-
Tahıl Beyin Yemek Kitabı
Sağlık Durumunuzu İyileştirip Hayatınızı Değiştirecek 150’den Fazla Glutensiz Tarif İDEAL SAĞLIK VE ZİHİNSEL BERRAKLIK İÇİN DEVRİM NİTELİĞİNDEKİ TAHIL BEYİN DİYETİNİ MUTFAĞINIZA GETİRİN Dr. David Perlmutter’in çoksatan Tahıl Beyin adlı eşsiz eseri buğday, şeker ve karbonhidratlara maruz kalmanın beyinde yarattığı yıkıcı etkileri gözler önüne sererek sağlığımız hakkında düşünme biçimimizde devrim yarattı. Artık doğru yiyecekleri tüketerek beyninizde yeni beyin hücrelerinin üretimini teşvik edebilir ve “zeki genler”inizin kontrolünü elinize alabilirsiniz. Tahıl Beyin Yemek Kitabı beyninizin etkinliğini ve enerjisini korumanızı sağlarken insanı elden ayaktan düşüren nörolojik hastalıklara da daha yaygın, sıradan sağlık sorunlarına da yakalanma riskinizi azaltan 150’den fazla leziz tarif içeriyor. Kahvaltı, öğle yemeği ve ara öğün olarak lezzetli pek çok seçenek sunan Dr. Perlmutter sağlıklı, leziz ve yapımı kolay yemeklerle glutensiz beslenme yolunda sağlam adımlarla ilerlemeniz için ihtiyacınız olan bütün stratejileri anlatıyor. Sağlığınızı ve tükettiğiniz yiyecekleri önemsiyorsanız, bu kitaba ihtiyacınız var. “Beyninizi güçlendirmek, hafızanızı korumak, ruh halinizi iyileştirmek, enerjinizi artırmak ve hastalıklardan kurtulmak istiyorsanız Dr. Perlmutter’in sözlerine kulak verin. Bu kitap size beyninize nasıl bakacağınızı ve onu nasıl beslemeniz gerektiğini anlatan bir kılavuz!” DR. MARK HYMAN, KAN ŞEKERİ DİYETİ KİTABININ YAZARI “Perlmutter bizi sözde sağlıklı tam tahılların beynimiz üzerindeki yıkıcı etkilerini gözlemleyebileceğimiz bir tura çıkarıyor. Modern buğday başta olmak üzere tahıllar kalp krizleri, trafik kazaları ve kafa travmaları nedeniyle zarar gören beyinlerin toplam sayısından daha fazla beyne zarar veriyor. Dr. Perlmutter beyin sağlığının ve işlevinin korunması veya beyinde iyileşme sağlanması için buğdaysız beslenmenin benimsenmesi gerektiğini ikna edici bir dille anlatıyor.” DR. WILLIAM DAVIS, BUĞDAY GÖBEĞİ KİTABININ YAZARI “Dr. Perlmutter en hassas organımız olan beynimizi yenilikçi bir yaklaşımla ele alıyor. Kendisi nörolojik hastalıkların tedavisinde alternatif ve geleneksel yaklaşımlardan faydalanma konusunun tartışmasız lideridir. Ona yönlendirdiğim hastalar harika sonuçlar aldı. Gelişmelere öncülük eden Perlmutter tıbba bakış açınızı değiştirmenize yardımcı olabilir.” DR. MEHMET ÖZ “Bunama ve diğer pek çok beyin hastalığı ne kaçınılmazdır ne de genetik. Bu hastalıklar tahıl ve şeker yönünden zengin bir beslenme şeklinin tercih edilmesiyle doğrudan bağlantılıdır. Tahıl Beyin yalnızca bunu kanıtlamakla kalmıyor, aynı zamanda size beyninizi veya sevdiklerinizin beynini korumak için bilmeniz gereken her şeyi sunuyor.” DR. CHRISTIANE NORTHRUP
-
Tahta At
Sinema ve televizyon ekranlarının sevilen yüzü Bahadır Yenişehirlioğlu yeni romanı TAHTA AT’la bir aile öyküsü üzerinden insanın kendi içindeki iyi ve kötüyle ilişkisini etkileyici bir biçimde anlatıyor ve TAHTA AT ile bugüne kadar kaleme aldığı en hızlı kurguyla çıkıyor okurlarının karşısına.
