Kaybetmenin tadına bir defa olsun bakmak gerekiyordu. Ancak kaybettikçe kazanmaya başlıyordu insan. Senden istediğini koparana kadar mücadelesi bitmiyordu yaşamın ve sadece, senden istediklerini koparmış insanlarla yol devam ediyordu. Diğerleri güven yoksunu birer budalaydı. Güven, istediğini verdiğin kişilerle var oluyordu. Değiştiklerinde anlıyordun unutmaktan başka seçenek bırakmadıklarını. Onlarsız hayatın nasıl da akıcı olduğunu yeniden keşfetmenin hazzı ile salıveriyordun kendini dinginliğe. Dikine çatlamış bir bardaktan sızan kaynar çay gibi koyveriyordun tüm birikmişlikleri durduk yere. Tahammül sınırını çoktan aşmış fikriyat ve kalbin, güvensizlik sinyali veren tüm lüzumsuzları devre dışı bırakıp hak edilmiş mutluluklar sıkıştırıyordu onların yerlerine. Bugüne kadar gelişigüzel tıkıştırdığın her şey oraya buraya savrulurken yırtık bir cepten fırlarcasına, umursamadan yürümeye devam ediyordun. Umursadıkça umursanmayan olduğunun idrakine vardığından beri daha kolay çizik atmayı öğrenmiştin yürek fihristine. Bu noktada geriye dönüp bakma gereksizliğinin bilincinde, ileri adım attığın sürece başarıya bir adım daha yaklaşıyordun. Kırıldıkça çiçekleniyor, çiçek açtıkça güçleniyordun. Çünkü biliyordun ki her yenilgi, kendini bulman için bir öğretiydi ve sen bunca olumsuzluk içinden yepyeni, umut dolu kazanımları alıp, yürek heybene koyup yola öyle devam edecektin. Etmek zorundaydın hatta. Aksi hâlde olumsuzluklara takılı kalmak, içinden çıkılamayacak koca bir kaos ve zaman kaybı olacaktı. Yol varmak için değildi, mücadele ettikçe ulaşılmaz oluyordu. Yaklaştıkça bir miktar daha uzuyor ama bir türlü varılmıyordu. Güvenlik ihlali yapan güvensizler de çıkmıştı hayatından fakat bir türlü istenilen dengeyi sağlayamıyordun. Peki, ne yapmak gerekiyordu yolun hedef kısmına varmak için ve ne eksikti? İşte bu kitap, sana eksikliklerini göstermesi ve şifa olması için yazıldı. Sadece oku ve cümlelere sımsıkı sarıl. Çünkü okuyunca Kırıldığın Yerden Çiçek Açacaksın!
“Ölmeden önce ölmek” fikrini benimseyen, intiharlar kuşanan ve otuz senedir cezaevinde olan bir kadın… Hasret Kurtuluş; uyuşturucu bağımlısı, kocasını öldürmekten hüküm giymiş ve hayattan çoktan vazgeçmiş bir kadındır. Yine bir intihar girişiminin ardından psikoloğun yolunu tutar. Bu sefer psikolog farklı biridir. Hapishanede bir hastaya ilk kez bakan Psikolog Efe Taşçı, Hasret’in hayat hikâyesini dinledikten sonra ona yardım etmeye karar verir. Bu yardımlar doğrultusunda hüzün ve umudun iç içe geçtiği bir hikâye başlar.
Zordur tabii ki içi dışı bir kadınların anlaşılması. Ve zordur, değerlerine göre yaşayan bu kadınların kendilerini diğerlerine anlatması. Hani zorluklarda kaçmak yerine, savaşmayı seçen, düştükleri dikenli yollarda bile kendilerine yeni bir yol çizen ve yeri geldiğinde de acılarına bile gülümseyen kadınlardan bahsediyorum. Dert anlatmak için oturdukları masalardan dert dinleyerek kalkan, inandıkları bir doğru için tüm limanlarını bir anda yakan ve karar verip yola düştüklerinde ise, kimsenin gözyaşına acımayan kadınlar var diyorum. Yalnızlığı iliklerine kadar hissetseler de, kişiliklerinden asla ödün vermeyen, ağladıklarında gözyaşlarının son damlasına kadar ağlayan, mutlu olduklarında ise herkesi kıskandıracak kadar içten gülen ve yaşadıkları tüm olumsuzluklara rağmen yine de hayattan zevk almasını bilen kadınlara sesleniyorum. Birileri tarafından değeriniz bilinmese de unutmayın ki birilerinin olmazsa olmazısınız. Birilerinin can damarı ve hayat pınarısınız. Fırtınalarda köklerine ve sevdiklerine tutunup dimdik ayakta kalan kadınlar, SİZ İYİ Kİ VARSINIZ.
