Sehe 41–60 zwischen insgesmt: 805

  • Aşkın Meali 2 / Hz. İbrahim ve Hacer

    Ben babam İbrahim’in duasıyım. Annem Hacer’in rüyasıyım.“ (Hz. Muhammed s.a.v.) İbrahim tevhit rehberi, İbrahim tedebbür. İçindeki putu devirmeden başkasının putlarını deviremezsin. Hacer tevekkül, Hacer teşekkür. Kâbe mi ona komşudur, o mu Kâbe’ye? Kalbini Kâbe edenler bilir. İsmail teslimiyet, İsmail terbiye. Bazen bir bıçak öğretir sadakati, ne kadar keskinse o kadar güzel. “Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk!“ diye yankılanıyordu aşkın kıblegâhı Kâbe… Cenabı Allah, köle diye küçümsenen bir kadının kendisine olan aşkı ve imanına, çilesine, sadakatine bir hediye takdim ediyordu: Hacerü’l Esved. Hz. İbrahim önce içindeki kendi putunu devirdi. Sonra babası Azer’in el emeği göz nuru yaptığı bütün putları un ufak etti. Her peygamberin bir kalp okulu vardır, bir de ruh miracı. Kimine ağaç, kimine mağara, kimine kuyu vahiy okulu olmuştur. Hz. İbrahim’in okulu da miracı da atıldığı ateş uçurumudur.

    7,94
  • Aşkın Meali 3 / Hz. Ali ve Fatma

    “İnsan ancak ihlaslı bir aşk ile farkına varır kendisinin. Ve o aşkın duasal kelimeleri ile yürür sevdiğinin ruhunda. Aşkın kelimeleri ile huzura erişir. İnsan hep ‘bir’ aşk arar ya sevdiğinde. Bu aşkı bulduğu an ona âşık olur. Aslında âşık olduğu o insan değildir. O hep tek ‘bir’ aşka aittir. Ey en sevdiğim Fatma! Bu dünyada birbirimizi ne kadar sevdiysek hep o ‘bir’ aşk içindir.” Ali hep sevdi. Coşkuyla sevdi. Aşk ile sevdi Fatma Zehra’sını. Kalan ömrü eninde sonunda bir “veda”ya sığdırılmış bir kadının gözlerinden yükselen dumanın dilini hiçbir söz çözemez. “Yalnızlık, benim ebedi istirahatgâhım. Suskun gözlerimi dağların mor dudaklarına dikmişim. Ve sen, benim yaralı güvercinim! Ay yârim! Gözlerini bana dikme ah Ali’m, kapat!” “Ah canım! Canımı ne de güzel acıtıyorsun!” “Ey Ali, ey aşkım! En sevdiklerinden ayrılmayı göze alamayınca ‘En Sevgili’ye ulaşamazsın.” Ah kalbim! İnlemenin, ağlamanın insanı nasıl kuş gibi hafiflettiğini bilemezsin. Yalnızlık yaşar! Çığlık yükselir! Gözyaşı insanın aşkını, acısını, yalnızlığını gösteren en sadık sözdür.

    9,09
  • Aşkını Helal Et

    Insanoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş. Hep şikâyetçi hep bıkkınmış. Bir gün melekler, mutluluğu saklamaya karar vermişler. Saklayalım, zor bulsunlar; zor buldukları için belki kıymetini bilirler, diyerek başlamışlar tartışmaya, sorun büyükmüş.

    Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü!
    Kimisi “Everest’in tepesine saklayalım,” kimisi “Atlas Okyanusunun dibine,” demiş.

    Taç Mahal’in kubbesi, Mekke’nin sokakları, Kudüs’ün yolları, bir hastanenin yeni doğan odası, dondurma külahı, caminin avlusu, lale bahçesi…
    Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş.

