Sehe 641–660 zwischen insgesmt: 860

  • Tarihi ve Sosyal Yapısıyla Siyer Coğrafyası

    Siyer Coğrafyası’nı tanımak, Kur’ân’ın ve Sünnet’in neşet ettiği zemini tanımaktır. Siyer Coğrafyası’nı tanımak, nebevî mücadelenin başladığı ortamı tanımaktır. Siyer Coğrafyası’nı tanımak, risalet davasının ilkelerini ve hususiyetlerini tanımaktır. Siyer Coğrafyası’nı tanımak, tebliğ ve irşat meselesinin muhatapları olan insan gruplarını tanımaktır. Siyer Coğrafyası’nı tanımak, nebevî sedanın değiştirme ve dönüştürme potansiyelini tanımaktır. Bundan dolayı olsa gerek Hz. Ömer (ra): “Câhiliye’yi tanımayan, İslâm’ı tam anlamı ile anlayamaz!” demiştir.
    6,79
  • Tarikat-ı Muhammediyye

    Yayın Tarihi: 19.07.2017
    ISBN: 9789758907250
    Dil: TÜRKÇE
    Sayfa Sayısı: 848
    Cilt Tipi: Ciltli
    Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
    Boyut: 16 x 24 cm
    15,99
  • Tasavvuf Düşüncesi

    Allah’a giden en güzel yol, Allah’ın mazhar-ı tammı olan insandan geçer.”

    “Ben insanı yarattım ve ona kendi ruhumdan üfledim.” diyorsa Allah, kul ile Rabbi arasında çok yakın, çok sıcak, birebir ilişki vardır, diyor Mahmud Erol Kılıç, Tasavvuf Düşüncesi’nde. İçimizden sadece seçilmişlerin yaşayabileceği bir derûnî tecrübeden bahsetmiyor. Başlangıcı kendini bilmek, nihayeti Rabbini bulmak olan bu dikey yolculuğa yaratılmış her can’ın talip olabileceğini anlatıyor.

    Yurt içinde ve yurt dışında sunduğu seminerler ve makalelerden oluşan bu eserde yazar; sosyolojik Müslümanlıktan hakiki kulluğa, felsefe-tasavvuf ilişkisinden gayb problemlerine, insan, kâinat, aşk ve hayata dair geniş bir yelpazede ele aldığı bütün meseleleri, İslâm âriflerinin âyetler, hadisler ve kendi derunî tecrübelerine dayanarak oluşturdukları İslâm tasavvufu penceresinden ele alıyor.

    Bu kitap modern zamanların kimlik bunalımından nasibini almış, kendini kendi referanslarıyla tanımlayamayan günümüz Müslümanına özüne yerleştirilmiş olan ilâhî cevheri, kalbinden Rabbine ulaşan yol haritasının merhalelerini ve Dost kokusunu hatırlatıyor. Bilme, akletme melekesinin asıl merkezi olan kalbe işaret ederek yitirdiği kimliğini orada bulacağını müjdeliyor.

    Hz. Ali’nin dediği gibi:

    “Devası kendindedir insanın…”

    11,39
  • Tasavvuf Kısa Bir Giriş

    Chittick’in bu eseri Tasavvuf’un ne olduğunu tanıtmanın yanında onu tattırıcı olmayı da hedef alan bir çalışmadır. Eser, Tasavvuf gerçeğinin ne olduğunu göz önüne sermek için, onun Kur’an ve Hadis’te yerini bulan dayanaklarıyla birlikte tarihsel süreç içindeki tezahürlerini sahih Tasavvuf metinlerinden bol bol alıntılar yaparak ortaya koymaya çalışır. Bu bakımdan, bu kitap bir tahlil ve değerlendirme olmaktan çok bir takdim, bir sunuştur. Hatta, daha da ileride, bu eser İbn Arabi okulu geleneği içinde yetişmiş musaır bir Sufi’nin kaleminden çıkmış bir Tasavvuf metnidir. Bu durum eserin konumunu daha da ayrıcalıklı kılmaktadır. Kitabın başka bir özelliği de, belli bir eğitim düzeyinde olan herkesin rahatça anlayabileceği bir dille yazılmış olmasıdır. Kitapta, sıkıca gelebilecek çoğu teknik terim ve ayrıntıya kaçabilecek irdelemelerden büyük ölçüde kaçınılmıştır. Bu yönüyle kitabın hem konunun uzmanlarına hem de tasavvufla ilgilenen genel okuyucuya aynı anda hitap etitği söylenebilir.

