Tuğba Coşkuner

  • Palanka / Dünyanın Son İnsanları 2

    Bu kitap Duvarın Ardı-Dünyanın Son İnsanları’nın devamıdır. Nükleer savaştan geriye kalan insanlar enkaza dönmüş, yağmalanmış ve elektriksiz şehirlerde hem radyasyonun etkilerinden korunmak hem kalacak güvenli bir yer ve yiyecek içecek bulmak hem de zorbalara karşı savaşmak zorundalardır. Yeni bir hayat kurmak için uğraşan bir grup çocuğun umut mücadelesidir bu. Ormanın içindeki dev bir kütüphaneye yerleşerek yaşamlarını sürdürmeyi başarırlar; tarım yaparlar, keşfe çıkarlar, binlerce kitabın olduğu bu yeri evleri bilirler ve bir medeniyet inşa edeceklerse daha fazla kişiye ihtiyaç olduğunu düşünürler. Ancak başka insanlara ulaşmaya çalışırken korkunç bir gerçeğin de farkına varırlar. Artık hiçbir şey eskisi gibi olamayacaktır.

    9,90
  • Gizemli Yazar Per

    Bu kitap yazmanın, hayal etmenin, çizmenin, üretmenin, arkadaşlığın neşeli taraflarını ve iyileştirici gücünü çocuklara göstermek için kaleme alındı. Burası bir yaşlı bakım merkeziydi. Per de birçok yaşlı gibi burada kalıyordu. Sorsanız kalmazdı ama ona soran da olmamıştı zaten. Kimi kimsesi yoktu. Ne oğlu ne kızı ne kardeşi ne de tombalak bir torunu. Bu yüzden kendini yapayalnız, bir başına hissediyordu. Fakat son zamanlarda tuhaf bir uğraş bulmuştu. Aslında tam 87,5 yaşındaydı ama şu sıra okula yeni başlayan çocuklar kadar heyecanlıydı! Bu uğraş, onu on iki yıl, üç ay, beş gün gençIeştirmişti. Nasıl mı? Bilmem ki, bana da bunu Per söylemişti. Hatta, “Sevdiğin şeyleri yapmak, kozadan yeni çıkmış bir kelebek gibi hissettirir,” de demişti.

    9,09
  • Duvarın Ardı Dünyanın Son İnsanları

    Yaşanan nükleer savaş sonrası bir yaşlı bakım merkezine sığınıp hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışan bir avuç insan… Bu merkezi yöneten Hugo ve askerleri… Yok olmanın kıyısındaki insanların sıfırdan başlayan bir yaşam mücadelesi… Açlık, yoksulluk, esaret, teknolojik cihazlardan yoksunluk… Uygarlığın en üst seviyesindeki dünya nükleer savaşla nasıl tepetaklak olur? Peki ya savaştan önceki dünyayı neredeyse hiç görmemiş biri, telefonun ya da internetin ne olduğunu nasıl anlayabilir ya da nârenciye bahçesi ve gelincikli bir yamacın kokusunu nasıl bilebilir? Enkaza dönmüş bir dünyada yaşlı bakım merkezinde kalanlar gerçekten güvende midir? Bu bir hayatta kalma, dostluk ve aile hikâyesidir.

    9,90
  • Macera Ekspresi / Yeşil Kafalar 3

    Öyle bir tren düşünün ki önce esrarengiz bir kazaya kurban oluyor, sonra sizi çatlak bir kabilenin eline düşürüyor, ardından da tüm dünyaya rest çeken kural tanımaz bir şehre götürüyor. Söylesenize, bu trenin yolcularından biri olmak istemez miydiniz? Gerçi biletler satıldı ve Macera Ekspresi çoktan yola çıktı ama Yeşil Kafalar’ı yakalamak hâlâ mümkün. Sadece bu kitabı elinize alıp okumaya başlamanız ve hikâyenin, sizi içine hüüüp diye çekmesini beklemeniz yeterli. Ama yanınıza haritanızı, not defterinizi, görünmez kaleminizi, kovboy şapkanızı, süper kahraman pelerininizi, havalı güneş gözlüklerinizi, salçalı ekmeğinizi, gaz maskenizi ve birkaç aile fotoğrafınızı almayı unutmayın. Çünkü uzun bir yolculuğa çıkıyorsunuz ve her şeyi Yeşil Kafalar’dan bekleyemezsiniz. Kendi başınızın çaresine bakmalı ve saksıyı çalıştırmalısınız!

