-
Allah’ını Seven Defanstan Ayrılmasın
Yaşamak, ele geçen parayı kitap ve dergilere yatırmaktır. Sahilde bir bankta Milli Gazete okumaktır. Meydanın orta yerinde, güvercinlere yem vermektir. Şehrin işlek caddelerinde, bisiklete binmektir. Ekranlara inat Oğuzhan Asiltürk’ü sevmektir. Mütevazı bir kulübeyi lüks bir daireye tercih etmektir. Ruhi Su’dan “Geçti Dost Kervanı”nı dinlemektir. Bir yetimi sevindirmek, ihtiyar bir amcaya hatır sormaktır. Aya, yıldızlara ve güneşe bakmaktır. Mona Roza’yı okumaktır. Ahmet Uluçay’dan “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” filmini izlemektir. Çoğu zaman meteliksiz kalmak, para bulduğunda da “yemekler benden” demektir. Her seçim yenilgisinden sonra “İslam Birliği’’ne daha çok inanmaktır. İki kişiden biri kaybedecekse, kazanan olmaktan imtina etmektir. Tenhalarda hüzünlenmektir. Muhtelif ebat ve çapta günahlarla, Allah’tan mağfiret beklemektir.
-
Allah’ı Hatırlatan Öyküler
Allah’ı Hatırlatan Öyküler” yazarın piyasaya çıkan ilk eseridir. Daha önce çeşitli gazete ve dergilerde yüzün üstünde yazıları yayınlanmış olan yazar; bu eserinde akıcı, candan ve içten bir dil kullanarak okuyucuya Allah’ı hatırlatmayı amaç edinirken O’nu sevmeyi ve O’na kul olmayı hatırlatmaktadır öykü tadında.
Sahabe, Tabiin ve diğer Müslümanların yaşadıklarını bireysel yorumlarla ve özgün olay örgüsüyle dile getiren yazar onların sevgi duyuşlarını ve inanışlarını günümüze taşıyarak okuyucunun gözünde ulaşması gereken tabloyu çizmektedir.
-
Amat
Kıyıda ise üç direkli, iki güverteli ve 58 toplu bir kalyon, o karanlıkta usturmaçalarını puta edip iskeleye palamar vermişti. Yelkenlerin sarılı olduğu serenler hisa edilmiş ve tez zamanda yola çıkacağını ilân için mizana
direğine mavi bayrak çekilmişti. Esrarengiz adam, kalabalığı yarıp elinden tuttuğu İsrâfil’le iskeleden gemiye doğru yürümeye başladı. Kalyonun dikmesinin palangalarına asılan ve tıraka tutan gemicilere vardiyan, Yisa, sizi gidi sütü bozuk sünepeler! Yisa beraber! Varda ruhsuzlar! Varda! Bre aman! Laşka! Laşka!? diye feryat ediyor ve hurçların, sandıkların ve fıçıların ambarlara usûlünce istifine nezaret ediyordu. Güneşin doğmasına 7 saat kala esrarengiz adam, sürme iskeleden kalyonun çukur güvertesine çıkmak istedi. Fakat eline ne kadar asılırsa asılsın Eşek İsrâfil yerinden bir türlü kımıldamıyordu. O karanlıkta eline son bir kez daha asılıp ?Gel yâ mübarek!? diye nida eyledi. Bunun üzerine çocuk her nedense inat etmekten vazgeçti. Ne var ki, sürme iskelenin kayganlığından dolayı düşmemek için midir, İsrâfil’in kuşağına 40-50 yaşlarında, iri yapılı, sırma işlemeli siyah kaput giymiş biri yapışmıştı. İşte bu adam kuşağı bırakıp küpeşteye tutundu ve güverteye ayak bastı. Bunun ilâhî düzenin bozulması demek olduğunu hiç kimse bilmeyecekti. -
Aptallık Üzerine
Aptallığı aptallık yapan nedir?
