışmak!
“YOKSA SİZ HALA DAHA LEYLEK HİKAYESİ Mİ ANLATIYOR SUNUZ? Onun sorularına cevap vermek hiç bu kadar kolay olmamıştı…. ÇOCUKLAR cinsiyete ve cinsiyet farkına ait soruları 3-4 yaşlarından itibaren sormaya başlıyor. Sorulara muhatap olan çoğu anne baba, beklemedikleri bu sorular karşısında paniğe kapılıyor. Aslında sorunun cevabını bilmediklerinden değil; nasıl cevap vereceklerini bilmediklerinden paniğe kapılıyorlar. Bunun sebebi de, konuya yetişkin gözüyle bakmaları. Yetişkin gözüyle baktıkları için cinsellikle ilgili soruların anne baba arasında geçen mahrem ilişkileri kapsadığını, bu yüzden cevap vermenin zor olduğunu düşünüyorlar. Peygamberimiz bir hadisinde: “Çocuğu olan onunla çocuklaşsını buyuruyor. Biz bu hadisi: “Çocukla konuşurken empati yapın, onun seviyesine inin, anlayacağı bir dil kullanını şeklinde anlıyoruz. Kendimizi çocuğun yerine koyup düşündüğümüzde, onda henüz cinsel tecessüs uyandıran hormonlar aktif olmadığı için sorularının cinsellikle ilgili olmayıp öğrenme amaçlı olduğunu görürüz. Konuya çocuk gözüyle bakınca, işimiz kolaylaşır. Paniğe kapılmadan, sıradan bir soruya cevap veriyormuş gibi, çocuğun anlayacağı basit bir dil kullanarak sorusunu cevaplandırmalıyız. Verdiğimiz bilgi basit, kısa ve doğru olmalıdır. Bu kitabı çocuklar için yazdık, ama henüz okuma bilmeyen çocuklara anne babalar okuyacaklar. Kitabın iki kahramanı her ne kadar 3-4 yaşlarında bir kız çocuğu ve onun sorularına cevap veren bir anne ise de; kahramanlar değişebilir. Cinsiyete ait soruları, genellikle, kız çocukları annelerine, erkek çocukları babalarına sorsalar da; bu bir kural değildir. Bir kız çocuğu, cinsiyete ait soruları kendisine yakın bulduğu babasına veya dedesine de sorabilir. Bunda yadırganacak birşey yoktur. Kitabın kurgusunu yaparken literatürde geçen bütün sorulara cevap vermeye çalıştık. Bununla beraber çocuğunuzun sorabileceği her soruya cevap verdiğimizi iddia edemeyiz. Zira her çocuk kendine özeldir. Her çocuğun ilgi alanı ve merak ettiği konular farklı olduğu gibi, soruları da farklı olacaktır. Dinî ve ahlakî değerlere dikkat edilmesi gereken böylesine zor bir konuda kitap yazmanın kolay olmadığını sizler de taktir edersiniz. Hatalarımız varsa, iyi niyetimize bağışlamanızı umuyoruz.
Şimdi ben sana bu kitapta Allah’ın, Peygamber Efendimiz’in (selamların en güzeli ona olsun) bize öğrettiği 99 isminin ne anlama geldiğini anlatmaya çalışacağım. Bunu yaparken, yeryüzünde gözümüzün gördüğü pek çok şeyden mesela kelebeklerden, arılardan, ağaçlardan, dağlardan, yıldızlardan, serin, tatlı suları neşe ile akan derelerden, uçsuz bucaksız okyanuslardan ve o okyanuslarda özgürce yüzen balıklardan, ormanlarda koşuşan güzel gözlü ceylanlardan, kanatlarını aça kapata uçan kuşlardan, süzülüp geçen bulutlardan, kar ve yağmur tanelerinden misaller vereceğim. Böylece biz, seninle beraber ikimiz, bu kitabın sonuna geldiğimizde, Rabbimizi çok daha iyi tanıyor olacağız. Ve birgün bize, “Rabbin kim?” diye sorduklarında, melekleri bile şaşırtacak ve mutlu edecek muhteşem cevaplar vereceğiz. “Benim Rabbim!” diyeceğiz mesela… “Yarattığı her şeylere güzel şekiller veren, çiçekleri, kuşları, arı ve kelebekleri hiçbir mecburiyeti olmadığı halde, böyle güzel yaratan MUSAVVİR’dir!”
1900’lü yılların başlarında İtalyanlar gözlerini Libya topraklarına dikmişti. Bölgede Osmanlı egemenliğinin zayıflaması onlar için büyük fırsattı. Derhal Afrika’da bir sömürgecilik hareketi başlatmalıydılar. Hedef Libya’yı bir an önce ele geçirmekti. Bu uğurda her türlü kötülüğü yapmaya hazırdılar. İmkân desen zaten vardı: Tanklar, silahlar, savaş uçakları ve gemileri, hadsiz sayıda asker, erzak, para… ve dahası. Böylesine güçlü bir İtalya, Libya’yı mı işgal edemeyecekti? Edecekti ama Y-İ-R-M-İ yılını Libya çöllerinde tek bir adamı kovalamakla geçireceğini bilemeyecekti. İtalyanların bir Afrika toprağı olan Libya’yı sömürmek için çıktıkları bu sefer çok pahalıya mal oldu. Yirmi yıl süren bu kanlı savaştan geriye İtalyanların zulmü ile Libya halkını özgürlük için direnişe davet eden büyük lider Ömer Muhtar’ın ibret veren hikâyesi kaldı.
Küçük çocuklar, yaşadıkları ancak söz diliyle anlatmakta zorlandıkları veya anlatmadan korktukları sıkıntılarını farkında olmadan bilinçaltının etkisiyle çizdikleri resimlere yansıtırlar. Çocuklar gördüklerini değil, düşüncelerini ve hayal ettiklerini çizerler. Bu gerçeği bilmeyen anne babalar ve çocuktan sorumlu kişiler çocuk resimlerini bir şeye benzetemez, bir anlam veremezler. Gerçekte, okuyabilen için, çocuk elinden çıkmış en basit bir çizginin bile anlamı vardır. Mesela, çocuğun kaleminden çıkan Bir ev, bir ağaç, bir aile resmi çocuğun iç dünyasına ait onlarca ipucu taşımaktadır. Çocuğun yaz günü çizdiği ev resminde bile tüten bir bacanın olması size tuhaf gelse de bir psikolog için oldukça anlamlıdır. Çünkü tüten bir baca evde hayat olduğunu, yemek piştiğini, aile üyeleri arasında sevgi odaklı sıcak bir ilişki olduğunu göstermektedir. Bu kitabın amacı başta anne babalar, bakıcılar, kreş çalışanları ve anaokulu öğretmenleri olmak üzere çocuktan sorumlu kişi ve kuruluşlara çocuğun iç dünyasını anlamalarında yardımcı olmaktır.
In der Türkei haben zehntausende junge Lesser ihre Fragen zu Allah durch dieses Buch beantwortet bekommen! Merak Ediyorum Dizisi´nin ilk kitabı, Allah´ı Merak Ediyorum, Türkiyede büyük bir ilgi görünce, bu kitabın Almanya´da yaşayan Türkiyeli genç okurlarımız için Almanca´ya tercüme ettirdik.
Embriyo araştırmaları bize öğrenmenin ana rahminde başladığını göstermektedir. Ana rahmindeki bir embriyo, özellikle dördüncü aydan itibaren anneye bağlı sinirler yoluyla istenip istenmediğini ve sevilip sevilmediğini hissetmektedir. İstenen ve sevilen bir embriyo yaşıtlarına göre fiziksel ve zihinsel yönden daha sağlıklı bir gelişme göstermektedir. Yine araştırmalar anne sütü emen bebeklerin daha sağlıklı ve daha zeki olduğunu gösteriyor. Ailede sevilen ve değer verilen bir çocuk başarılı olmak için elinden geleni yapacaktır. Başarıda ölçü, çocuğun kendi zihinsel kapasitesini kullanarak elinden geleni yapıyor olmasıdır. Mükemmeliyetçi bir ailede çocuk ne yapsa yaranamaz. Her sınavda daha yüksek puan alması istenir. Bu çocuk, ailenin beklentisini karşılayamadığı için başarılı olduğu halde mutsuzdur. Hiperaktif ve dikkat eksikliği ya da özel öğrenme güçlüğü olan bir çocuk zeki olduğu halde yaşıtlarına göre zor öğrenir. Çoğu anne baba çocuğunu tanımadığı için, sebebini araştırmadan ona “tembel” damgası vurmaktadır. Bir araştırmada okul başarısızlığının yüzde 70 aileden, yüzde 20 okuldan ve yüzde 10 çocuktan kaynaklandığı görülmektedir. Bu kitapta bir çocuğun öğrenmesini engelleyen ve başarısızlığına yol açan bütün bilindik ve denenmiş ihtimalleri ele aldık. Çalışmamız çocuklarınızın başarısına bir katkı sağlarsa emeğimize değmiş sayarız.
Kudüs, biz Müslümanlar için neden önemli? Tarihinde neler yaşanmış? Bugün neden işgal altında? Yahudiler neden zulmediyor, bizi neden öldürüyor, evlerimizi neden elimizden alıyor, etrafımıza neden duvarlar örüyorlar? Var mısınız yol arkadaşlığına? Hadi o zaman kemerlerinizi bağlayın ve sıkı tutunun. Ya da en iyisi abdest alın. Çünkü gezimiz camiler, türbeler, muhteşem tarihî eserlerle dolu…
Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) gelmezden önce insanlık koyu bir karanlık içerisindeydi. Bu döneme “cahiliye” denmişti. Cahiliye, insanların okuma-yazma bilmemeleri değil, Allah’ı doğru olarak tanımamaları, emir ve yasaklarına uymamaları demekti. Allah’ı gereği gibi tanımayan insanlar, O’nun koyduğu ilahî hükümlere değil kendi istek ve arzularına tabi olmuşlar, dünyayı yaşanmaz hâle getirmişlerdi. İçki içmeyen insan yok gibiydi. Kumar oynamak, fuhuş yapmak normal hale gelmişti. Toplumda yalan, dedikodu, iftira hiç olmadığı kadar yaygınlaşmış, tefecilik almış yürümüştü. Güçlüler zayıfları ezer, yetimler itilip kakılır, kız çocukları diri diri gömülür, korumasız kimselerin mallarına el konurdu. Sudan sebeplerle kavgalar çıkar, kavgalar savaşlara dönerdi. Rabbimiz “Allah Resulü en güzel örnektir” (Ahzab, 33/21) buyurarak O’nu insanlığa rehber olarak gönderdi. O’nun getirdiği vahiyle ve örnek hayatıyla cahiliye karanlığı dağıldı, zamanın en vahşi insanları en medeni insanları haline geldi. Büyük bir zevkle, bir solukta okuyacağınız bu kitap, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) kutlu yolculuğunu ele alıyor. Hayatını ve yaşantısını güzel bir üslup ve akıcı bir dille anlatıyor.
Hz. Hüseyin’in çocukluğu, Sevgili Peygamberimizle (a.s.m.) geçti. “Cennet ehlinin süsü” dediği torununu gördüğünde yüzünde güller açan Efendimiz, onu sevip okşar, oyunlar oynardı. Yedi yaşında acının en büyüğünü yaşayan Hz. Hüseyin, küçücük bir çocukken önce canından çok sevdiği dedesinden, altı ay sonra annesinden ayrıldı. Peygamber ahlakıyla ahlaklanan Hz. Hüseyin, takvada zirveydi. Hayatının her karesinde Allah ve Rasûlü’nün rızasını öncelemişti. Son derece mütevazı, insanları hayrete düşürecek kadar cömertti. Babası gibi cesaret timsali bir kahramandı. Yeri geldiğinde ölüme meydan okumaktan kaçınmazdı. Son derece kararlıydı. Doğru bildiği şeyi yapmak için hiç bir şey ona engel olamazdı. Çok zeki ve hazır cevaptı. Verdiği cevaplarla hasımlarını şaşkına çevirirdi. Adalet duygusu yüksekti. Bunun için sonunda ölüm olduğunu bile bile Yezîd’in halifeliğine karşı çıktı. İhanete uğramasına rağmen mücadelesini sonuna kadar sürdürdü. Bu kitap, Hz. Hüseyin’in hayatını, dünya cazibesine kapılmayıp ebedi saltanata talip oluşunu, ümmetin selameti için canını ortaya koyuşunu ve Kerbela’da acımasızca şehit edilişini anlatıyor.