İnsanın kendi içindeki iyi-kötü savaşını yer yer adeta bir Musa kıssası olarak anılacak bir romanla resmediyor. Karakterleri güçlü, kurgusu sağlam ve sürprizlerle dolu bir roman…İstanbul’un Boğaz’a nazır tepelerinden birinde görkemli bir villa; Haznedaroğlu Köşkü.
Köklü bir ailenin birkaç nesildir yaşadığı göz kamaştırıcı hayat.
Paraya, güce, statüye, delicesine âşık olduğu bir eşe ve güzel bir evlada sahip bir adam, Ekrem Bey.
Ekrem’in asil ve iyiliksever eşi, bir kadının belki de en çok istediği şey olan sevilme duygusunu sonuna kadar yaşayan Zerrin Hanım.
Ekrem Bey ve Zerrin Hanım’ın gözlerinden sakındıkları, genç ve güzel kızları Elif.
Elif’in hayatında ilk kez aşkın en masum ve güzel halini yaşadığı, yetenekli ve yakışıklı basketbolcu Bora.
Dışarıdan bakıldığında göz kamaştırıcı görünen hayatlar arkasında neler gizler?
Gün gelir buz tutmuş bir dağda bir filiz çatlatır mı bütün dağı?
Yalan nedir gerçekte?
Peki ya kötülük?
Kötünün karşısında kendini koruma refleksiyle bir an içi ağızdan çıkıveren bir söz büyüye büyüye nasıl bir kâbusa dönüşür?
Kötülüğe tutsak kalmış birini oradan ne tutup çıkarabilir?Rastlantı diye bir şey yoktur.
İnce bir hesap, hepsi bu… -
Talebe
Tara Westover’ın bir doğum belgesi olmadı. Okul kaydı yoktu çünkü hayatında hiçbir sınıfa ayak basmamıştı. Tıbbi dosyası yoktu çünkü babası tıp biliminden ziyade kıyamete inanıyordu.
Çocukluğunda Mormon babasının bağnazlığa, erkek kardeşinin şiddete teslim oluşunu izledi. Ve on altı yaşına geldiğinde Tara kendi kendini eğitmeye karar verdi. Bilgiye duyduğu açlık onu Idaho’nun dağlarından çok uzaklara, okyanusların ötesine, bir kıtadan diğerine, Harvard’dan Cambridge’e taşıdı. Neden sonra aklına şu soru düştü: “Acaba fazla mı uzağa gittim?”, “Eve dönmenin hâlâ bir yolu var mı?”
Çıktığı günden itibaren dünya çapında büyük övgü toplayan, pek çok yayın organı tarafından yılın kitabı seçilen ve şu ana dek 40 dile çevrilen Talebe bir kendini inşa öyküsü. Tara Westover, hiddetli bir sadakatle bağlandığı ailesinin, eğitim sayesinde yaşadığı değişimin ve ayrılık kederinin hikâyesini –bizzat kendi hayat hikâyesini– büyük yazarlara özgü bir içgörüyle anlatıyor. Yürek burkan ve umut saçan bir hikâye bu.
“Sarsıcı. . . Tara Westover’ın hayat hikâyesi sıra dışı ama kitabın merkezindeki sorular hepimize dair: Sevdiklerimiz için kendimizden ne kadar ödün verebiliriz? Büyüyebilmek için onlara ne kadar ihanet edebiliriz?”
-
Tanios Kayası
Yine bir Doğu öyküsü. Mehmet ali Paşa’lı yılların Mısır’I. Güzelliğini çarmıh gibi taşıyan bir kadın: Lamia. Lamia’nın gölgesine sığındığı bir şeyh: Francis. Yasak aşk meyvesi bir oğul: Tanios. Başka bir kadın: Esma. Bir serüven ve sadakat romanı.
