-
Coğrafyada Grili Savaş
Zihnimden aşağı yığılan cümlelere aradığım hikayeleri buldum. Damıttığım küçük hikayelerden yürek dolusu öyküler doğdu. Nabzının ritmini virgülleyecek, bilincini sürükleyecek sonra da bir kenara geçip seni dinleyecek.
Evet! Evet!Kayıp hikayeler var bu sayfalarda. Kırmızı bodur tramvayın ardına sen de takılacaksın. Bronz tenli küçük bir kızın el izleri, şehidin kapanan perdesi, gölgeye sarılan yürekler, kışı baharla silecek umutlar var. Bıçak ağzı gibi keskin, şalın rengi gibi narin, ruhunda iz bırakacak ortak öyküler var. Hepsi benden değil burada senin de hikayen var. Hadi sayfaları çevir ve soluklan.
Sahi kırmızı bodur tramvaya bindin mi hiç? -
Defter Gibi Kitap
Tam 40 gün oldu.
Her gün geldim başucuna.Kendimi senin gittiğine inandırmak için her sabah koştum geldim.Bazen yalnız geldim,bazen Sema ile.Ama hep çantamda lacivert kaplı kitapla geldim.
İşte bugün huzurundayım.40 gündür sensiz lakin sabırlıyım.Elime aldığım günden beri açmaya cesaret edemediğim bu kitabın kapağını,senin huzurunda açmaya geldim.
Öyle bir okuyacağım ki kendim yazmış gibi değil kendime yazılmış bir kitap gibi. -
Delikanlı
Dostoyevski, Delikanlı’da baba-oğul arasında yaşanan değer çatışması ekseninde, 19. yüzyıl ortası Rus toplumunun geçirdiği ideolojik dönüşümün izini sürüyor.
Delikanlı, kadın düşkünü bir toprak sahibinin gayrimeşru çocuğu olan on dokuz yaşındaki Dolgorukiy’in, St. Petersburg’da bir araya geldiği babası Versilov’la yaşadığı çatışmaların anlatısıdır. Baba ve oğlun duygusal, ideolojik ve ahlâki tartışmaları etrafında şekillenen uyuşmazlıklar, Dolgorukiy’in zıtlıklarla dolu yaşam öyküsünü ortaya koyar. Dostoyevski’nin son romanı olan Karamazov Kardeşler’den önce kaleme aldığı Delikanlı, yazarın diğer eserlerindeki felsefi ve politik sorunlardan uzak olmakla birlikte, odağındaki insanlar arası ilişkilerle ve psikolojik incelemelerle öne çıkıyor.
“Dostoyevski’nin tüm büyük romanları bir yana, Delikanlı farklı bir yerde durmaktadır. Büyük sorunları ve çelişkileri tartışmaz yazar burada. Basit, gündelik durumları ve yaygın insani tutkuları kullanarak oluşturulan bu roman, incelikli, gerilim dolu ve nefes kesici bir başyapıttır.” -
Deneme Çekimi
Hiç girmediğim sokaklardan geçeceğim. Kesmetaş kaldırımların üzerinden, balkonların altından, ırmağın kıyısından, sesimin yankısını çoğaltarak geçeceğim geçilmez sanılan tüm
geçitlerden.
Bir İbrahim ateşi saracak bedenimi. Firavun’un beynine hücum edeceğim.
Geçeceğim ırmaklardan bir bir.