Sevgili Peygamberimizin halası Hz. Safiyye’nin oğlu, Hz. Hatice’nin yeğeniydi. Zekâsı ve gözünü budaktan sakınmayan cesareti dolayısıyla Peygamber Efendimiz ona özel görevler verdi. Prensip sahibi ve tedbirli biriydi. Cömertliği, ihlası, samimiyeti ve dürüstlüğüyle insanlara örnek oldu. Hz. Ali, Talha bin Ubeydullah, Sa’d bin Ebî Vakkas’ın akranıydı. Onlar gibi genç yaşta İslâm’la şereflendi. Küçük yaşta yetim kalmıştı. Annesi onu en güzel şekilde yetiştirdi. Müslüman olunca baskı ve işkencelere maruz kaldı. Yapılanlara göğüs gererek yılmadan yoluna devam etti. Bedir, Uhud ve diğer savaşlarda en ön saflarda savaştı. Canı pahasına Peygamberimizi korudu. Mekke Fethi’nde ordulardan birine komuta eden sahabi, Hz. Ömer döneminde de cepheden cepheye koştu.
Peygamberimizin en yakın arkadaşı, can dostu, İslâm’ın ilk halifesi HZ. EBÛ BEKİR… Cesareti, yiğitliği, adaletiyle nam salan sahabi, İslâm’ın ikinci halifesi HZ. ÖMER… Hayâsı, iffeti, yumuşak huyluluğuyla örnek sahabi, İslâm’ın üçüncü halifesi HZ. OSMAN… Peygamberimizin sevgili damadı, kahraman sahabi, İslâm’ın dördüncü halifesi HZ. ALİ…
İlk Müslümanlardandı. Namaz kılanlardan etkilenip genç yaşta Müslüman olmuştu. İslâm’la şereflenince kötü alışkanlıklarından bir bir kurtularak örnek gösterilen gençler arasına katıldı. En çok sevdiği şey ok atmaktı. Attığı ok hedefini asla şaşmazdı. Mekke’de Hz. Peygamber’i müşriklere karşı yiğitçe korurken; Bedir, Uhud ve diğer savaşlarda yine O’nun yanı başındaydı. Attığı oklarla düşmana göz açtırmayıp kahramanlık destanları yazdı. Müslümanları çok sever, hiçbiri hakkında olumsuz şeyler düşünmezdi. Ahlakı ve cesaretiyle kalplerde taht kuran sahabi, Hz. Ebû Bekir’in halifeliği döneminde pek çok hizmetlerde bulundu. Hz. Ömer döneminde Irak orduları başkomutanı olarak zaferden zafere koştu. Savaştan sonra Irak genel valiliği gibi birçok önemli hizmetlerde bulundu.
Mekke haniflerinden Zeyd bin Amr’ın oğluydu. Çocukluğunu, babasının putperestliğe karşı verdiği tevhit mücadelesine destek olmakla geçirdi. Peygamberimizin insanları İslâm’a davet ettiğini duyduğunda hiç sorgulamadan iman etti ve ilk Müslümanlardan oldu. Sevgili Peygamberimizden bir an olsun ayrılmayan bir iman eriydi. Namazlardan sonra bir süre Mescid-i Nebevî’de oturur, Hz. Peygamber’i dinler, hâl ve hareketlerini izler, ahlakıyla ahlaklanırdı. Samimi ve fedakâr bir Müslümandı. İnsanları sever, yardımlarına koşmaktan zevk alırdı. Bu nedenle her zaman sevilen, hürmet edilen ve örnek alınan bir insan oldu. İslâm davet mücadelesine var gücüyle destek olan sahabi, halifeler döneminde cepheden cepheye koşarak İslâm’la insanlığı buluşturma gayreti içinde oldu.
Mekkeli fakir bir ailenin çocuğu olan Ebû Ubeyde, geçimini mezar kazarak sağlardı. Otuz yaşlarında İslâm’la şereflenince hayatı anlam kazandı. Hoşgörüsü, tevazusu ve uzlaşmacı tavrıyla öne çıkan sahabi, Hz. Peygamber’i “Ya Rasûlallah! Birkaç haftalığına da olsa senden ayrı kalmaya dayanamam” diyecek kadar çok severdi. Uhud’da bedenini Hz. Peygamber’e siper ederek canını ortaya koydu. Pek çok savaşta komutanlık yaptı. Cihad meydanlarında kahraman bir asker, okulda öğretmendi. Hz. Peygamber İslâm’ı öğrenmek isteyen birçok kişiyi ona gönderdi. Hz. Ebû Bekir halife olup onu ordu komutanı yaptığında er olmayı şeref sayacak kadar mütevazı biriydi. Zekât memurluğu, valilik, maliye bakanlığı ve başkomutanlık gibi çok önemli görevler yaptı.
Mekke’de doğup büyüdü. Genç yaşta iyi bir tüccar oldu. Su gibi içki içilen bir ortamda büyüdüğü hâlde kötülüklerden uzak durmayı başardı. Gençliğinin baharında Müslüman oldu. Emin ve güvenilir biriydi. Bu özelliği bizzat Peygamber Efendimiz tarafından bildirilmişti. Bunu bilen Hz. Ali ve diğer sahabiler ona çok güvenirlerdi. Bir ayet ya da hadis duyduğunda onu öğrenir, uygulamaya gayret eder ve hayatının bir parçası hâline getirirdi. “Peygamberimize imam olan sahabi” diye tanınırdı. Peygamberimiz zamanında komutanlık ve istihbarat gibi birçok görevler aldı. O’nun vefatından sonra ise halifelerin göz bebeği oldu. Zekât memurluğu, müftülük ve hac emirliği gibi çeşitli görevlerde bulundu.
Gençliğinin ilk yıllarında müşriklerin baskılarına rağmen Müslüman oldu. Yapılan tüm zulüm ve işkencelere sabırla göğüs gerdi. Genç yaşta ticarete atıldı ve çok zengin oldu. Lakin parayı, makam ve mevkiyi asla güç ve kudret aracı görmedi. Kazancını Allah yolunda harcama konusunda bir an bile tereddüt etmedi. İnsaflı biriydi. Hak sahibinin hakkını teslim ederdi. Kıskançlık, dünyevî bir menfaat veya başka bir sebepten dolayı birine haksızlık yapmazdı. Bedir, Uhud ve diğer savaşlarda kahramanlık destanları yazdı. İslâm düşmanları Peygamber Efendimize öldürmek için saldırdıklarında vücudunu ona siper edenlerden biri oldu. Hz. Ömer döneminde maliye bakanlığı gibi çok önemli bir görev icra etti.
Kalbim kırılmış falan değildi. Aynaya baktığımda ne gördüğümün gayet farkındaydım ben. Gözlüklerimi çıkardığımda hafif şaşı oluyordum. Kulaklarım biraz kepçeydi. Kollarım ve bacaklarım güçsüzdü. Solucan kadar zayıftım ve boyum da bir türlü uzamıyordu… Sesim ise belki bir süre sonra değişecekti ama bir saksağanınki kadar çirkindi. Sivilcelerim vardı. Ve her geçen gün sayıları artmaktaydı. Saçım da iki tepeliydi. Onları ne tarafa taramam gerektiğine bir türlü karar verebilmiş değildim. Bütün bunlar yetmezmiş gibi terlediğimde fare ölüsü gibi kokuyordum. Şükürler olsun, gülerken ya da konuşurken içerisi görünen bir ağzım yok. Dişlerim bir kunduzun dişlerine benziyordu çünkü. Hem sarı, hem de kazma gibi. Onlara tel takacaklardı. Filozof, Dr. Ortodontist’ten randevu bile ayarlamıştı. Yani bütün bunlar yetmezmiş gibi, yıllarca ağzımda tellerle dolaşacaktım. Sırf kendimi iyi hissedeyim diye bana, “Sen çok yakışıklısın. Robert Redford seni görse depresyona girer, oyunculuğu bırakır ve hayatını bir çiftlikte atlara fısıldayarak geçirirdi!” deseydi, Filozof’a inanacak mıydım sanki? Elbette inanmayacaktım!
Bu kitap, kadın ve erkeği kendi yaradılışından uzaklaştırmadan yetiştimenin mümkün ve gerekli olduğu inancıyla yazıldı… Küçük yaşlardan itibaren fıtratına sadık kalınarak büyütülen çocuklar, ruh sağlığı açısından daha avantajlı olmaktadır. Yaratılışındaki özellikler deforme edilerek büyütülmeye çalışıldığında durum ne aileyi ne de çocuğu mutlu etmektedir.
Youtube’un altını üstüne getirecek fikirlere mi ihtiyacın var? İnstagram’da zibilyon takipçiye ulaşmanın gizemli yollarını mı merak ediyorsun? “Nasıl fenomen olunur?” sorusunun cevabı veee çok daha fazlası için, Zeynep Kiraz her zamanki gibi yanı başında! O her evin küçük kızı! Herkesin en yakın arkadaşı, can yoldaşı! Okulun en eğlenceli öğrencisi, sınıfın en çılgını… Her arkadaş grubunun en haylazı, en yaramazı, en yerinde duramazı! En sevilen torun, en yardımsever komşu çocuğu… Kısacası içimizden biri… Zeynep bu kitapta da formunda! Başına türlü belalar açıp içlerinden çıkmayı bir şekilde başarıyor. Yine de son macera için aynı şeyi söyleyemem. Sen de merak ettin değil mi?
Sen de üzüldün dimi. Koskoca seri nasıl da göz açıp kapayıncaya kadar bitti? Ama hiiiççç dert etme. Zeynep yine yapacağını yapıyor. Ve bize unutulmaz bir kitapla veda ediyor. Sonunda büttüüünnn aileyi bir araya getirmenin bir yolunu buluyor. Hem de Kiraz Nene’nin köyünde. Yetmez gibi tangır tungur bir traktörle yaylaya çıkılıyor. Amanın o da ne? Galiba fırtına kopuyor. Bakalım Zeynepler kurtulabilecek mi? Peki ya yeni okul? O talihsiz ilk gün! Ve büyük rezalet… Zeynep acaba nasıl yeniden hayata dönecek? Yaksa Fehmi amca bu sefer gerçekten, sahiden ve cidden mi emekli olacak? Arif de kimdi? Oooo büyük bir işin kokusu şimdiden burnumuza geldi… Tamam tamam duygusallaşmayalım şimdi. Zeynep her an her yerde karşımıza çıkabilir dimi… Sonuçta o biiiiiiiiir Kiraz Efsanesi…
Hasretle bekleyenler burada mı? Peki ya meraktan çatlayanlar? Seriyi okumaktan uykuları kaf dağının ardına kaçanlar? Zeynep’in tanıdıkların en zıpır, en kıpır, en uçuk, en kaçık, en eğlenceli karakter olduğunu savunanlar; Merakınıza değecek ve sizi heyecandan uçuracak yepisyeni bir kitapla; kahramanımız Zeynep Kiraz huzurlarınızda… Öyle macera başlasssıııınnnn… Ya da kaldığı yerden devam etsiiiinnnn… Zeynep yine birbirinden garip ruh hallerine girsin. Ortalığı katıp karıştırsın. İçinden çıkılamaz durumlara çözüm arasın. Düşsün, kalksın, yorulsun, kahkahalar atsın, sıkılsın, koşturmaya başlasın. Yeter ki bizi kendinden mahrum bırakmasın. Mimarlığa giriş derslerine, şenlikli bir güne, hayvan dostlarının bakım rutinlerine, yepyeni bir yerde yapayalnız kalmaya ve endişe dolu dakikaların adrenalinini tatmaya hazır mısın?
