-
Yüksek İslam Ahlakı
Ahlâk; huy, tabiat, seciye, insanın manevi nitelikleri, tutum ve davranışları gibi manalara gelir. İslam dininde güzel ahlak sahibi olmanınne denli önemli olduğunu anlamak için Allah Resulü’nün şu buyruğuna dikkat edelim: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Hüsnü’l-Huluk,8)
-
Yumuşak Güç
Amerikan hükûmetlerinde etkin görevler almış olan ünlü siyaset bilimci Joseph Nye, “yumuşak güç” kavramını ilk kez 1980’lerin sonlarında kullanmıştır. Günümüzde tüm dünyada siyasî liderler, köşe yazarları ve akademisyenler tarafından sık sık —ama çoğunlukla yanlış biçimde— kullanılmaktadır. Peki, yumuşak güç nedir? Yumuşak güç cezbetme ve ikna etme kabiliyetine dayalıdır. Zorlama kabiliyeti olan sert güç bir ülkenin askerî ve iktisadî gücünden kaynaklanırken yumuşak güç ülkenin kültürünün, siyasî fikirlerinin ve politikalarının cezbediciliğinden kaynaklanır.
-
Yunus Emre
Yunus Emre
– Ön tarafı açılır-kapanır bir mikâp içinde hayatı yakalamak… Kapana kıstırır gibi.. Tiyatro budur.
– Bana sorarsınız beşerî keşiflerin en büyüğü olarak tekerleği gösteririm. Sanat şekilleri içinde bence en büyük keşif tiyatro.. Tekerlek, nasıl, bitmeyen mesafeler üzerinde sonsuz bir dönüşse, tiyatro da, durmayan zamanın mikâb biçimi bir kavanoz içinde, bütün madde ve hareket kadrosiyle dondurulması… -
Yürekdede İle Padişah
Eşeğini kaybeden Yürekdede, pazardan küçük bir deve satın alır. Her yıl çıktıkları yaylaya gitmek üzere hanımı Ayşe Nine ile yola çıkarlar. Az giderler, uz giderler, dere tepe düz giderler. Konakladıkları yerde atlılar çıkar karşılarına. Onları doyurmak için “bir güzel söz, bir sevgiye” aldığı deveciği keser Yürekdede. Padişahın atlıların arasında olduğunu fark edemezler. Saraya davet edilirler. Sonra ne oldu, dersiniz. “Yürekdede ile Padişah” kitabı bu mutlu sona adım adım yaklaştıracak sizi.
-
Yürümenin Felsefesi
“Yaşamak için ayağa kalkmamışken, yazmak için oturmak nasıl da beyhudedir.” Henry David Thoreau Nietzsche’nin Kara Orman’da yürürken göz çukurlarına dolan mutluluk gözyaşları, Rimbaud’nun tahta ayağıyla açılacağı çöllere dair kurduğu düş, yasaklı Rousseau’nun Alpler’deki adımları, Thoreau’nun Walden’daki gezintisi, Nerval’in dar sokaklardaki aylaklığı ve daha niceleri… Aylaklar, göçebeler, sürgünler, hacılar, kaçaklar, seyyahlar, münzeviler ve mülteciler yürüyorlar. Peki yürümek sadece evle iş arasında gidip gelmek, bir yerlere yetişmek ve koşuşturmak değil de evrenle özel bir ritim, akort ya da hafifleme içinde buluşmak olabilir mi? Yeryüzüyle hemhal olup kendimizi başkalaşmaya açarak yürüyebilir miyiz? Yürümek iki mesafe arasında gidip gelmek değil yaratıcı bir eylemdir. Hem kendi yalnızlığımıza çekildiğimiz hem de toplum olarak bizi dönüştürecek bir ayağa kalkıştır. İki büklüm vücudun karşısında dikilmeye çalışan, attığı her adımda yeryüzünün gerçek bir parçası olduğunu fark eden Homo Viator’un eylemidir. Çünkü Yürüyen İnsan kendi üzerine çöken kaygı, haset ve korku yumaklarını çözer, varlığını yeryüzünün ebediyen yeni olan kalbine düğümler. Yürüyoruz, işte bu düğümü atmak için.
-
Yusuf Huzurlu Bir Uykuya Dalıyor / Yusuf’un Maceraları – Pedagojik Eğitim Hikayeleri Seti 2
Yusuf, kitabı dinleyerek ve ona sarılarak huzurlu bir uykuya dalıyor. Bakalım neler oluyor? Haydi beni ve bu kitabı sana okuyanı dikkatle dinle! Güzel okumalar! -Kumru
-
Yusuf ile Züleyha (Kalbin Üzerinde Titreyen Hüzün)
”Nasıl herkese duyuruyum da sesimi diyeyim: Bu anlattığınız ben değilim, ben bu anlattığınız değilim. Yusuf’u ben nasıl yerim? Ben Yusuf’u nasıl yerim?
