Sehe 301–320 zwischen insgesmt: 3487

  • Başkaldıran İnsan

    1957 yılında kırk dört yaşında Nobel Ödülünü alan Albert Camus (1913-1960), yaşamı boyunca şu sorunun yanıtını aradı: “İnsan toprakla nasıl bağdaşabilir, yoksulluğu yüzünden acı çekerek, ama güzelliğini koruyarak saçma ve yücelik için nasıl yaşayabilir?” Camus’ye göre sanat `yalancı bir lüks’ ve bencil bir edebiyatçının yapıtı değildir. Sanat yaşayabilir, kullanılabilir bir durumdadır; gerçeğe sadık ve onun üzerinde olduğu için, hiç uysallaşmayan saçmalığı ve hiç yok olmayan umudu ile insanın durumunu tepeden tırnağa kapsar. Başkaldıran İnsan, başkaldırının kendisidir, ama ılımlı ve insanın boyutlarında. Başkaldıran İnsan, adalete ve özellikle doğruluğa vurgundur, mutlak olan’ın iğvasından, mitoslardan, gurur, horlanma ve kanın romantik baş dönmelerinden uzak durur. Ama insan, ne ise, o olmaya yanaşmayan tek yaratıktır. Bu yadsıma onu intihara mı, yoksa bir başkasını öldürmeye mi götürür? “Hayır!” demeyi bilen insandır Başkaldıran İnsan; ama kime, neye, nerede, nasıl? Başkaldıran insanı kuşatan `hayır’ın içeriği nedir? Bunun yanıtı Başkaldıran İnsan’da…

    11,39
  • Başkanın Gözleri: CIA

    Gizli servisler, ajanlar, casuslar…

    Karşılaştığımızda zihnimizde kıvılcımlar çaktıran ve komplo çarklarını döndürmeye başlayan bu üç kavram edebiyat, sinema ve popüler kültürün yanı sıra tarihin de baş aktörü oldu. Persler tarafından “Kralın gözleri ve kulakları” olarak adlandırılan ve iktidar için tehdit olabilecek olası tehlikelere karşı gözlerini dört açan görevlilerden bu yana istihbarat, yaşamın önemli bir parçasına dönüştü.

    Çinli bilge Sun Tzu, MÖ 5. yüzyılda “Düşmanını bilen, kendini bilir.” diyerek istihbaratın fikir babalığına soyunmuş olsa da gizli bilgi toplama işi, 19. yüzyıla kadar amatörler tarafından ve acemice yürütüldü. Birinci Dünya Savaşı’nda saha kenarında ufak ufak ısınmaya başlayan istihbaratçılar, İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte tam kadro sahaya indi ve onu izleyen Soğuk Savaş’tan itibaren de şampiyonluk için kıyasıya bir mücadeleye giriştiler. 20. yüzyılda istihbarat savaşlarına damgasını vuran CIA, bitmek tükenmek bilmeyen bu mücadelenin en önemli aktörlerinden biri olmayı sürdürüyor.

    Ali Çimen’in Başkanın Gözleri / CIA adını verdiği bu çalışmasıyla CIA’in önce hangi şartlarda ve niçin kurulduğunu görecek, kurucu aktörlerini tanıyacak ve emekleme aşamasına şahit olacaksınız. Akabinde Soğuk Savaş’la birlikte nasıl hızla serpildiğini izleyecek, kendisine “insan hakları ve demokrasiyi savunmak ve yaygınlaştırmak” gibi bir misyon biçen ABD adına Güney Amerika’dan Himalayalar’a, Ortadoğu’dan Uzak Doğu’ya yayılan bir coğrafyada şekillenen heyecan verici hikayesini okuyacaksınız.

