Sehe 561–580 zwischen insgesmt: 805

  • Ulak Tuna’nın Sırrı

    Devlerin Savaşında Bir Çocuk Artık gerçek bir Hilalî olan Nuri, Vehimi Orhun Çelebi ve diğer Çelik Hilal savaşçılarıyla birlikte Tuna nehri kıyılarına doğru yola çıkar. Özel bir görev için gittikleri Tuna boylarında, birbirinden ilginç olaylar peşlerini bırakmaz… Tuna nehrindeki sır da ne? Nuri, Tuna’daki dev balıkla tek başına başa çıkabilecek mi? Korkunç bir güce sahip olan Kont Sadnakar’ın eline düşen Vehimi Orhun Çelebi ve Çelik Hilal fedaileri kurtulabilecekler mi? ULAK serisinin ikinci kitabı olan Tuna’nın Sırrı ile Ulak Nuri’nin hikâyesindeki bu sorulara yanıt bulacak, birbirinden heyecanlı maceralarına ortak olacaksınız.

    6,79
  • Ulak Viyana Kapılarında

    Devlerin savaşında, tarihin gerçek savaşçılarından biri olmakta kararlı olan Ulak Nuri, Mohaç Muharebesinde altı yüz elli yedi yıllık Macar Krallığı’nın yok oluşuna tanıklık edip Viyana kapılarına dayanırken hayata dair soruları sormaya devam ediyor… “Peki; zafer, savaş denen bu kâbusun neresinde ? Zaferin mutluluğu, hazzı, görkemi nerede? İnsan zafer için savaşmaz mı? Muzaffer adam, aynı zamanda gururlu ve mesut adam değil midir? Hangi destanda mutsuz bir cengâvere rastlıyoruz ki?”

    6,79
  • Umudun Beşinci Mevsimi

    İnsan en dibe düştüğünde bile ne zaman çıkacağını düşünür çünkü umut
    etmek en güzel teslimiyettir. Toparlanmamız hatta her şeye yeniden
    başlamamız gerektiğini biliriz. Tam da bu noktada geçmiş anıların yansıması ile
    iyi olacak yarınları düşlemeye başlarız. Bazen ufak bir cesaret kırıntısı her şeyi
    düzeltmeye yeter. En zor anda bile bir çıkış yolu vardır her zaman. Kendini
    bırakma karanlığa, gitme kendinden; sen kendinden gidersen kimse uğramaz
    kalbine. Gülümsesin yarınların. Bu beşinci mevsimi en çok sen hak ettin.

    Her insan kendi mevsimini taşır yüreğinde. Yaşanmışlığın getirdiği
    tecrübe ile beşinci mevsimi sığdırır dünyasına. Kimine yaz kimine kış kimine
    bahardır hayat. Ve sabredenlerin sonu çiçekli yollardır her zaman. Dua, umut,
    sabır ile güzel insanların sonu hep bahar olur.
    devamını oku

    7,94
  • Umut ve Sorumluluk

    Umut ve Sorumluluk, siyasî ve kültürel meselelere titizlikle eğilen Atasoy Müftüoğlu’nun eleştirel merakını diri tutmasının yanında eleştirel mesafesini korumasının hâsılası olan söyleşileri içeriyor.

    Kitapta son yıllarda bütün dünyada politika analizlerinde sıkça kullanılan, neoliberalizm, popülizm, emperyalizm, seküler kesinlikler, postkolonyalizm gibi kavramlara da atıflar söz konusu. Meseleler genellikle İslâm dünyasının karşı karşıya kaldığı sorunlarla birlikte tartışılıyor. Metinlerde, bir tarih felsefesine sahip olarak umutlu olmanın değeri; zihinsel sömürge durumundan kurtulmanın gerekliliği; neonurculuk eleştirisi; dünyada ve Türkiye’de İslâmcılık bağlamındaki gelişmeler öne çıkıyor. Her halükârda söyleşiler, yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinin politik altüst oluşlarını anlamlandırmaya çalışmanın ötesine uzanan bir bakışa sahip.
    Atasoy Müftüoğlu, büyük umutların gerekli kıldığı dünya görüşünü, politik anlayışı, “ruhu” anlamaya çalışırken herkesi sorumluluk almaya davet ediyor. Değişik tarihlerde farklı bağlamlarda yapılan söyleşiler farklı deneyimlere bakarak, canlı bir örneklemin içinden konuşuyor. Bu haliyle Umut ve Sorumluluk, şimdinin gerçekliklerini ciddiye alarak dönüştürme çağrısı niteliğinde.