    Derken meleklerden biri “İÇLERİNE SAKLAYALIM” demiş.
    “Kimsenin aklına gelmez içine bakmak,” diyerek içimize saklamışlar mutluluğu. İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış.
    Dilerim herkes içindeki mutluğu bir an önce bulur…

    7,94
  • Asla Vazgeçme Asla Emekli Bir SAT Komandosunun Olağandışı Hayat Hikayesi

    Hapishanenin köşesinde yanıp sönen trafik lambasının ışığı hücresinin duvarına vurmaktadır, her gece… Bir denizci olan mahkum, güzel günlere giden yolu gösteren bir deniz feneri gibi bakar o ışığa; yaşadığı fırtınalı dönemlerde ayakta durmasını ve yaşadığı tüm zorluklardan kurtulmasını sağlayan umuttur, hücresinin duvarında her gece kendisine göz kırpan. Yapılan aramada evinde bulunan, atmaya kıyamadığı eski bir davetiye delil olmuştur, özgürlüğünün elinden alınmasına… Oysa, üstünde adı yazılı olan o davetiye giden yolda, evlerinde çıkan yangındı karşılaştığı ilk büyük fırtına…Astsubay olan babası ailesinin geçimine katkı sağlamak ve çocuklarını daha iyi şartlarda okutabilmek için, alçı biblolar boyamaya başlamıştı evde… Ne var ki, sobanın yanındaki tiner kutusu devrilir bir gece… Babası gibi denizci olmasına ne yaşadığı bu korkunç olay engel olabilir, ne de astsubay haklarını savunan babasının hapse atılması… O günlerde alçı bibloların yerini dikiş makinesi alır; terzilik yapan annesinin el emeği, göz nuruyla tutunurlar hayata… Berlin’de görev yaparken, tüm konsolosluk çalışanları gibi Atatürkçü Düşünce Derneği’nden bir davetiye gelir, Ali Türkşen’e… Davetiye, 10 Kasım’da Atatürk için yapılacak anma törenine katılması yönündedir. Askeri ateşe olduğu döneme ait olan davetiyeyi atmaya kıyamaz, biriktirdiği anılar hazinesinde saklar… Balyoz kumpasında hapis yatmasına neden olan mahkemede, suç delili olarak karşısına çıkardıkları da işte o davetiyedir! Birbirinden güzel öyküler bekliyor sizi bu kitapta; hayatımıza örülmek istenilen duvarlarda, gecenin karanlığında yanıp sönen umut ışığını görmemizi sağlayan nice öykü… Ali Türkşen, hapishaneden çıkar çıkmaz köşedeki trafik lambasına gider ve direğine sıkıca sarılır. O ışık, elinizdeki bu kitabın her sayfasında… Sunay Akın

    7,94
  • Aspidistra

    İngiliz romancı George Orwell, Hayvan Çiftliği adlı siyasal masalında, zorbalığa dönüşen Stalin yönetimini yerden yere vurmuş; Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı ünlü yapıtında da insanlığı belleksiz ve muhalefetsiz bir totaliter toplum tehlikesine karşı uyarmıştı. Ama bu iki büyük yapıtından önce, 1930’lar İngiltere’sinde ‘sınıf atlama özlemi’ni benzersiz bir kara mizahla eleştirdiği Aspidistra romanını kaleme almıştı. Aspidistra, sınıf atlama özentisindeki dar gelirlilerin bir statü simgesi olarak gördükleri, evlerinden eksik etmedikleri çiçeksiz bir zambak türüdür. Bir reklâm ajansında metin yazarlığı yapan Gordon Comstock, kapitalizmin yutturmacası olarak gördüğü reklâmcılıktan nefret eder, orta sınıfın boğucu yaşamından kaçarak şairliğe soyunur. Bu uğurda sevgilisinden ayrılmayı bile göze alır; ama romanın sürpriz sonunu yine sevgilisi yaratacaktır.

