Sehe 341–360 zwischen insgesmt: 805

  • Karmaşık Duygular

    Zweig insani duyguları büyük bir ustalıkla çözümleyebilmesini keskin gözlemciliğine ve psikolojik derinliğine borçludur. Benzersiz maceralar, büyük sırlar, marazi saplantılar, duygusal ikilemler ve gerilimler, bu sayede çağları aşarak, her devrin okuruna hitap edebilen anlatılara dönüşür. Bu derlemedeki novella ve öykülerinde de, duygudaşlığı elden bırakmadan insan doğasının en iyi ve en kötü yanlarını gözler önüne serer. Bunlar sevgiye, ölüme, yitirilen ve yeniden canlanan umuda, yeniden kazanılan inanca, gençliğe ve insanın kendini keşfine dair yapıtlardır.

    6,79
  • Kaşif

    Bir ses, bir nefes arar Kâşif. Ayrı düştüğü uzak ve mutlu ülkenin kokusunu taşıyan kutlu bir nefes… Israrla bekler. Bir ağaca asar dileğini. Ağacı, rüzgârı, göğü ve toprağı şahit tutarak âleme ilan eder bekleyişini. Ne arayışın ne de bekleyişin peşini bırakır. Ardına düşer bulduğu her işaretin, her izin. İzlerin işaret ettiği yere düşer. Düştüğü yer bir düşün ta kendisidir. Bir gün duyulur sesi o aziz nefesin. Uzaktan gül siması görünür. Latif bir koku dolar Kâşif’in burnuna. İçinde dolaşıma girer o koku, geçerken değdiği yerleri yakar. Atomlarına dek kavrulur, kavrulur ve alev alıp tutuşur. Ne yana dönse odur artık, ne işitse o… Kabına sığmaz, kabında duramaz. Yola çıkar, onun izini sürmek için. Kâh gamlanır yolda, yoldan düşer kâh eğlenir yolda, yola girer. Düşe kalka iz sürerken karşılaşır onunla, o çok beklediği gül simayla… Orada dünya da düş de durur. Kelâm durur, sesler yok olur. Duyduğu tek şey, emsalsiz bakışlar karşısında delice atan kalbinin sesi olur. Bu kitap, tamamlanmak üzere kayıp parçasını arayan ruhların hikâyesidir.

    12,54
  • Katip Bartleby (Kısa Klasik)

    Çok kısıtlı bir çevrenin tanıdığı adsız sansız bir yazar olarak öldüğünde, Melville ardında bugün klasik romanın başyapıtlarından biri kabul edilen Moby Dick’i ve kült kısa öyküsü Kâtip Bartleby’yi bırakmıştı. 19. yüzyıl New York’unda Wall Street’te, bir avukatın yazıhanesinde kâtip olan genç Bartleby zamanla “yapmamayı tercih etmesi” ve kayıtsızlığıyla patronun nasıl başa çıkacağını bilemediği bir soruna dönüşmüştü. Konu olduğu metinden bağımsızlaşıp adeta kendi yaşamını sürmeye başlayan, başka edebi eserlere ilham veren, canlı kanlı bir insana dönüşen Bartleby, 20. yüzyıl edebiyatının simge karakterlerinden biri haline geldi. Deleuze’den Derrida’ya Blanchot’dan Negri’ye birçok düşünürün üzerine kalem oynattığı bu çetrefil karakter, çarkın uyumsuz dişlisi yeni okumalara, çözümlemelere konu olmaya devam ediyor. “Bartleby, ustalığın ya da düşsel imgelemenin uçarılığının ötesindedir; her şeyden önce evrenin gündelik ironilerinden biri olan gerçek faydasızlığı gösteren üzücü ve gerçek bir kitaptır.” Jorge Luis Borges #dünyaklasikleri #kısaklasikler #kült #yapmamayıtercihederim #katip #aykırı #özgürirade

    4,90
  • Kaybolan

    Tarık Tufan, hatıralarla yüzleşmenin, ilk aşkın ve kendini aramanın evrensel hikâyesini anlatıyor. Kaybolan, yaralı dünyalarda, kırık hayatlarda, saklı hüzünlerde ve İstanbul sokaklarında dolanan bir roman.