    9,90
  • Başlangıç

    Genç adam, aniden üç büyük dinin temsilcilerine döndü. “Şaşırtıcı bulacağınızı tahmin ettiğim bilimsel bir buluşum sebebiyle bugün buradayım. İnsanlık deneyimimizin en temel iki sorusuna cevap bulma ümidi ile yıllardır peşinden koşuyordum. Bu bilginin tüm inananları derinden etkileyeceğine inanıyorum. Nasıl desem, ‘yıkıcı’ diye tanımlanabilecek bir değişikliğe sebep olabilir. Birazdan görecekleriniz, dünyayla paylaşmayı umduğum sunumun kaba bir kesiti. Fakat bunu yapmadan önce dünyanın en etkili din adamlarına danışmak, en çok etkilenecek kişilerce nasıl algılanacağını öğrenmek istedim.”

    12,54
  • Başlarım Şimdi Anneliğe

    Bu kitap yenidoğan bebekler ayaklanıp da ortalığı birbirine katana kadar geçen süreçte anneleri rahatlatacak tavsiye ve bilgiler içerir. Hiçbiri doktor tavsiyesi yerine geçmez, zaten doktorlar da genelde böyle şeyler söylemez.
    Ş. Ç.
    Bu kitapta yazanlar Tuna, Mete ve Name’yle birlikte öğrendiklerimdir. Sütüm gelmeyip de kendimi çaresiz hissettiğimde, bebek sesine uyanıp da nasıl susturacağını bilemediğim gecelerde, o gecelerin uykusuz sabahlarında, doğum kilolarım dolayısıyla kendimi çok çirkin hissettiğim anlarda, bakıcı ararken, kreş bakarken, ek gıda sürecinde, hastalıklarında, hastane odalarında, çocuk büyütürken neyi, ne zaman, nasıl yapmam gerektiğini bilmediğim zamanlarda hep bana anlayışla gülümseyip “geçer” diyecek bir el hissetmek istedim sırtımda. Sen de bu kitabı, böyle anlarda ihtiyacın olacak o el olarak algıla…
    Bizden bir iki nesil önceki o annelerle bizi kıyaslamaktan kendimi alamıyorum. Çoğu zaman kendi çocukluğumla modern dünya arasında sıkışıp kaldığım anlar oldu. Sonra en doğrusunun içimden ne geliyorsa, en doğru gördüğüm neyse o olacağına kanaat getirdim. Hala çocuklarla ilgili bir sorunla karşılaştığımda uzmanlar ne diyor bir ona bakıyorum, babaannem-anneannem ne diyor bir de onlara danışıyorum, sonra bir de kalbime soruyorum, sen ne dersin diye.
    Öyle demeyin, annelerin kalbi konuşur. Benimki konuşuyor ve şimdi şunları söyledi: Söyle o yeni annelere, sakin olsunlar ve tadını kaçırmasınlar. Çocuk yapmanın da bakmanın da…
    Şermin Çarkacı – Kitabın Yazarı

    Yazarın yaklaşımını çok sevdim, anlatış tarzını da. Örnekler güzel. Keşke ben de böyle bir kitapla karşılaşsaydım anne olmadan önce ya da olduktan hemen sonra… Bence anne olmayı düşünenlere hediye edilecek çok hoş bir kitap.
    Ayşe Butcher – İngilizce Öğretmeni / Kıdemli Anne

    Çok beğendim, eğlendim. Doğum öncesi okusaydım bilgilendirici de olurdu. Alanında parlak ve farklı bir kitap olmuş. Bu kitabı yeni annelere hediye edip onların da benim gibi güldüklerini görmek isterim.
    Nilay Dalyan – Şehir Plancısı / Yeni Anne

    9,09
  • Batı Düşüncesi – Felsefi Temeller

    Bu kitapta, “klasik”, “modern” ve “çağdaş” ayırımlarına bağlı olarak, tarihî bir mahiyet arzeden Batı düşüncesi tarzı, temel özellik ve farklılıkları ekseninde ele alınıp değerlendirilmeye çalışılmaktadır.