    8,90
  • Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar 2

    Üstad Ali Ulvi Kurucu Bey, Türkiye’mizde ve Müslüman ülkelerde milyonların tanıdığı bir zat… Sevimli çehresi, Muhammedî güzel ahlâkı, ruhlara hitap eden millî, dinî şiirleri ve insanı mânevi âlemlere alıp götüren gönül sohbetleri ile bir ilim ve irfan önderi… Üstad
    Ali Ulvi Kurucu Bey, bir Anadolu çocuğu… İlk feyzini doğduğu muhitten aldıktan sonra yüksek tahsilini Kahire’de yapmış; son elli altı senesini Medîne-i Münevvere’de yaşamış ve orada vefat ederek, sahabîlerin yanına uzanmış mes’ud bir insan… İslâm dünyasının mânevi ve siyâsî binbir hâdise ile sarsıldığı yakın tarihi bizzat yaşamış; önemli olayların şahidi olmuş ve mühim şahsiyetlerle tanışmış; bir Müslüman aydının, aydın bakışı ile
    bunları değerlendirmiş, bir fikir ve mânâ büyüğü… Onun hatıraları, bizler için, bir ilim, irfan ve mâneviyat kaynağı olduğu kadar, yakın tarihimiz için de bir “şifre çözücü” ve geleceğimizi tâyinde bir yol gösterici olacak…
    devamını oku

    10,24
  • Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar 3

    Üstad Ali Ulvi Kurucu Bey, Türkiye’mizde ve Müslüman ülkelerde milyonların tanıdığı bir zat… Sevimli çehresi, Muhammedî güzel ahlâkı, ruhlara hitap eden millî, dinî şiirleri ve insanı mânevi âlemlere alıp götüren gönül sohbetleri ile bir ilim ve irfan önderi… Üstad Ali Ulvi Kurucu Bey, bir Anadolu çocuğu… İlk feyzini doğduğu muhitten aldıktan sonra yüksek tahsilini Kahire’de yapmış; son elli altı senesini Medîne-i Münevvere’de yaşamış ve orada vefat ederek, sahabîlerin yanına uzanmış mes’ud bir insan… İslâm dünyasının mânevi ve siyâsî binbir hâdise ile sarsıldığı yakın tarihi bizzat yaşamış; önemli olayların
    şahidi olmuş ve mühim şahsiyetlerle tanışmış; bir Müslüman aydının, aydın bakışı ile bunları değerlendirmiş, bir fikir ve mânâ büyüğü… Onun hatıraları, bizler için, bir ilim, irfan ve mâneviyat kaynağı olduğu kadar, yakın tarihimiz için de bir “şifre çözücü” ve
    geleceğimizi tâyinde bir yol gösterici olacak…
    devamını oku

    10,24
  • Üstü Kalsın

    Ölüyorum tanrım
    Bu da oldu işte.
    Her ölüm erken ölümdür
    Biliyorum tanrım.
    Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
    Fena değildir..
    Üstü kalsın..

    4,49
  • Uygarlıkların Batışı

    Uygarlıkların Batışı, doğup büyüdüğü Lübnan’ın çokkültürlülüğünden beslenen ve bunun önemini her zaman dile getiren Amin Maalouf’un Ölümcül Kimlikler ve Çivisi Çıkmış Dünya ile başladığı düşünce serüveninde en karamsar durak. Buzdağını gördüğü halde ilerlemeye devam eden insanlık gemisi için bir taziye.