Vampirlerin ve daha adları bile bilinmeyen yüzlerce canavarın gizemli dünyasını mı merak ediyorsun? Veya güzel selfie çekmenin bin bir yolunu mu? Ya da en heyecanlı yerinde biten dizinin yeni sezonunu mu? ETME İŞTE! Sen en iyisi küçük bir kızın hayatı nasıl roman olur, onu merak et ve bu kitabı oku… Zeynep Kiraz, oporijinal bir kız! Üstelik öyle yerde, gökte, uzayda değil; basbayağı bizimle aynı ülkede yaşıyor. Her an yaşadığımız sorunlara ve durumlara öyle çözümleri var ki, insanın aklı almıyor. Şartlar ne olursa olsun olaydan bir şekilde sıyrılıyor. Bu kitabı okuduktan ve hayatına Zeynep girdikten sonra artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak! Bir çocuk aynı anda abisine yenilgilerin en büyüğünü tattırıp, babasını şaşkınlık denizlerinin dibine sürükleyip, annesinin göğsünü gururla kabartabilir mi? Konu Zeynep ise elbette… Hatta bu söylenenler az bile… Dahası ve fazlası kitapta…
YIL 1961’di. Türkiye’den Almanya’ya giden bir yolcu uçağının içinde gözleri nemli, bakışları sisli bir adamcağız pencereden canı gibi sevdiği memleketine son kez bakıyordu. Bu, buruk bir veda bakışıydı. Bir daha dönüp dönmeyeceğini Allah bilirdi. Haykıracak çok şey varken sessizce gidenlerin ne ilki ne de sonuncusuydu bu yolcu. Onu bu sessiz ve hüzünlü gidişe mahkûm eden sebepler vardı. Ah o sebepler… Darbeler kötüdür ve her darbenin bedelini ödeyen binlerce masum olur. İşinden, aşından, yuvasından, yurdundan olan binlerce insan… Türkiye’de 1960 askerî darbesinin tıpkı diğer darbeler gibi yaktığı çok can oldu. Darbenin ardından yönetime getirilen askerî hükümet tarafından üniversitelerde çalışan 147 öğretim görevlisi bir gecede ihraç edildi. Yani mesleğinden uzaklaştırıldı. Bunlardan biri de Fuat Sezgin’di. İlim yolunda gecesini gündüzüne katan, iğne ile kuyu kazar gibi titizlikle çalışan, türlü zorluklara rağmen anlamlı, azim dolu ve örnek bir hayat yaşayan Prof. Dr. Fuat Sezgin…
Yazları kışa çeviren bir savaş, gelip bir ülkeyi can evinden vurmuştu: Birinci Dünya Savaşı… Korku, gözyaşı, kan, göç, ayrılık ve bolca ölüm vardı. Koskoca Osmanlı Devleti’nin gücünden kuvvetinden artık eser yoktu. Analar yavrularını kınalayıp bir bir cepheye gönderiyordu. Belki de bir daha hiç görmemek üzere… O yangın yerlerinde tertemiz alınlarından vurularak yere serilen o can evlatlar Anadolu’daki gariban analarının ciğerlerine hiç sönmeyecek közler bırakıyordu. Bu közlerden biri de dertli şair Mehmet Akif’in yüreğinde yanıyordu. Onun elinden en çok yazmak geliyordu. Günlerce gecelerce beyni zonkluyor ve sonunda memleketin her köşesinde, cephelerin orta yerinde yaralı ve yorgun gönüllere merhem süren, aşk olan, şevk olan, ümit olan dizeler yankılanıyordu. Akif dizeleriyle şifa dağıttı. Biz onu “İstiklal Şairi” diye iki kelimeye sığdırdık ama o, en az kalemi kadar tesirli yaşantısıyla ikinci bir şiir daha yazdı. Örnek bir hayat şiiri…
1930’lu yıllarda Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde kimselerin pek fark etmediği, sakin ve sessiz, ufak tefek bir genç yaşardı. Bu gencin en önemli özelliği delicesine kitap okumasıydı. Okumak onun için ekmek gibi, su gibi olmazsa olmaz bir gıdaydı. O okurken dünyada değil de okuduğu kitapların satırlarında bahsedilen yerlerde gezinir gibiydi. Bir çiçekten başka bir çiçeğe konan kelebek misali, kitaplar sayesinde bambaşka coğrafyalarda dolaşır, birçok yazarın gönül dünyasına konuk olurdu. Böylece tadına doyamadığı yolculuklara çıkardı. Bu muhteşem bir özgürlüktü. Okumak onun kanatlarıydı. Kitapların dünyasında bir masal kahramanı gibi gezinen bu gencin adı Hüseyin Cemil Meriç’ti ve o yıllarda onun günün birinde ünlü bir fikir adamı olacağını, Doğu ve Batı arasında kelimelerden köprüler kuracağını bilen birileri yoktu. Okumaya ömrünü adayan, bu uğurda çileli, karanlık ama anlamlı bir yolculuk yaşayan bu gencin hikâyesini dinlemeye ne dersiniz?
İslâm’ın ikinci halifesi… Cesareti, yiğitliği ve dürüstlüğüyle nam salan sahabi… Müslüman olana kadar zulümde sınır tanımayan Hazreti Ömer’in kalbi, İslam ile şereflendikten sonra şefkat ve merhametle doldu. Peygamberimizi canından bile çok sevdi. On yıl süren hilafeti boyunca adaletiyle gönüllere taht kurdu.
İslâm’ın ilk halifesi… Peygamberimizin en yakın arkadaşı, can dostu… Mekke’de doğup büyüdü. Cahiliye ortamında bile örnek gösterilen bir hayat yaşadı.
Allah ve Peygamber aşkını ciğerlerini yakacak kadar zirvede yaşadı. Malı, canı ve bütün imkânlarıyla O’na destek oldu. İyilik yarışında her zaman en önde oldu. Peygamberimiz vefat edince İslâm’ın ilk halifesi oldu. İki yıl sonra da Rabbine kavuştu.
İslâm’ın dördüncü halifesi… Peygamberimizin sevgili damadı, Hazreti Fâtıma’nın eşi, büyük İslâm kahramanı… Beş yaşından itibaren Peygamberimizin terbiyesi altında büyüdü. İlk Müslüman olan çocuktu. Her zaman Peygamberimizin yanında oldu. Müşriklere meydan okurcasına Kâbe’de O’nunla birlikte korkusuzca namaz kıldı. Hicret sırasında eşsiz bir cesaretle Mekkelilerin Peygamberimize suikast planladığını bile bile O’nun yatağına yattı. Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber Savaşlarında kahramanlık destanları yazdı. Cesaret ve kahramanlıkta olduğu kadar ilim, irfan, ahlak ve fazilette de en önde yer aldı. “İlim şehrinin kapısı” dendi. Hazreti Osman şehit edilince İslâm’ın dördüncü halifesi oldu. Hainler tarafından bir sabah namazında şehit edildi.
İslâm’ın üçüncü halifesi… Hayâsı ve iffetiyle örnek sahabi… İslâm ile ilk şereflenenlerdendi. Peygamberimizin biricik kızı Hazreti Rukiyye ile evlendi. İnancı uğruna baskı ve işkencelere maruz kaldı. Eşiyle birlikte Habeşistan’a hicret etti. Yıllarca gurbet ellerde yaşadı. Medine’ye hicret edince Zülhicrateyn (İki Hicret Sahibi) dendi. Hazreti Rukiyye genç yaşta vefat edince, Efendimiz onu diğer kızı Hazreti Ümmü Gülsüm ile evlendirdi. Peygamberimizin iki kızıyla evlendiğinden Zinnûreyn (İki Nur Sahibi) dendi. Çok cömertti. Servetini İslâm’a hizmet yolunda harcadı. Son derece utangaç ve yumuşak huylu olan Hazreti Osman, Hazreti Ömer şehit edilince İslâm’ın üçüncü halifesi oldu. On iki yıl boyunca halifelik yaptı. Kur’ân okurken şehit edildi.
Hz. Hatice (radiyallahu anha) hanımlar sultanıydı. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) onun kadrini, “Onun gibisi var mıydı?” sözleriyle insanlık âlemine ilan etmiş ve şöyle buyurmuştu: “Allah’a yemin olsun ki, Allah bana ondan daha hayırlısını vermemiştir. İnsanlar beni inkâr ederken o bana inandı, sözlerimi tasdik etti. İnsanlar benden uzak dururken o beni malıyla destekledi. Allah, onun vesilesiyle beni evlatla rızıklandırdı.” Hz. Hatice ilklerin annesiydi. Allah ve Resulü’ne iman edip tasdik eden ilk insan ve ilk davetçiydi. Allah Resulü’nün (a.s.m.) yükünü hafifleten, her daim destekleyen, teselli kaynağı, can dostu, en sadık yâriydi. Bütün mal varlığını İslam davasına feda etmiş, bunu hiçbir zaman eşine karşı bir üstünlük sebebi saymadığı gibi, minnet vesilesi de yapmamıştı. Müşriklere karşı eşinin yanında dimdik durmuş, gerekirse bu uğurda canını seve seve feda edeceğini göstermişti. Büyük bir heyecan ve coşkuyla okuyacağınız bu kitap, vahyin ilk şahidi, Kâinatın Efendisinin (a.s.m.) sevgili eşi Hz. Hatice’nin hayat hikâyesini ve eşsiz mücadelesini anlatıyor.
Ergenlik dönemi konusunda bilgi sahibi olmayan anne babalar ergenle çatışma yaşamaktan kurtulamazlar. İlköğretim yıllarında ailesiyle ilişkileri uyum içinde olan çocukların ergenliğe geçişle birlikte davranışlarında ve ilişkilerinde belirgin değişmeler görülmesi anne babaları şaşırtır. Çünkü anne babalar çocuk büyüdükçe daha akıllanır, daha az problem çıkarır zannederler. Her şeyin yolunda gittiğini sandıkları bir dönemde birden bire ortaya çıkan huysuzluklara, itirazlara, alınganlıklara ve sebepsiz öfkelere bir anlam veremezler.
Ergenin davranışlarınd
Hiçbir işimiz annelik ve babalık sorumluluğundan daha önemli olamaz. İşler bekleyebilir, çocuk eğitimi beklemez. Eksik kalan bir işimizi sonradan tamamlayabiliriz, ancak kalan çocuk eğitimi sonradan tamamlamak mümkün değildir.
Çocuğa yapılan yatırımdan daha karlı bir yatırım yoktur. Bu zevkli yatırımda size yardımcı olmak için Zafer Dergisi’nde çocuk eğitimi ve psikolojisi alanında yayımlanan makaleleri bir kitapta toplamaya karar verdik. Bu kararda okuyucularımızın ısrarlı talepleri etkili olmuştur. Sizlerden gelen e-mail’ler bize güç veriyor. İhtiyaç duyduğunuz konuları ve bu kitapta cevabını bulamadığımız sorularınızı bekliyoruz.
devamını oku
Çocuklar, dinleyici olmakla kalmaz, aynı zamanda birer anlatıcıdırlar. Sevdiği bir masalı veya hikâyeyi annesinden ve babasından defalarca anlatmasını isteyebilir. Arkadaşlarıyla evcilik oynarken sevdiği bu masalı anlatabilir. Klasik masallar günümüzde çizgi sinema, müzik ve diziler yoluyla evimize ulaşıyor. Görsel uyaranların zengin olduğu teknoloji dünyası çocuklar için çok cazip imkânlar sunsa da kitap okuyan bir annenin, babanın, dedenin ve ninenin yerini tutamaz. Çocuk masal okuyan anneye soru sorabilir, ama televizyona soramaz.
Ayşe beş yaşındaydı ve ailenin tek çocuğuydu. Ama bu çok uzun sürmeyecekti. Çünkü Ayşe’nin yakında bir kardeşi olacaktı.
“Benim kardeşim doğduğunda, onu çok seveceğim; giç kıskanmayacağım” diyordu.
Ayşe’nin bu sözleri babasının hoşuna gitti.
“Demek kardeşin doğduğunda onu hiç kıskanmayacaksın, öyle mi?”.
“Kıskanmam yabi’ hiç kardeş kıskanılır mı?”
“Kardeşin doğmadan bunu bilemezsin. Her çocuk, az veya çok kardeşini kıskanır…”
Babasının bu sözü üzerine, Ayşe düşünmeye başladı.
“Kıskanmak ne demekti?
Çocuklar kardeşini neden kıskanırdı? O da kardeşini kıskanacak mıydı? Peki kıskanmak çok kötü bir şey miyidi?”
Ayşe, aklına takılan soruları ve duygularını anne babasıyla çekinmeden paylaşabilen şanslı çocuklardandı!
“Babacığım, dedi. “Kıskanmak ne demek? Kıskanmak kötü bir şey mi? Çocuklar neden kardeşini kıskanır?”
Arka arkaya gelen bu sorular karşısında Mehmet bey hülmeye başladı. Nuray Hanım da gülüyordu. Ayşe, anne ve babasının gülmelerine bir anlam veremedi.
“Neden gülüyorusnuz, sorduğum şeyler çok mu komik?” dedi.
“Hayır, komik değil, düşündürücü…” dedi baba. “Böyle düşündürücü sorular soran bir kızımız olduğu için çok şanslıyız..”
devamını oku
Sınırlar, çocuklara korundukları, güvende oldukları ve değer verildikleri duygusu kazandırır. Aile içi kurallara uymalarını, işbirliği yapmalarını, otoriteye saygı duymalarını sağlar. Sorumluluk kazandırır. Bu kitap çocuklara nasıl doğru sınırlar koyacağınızı, bağırmadan, sinirlenmeden, ceza vermeden nasıl söz geçireceğinizi anlatmaya çalışacaktır.