    6,79
  • Atebetü’l-Hakayık

    Yazılı Türk edebiyatının ilk döneminden günümüze ulaşabilmiş az sayıda eserden biri olan Atebetü’l-Hakayık, Hakaniye lehçesi de denilen Karahanlı dönemi Türkçesinin nadir örneklerindendir ve Türk edebiyatı tarihinde ayrı bir öneme sahiptir. Uygur Türkçesi ve aruz ölçüsüyle yazılmış olan Atebetü’l-Hakayık, kolayca anlaşılacak ve akılda tutulabilecek şekilde düzenlenmiş, yazarı tarafından Büyük Emir Dad Sipehsâlâr Bey’e armağan edilmiştir.

    4,49
  • Ateş 2 / Ulaş’mak (Ciltli)

    Parkta yaşanan olay sonrası birbirlerine doğru atılan tüm adımlar Ulaş tarafından geri alınır,
    Arya’yla âdeta iki yabancıya dönüşürler. Arya, Ulaş için savaşmaya kararlı olsa da henüz hiçbir şeyi
    çözememişken, bildiği küçük sır ortaya çıkar ve Ulaş’ı kazanamadan tekrar kaybeder. Aşk için her
    fedakârlığı yapmaya hazırdır, Ulaş’ın, babasıyla ilgili olan acı gerçeği anlatmaya hazır olmasını bekler.
    Bu anlayışlı bekleyiş, beklenilmeyen bir yolculuğa ve birtakım olaylara gebe kalır.
    İntikam ateşiyle yanan Ulaş’ın anıları ve Eren’in sırları, beklenmedik bir anda bir araya
    geldiklerinde yapbozun kayıp parçalarını ortaya çıkarır. Büyük resme bakıldığında gördükleri, bildikleri
    gerçeklerin eksik ve yalan olduğu, ardında büyük bir tehlike barındırdığıdır. Fakat kayıp vermemek
    için artık çok geçtir.
    “Vazgeçmek de affetmek de zaruridir. Çünkü bu ikisi de olmadan özgür sayılmaz insan.
    Vazgeçmezse mecbur, affetmezse saplı kalır. Ve şüpheniz bu, felaket bir durumdur. Akıp giden
    zamanda kendini askıya almaya benzer bu. Kimseye dokunamadan, karışamadan biter.”

    12,54
  • Ateş Düşürücü

    Sıradışı ve mizahi yöntemlerle insanları şuurlandırmaya yönelik kitaplara imza atan yazar, Şeytan Arkadaşlık İsteği Gönderdi kitabından sonra “Ateş Düşürücü” kitabıyla ve bu kitapta yine birçok ilginçliklerle okurlarıyla buluşuyor. Ateş Düşürücü, dört farklı kapak seçeneği ile (sade/sütlü, ballı-muzlu, çilekli, güllü) okurların beğenisine sunuluyor. Kitapta okurların yazarla canlı yayın mizanseni ile video yoluyla buluşması sağlanıyor İnsanların, ahirete yanlarında götürme ihtimalleri olan kendi ateşlerini düşürebilmeyi amaçlayan bu kitapla hem keyifli vakit geçirecek hem de hayata daha farklı bakmayı öğrenirken birbirinden farklı ve sıra dışı yazılara şahit olacaksınız.
    Kitaptan derde deva hap başlıklar:
    * Süper Kur’an
    * Yarın Ölecekler Listesi
    * Yalnızlığın Çaresini Bulmuşlar
    * Arkadaş, Şeytanlık İsteği Gönderdi
    * Sevdiğim Kız Bana “Cami” Deyince
    * Mahşer Çıkmış Sorular (Çözümlü)
    * Veda Hutbesinde Futbol
    * Amerikan Malları
    * Şeytanın Masasındaki Son Anket
    * Feysbuk’un Adıyla Oku!
    * Bir Seccade’nin Günlüğü
    * Zebani İle Selfie (özçekim)
    * Senin Ahiretin
    * Kiramen Kâtibin İnstagram’da