    6,79
  • Batı ile Hesaplaşma

    “Batı ile Hesaplaşma” Müslümanın Batıya bakabileceği yeni bir bakış açısı takdim ediyor. Düşünceyi açık, güçlü, güzel ve tatlı bir dille tasvir edip, davetçilere ve fikir önderlerine yeni bir üslûp takdim ediyor. Yazar, bu kitabında İslâm davetçisinin durumunu inceliyor ve Batıyı korkutup ürkütmeden açıklık ve sadelikle İslâm’a çağırıyor. Onu insanlığın yönetimindeki önemli ve güç görevini yapmaya teşvik ederek; “Batıdaki imkân ve ilimler, inanç ve yüce gayelerle birleştiği zaman; renk, sınıf, millet ve halk ayrılığına rağmen insanlığa gerçek mutluluğu verebilir.” diyor.

    5,90
  • Batı Terörizmi Hiroşima’dan İnsansız Hava Araçlarına

    Chomsky’nin siyasi düşüncesine giriş niteliğindeki bu güncel kitap, Kolomb’un Amerika’ya ayak basmasından günümüze Batı sömürgeciliğinin katlettiği insanların hikâyesi anlatılıyor.
    Arap Baharı’ndan, Latin Amerika’ya, Afrika’daki çöküşe ve küresel ekolojik krize kadar birçok konu ele alınıyor ve dünyamızın gidişatı resmediliyor. Batı emperyalizmi ile mücadele olanakları tartışılıyor.
    Kitap akademide siyaset bilimleri/uluslararası ilişkiler bölümlerinin olduğu kadar farklı yelpazelerden okurun da ilgisini çekecektir.

    “Dünyayı dolaşırken, filmlerim ve kitaplarım üzerinde çalışırken çoğu zaman Noam’ı düşündüm. Tanıdığım en istikrarlı, entelektüel ve ahlaki olarak en güvenilir kişiydi. Kendini adamışlığı, ‘imparatorluğun tankları’ önünde dimdik ve gururlu duruşundaki cesaret, insana güç ve ilham veriyordu.”
    “Kitabın başlığından da anlaşılacağı üzere söyleşimizde yer alan konular Hiroşima’dan insansız hava araçları ile yürütülen savaşa, sömürgeciliğin ilk günlerinden batılı propaganda aygıtının modern yöntemlerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyordu. Bu fikir alışverişi bizi New York’ta, Broadway’deki gazete bayisine, oradan Nikaragua ve Küba’ya, Çin’e, Şili ve İstanbul’a ve çok sevdiğimiz başka yerlere aldı götürdü.”

    André Vltchek

    9,09
  • Batı’ya Yön Veren Metinler III Aydınlanma /Burjuva Yüzyılı / Bilim Çağının Zaferi (1650-1800)

    Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme sancıları çektiği on sekizinci yüzyılın ilk çeyreği ile on dokuzuncu yüzyılın başlarında Avrupa medeniyeti derin ve karmaşık bir kriz atlatır. “Fransız İhtilali ve Napolyon Çağı” olarak adlandırılması âdet olmuş bu krizin kökenleri, on yedinci yüzyılın İngiliz siyasi devrimlerine uzanmakta, on sekizinci yüzyıl Avrupa’sının toplumsal yapısı, politik koşulları ve çok sayıdaki güncel tartışmalarından beslenmektedir.

    Batı’ya Yön Veren Metinler’in üçüncü cildinde yer alan seçkiler, 1789 Fransız İhtilali’ni Kuzey Amerika’daki İngiliz kolonilerinin 1775’teki başkaldırılarının yüreklendirdiğini ileri sürerler. Bu çerçevede, Fransız İhtilali ile sonuçlanan çağ, “Demokratik Devrim Çağı” olarak adlandırılır.