Bu çalışmadaki amacımız babaları eleştirmek değil, ailedeki rollerini hatırlatmak ve çocuk eğitimi konusunda babalara yardımcı olmaktır. Kitabımızı okuyan babalar, çocuklarına zaman ayırır, sevgilerini gösterir, koruyucu güçleriyle arkalarında olduklarını hissettirir, böylece (özellikle çalışan) annelerin yükünü paylaşırlarsa, biz de amacımıza ulaşacağız ve bundan mutluluk duyacağız.
YÜKTE HAFİF pahada ağır diye bir söz vardır. Küçük ama kıymeti çok şeyler için söylenir.
Mesela minicik bir elmas tanesi için, şu kadarcık bir yakut taşı için, zümrüt için, amber için, yıldız renginde bir inci tanesi için..
Atasözleri yükte hafif pahada ağır sözlerdir. Üç beş kelime ile saatlerce anlata anlata ifade edemeyeceğiniz anlamları; yazmaya kalksanız, sayfalarca izah edemeyeceğiniz manaları bir atasözü ile hemencik anlatıverirsiniz.
Diyelim, bir arkadaşınızın o an için ihtiyacı olmayan bir şeyleri var. “Nereye koyayım, atayım mı ne yapayım?” diye düşünüp duruyor? Siz ona:
“Sen en iyisi bunları bir kenara koy. Gün gelir belki lazım olur. O zaman çıkarır kullanırsın. Belki o gün geldiğinde yenisini almak gibi bir imkanın olmaz. Belki sana öyle bir zamanda lazım olur ki, ‘İyi ki bunları saklamışım dersin’ bak o zaman nasıl sevinirsin” diyebilirsiniz. Ya da, “Sakla samanı gelir zamanı” dersiniz ve bu kadar lafı etmek zorunda kalmadan, söylemek istediğiniz şeyi söylemiş ve güzelce anlatmış olursunuz. İşte atasözü bilmenin en faydalı taraflarından biri budur.
Biz bu kitapta işte bu atasözü öykülerinden bir kısmını derledik. Bu derlemeyi yaparken, öykülerini bulabildiğimiz atasözler içinden, size en çok fayda verecek olanları seçtik.
Öyküleri mümkün olduğu kadar eğlenceli bir dille anlatmaya çalıştık. Kitapta kullandığımız dilin, zengin ama anlaşılır bir dil olmasına da özellikle dikkat ettik. Belki bazı kelimeleri anlamayacaksınız. O zaman mutlaka bir sözlüğe bakmalısınız. Böylece yeni bir atasözü ve yeni bir atasözü öyküsü ile birlikte yeni bir kelime de öğrenmiş olacaksınız.
Her ne kadar kitabımızın eğlenceli bir anlatımı var ise de, canı sıkılan olur diye Sevgi İçigen ablamız, birbirinden sevimli ve eğlenceli resimler çizdi.
devamını oku
Minikler için Özkan Öze´nin kaleminden dört kitap: Küçük Sahabiler 1: Enes´in Bir Sırrı, Küçük Sahabiler 2: Güzel Bir Koku, Küçük Sahabiler 3: Zeyd´in Uyku Duası, Küçük Sahabiler 4: Umeyr´in Yavru Kuşu
Küçük Sahabiler-5: Ağaca Taş Atan Çocuk Küçük Sahabiler-6: Enes’in Görevi Küçük Sahabiler-7: On Gümüş Para Küçük Sahabiler-8: Dünyanın En Şanslı Çocuğu
Dizinin ilk kitabında “benlik” ikincisinde ise “insan olmak” üzerine uzun ama şaşırtıcı konuymalarına şahit olduk aynı zamanda hem Çaylak hem de Filozof hakkında bazı gerçekleri öğrendik. Bu üçüncü kitapta ise şaşırtıcı olmasının yanında oldukça sarsıcı bir macera bizleri bekliyor! Filozof Çaylak ile “ırkçılık, milliyetçilik, kavmiyetçilik” gibi daha önce bu yaş grubu için yazılmamış bir konuyu konuşuyorlar. Ve Filozof, Çaylak’ı bu sefer fena sarsıyor! Çaylak, kendi varoluşunun çizgilerini belirlerken damarlarında taşıdığı kan ile bunun yapılamayacağını anladığı gibi, o varoluşu anlamlandırmak için ait olduğu ırkın ve milliyetin hiç de önemli olmadığını da, anlıyor… Bu arada üçüncü kitapta, bizleri hoş bir süpriz de bekliyor: Karanfil!
Bu kitapta, çocuk eğitimine dair çok sorulan bazı soruları ve yaşanmış örnekler ışığında verilen cevapları bulacaksınız. Kitabın amacı, size çocuk ruh sağlığı hakkında bilgi vermek; bir davranış bozukluğunun ilk işaretleri ortaya çıktığında, davranışı tetikleyen olayı veya sebepleri bulmanıza yardımcı olabilmektir. Umarız her şey yolunda gider, gitmediğinde de, bu kitap imdadınıza yetişir. İŞTE BU KİTAPTA CEVAPLARINI BULACAĞINIZ SORULARDAN BİR KAÇI: Çocuklar niçin yalan söyler? Çocuklar niçin tırnak yer? Çocuklar niçin hırsızlık yapar? Çocuklar neden altını ıslatır? Çocuklar niçin kekeler? Çocuklarda neden tikler oluşur? Çocuklar niçin evden kaçar? Çocuklar neden okula gitmek istemez? Çocuklar neden ders çalışmaz?
“Allah’ın isimlerinden biri de VAHİD’dir. VAHİD, eşi benzeri olmayan, bir ve tek olan demektir. Bizim Allah’ımız tek bir Allah’tır. O’ndan başka Allah yoktur. Bütün çiçeklerin, bütün meyvelerin, bütün kuşların, bütün arıların, bütün yağmur tanelerinin, bütün ağaçların, bütün daplarını, bütün bulutların, bütün ayların, güneşlerin, yıldızların… Ve geceleri dua eden bütün çocukların, Allah’ı birdir. Allah, Vahid’dir.”
Tıpkı ilk dört kitap gibi yine Ceyhun Şen’in çocuklar tarafından çok sevilen, anne-baba ve eğitimcilerce de takdir edilen çizgileri eşliğinde yayınlanan dizinin ikinci seti de, en sahih hadis kaynaklarından derlenen ve 4 yaş grubu için yeniden kaleme alınan bu minik öyküler, Peygamber Efendimizin hayatında çocuklarla ilgili hatıralarından oluşuyor.
Dizimizin bu on sekizinci kitabı diğerlerinden bir miktar farklı. Çünkü konumuz bu sefer çok ciddi ve biraz da duygusal: ANNELER! Fakat merak etmeyin ŞU ACAYİP ANNELER kitabı, elinizde tomar tomar kağıt mendil ile okuyacağınız, ağlamalı sızlamalı bir kitap değil. ´Acaba benden bansetmiş mi?´ diye merak edip kitabınızı okumak isteyen anneleriniz de çok eğlenecekler eminim.
Eğer aklınıza bir soru geldiyse onun mutlaka bir cevabı vardır. Sadece sorulmamış soruların cevabı yoktur! Sorulmamış soru olur mu peki? Başkaları için belki ama Meryem için asla! Çünkü babası, “aklına bir soru geldiğinde mutlaka sormalısın” demişti. Çok sevilen Allah´ı Merak Ediyorum kitapları şimdi daha da küçükler için! Beş kitaplık dizinin her kitabında bir soruya cevap veriliyor: ´Her şeyi Allah yarattı. Peki ama Allah’ı kim yarattı?Allah´ı neden göremiyorum? Allah nerede ve ne kadar büyük?
En az, Acayip Şeyler kitapları kadar acayip bir kitap bu! Bilim Öyküleri adı altında okuyacağınız bu öyküler, bilim tarihinin en ilginç sayfalarından derlendi. Ancak derlenen bu öyküleri, sizlere bir ders kitabı gibi değil, son derece eğlenceli bir maceralı hikâye kitabı gibi anlatmayı tercih etti… Hayalen, bilim tarihinin en önemli olaylarının yaşandığı zamanlara gitti ve olan biteni kendine göre yaptığı kurgularla satırlara döktü. Bu kitabı okurken hem çok güleceksiniz, hem de çok eğleneceksiniz… Ancak bir yandan gülüp eğlenirken; bir yandan da, bilim ve bilim tarihine ait çok önemli bilgileri rahat rahat öğrenmiş olacaksınız. Ve kendi kendinize şunu sormadan da edemeyeceksiniz: “Ders kitapları neden sıkıcı olmak zorunda?”
Allah’ın Güzel İsimleri, okul öncesi ve okumaya yeni başlamış 4-8 yaş aralığındaki minik okurlarımız için hazırlandı. Beş kitaptan oluşan dizinin her bir kitabında, bir esma konu edinilmekte ve bu esma, oyun hamuru kıvamında şeker gibi tatlı resimlerle birlikte anlatılmaktadır. Allah’ın Güzel İsimleri 1: VEDUD Allah’ın Güzel İsimleri 2: KUDDÜS Allah’ın Güzel İsimleri 3: SEMİ Allah’ın Güzel İsimleri 4: REZZAK Allah’ın Güzel İsimleri 5: BASİR
Merak Ediyorum Dizisi’nin yazarı Özkan Öze’den daha da küçükler için! DAHA DA KÜÇÜKLER İÇİN ALLAH’I MERAK EDİYORUM, dokuz yaş altı çocukların Allah hakkında en çok sordukları beş önemli sorusuna cevap veriyor. Allah’ nerede?, Allah’ı neden göremiyorum? , Allah neye benzer? , Allah’ı kim yarattı? ve Allah ne kadar büyük? sorularına ayrı ayrı bölümlerde Meryem adındaki kahramanın etrafında dönen bir hikaye kurgusu içinde cevap veriliyor. Kitap hakkında, Psikolog Psikoterapist Banu Yaşar’ın bir uzman olarak görüşü ise şu şekilde: Çocuklar öğrenmek ve anlamak için soru sormaya ve cevaplarını bulmaya ihtiyaç duyarlar. Ebeveynler ise çocuklarının soruları karşısında bazen şaşırır, bazen de nasıl cevap vereceklerini bilemezler. Özellikle Allah’a dair soruları cevaplamakta güçlük yaşarlar. Doğru cevap verememe kaygısı bazen onları sessiz bırakır. Bu kitap çocukların sorularına, yaşlarına uygun cevaplar sunarken, aileye de doğru cevaplar konusunda destek olacaktır. Bu kitapta soyut kavramlar, çocuğun hayatından örneklerle somutlaştırılarak anlatılmıştır. Dokuz yaş ve altındaki çocuklara hitap eden bu çalışma, onların somut düşünme becerisine katkı sağlamaktadır. Eserin asıl başarısı da buradadır. Bu yaş grubundaki çocuklar kelimelerle oynamayı ve soru sormayı çok sever. Meraklıdırlar. Çocuğu, yaşadığı çevreyle ilişki kurduran ve onun üzerinden okumalar yaptıran, düşünce becerilerini artıran bir çalışmadır. Bu çalışmada pedagojik bir iletişim dili kullanılmıştır. Kullanılan dil ve metod didaktik olmayıp, içerik sevecen bir anlatımla sunulmuştur. Çocuk diliyle ve çocuk kelimeleriyle, hayal gücünü destekleyen bu anlatım tarzının kullanılması okunmayı kolaylaştırmaktadır. Bu çalışma aynı zamanda, aile için çocukla sağlıklı iletişim kurmanın pedagojik örneklerini de sunmaktadır. Soru sormaya teşvik etmesi, cevapların şefkâtli bir iletişim diliyle aktarılması, aile için bir rehber niteliğindedir. Kitaptaki baba çocuk diyalogları ailelere rol model olması açısından değerlidir. Günümüzde özellikle şehir hayatında, babayla çok az vakit geçirebilen çocuklar ve babaları için de iyi bir örnek niteliğindedir. Bu kitap, içeriği, dili ve konuyu işleyiş tarzıyla dokuz yaş ve altı çocuklar için manevi gelişimi destekleyici niteliktedir. – BANU YAŞAR (Psikolog-Psikoterapist)
“Merak Ediyorum Dizisi’nin yazarından sitcom tadında bir kitap!” Aşırı derece zeki ama bir o kadar da yaramaz İdris Takacı ve kankası Tacettin Taci, cimcime sınıf başkanı Safinur Tazenane, her yere altın kalpli papatya resimleri çizen lepiska saçlı Mahpeyker Çıtırak, haksızlığa hiç gelemeyen gözü kara Cemile Mürdüm ile sıra arkadaşı Nefise Gügüm, ismi sorulduğunda rüzgarda bir çiçek gibi titreyen zerafet timsali Ayşe Melek, durmadan not alan arka sıralardaki esrarengiz öğrenci ve çok acayip sıradışı bir öğretmen Halis Muhlis! Hepsi ve daha fazlası Ümmüş Pörtlek Ortaokulu 5-A sınıfında! * * * – Günaydın çocuklar! – Günaydın öğretmenim! – Hanımefendiler, beyefendiler! Bugünkü dersimizin konusu namaz. Ve size bunun sıkıcı bir ders olmayacağına dair garanti veriyorum!