Modern edebiyatın büyük yazarlarından Robert Musil’e göre aptallık zekâ eksikliği değil, daha çok duygu hatasıdır, üstelik tam olarak kavranması imkânsızdır. Bazen deha ve aptallık öylesine iç içe geçer ki, onları birbirinden ayırmak mümkün olmaz. Üstelik onun üzerine konuşmak başlı başına bir paradoksa neden olur: Aptallık üzerine konuşan biri aptal olmadığını varsayar, böylece kendisini zeki saydığını göstermiş olur, oysa bu da aleni bir aptallık işaretidir. Elbette bir de kitlelerin ve kalabalıkların engellenemez aptallığı söz konusudur. Aptallık, insanlık durumunun bir nevi mütemmim cüzüdür.
Alman faşizmi gücünün doruğundayken gerçekleştirdiği bu ünlü konuşmasında Musil, benzersiz üslubu ve kusursuz hümoruyla, kendini de temize çekmeden her tür aptallığı ciddiyetle ti’ye alıyordu. Aptallık Üzerine, Nazilerin nefret ettiği ve kitaplarını yasaklattığı Musil’in en sert, aynı zamanda en eğlenceli metinlerinden biri.
“Gerçek kara mizah, ruhban sınıfını hedef alırken komünistleri de tedirgin etmeli, aptallığı yargılarken bunun içine yazarı da almalıdır.” -
Araf
Ârâftayım
Zeytin gölgesinde serinlese de günahım;
Bilirim ki Sekar vurunca, işe yaramaz gölgeler.
Alevler körükleyen ateşli ahım,
Maden gibi eritirken semayı
Yetim başı okşayan elim olacak silahım.
Oysa şimdi avuçlarındayım,Bir aşk kalesinin burçlarındayım.
Sal beni,
Kızıl alevler almadan;
Hesap mahşere kalmadan
Sal beni Hazeran,
Sal…Ortasındayım, tandan çok uzakta gün ortasında;
Alevin, közün ve gözün sultasında.
Araftayım
Sol ayağımı yalar Cehennem alevi.
Kime ne diyeyim,
Bendim emziren o azgın devi.
Sağ elim Reyyan kapısında Cennet’in,
Araftayım, adı bu olsa gerek cinnetin!
Uzanıyorum varamıyorum,
Kilitli dudaklarım yalvaramıyorum!
Naçar kelimeden dil…
Bilemedim benden daha mı masum Kabil ? -
Anneler ve Kudüsler
Anneler ve Kudüsler, şiirsel tad veren denemelerin, oyunların yazarı Nuri Pakdil’in yeni şiir kitabı. Daha önce Edebiyat Dergisi Yayınları arasında çıkan, ikilikler şeklinde yazılmış Sükût Sûretinde, Ahid Kulesi, Osmanlı Simitçiler Kasîdesi gibi şiir kitaplarından biçem olarak farklı. Nuri Pakdil’in bu dördüncü şiir kitabı, Edebiyat dergisinde, 1970–1984 yılları arasında müstear adlarla yayımlanmış şiirlerinden oluşuyor.
Nuri Pakdil şiirleri, anne lirizmi ile Kudüs gerçeği arasında gidip gelen gergin bir yay gibidir. Kâh lirik bir geyiktir sözcükler, kâh ateş hattındaki savaşçıdır. Kudüs, somut bir mekan olduğu kadar, soyut bir algıdır da. Onun için çoğuldur Kudüs ve anne. Anne Kudüs’tür, Kudüs de anne.
Kudüs, ilk ve tek Gök Yolculuğu’nun, Mirâc’ın mekânıdır. O yüzden Nuri Pakdil düşüncesinin, dolayısıyla Nuri Pakdil şiirinin metafizik yolculuğuna kaynaklık eden güçlü bir imgedir. Medeniyet haritasının da temel ve vazgeçilmez ayaklarından biri.