Sözünün bu kısmına gelince kurt, nemli gözlerinden boncuk gibi yaşlar dökülmeye başladı. Gri tüylerle kaplı göğsü, ön ayakları ıslandı. Bir ah çekti derinden derine. Islak burnu daha ıslandı. Ve devam etti:
Ben şimdi adımı nasıl temize çıkarayım, alnıma sürülen bu kapkara lekeyi neyle, nasıl yıkayayım? Öyle bir leke ki değil bana, yeter kıyametin kopacağı güne değin gelip geçecek tüm torunlarıma.
Tek muradım, bütün yaratılmışların sahibi olan Tanrım, bu ayıpla yaşatmasın beni. Ya alsın yeni doğmuş bütün kurt yavrularıyla birlikte canımı, kurt neslinin dalı yaprağı burada kesilsin, ya da adım temize çıksın. -
Yusuf İslam – Cat Stevens / Örnek İnsanlar Dizisi 2
1970’li yıllarda milyonların peşinden koştuğu genç bir müzisyen, kendisini gerçekten mutlu edecek ve yaşadığı hayata anlam katacak bir ışık arıyordu. Sahne spotlarından çok daha parlak, kalbinin en derin köşelerine kadar aydınlatacak bir ışık… O, aradığı ışığı, kalbini iyileştirecek şifayı, kendisine hediye edilen bir Kur’an mealinde buldu… Ve Müslüman olarak, İslamiyet güneşinin, yüzünü samimiyetle ona dönen herkesi aydınlatacağını bütün dünyaya gösterdi…
-
Yusuf Tuvalet Eğitimi Alıyor / Yusuf’un Maceraları / Pedagojik Eğitim Hikayeleri Seti 1
Yusuf, tuvaletini yapmayı öğreniyor. Öğrenirken neler yaşıyor? Haydi, Yusuf’un maceralarını okumaya başlayalım! Bakalım neler oluyor? Beni ve sana bu kitabı okuyanı dikkatle dinle. Güzel okumalar! -Kumru
-
Yuvamızda Huzur Bulalım Diye
Huzur, modern dünyada, moda dışı bir kelime gibi duruyor artık. Oysa, Huzur; ne tatlı bir kelimedir. Huzur; ruhun, zihnin ve bedenin sükûnet bulma hâlidir. Huzur; gönlün yatışması, nefsin tatmin olmasıdır. Huzur; baş dinçliği, gönül rahatlığıdır. Kadın ve erkek “birbirlerinde huzur bulsunlar” diye çiftler halinde yaratılmış, Birbirlerinde coşsunlar, birbirlerinde durulsunlar diye… Kadın ve erkeğe ne oldu da birbirlerine huzur veremez oldular? Bu da huzurun izini süren bir kitap. Huzuru arayanlara ışık olsun diye…
-
Yüzbaşının Kızı
Aleksandr Puşkin’in tarihsel olaylar üzerine inşa ettiği ünlü romanı Yüzbaşının Kızı, romantizmle başlar. Daha sonra okur, Rusya’nın çarlık döneminde yaşadığı çalkantıları izlerken bulur kendisini. Akıcı dili, toplumcu gerçekçi yaklaşımıyla eser, mutlak iyi yada kötünün neden var olamayacağını hatırlatır: “İşte o an köylü, yataktan fırladığı gibi baltayı kaptı ve dört bir tarafa rastgele sallamaya başladı. Kaçmak istedim, fakat yapamadım. Oda cesetlerle dolmuştu. Ölü bedenlere takılıyor ve kanlara basıp kayıyordum. Korkunç köylü bana sevecenlikle sesleniyordu. ‘Korkma, gel de bir hayır duamı al’ diyordu. Üzerimi panik ve dehşet sarmıştı. Tam o sırada uyandım.”
Puşkin’in Yevgeni Onegin’den sonraki en önemli eseri Rusça aslından Türkçeye çevrildi.devamını oku
-
Yüzler
Öykü ve deneme ustası Rasim Özdenören keskin gözlemciliğinin ürünü olan bu kitabında “yüzler” çiziyor okuruna. Bozguncunun, büyüklenenin, alaycının, kaltağın, korkağın… yüzleri. Othello’nun şeytanı, Sait Faik’in hiçbir zaman doğmamış garip çocuğu, idam mahkumunun infazdan önceki yüz ifadesi, Ebu Celil’in hasetçiliği, Ebu Talib’in bahanesi, Hamlet’in kulağına gelen fısıltılar, İvan Karamazof’un içinde yekinen hayalet, Raskolnikof’un ürettiği cinayet gerçekleri… Birçok portreyi kalemiyle yeniden üretip ahlaki alanın prototiplerine dönüştürülüyor.