    Devrim dalgasına eşlik eden nasyonalizmin “insan toplumunun kumaşını paramparça etmiş, gerçek dini yolundan çıkarmış, uluslararası ahlakın bütün uygar kurallarıyla alay etmiş” olduğunu savunanlar olmakla birlikte, genel kabul, on sekizinci yüzyıl Aydınlanmasını hızlandıran buhranın geçmişten felaket niteliğinde bir kopuş anlamına gelmediği şeklindedir. Rönesans ve Rönesansın mantıki sonucu olan bilimsel devrimden evrilen Aydınlanma, entelektüellerin büyük bir kısmının “din ve ilahiyat ağırlıklı düşünce biçimlerinden şikâyetçi olduklarının farkına vardıkları bir dönem” olarak görülmektedir. “On sekizinci yüzyıl Paris’inin ve Fransız taşrasının salonlarında, loca ve kahvehanelerinde konuşulanlar, makineler ve toplum mühendisliği, doğa yasaları ve eğitim gibi konulardır. Her şeyin filozofların istediği gibi gerçekleşmediği muhakkaktır. Eski inançları savunanlar çetin artçı-muharebeler verirlerken, Romantikler kısıtlı da olsa Aydınlanma karşıtı saldırılar düzenlenmeyi başarır. Bunlara rağmen, filozoflar geleceği temsil etmektedir ve Batı’nın Bilim Çağı’na kesin olarak girmesi, onların sayesinde gerçekleşir. Voltaire, Diderot, Ansiklopediciler ve Baron d’Holbach gibi gurbetçiler, yeni bir tür entelektüel sınıf oluşturur. Bu insanlar, teknik ve akademik anlamda filozof olmadıkları gibi, ne bir akademisyen, ne bir uzman, ne bir nedim, ne de birer “efendi”diydi. Kesinlikle fildişi kulesi tipleri değil, Kilise ve üniversitenin yerleşik dünyasına karşı çağrılarını, yeni yeni uyanmaya başlamış olan halka doğrudan duyurmayı seçen edipler, halka-indirmeciler ve propagandacılardı… Ayrıca Marksist anlamda da dar bir sınıf bilincine sahip değillerdi. Bununla beraber, eski rejime saldırılarında, son yüzyılda dünyaya açılan ‘bir şeyler olmaya’ istekli sınıfları desteklemekten geri durmadılar. Okurun, yüzyıllar öncesinden seslenenlerin keyfini çıkarmasını dileriz.

    11,39
  • Batı’da Hz. Muhammed İmajı

    “Biz en fazla mesaimizi (Hz.) Muhammed’in peygamber olmadığını ispat üzerine yoğunlaştırdık. Zira o peygamber değilse Kur’an da vahiy olmayacaktı.” -Norman Daniel “Müslümanların Kitabı ve (Hz.) Muhammed’in peygamberlik tecrübesi o kadar iç içedir ki, biri olmaksızın diğeri asla anlaşılamaz.” -Alfred Welch “Dünyadaki büyük insanlardan hiç biri Muhammed kadar iftiraya uğramamıştır.” -W.M.Watt Batı’da Hz. Peygamber imajına dair çok sayıda literatür üretilmiştir. İslâm’ın doğuşu dönemindeki Kilise babaları, Latin kronikçileri, Ortaçağ, Reformasyon, Aydınlanma ve oryantalistik dönem ile günümüzdeki Batılı İslâm karşıtı yazarların çoğu, ilgili eserlerindeki şüphe, iddia ve iftiralarında daha ziyade Hz. Peygamber’i hedef almışlardır. Zira Hz. Peygamber’e yönelik şüphe, aynı zamanda O’nun peygamberliğine, getirdiği vahye ve bir bütün olarak İslâm’a yönelecektir. Bu durum, Hz. Peygamber’in İslâm’daki merkezî rolünün, Kur’an ve Hz. Peygamber’in peygamberliğinin “iç içe” geçmişliğinin, “en güzel örnek (üsve-i hasene)” olarak O’nun Müslümanlar için öneminin Batı’da aslında iyi kavrandığını gösterir. Bu çalışma, İslâm’ın doğuşundan itibaren Batı’da Hz. Peygamber’e dair imge, imaj, iddia-iftira ve tipolojiler ile bunların sebeplerini ve kaynaklarını asırlara göre bir bütün olarak ele almakta, İslâm ve Hz. Peygamber karşıtlığında tarihin aslında modern versiyonlarıyla tekerrür etti(rildi)ğinin altını çizmekte, genelde negatif olan bu imajın izâlesi konusunda yapılabileceklere dair Müslümanlara bazı perspektifler sunmaktadır.