    9,09
  • Tasavvuf Konusunda Bilinmesi Gereken 88 Soru

    Prof. Dr. Halil İbrahim Şimşek’in editörlüğünde hazırlanan ve Prof. Dr. Zafer Erginli,
    Prof. Dr. Abdurrezzak Tek ile Prof. Dr. Kadir Özköse’nin katkıda bulunduğu bu kitapta;
    * Dinî hayatı tam olarak yaşamak için tasavvufa ihtiyaç var mıdır?
    * Tasavvuf gerçekten iddia edildiği gibi İslam dışı bir düşünce ve anlayış mıdır?
    * Tasavvufun oluşumunda ve gelişiminde Bâtınîlik ve Şia’nın tesiri var mıdır?
    * Kadınların tasavvuftaki yerleri nasıldır?
    * Menkıbe anlatımının tasavvufta yeri ve önemi nedir?
    * Türklerin İslâm’ın kabul etmesinde tasavvufun etkisi olmuş mudur?
    * Hakiki şeyh ile sahte şeyhi bir birinden nasıl ayırt edebiliriz?
    * Gavs denilen kişi Allah tarafından görevlendirilen özel bir şahsiyet midir?
    * Râbıta nedir ve nasıl anlaşılmalıdır?
    * Sema bir ibadet midir? Tarihî süreçte de günümüzdeki şekliyle mi yapılmıştır?
    * Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecinde mutasavvıf mürşidlerin rolleri olmuş mudur?
    * Osmanlı padişahları gerçekten tarikatlara intisap etmiş midir? Padişahların tasavvuf ve mutasavvıflara bakışı nasıldı?
    * Tarikatlar tarafından uygulanan şekliyle zikirler, Hz. Peygamber zamanında var mıydı?
    * Vahdet-i vücud anlayışı ne demektir?
    * İmam-ı Rabbanî’nin İbnü’l-Arabî’nin anlayışına yönelik eleştirisinin mahiyeti nedir?
    * Vahdet-i Şühud fikrinin mahiyeti ve vahdet-i vücuttan farklı yönleri nelerdir?
    * İnsan-ı kâmil kimdir, nasıl olunur?
    * “Hakikat-i Muhammediyye” veya “Nur-i Muhammedî” nedir?
    * Tasavvufun güncellenmesi veya günümüz şartlarına uyarlanması mümkün müdür?
    * Kitaplarda geçen menkıbelerin hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğu nasıl anlaşılabilir?
    * Kadınların erkeklerle birlikte zikre katılmaları, karşılıklı sohbet etmeleri ve mahremi olmadıkları şeyhin evinde hizmet etmeleri tasavvufa uygun mudur?
    * Tasavvufun bilgi kaynaklarından olduğu ifade edilen ilham, keşif, fetih, feyiz ve müşahede ne demektir? Bunların Vahiyden farkları nelerdir?
    * Keramet nedir, Keramet olmadan tasavvuf olmaz mı, Parapsikoloji ile Keramet arasında bir ilgi var mıdır?
    * “Yıkayıcı (gassâl) önündeki ölü (meyyit) gibi olmak” cümlesiyle özetlenen tasavvufî eğitimdeki teslimiyet kavramının anlamı ve kapsamı nedir?
    * Tasavvufî hayatın yaşanması için bir tarikat mürşidine (şeyhine) intisap etmek şart mıdır? Tasavvufî eserleri okuyarak tasavvuf öğrenilemez mi, şeyhi olmayanın şeyhi şeytan mıdır?
    … ve benzeri 88 soruya doyurucu cevaplar yer almaktadır.