-
Z – Bir Kuşağı Anlamak
BİR KUŞAĞI ANLAMAK, BİR DÖNEMİ ANLAMAKTIR. 2000’lerin başından bu yana gördüklerimi kuşaklar üzerinden okumaya çalışıyorum. Kuşakları anlamak; geçmişi onurlandırmak, geleceği mümkün kılmak için fevkalade bir araç. Bir kuşağı anlamak, bir dönemi anlamaktır. Bir dönemi anladığınızda ise paradigmanın kıskacına sıkışmaktan kurtulursunuz. Ve sizin gibi olmayanları kendinize ait yargılarla değil, onlara ait gerçeklerle görmeniz mümkün olur. Bu mümkün olduğunda ise dönüşürsünüz. Birey olarak, kurum olarak, toplum olarak… Bu kitabı Z kuşağını anlamak isteyenler ve kuşağın ta kendisi için yazdım. Hiçbir bebek nankör, kibirli, tembel, yalancı, riyakâr, hırsız ya da katil olarak gelmez dünyaya. Bebeklikten çocukluğa ve oradan yetişkinliğe geçişteki yolculuk şekil verir iyi insan olma tercihine. Hız ve rekabetle şekillenen ama asla bütünlenmeyen, her şeyin fiyatının bilindiği fakat değerinin bilinmediği bu çağda, biz yeni nesil ebeveynler mutlu çocuk yetiştirmek obsesyonuna kapılıyoruz. Bu nesle iyi bir dünya bırakamıyoruz; dilerim iyi bir nesil bırakıyoruzdur dünyaya… Evrim Kuran
-
Zafer Değil Sefer
“Zafer değil sefer” yahut “muvaffakiyet değil hareket” ifadeleri sonuca ve hedefe ulaşıp ulaşmamaya bağlı kalmadan yola koyulmayı, harekete geçmeyi, her hâlükârda insanî sınırlar içinde yapılabilecekleri sonuna kadar yapmayı ifade ediyor. Seyr ü seferin, yolun ve hareketin bizzat kendisi sonucun, zaferin, muvaffakiyetin en azından bir parçası olmak itibariyle zaten baştan bir neticedir.
Akar suya umman çoktur. Yunus Emre’nin “Dağ ne kadar yüce olsa yol onun üstünden aşar” mısraı da bunu anlatıyor. Dağlarda tükenen patikalar, bir yerden sonra nefesi kesilen, ümitsizlik ve bedbinlik karanlıklarında boğulan yolcular elbette vardır. Ama bu tâli bir meseledir.
Bir de “hiçbir yere ulaştırmayan yol” var. Burada yolun amacı kendisidir, kendindedir, başkasında, başka yerde değil. Yol başka bir şey için kat edilmez. Yol ile varılacak menzil bir diğerinin şümulü dâhilindedir.
devamını oku
-
Zafer Rüzgarları/Akdeniz Fatihi Turgut Reis
Turgut Reis Haçlıların korkulu rüyası, Preveze ve Cerbe deniz savaşlarının şanlı gazisi, Trablusgarp fatihi, Akdeniz sahillerini kasıp kavuran denizler ejderi. Gümbürdeyen toplar, Akdeniz’de Turgut Reis’in hâkimiyetini ilân ediyordu. Malta’da ve Sirakuza kıyı şehirlerinde çalınan çanlar, Dragut dedikleri büyük gazinin Akdeniz’de avlanmaya çıktığını, uğultularla Haçlı dünyasına duyuruyordu. Dragut geliyor..! Dragut geliyor..! Avrupa, büyük telâş ve korku içinde… Acaba bundan sonra sıra kimde? Zafer Rüzgârları’nda, Turgut Reis’in hayatını, Akdeniz’deki şanlı mücadelesini ve Osmanlı leventlerinin maceralarını Ahmet Yılmaz Boyunağa’nın usta kaleminden okuyacaksınız.