İnsan en dibe düştüğünde bile ne zaman çıkacağını düşünür çünkü umut
etmek en güzel teslimiyettir. Toparlanmamız hatta her şeye yeniden
başlamamız gerektiğini biliriz. Tam da bu noktada geçmiş anıların yansıması ile
iyi olacak yarınları düşlemeye başlarız. Bazen ufak bir cesaret kırıntısı her şeyi
düzeltmeye yeter. En zor anda bile bir çıkış yolu vardır her zaman. Kendini
bırakma karanlığa, gitme kendinden; sen kendinden gidersen kimse uğramaz
kalbine. Gülümsesin yarınların. Bu beşinci mevsimi en çok sen hak ettin.
Her insan kendi mevsimini taşır yüreğinde. Yaşanmışlığın getirdiği
tecrübe ile beşinci mevsimi sığdırır dünyasına. Kimine yaz kimine kış kimine
bahardır hayat. Ve sabredenlerin sonu çiçekli yollardır her zaman. Dua, umut,
sabır ile güzel insanların sonu hep bahar olur.
devamını oku
İnsanın kaderinde öyle bir kırılma noktası vardır ki tam isyan edeceğin an, evet, işte o an ufacık bir dua ile
kaderinin yönünü avuçlarındaki gözükmeyen tılsımla değiştirebilirsin. Her gecenin nasıl bir sabahı varsa her derdin de bir sonu var. Düştükten sonra kalkacak ve üstünü silkeleyip tekrar devam edeceksin koşmaya…
Ve unutmayacaksın ki Allah yanında, seninle birlikte…
Eğer yüreğinde Rabb’ in varsa, bu hayatta kimseye ihtiyacın yok demektir. Her şer denilen şeyin içinde kocaman bir hayır var, sakın unutma.
Hz. Mevlana’nın şu dizesi ne de hoştur aslında:
“İyi değilim demek ne haddimize?
Şükürler olsun her halimize!”
devamını oku
Gönlünüze aldığınız, gönlünüzü almayı bilsin. Sevdanız eksilenlerden değil, giderek artanlardan olsun. Azalan sevgi mezara bile çiçek bıraktırmaz çünkü.
Vicdan rahatlığına önem veren insanlara denk gelesin. O kadar önemli ki bu kadar gamsızlık varken. “Bu cümlem onu ne kadar yaralar?” diye bir an olsun düşünmek yerine ağzına geleni hiç çekinmeden söylen insanların bol olduğu bir coğrafyada, cümlelerini seçerek konuşan insanlara denk gelesin. Kalbini kırmak yerine, onun değerini bilen, o kalpte güzel bir yer edinmeyi hayal eden insanlar çıkar karşına umarım.
Eskiden olsa koşa koşa gideceğin yere şimdilerde bir adım bile atmıyorsun. Bir zamanlar delice sevdin ama şimdilerde ona ait bir duygu bile beslemiyorsun.
Nelere alışmadık ki? Hayat seni öyle bir noktaya getiriyor ki “Unutamam.”, “Ben onsuz yaşayamam.”, “Artık ben yaşayan bir ölüyüm.” dediğin yerde seni diriltiyor. O unutamam sandığını bir süre sonra daha az hatırlamaya başladığında, anıların sadece gece geldiğinde aklına ve tebessümle baktığında o günlere anlıyorsun alıştığını. O gitti ve gelmeyecek. Bitti ve başlamayacak bir daha.
Hiç bitmesin dediğin zamanlara, gün geliyor keşke hiç yaşamasaydık diyorsun.
Hayat ne garip.
İyi ki varsın dediğiniz insanın yokluğu ile huzur bulduğunuz günler de gelecek. Bu sana hayatın verdiği en önemli ders olacak. Bir zamanlar iyi ki vardı, şimdi iyi ki yok. Çok acayip bir durum elbette. Hasta olmasına bile dayanamadığın biri için gün gelir “Daha beter olsun.” dersin. Bugün çok sevdiğin, yarın görmek istemediğin birine dönüşebilir.