    9,09
  • Tasavvuf Tarihi

    Darülfünun müderrislerinden Ordinaryüs Profesör Muhammed Ali Aynî’nin “Tasavvuf Tarihi” adlı kitabı, kendisi tarafından ders notları şeklinde hazırlanmış, daha sonra da Osmanlı harfleri ile kitap haline getirilerek ve 1341 (Miladi 1925) yılında İstanbul’da basılmıştır. Muhammed Ayni Bey bu kitapta tasavvufu gayet geniş bir şekilde ele almış ve tarihi bir perspektifle tasavvufu inceleyerek okuyucunun bilgisine sunmuştur. Kitap iki kısımdan meydana gelmektedir. Birinci kısımda Tasavvuf Tarihi incelenmiş, Hindistan’da Buda Mezhebi; Mısır’da Hermes, Hermesü’l-Müselles; Eski Yunan’da Pisagor, Sokrat ve Eflatun’un tasavvufi düşünceleri tafsilatlı olarak verilmiştir. Aynı bölümde Musevilikte, Yeni Eflatunculukta ve İsevilikte tasavvuf geniş bir şekilde anlatılmıştır. İkinci kısım ise İslam Tasavvufuna ayrılmış olup bu bölümde de tasavvufun İslam tarihinde çıkışı üzerinde durulmuş, tasavvufi terimler geniş bir şekilde açıklanmış ve kitabın sonunda da istifade edilen eserler belirtilmiştir. Eser, Şemsettin Bilgin ve Ebubekir Aytekin tarafından kitabın aslına uygun olarak latinize edilmiş ve kitabın sonuna anlaşılması güç kelimelerin yeni Türkçe karşılığı konulmuştur.

    10,24
  • Tasavvuf ve Ahlak Eğitimi

    “…Fıkhın hükümü geneldir. Çünkü maksadı dinin minaresini yükseltmek ve onu yüceltmektir. Tasavvufun hükmü ise,hastır,özeldir genel değildir. Çünü o kul ile Rabbi arasında olan bir muameledir. Dolayısıyla fakih kimsenin, sufi kimseye itirazı doğrudur;ancak sufinin fakihe itirazı kimsenin, sufi kimseye itirazı doğrudur.; ancak sufinin fakihe itirazı doğru olmaz. Tasavvufların fıkha dönüp onunla yetinmek mümkündür. Ancak tasavvuf fıkıhsız olmaz. Her ne kadar mertebe itibariyle tasavvuf fıkıhtan üstün olsada fıkıh bırakılıp tasavvufa gidilemez. Tasavvuf fıkıhsız olamaz. Ancak fıkıh daha sağlam ve maslahat açısından daha geneldir. Bunun için şöyle söylenmiştir: ‘Sufi, fıkıhçı olmalıdır; ancak her fıkıhçı sufi olmayabilir;”

    6,79
  • Tasavvufa Giriş

    “Tasavvufa Giriş”, adı üzerinde bir giriş kitabı. Tasavvuf nedir, nasıl bir ilimdir ve hatta bir ilim midir, bugünün insanına neler söyler, sorularının cevaplarını arayan, bu soruları soranlarla söyleşen bir kitap. İçeriden bakan bir kitap “Tasavvufa Giriş”. Bu yönüyle okuru bekleyen, akademik mesafesi olan, bilimsel bir ölçülülük içinde ilerleyen (ve hadi itiraf edelim) sıkıcı bir kitap değil, aksine sıcak, çarpıcı, kana karışan, kalbe dokunan bir eser.