    Her ne kadar hâlâ süper güç olarak anılsa da ahlaki inandırıcılığını kaybetmekte olan Amerika; çağımızın en umut verici projelerinden biri olarak sınırları kaldırmayı amaçlayan, ancak bugün parçalanmanın eşiğine gelmiş Avrupa Birliği; umutsuzluğa kapılmış ve herkesin kendisinden nefret ettiği yanılsaması içinde dünyaya sırt çeviren
    Arap-Müslüman âlemi; yeni süper güç olma yolunda silahlanma da dahil her alanda büyük adımlarla birbirleriyle yarışan Çin, Hindistan, Rusya…

    Ve çağımızın yaşadığı muazzam teknolojik ilerlemenin büyüsü ardına saklanmış iklim felaketleri, etnik düşmanlıklar, kaybolmuş özgürlük hayali ve pusulasını yitirmiş insanlık.
    devamını oku

    7,94
  • Uyumsuzlar

    Türk hikâyeciliğinin yaşayan büyük isimlerinden Rasim Özdenören’in yeni kitabı Uyumsuzlar, büyük ustanın son dönemde yazdığı öykülerin yanı sıra, yıllar önce yazılıp bir kenarda kalmış ve yayınlanmamış bazı öykülerini de içeriyor. Özdenören’in benzersiz üslubuyla insan hallerini, aşkı ve uyumsuzları anlattığı öyküler, edebiyatımızı bir adım daha ileriye taşıyor.

    6,79
  • Uzak Ülke

    1890’ların dünyası ona ziyadesiyle aşina idi.
    Namı sadece Osmanlı coğrafyasında değil İngiltere’de, Fransa’da, Amerika’da da duyuldu. Kitapları Arapça, Fransızca ve İngilizceye çevrildi.
    Ortadoğu’nun bütün kadınları bir kale gibi Fatma Aliye’ye yaslandı.
    Sonra.
    Olanlar oldu.
    İttihat Terakki ile silinmeye çalışılan adı, Cumhuriyet döneminde tamamen unutuldu.
    Adı ne antolojilerde yer aldı ne edebiyat tarihlerinde.
    Ta ki Uzak Ülke yayınlanana kadar.
    Fatma K. Barbarosoğlu, “Uzak Ülke” dedi. Uzak Ülke’ye kelimelerden seferler düzenledi.
    Fatma Aliye’yi artık herkes Barbarosoğlu’nun kaleminden tanıyor.
    devamını oku

    11,39
  • Uzak Umutlar Şehri

    Yıllanmış bir kan davası uğruna kararan hayatlar… Aşk adı altında meşru görülen cinayetler… Ve intikam ateşiyle kavrulan yürekler… Pınarbaşı Beldesi’nin yağız delikanlısı Efruz, tanık olduğu menfur bir suçun ağırlığı altında ezilmektedir. En yakınlarının eliyle işlenen bu günah ruhunda derin yaralar açar. Geçmişin kirinden arınarak hakikatin izini sürmek isteyen Efruz için uzaklarda yeni bir yaşam filizlenecektir. Peki ya türlü suçun, günahın ve intikam hırsının kararttığı hayatlarda gerçekler gün yüzüne çıkacak mı? Aşk, dostluk, vefa ve sadakat gibi kavramların yanı sıra türlü insani haslete dikkat çeken, toplumsal ve ferdi meselelere mercek tutan, ibret dolu bir Ahmed Günbay Yıldız romanı…