    Hayatın en çetrefilli meselesi, çözülmesi en zor sırrı, gerçekte kim olduğumuzdur. Çünkü herkes hayatının bir yerinde kaybolur. Bazıları kendisini bulabilmek için önce çok eskiden kaybettiklerini bulmak zorundadır.
    “Utanmayı bir kenara bırakıp gerçeği itiraf ettiğim bugün bile hâlâ kendi hayatımı değil, başkalarının hayatını yaşıyorum. Fason hayat. Bir gece düşüncelere dalmış boğuşurken aklıma geldi bu laf; o gün bugündür böyle tanımlıyorum, sipariş üzerine yaşanmış, ısmarlama, düşük maliyetli, fason hayat. Doğum günümde sadece bunun hayal kırıklığını hissettim. Uzunca bir vakit kayıtsız kalmaya çalıştığım hatalarım için şimdi pişmanlık, hüzün ve keder duyuyorum. Her şeyin başka türlü olmasını arzu ederdim, olmadı. Artık kim olduğumu, kimin için yaşadığımı doğru dürüst düşünemiyorum bile.”
    Kaybolmanın döngüsüne sıkışmış bir adam ve iki kadın. Kendilerini bulabilmek için çıkışı ararlarken ödeyecekleri bedel gitgide büyüyor.
    devamını oku

    12,54
  • Kayıp Sır

    Yavuz Sultan Selim Han’ın Mısır Seferi devam ederken, Portekizlilerin Hazreti Peygamber’in kabrini açma ve mübarek naaşını kaçırma planları yeniden mi gündeme geliyordu? Eğer öyleyse, bu menfur girişimin arkasında yatan sebepler neydi ve buna kim mani olacaktı? Vehimi Orhun Çelebi önderliğindeki Hilaliler, bu defa Portekizli Amiral Alfonso d’Albuquerque ve Vatikan istihbarat örgütü Demir Haç’a karşı unutulmaz bir mücadeleye girişiyor… Bu kıyasıya mücadele içinde Vehimi ve Çelik Hilal üyeleri Hazreti Peygamber’in mübarek bedenlerini muhafaza etmek için nasıl çalışacak? Sahip olanın daimi bir muzafferiyeti kucakladığına inanılan Hazreti Davut’un kılıcını İstanbul’a getirebilecekler mi? Onunla seyahat edenlerin bereketli güney denizlerinde görünmez olarak dolaşacağı efsanesindeki Cantino Haritası’nı ele geçirebilecekler mi? Türkiye’nin en çok okunan tarihî romanlarının yazarı, okurları tarafından “günümüzün Peyami Safa’sı” olarak anılan Okay Tiryakioğlu, bu romanıyla tarihte çok önemli bir tuğlayı yerine yerleştiriyor.

    9,09
  • Kehribar Geçidi

    Kusurlu bir sikke elden ele, keseden keseye geçerek bütün Roma’yı nasıl dolaşır? Hikâyeyi hikâyeye, yolu yolcuya, rüyayı rüyete, yedi kişiyi erdemli bir köpeğe nasıl bağlar? Gölgelerin mağarasına dönen haberci her defasında niye taşlanır? Kehribar Geçidi, MS 300’lü yıllarda İmparator Diocletianus Roma’sında bu sorulara cevap arıyor. Okuyucularını Forum’un, Colosseum’un, Senato’nun, Tiber ırmağının, Şifa Tapınağı’nın, sonradan kaybedilmiş veya hiç edinilmemiş özgürlüklerin, hitabetin, yazmaların, lâhitlerin, şifalı otların, kurtların kuşların, dağların, en dehşetli dövüşlerin, toga picta’nın ve dikenli deniz salyangozlarının arasında uzun bir yolculuğa davet ediyor. Berrak fakat derin dili, karakterlerinin canlılığı, olaylarının sürükleyiciliği, dönemsel detaylarının zenginliği, can yakıcı meselelerinin her daim geçerliliği ile tarihin özel bir noktasından çekip çıkarılmış olsa da evrensel insanlık hallerine dair söyleyecek sözü olan destansı bir başyapıt. Sekiz yıllık bir emeğin sonucu. “Sanki ölmüşüz de bu dünyadaki günlerimizi anarak konuşuyoruz seninle. Sanki bu dünyadaki yaşamımız bitmiş de biri, bütün dertlerimize dönüp şöyle bir bakalım diye omuzumuzu okşar gibi. Bitti artık, geçti, der gibi.”