    “Tasavvufa Giriş”, özellikle modern eğitimden geçmiş, kafası haliyle bir parça karışık okur için sürprizlerle, beklenmedik yeniliklerle dolu. Niyazi-i Mısri’den bahsederken, aynı hızla kuantum fiziğine geçebilen, psikiyatriden dem vururken fenâ makamını söz konusu edebilen kıvrak, disiplinlerarası bir çalışma. Bu yönüyle, bütün insani ilimleri, bütün beşeri disiplinleri aynı potada eritmeyi deneyerek tasavvuf mektebinin tevhid ilkesini, üslubuyla da hatırlatan bir kitap.

    Tasavvufi bilginin mahiyeti nedir, seyrü süluk nasıldır, mürşid kimdir, ledünni bilgi nedir gibi, tasavvufun ana konularını bir de, hem maddi hem manevi dünyamızın dinamiklerini yorumlamada istisnai bir isim olan Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç’tan okuyun.

    10,24
  • Tasavvufun Mahiyeti

    Büyük İslam düşünürü İbn Haldun’un kaleminden çıkan elinizdeki eser, yazarın devrinde tartışılan tasavvufi bir konuya açıklık getirmek için yazılmıştır. Konu şudur: Marifet ve hakikat adı verilen tasavvufi bilgiyi elde etmek ve süfiyane bir hayat yaşamak için yol gösterici müşid bir şeyhe ihtiyaç var mıdır, yok mudur? Bu mesele bütün boyutlarıyla tartışılırken Kur’an ve hadisteki manevi hayat, bu hayatın İslam dünyasındaki gelişimi, tasavvufun, ardından tarikatların ortaya çıkmasına zemin hazırlayan dini, siyasi iç sebepler ve dış tesirlerden etkilenmeler de bütünüyle ele alınmaktadır.

    7,94
  • Tefekkür Düşünmenin Fazileti

    “Bir anlık/saatlik tefekkür, doğrusu bir yıllık nafile ibadetten üstündür.”(Hadis-i Şerif) Kaldı ki Yüce Rabbimizin Kitabında; tefekkür, düşünme, ibret alma, dikkatli ve titiz olarak incelemeyle ilgili olarak çok teşviklerde bulunulmuş ve buna ilişkin hükümler yer almıştır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Onlar ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın.”(Al-i İmran, 3/191.) Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Allah’ın yarattığı varlıklar hakkında düşünün/ tefekküre dalın. Ancak Allah’ın zatı hakkında tefekküre dalmayın/düşünmeyin. Çünkü siz gerçekten gereğince Allah’ı takdir edemezsiniz.” Bu kitabımızda; tefekkürün önemini, değer ve faziletini gerek ayetler ve gerekse hadislerle açıklamaya gayret göstereceğiz.

    7,94
  • Tefsir Risalesi (İki Dil Bir Kitap – Arapça-Türkçe)

    İki Dil Bir Kitap-Arapça Türkçe serisinden yayınlanan bu kitap, Hasan el-Benna tarafından hazırlanan ve Tefsir ilminin doğuşu, gelişmesi, temel konuları ve Fatiha ile Bakara surelerinden yapılmış iktibasların yer aldığı bir risalenin tercümesinden oluşmaktadır. Arapça orijinali ile birlikte yayınlanmıştır.