-
Tanrı’yı Kıyamete Zorlamak ABD-İsrail İttifakının Dinî Temelleri
Tanrı bugün biz yaşayanlardan Yeryüzü Gezegenini yok etmemizi mi istiyor, hatta istemenin ötesinde böyle bir emir mi veriyor? ABD’deki Evanjelist önderler, takipçilerini, dünyanın an meselesi olan bir yıkıma mahkûm olduğunu ilan ederek ölüme yönlendiriyorlar. Ancak, Amerika için asıl tehlike, “çılgınlar” diye nitelenen kimselerden ziyade, 200 yıldan daha az bir geçmişe sahip yeni bir teoloji benimseyen ana akım Hristiyanlardan geliyor. Bu teori onlara sorgusuz bir şekilde Cennet’e gidiş bileti veriyor. Dünyanın sonunu getirecek son savaşta ortaya çıkacak büyük bir Türbülasyon’un varlığından emin olmalarına karşın, kendilerinin bir an bile acı tatmayacakları konusunda beyinleri yıkanmış durumda. Armagedon kültünün mensupları, kıyamet koparken, sevdiklerinin mahvını localarından rahat içinde izleyecekleri Cennet’e yükseltileceklerini söylüyorlar. Her on Amerikalıdan biri bu mezhebin bir üyesi. Cennet’e Yükselmek ve kıyamet için dua eden bu insanlar, bunları gerçekleştirmesi için Tanrı’yı zorlayabilir mi? “ABD Hristiyan Sağı ile İsrail arasındaki tuhaf birlikteliğin muhteşem bir şekilde gözler önüne serilmesi. İkisi de birbirini sevmiyor, fakat birbirlerini kullanıyorlar. Mesele din değil, siyaset. Bu ikiyüzlülüğün ortaya konması açısından bu kitabı hararetle tavsiye ediyorum.” –Dr. Alfred M. Lilienthal, Yazar-Tarihçi
-
Tarbiyatun Nafs, Die Erziehung von Ego und Psyche
Tarbiyatun Nafs, Das Reinigen der Seele
Anhand von frühesten Quellen
Zusammengestellt aus den Werken von Ibn Rajab al Hanbali, Ibn al Qayyim al Jauziyya und Abu Hamid al´Ghazali
Ursprünglich auf Arabisch herausgegeben unter dem Titel: Tazkiyat an Nufus wa Tarbiyyatuha kama yuqarrirruhu Ulama as Salaf, Das Reinigen der Seelen und ihre Erziehung, wie berichtet von den Gelehrten der ehrwürdigen Vorfahren, erscheint das vorliegende Buch, Das Reinigen der Seele, als eine interessante Zusammenstellung von bekannten Werken solch großartiger Gelehrten wie Ahmed ibn al Hanbal, Ibn alQayyim al Jauziyya und Imam Ghazali.
Oft wird die Terminologie von Nafs in einem etwas negativen Sinn gebraucht und zwar wegen seines sündigen und wandelbaren Zustandes. Dieser, gemischt mit Leidenschaft und Unwissenheit, ist dann das nafs al ammara, das Selbst, das zum Bösen ruft. Es kann dann das Stadium des nafs al lawwama, des vorwurfsvollen Selbst, durchwandern, was auf eine Art dem Gewissen entspricht und unterstützt diesen Wandel, sodass es gereinigt und mit der Quelle seiner Realität versöhnt wird und so zum nafs al mutmainna wird, dem Selbst im Frieden oder auch der Seele im Frieden und letztlich dem Paradies sicher.
O du Seele, die du Ruhe gefunden hast, kehre zu deinem Herrn zufrieden und mit Wohlgefallen zurück. Tritt ein unter Meine Diener, und tritt ein in Meinem Paradiesgarten. 89:27
In diesem Zusammenhang darf auch das Herz nicht unerwähnt bleiben. Das Buch beschreibt sehr detailliert die Typen des Herzens, seine Krankheiten und deren Heilung, alles mit Versen des Heiligen Qurans und Ahadith untermauert.
Viel lernen wir über das Gedenken Allahs und wie man Ihm näherkommt.
Für den Gläubigen ist dies fast ein Handbuch des Zuhud.
Möge Allah dem verehrten Leser bei der Lektüre dieses sehr nützlichen Werkes zu einem Zustand verhelfen, der ihn zu einem besseren und stärkeren Gläubigen macht. Amin. -
Tarih Bizi Çağırıyor
Bu çağrı tarihin derinliklerinden geliyor ve tarihin içinde doğan bir neferi çağırıyor.
Tarihin çağırdığı bu nefer; uzun savaşlardan, soğuktan, fırtınadan, yoksulluktan, kıtlıktan, sıtmadan çıktı. Bu nefer tam da tükendik dediğimiz ve büyük bir umutla yeni bir Kızılelma aradığımız yerden doğdu.
O, vatanın hem sahibi, hem varisi, hem geçmişi, hem geleceğidir. Umutsuzluğa düşülen her yerde bir teselli gibi görünür. Vefalıdır, beklenildiği yere gider. Tarihi kuran da bu neferdir, tarihin çağırdığı da.