-
Zaman Bisikleti
Zaman için dolaşabilen bir bisikletiniz olmasını istemez miydiniz? Bisikletinize atlayıp, eski çağlara kadar gidip dünyamızın ilk günlerinde yaşayan insanları yakından görmek hoşunuza gitmez miydi? Yağmur ile Damla, işte böyle bir Zaman Bisikleti icat eden iki kardeş. Değişik bir bisiklet bu. Babalarıyla birlikte sık sık bisiklete atlayıp eski çağlara gidiyorlar. Günümüzden tüm yüz bin yıl öncesine. Akdeniz’in en güzel kentlerinden biri olan Antalya’nın biraz ötesindeki ‘Karain Mağarası’nın yakınında duruyorlar. Orada, bugünkü insanların ataları olan ilk insanları görüyorlar. Çuka ile Anin de bu mağarada yaşayan iki kardeş. Bu iki kardeşin en önemli özelliği, gördükleri şeylerden kimsenin akıl edemeyeceği sonuçlar çıkarıp yeni buluşlar yapmak. Yüz bin yıl öncesinde iki kardeş: Çuka ile Anin, yüz bin yılın bugününde de yine iki kardeş: Yağmur ile Damla. Ve yaşayacağınız ilginç bir serüven.
-
Zaman Makinesi
Wells’in ilk olarak okul gazetesinde yayınladığı bir öyküden hareketle kaleme aldığı kısa romanı Zaman Makinesi, 1895’ten beri bilimkurgunun önde gelen eserlerinden biri oldu. Hem geleceği hayal etmek hem de biliminsanının karakterini göstermek adına derin saptamalarda bulunan, politik göndermelerle yüklü bu distopya, hâlâ gerçekleştiremediğimiz bir fantezinin peşinden yıllardır sürüklüyor bizi.
Volkan Gürses’in Türkçeye çevirdiği Zaman Makinesi’nin bu yeni baskısı, roman tarihi ve H.G. Wells üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan akademisyen Patrick Parrinder’ın önemli makalelerinden biriyle zenginleşiyor. Elif Ersavcı’nın Türkçeye kazandırdığı bu makalede Parrinder, Wells’in Zaman Makinesi’ni yazarken, “yaratıcılık düzeyinde de olsa, kendi ölümünün ötesine geçmeyi” öğrendiğini iddia ediyor. Zamana karşı bir makinenin, ölümlülüğe karşı bir yaşamın hikâyesi bu.
Wells’in en büyük üç romanından biri olan Zaman Makinesi’ni okurken, hepimiz bir Zaman Yolcusu’yuz!
devamını oku -
Zaman Yolcusuna Söylenecekler
İnsanları doğru dürüst bir hayat yaşamaktan alıkoyan şey, zaman yokluğu değil, zaman israfıdır. Zamansızlıktan şikayet edenlerin çoğu, zamanı iyi kullanmasını bilmeyenlerdir. İlim ve teknikle insan ne yaparsa yapsın, neyi bulursa bulsun, hangi aleti ortaya koyarsa koysun; yine de zamanın, hayatın ve ölümün sırrını ilahi hakikatlerde arayacak ve orada bulmaya çalışacaktır. Takvimin, saatin icadı ve kullanılmasının esas sebeplerinden biri de zamanı değerlendirmektir. İnsanın saadeti, zamanı yönetmesiyle; felaketi ise kaybetmesiyle ilgilidir.
-
Zamanın Gözleri & Sanat-Dil-Hakikat
“Her tür ve düzeyden sanat, bilim ve düşünce eserleri nihaî anlamda bir dünya görüşünün ifadesidir. Sanattan siyasete, mimariden metafiziğe, ticaretten teolojiye, edebiyattan eğitime; kısaca, her alanda ortaya konmuş, belli bir dünya görüşünün tezahürü olan çiçekleniş ya da başarılar da ‘medeniyet’ denen olguyu dile getirir. Dünya görüşünü, bir toplum ya da ferdin bütün bilgi ve bakış açısını kuşatan köklü bir vukuf durumunun, istikamet tutuş ve duruşunun ifadesi olarak tanımlayabiliriz. Derin düşünsel kavrayışla birlikte kural koyucu ve temel teşkil eden varoluşsal tasavvurlar ya da konular, değerler, duygular ve ahlâkî telakkiler bu dünya görüşü içinde ayrılmaz bir bütün oluşturur. Ve ‘medeniyet’ denen olgu da, geniş anlamda, bu bütünün tarihsel süreçte, dönem ve bölge şartları üzerinden kendisini izhar etmesi ya da gerçekleştirmesidir.”
Prof. Dr. Turan Koç’un bu kitabı çeşitli vesilelerle kaleme alınmış yazılardan oluşan bir derlemedir. Koç’un Zamanın Gözleri başlığı altında topladığı bu metinler, kendisinin kitabın altbaşlığında da belirtildiği üzere sanat-dil-hakikat merkezli görüş ve düşüncelerini içermektedir. Konuya ilişkin eserlerin azlığı dikkate alınınca, kitabın önemi kendiliğinden ortaya çıkıyor…