    15,99
  • Kekeme Çocuklar Korosu

    ’En son hangi acı seni uykusuz bıraktı, en son hangi coğrafyaya
    gözyaşı döktün, en son hangi cümle beynini darmadağın
    edercesine odanın duvarlarında yankılandı, söylesene?

    Kekeme Çocuklar Korosu bir radyo istasyonunda gece
    programları yapan genç bir adamın hikayesini anlatıyor.
    Huzursuz, öfkeli, kafası karışık, hüzünlü bir adamın hayatın
    içindeki çaresizlikleri, sorgulamaları, kavgaları etkileyici
    bir anlatımla okurun karşısına çıkıyor.

    Olaylar genç bir adam üzerinden anlatılsa da Kekeme Çocuklar
    Korosu, doksanlı yılların ve o yılları üniversitede yaşayan
    bir kuşağın çarpıcı hikayesidir.
    devamını oku

    7,94
  • Kelime Defteri

    Ben ilkokula gittiğim yıllarda öğretmenimiz bize Kelime Defteri tuttururdu. Alfabetik fihrist formunda, ince uzun bir defterdi bu. Türkçe dersi sırasında karşılaştığımız yeni bir kelimeyi ve onun anlamını günlük defterimize değil Kelime Defteri’ne yazar, karşı tarafta cümle içinde kullanırdık. Böylece kendimize ait sözlüğümüz oluşurdu.

    Şimdi ben de kendi kelimelerimi merak ediyorum ve onları bir araya getirerek cümle içinde kullanmayı deniyorum. Bir tür Kelime Defteri çıkarmak istiyorum kısacası. Bir de merak ediyorum, acaba fark etmediğim kelimelerim de var mıdır benim? Yoksa hepsinin farkında mıyımdır?

    İşte benim Kelime Defteri’m…

    Aşk: Ezelden beri aşk olduğu için kelimelerin en başına yazıldı.

    İnsaniyet: Her türlü davanın üstünde.

    Tabiat: Yarı ölü düştüğüm bahçede yabani bir lâvanta çiçeğini saçlarımın arasına takma arzusunu duyduğumda, beni taşıdığım can hatırına onaracak olanı da tanıdım.

    Nergis: Gül devrim, lâle devrim geçti. Şimdi nergis devrimdeyim.

    Karadeniz: Karadeniz’in ayrı bir kimliği var. O yüzden Kelime Defteri’nde Deniz’e rağmen Karadeniz var. İçinde Fırtına.

    Çay: Çayı yaratan Allah’a hamd olsun. Ya yaratmamış olsaydı!

    Yazı: Hayatımın merkezinde duran şey yazıdır, yazarlık değil.

    Defter: Bitti. Oysa benim daha çok kelimem kaldı. Su gibi. Ateş gibi.

    7,94
  • Kendine Ait Bir Oda

    Virginia Woolf’un denemelerinden oluşan Kendine Ait Bir Oda, toplumsal cinsiyet ve kadınların yazıya gönül vermesinin önündeki engeller üzerine yazılmış bir manifesto niteliği taşıyor: “Düşünsel özgürlük maddi şeylere bağlıdır. Şiirse düşünsel özgürlüğe bağlıdır. Ve kadınlar her zaman yoksuldu. Hem de yalnızca son iki yüz yıl için değil, tarihin başından beri yoksullar. Kadınlar, Atinalı kölelerin oğullarından bile daha az düşünsel özgürlüğe sahip olmuşlardır. O halde, kadınların zerre kadar şiir yazma şansı olmamıştır. İşte bu nedenle paranın ve insanın kendine ait bir odasının olmasının önemini bu kadar vurguladım.”

    4,49
  • Kendine Hoş Geldin

    Kendinden başka kimseye ihtiyacın yok. En kötü gününü düşün, sana “Yanındayım.” diyen onca insan vardı.  Tek başına atlatmadın mı? Düştün, ayağa kendin kalkmadın mı? Doldun, tek başına ağlamadın mı? Soruyorum sana: Değmeyecek insanlar için kendine yeteri kadar haksızlık yapmadın mı?

    İnsanlar gelip geçici. Unutma, kimse senden daha çok düşünmeyecek seni. Gitmem diyenler gidecek, sen yine kendine geleceksin. Düşeceksin, ayağa yine kendin kalkacaksın. Yaralanacaksın, yaralarını kendin saracaksın. Onca acının içinden yine tek başına çıkacaksın. Sarılmaya ihtiyacın olacak, yine kendine sarılacaksın. Dertlerin seni yakacak, Anka Kuşu gibi küllerinden doğacaksın.