Bazen o tarihi sürükledi, bazen de talihi onu.
Sırası yine geldi, tarih yine onu çağırmaya başladı. -
Tarih Sohbetleri
Türkiye tarihinin teknik olarak yazımını, birtakım tezlerin teknik tenkidini yapanlar ecnebiler, yani tarih eğitimlerini, tarihe bakış alışkanlıklarını tamamıyla bu çevrenin dışında edinmiş insanlar. Bu konunun üzerinde durulması gerekiyor.”
“Türkiye’de, Diyanet İşleri Başkanlığı hükümet bünyesinin dışına çıkarılamaz, bu mümkün değildir; zaten dinen caiz değildir. Dinen caiz olmadığı gibi, pozitivist ve müspet dünya görüşüyle de mümkün değildir.”
“Eğitimi ve nüfusu gerileyen, sanayileşmesi çözülen, bütçe kısıntılarıyla boğuşan Avrupa 19. yüzyıldaki beşeriyet tarihi alanındaki üstünlüğünü 20. yüzyılda muhafaza edememiştir ve bu yüzyıla da yorgun ve yaşlı girmiştir. Türkiye ise bilhassa yüksek tahsilde kısmen Amerikan yöntemlerini takip etti ve bu yöntemler de yararlı oldu.”
“Açıkçası bir Cumhuriyet tipi yaratamadık; yani Cumhuriyet kendi adamını yetiştirememiştir. Atatürk bazı örnekler ortaya koydu ama arkadan gelenler bunu sürdüremedi. Kendine Cumhuriyetçi diyenler de dahil olmak üzere Cumhuriyet tipi inşa edilemedi ve elbette bu maarifleşmeyle ilgili bir meseleydi.”
“Bizim gibi ülkelerde hiçbir zaman ekstrem akımların taraftar bulması ve idareyi ele geçiren insanların bile uç hareketler göstermesi mümkün değil. Konsensüs içinde olmak zorunda. Ayrıca bakmak lazım, bu memleketin fundamentalist insanları İran’daki gibi bir zümre yetiştirmişler mi diye. Cumhuriyet, laik olduğunu söylüyor, tabii İslam dininde kurum olarak laiklik olmaz. Ama koymuş ve bunu tatbik etmiş.”
“Bir kent kültürümüz var. Mesela İstanbul, müthiş bir atılım yaptı, ama İzmir altyapısı olmasına rağmen o derece eğilim gösteremedi, çünkü iktisaden de gelişemiyor. Ankara, maalesef bütün sübvansiyon ve aşılamalara rağmen aşı tutmadı.”
-
Tarih Şuuru
Geçmişin, ya da içinde yaşadığımız zamanın bilgilerini, olayların cereyan tarzı ve yorumlarını, ibret olsun diye aktarılmasına vasıta olan ilme tarih diyorsak; tarihçinin ve özellikle İslam tarihçisinin takınacağı tavır ve takip edeceği usul konusunda, Kur’an çok açık ve kesin hükmünü koymuştur. Başka bir deyişle, Allah, genel manada alimin, özel manada da -bu görevi yüklendiğinden dolayı- tarihçinin, ilahi mesajın getirdiği sorumlulukla hareket etmesini emrediyor.
-
Tarih Toplum ve Gelenek
Aktüel dünyamızı büyük ölçüde meşgul eden çok sayıda siyasî, sosyal ve iktisadî meselenin 19. yüzyılda şekillenen tarih ve toplum felsefelerinden beslendiği görülür.
Çok sayıda Müslüman müellif ve özellikle bilim adamı söz konusu felsefelerden habersiz olarak araştırmalarını yaparlarken İslâm’a ait olmayan bir kültür ve felsefenin kavramsal çerçevesini kullanmaktadırlar. Rahatlıkla Müslüman müelliflerin de “toplumsal gelişme” kavramına bağlı kalarak “ilkel dönemler”den veya tarihin “ilerleme şeması”ndan bahsettiklerini görmek mümkün.