    12,90
  • Uzakların Şarkısı

    Papağanlar konuşur, bunu biliyoruz. Ama “haber” verirler mi? Yahut geçmişten konuşma yetenekleri var mıdır? Kars’a yolculuk, Bünyamin, Besti Nine, Eylül, günümüzün yozlaşmış ilişkileri, psikolojik arka planlar, Gülbadem, Zencefil, Hindistan, Osmanlı İstanbul’u, ezanlar, silahlar, Sunullah Efendi, Mevleviler, Galata, kıraathaneler, Fülfül, şiirler, hüzün ve tebessüm… Genç bir yazarın kaleminden, epey olgun bir roman Uzakların Şarkısı. “Tûtî-i mu’cize-gûyem ne desem lâf değil/ Çerh ile söyleşemem âyinesi sâf değil” diyen şairin kadim izi ile, Kars’ta kendini bulmaya çalışan Bünyamin’in gündelik yolu kesişirse ortaya ne çıkar? Uzakların Şarkısı bu sorunun yanıtı olmaya talip. Roman biterken, turuncu bir yağmur yağacak. Sakın şaşırma! “Haklısın. Ruhumun içinde usulca büyüyen başka bir ruh var; ben ona mukavemet gösterdikçe etrafında dönmeye başlıyorum, tıpkı senin gibi. Bir olmalıyız. Belki birbirimize çarparak durabiliriz.”

    9,09
  • Uzun Günlerin Hasadı

    Okmeydanı’nın küçük burjuvası, İskandinavya’nın işçisi, Taksim’in sahafı ve insanlık hallerinin gözlemcisi Rehber’in dört dönemde çıkardığı yaşam muhasebesi oldukça gerçek, gerçek olduğu kadar acı. Katıldığı bir cenazeden yola çıkarak taşra insanını eleştirirken kendi şehirliliğinin eksikliklerini ortaya koyuyor, konfeksiyon atölyelerinden siyasal mücadelelere bir kentin panoramasını sunuyor. İkinci döneminde kendine biçtiği rolü oynuyor, dünyanın her yerinden gelen üniversite arkadaşlarının kültürleriyle çatışırken işçiliğe soyunuyor ve yalnızlığını imgelerle, şiirlerinin gücüyle ortaya koyuyor. Sahaflara uğrayan Taksim’in insanları çıkıyor sahneye sonra, hayat kadınları, translar, siyasi suçlular arasında bir gezgine dönüşüyor. Yargıları çok keskin, başkaları üzerinden kendi yaşamının kerterizini de bulmalı. Dört öyküye sığmış bir gençlik, buruk. Uzun Günlerin Hasadı, güçlü bir yazarın edebiyattaki ilk adımlamaları.

    5,64
  • Uzun Hikaye

    Ben o zamanlar on altı yaşındaydım, lise birde. İnce uzun bir oğlan. Saçlarım kirpi gibi dik duruyor; ne yana, ne geriye taranmıyor, beni deli ediyordu. Babam “inatsın inat… İnatçı adamın saçı yatmaz. Dedeme çekmişsin besbelli. Keşke annene benzeseydin” diyordu. Keşke…
    Annemin lepiska gibi yumuşacık, sarı saçları vardı. En çok o mavi gözlerini özlüyorum. “Benim oğlum okuyacak yüksek bir memur olacak” der, sonra da göz ucuyla babama bakardı…. Devamı kitapta.

    5,64
  • Ve’l – Asr

    “Nankör ve müstağni insanın bilmedikleri yanında bildikleri de var. O neyi, nerede ve nasıl yapacağını bilir. Ama yaptıklarının sebebini sordurtmaz. Niçin sorusunu soranlara düşmanlık gösterir. Çünkü yaptıklarının kendisine verilenleri kötüye kullanmak suretiyle yapıldığının ayan beyan oluşuna katlanamaz. Hümanizm böyle bir istiğnadır, bize hakkı tavsiye etmez, çünkü yanmamış evi ulular, yüceltir; bize sabrı tavsiye etmez, çünkü biz evi yanmış olanlara katılmaya, yanmayan evden bizim hissemize düşeni vermeye hiç niyeti yoktur.”