    8,90
  • Puhu Kuşu Kasabası / Cesur Kaşif Vera

    Hayat Dede içinde kaplumbağa kurabiyeler olan koca bir kavanozla birlikte atölyeye gitti. Kapıda her zamanki gibi uzun mu uzun bir kuyruk belirmişti. Sonu evin çatısına bile çıksanız gözükmezdi. Puhu Kuşu kasabasının çocukları, onarılması gereken oyuncaklarını hep Hayat Dede’ye getirirdi. Çünkü o, bir oyuncak tamircisiydi. İşte kavanozdaki kurabiyeler de çocuklara ikram ettiği leziz mi leziz tatlılardan sadece biriydi. Anlayacağınız Puhu Kuşu kasabasında her şey her zamankinden daha da normaldi. Çocuklar, bozulan oyuncaklar, bal renkli tilkiler, Hayat Dede ve Vera nasıl olması gerekiyorsa öyleydi. Ta ki postacı kapıyı çalana dek! Zaten tüm korkunç şeyler hep en sıradan günlerde meydana gelirdi.

    7,90
  • Duvarları Gıdıklanan Okul / Yeşil Kafalar 2

    Serinin birinci kitabı Ormanı Yemek Yasak’tı. Bu da serüvenin ikinci perdesi. Okulun duvarları mı gıdıklanırmış? Hatta duvar nasıl gıdıklanır? Gıdıklansa bile kim gıdıklar ki? Hem de neyle gıdıklayacağız? Şimdi şaşkınlıktan göğe kadar açılmış o ağzınızı bir kapayın bakalım. Evet, duvarlar da gıdıklanır. Bu bir yatılı okulun asık suratlı duvarları bile olsa öyle. Üstelik kitapta gıdıklanan duvarlardan daha da fazlası var. Çiçeklere doğum günü partilerinin düzenlendiği, tavukların dergilerin genel yayın yönetmeni olduğu, müdürlerin şimşek gibi çaktığı, Vikinglerin okulu bastığı, gezegenlerin bowling oynadığı, Güneş’te çay demlendiği, hayvanların ve bitkilerin insanlara mektup yazdığı, bol bol ağlanıp gülündüğü korkulu, heyecanlı ve yeşil bir hikâye bu. Kamuflaj kıyafetlerinizi, üfürükle çalışan boru tüfeğinizi, çadırınızı, uyku tulumunuzu, içine ateş böcekleri koyup fener yapacağınız cam kavanozunuzu, oltanızı, baykuşları gözleyeceğiniz gece görüş dürbününüzü, pusulanızı, merceğinizi, düdüğünüzü, çakmak taşınızı hazırlayın ve yiyecek stoklarınızı kontrol edin! Çünkü kitabın sayfaları arasına kamp kurmaya gidiyoruz. Hazırsanız, başlayalım.

    8,90
  • Yeşil Kafalar 1 / Ormanı Yemek Yasak

    Yeşik Kafalar’ın kafaları gerçekten yeşil mi? Yoksa onlar birer uzaylı mı? Bu kitap, küçük yeşil kafaları olan uzaylı çocuklarla mı ilgili? Durun durun, hayır! Aksine bu hikaye; ağaçlara şiirler okuyan, kuş yuvalarını kurcalayan ve yıldızları kavanoza dolduran dört acayip arkadaşın maceralarını anlatıyor. Neşeli, haylaz, mızmız, obur, şakacı ve sizden biriler. Sıradan olmaları başlarının canavarlarla, kemiklerle ve cevizlerle belaya girmesine engel değil tabii. Yeşil Kafalar, diğer insanları ormanı yemenin yasak olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Başarılı oldular mı, yoksa vazgeçip ormandan bir ısırık da onlar mı aldılar? Tüm bunlar ve diğer gayretkeş serüvenler için kitabın sayfaları arasında sörf yapmanız gerekecek. Ormanı yemeye çalışacak kadar şaşkına dönmüş insanlarla tanışmak ve sizin çevrenizde de onlardan birileri olup olmadığını öğrenmek istemez misiniz? Belki yan komşunuz belki karşı kaldırımdaki iş yeri sahibi, ormanı yemek için kurulan abur cubur topluluğun üyelerinden biridir. Şey, belki de siz bile… Kim bilir?