Bu çalışmada tarih, toplum, kültür, medeniyet ve gelenek gibi anahtar terimler ele alınarak İslâm ve batıda gelişen farklı tarih ve toplum felsefeleri arasındaki farka değinildi.Sosyoloji, antropoloji ve medeniyet tarihi gibi disiplinlerin ilgi sahasına giren bu türden konular ilk defa ve bu bağlamda eleştirel bir açıdan ele alındı.
devamını oku -
Tarihçilik ve Yöntem Üzerine
Osmanlı tarihi üzerine yaptığı dikkat çekici çalışmalarla ön plana çıkan Prof. Dr. Ali Akyıldız, Tarihçilik ve Yöntem Üzerine adını verdiği ve tarihçilik mesleği ile tarihçiliğin yöntemine dair yazdığı makalelerini bir araya getirdiği bu eseriyle tarih öğrencileri ve genç tarihçiler için bir rehber oluşturmaktadır. Osmanlı tarihi araştırmaları sırasında karşılaşılan bazı problemler ve bunlara dair ileri sürülen çözüm yollarını içeren bu makaleler, tarih araştırmacıları için ufuk açıcı analizler içermektedir. Tarih yazımında yükselen trendlerden biri olan biyografi yazıcılığının Osmanlı dünyasındaki kısıt ve imkânları, hanedan tarihi çalışmanın problem ve tuzakları, tarih araştırmalarına temel teşkil eden belgelerin niteliği, güvenilirliği ve neyi söyleyip neyi söylemediği, Hicri takvimin zaman zaman tarihi yanlış göstermesi ve bu sorunu aşmak için önerilen çözüm yolları, Yakınçağ Osmanlı sosyo-ekonomik tarihinde karşılaşılan kaynak sorunları gibi konular bu kitapta üzerinde durulan başlıklardan birkaçıdır. Bu eser, tarihçilerin ve tarihçiliğe adım atan genç araştırmacıların bu uzun ve meşakkatli yolda karşılaşacakları problemlere dikkat çeken bilgi ve analizlerle dolu bir el kitabı mahiyetindedir.
-
Tarihe Tanıklığım Otobiyografik Kayıtlar
“Buradakiler hayatımın belirli kesitleri çünkü hayatımın tamamının bazı kısımlarını unuttum, bazı kısımları da bana özeller. Geriye kalanlar ise biyografiden çok tarihi kronoloji mahiyetinde. Hayatımı takip eden hadiselere ilişkin hikayeler, gerçek şekilde, kendimize ait hikayeler ne kadar samimi ve doğru olabilirse o ölçüde anlatıldı. Hatıraların nasıl kaleme alındığını bilmiyordum. Meşhur Churchill’in eserini okurken edebiyatın bu türünde, Churchill’in kendisinin de ifade ettiği üzere, yazarın tarihteki siyasi ve askeri gelişmeleri kendi şahsi tecrübeleriyle bağlantı kurarak yazdığını anladım. Bu nedenle de hatıralar her zaman subjektif görüşlerdir. Bu tarih değildir ve tarih, onu yaşayanlar tarafından yazılmamalıdır. Kitap metninin nisbeten büyük bir kısmı, o döneme ait mektuplar veya mektupların kesitlerinden, konuşmalardan ve mülakatlardan oluşuyor.Bunlardan bazılarını bütün olarak almayı veya geniş şekilde sunmayı gerekli gördüm zira bunlar benim cereyan eden hadiselere mesafesiz, hızlı ve bazen de anlık tepkilerim. Bunu yaparken, geçmiş olaylara şahitlik etmenin en aslına uygun yolunun bu olduğunu düşündüm. Üstelik bu sayede buna benzer yazılarda sıklıkla görüldüğü gibi kendimi olduğumdan daha akıllı göstermekten de kaçınmış oldum. Kısacası, bundan sonra gelenler tarihimizin zor bir dönemine ilişkin benim doğrularımdır.”