    Kendine iyi bak, sana en çok sen lazımsın.

    7,94
  • Kendine İyi Bak

    bir şeyler yolunda gitmediğinde, sen kendi yolunda gitmiyorsun demektir.
    hayat sana armağan edilmişken, sen o armağanı yaşayamıyorsun demektir.
    toplum, ailen, arkadaşların ya da sevgilin…
    kendini birilerinin dediklerine göre şekillendirdikçe, kendinden uzaklaştığının farkında mısın?
    benliğinden, isteklerinden, arzularından kopuyorsun.
    başka bir sen yaratıyorlar, sen de “o” oluyorsun.
    özüne in.
    kendine koş.
    o zaman sen de düzelirsin, gittiğin yol da.

    Kendine iyi bak…

    devamını oku

    9,09
  • Kendini Bulan Kadın

    Elinizdeki bu kitap, daha önce Kendini Arayan Kadın adıyla sizlere sunulan eserin devamıdır. Yani büyük bir duygu yoğunluğu ve ibretle okuduğunuz Nilüfer Hanımın öyküsünün ikinci bölümü… Kendini Arayan Kadın okurlardan büyük bir ilgi gördü. Okuyanların yoğun talepleri sonucu da, kitabın ikinci kısmı olan Aradığını Bulan Kadın’ hizmetinize sunduk. Aradığını Bulan Kadın’ın neyi aradığını ve neyi bulduğunu bilmek için, bir duygu sağanağı olan bu kitabı da mutlaka okumalısınız. O zaman göreceksiniz ki, Aradığını Bulan Kadın’ın bu sırlar dolu öyküsünde siz de varsınız, sizin özlemleriniz ve hayalleriniz de var. Büyüsüne kapılacağınız bu gizemli hayatın içinde siz de kendinizi bulacaksınız. Bu kitap, hayatınızın eserlerinden birisi olacak. Eğer kendinizi böylesine heyecan dolu bir hayat destanına hazır hissediyorsanız buyurun.

    7,90
  • Kent İlişkileri

    “İnsan, yalın tabiat içinde yaşamaz. O, tabiatı yaşayabileceği hale dönüştürür, bu demektir ki kent kurar. Kentten kaçan ya geri kente döner veya gittiği yeri kentleştirir: gittiği yerde kendine barınak, yol… inşa eder. Kendi gövdesini ve tabiatı örtmek, insan varlık yapısının kendiliğinden yönsemesidir: İlkinden giysi, ikincisinden de kent oluşuyor.”

    7,94
  • Kerbela Hz. Hüseyin

    Zulüm gücü elinde bulunduranın yaratılanlara haksızlık etme hakkını kendinde görmesidir. Alnı secdeye değip de yüreği adalete değmeyenlere inat, dilinden zikir düşmeyip de eliyle saltanat kuranlara rağmen Muhammedî duruş gösterip mazlumların sesi, güvenci olmanın yiğitlik meydanıdır Kerbela. Bugün Kerbela’yı doğru okuyamadığımız meseleyi bir halifelik ısrarı diye anladığımız için imanımız kısır kalmıştır. Hz. Muhammed’i (sav), Ali’nin (kv) yolunu ve Hüseyin’in (ra) direnişini derinden anlayamadığımızdandır ki… Allah’a kullukta “sloganca bir aşkımız” var ama “şuurumuz” yok. Tüm yaratılanlara muhabbetimiz var ama samimiyetimiz kalmamıştır. İki türlü kıyam vardır: İbadetin ve imanın kıyamı. Namazda Allah’a aşkımızdan kıyam ederiz, imanda kıyam ise Allah düşmanlarına, Allah’ın emaneti kullarına zulüm gösterenlere karşı ölümüne karşı durmaktır. Velev ki haksızlığı yapan kendisini “Ben Müslümanım” diye tanıtsa dahi.