Şiirin tüm has damarlarında, tüm ana duvarlarında, tüm sağlam kolonlarında ideolojinin sarsılmaz biçimde var olduğu bir inşadır Nuri Pakdil şiiri. Bu inşada lirik bir kucaklama, sonsuz bir şefkat olarak sanatın tüm incelikleri vardır. Çok güçlü damarları olan şiirlere imza atmış bu çok yönlü yazarın şiirlerinin dergi sayfalarından çıkarılıp kitaplaştırılmış olmasıyla, “şair” Nuri Pakdil’i de doğru biçimde görmüş oluyoruz. -
Askin Son Nefesi
Hiç âşık oldunuz mu?
Sevdiniz, sevildiniz mi hiç?
Aşkı biliyor musunuz?
Aşkı yaşamak ister misiniz?Bu kitap tam size göre…
Aşkı bilmeden aşk anlatılmaz.
Aşk, herkesin bildiği bir kelime…
Ama herkesin hissettiği bir duygu değil.Şems-i Tebrizi’nin aşkı anlatılıyor bu kitapta…
Daha önce onlarcası anlattı…
Her anlatan, kendi aşk anlayışını anlattı…
Kimi Şems-i Tebrizi’yi Mevlana’nın aşığı gördü. Kimi kendine âşık. Kimi
Allah aşkından bahsetti, kimi Kimya’ya duyulan aşk kıskançlığından.
Kimi asırlar öncesinin bu aşkını, Leyla Mecnun sevdası gibi yorumlardı… Kimi aşk kelimesini günümüzün bedensel sevişmeleriyle yorumladı.
Kimi sapık duygularına… Kimi iğrenç arzularına Şems-i Tebrizi ile Mevlana aşkında temeller aradı…Hiç âşık olmadınız mı?
Okuyun…
Âşık olacaksınız…
Kime mi?
Tabii ki biricik aşkınız -
Aşkın Elif Hali
“Bir gün eşi Mevlana’ya sorar;
-Bu kadar âşıksın Mevla’ya, şükürler olsun…
Bu aşkı yaşayıp yaşatana…
“Peki bana ne kadar âşıksın” diye sorar…
Mevlana şöyle cevap verir;
-Sen benim;
Yaratan’dan ötürü yaratılanı sevişim,
Bir adım gelene on adım gidişimsin…
Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin…
Sen benim;
Bugünüme şükür,
Yarınıma dua edişim,
Azla yetinişim,
Çoğa göz dikmeyişimsin,
Ve sen benim;
Kapanmayan avuç içimsin… -
Atasözlerinin Çıkış Hikayeleri
Derler ki…
Gökyüzüne yamanmış el ayası kadar bir bulut, kendisini sürüyüp dağıtacak hafif bir rüzgâr bekliyordu. Ama ne gökte, ne yerde yaprak kımıldatacak bir esinti vardı… Sapsarı bir sıcak; kırışık ensesinden oklanmış sarışın bir dev gibi, bozkıra yüzükoyun uzanmış yatıyordu…”
•Sevgili öğrenciler; her hikâyemizin altında, o hikâyede geçen kelimelerin günümüz Türkçesini, hikâyelerin özetini ve atasözlerinin anlamını bulacaksınız…
•Kıymetli öğretmenler; bu çalışmamızı öğrencilerinizle paylaşıp; Anadolu kültürü ve edebiyat açısından inceleyip, değerlendireceğinizi umuyoruz…
•Değerli okuyucular; “Atasözlerimizin Çıkış Hikâyeleri” adı altında sunduğumuz hikâyelerde, bir “mesel” veya bir “öykü” tadını bulacağınıza inanıyoruz… Bu başucu kitabında, zevkle okuyacağınız (77) Atasözümüzün çıkış hikâyesiyle geçmiş zamana bir yolculuk için var mısınız?… -
Attila-Avrupayı Dize Getiren Türk
Attila’ydı o.
Erken yaşlarından itibaren cesareti ve iradesiyle aman vermez bir rakip olarak çıktı herkesin karşısına.
Diplomatik esir olarak Roma’ya gönderildi. Müthiş bir savaşçı olarak Hun ülkesine döndü.
Verdiği mücadele sadece düşmanlarına karşı değildi.