Bütün yanlış saatleri doğruya ayarlayıp, şehrin yıkık dökük sokaklarından üstüm başım toz içinde geçip, bu yeryüzü bizimdir bizim olacak diyerek çığlık çığlığa;
Ey Kudüs kalbim ol
Ey Kudüs kalbim ol diye diye
Gireceğim bir şehrin kapısından. -
Divan-ı Kebir – Seçmeler (4 cilt takım)
Büyük Divan` anlamına gelen Divan-ı Kebir Hz. Mevlana` nın heyecanla, gönül coşkunluğuyla söylediği ilahi aşk şiirlerini toplayan kitabın adıdır. Beyit sayısı altı ciltlik Mesnevi beyitlerinin toplamının iki misli, yani Divan-ı Kebir` in rubai beyitlerini de dahil edersek, elli bine yaklaşmaktadır. Bu mübarek divanı Tahran Üniversitesi profesörlerinden Firüzanfer merhum büyük ebadda yedi cilt halinde bastırmıştır. Biz pek güvenilir olan bu divanı esas tuttuk. Bir Divan-ı Kebir beytinde, Hz. Mevlana şöyle söyler. `Ben sözü aşkla söylüyorum. Çünkü dersi aşktan alıyorum. Ben canımı onun önüne koyuyorum, ona armağan ediyorum, çünkü o pek azını kabul eder, her şeyi kabul etmez.` Hz. İkbal de bir şiirinde `Bir müslüman aşık değilse kafirdir.` demiştir. Hz. Mevlana da `Ben aşkı olmayan kişinin insanlığını inkar ederim.` (Divan-ı Kebir,III/1610) buyurmuştur… Yani bu şiirleri diğer şairlerin şiirleri ile mukayese etmeyiniz; bunlar ilahi aşk ile kendinden geçmiş bir velinin gönlünden gelen sesleridir.
-
Doğunun Limanları
Amin Maalouf, Osmanlı İmparatorluğu’nu, etnik çatışma ve çözülmeyi, Avrupa’yla Doğu’nun, dillerin ve dinlerin tanışma noktası Doğu Limanları’nı anlatıyor. İnce dokunmuş bir tarih örtüsüne işlenmiş kentler ve yaşamlar var bu satırlarda.
-
Dünya Dedikleri
.Müslüman bir entelektüel sorumluluğu içinde, gezme imkânı bulduğum ülkelerin sosyal ve siyasal yapılarına, insan davranışlarına ve alışkanlıklarına, eşyaya, çevreye ve tabiata bakış açılarına kısaca medeniyet tasavvurlarına dair ipuçları yakalamaya çalıştım. Kâh imrendim, kâh isyan ettim, kâh ağladım, kâh eleştirdim. Ama genelde, kendi yetiştiğim iklimle gezdiğim farklı iklimleri hep kıyasladım. Ancak vardığım sonuç bundan tam 150 yıl önce Tanzimat’ın meşhur şairi Ziya Paşa’nın gezilerinin sonunda vardığı sonuçtan farklı değildi. Anlaşılan 150 yıldır bu topraklarda pek de bir şey değişmemişti:
“Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşâneler gördüm,
Dolaştım mülk-i İslamı bütün virâneler gördüm.” -
Efendiler Bağı Davut Sulari Yaşamı ve Şiirleri
Âşık tarzının Veysel’den sonra üç veya dört dikkate değer isminden söz edilebilir: Erzurumlu Reyhanî, bilhassa siyasal taşlamalarıyla ünlenen Mahsûnî, tek başına bir yöreyi ve bir sevdayı taşıyan mızrabı ve sedası harikulade olan Neşet Ertaş, Erzincan’dan en güzel deyiş ve nefeslere imza atan Daimi ve son olarak yine Erzincan’ın Çayırlı beldesinden Davut Sularî…
Doğu Anadolu bölgesinde asırlar ötesinden günümüze kadar ulaşan efsaneler, menkıbeler ve deyişleri sazıyla yeni bir forma büründüren, şiirleştiren ve dillerden hiç düşmeyecek türkülere dönüştüren Âşıklık geleneğinin son yüzyılda yetiştirmiş olduğu en önemli temsilcilerinden bu büyük ustanın; Aşık Davut Sulârî’nin hayatı, sanatı ve şiirleri bu çalışma sayesinde okurla buluşuyor. -
Ehliyetsiz İktidar
Sabahattin Ali’nin gazete ve dergi yazıları çoğunlukla edebî, siyasî ve siyasî mizah türünde yazılardır. Bunlar arasından öne çıkanları ise siyasî olanlardır. Siyasî yazılarında temel memleket meselelerini ele almış, Türkiye’nin batıyla olan edilgen ilişki biçimini ve hükûmetin halka yönelik politikalarını açıkça eleştirmiştir. Elbette bu yazılar zülfüyâre dokunacaktı. Nitekim öyle oldu ve kısa zaman içinde Sabahattin Ali’nin kalemi kırıldı. İzmir’de çıkan haftalık Zincirli Hürriyet gazetesinde yayımlanan ve 5 Şubat 1948 tarihini taşıyan “Asıl Büyük Tehlike Bugünkü Ehliyetsiz İktidarın Devamıdır” başlıklı son yazısı ile ölüm tarihi olan 2 Nisan 1948 arasındaki yakınlık, Sabahattin Ali hakkında verilmiş olan hükmün hemen uygulamaya geçtiğini gösteriyor. Hükmün gerekçesine dair ipuçlarını, aslında dönemin hükûmetini herkesin anlayacağı açıklıkta ve oldukça sert bir üslûpla eleştiren bu yazıda bulmak mümkündür.