    6,79
  • Kerime

    1932… Anadolu’da bir kasaba… Ezanın Türkçe okunma kararının alındığı yılda başlıyor Kerime’nin hazin hikâyesi. Kerime sessiz ve korkak… Ağabey Mehmet… Yüreğini kavuran gizli günahlarının bedelini ödeyemeyeceği gerçeğinin altında eziliyor günbegün… Ailenin küçük kızı Nezihe… Umutsuz bir aşkın peşinde felaketine sürüklenip gencecik hayatını bir adam uğruna karartıyor… Ve çevresine müşfik, ailesine hayatı zindan eden Kerime’nin babası Kâtip Efendi… Tek arzusu; mutlu olmak, gerçek aşkın varlığına inanmakken, annesinin ve mahallenin baskısıyla kendinden yaşça büyük, dul bir adamla evlenen Kerime, hayatın girdabında kayboluyor… Kerime, yeni bir Yaprak Dökümü…

    9,09
  • Keş On Dı Teybıl

    “Zafer Algöz’ün ilk kitabı Haşırt Dı Bilekbord satış rekorları kırdı. Haftalarca en çok okunanlar listesinin en tepesinde kaldı. Üniversitelerde, kitap fuarlarında her yaştan, her kesimden okuyucuları ellerinde kitaplarıyla metrelerce kuyruk oluşturdu. Eminim ki, şu an elinizde tuttuğunuz ikinci kitabı Keş On Dı Teybıl ilk kitabından çok daha fazla okuyucuyla buluşacak. Zafer Algöz artık sadece Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük aktörlerden biri değil, o aynı zamanda kalemi eline aldığında okuyucusuna eşi benzeri olmayan ziyafetler sunan müthiş bir yazar.” Candaş Tolga Işık Zafer Algöz’ün hem çok güldüren hem de çok şaşırtan ilk kitabı Haşırt Dı Bilekbord’da başlayan kahkaha tufanı Keş On Dı Teybıl’da sürüyor! Zafer Algöz, Keş On Dı Teybıl’da okurlarını Ertuğrul İlgin, Cüneyt Gökçer, Fikret Hakan, Öztürk Serengil, Nur Subaşı (ve elbette kedisi Siyami Bey), Süleyman Seba, Kamran Usluer, Cem Yılmaz, Can Yılmaz ve daha birçok önemli isimle yaşadığı ilginç anılara davet ediyor. Sinema ve tiyatro dünyasında yaşanan komik, hüzünlü, daima şaşırtıcı ve hiç bilmediğiniz yeni maceralara hazır mısınız?

    7,94
  • Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler

    Rönesans’taki gibi bir Leonardo bekleyemeyiz artık. Çünkü bilgi havzası büyüdükçe hâkim olmak için onu böldük, dallara ayırdık. Mecburduk. Ama bu kez de körün fili tarifi düzeyinde bakar olduk “hakikat”e. Şimdi disiplinler arası, hatta disiplinler üstü bir kavrayışa ihtiyacımız var. Sinan Canan’ı bu yüzden çok önemsiyorum: Kadim olanla modern olanı, Doğu’yla Batı’yı, farklı disiplinleri harmanlayıp kavradığı için; “hakikat”i “gerçek”in üstüne koyduğu için.
    Cem Mumcu
    Popüler bilimsel bir kitap, nadiren bu kadar güzel, edebî ve masalsı bir dille yazılır. Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler, bu kadar yumuşak bir dille yazılıp hem okuyanın kendisini dönüştürmesine hem beynin çalışma biçimini anlamasına hem de evrendeki ahengi öğrenmesine katkıda bulunan nadir kitaplardan… Sanırım birden fazla okumak zorunda kalacaksınız. Kitap bittiğinde artık eski ben’inizi geçmişte bırakıp hınzır bir gülümsemeyle önceki inançlarınızı anımsayacaksınız. Çünkü değiştiğinizi anlayacaksınız. Sahip olduğunuz inançlar konusunda değişime cesaretiniz varsa okumaya başlayın. Okuduktan sonra aynı kişi olmayacağınızı garanti ederim.
    Dr. Sultan Tarlacı
    Harika bir kitap okumak istiyorsanız… İşte, okumaktasınız zaten!
    Murat Menteş
    Sinan Canan, fazlasıyla espritüel bir bilim insanı.
    [n]Beyin adlı bilimsel “stand-up” gösterilerinin yıldızı.
    Zor sorulara hem komik hem de isabetli cevaplar veriyor:
    Kaos teorisi nedir?
    Tam olarak kaç tane tabiat kanunu var?
    Evrim hakkında neden yanılıyoruz?
    Bilinç dışı eylemlerim, bilinçli eylemlerimden katbekat fazlaysa acaba ben, kendim miyim?
    Lost’ta veya Matrix’te yaşıyor olabilir miyiz?
    Birbirimizi neden tam olarak anlayamıyoruz?
    Aşk bize neler yapıyor?
    Cinsellik neden sürekli satıyor ve satacak?
    “İnsan beyni; 1,4 kg ağırlığında, su, yağ, protein, şeker ve tuzdan oluşan bir jöledir.” diyen yazar, bu jöleye korkusuzca balıklama dalıyor!
    Velhasıl…
    Kimsenin Bilemeyeceği Şeyler, bilmek isteyeceğiniz şeylerle dolu bir kitap.
    devamını oku