    5,64
  • Tefsir Tarihi

    Ahlaki ve insani değerlerin tamamen kaybolduğu, beşeriyetin cehalet karanlıkları içinde kıvranıp durduğu bir zamanda hidayet ufkundan doğan bir güneş, cihana ilim ve hikmet nurlarını yayarak insanlığı tarihin karanlıklarından aydınlığa çıkarmıştır, Bu güneş, hiç kuşkusuz Kuran-ı Kerim’dir. Onun sahip olduğu semavi feyizleri ve hayati kuvveti ortaya çıkaran bilim dalı ise Tefsirdir, Tefsir bilindiği gibi Kur’an’ın dil bakımından tahlil edilmesiyle ve metnin anlaşılması için gerekli olan verilerin bir araya getirilmesiyle gerçekleştirilen bir faaliyettir. Hz. Peygamber (s.a.v) ve ashab ile başlayan bu faaliyet önceleri şifahi bir tarzda, hicri II. asrın ikinci yarısından itibaren de yazıya geçilerek günümüze kadar devam edip gelmiştir. Kur’an mesajının anlaşılmasına yönelik bütün bu aktiviteler tarihsel bir süreci oluşturmaktadır ki buna “Tefsir Tarihi” denilmektedir. Söz konusu tarihin başlangıçtan bugüne kadar geçirmiş olduğu gelişim sürecinin bilinmesinde elbette ki zaruret vardır, Özellikle İlahiyat öğrencilerinin ve Kur’an üzerine araştırma yapanların bu tarihi süreç içerisindeki Kur’anî yaklaşımları ve bu yaklaşımların sonucunda ortaya çıkan çalışmaların ürünlerini iyi bilmeleri gerekmektedir. İşte tamamen bu espriden hareketle kaleme alınan bu eser, hem Kur’an’ı, İslami geleneğin hassasiyetlerini göz ardı etmeden tanıtmak ve hem de tarihe bir yoluculuk yaparak tefsirle ilgili çabaları özetlemek suretiyle Kur’an’a yönelik hizmetlere bir nebze olsun katkıda bulunmak gibi bir amaç taşımaktadır.

    10,24
  • Tefsir Usulü

    Bilindiği gibi Kur’an İslam’ın inanç, ibadet ve ahlak esaslarının yanısıra, dünya ve ahiretle ilgili diğer konularda da aşkın ilkeler koyan yüce bir kitaptır. Bu yüzdendir ki, müslümanlar onun telkin ettiği yüksek idealleri kendilerine rehber edinmişler ve hikmet dolu ifadelerini inceleme konusunda olağanüstü bir gayret ve titizlik göstermişlerdir. Hz.Peygamber s.a.v ile başlayan bu gayretler, sahabilerden tabiilere ve onlardan da daha sonraki nesillere intikal ederek zamanımıza kadar gelmiştir.

    10,24
  • Tefsire Giriş Mukaddimetü Tefsîri’r-Ragıb

    Kur’an’daki garip kelimeleri açıklamak üzere kaleme aldığı el-Müfredât ve ahlak alanında telif ettiği eserleriyle tanınan Râgıb el-İsfahânî’nin (ö. 425/1033-34) Tefsîru’r-Râgıb adlı tamamı günümüze ulaşmayan tefsirinin mukaddimesi, tefsir usulü açısından kurucu metin niteliğindedir. Bu çalışmada tenkitli neşriyle birlikte tercümesi sunulan söz konusu mukaddimede İsfahânî; filolojik açıdan sözün tabiatı, dil-yorum ilişkisi, metni farklı yorumlara açık hale getiren hususlar, metni/sözü doğru anlamanın önündeki engeller, lafız merkezli ve anlam merkezli yorumlar, nesh bağlamında dinin sabiteleri ve değişkenleri, Kur’an’ın içermiş olduğu söz türleri ve beyan keyfiyeti, Kur’an’ı anlama ve yorumlama süreçleri ve Kur’an’ı anlamada karşılaşılabilecek problemler türünden konuları son derece veciz bir şekilde incelemektedir. “Râgıb’ın tefsiri, doğruyu ortaya çıkarma, hakikatini anlayıp bilme (tahkik) açısından son noktadır.” Fîruzâbâdî (ö. 817/1414) “Râgıb-ı İsfahânî haddizâtında büyük bir müfessirdir, tefsir tarihine büyük bir hizmette bulunmuştur. Tefsire dair yazdığı eseri ikmal edememiştir. Fakat bu nâtamam eser büyük bir kıymeti hâizdir, hattâ Kâdî Beyzâvî gibi bir büyük müfessir, bu kitaptaki tahkikattan müstefit olmuştur.” Ömer Nasuhi Bilmen (ö. 1971)