    11,39
  • Batılılaşma Yolunda

    Bir uygarlık çevresine girme aşamasındaki toplum, model aldığı toplumun kendine göre bir resmini çizer, o uygarlıkta ve hayat tarzında kendine göre demirleme alanları, referans noktaları saptar. Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm yapı ve kurumlarıyla bir bütün olarak yaşadığı modernleşme olgusu da bu çizgiden hareket etmiştir. 23 Aralık 1876’da Osmanlı İmparatorluğu artık anayasal bir monarşi oldu ve ömrünün son 46 yılını bu rejimle tamamladı. İlber Ortaylı’nın Osmanlı kurum ve cemaatlerinin modernleşme çabalarını irdeleyen eseri Batılılaşma Yolunda Tanzimat, Tanzimat devri basını, Osmanlı parlamentosundaki millet temsili, anayasal rejim sorunu, taşra bürokrasisi, idari modernleşme, mahalli idareler, diplomasi, Osmanlı’da laiklik hareketleri, Osmanlı idaresi altındaki dini gruplar, Alevîlik, Nusayrîlîk, Ortodoks Kilisesi ve Musevîler gibi pek çok konuyu tarihsel perspektifi içerisinde ele alıyor.

    7,94
  • Bay Başkan

    “Bu hikayeyi başkasının anlatmasına izin mi verseydim?” “Biz köklü bir tarihe ve medeniyete sahibiz. Korkacak neyimiz olabilir?” “Dünyaya, akıntıya karşı duranın mevcut düzen olduğunu hatırlatacağım.” Okuduğunuz / okuyacağınız bu kitaptan dışarı çıkan, haykıran, “artık herkes duysun, bilsin, söylesin bizi” diyen üç cümle… Son 300 yılımız “yaptırmazlar” kelimesinin kavramlaşmasıyla geçmiş. Oryantalizmin zerk edildiği zihinlerimizde “bizden” olan her şey marjinal geliyor artık… BAY BAŞKAN, dünyanın en gerçek hayalini kuruyor aslında. Bizde olanı bize hatırlatıyor. Hem de tek bir soruyla. “Neden?” Sorunları kişiselleştiren, sorumluları değil, sorunlardan zarar görenleri kutuplaştıran bu düzende daha güzel bir dünya için çözülmesi gereken “bir” soruna “çözümü” olan bir “adamın” hikayesi… “Yeni bir dünyanın” var olabileceğinin “bizden” bir kanıtı… Yeni bir dünya için gerekli olanların özeti olan kitap bize; kendi hikayemiz olması gerektiğini, kendi hikayemizi kendimizin anlatması gerektiğini, kendimizi tanımamız gerektiğini söylüyor. Dediği çok doğru olan ve her birimizin “evet ya” demesi gereken şey ise: Bugün sokağa çıkıp soralım; kim yaşadığı hayattan, kurulu düzenden, adaletten, haktan, paylaşımdan memnun? Kimse değil mi? O zaman neden değiştirmiyoruz bu düzeni? Değiştirmememiz ne kadar anlamsız değil mi? Yaptırmazlar dediğinizi duyuyorum… BAY BAŞKAN, yaptırmazlar diyenlere, “neden” diye soruyor… Nasıl yapılacağını..