    11,39
  • Kitab-ı Aşk

    Kitâb-ı Aşk, bütün bu kavram kargaşası içinde aşkın katmanlarını, türlerini ve asaletini irdelemek, belki her düzeyden insanın gönlünde hissettiği, dimağında algıladığı ama asla net biçimde tanımlayamadığı duygularına açıklık getirmek için düzenlendi. Kitâb-ı Aşk’ın içindeki yazılar değişik zamanlarda ve farklı zeminlerde kaleme alınmış olmakla birlikte belli bir düzen ve bütünlük içinde bir araya getirilmiştir. Bazıları farklı kitaplarımızda yayınlanan bu deneme ve öyküleri okurken bütün varlığımızı ve hatta varoluşu kuşatan aşkın yüzeysel, derin ve daha derin katmanlarında küçük yolculuklar yapacaksınız. Bu yolculuklar sırasında, duygularınızın gerçekte sizi nereye doğru götürdüğü, ayağınızı bağlayan tensel arzulardan sıyrılıp platonik veya mecazî aşka doğru kanatlandığınızda kendinizi yeniden keşfetmeye başlayacağınız noktayı da bulacaksınız. Orası, belki de sizin kendinizden vazgeçeceğiniz noktadır. Çünkü canına sevgili isteyen ile sevgili için can isteyen arasında hayat yolculuğunun ta kendisi gizlidir.

    6,79
  • Kitap Dokununca Yüreğe

    Acı doğru kalpte edebiyata, doğru kafada felsefeye dönüşür. “Eğer farklıysan, yalnızlığa mahkûm oluyorsun. Yalnız olana acımasız davranıyorlar.” Aldous Huxley Alduos Huxley’nin bu sözü yaşanmışlıktan alıntıdır aslında ve insanlık yok olmadığı müddetçe geçerliliğini koruyacaktır. Çünkü insanlardaki farklılıklar hep bir ön yargıyı da beraberinde getirmiştir. İnsan, kendine benzemeyene, kendinden olmayana ve faklılıklarıyla yaşayanlara karşı hep bir acımasızlık içerisindedir ve bu nedenledir ki hep yanılır. Bu kitap belki de bir yanılgının en güzel cevabıdır okurlara. Umutsuzluğun, ürkekliğin, dostluğun, inancın ve en çok da aşk’ın en güzel hâliyle örneklendiği bu kitap, yüreğimize dokunacak cinsten… Keyifli okumalar! Yasemin Aslan, editör

    6,79
  • Kitap Medeniyeti

    Seyrüsefer hâlindeyiz… Anne karnında başlayan yaşam, kabre indirilince ışıklarını söndürmektedir… Ve o insan için bir devir kapanmıştır artık… Bir heyecanla başlayan hayat, geride kalanlar için bir hüzün iken, giden için belki de vuslat olan bir ölümün kollarına bırakmakta kendisini. Kaçış yok. Ki kaçan da yok… Çare yok. Ki çare arayan da yok… Arayanlar bulamadı, buldum sananlar yanılgıyla karşılaştı… Hayat, iki kelime sadece: Yaşam ve ölüm. Ve nasıl yaşanılırsa öyle de ölüm… Nasıl da ölünürse öylece haşrolunmak… Ve insan, üstadın deyimiyle: Üç beş damla kan, üç beş damla su. Bu hayat içerisinde insan, bir ırmaktır akıp giden; bazen sert ve haşin, bazen de menderesler çizerek… Deryalar dolduran bir akış içerisindedir insan… Evet, insan, deryaları dolduran birkaç damla su, birkaç damla kan…

    3,90