    9,09
  • Veba

    Camus adı çoğu okur için Yabancı romanıyla özdeşleşir. Ancak yazarın en önemli yapıtı aslında Veba’dır. Keskin bir gözlem gücünün desteklediği arı bir bilinçle Veba, yalnızca çağımızın değil, tüm insanlık tarihinin ortak bir sorununa değinir: Felaketin yazgıya dönüşmesi. Camus’nün hiçbir yapıtında böyle acı bir yazgı, böylesine şiirsel bir dille ele alınmamıştır. Veba, insanın ve ışığın şiiridir. Bu şiirde renkler alabildiğine koyu, ancak yazarın sesi o denli umut doludur. Beklenmedik bir boyuta ulaşan veba salgını tüm Oranlıları ilkin umutsuzluğa boğar, ardından Doktor Rieux, Tarron ve Grand’ın gösterdikleri dayanışma örneği, başta yetkililer olmak üzere herkese bir güç ve umut kaynağı olur. İşte Camus’nün insana bakışı ve inancı bu noktada karşımıza çıkar.

    10,24
  • Veba Geceleri

    Orhan Pamuk’un üzerinde 5 yıldır çalıştığı Veba Geceleri, 1901 yılında 3. Veba Pandemisi döneminde Osmanlı’nın 29. Vilayeti Minger adasında geçiyor. Hem sürükleyici bir siyaset ve aşk romanı hem de Pamuk’un salgın, karantina, devlet ve birey konularını bir masal havasıyla tartıştığı bu tarihi roman, konusuyla yaşadığımız günlere de ışık düşürüyor. 1901 baharında Osmanlı İmparatorluğu’nun 29. vilayeti Minger Adası’nda veba salgını baş gösterince Sultan Abdülhamit önce Sağlık Başmüfettişi kimyager Bonkowski Paşa’yı, onun arkasından da genç ve başarılı Doktor Nuri’yi salgını durdurması için adaya gönderir. Padişah kısa bir süre önce genç doktoru, sarayda hapis hayatı yaşattığı ağabeyi önceki padişah V. Murat’ın kızı Pakize Sultan ile evlendirmiştir ve Pakize Sultan da bu yolculukta kocasına eşlik etmektedir. Adada ise genç ve milliyetçi Osmanlı subayı Kolağası Kâmil, onun âşık olduğu adalı Zeynep ve her şeye yetişmeye çalışan Vali Sami Paşa ile güzel sevgilisi Marika vardır. Karantina yasaklarına itaat edilmesi için çaba harcayan bu insanların vebayla, adadaki geleneklerle ve sonunda birbirleriyle ve ölüm tehditleriyle savaşının ve yaşadıkları aşkların hikâyesidir Veba Geceleri. “Pamuk yaşayan en büyük yazar.” -LE POINT, FRANSA “Pamuk, en iyi kitaplarını Nobel’den sonra yazan eşsiz bir yazar.” -THE INDEPENDENT, İNGİLTERE “O ne bir ideolog, ne bir siyasetçi, ne de bir gazeteci. Orhan Pamuk büyük bir romancı.” -THE NEW YORK TIMES, ABD

    12,54
  • Viyana Günleri

    On seneyi aşkın bir zamandan beri Viyana gurbetinde yaşadım. Gerçi zaman zaman Türkiye’de bulunan ailemi görmek için İstanbul’a gidiyordum. Ama bu gidişlerin bir dönüşü olduğu için, gözüm arkada kalmıyor değildi. Ailem, çocuklarım ve torunlarımın hasreti bana zor
    gelse de, yüklendiğim misyon beni güçlendiriyor, âdetâ sabır zerkediyordu beynime: Okumak için despot idareden kaçıp Viyana’ya gelen bu çocukları nasıl bırakabilirdim ki? Zaten onlar, benim Viyana’daki çocuklarım gibi olmuşlardı.

    7,89