Aşırı derecede zeki ama bir o kadar da yaramaz İDRİS TAKACI ve kankası TACETTİN TACİ, cimcime sınıf başkanı SAFİNUR TAZENANE, her yere altın kalpli papatya resimleri çizen lepiska saçlı MAHPEYKER ÇITIRAK, haksızlığa hiç gelemeyen gözü kara CEMİLE MÜRDÜM ile sıra arkadaşı NEFİSE GÜGÜM, ismi sorulduğunda rüzgarda bir karahindiba gibi titreyen zerafet timsali AYŞE MELEK, durmadan not alan arka sıralardaki ESRARENGİZ ÖĞRENCİ ve çok acayip sıra dışı ÖĞRETMEN HALİS MUHLİS! Hepsi ve daha fazlası ÜMMÜŞ PÖRTLEK ORTAOKULU 5-A sınıfında! – Günaydın çocuklar – GÜNAYDIN ÖĞRETMENİM! – Hanımefendiler, beyefendiler! Bugünkü dersimizin konusu GÜZEL AHLÂK ve size bunun sıkıcı bir ders olmayacağına dair garanti veriyorum!
Birincisinde, Mekke gençlerinden örnekler verdiğimiz Peygamberin Genç Arkadaşları adlı iki kitaplık dizinin ikinci ve son kitabında, Allah’ın Elçisi’ne (asm) Medine’de arkadaş olmuş genç sahabilerden bazılarını konu edindik… Kitabın sayfaları arasında, genç sahabileri kendinize yakın hissedeceğiniz ve onların müthiş hayatlarından kendi hayatlarınıza, yön verecek hatıralar okuyacaksınız…
Muhammed Ali, sadece ringlerde yumruklarını konuşturan başarılı bir sporcu değildi… Gerçek bir boks efsanesi olarak ringlere, bütün mazlumların, bütün ezilenlerin ve hor görülenlerin sevgilisi olarak veda etti. Sadece bir sporcu olarak değil, müthiş bir insan olarak da milyonlarca gence örnek oldu..
1970’li yıllarda milyonların peşinden koştuğu genç bir müzisyen, kendisini gerçekten mutlu edecek ve yaşadığı hayata anlam katacak bir ışık arıyordu. Sahne spotlarından çok daha parlak, kalbinin en derin köşelerine kadar aydınlatacak bir ışık… O, aradığı ışığı, kalbini iyileştirecek şifayı, kendisine hediye edilen bir Kur’an mealinde buldu… Ve Müslüman olarak, İslamiyet güneşinin, yüzünü samimiyetle ona dönen herkesi aydınlatacağını bütün dünyaya gösterdi…
Merak Ediyorum Dizisi’nin yazarından sitcom tadında bir kitap! Derslerinde toz böcekleri gezinen, japon balıkları yüzen, ejderhalar dolaşan, kırlangıçlar uçan hem çok yepisyeni, hem çok sıra dışı bir öğretmen ve müthiş 5-A sınıfı ile tanışın!
Acayip Şeyler Dizisi’nin çok meraklı, çok heyecanlı ve çok sabırsız okuyucuları, bir kez daha merhaba!
Dizimizin onuncu kitabında, gökyüzünü paylaştığımız kanatlı dostlarımızın dünyasında mucizelerle dolu çok acayip ama gerçekten çok acayip bir yolculuğa çıkacağız…
Peygamberimiz bir melek değildi. Bütün insanlar gibi acıkıyor, bütün insanlar gibi susuyor ve uykusu gelince uyuyordu. Eline bir diken batsa, canı yanıyordu. O bir insandı. Evet ama hiçbir insan onun gibi değildi. Çünkü o, aramızdan seçilmiş bir elçiydi. Ve Allah’ın Son Peygamberi… Bizim en ama en sevgili öğretmenimiz… Her insan gibi vefat ettiğinde, bize İslam gibi bir din, Kur’an gibi bir kitap, o muhteşem güzel hayatı gibi örnek alabileceğimiz bir hayat ve binlerce kıymetli nasihat bırakaraktı. Onun bu muhteşem hayatı, tarihî bir şahsiyetin –kim olursa olsun– hayatına ne benzer ne yan yana tutulabilir. Ne de, okullardaki tarih dersi kitaplarında bir üniteye, içine doğum ve ölüm tarihleri düşülmüş bir paranteze sığdırılabilir. Çünkü onun hayatı, bir tarih bilgisi değil, öğrenmemiz, örnek alıp yaşamamız, sevdirerek öğretmemiz gereken bir iman dersidir. Bu kitap en küçük okurlarımıza (4+) Sevgili Peygamberimizi tanıma ve sevme yollarında bir başlangıç noktası olsun diye mümkün olan en az kelime ile mümkün olan en sade anlatımla, onların akıl ve kalplerine aynı anda seslenebilmeye gayret edilerek ve özellikle çocuklar için yazılan siyer kitaplarındaki lüzumsuz ve abartılı hüzünlü dilden, neşe eksikliğinden –konuların ciddiyetine yakışmayacak bir laubaliliğe de bulaşmadan– uzak durularak kaleme alındı. Çizimler ise son yıllarda ülkemizde yetişmiş en başarılı çizerlerden biri olan (çok sevilen Küçük Sahabiler dizisinin çizeri) Ceyhun Şen tarafından yapıldı. Yıllardır çocukların manevî dünyalarını zenginleştiren kitaplar yayınlamayı kendisine vazife edinmiş bir yayınevi olarak ümidimiz odur ki, bu kitabın sayfalarına tutunan minik kalpler ve akıllar, Sevgili Peygamberleri ile aralarına sıradağlar gibi girmiş asırları uçar gibi aşsınlar ve Medine’nin sokaklarında oynayan küçük sahabilere arkadaş olsunlar…
Allah kâinatı niçin yarattı?
Allah’ın kâinatı yaratmaya ihtiyacı mı vardı?
Allah insanları niçin yarattı?
Allah neden bazılarını çirkin yaratıyor?
Allah neden bazılarını sakat yaratıyor?
Allah, öldükten sonra bizi nasıl diriltecek?
Allah’ı nasıl inkâr ediyorlar?
Allah’ın güzel isimlerini niçin bilmeliyiz?
Merhaba! Merak Ediyorum Dizisi, bu kitapla birlikte sona erdi.
İlk kitaptan beri seninle birlikte çok önemli konular üzerinde, çok önemli şeyler konuştuk…
Sorduğun bütün sorulara cevap veremedim. Verecek bir cevabım olmadığı için değil; yerimiz kalmadığı için, soruların içinde en önemlilerini seçmek zorunda kaldım. Ama cevabını verdiğim sorular, cevabını veremediğim sorular konusunda da seni aydınlattı…
Sen kendi cevaplarını, bana sormadan da bulmuş oldun…
Zaten baştan beri amacım, her soruya cevap vermek değildi; aklına Allah hakında, Peygamberimiz hakkında, Kur’an hakkında, ahiret hayatı hakkında, kader hakkında ve bu son kitabın konusu olan melekler hakkında bir soru geldiğinde, o soruya nasıl yaklaşman gerektiğine dair doğru bir mantık ve bir bakış açısı geliştirmeni sağlamaktı. Sanırım bunu büyük oranda başardık, artık sorular, seni eskisi kadar ürkütmüyor…
Bir cevap bulmanın en zor olduğunu düşündüğün soruların üzerine bile cesaretle gidiyorsun ve ta en başından beri söylediğim gibi, cevabı olmayan hiçbir sorunun aklına gelmeyeceğini görüyorsun…
İlk kitabın önsözünde sana söylemiştim. Sorular bizim dualarımızdır aslında… “Daha çok öğrenmek istiyorum, daha iyi tanımak istiyorum…” dualarıdır sorular… Biz bu duaları ettik ve bütün Merak Ediyorum Dizisi boyunca, dualarımızın karşılığı olan cevapları aldık… Dualarımız kabul edildi, çok şey öğrendik…
Bundan sonra başka kitaplarda, başka başka dizilerde, başka başka konular üzerinde konuşmaya devam edeceğiz…
Dizimizin bu son kitabında, iman esaslarından bir tanesi olan MELEKLERE İMAN konusu üzerinde konuştuk. Melekler hakkında çok güzel şeyler öğrendik… Bu öğrendiklerimiz, sağlam bir temel gibi zihnimizde yer etti. Artık bu temelin üzerine, görkemli bir bilgi sarayı kurmak yakışır… Öyleyse, okumaya, araştırmaya, merak etmeye ve sormaya devam…
İşte bu kitapta cevabını aradığımız sorular:
Meleklere iman çok mu önemli?
Peki, melek nedir?
Melekler neden var?
Melekler Allah’ın yardımcıları mı?
Melekleri neden göremiyoruz?
Melekler kız mı erkek mi?
Melekler yaptığımız her şeyi nasıl yazıyor?
Azrail iyi mi kötü mü?
Münker Nekir dost mu düşman mı?
Melekler mi üstün, insanlar mı?
Merak Ediyorum Dizisi’nin beşinci kitabında, ölüm ve ahirete dair sorduğun sorular üzerine konuşacağız..
İşte bu kitapta cevap verilen sorulardan bazıları:
Ölmek nasıl bir şey?
Azrail iyi mi kötü mü?
Ölünce bize ne olur?
Kabir alemi nasıl bir alem?
Kıyamet nasıl kopar?
Nasıl dirileceğiz?
Ahiret nasıl bir yer?
Mahşerde neler olacak?
İyilikler nasıl tartılacak?
Kader ve kaza nedir? Yaşadığımız her şey kaderimizde yazılı mı?
Kaderin mahkûmu muyuz? Neden bazıları zengin, bazıları fakir?
Kader değişir mi? Allah ne yapacağımı biliyorsa benim suçum ne?
Kaderimde zayıf not almak varsa neden ders çalışayım?
Kader konusu biraz zor bir konu. Bu kitapta bütün soruların cevabı yok…
Ama en önemlileri cevaplamaya çalışıldı. Geriye kalanları ise, kitabı okuduktan sonra kendiniz cevaplayabileceksiniz. Çünkü buradan öğreneceğiniz bilgiler, bundan sonra aklınıza gelebilecek kaderle ilgili ne kadar soru varsa, onların cevaplarını kendi başınıza bulmanıza yardımcı olacak..
Zaten bu kitabın asıl hedefi, kaderle ilgili ne kadar soru varsa hepsini tek tek cevaplamak değildi. Çoğu zaman ucuz şarkılarda ve cahilce konuşmalarda duyduğumuz bu esrarengiz kelimenin, tam olarak ne anlama geldiğini kavramanızı sağlamaktı.
Eğer bunu başarabildiysek, hayatınız boyunca aklınıza gelebilecek yahut karşınıza çıkabilecek “kader soruları”na cevap bulmanız, zor olmayacak diye ümit etmekteyiz…
Allah’ın Güzel İsimleri, okul öncesi ve okumaya yeni başlamış 4-8 yaş aralığındaki minik okurlarımız için hazırlandı.
Dizinin her bir kitabında, bir esma konu edinilmekte ve bu esma, oyun hamuru kıvamında şeker gibi tatlı resimlerle birlikte anlatılmaktadır.
Merak Ediyorum Dizisi ve Daha da Küçükler İçin Allah’ı Merak Ediyorum kitaplarının da yazarı olan ÖZKAN ÖZE tarafından kaleme alınan dizi, özellikle çocuk kitapları için yaptığı çalışmalarla öne çıkan ve sevilen illüstratör ONUR AYBOĞA tarafından resimlendi.
Küçük Sahabiler, Peygamberimizin çocuk arkadaşlarıydı. Peygamberimiz onları çok severdi. Onlar da Peygamberimizi çok severdi. İşte küçük sahabilerden birkaç tatlı hatıra!