Kardeş bildikleri onu hiç ummadığı yerden de vurmak istediler, direndi.
Hem Doğu hem Batı Roma’ya hükmetti.
Tarihte ilk kez Papa’ya diz çöktürdü.
Doğuda Sasanilere geçit vermedi.
Ve bin yıllara uzanan bir isim bıraktı geriye.
Attila’ydı o. -
Ayasofya’nın Gözyaşları
Esaret altında bir şehir,
Gülhane Parkı’ndan yola çıkıp Alemdar Caddesi’nden yukarıya doğru sert ve hızlı adımlarla yürüyen bir Fransız taburu At Meydanı’na varınca Ayasofya Camisi’nin avlusuna açılan kapıya doğru yöneldi. Kapının önüne gelince sert bir emirle durdu. Fransız komutan kararlı bir ses tonu ile kapıda nöbet tutan askere seslendi:
Acele burayı boşaltmalısınız alınan karar doğrultusunda bu kiliseye biz yerleşeceğizMefkuresini her şeyin üstünde tutan bir imam Ömer Hoca:
Esaret altındaki Ayasofya’nın Sultanahmet’in duvarlarında yankılanan inlemeleri dağlar yüreğimi. Ayasofya’nın gözyaşları dökülür kalbimin orta yerine. Minarelerin hıçkırıkları yüreğimi dağlar. Diz çöker orada dakikalarca ağlarım onlarla beraber, ağlamayı unutmuş milletimin yerine.Aşkı ile idealleri arasında sıkışan bir genç Yasin,
“Seni tanıyalı yönüm, yolum şaştı. Seni tanıyalı günüm, gecem karıştı. Seni tanıyalı rüyam ile hülyam çatıştı. Ekmeğime ballı zehir karıştı. Ölümle canlılık iç içe geçti bende. Bedenim yaşarken ruhum öldü sanki. Ah be yangın! Yok muydu tutuşturacak onca yat, kat ve konak geldin de bu viraneyi tutuşturdun? Ah be aşk yok muydu ki yıkacak onca dertsiz ve gamsız gönül vardın bu aşiyanı yıktın!” -
Ayrılık Sevdaya Dahil
“Epeyce kadın gizlice erkek” sözde kadınlar, mevsimlik sevdaların unutulmuş kızları, tasaları gizli cam güzeli kızlar, Sansaryan Han’da sorgulananlar, kullanılmış yüzlerini aynalara bırakan muhbirler, derinlemesine yalnız tutuklular, mağlup sarhoşlar, parmak uçlarından yıldızlar damlayan adamlar…
Attila İlhan birbirinden sahici insanlarıyla kent resimleri çiziyor bize. Tanıyoruz o insanları; kimi ben, kimi sen, kimi o…
Bizler… -
Bab-i Esrar
Ahmet Ümit’ın son romanı, Bab-ı Esrar…
Yaşamı, aşkı ve inancı yeniden düşünmek için…
Yedi yüz yıldır çözülemeyen sır; Şems-i Tebrizi cinayeti…
Yedi yüz yıldır süren bir sevda; Şems-i Tebrizi ile Mevlânâ
Bab-ı Esrar sadece bir gerilim romanı değil, aynı zamanda bir sırlar kitabı. Fantastik öğeleri kullanarak çok katmanlı bir dil yaratan Ahmet Ümit bu yapıtında Mevlevilik temelinde din ve inanç üzerine ilginç sorular soruyor. Din ile aşk arasında, inanç ile sevda arasındaki ilişkiyi bambaşka bir açıdan gözlerimizin önüne seriyor.
Dünyayı, yaşamı, inancı ve aşkı, yeniden düşünmemiz, yeniden araştırmamız, yeniden okumamız için… -
Babalar ve Oğullar
İvan Sergeyeviç Turgenyev (1818-1883): Yapıtlarıyla, 19. yüzyıl Rus klasikleri arasında Avrupa’da ve ülkemizde ilkönce çevrilen ve tanınan yazarlardan biri olmuştur. İlk Aşk ve İlkbahar Selleri’nden Duman ve Ham Toprak’a pek çok nitelikli öykü ve roman yazmış olmasına karşın, Turgenyev adı günümüzde de, 1862’de yayımlanan ve nihilizmin simgesine dönüşen oğul Bazarov tipini yarattığı Babalar ve Oğullar romanıyla özdeşleşmiş gibidir.