    5,64
  • Ateşte Yeşerdim

    Geniş bir okuyucusu olan tanınmış bir yazarın hayatından önemli sahnelerin de yer aldığı bu kitap; her insana ibret olacak kadar şaşırtıcı, düşündürücü ve duygu yüklü konulardan oluşmaktadır. Bütün olumsuz şartlara rağmen azmin, ümidin ve fedakârlığın sonunda elde edilen başarı, herkese örnek olması niyetiyle kaleme alınmıştır. Yürekleri titreten bu amansız yaşam mücadelesi, çaresizlik içinde çareyi, dert içinde dermanı anlatmaktadır. Bu hayat öyküsünde sabır, azim, umut ve ihanet birbirine karışmıştır. Öyle ki her insana yetecek kadar ibret dersi vardır. Her anı çileyle, dramla ve gözyaşıyla sulanan bu yaşam serüveninde, dayanılmaz çırpınışlar yürekleri burkmakta ve duyguları şaha kaldırmaktadır. En ağır şartlarda bile “nasıl başarıldığını” anlatan bu eser; hayata küsen, başarısızlığı kabullenen ve ümidini yitiren her insana, yeni bir ümit ve şaşmaz bir rehber olacaktır. Dayanabilen yüreklere…

    9,90
  • Ausgewaehlte Abschnitte Aus Kutadgu Bilig

    Erledige deine Aufgaben gerecht, bemühe dich darum und sei niemals grausam, diene Allah und folge seinem Weg.

    Ein grausamer Mann wird niemals lange Zeit die Regentschaft innehaben. Die Grausamkeit des Grausamen dauert niemals lange Zeit an.

    3,34
  • Ay Işığı Sokağı

    Fransa’nın bir liman kentinin denizci mahallesinde gezinirken duyduğu arya söyleyen sesi izleyerek tanımadığı insanların marazi hayatlarına dalan bir gezgin; patronuna kölece bağlılığı yüzünden korkunç bir eyleme sürüklenen karanlık, itici ve yabani bir hizmetçi; 1810 yılında İspanya’daki savaşta yaralanan, düşman bir ülkede amansız bir hayatta kalma mücadelesine girişen bir Fransız albay; 1918 yılının bir yaz gecesi Leman gölünde bulunup kurtarılan, ancak sonra yüreğini kavuran yurt özlemine yenik düşen bir Rus savaş esiri; yaşıtları üniversiteye giderken hâlâ liseye devam eden avare bir gencin öğretmeninin otoritesine isyan ettikten sonra ödediği ağır bedel. Zweig bu öykülerde insanı insanlıktan çıkarıp en uç noktalara sürükleyen deneyimlerin izini sürerken, okuru da ister istemez karakterlerinin ruh çalkantılarının içine çekiyor…

    4,49
  • Ay Işığı Sokağı

    20. yüzyılın en hümanist yazarlarından Stefan Zweig’ın bu eseri üç farklı öyküyü içeriyor: “Ay Işığı Sokağı”, “Kadın ve Manzara” ve “Leporella”. “Ay Işığı Sokağı”, Fransa’nın bir liman kentinde tanımadığı insanların acılı hayatlarına tanıklık etmek durumunda kalan bir seyyahı; “Kadın ve Manzara”, güneşin kasıp kavurduğu bir yaz günü yağmuru ve şefkati arayan çölleşmiş yürekleri; “Leporella” ise uyumsuz ve yabani bir hizmetçinin patronuna gösterdiği takıntılı itaatin dehşet verici sonuçlarını ele alıyor. Zweig bu öykülerde, saplantılı düşünce ve deneyimlerin, bireylerin hayatlarını nasıl kolayca değiştirebileceğini gösteriyor.