Since the first day it was published, the “I Am Wondering Series” has reached thousands of young readers around Turkey.
It is a series that bravely answers the most important questions children have asked about believing in Allah, angels, books, prophets, resurrection after death, and fate…
Since the first day it was published, the “I Am Wondering Series” has reached thousands of young readers around Turkey.
It is a series that bravely answers the most important questions children have asked about believing in Allah, angels, books, prophets, resurrection after death, and fate…
Since the first day it was published, the “I Am Wondering Series” has reached thousands of young readers around Turkey.
It is a series that bravely answers the most important questions children have asked about believing in Allah, angels, books, prophets, resurrection after death, and fate…
RABBİMİZ ALLAH hakkında merak ettiğin sorulardan oluşan Allah’ı Merak Ediyorum adlı iki kitaptan sonra, sıranın Sevgili Peygamberimiz ile ilgili sorulara geleceğini az çok tahmin ediyordum. İşin doğrusu ilk iki kitabın bu kadar ilgi görmesinden sonra biz de yayınevindeki arkadaşlarla oturup bir yol haritası hazırladık. Bu yol haritasına göre “Merak Ediyorum” dizisi devam edecek. Bundan sonra, Kur’an-ı Kerim hakkında, melekler hakkkında, ölümden sonraki hayat hakkında, dinimiz İslâm hakkında ve kader hakkında da merak edilen konular üzerinde uzun uzun konuşacağız… Merak Ediyorum dizisinin bu üçüncü kitabında, Sevgili Peygamberimiz ile ilgili bazı sorularına cevap vermeye çalıştım. Amacım sadece senin sorularına cevap yazmak ve merakını gidermek değil. Bazıları, Peygamberimizi tarih boyunca yaşamış peygamberlerden bir peygamber ve dünyaya gelip gitmiş büyük insanlardan bir büyük insan olarak görmekle yetiniyorlar. Ancak o bizim Sevgili Peygamberimizdir. Onun, yaşadığı asrı bir mutluluklar çağına çeviren hayatı, iki tarih arasına sığışmayacak bir hayattır. Onun her bir sözü, ona dair anlatılan en küçük bir hatıra, bizim küçük hayatlarımıza, cennete kadar giden dosdoğru bir yolu aydınlatan ışık olur. Bu kitabı okuduğunda Sevgili Peygamberimizin senin dünyandaki yerinin daha bir belirginleşmesini ve kendini ona daha bir yakın hissedecek olmanı ümit ediyorum… Ama oldu, ama olmadı… Kurduğum her cümleyi bu ümitle kurdum, yazdığım her satırı bu ümitle ile yazdım… Ümit, duadır! Gel bütün ümitlerimiz için, hep birlikte büyük bir “âmin!” söyleyelim. Özkan Öze Peygamberimi Merak Ediyorum kitabında cevap aranan sorular: Peygamberler insanlık için neden bu kadar önemli? Peygamberimiz neden başka bir yerde değil de, Mekke’de dünyaya geldi? Peygamberimiz, Peygamber olmadan önce nasıl yaşardı? İbadet edermiydi, ediyorsa kime ederdi? Peygamberimiz’e ismini kim vermiş? Başka isimleri de var mı? Salâvat ne demek? Peygamberimiz’in ismi anıldığında neden salâvat getirmeliyiz? Peygamberimiz neden okuma-yazma bilmiyordu? Peygamberimiz neden, sıradan bir insan gibi uyuyor, acıkıyor, susuyor, yoruluyordu? Peygamberimizin diğer peygamberler gibi mucizeleri var mıydı? Peygamberimiz hayvanlara nasıl davranırdı, sever miydi hayvanları? Peygamberimiz çocukları sever miydi? Peygamberimiz arkadaşlarına şaka yapar mıydı? “Peygamberimizin Sünneti” ne demek? Ve bizim için neden bu kadar önemli? “Peygamberimiz bugün ya?asaydı, dişlerini misvakla mı temizlerdi; yoksa diş fırçası mı kullanırdı?”
MERAK EDİYORUM DİZİSİ’nin dördüncü kitabı, Cenneti Merak Ediyorum olacaktı ve ahiret ile ilgili sorular üzerinde uzun uzun konuşacaktık.
Fakat 2010 yılının, Kur’an-ı Kerim’in insanlığa gönderilişinin 1400.yılı olması sebebiyle KUR’AN YILI ilan edildiğini duyunca, sıralamada küçük bir değişiklik yaptık ve dördüncü Merak Ediyorum kitabında,
Kur’an-ı Kerim ile ilgili sorularını cevaplamaya karar verdik.Bizim de, Kur’an Yılı’nda yapılacak faaliyet ve etkinliklere bir katkımız olsun istedik. Böyle önemli bir yıl dönümüne kayıtsız kalamazdık elbette!
Sorular:
Kur’an, niçin Arapça?
Kur’an’ı, sadece Türkçesi’nden okusak daha iyi olmaz mı?
Peki anlamadığımız halde Arapça Kur’an okumanın ve dinlemenin bize ne faydası var?
Kur’an, madem Allah’ın sözüdür, neden insan sözlerine benziyor?
Kur’an neden 23 sene gibi uzun bir zaman içinde gönderildi? Allah onu bir seferde gönderseydi daha kolay olmaz mıydı?
Kur’an’ın tek bir harfi bile değişmeden bize ulaştığından nasıl bu kadar emin labiliyoruz?
Kur’an eskir mi?
Kur’an-ı Kerim’de yer alan bazı bilimsel mucizeler
Madem Kur’an’da böyle bilimsel mucizeler var, neden onları hep Müslüman olmayanlar keşfediyor?
Kur’an, büyük icatlardan mesela uçaklardan da söz ediyor mu?
Neden Kur’an’da, “Deveye bakmıyorlar mı” deniyor?
Kur’an’ın en uzun sûresinin ismi neden inek?
Tıpkı ilk dört kitap gibi yine Ceyhun Şen’in çocuklar tarafından çok sevilen, anne-baba ve eğitimcilerce de takdir edilen çizgileri eşliğinde yayınlanan dizinin ikinci seti de, en sahih hadis kaynaklarından derlenen ve 4+ yaş grubu için yeniden kaleme alınan bu minik öyküler, Peygamber Efendimizin hayatında çocuklarla ilgili hatıralarından oluşuyor. Dizinin en temel amacı bu en küçük okur/dinleyici kitlesinin akıl ve kalbinde kendisini çok seven bir Peygamber ve arkadaş sahabi imajını mümkün olan en erken yaşta oturtabilmek olarak özetlenebilir.
Tıpkı ilk dört kitap gibi yine Ceyhun Şen’in çocuklar tarafından çok sevilen, anne-baba ve eğitimcilerce de takdir edilen çizgileri eşliğinde yayınlanan dizinin ikinci seti de, en sahih hadis kaynaklarından derlenen ve 4 yaş grubu için yeniden kaleme alınan bu minik öyküler, Peygamber Efendimizin hayatında çocuklarla ilgili hatıralarından oluşuyor.
Tıpkı ilk dört kitap gibi yine Ceyhun Şen’in çocuklar tarafından çok sevilen, anne-baba ve eğitimcilerce de takdir edilen çizgileri eşliğinde yayınlanan dizinin ikinci seti de, en sahih hadis kaynaklarından derlenen ve 4 yaş grubu için yeniden kaleme alınan bu minik öyküler, Peygamber Efendimizin hayatında çocuklarla ilgili hatıralarından oluşuyor.
ACAYİP Şeyler Dizisi’nin ikinci kitabı ile karşınızdayız! Dizinin ilk kitabı olan Şu Acayip Hayvanlar’da, hayvanlar alemine dair, pek acayip şeylerden söz etmiştik. Elinizdeki bu ikinci kitapta ise, konumuz bitkiler!
Salkım söğütlerin, devedikenlerinin, eğrelti otlarının, papatyaların ve adını bildiğiniz bilmediğiniz ne kadar bitki varsa onların öyle sesiz sakin duruşuna sakın aldanmayın! Bitkiler dünyası, tahmin bile edemeyeceğiniz kadar hareketlidir aslında. Üstelik, maceranın da bini bir para!
Bir tohumun uyanışından, bir yaprağın fotosentez yapışına, bir sinekkapanın sinek kapışına, küstüm otunun küsmesine ve ısırganın ısırmasına gelin bir de yakından bakın. Çok acayip şeyler göreceksiniz!
Gerçekten çok acayip!
ACAYİP Şeyler Dizisi’nin bu üçüncü kitabı ile hepinize yeni bir merhaba! Bir önceki kitapta sözünü ettiğimiz gibi üçüncü kitabımızın konusu, ŞU ACAYİP YERYÜZÜ! Bu kitabın sayfaları arasında, yeryüzünün Hayat Bilgisi ve Fen Bilgisi kitaplarında yazmayan çok acayip gerçeklerini bulacaksınız. Güzel mavi gezegenimizin, kendine özgü yuvarlaklığı, çekiciliği, yer kabuğunun altında saklı katmanları, yanardağları ve elbette yanmayan dağları, çölleri, buzulları ve okyanuslarıyla acayip ama gerçekten çok acayip bir yer olduğunu göreceksiniz… İçindekiler: Yer nasl bir yer? Uzaydaki mavi devekuşu yumurtas Yer bizi çekmese Yer’in dayanlmaz çekiciliği Ne büyük, ne küçük Ne sıcak, ne soğuk Yerin kabuğu ve elma kabuğu Çekirdeğin faydaları Yanardağlar neden yanar? Dünyanın çatıları Neye yarar dağlar? Yeryüzünün çölleri Buzdan ülkeler Toprağın hikâyesi Benzin deposundaki dinazor H2OOOOOOOOH! ARİSTOTALES’İN, beyaz harmaniyesine sarılıp, zeytin bahçelerinde ders anlattığı günlerdi. İhtiyarın anlattıklarından canları sıkılan iki öğrenci, (Tabi ki, Akhuzittines ve Saftirikiles) kaş göz işareti yaparak aralarında anlaştılar ve gruptan ayrılıp, bir tepeciğin eteğinde sırt üstü uzanarak, lakırdı geyiğinin boynuzlarını cilalamaya başladılar. Ancak iki felsefe öğrencisi, ne konuşabilirlerdi ki!? “Sence” dedi, Akhuzittines. “Yer nasıl bir yer? Saftirikiles, harmaniyesinin eteklerinde dolaşan bir kaç iri karıncayı püfledikten sonra: “Sana yerin düz bir tepsi gibi olduğunu kaç kere anlatacağım!” diye cevap verdi. “İhtiyar öyle söylemiyor ama!” dedi Akhuzittines. “İhtiyarı boşver sen! Ben gözümün gördüğüme inanırım. Ve Dünyayı düz bir tepsi gibi görüyorum!” dedi Saftirikiles. “Şu uzaktaki geminin yavaş yavaş ufukta kaybolması işine ne diyorsun?” diye sordu Akhuzittines. “Peh! Hiç zekice değil. Bir göz yanılması işte!” dedi Saftirikiles. “Hadi ama.. Pekala yeryüzünün düz değil de tostoparlak bir şekli olduğunu göstermez mi bu?” diye sızlandı Akhuzittines “Eğer Dünya yuvarlaksa, tam altımızda yaşayanların dondurma topları nasıl oluyor da külahlarının üzerinde düşmeden durabiliyorlar ha?” diye bağırdı Saftirikiles…
İşte size gül kokulu bir kitap daha! Sizlere böyle bir kitabı hazırlayabildiğimiz için, Uğurböceği Yayınları olarak kalbimiz sevinçle dolu.
Kitabımız öyle çok kalın bir kitap değil. Ama içi öyle kıymetli şeylerle dolu ki, okudukça bize hak verecek ve “Bu kitap benim için tam bir hazine imiş!” diyeceksiniz.
Kitabımız üç bölümden oluşuyor.
Birinci bölümde Sevgili Peygamberimizin (asm.) birbirinden kıymetli hadislerinden yani sözlerinden sizin için seçtiklerimiz var.
Şimdilik koca koca cilt cilt hadis kitaplarını alıp okuyamazsınız diye, biz sizin için bütün o kitapları taradık ve hemencecik anlayabileceklerinizi bu kitapta topladık.
Hadisleri çok daha rahat anlayıp öğrenebilmeniz ve hatta ezberleyebilmeniz için anlamlarını asla değiştirmeyecek küçük sadeleştirmeler yaptık.
Her biri, bir koca sandık hazine kıymetindeki bu sözler inşaallah okur okumaz o yorulmamış zihninize yazılıverir ve siz hayatınız boyunca bu peygamber sözlerini unutmazsınız.