-
Tarihi Değiştiren Bilginler
İngiltere’deki bilge cisimlerin yere düşmesinin ardındaki sırrı çözerken Polonya’daki gezegenlerin rotasını tespit ediyor; İran’daki sayıların dilini sökerken İtalya’daki cisimlerin neden suya batmadığına kafa yoruyor; eski Yunan’daki tıbbın temellerini atarken Fransa’daki insanoğlunu ölümcül kuduz mikrobundan kurtarmak için ter döküyor; Avusturya’daki zihnin labirentlerinde dolaşırken Güney Amerika’daki fosillerle konuşuyordu… “Yerçekimi kâşifi” NEWTON’dan “gezegenler hâkimi” KOPERNİK’e; “matematiğin prensi” ÖMER HAYYAM’dan “suların efendisi” ARŞİMET’e; “tıbbın babası” HİPOKRAT’tan “kuduzun belalısı” PASTEUR’e; “Rüya avcısı” FREUD’dan “Türlerin kökencisi” DARWIN’e varıncaya dek onlarca bilim insanı, yerkürenin dört bir yanında günümüz dünyasının bilimsel çatısını örmek için dinmek bilmez bir gayretle çalıştılar. Kâh atomları kâh gezegenleri, bazen mikropları bazen de sayıları konuşturdular; mikroskoplarla mikro, teleskoplarla makro âleme baktılar; damarlarımızda akan kan nehirlerine dalıp ışığın tayflarından çıktılar; fosillerde gizli büyük esrarı çözüp yeri geldi hayatları pahasına ölümcül ışınlarla dans ettiler, tarihi değiştirdiler…
-
Tarihi Değiştiren Günler
Tarihi Değiştirenler Serisi tüm hızıyla devam ediyor… Serinin 9. Kitabı tarihte dönüm noktası olan günlere odaklanıyor… “O sırada Türkiye’de ne oluyordu?” bölümüyle de okurlara karşılaştırmalı tarih imkanı sağlıyor… Süveyş Krizi, Vietnam Sendromu, Neil Armstrong, Baas Partisi, Keşmir Sorunu, Kore Savaşı, Uzun Yürüyüş, Bağımsızlık Bildirgesi, Büyük Bunalım, New Deal, İran İslam Devrimi, Amerikan İç Savaşı, Cemal Abdül Nasır, 11 Eylül Saldırıları, Mahatma Ghandi, Başkan Kennedy, Kıbrıs Barış Harekâtı, Mehmet Ali Ağca, İnebahtı, Çernobil, Petrol Krizi, Normandiya Çıkartması, Saddam Hüseyin, Pearl Harbor Baskını, El Kaide, Everest, Apartheid, Gagarin, Perestroika, Başkan Mao, Konstantinopol, Waterloo, Küba Füze Krizi, Savaşların Anası, Afganistan’ın İşgali, Berlin Duvarı, Haçlı Seferi, Sivil İtaatsizlik, Tiananmen Olayları, Macar Ayaklanması, Prag Baharı, Nelson Mandela, Enosis, Politbüro, Klonlama, İnternet, Viyana Kuşatması, Filistin-İsrail Barışı, Napolyon, Soğuk Savaş, JFK, Albaylar Cuntası, Martin Luther King, Ekim Devrimi ve daha onlarcası… BU İSİMLER VE KAVRAMLAR HAYATIMIZA NASIL GİRDİ DERSİNİZ?
-
Tarihi Değiştiren Konuşmalar
Tarihin önde gelen liderlerinin kimi zaman ADALET ve ÖZGÜRLÜK çağrısı yaptığı, kimi zamansa DEMOKRASİ ve EŞİTLİK için ayağa kalktığı, bazen TEHDİT savurup KORKU saldığı ama sıklıkla da ortaya büyük bir VİZYON koyup yeni bir DÜZEN yaratmaya soyunduğu konuşmalardan oluşan bu kitabı okuduğunuzda, kelimelerin eylemlere nasıl ilham verdiğine şahit olacak, bundan böyle “söylenenlere” daha iyi kulak kabartacaksınız. Ali Çimen’in yenilenerek okuyucusuyla buluşturduğu bu kitapla; Büyük İskender’in kılıcıyla olduğu kadar sözcükleriyle de dünyayı fethettiğine tanıklık edecek, Tarık bin Ziyad’la gemileri olmasa da kelimeleri ateşe verecek, Alp Arslan’ın cümleleriyle Anadolu’nun kapılarını omuzlayacağız. Haçlı Seferleri’nin nasıl başladığına Bizzat Papa Urban’nın ağzından şahit olacak, Kraliçe I. Elizabeth’le birlikte ordusuna cesaret verecek, Abraham Lincoln’le demokrasi yemini edeceğiz. Susan B. Anthony ile kadın düşmanlarına meydan okuyacak, Bismarck’ın nutkuyla Almanya’nın düşmanlarına göz dağı vereceğiz. Durmayacak, Woodrow Wilson’la “Yeni bir dünya kurulsun!” diyecek, Atatürk’le yeni bir dünyanın kurulduğunu ilan edeceğiz. Sözün gücüne inananlara… KULAKLARINIZI DÖRT AÇIN; DUYDUKLARINIZ, GÖRECEKLERİNİZDİR!