    6,89
  • Bay Tavşan’ın Bir Fikri Var

    Bay Tavşan’ın tek istediği, biraz otları kemirmek, çayırda koşup oynamak, rahatsız edilmeden güzel havanın keyfini çıkarmaktır. Ama o da ne? Kocaman bir köpek peşine düşmüştür bile. Hem de görünürde hiçbir neden yokken… Bay Tavşan çok korksa bile bu haksızlığa bir çözüm bulmaya kararlıdır. Olup biteni öteki tavşanlara anlatır ve birlik olup köpeğe öyle bir sürpriz hazırlarlar ki… Birlikten her zaman kuvvet doğar. Bay Tavşan bunu sizlere anlatacak, hem de çok eğlenceli bir biçimde…

    7,94
  • Bazen Olur Böyle / Biraz Kıskandım Sanki

    Bazen olur böyle ama çözüm yine kalbinde! Klinik Psikolog Mehmet Teber’in kaleminden sıcacık bir “DUYGULARA YÖN VERME” hikâyesi. Kalbindeki mor balonla tanışmaya hazır mısın?

    7,90
  • Bazen Olur Böyle Biraz Kızdım Sanki

    ÖFKEYLE BAŞ ETMEYİ KIRMIZI BİR BALONLA ANLATMAK MÜMKÜN MÜ? Klinik Psikolog Mehmet Teber’in kaleminden “Bazen Olur Böyle” serisi, soyut olan duyguları metaforik bir anlatımla somutlaştıran, mini zarflarıyla interaktif okuma sağlayan hikayelerle dolu. Duyguları fark etmek, kabul etmek, yönetmek zordur. Her yaştan insana “Bazen olur böyle ama bir yolu var kalbinde!” dedirtecek, duygulara yön vermekle ilgili farkındalık kazandıracak sıcacık hikayeler sizi bekliyor. Serinin üçüncü kitabı “Biraz Kızdım Sanki!” kırmızı balon metaforu ile öfke duygusuna yön vermeyi anlatıyor. KALBİNİZDEKİ KIRMIZI BALONLA TANIŞMAYA HAZIR MISINIZ?

    7,90
  • Bazen Olur Böyle Biraz Korktum Sanki

    KALBİNDEKİ MAVİ BALONLA TANIŞMAYA HAZIR MISIN? Klinik Psikolog Mehmet Teber’in kaleminden “mavi balon” metaforu ile korku duygusuyla ilgili farkındalık ve yön verme hikâyesi. Büyük küçük herkes korkar bazen bir şeylerden Korkunca güvenli bir yere gitmek ister. Korku çok doğal bir duygu, kalbimizde var mavi balonu. Fark edince duygunu, anlatınca birine, geçer hemen korku. Duyguları fark etmek, kabul etmek, yönetmek zordur. Bazen olur böyle ama bir yolu var kalbinde!

    7,90
  • Bazen Olur Böyle Biraz Üzüldüm Sanki

    KALBİNDEKİ SARI BALONLA TANIŞMAYA HAZIR MISIN? Klinik Psikolog Mehmet Teber’in kaleminden “sarı balon” metaforu ile üzüntü duygusuyla ilgili farkındalık ve yön verme hikâyesi. “Küçükler üzülür oyuncak kırılınca, anne-babası kızınca. Büyükler üzülür kötü haber alınca, bazen tartışınca. Üzülünce ağla hemen, üzüntün aksın gözlerinden. Duygularını saklama söyle, balonun söner hemen böyle.” Duyguları fark etmek, kabul etmek, yönetmek zordur. Bazen olur böyle ama bir yolu var kalbinde!