    4,49
  • Ay Terapisi

    “İçindeki yalnızlık bir türlü yatışmıyordu. Hayat başkalarıyla ne kadar yaşanırsa yaşansın, insan yalnızlığını aşamıyordu. O da en sonunda bunu aşmaya çalışmayı bırakmış, yalnızlığında dinlenmeye karar vermişti. Bu ifadeye bayılıyordu: Yalnızlıkta dinlenmek” Mustafa Ulusoy, Ay Terapisi’ndeki öyküleriyle, okurlarını “yalnızlıkta dinlenmeye” davet ediyor. Bu öyle bir davet ki, bizi psikiyatrinin sınırlarına çekip kendimiz üzerine düşündürüyor. Dr. Mavi’nin terapi yöntemlerine tanık olurken, “ay’la tanışıyor, tanıştıkça da kendi derinliğimize varıyoruz. “Ay, insanla hiç sürtüşmüyordu ama neden, neden?Neden hep yukarıda, semada intizam vardı da yeryüzünün kısmetine çatışma düşmüştü? Dr. Mavi ‘Hadi bunu anlayalım!’dedi. Masanın üzerine boş bir dosya kâğıdı koydu, ‘insan ile ay arasında bir karşılaştırma yapalım?” Dünya seni bu kadar yormuşken, bak, ay ışığı tam önüne düşüyor. Onu takip et…

    6,79
  • Ay Tiradı

    Ay, yanaklarıma tuzlu damlalar serpiyor. Orman perileri ipekten kanatlarını saklıyorlar rüzgârlarını esirgemek için. Umudumu kaybetmedim. Biliyorum susuzluktan yere düşeceğim anda fışkıracak hayat. Buz gibi sular yüzümden süzülüp bir ark açacak kendine ve gitgide yatağını genişleterek önce bir dereye sonra bir ırmağa dönüşecek. Bir yaz gecesi, bir ormanın derinliklerinde başlayan yolculuğumun yine bir yaz gecesi bir denizin eteklerinde nihayet bulması için dua etmeliyim. Kaç ırmak denize varmadan gökte bulmuştur kendini.

    7,94
  • Ay’a Yolculuk

    Durmak bilmeyen bir tempoyla ve akıl almaz bir hayal gücüyle yazılmış Ay’a Yolculuk bilim kurgunun temel eserlerinden biridir. Macera, 1865’te Amerikan İç Savaşı’ndan yeni çıkmış bir grup topçunun, kulüplerinde yapacak iş bulamayıp başkanları Bay Barbicane’in önderliğinde Ay’a kadar gidebilecek bir mermi yapmaya karar vermesiyle başlar. Haber kısa sürede dünyanın dört bir yanına yayılır. Merminin içinde Ay’a gitmek isteyen bir gönüllü de işe karışınca, proje bir anda çok büyük bir olaya dönüşür.

    Astronotların Ay’a ulaşmasından yaklaşık yüz elli yıl önce kaleme alınmış bu çarpıcı roman, Jules Verne’in bilimsel ve edebi dehasının en güzel örneklerinden biridir. Tabii ki günümüzde romanda anlatılan bilimsel gerçeklerin bazıları farklı, ama maceranın tadı aynı!

    5,64
  • Ay’a Yolculuk

    Jules Verne’in düş gücünü olanca zenginliğiyle ortaya koyan Ay’a Yolculuk, üç arkadaşın uzay macerasını konu alıyor. İnsanlık Ay’a gitmeden çok önce bu keşfi zihnen gerçekleştiren yazarın ünlü romanı, Fransızca aslından Türkçeye çevrildi: Bazı dar kafalılar, bunlara verecek başka sıfat yoktur. İnsanlık, Popilius çemberinin içine hapsolmuş. Gezegenler arasındaki boşluğa çıkamadan ot gibi yaşamak onların kaderiymiş. Gerçek hiç de öyle değil ama! Bugün nasıl Liverpool’dan New York’a hızlı, kolay ve güvenilir biçimde gidiliyorsa, Ay’a, gezegenlere ve yıldızlara da gidilecek. Ay denizleri de, atmosfer denizleri de aşılacaktır. Uzaklık, görece bir sözcükten başka bir şey değildir. Yakında sıfıra indirgenecektir.