İkinci bölüm ise Peygamber Efendimizin (asm.) özellikleri ve güzelliklerinden bir demet.
Bu bölümde Sevgili Peygamberimizin (asm.) hem dış görünüşüne dair, hem de onun güzel ahlâkına dair özellikleri ve güzellikleri yer alıyor.Bu bölümü okurken, Peygamberimizi (asm.) çok daha iyi tanıyacaksınız. Tertemiz kalpleriniz, onun sevgisiyle parıldayacak.
Kitabımızın üçüncü bölümünü ise, Peygamber Efendimizin (asm.) günlük hayatında yaptığı dualara ayırdık.
Bütün bunlardan sonra Sevgi İçigen ablamız, Uğurböceği’nin pek çok kitabında olduğu gibi bu kitap için de, çok sevimli resimler çizdi.
İşte size çok çok faydalı ve bir o kadar da güzel bir kitap!
Eminiz, severek okuyacaksınız ve bu kitapta okuduklarınızı hayatınız boyunca hiç unutmayacaksınız…
Bu iş bu yaz bitmeli! Okullar açılana kadar, sular seller gibi Kur´an´ı Kerim okumayı öğrenmeliyim!
Küçük Sahabiler, Peygamberimizin çocuk arkadaşlarıydı. Peygamberimiz onları çok severdi. Onlar da Peygamberimizi çok severdi. İşte küçük sahabilerden birkaç tatlı hatıra!
Sevgili çocuklar, sizler için bu kitabı hazırlarken, hacmi küçücük ama içi hazinlerle dolu bir kitap olsun istedik. Sayfalarını teker teker çevirirken, içiniz sevgili peygamberimiz’in sevgisi ile dolsun istedik… O’nun küçük arkadaşları ile olan tatlı hatıralarını okudukça, peygamberimizin çocukları ne kadar çok sevdiğini görün ve öğrenin istedik… Kendinizi, saadet asrının o çok ama çok şanslı çocukları arasında hayal edin… Aranızdaki koca koca asırları bir kenara iterek, Medine’nin sokaklarında, güle oynaya koşturun ve Peygamberimiz’in gül kokusunu içinize çekin istedik…
Allah’ın Güzel İsimleri, okul öncesi ve okumaya yeni başlamış 4-8 yaş aralığındaki minik okurlarımız için hazırlandı.
Dizinin her bir kitabında, bir esma konu edinilmekte ve bu esma, oyun hamuru kıvamında şeker gibi tatlı resimlerle birlikte anlatılmaktadır.
Herkesin, eninde sonunda öldüğü böyle bir dünyada, ölüme biraz kafa yormak, bence hiç fena fikir değil!
Tacettin Taci, Mahpeyker Çıtırak, İdris Takacı, Safinur Tazenane ve bendeniz Sormagir Mahallesi, Mürdümeriği Sokak’ta oturan ve yazları bi türlü denize gidemeyen çocuklarız… Bazen düşünüyorum da, aslında çok şanslı çocuklarız. Kışın, saatlerce kartopu oynarız. Soğuktan, patlıcan gibi morarır ellerimiz. Baharda yazda, bütün çiçeklerin açtığını görürüz; papatyaların, güllerin, mis kokulu karanfillerin ve devedikenlerinin… Bütün dalların yeşillendiğini izler, çiçeklenmesini bekler ve koruk erikleri, çaktırmadan ceplerimize doldururuz… Biz şanslı çocuklarız! Tabii ya! Hem de çok şanslı! Mevsimleri takvimlerden değil; çiçeğinden, böceğinden, bağından bahçesinden ve ağacından biliriz… Ihlamur ağacından, erik ağacından, nar ağacından, elma armut ağacından, badem ağacından… Neyse efendim, bu kadar tanış olmak yeter. Durun bakayım! Ben size ne anlatacaktım? Bir kaç hikâye anlatacaktım!
Eğer aklınıza bir soru geldiyse onun mutlaka bir cevabı vardır. Sadece sorulmamış soruların cevabı yoktur! Sorulmamış soru olur mu peki? Başkaları için belki ama Meryem için asla! Çünkü babası, “aklına bir soru geldiğinde mutlaka sormalısın” demişti.
Çok sevilen Allah´ı Merak Ediyorum kitapları şimdi daha da küçükler için! Beş kitaplık dizinin ilk kitabında Meryem “Acaba Ben Allah’ı neden göremiyorum?” diye soruyor. Ve babasından harika bir cevap alıyor!
Evet bu kesinlikle bir tarih kitabı! Ama asla bir ders kitabı değil! Elbette okuduklarınızdan çıkaracağınız bazı dersler olacak; ama merak etmeyin hiçbiri sınavda çıkmayacak!
Bu kitabı, evde, okulda, parkta, bahçede, otobüste, metrobüste, vapurda, trende, uçakta.. yani canınızın istediği her yerde kolayca okuyabilirsiniz. Zaten ismini de bu yüzden “Ekmek Arası Tarih” koyduk.
Neymiş efendim! Güya karınca, kan ter içinde çalışırken, sen bütün bir yazı saz çalıp türkü söyleyerek geçirmişsin. Ilık gölgeli bir söğüt dalının üzerinde yan gelip yatmışsın. Sonra kışın soğuk nefesini ensende hissedince, soluğu karıncanın kapısında almışsın.
“Açlıktan ölüyorum. Açlıktan ölmezsem soğuktan donacağım. Bana yardım et!” demişsin.
Karınca ise,“Yazın saz çalıp türkü söylüyordun ya! Şimdi de oyna biraz!” diyerek, seni kapısından kovmuşmuş!
Bak şu Lafonten’in yediği naneye! Sana attığı iftiralar yetmezmiş gibi, o mert karıncayı da nasıl zalimlikle suçluyor!?
Gözünü seveyim artık üzülme. Çünkü ben her şeyi öğrendim. Karınca bana olan biteni bir bir anlattı. Ve gerçeğin, medyada çıkan haberlerden çok farklı olduğunu gördüm.
Uğurböceği Yayınları’nın çok satan dizisi “Merak Ediyorum” ve “Acayip Şeylerin yazarından çocuklar için küçük, sevimli ve keyifli bir kitap!
Yazarın çeşitli dergilerde, hem kendi ismi ile hem de “çocuklar için popüler bilim” yazılarında kullandığı Tarık Uslu ismi ile yayınlanan hikaye ve denemelerinden meydana gelen kitapta, pek çok farklı konuya dair yazılar var. Sevgi İçigen tarafından resimlenen Elveda Ağustos Böceği, bir solukta okunup bitirilecek, ama kolay kolay unutulmayacak bir kitap…
Evet bu kesinlikle bir tarih kitabı! Ama asla bir ders kitabı değil! Elbette okuduklarınızdan çıkaracağınız bazı dersler olacak; ama merak etmeyin hiçbiri sınavda çıkmayacak!
Bu kitabı, evde, okulda, parkta, bahçede, otobüste, metrobüste, vapurda, trende, uçakta.. yani canınızın istediği her yerde kolayca okuyabilirsiniz. Zaten ismini de bu yüzden “Ekmek Arası Tarih” koyduk.
Sorulardan asla korkmayın! Yapışın soruların kuyruğuna ve çekebildiğiniz kadar çekin. Arkasından kocaman bir cevap gelecektir. Yeter ki, doğru cevapları bulma yolunda, engelleri aşacak kadar gayret gösterin, araştırın ve okuyun. Eğer aklınıza bir soru geliyorsa, mutlaka bir cevabı vardır… ALLAH’I MERAK EDİYORUM adlı bu kitapta, Rabbimiz Allah hakkındaki bazı soruların cevapları veriliyor. Bu sorular, en çok merak edilenler ve en çok sorulanlar arasından seçildi. İşte kitaptaki sorular: Allah’ı niçin göremiyorum? Allah ne kadar büyük? Allah nerede? Allah’ı kim yarattı? Allah nasıl bir varlık? Allah neden bir? Allah, aynı anda bu kadar işi nasıl yapıyor? Allah, meyve yaratmak için, neden ağaç yaratıyor? Allah yaratıyor, peki tabiat ne yapıyor?
Küçük Sahabiler, Peygamberimizin çocuk arkadaşlarıydı. Peygamberimiz onları çok severdi. Onlar da Peygamberimizi çok severdi. İşte küçük sahabilerden birkaç tatlı hatıra!
Allah’ın Güzel İsimleri, okul öncesi ve okumaya yeni başlamış 4-8 yaş aralığındaki minik okurlarımız için hazırlandı. Dizinin her bir kitabında, bir esma konu edinilmekte ve bu esma, oyun hamuru kıvamında şeker gibi tatlı resimlerle birlikte anlatılmaktadır. Merak Ediyorum Dizisi ve Daha da Küçükler İçin Allah’ı Merak Ediyorum kitaplarının da yazarı olan ÖZKAN ÖZE tarafından kaleme alınan dizi, özellikle çocuk kitapları için yaptığı çalışmalarla öne çıkan ve sevilen illüstratör ONUR AYBOĞA tarafından resimlendi. İlk sette olduğu gibi her biri 12 sayfalık tamamı renkli resimli 2. SET de yine beş kitaptan oluşmaktadır. Bu mini dizi, her bir kitabında sırası ile Fettah, Muhsî, Bâri, Musavvir ve Kayyum isimlerini anlatıyor.
Milattan çok önceki yıllardı. Babil’in başşehri Hilla’da, Gök bilimci Nebulakad adında yaşlı bir adam yaşardı. Nebulakad, gündüzleri yatar uyur; geceleri ise, çıkabildiği en yüksek tepenin üstüne çıkıp, gün doğumuna kadar gökyüzünü seyrederdi. Eğer başının üzerinde olağanüstü bir şeyler olduğunu gözlemlerse, hemen çantasından Moleskin marka kil tabletini çıkarıp, not alırdı… …Bu gece gökyüzünde bir kuyruklu yıldız belirdi. Başı güne} gibi parüdıyordu. Akrebin kuyruğuna benzeyen bir kuyruğu vardı. Kuyruğu da ışık saçıyordu. Önce korktum ama zaman içinde korkum geçti. Yarın, yüce kralımıza gidip dün gece bir kuyruklu yıldız gördüğümü söyleyeceğim. O da bana, ‘Eğer bu kuyruklu bir yalansa dilini çeker koparırım!’ diyecek… Kralımı seviyorum çok iyi bir adam. Eğer adı Halley olsaydı, bu kuyrukuluyıldıza onun adını verirdim. Ama, adı Halley değil…
TARIK USLU’nun beklenen kitabı “ÇARP YOKSA BEN ÇARPARIM!” çıktı!
“ACAYİP ŞEYLERİ SEVİYORSANIZ, BUNA BAYILACAKSINIZ!”
Aranızda lisedeki Matematik öğretmenimi tanıyanlar varsa, rica ederim gidip ona benim bir Matematik kitabı yazdığımı söylemesin! Yüreğine iner kadıncağızın!
Aslında bana sorarsanız bu bir Matematik kitabı da değil! Ama içinde bol miktarda Matematik var.
Bu kitapta görüp göreceğiniz hiçbir şey ihtimal sınavlarda karşınıza soru olarak çıkamayacak. Ama Matematik dersine bakışınızı değiştirecek.
Matematiği daha mı çok seveceksiniz peki?
Sevenler daha çok sevecek, o kesin!
Ya hiç sevmeyenler?
Onlar da şimdilik sadece sevecek…
Bütün eğitim öğretim hayatı boyunca Matematikten neredeyse nefret etmiş biri olarak, bu kitabı bitirdiğim gün şöyle düşündüm:
“Ama bu çok eğlenceliymiş! Neden kimse bana Matematiğin bu kadar eğlenceli bir şey olabileceğinden hiç bahsetmedi!”
Evet Matematik eğlencelidir, Matematik keyif verir, heyecanlandırır çünkü esrarengizdir ve Matematik, daha önce hiç farketmediği bir pencereden dünyaya bakmasını sağlar…
Daha önce hiç Tarık Uslu kitabı okumamış olanlar için söylüyorum:
Eğleneceksiniz ama bu kuru bir eğlence olmayacak. Şaşıracaksınız ama bu da lüzumsuz bir şaşkınlık olmayacak!
“Biz senin bütün kitaplarını okuduk, bize bir şey yok mu?” diyenlere ise sadece “Selam ve merhaba!” Çünkü onlar ne ile karşı karşıya olduklarını zaten biliyorlar, öyle değil mi?