Yayınevimiz, Sabahattin Ali’nin bütün eserlerini yeniden yayımlarken onun düzenlemesini ve eserlerinin sağlığında yapılan ilk baskılarını esas aldı ve onları, hatırasına saygı göstererek çarpıtmadan basmayı kendine ilke edindi.
-
Ergenus Cumhuriyeti
‘-Heeeyyy burası benim Cumhuriyetim. Evet, buraların tek sorumlusu benim artık. (işaret parmağımla çocukları küçümsüyordum)
Hey siz zavallı halkım. Sadece benim için çalışacaksınız. İyi haber, artık okul yok! Kötü haber; ben varım hahahhhahha!
Çocuklar gülüyordu. Hasan; pek kıymetli efendimiz. Size Trabzon’dan en nadide çayları getireyim’ Dedikten sonra; in aşağıya hamsi kafa. Düşüp biyerunu kıracaksun.
Nadim: hey kardeşim dikkat et! Cumhutiyetini ilan ettiğin gün devrilme de aman!
Tuğberk ne dese beğenirsiniz! ya gelsene daha anlatacaklarım vaarr!
Uzaya kaçsam bağırır uzay mekiğinin arkasından. Anlatacaklarım bitmedi gel buraya!
Cihad her zamanki gibi tepkisiz dinledi dinledi çaktırmadan güldü sanki biraz.
-İn aşağıya in! Sen kursan kursan Ergenus Cumhuriyetini kurarsın! Demişti. Çok sevmiştim bunu. Baya güldük.
Ergenus Cumhuriyeti !
Hiç tuhaf değil. -
Evini Yıkan Derviş
-Sor evlat, hiç usanmadan, sadece sor Cevabın varlığı soruya muhtaçtır. Sormasını bilmezsen cevabı bulamazsın, aramazsan bulamazsın! Evini yıkan derviş kitabı ne kuru bir biyografi eğitimi, ne de tamamen hayal ürünü olan öyküler derlemesidir. Bu kitap daha çok okurun Zerdüşt ve Mahbe’deki ortak paye olan “aramak kavramının alev alev kavurucu yangınında daralıp, Selman’ın bulduğu vahada ferahlayabileceği ve bir solukta okuyabileceği bir eserdir. Günümüzden yüzyıllar evvel yaşanmış bu kıymetli olayların, bugünün inanç eksenli problemlerine ilk günkü sıcaklığıyla birtakım mesajlar verebileceğini düşündüğümüzden, kıymetini de tarihselliğinden ziyade manalarında görüyoruz. Bu açıdan Evini Yıkan Derviş kitabı okunmaktan çok düşündürmeyi amaçlamaktadır
-
Evlerimizi Kaybediyoruz
Yerlilik kavramlaştırması, insanın “halifetü’l arz olarak yaradılışının neticesine bağlıdır. Herkes yerli olabilir mi? Bizim anlattığımız yerli’nin “Amerikan yerlisinden farklı olmasını sağlayan bir hususiyet var. Bir toprakta üç bin yıldan beri yaşamak sizi yerli kılmayabilir. Yerlilik, “halifetü’l arz olan insanın dünyadaki yürüyüşüdür. Bizi yeryüzünde, yer-li yapan şey, Âdem’in yer’e indirilişinden sonraki eylemlerini hatırlamamızı icbar etmektedir. Âdem (as)’in yeryüzüne indiğinde tesis ettiği üç kurumsal tavır, bütün nebilerce yeniden rücu edilen başlangıç noktası sayılmıştır: Mescid’in inşası, toplumsal akitler, maişetin ve pazarın tanzimi. Bizi yer-li kılan hakikat, inancımızın aramızdaki hukuka, helal lokmanın kaynağı olan üretimin – alım satımın zahir olduğu pazarın teşkiline, toplumsal değerlerimizin ibadetgâhlarımızın çevresinde inşasına yönelmiştir. Kitaptaki makale ve yazılar yer-lilik kavramından yola çıkan insanın ilk durağını yani “aile/ev/mahalle”yi ele almak gereğinden hareket ediyor. Özelde İslâmcı kadına ama umumiyetle yeryüzünün tüm kadınlarına “evsizliğini hatırlatan bu makaleler ile yer-li (“halifetü’l arz) olmanın gereğini işaret ettik. Müslüman erkek – kadına, “evine dön – kendine dön demek istedik. Modern dünyaya Müslümanca bir cevabımız var. “Halifetü’l arz biziz; Yer-li biziz.