    9,90
  • Temel Dini Bilgiler

    Yüce Allah, bizi ebedi saadet yurduna çağırarak hazırlık yapmamızı istemiş ve sonsuz mutluluğa kavuşmanın yollarını göstermiştir. Bizim görevimiz; yaratılışımızın gayesine uygun olarak, önce doğru bir inanca sahip olmak, sonra da inancımızın gereği olan ibadet vazifelerini yerine getirmek, kalbimizi iyi düşüncelerle süslemek ve ahlak ölçülerine uygun hareket ederek kulluk imtihanında başarılı olmaktır.

    5,64
  • Tevbe Mutluluğa ve Cennete Açılan Kapı

    Hayat şartları, dünya ve ahiret mutluluğu arasında sürekli kalın duvarlar örmektedir. Günahla çevrilen duvarları aşarak mutluluk kapısını çalmak, günümüzde her zamankinden daha uyanık, daha donanımlı ve daha gayretli olmayı gerekli kılmaktadır. Hataların bilincine vararak onlarla yüzleşmeyi, sorumluluklarını üstlenip nefisle hesaplaşarak kalbi arındırmayı, manevi hastalıkları tedavi ederek günahın açtığı yarayı sarmayı sağlayan tevbe, ruhu huzura kavuşturur. Günahla kararan geçmişi gözyaşı pınarı ile yıkayarak, yepyeni beyaz bir sahife açma fırsatı verir. Canan ile araya giren gaflet perdesini hasret ahı ile yakıp kül eder. Tevbe; yeniden diriliş, ruh dünyasının ıslahı, nefis terbiyesi, pişmanlık ateşinin aşka dönüşmesi, hasretle yanan kalpte açılan rahmet penceresi, ümit bahçesinde açan nadide güldür. Tevbe, son derece etkili bir şifa kaynağı, kişiyi manevi yaralarını sarıp hayatını değiştiren kutlu bir süreçtir. Kalpte başlar, akılda yoğunlaşır, lisan ve fiille sonuçlanır. Kişiye beyaz sayfa açma imkânı vererek, rahmetle buluşturur. Günahta ısrar düğümünü çözerek, ümit kapısından içeri girip dünya ahiret huzurunu ulaştırır. Bu çalışmayla saadet kapısını aralama gayreti içinde olan kardeşlerimize destek olmayı hedefledik. Eserde tevbe hakkında kapsamlı bilgi verilirken, sahabî hayatlarından örnekler verilmektedir. Tevbe çeşitleri ve basamakları, tevbe ederken dikkat edilmesi gereken hususlar, tevbeye yönelme ve onu devamlı kılma yolları, tevbenin kazandırdıkları, tevbe etmenin önündeki engeller… ele alınmaktadır.

    7,94
  • Tevhid ve Toplum

    nsan varoluş ve yaratılış gayesinin gereğini yerine getirmek istiyorsa, Allah’ın mülkü olduğunu bilmeli ve bir ‘abd’ bilinciyle davranmalıdır. Eğer ‘abd’ olduğunu unutur veya reddeder de kendisini mülkün sahibi veya ortağı kılmaya kalkışırsa yaratılış gayesini tersine çevirecek sapma başlıyor demektir. Bu sapmanın neticesi ise, sadece dünya hayatı düşünüldüğü zaman, aldanma, yanlışlık, kötülük, zulüm, sömürü, keder, gözyaşı, acı çile, ahlaksızlık, sapıklık ve benzerleridir. Şirk işte böylesi bir sapmadır ve dolayısıyla arızidir, yanlıştır tehlikeli bir gidiştir. Peygamberler ise böylesi tehlikeli bir gidişin önünü kesmek, böylesi yanlış bir sapmayı önlemek ve gerçekleşmiş olanları tekrar güzergâhına oturtmak için gelirler; “Andolsun ki her ümmete Allah’a kulluk edin, tağutlardan kaçının” diye peygamberler göndermişizdir.
    Peygamberler, insanların idrakine, duygularına hitap edip, bulundukları yolun yanlışlığını gösterir ve dosdoğru yolu tarif ederler; “İşte benim doğru yolum bu. Ona uyun,(başka)yollara uymayın ki, sizi O’nun yolundan ayırmasın! (Azabından) korunmanız için (Allah) size böyle tavsiye ediyor.”(6/153)
    Bunun gereği ise, Tevhid gerçeğini açıklamak ve gereğini göstermektir:
    İnsan ile Rabbi olan Allah arasında uyum.
    İnsan ile toplum arasında uyum. İnsanın inanç, düşünce ve yaşantısı ile mutlak hakikat ve yaratılış gayesinde uyum.