Ergin Altay (1937): Yusuf Ziya Ortaç’ın Akbaba dergisinde yayımlanan ilk öykü çevirisi Zoşçenko’dan günümüze, son elli yılın en önemli Rusça çevirmenlerindendir. Dostoyevski ve Tolstoy kadar, Gogol, Gonçarov ve Çehov da Altay’ın yetkinlikle dilimize kazandırdığı yazarlar arasındadır.
-
Bana Sana Ona Dair oykuler
Her insan, her yaşam özeldir…
Doğumla ölüm arasında kimi zaman koşuşturma kimi zaman derin bir sessizlik içinde geçip giden yaşamımızda, sevindiğimiz, hüzünlendiğimiz, pişman olduğumuz, sükûnetle veya heyecanla karşıladığımız sayısız anlarımız vardır.
An vardır, ışık olur, rehber olur hepimize; gönülden gönüle çoğalıp, yol bulup gider.
An vardır, bir ömür hatırlanması ruh ve bedene ağır bir yüktür.
An vardır, tebessümle dilden dile aktarılıp hayata coşku katar.
Ve an vardır, güldüğümüz, ağladığımız, hayata tutunduğumuz, unutamadığımız, umutlandığımız olaylar barındırır.
Bu kitapta Anadolu insanımızın yaşadığı anlardan bir demet yer almaktadır.
Kim bilir belki siz de bir anınızı burada bulacak veya yaşanan bir anıdan kendinize bir pay çıkaracaksınız.
Elinizdeki eserde bana, sana, ona dair hikâyeleri okuyacak, bulacaksınız.
Anlatılanlar hepimizin hikâyesi… -
Başlarım Senin Aşkına
Dünyanın boş ve aldatan yüzüne dönüp “başlarım senin aşkına!” dedikten sonra Allah’a yönelip “RABBİM önceden hazır değildim şimdi iznin olursa seve seve BAŞLARIM SENİN AŞKINA” diyeceğiniz bir kitap…
Hakikatler gönlünde bir sarsıntı oluşturmuyor mu, yoksa uyanmak için hâlâ yerin göğün sarsılmasını mı bekliyorsun?
Ve anlarsın zor sorular ancak kaliteli öğrencilere sorulurmuş
İmtihanın bu yüzden ağırmış, anlarsın.
Ve anlarsın ateş İbrahim’i yakmadıysa,
Balık Yunus’u yemediyse,
Bıçak İsmail’i kesmediyse,
Deniz Musa’yı boğmadıysa,
Kuyular Yusuf’ları almadıysa,
Sen de anlarsın umutlarını kün fe yekün’le büyütmen gerektiğini.
Ve anlarsın,
Allah azze ve celle geciktiriyorsa, güzelleştiriyordur.
Sabret…
Sabret…
Anlıyorsun değil mi? -
Bati Notlari
Batı’ya dair tespitlerin yapıldığı bir kitap ‘Batı Notları’; iyiki okudum diyorum. Yazarın daha kitabın başında kurduğu şu cümle özet mahiyetindeydi: “Ama öykünmekle, inançları davranışları farklı uluslara göre düzenlenmiş kurumları almakla, onların aynısını kurmakla, ulusal birleşime varmak mümkün müydü?”
Batı bu kadar samimi bir şekilde, ancak bu kadar güzel yazılabilirdi. Bir dostumdan dinliyormuş gibi okudum Batı Notları’nı. / Ayşegül Toprak
‘Batı Notları’, Nuri Pakdil’in Paris, Brüksel ve Roma’ya yaptığı gezinin notlarını içeriyor. Batı Notları’nda Nuri Pakdil, tarih bilincine sahip Müslüman bir yazarın bakışıyla Batı’yı, Batı toplumlarını eleştirel bir gözleme tâbi tutuyor.