    4,49
  • Aylak Adam

    Düşünüyordu: “Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ı, yayınlandığı günden bu yana edebiyatımızın en sevilen, üzerinde en çok tartışılan romanlarından biri oldu. Roman, 60’lı yılların başında bizimle birlikte tüm dünyada da konuşulmaya başlanan kentli aylak aydın bireyi konu alıyordu. Bugün artık çağdaş klasiklerimiz arasında yer alan Aylak Adam’ın dikkat çektiği entelektüel sorunlar güncelliğini koruyor. Yeni kuşaklar için, yeni baskısıyla Can Yayınları’nda.

    7,94
  • Aysel

    Halit Ertuğrul, her gün sayısız mektuplar alan bir yazar. Bu mektuplarda müthiş olaylar, çeşitli anılar ve dönüş hikayeleri yer alıyor. Mektuplar; başı boş, perişan, bitkin ve günahlara bulanmış hayatların nasıl kurtulup, imanla buluştuğunu, yüreklerin nasıl huzurla dolduğunu ve gözlerin nasıl yaşlar döktüğünü dile getirmektedir. Elinizdeki AYSEL isimli kitap da, böyle bir mektuptan oluşuyor. Öksüz ve yetim kalmış, yetiştirme yurdunda büyümüş, insafsız insanların ve art niyetli kişilerin elinde gençliğini harap etmiş bir genç kızın, akılları durduran hayat mücadelesi ve sonunda amansız kanser hastalığı… İntihar edip, kurtulmayı isterken, gönlüne doğan, içini aydınlatan iman ışığıyla müthiş bir dönüş, ibretli bir son. İnsan ilişkilerini, gençlik problemlerini, toplumsal yozlaşmayı sorgulayan bu kitap, intihar etmek üzere olan bir kızın kurtuluşunu anlatmaktadır.

    6,79
  • Babaya Mektup

    Kafka’nın babası Hermann Kafka’ya Kasım 1919’da yazdığı bu mektup, alıcısına hiçbir zaman ulaşmadı. Yazarın yapıtlarına ve esin dolu dünyasına adım atmak için mükemmel bir giriş metni olan mektup, aynı zamanda 20. yüzyıl edebiyat tarihinin büyük itiraflarından biri sayılabilir.
    Kafka, suçlayıcı bir tonla hafif bir ironinin birbirine karıştığı mektubunda, babası tarafından kabul görme talebini dillendirir. Aslında babasıyla arasındaki yabancılaşma ve iletişimsizliği, yapıtlarının çoğunda kendine mesele edindiği daha geniş kapsamlı varoluşsal bir açmazın parçası olarak görüyordu. Yazar evliliğe ve yetişkin bir erkek olmaya hazırlanan Georg Bendemann adlı karakterinin babası tarafından ölüme mahkûm edildiği Yargı adlı öyküsünde olduğu gibi, evlenememesinden ve yetişkin olamamasından babasını sorumlu tutuyordu.
    Başarılı bir işadamı olan Hermann Kafka’nın oğluyla ilişkisinde, işlerini devam ettirecek tek erkek evladına yönelik geleneksel beklentisi belirleyici olmuştu. Bu, yeni oluşmuş ataerkil Yahudi orta sınıfının yaşadığı tipik baba-oğul çatışmasının yaygın bir örneğiydi aslında.

    4,49
  • Babaya Mektup

    Kafka’nın 1919’da babası Hermann Kafka’ya yazdığı ama yerine ulaşmayan bir metin bu. Dolayısıyla eleştirmenler arasında Babaya Mektup’un gerçekten bir mektup mu yoksa kurgu mu olduğu konusu çok tartışıldı. Almanca aslından Türkçeye çevrilen Babaya Mektup, dünya edebiyatının en önemli isimlerinden Franz Kafka’nın en mahrem ve duygu dolu düşüncelerini yansıtıyor.

    4,49