İlkgençlik yıllarının başında, hayatı hiç beklemediği bir trajedi ile değişen Çaylak için Filozof, sakin bir limana sığınmak gibiydi. Ama bunu fark etmesi kolay olmadı… Onun en büyük sorunu, bu yıldızların altında kendisine ait yeri henüz bulamamış olmasıydı. Dahası böyle bir yer olup olmadığından bile emin değildi henüz… Oysa hepimiz gibi hayatın anlamını keşfedip, içini yaşamaya değer bir şeylerle doldurabilmesi buna bağlıydı. Çaylak ile Filozof, zaman zaman eğlenceli, –itiraf etmek gerekirse– zaman zaman da sinir bozucu bir fikir yolculuğudur. Oldukça cesur konuların ortalıkta fink attığı, aklınızın ve kalbinizin derinliklerinde gizlenmiş duyguların, adına harfler dediğimiz şu eğri büğrü işaretlerle sayfalara cömertçe döküldüğü maceralı bir yolculuk bu… Bu kitap sizi işte böyle yolculuğa davet ediyor. Gelin ve Çaylak ile Filozof’a katılın. Birlikte uzun bir seyahate çıkın! Tarihin, felsefenin, hikmetin, bilginin, aklın ve kalbin vadilerinden, vahyin aydınlattığı yollardan geçen bir seyahate…
Filozof beni değiştiriyor muydu? Hayır, Filozof beni değiştirmiyordu. Eğer böyle bir amacı olsaydı bunu hissedecek ve belki de ona, dağ keçilerine toynak ısırtacak bir inatla direnecektim. Filozof bana, beni keşfetmem için yollar gösteriyor, hayatıma bir ayna tutuyordu. Filozof’un önüme koyduğu bu endam aynasında, artık gözüme hiç de mantıklı görünmeyen ve hoşuma gitmeyen şeyleri gördükçe, onları ben kendim değiştiriyordum. Bunun ne kadar kurnazca bir taktik olduğunu anlamam da epey uzun sürdü. Çünkü o bunu, büyük bir sabırla ve ustalıkla yapıyordu. Cep telefonumu elime alıp, Filozof’un kıymetli okuma koltuğuna gömüldüğüm ve saatlerce oradan kalkmadığım zamanlarda bana gıcık olduğundan adım gibi emindim. Ama, bunu hiç belli etmiyordu. Onu ne kadar zorlarsam zorlayayım, ilgimi çekecek bir şeyler, mesela eğlenceli bir hikâye, bir tabak bademli kurabiye ya da ne bileyim ben, kayıtsız kalamayacağım bir teklif bulmadıkça, “O telefonu bırak ve o koltuktan kalk artık!” demiyordu. –Mağaradakiler hakkında bir şeyler duydun mu? –Ha? –Mağaradakiler, diyorum… Onlar hakkında bir şey okudun ya da duydun mu bugüne kadar? –Hangi mağaradakiler? –Platon’un mağarasındakiler? –Platon da kim? ••• Beklenmedik bir olayla hayatları birbirine değen Çaylak ile Filozof, Çaylak’ın kendi benliğine doğru bir yolculuğa çıkmışlardı. Ama bu uzun bir yolculuktu. İlk kitapta, eşsiz ve benzersiz bir benlik taşıdığının farkına varmaya başlayan Çaylak, dizinin bu ikinci kitabında ise, insan olmanın ne demek olduğunu keşfetmeye çalışıyor. Ve soruyor, “Neden bir kutup ayısı, bir solucan değilim ben? Neden insanım?”
“ANARSAN uzağın yakınındır, anmazsan yakının uzağındır.” Bu hikmetli vecizeyi ilk işittiğim günden beri edindiğim bütün not defterlerine, tuttuğum bütün günlüklere yazdım… Yeri geldi, söyleyip başkaları ile paylaştım… Yeri geldi, uzak mektuplara sitemkâr sitemkâr ilave ettim… Yeri geldi… Okumakta olduğunuz bu kitabın başında, eskilerin tabiri ile bir ifade-i meram etmek için, masamın başına oturduğumda, aklıma ilk düşen, yine aynı derinlikli cümle oldu.. “Anarsan uzağın yakınındır…” Evet, öyledir! Mekânın türlü mesafeleri, zamanın asırları hatta binyılları, sıradağlar gibi, geçit vermez vadiler gibi, çöller gibi aramıza girmiş olsa da; anmak, andıklarımız ile aramızda ışıktan bir köprü kurar ve o köprüden ışık hızında geçer gideriz. Neden Peygamberimizin Genç Arkadaşları? Bugün adını andığımızda çoğumuzun zihninde, bembeyaz sakalları göğsünü kaplamış ihtiyar kimseler olarak beliren Zübeyr b. Avvam, Talha b. Ubeydullah, Sad b. Ebu Vakkas, Abdullah b. Mesud.. gibi büyük sahabiler; İslam’ın çağları aydınlatacak ışığına koştuklarında on beş, on altı, on yedi yaşlarındaydılar… Peygamber Efendimiz (asm), peygamberlik davası ile ortaya çıktığında, onun çağrısına koşa koşa cevap verenlerin çoğu, fidan gibi, sırım gibi gençlerdi, delikanlılardı… Ona düşman kesilenler ise, çoğunlukla ömürlerinin sonlarına gelip dayanmış, Ebu Cehil, Ebu Leheb ve Velid b. Mugire gibi ihtiyar bir takım adamlardı… Bu kitabın sayfaları arasında sizlerle aynı yaşlardayken, Allah’ın Elçisi’ne (asm) arkadaş olmuş sahabeleri, çok çok uzaklarda ve çok çok eski zamanlarda yaşamış bir takım tarihi şahsiyetler olarak görmekten çıkıp, onların müthiş hayatlarından kendi hayatlarınıza, renk katacak, yol gösterecek, yön verecek hatıralar okuyacaksınız… Bu kitap ile zihinlerimize yerleştirilmiş ihtiyar, beli bükülmüş sahabe imajını biraz olsun değiştirebilirsek, sevineceğiz! Kendilerine sahabeleri örnek almak isteyen gençlere, “Sen daha gençsin hele biraz yaşlan, saçın sakalın ağarsın…” diyen o köhne anlayışı yerle bir edebilirsek, sevineceğiz!
1.Ölmek Ne Demek? 2.Cennet Nasıl Bir Yer? 3.Allah’ın Güzel İsimlerini Neden Öğrenmeliyim? 4.Kur’an Okumayı Neden Öğrenmeliyim? 5.Melekler Kız mı, Erkek mi?
Küçük Sahabiler-5: Ağaca Taş Atan Çocuk
Küçük Sahabiler-6: Enes’in Görevi
Küçük Sahabiler-7: On Gümüş Para
Küçük Sahabiler-8: Dünyanın En Şanslı Çocuğu
O doğru sözlüydü, şaşmaz ve şaşırtmaz derecede adildi, “esen rüzgarlar kadar cömertti”, affedicili ile emsalsizdi, bütün ihtişamına rağmen insanların en mütevazı olanıydı, engin bir hoşgörüsü vardı ve cesurdu; Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmazdı… Hz. Muhammed Mustafa (asm), peygamberliğini hiç hesaba katmasak da, insanlık aleminin sadece bir insan olarak bile en güzeli, en ahlâklısı, en faziletlisi, en şaşmaz ve şaşırtmaz yol göstericisidir.
Onun yaşayışı Allah’ın en çok razı olacağı bir yaşayıştı ve ahlâkı Kur’an ahlâkı idi. Hz. Aişe annemizin ifadesiyle, “Kur’an’da kızılana kızar, Kur’an’da sevilen şeyi de severdi.” Başkaları kimin izinden gider bilemeyiz. Ancak biz Müslümanlar ve onun ümmeti olmaktan büyük sevinç duyan müminler olarak, güzel ahlâk sahibi olmaya giden yolda, sadece ama sadece Sevgili Peygamberimizin (asm) o muhteşem yaşayışını kendimize örnek alırız…
O, insanların en temizi idi. Serin sabahlarda açan taze güller gibi kokardı. Bütün hayırlı ve güzel şeylerde olduğu gibi temizlik konusunda da kimse onunla yarışamazdı.
Biz eğer onu seviyorsak, ona benzemeye çalışmalı ve her iyi, güzel ve hayırlı şeyde olduğu gibi temizlik konusunda da, onu kendimize örnek almalıyız. Temiz olmalı ve temizliğe dikkat etmeliyiz.
Eğer kendini sık sık soru(n)lar ormanında uçmaya çabalayan minicik bir kuş gibi hissediyorsan, bil ki ben de öyle hissettim. İşte bu yüzden sana yazdıklarımı okumalısın! Ama yine de sen bilirsin.
Bu kitap, hayatını büyük ihtimalle bir bu kadar daha yaşayamayacak kadar yaşamış tecrübeli bir ‘dünyalı’nın, ilkgençlik çağlarında çok aradığı ama bulamadığı kitaplardan biridir ve Allah hakkında merakını giderecek bir şeyler söylemektedir…
Hz. Hüseyin’in çocukluğu, Sevgili Peygamberimizle (a.s.m.) geçti. “Cennet ehlinin süsü” dediği torununu gördüğünde yüzünde güller açan Efendimiz, onu sevip okşar, oyunlar oynardı.
Yedi yaşında acının en büyüğünü yaşayan Hz. Hüseyin, küçücük bir çocukken önce canından çok sevdiği dedesinden, altı ay sonra annesinden ayrıldı.
Peygamber ahlakıyla ahlaklanan Hz. Hüseyin, takvada zirveydi. Hayatının her karesinde Allah ve Rasûlü’nün rızasını öncelemişti.
Son derece mütevazı, insanları hayrete düşürecek kadar cömertti.
Babası gibi cesaret timsali bir kahramandı. Yeri geldiğinde ölüme meydan okumaktan kaçınmazdı.
Son derece kararlıydı. Doğru bildiği şeyi yapmak için hiç bir şey ona engel olamazdı.
Çok zeki ve hazır cevaptı. Verdiği cevaplarla hasımlarını şaşkına çevirirdi.
Adalet duygusu yüksekti. Bunun için sonunda ölüm olduğunu bile bile Yezîd’in halifeliğine karşı çıktı. İhanete uğramasına rağmen mücadelesini sonuna kadar sürdürdü.
Bu kitap, Hz. Hüseyin’in hayatını, dünya cazibesine kapılmayıp ebedi saltanata talip oluşunu, ümmetin selameti için canını ortaya koyuşunu ve Kerbela’da acımasızca şehit edilişini anlatıyor.
Aliya sıradan bir Boşnak ailesinde doğmuş sıradan bir çocuktu. Fakat onu sıradışı yapacak sevgi ve merhamet dolu bir kalbi, cesaret ve kararlılık dolu bir karakteri vardı. Daha küçücük yasalarından itibaren dinine sahip çıkmış ve büyüdüğünde de inandığı değerler uğruna her türlü fedakarlığı göstermişti. Tıpkı Yusuf peygamber gibi zindanlara düşmüş ve sonrasında ülkesinin lideri olmuştu. Ömrü boyunca acı, çile ve hasret ile imtihan olmuştu. Ama hayallerinden asla vazgeçmemişti. Yatıyor, kalkıyor Bosna diyor, Bosna sayıklıyordu… Bosna onun için bir sevda, gizli bir yaraydı hep. Onun Bosna’ya olan sevgisi ve emeği özgürlüğü getirmiş, Aliya ülkesini bağımsızlığa taşımıştı. “Bu kitap gerçek bir hayat hikâyesi değil de hayal ürünü bir roman olsaydı, bazılarımı/ onu, ‘kesinlikle çok abartılı* bulacaktı…
Haydi bugün çok önemli şeylerden bahsedelim, dolu konuşalım ve boş laflar uzak olsun meclisimizden. Mesela, havadan sudan…
Sanırım insanlar büyüdükçe, akılları ile kalpleri arasındaki mesafe de açılıyor. “Aklım başka bir şey, kalbim başka bir şey söylüyor” demeye başlıyorlar. Oysa, aklımızın onayladığını kalbimiz sevmeli, kalbimizin sevdiğini de aklımız onaylamalıydı. Ve biz bu ikisinin arasında, Buridan’ın eşeği gibi kalakalmamalıydık…
Bütün insanların omurgalı canlılar olduklarını, sadece biyoloji kitapları yazar…
İçinde gökyüzü kadar büyük bir boşluk taşıyanın, renklerden en çok maviyi sevmesine şaşırmamalı…
Bu kitabın tek iddiası samimi olması. Ancak samimiyet de iddia ile ol(a)mayacağına göre, demek ki hiç bir iddiası yok! İddiası yok ama hatırası çok…