Sunuş yazısında, şöyle deniyor: “Yalnızca izlenimlerimi değil, Batı’nın bende yaptığı çağrışımları da yazdım. Şunu da belirteyim: Bilinen gerçeklere yeni bir şey eklenmedi. Ama bunlarla, uygarlık sorunlarımıza az çok değiniliyorsa, bu gerçeklerin sürekli yazılması ve üzerinde düşünülmesi zorunludur.”
Uzun yıllar sonra, kimi küçük eklemeler ve değişikliklerle yeniden basılan Batı Notları, genç okurlara Nuri Pakdil’i yakından tanımaları için bir imkân kabul edilmelidir. / Şaban Abak -
Ben Pıhtı
Maddeyle çerçevelenmiş olan modern insanı içsesine yakınlaştıran bir seslenişle konuşuyor yazar…
‘Ben, Pıhtı’; bir varoluş, kendini inşa, bir arayış, kendini bilme ve bulma çabasının hikâyesi… İnsanoğlunun büyük hikâyesinin içinde kendine bir amaç, bir anlam arayanların kaçınılmaz yolculuğu… Zorlukların ve yoksunlukların arasından dönüştürücü gerçekliğe ulaştırmak iddiasında. İnsanın kendisiyle yüzleşmesi, ruhunun odalarında saklı duran sesler ve kelimelerle yürümesini sağlayacak pratiği gösteriyor okuruna.
Bir ayrılığın mesnevisi… Şehir şehir aradığı sevgilinin izi sıra gördüğü hakikati yıllar sonrasından O’na anlatma telaşıyla yazılmış mektuplar… Kırk başlıkta Alyahisar’dan, Suşehri’nden, Şehrafer’den, Nârlıhan’dan ruhuna dokunan her izden haberler veren hikâyeler ve anlatılar… İnsan varlığını bütün olarak bir sistem halinde keşfinin mümkün olduğunun deneyimini aktarıyor. -
Benden Vazgeçme Ya Rab
Hava karardıkça bende bir sen başlar, susamayacak kadar dolu konuşamayacak kadar yorgun gönlünü hissederim mesafelere aldanmadan. Acını anlatamazsın ama “acıyla” anlatabilirsin heybenden dökülenleri. Daha konuşmaya başlamadan ne diyeceğini bilen Rabbine açarsın avuç avuç azabını. Gaflet kalkar, şerrin içindeki hayırları görmeye başlar vicdanın. Ve anlarsın. Aslında Allah senin için çok güzel yollar yaratmış… Ve anlarsın Ateş İbrahim’i yakmadıysa Balık Yunus’u yemediyse Bıçak İsmail’i kesmediyse Deniz Musa’yı boğmadıysa Sen de umutlarını “Kün Fe Yekün” ayetiyle büyütmelisin…
-
Beni Göremezsin
Çok etkilendiğimi belirtmeliyim. Alim AKCA gerçekten de bir tahkiyeci ve romancı. Dili kullanma biçimi, muhayyilesi, kurgu yeteneği harikulade.
Sadık YALSIZUÇANLAR“İnsan bazı bazı bir ağaçtır; yürüyüşü o kadar ağırdır ki hareket ettiğini göremezsin. Bazı bazı bir ceylan boynudur aslan ağzında; kanından dolayı onu sevemezsin. Bazen bir ev olur insan, içi kalabalıklar ve yalnızlıklarla dolup boşalır. Bir gün ateş olmuştur, yakar. Bir cami temelindeki manastır taşıdır. Bir gün bakmışsın bir gemidir, uzaklara giden… Yanan, esen, ışıyandır insan. Dünyada görünen ne varsa insandır…”
Edebiyat literatüründe iz bırakacak özgün bir eseri Mevsimler Kitap olarak kıymetli okurlarımıza sunmaktan dolayı mutluyuz