    5,64
  • Tezkiretü’l Evliya

    Daha önce İlâhînâme, Mantıku’t-tayr isimli latin harfleriyle Türkçe’ye tercüme edilmiş eserleri bulunan Nişaburlu Feridüddîn-i Attâr, tasavvuf ve şark klasiklerine meraklı Türk münevveri için hiç de yabancı bir isim değildir. Hicrî 513-627, Miladî 1119-1230 yılları arasında Nişabur’da yaşayan büyük mutasavvıfın eserleri, o zamanlarda Belh’ten hicrete mecbur edilen Mevlânâ oymağı vasıtasıyla Anadolu’ya gelmiş, hatta çocuk denecek bir yaşta kendisiyle tanışıp elini öpen Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’ye ithaf ve hediye ettiği Esrârnâme’yi Mevlânâ hiç yanından ayırmamıştır. Böylece 700 seneye yakın bir zamandan beri Anadolu’da ismi zikrolunan ve tasavvuf erbabınca tanınan Feridüddîn-i Attâr, Mevlânâ gibi o devrin Moğol istilası ve benzeri içtimaî zelzeleleri karşısında kan ve ateş kokan havasını aşk ve şiirle yumuşatmış, zamanın şekillerinden istifade ederek insanlara en güzel yolları işaretle en iyi ahlâkı telkine çalışmıştır. Esasen Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan göç yolları üzerinde bulunan Nişabur, yurdumuzun Oğuz ve Selçuk medeniyeti havasını uzun zaman fikren beslemeye devam etmiş bir kültür merkezi olmakla, Feridüddîn-i Attâr’ın eserlerinde kendimize çok yakın sezişler, vak’alar, insanlar bulmaktayız. Bu defa takdim ettiğimiz Tezkiretü’l-evliyâ, kısa bir “evliyâ menkıbeleri” kitabıdır. Burada binbir faydalı mânalarla dolu kerametler, vaaz ve nasihatler ve büyük sözler kaydedilmiş, böylece güzel bir ahlâk kitabı meydana getirilmiştir. Feridüddîn-i Attâr’ın, latin harfleriyle takdim ettiğimiz bu eseri daha önce eski harflerle Türkçe’ye çevrilmiş nüshalardan birinin kopyasıdır. Bu sebeple eserin aslı ile bu kopya arasında bazı farklar bulunabilir. Elden ele geçerek biraz da anonim bir mahiyet almış olabilir. Biz, bazen onbeşinci asır Anadolu Türkçesini hatırlatan üslubu bozmaktan kaçınarak yaşayan dilin canlı ifadesiyle bu eseri bir halk kitabı olarak düşündük ve dilini de halka yakın bulduk. İlmî bir tetkikten ziyade içinden hisseler çıkarılabilen bir kıssalar kitabı olsun istedik. Tezkiretü’l-evliyâ’sı 1905’te Nicholson tarafından İngilizce’ye de tercüme edilmiş bulunan büyük mutasavvıfın diğer eserlerinin de kütüphanemize kazandırılması yolunda bu deneme, bir hareket uyandırırsa kendimizi bahtiyar addedeceğiz.