-
Fahrenheit 451
“Yazılmış en iyi bilimkurgu romanı. İlk okuduğumda, yarattığı dünyayla kâbuslar görmeme sebep olmuştu.” -Margaret Atwood “Öyle bir eser ki, hakkında ne söylesem eksik kalır.” -Neil Gaiman Hugo En İyi Roman Ödülü Prometheus Şeref Kürsüsü Ödülü Ray Bradbury sadece bilimkurgunun değil fantastik edebiyatın ve korkunun da yirminci yüzyıldaki ustalarından biri. Bilimkurgunun “iyi edebiyat” da olabileceğini kanıtlayan belki de ilk yazar. Yayımlandığı anda klasikleşen, distopya edebiyatının dört temel kitabından biri olan Fahrenheit 451 ise bir yirminci yüzyıl başyapıtı. Guy Montag bir itfaiyeciydi. Televizyonun hüküm sürdüğü bu dünyada kitaplar ise yok olmak üzereydi zira itfaiyeciler yangın söndürmek yerine ortalığı ateşe veriyordu. Montag’ın işi ise yasadışı olanların en tehlikelisini yakmaktı: Kitapları. Montag yaptığı işi tek bir gün dahi sorgulamamıştı ve tüm gününü televizyonla kaplı odalarda geçiren eşi Mildred’la beraber yaşıyordu. Ancak yeni komşusu Clarisse’le tanışmasıyla tüm hayatı değişti. Kitapların değerini kavramaya başlayan Montag artık tüm bildiklerini sorgulayacaktı. İnsanların uğruna canlarını feda etmeyi göze aldığı bu kitapların içinde ne vardı? Gerçeklerin farkına vardıktan sonra bu karanlık toplumda artık yaşanabilir miydi? Fahrenheit 451, yeryüzünde tek bir kitap kalacak olsa, o kitap olmaya aday. “Mutlu olmamız için gerekli her şeye sahibiz, ama mutlu değiliz. Bir şey eksik. Etrafa bakındım. Ortadan kaybolduğunu kesinlikle bildiğim tek şey, on-on iki yıldır yaktığım kitaplardı.”