    8,90
  • Kayıp Orman Şarkısı Cesur Kaşif Vera

    Cesur Kâşif Vera, her yaz ziyaret ettiği oyuncak tamircisi dedesinin evinden ormana doğru yola çıkar. Ama tam o sırada çok üzücü bir şeyin farkına varır. Kırdaki her şey değişmiştir. Eski renkleri, eski canlılıkları, eski tatları, eski kokuları kalmamıştır. Tilki sarısı başak tarlaları bile asfalt grisinden farksızdır. İnsanın kalbini kucaklayan o kadife notalı orman şarkısı artık hiç mi hiç duyulmuyordur. Vera, kayıp orman şarkısını bulmak için Hortgöz ve arkadaşlarının zorbalık krallığını yıkmak zorundadır. Ancak yanında fındık faresi Kikirik’ten başka kimse yoktur. Acaba umut ve iyilik, Hortgöz’ü yenmeye yetecek midir?

    7,90
  • Çocuklar ve Çiçek Mezarlıkları

    Karşınızdaki çocuk; bir yaban mersini, papatya, gündüzsefası, cennetkuşu çiçeği, gelincik, gök sarmaşığı ya da yeşil kanatlı yabani orkide olabilir. Hepsinin farklı ihtiyaçları, farklı hassasiyetleri vardır. Onlardan rengârenk tarhlar yerine, kasvetli çiçek mezarlıkları yaratmak istemiyorsanız başkasının çizdiği otoyolları, sizi gitmenizi istedikleri yerlere doğru yönlendiren işaretleri, politize olmuş düşünce kalıplarını, karmakarışık çizgilerle dolu haritaları ve bilindik yollardan gitme konforunu terk edin. Çocukların kendi yollarını çizmelerine ve kendi ruhlarını bulmalarına izin verin. Gölgesinde nefesleneceğiniz bir ulu çınar, bir yönder, bir bilge bulun. Birbirinizle yaptığınız iyi şeylerin ve güzelliklerin mayalarını paylaşın, emanetler alın ve emanetler verin. Ezilmemiş otlarla örtülü yeşil bayırlara tırmanın, taşları kaldırıp altlarına bakın. Mısır, pancar ya da pamuk tarlalarında başıboş dolaşın. Karşılaştığınız ıssız kulübelerin kapılarını tıklatın. Sükûtu sevin ve yüceltin. Sol yanınızda hiç durmadan atıp duran ve sesini size duyurmaya çalışan o ritmi dinleyin.

    devamını oku

    9,09
  • Pışpış Meraklıbakış

    Ah, evet… Çocuklar sahildeki kum taneleri kadar çok soru sorar. Hem de her gün… Sorular çocukların başına, lambaya üşüşen ateş böcekleri gibi toplanır. Ellerinizle kovalasanız da onlardan bir türlü kurtulamazsınız. Üstelik bu uçan, minik ve parlak soruların akıllara ne zaman ve nerede geleceği de hiç mi hiç belli olmaz. Etrafta vızıldayarak dolanıp duran bu ateş böcekleri her an her yerde parıldayabilir. Doğum günü pastasını üflerken, ejderhalarla ilgili bir masalın tam ortasındayken, yorganının içinde kamp kurmuşken veya şey… Tuvaletteyken! Ama korkmanıza, kızmanıza, oflayıp puflamanıza gerek yok! Çünkü her soru bir ateş böceğidir. Ateş böcekleri de, bilirsiniz işte, ışıl ışıl ışıldarlar. Bu ışıklar uyuz birer baş belası gibi gözükse de bir fener gibi önümüzü aydınlatır. Biri söndüğünde diğeri yanar. Bu hayat boyu böyle devam eder. Sorular çocuklarımızın en iyi yol arkadaşlarıdır ve çok iyi de birer rehberdir.

    7,90
Open chat
Size nasıl yardımcı olabiliriz?