Kabullendim, böyle olması gerekiyormuş. Bugün yoktu, yarın da olmayacak.
Bir zaman sonra çabalamayı bırakıyorsun. Hani elinden geleni yapıyorsun ve daha fazla zorlamıyorsun. Bir zaman sonra elinden değil, içinden bile gelmiyor bir şey yapmak. Bedenin değil tüm ruhun yorulmuş. Çabalamak istemiyorsun. Ne olacaksa olsun diyorsun. Zamana bırakmak en güzeli aslında. Zamanla gelir, Zamanla gider, Zamanla biter.
İnan bana hayat sana kaktüsün dikenlerini değil, rengârek açan çiçeklerini gösterir. Bazı insanlar, benim bu dünyada en büyük kırgınlıklarım olsa da kırıldığım yerden değiştim, güçlendim! |
-Mevlana
Ne mutlu olmak için ne de hayatını değiştirmek için asla geç kalmış sayılmazsın!
Bugünü, tam da bugünü hayatının en iyi günü yapabilmek senin elinde; nefes alıyorsun, yaşıyorsun, dert sıkıntı geldi diye ölmüş sayılmazsın!
Başarısızlıktan asla korkma, gelecek sene şu an olduğun yerde kalmış olmaktan KORK!
Dünü unut, bitti, geçti, gitti; elinde bugün var, kıymetini bil ve hiçbir şeyi yarına bırakma!
“Yarına bırakma, bakarsın yarın olur da sen olmazsın!”
Unutma, yaşanmış bir an yaşanmamış bir hayalden daha güzeldir!
Zamanı geldi, bugün o gün!
Kadın mısın, erkek misin, çocuk musun umurumda değil!
Kalk ve silkelen.
Ertelemekten vazgeç, cesaretlen.
Hayat ertelenecek kadar uzun değil dostum, bugününü sahiplen!
Biz bittik.” demişsin. Fakat sen, bitmenin ne demek olduğunu bilememişsin. Bitmek değildi bizimkisi, başlayamamaktı. Bitmek için başlamak gerekirdi biriciğim. Biz hiç başlamadık ki… Sen beni güzel sevmedin.
Sana her adım attığımda beni biraz daha sensizliğe ittin. Ben seni her şeyim diye sevmiştim.
Meğer sende koca bir hiçmişim. İnsanlara “Ben ondan çoktan gittim.” deme, sen bana hiç gelmedin. Ben senin varlığını hiçbir zaman hissetmedim. Fakat bir gün olsun vazgeçeyim de demedim.
Şunu unutma; bizden ben vazgeçmedim, senin tarafından vazgeçirildim.
Ama rahat olsun için çünkü sensiz daha rahat artık benim de içim!
Kabul olacak dua olsan,
açılmayacak uğruna ellerim…
Kurduğum en güzel hayallerim yıkıldı. Hem de beklenmedik insanlar tarafından. Bense bu duruma sadece sessiz kaldım. Korkaklığımdan değil, kırgınlığımdan. İnsanın bazen en çok söylemesi gereken şeylerin yerine sahne alır suskunluğu. Bende sustum ve kendi gösterimi kendim izledim. Gişe rekoru kıran bu gösteride, başrolü yalnızlığım ve hayal kırıklıklarım oynadı. Bende yalnızca izledim. En güzel hislerimi değmeyecek insanlar uğruna heba ettim…
Erkek “Seviyorum” der, adam sevdiği kadının tuzlu kahvesini içer.
Hayatta birçok kez haksızlığa uğrarız. Lakin öldüreceğini sandığımız hiçbir acıda yılmayız…
Herkesin bir hikâyesi vardı. Kimi dile getirmedi acıyan yanlarını. Oturup kâğıda döktü acılarını.
Kimi yalnızca sustu, içine ata ata doldu taştı…
Yine de tek kelime edemedi. Hayat kimine sevebileceği nice kalpler sundu, kimse sevemedi.
Elbet benim de dile getiremediğim acılarım var. Anlatmak istesem, anlatılmaz…
Zaten bazı acılar dile getirilemez. Getirilmek istense de kelimeler yetmez… Dilinden seni seviyorum eksik olmayan insanlar zaten sevemez.
Aşk hissettirmektir, emektir, bunu kimse bilmez. Dil “seviyorum” dese de, her yürek sevemez.