-
Fareler ve insanlar
Fareler ve İnsanlar, birbirine zıt karakterdeki iki mevsimlik tarım işçisinin, zeki George Milton ve onun güçlü kuvvetli ama akli dengesi bozuk yoldaşı Lennie Small’un öyküsünü anlatır. Küçük bir toprak satın alıp insanca bir hayat yaşamanın hayalini kuran bu ikilinin öyküsünde dostluk ve dayanışma duygusu önemli bir yer tutar. Steinbeck insanın insanla ilişkisini anlatmakla kalmaz insanın doğayla ve toplumla kurduğu ilişkileri de konu eder bu destansı romanında. Kitabın ismine ilham veren Robert Burns şiirindeki gibi; “En iyi planları farelerin ve insanların / Sıkça ters gider…”
-
Faydasız Randevu
Faydasız Randevu’nun Türkiye’ye çorbada tuz misali bir faydası dokunması benim için hayatî bir önem taşımasaydı ne bu kitabı, ne de herhangi başka bir şeyi yazardım. Uyduruk ifade ve ibareler içinde boğulmuş insancıkların “çağına tanıklık etmek” faaliyetine yüksek bir değer atfettiğine “tanık oldum”. Onların her birini birer insancık görmem hepsinin işin doğrusuna yanaşmaktan imtina etmesi, doğrudan ölümden korkar gibi korkmalarıdır. İşin doğrusu Allah’ın birliğine şehadetle onun yolunda şahadetin birbirinden ayrılmayacağıdır. Ben solcu görünerek Türkiye’nin sosyalist bir idareye kavuşmasına engel olanları gördüm. Hiçbir şekilde onların arasında değildim. Onlardan biri değildim. Müslüman görünerek Türkiye’nin İslâmî bir idareye kavuşmasını engellemiş olan ve halen Türkiye Cumhuriyeti’nin haritadan silinmesi yolunda yelken-kürek telaş içinde olanlar ise beni aralarına almadı. İstemiş olsam dahi onlardan hiçbiriyle tesanüte varan anlaşma mahalli paylaşamadım. Ömrümün sona ermesine çok zaman kalmadı. Çocukluğumdan beri her vesileyle koşa koşa ve büyük bir hevesle kavil mahalline varıyorum. Şimdiye kadar orada kimseyle karşılaşamadım. Randevu gerçek; ama faydasız.
-
Felsefeden Acil Çıkış
Boş bir kitap sayfasında bile bir ağacın hayat hikayesi vardır, eğer bizim yazacağımız şeyler o ağacın hayat hikayesinden daha önemsizce fiziksel ve düşünsel erozyonlara sebep olmamak gerekir…
Felsefe; Antik Yunan’da taşın üstüne oturarak konuşan erkeklerin dedikodusundan ileri gidemedi.
”Boş adamların başucu kitabı” olmaya aday bu kitabını kendini dolu sanan insanlara derin ve ince bir eleştiri kitabı olduğunu da sanmayınız, mesele hiçbir şey yapmadan çok şey yapabilmenin yani nasıl derler kalem oynatmadan destan yazmanın cesaretini gösterebilmektir.
NOT:BU KİTABIN SAYFALARININ TAMAMI BOŞTUR.YAZAR KENDİSİNDEN SONRA BOŞLUĞU DOLDURACAKLARIN BU SAYFALARI DOLDURMASINI İSTEMEKTEDİR.BASIM HATASI SÖZKONUSU DEĞİLDİR.
-
Galiz Kahraman
Bütün zamanların kahramanı olan bir insanın hikayesidir bu. O hem herkes hem de hiç kimsedir. Dünyadan alacağını tahsil etmeye gelmiştir. Çünkü, Tanrı dahil herkesin ona borcu vardır. Vebaline girilen tüyü bitmedik yetim işte odur. Kadim zamanlardan beri hakkı yendiğine göre, sonlu ama sınırsız bir evrenin engin ve derin merkezi olarak insan olmanın, “olmasa da olur” halini icra etmesinde hiçbir sakınca yoktur. Romantik bir insafsızlığın bakir tacizcisi olmak sonuna kadar hakkıdır. Sıradanlığın üst insanıdır o. Asiliğiyle asilleşememesi umurunda bile değildir. Onun umurunda olan tek şey, sadece ve sadece kendini algılamak, kendi küçük âlemine sığan kainatı kabul etmektir. Çünkü bilmektedir ki, gerçek bilgelik de zaten budur.”
-
Gayrıresmi Hayatlar
Ortadoğuda yaşanan çileli hayatlar üzerine kurulan insan pazarı. Mülteci kamplarında ölüme terk edilen çocuklar;
hastalık, açlık, sefalet..
Mülteci olmak…
Yaşamları sınırlandırılmış hayatlar ve sınırlar arasına sıkıştırılmış dramatik hayat hikayeleri.