    7,90
  • Bebeğimle Oynuyorum 0-6 Ay İçin 101 Oyun

    İlk aylarda atılan ilk adımlar, ebeveyn ile bebek arasında kurulan bağ, bebekle iletişim ve bebeğin gelişimini desteklemek, onun geri kalan tüm hayatını etkileyecek öneme sahip. Bebeği ile arasındaki bağı oyun aracılığı ile güçlendiren ebeveyn, bebeğinin ihtiyaçlarını daha kolay kavrayabiliyor, dolayısıyla güvenli bir bağ gelişmesine, yani bebeğinin ileride kendine güvenen, insanlarla rahat ilişkiye girebilen ve girdiği ilişkileri sürdürebilen, hayata ve kendisine pozitif bakan bir birey olmasına olanak sağlıyor. Bebeğimle Oynuyorum, bebeklerin sağlıklı gelişimini desteklemek ve takip etmek adına Türkiye’de bir ilke imza atıyor, erken bebeklik döneminde oyunun önemini kapsayan bir bilincin uyanmasına katkıda bulunuyor! Sinem Özen Canbolat bebeklerin, özellikle yenidoğan bebeklerin gelişimine odaklanmış bir Gelişim Psikoloğu. Bebek ve çocukların gelişim düzeylerinin testlerle takip edilmesi, gelişim düzeylerine uygun oyun, oyuncak ve ortamların sunulması, gelişimlerini destekleyecek farklı çözümler bulunması konularında uzman. Türkiye’de ilk kez ebeveynlik rehberliğinin ve 0-6 ay oyun grubunun bir arada sunulduğu ‘Bebeğimle Oynuyorum/Ailem ve Ben’ atölye çalışmalarını düzenledi. Canbolat, çalışmalarından elde ettiği birikimleri bu kitapta bizlerle paylaşıyor. Çeşitli bilimsel araştırmalarla geçerliliği kanıtlanmış, tüm dünyada kabul görüp uygulanmış bebek gelişimi ve yetiştirilmesi ile ilgili konuları siz anne babalara aktarıyor. Bebeğinizle ‘neden’, ‘nasıl’, ‘ne zaman’, ‘nerede’ ve ‘ne’ oynayabileceğiniz hakkında bilgi veriyor. Bebeğimle Oynuyorum aslında 0-6 ay arası bebekler için yazılmış bir ilk kitap! Bebekle oynamanın önemini, oyun oynama biçimlerini, oynama zamanını, oyun mekânlarını ve 0-6 ay arası bebeklerin gelişimini destekleyecek oyun ve oyuncakları anlatıyor. Sağlıklı bir bebek-oyun ilişkisinin faydalarını sıralıyor.

    8,90
  • Bebek Sahibinin Kullanım Kılavuzu

    Sonunda! Acemi Ebeveynler İçin Yeni Doğan Bebek Teknolojisi Kılavuzu Kayıt cihazınızı ayarladınız, internet bağlantınızı kurdunuz, cep telefonunuzdan Facebook’a baktınız. Ama bunların hiçbiri, dünyanın en büyük teknolojik mucizesi olan yeni doğmuş bir bebek için hazır olduğunuz anlamına gelmiyor.

    Bebek Sahibinin Kullanım Kılavuzu, adım adım ilerleyen talimatlar ve faydalı şematik diyagramlarla, sıkça sorulan yüzlerce soruya cevap veriyor: Bebeği kundaklamanın en iyi yolu hangisi? Yeni doğmuş bebeğimin bütün gece uyumasını nasıl sağlayabilirim? Bebeğimi ne zaman doktora götürmeliyim? Kaygı duyduğunuz her sorunun cevabı burada. Çocuk bakımıyla ilgili en temel bilgileri öğrenmek isteyen herkes, alanında isim yapmış Pediatrist Dr. Louis Borgenicht ve oğlu Joe Borgenicht’ten işe yarar tavsiyeler alacak.

    7,94
  • Bebek Üniversitesi / Büyük Küçük

    Siyah- beyaz bir kitap hiç bu kadar renkli olmamıştı! BÜYÜK- KÜÇÜK, dostluk, yardımlaşma kavramlarını mini mini tatlı mı tatlı bir hikâyeyle keşfetme heyecanı. Sonunda AYNA sürprizi ile hayata ilk bakış.

    5,90