Sevmekten daha önemli şeyler vardır. Hissettirmek gibi koklayarak öpmek gibi. Bazen sevilmekten çok varlığını hissetmek istersiniz. Varlığını hissedemediğiniz birini sevemezsiniz. Kadınlar sevildiğini duymaktan çok hissetmek ister. Sevdiği adamın sevgisini hisseden kadından daha güzeli yoktur. Sevdiği kadına sevgisini hissettiren erkeğin aşkına doyum olmaz. Ben bu kitapta kendimi sana hissettirmeye geldim. Ben sevdikçe hissettirdim, sen hissettikçe gittin. Oysa sen benim kalbimin kafası güzel haliydin. Ve o gün öyle bir gittin ki, ben o günden sonra kendimi hissetmedim. Ve o kalple seni sevdim…
Kendinden başka kimseye ihtiyacın yok. En kötü gününü düşün, sana “Yanındayım.” diyen onca insan vardı. Tek başına atlatmadın mı? Düştün, ayağa kendin kalkmadın mı? Doldun, tek başına ağlamadın mı? Soruyorum sana: Değmeyecek insanlar için kendine yeteri kadar haksızlık yapmadın mı?
İnsanlar gelip geçici. Unutma, kimse senden daha çok düşünmeyecek seni. Gitmem diyenler gidecek, sen yine kendine geleceksin. Düşeceksin, ayağa yine kendin kalkacaksın. Yaralanacaksın, yaralarını kendin saracaksın. Onca acının içinden yine tek başına çıkacaksın. Sarılmaya ihtiyacın olacak, yine kendine sarılacaksın. Dertlerin seni yakacak, Anka Kuşu gibi küllerinden doğacaksın.
Kendine iyi bak, sana en çok sen lazımsın.
Her şey güzel derken başına öyle şeyler gelir ki “Yandım!” dersin, “Bittim!” Düşersin…
İşte o an, içindeki iyilik çıkıp gelir ve kapını çalar. “Kalk!” der, “kalk!”
Tutar elinden, karanlığı yırtar ve seni güzel günlere götürür. Korku nedir bilmez iyilik.
Aydınlık, karanlıktan korkar mı hiç? İyilik adına yanan ateşi, kötülük söndürebilir mi hiç?
Kötü günler ile karşılaştığında kimseye ihtiyacın yok! Önce Allah, sonra içindeki iyiliğe güven.
Niyetin ne kadar iyiyse Allah o kadar seninle. Nasip niyete vurgundur; alsa da elinden yoğunu varını, döner dolaştırır geri verir sana hakkını!Olmaz deme, olur! Unutma ki Allah isteyince kuşlar filleri yener azizim!
J.G. Ballard bu dev eserinde teknolojiyle ilişkimizi tahrip ve tahrik ederek bizi bir “araba sevdası” distopyasına taşıyor. Kimi eleştirmenlerin türünün tek örneği olarak gösterdiği, kimilerinin ise mide bulandırıcı bulduğu bu makine-erotizm hezeyanının kahramanları gündelik hayatımızın ürkütücü derecede içinde, haz ve saplantılarının çarpık bağlantıları ise hep kıyısında durduğumuz bir uçurumun altında. İktidar, statü ve cinsellik sembolü olarak otomobilin fetiş nesnesinin ta kendisi haline geldiği satırlarda Ballard, bilimkurgunun yabancılaştırıcılığının karşısına, “Asıl yabancı gezegen dünyamızdır” görüşüne uygun olarak gerçeğin ve mümkün olanın dehşetini koyuyor.
David Cronenberg tarafından filme uyarlandığında büyük yankı uyandıran ve Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü aldığında büyük tartışmalar yaratan Çarpışma distopik edebiyatın en önemli örneklerinden biri.
Mirac Cağrı Aktaş İlknur Mustu
Seni ”canımın içi” diye sevecek birini kaybettin.
Şimdi hiçbir can nefes olmayacak sana.
Daha çok sevileceğini umarak gittiğin yerde sıkışırsa kalbin, elini kalbine koy. Çünkü o acı benim.
O sıkışmayla sana, bizi bitirme çabalarını ve hiçe sayışlarını hatırlatmaya geleceğim.
Biliyor musun sevgilim? Seni sevdim.
Bir insan hayatında ne kadar çok ve ne kadar güzel sevebilirse, o kadar sevdim.
Bu da benim yenik zaferim…
Sen benim ilk çaresizliğim, sen benim ilk yenilgimsin.