    11,39
  • Über Intention, reine Absicht und Wahrhaftigkeit

    Mit dem vorliegenden Titel wollen wir die Reihe der Herausgabe jener „Wiederbelebung der Religionswissenschaften“ – Ihyâ’ ‘ulûm ad-dîn –, des 40 Bücher umfassenden Hauptwerks Abû Hâmid Muham-mad al-Ghazâlîs fortsetzen, das seit 900 Jahren zu den wichtigsten Werken der islamischen Tradition zählt und sich wie kein zweites unter den Muslimen auf der ganzen Welt größter Wertschätzung erfreut.

    Das Buch über „Intention, reine Absicht und Wahrhaftigkeit“ (kitâb an-niyyah wa l-ikhlâs wa s-sidq), ein strahlender Stern am Himmel des literarischen Erbes der Menschheit im allgemeinen und des der Muslime im besonderen, rückt die Grundfragen dessen in den Blick, was eine Handlung zu einer guten macht, durch welches seiner Momente sie vom Herrn der Universen akzeptiert, ja geliebt wird und was es ist, wodurch wir als Handelnde zu wahren Menschen werden, mit einer Ehre bekleidet, die von den Himmeln kommt.

    Gute tausend Jahre bevor der deutsche Philosoph Immanuel Kant mit dem guten Willen die Absicht als das wesentliche Kriterium der Moralität einer Handlung erkannte, war dieses alles-entscheidende Prinzip jeden Tuns und (intendierten) Lassens von Sayyidinâ Muhammad (s), dem Propheten des Islams, der Menschheit verkündet worden.

    Er berichtet beispielsweise (vgl. u. S. 26), daß, wenn die Engel dem Herrn der Welten Berichte über gute Werke eines Menschen auf versiegelten Blättern vorlegen, dieser oftmals sagt: „Werft dieses Blatt weg, denn er hat mit dem, was darauf steht, nicht mein Antlitz gesucht.“ Und Er befiehlt: „Schreibt für ihn das und das an, schreibt für ihn das und das an!“ Ihrem Einwand: „Aber, o Herr, er hat ja von dem gar nichts ge-tan.“ tritt Er mit den Worten entgegen: „Aber er hat es gewollt“. Und wenn der Prophet, auf dem der Friede sei, angesichts dessen, daß zwei voller Haß gegeneinander mit dem Schwerte kämpfen und einer den anderen tötet, seinen Leuten erklärt, daß auf beide das Höllenfeuer warte, und den Widerspruch eines Gefährten, „Aber der eine hat doch den anderen nicht getötet“ mit den Worten quittiert, „aber er hat es gewollt“, dann wirft das ein Schlaglicht auf eine Einsicht, deren umwerfende Klarheit uns bis heute belehrt und bewegt.

    Imam Ghazâlî hat mit vorliegendem Werk das vom Propheten hinterlassene Erbe zu einer Form zusammengebracht, die es für jeden Muslim und jene, die von einer entscheidenden Grundfrage unserer Existenz berührt wurden, und alle wahren Philosophen nicht bloß zu einer unverzichtbaren Lektüre macht, sondern, weit mehr, die Sehnsucht nach dem erweckt und befördert, das uns in diesem und jenem Leben unser Glück erlangen läßt.

    16,10
  • Üç Hadis Kitabının Adı

    Buhârî’nin kitabı Sahîh-i Buhârî, Müslim’in kitabı Sahîh-i Müslim ve Tirmizî’nin kitabı da Câmi-i Tirmizî isimleriyle meşhur olmuştur. Zaman geçtikçe kitapların kısaltılmış olan bu isimleri yayıldı. İlim ehlinin ve talebelerin birçoğu kitapların asıl isimlerini bilemez oldular, onları öğrenemediler. Elinizdeki eser, üç hadis kitabının içerisinde ne olduğunu tam olarak açıklamakla beraber kitapların ismini eksiksiz bir şekilde zikretmek ve bu isimleri yaygınlaştırmak için hazırlanmıştır.

    5,64