Elif’in annesiyle babası bu yıl tatilde kamp yapmaya karar verdiler. Elif’i ve yeğenleri Ferhat’ı da alıp deniz kıyısına çadır kurdular. Elif ile Ferhat kampta daha önce görmedikleri birçok şeyle karşılaşacak ve harika keşifler yapacaklar
Prokopios, İmparator İustinianos zamanını anlattığı Bizans’ın Gizli Tarihi’nde daha önceki kitaplarında zamana uydurmak zorunda kaldığı, işin içyüzünü açıklamayı göze alamadığı, sessizce geçiştirilmiş olayları apaçık ortaya koyduğunu belirtir.
İnci’nin boğazı düğümlendi. Bahçede ölü bir fare yatıyordu. Üstüne bir de arkadaşı Nil, İnci’ye kötü davrandı. Ama en büyük üzüntü bile birisiyle paylaştığında hafifler…
Havalar ısınmaya başladı. Göçmen kuşlar geri döndü, ağaçlar çiçek açıyor ve Bahar Bayramı yaklaşıyor. Elif kendine minik bir bahçe hazırlayıp, Bahar Bayramı’nı karşılamaya hazırlanıyor. Elif’le birlikte siz de Bahar Bayramı eğlencelerine katılın.
Selçuklu sultanları Alparslan ve Melikşah’ın veziri olarak otuz yıl boyunca devlet yönetiminde söz sahibi oldu, görüşleriyle sultanların kararlarını etkiledi. Siyasi bir suikasta kurban gitmesinden kısa bir süre önce hükümdarlık sanatı konusunda düşüncelerini kaleme aldı. Melikşah’ın devlet yönetimi hakkında kapsamlı bir rapor istemesi üzerine yazılan Siyasetname, Nizamü’l-Mülk’ün devlet adamı olarak deneyimlerini aktardığı bir el kitabı olmasının yanı sıra, edebi değeriyle de yüzyıllardır dikkati çeken bir eserdir.
Günümüz Türkçesine Uyarlayan: Prof. Dr. Mehmet Kanar Türk edebiyatının ilk felsefi ve gerçeküstü romanı kabul edilen A’mâk-ı Hayal, Filibeli Ahmet Hilmi’nin felsefi ve tasavvufi görüşlerini içermektedir. Romanın kahramanı Raci, içindeki şüphe ejderhasını susturmak ve mutlak hakikate ulaşmak için mezarlıkta karşılaştığı Aynalı Baba’nın yardımıyla manevi seyahatlere çıkar. Raci bu seyahatlerinde hedefine ulaşmak için Buda’yla Hiçlik Zirvesi’ne, Yunan tanrılarının bulunduğu Olimpos Dağı’na, Hürmüz ile Ehrimen’in savaş meydanına, Simurg’un sırtında Merih gezegenine, Kaf Dağı’na ve daha birçok yere gider. Raci hakikatin peşinde nice âlemde, boyut ve mekânda dolaşırken biz okurlara Ahmet Hilmi’nin Doğu ve Batı felsefesi, tasavvuf, mitoloji, dinler tarihi üzerine kurduğu bu gerçeküstü romanı izlemek düşüyor -şaşkınlıkla, merakla ve zevkle… Filibeli Ahmet Hilmi (Şehbenderzade, 1865-1914) Filibeli Ahmet Hilmi, Hacı Süleyman Bey ve Şevkiye Hanım’ın en büyük çocukları olarak Filibe’de (Bulgaristan) dünyaya geldi. Ailesi, Osmanlı’nın 93 Harbi yenilgisinden sonra, 1878 yılında yaşanan büyük göçle İstanbul’a yerleşince Filibe’de başladığı eğitim hayatına burada devam etti. Galatasaray Mekteb-i Sultanisi’ni bitirip ilk olarak Posta ve Telgraf Nezareti’nde çalışmaya başladı. Sonra Duyun-ı Umumiye Nezareti’nde görev yaptı. Ardından Beyrut’a gönderildi. Beyrut’ta Jön Türklerle iletişim kurup oradan Mısır’a kaçtı. Mısır’da Çaylak adında bir mizah dergisi çıkardı. Bir süre sonra İstanbul’a döndü ve 1901 yılında Fizan’a (Libya) sürüldü. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a gelerek Darulfünun’da felsefe hocalığı yaptı. İkdam, Şehbal, Yeni Tasvir-i Efkâr, Sırat-ı Müstakim gibi gazete ve dergilerde siyasi, felsefi yazılar kaleme aldı. Kendisi ayrıca İttihad-ı İslam, Hikmet, Coşkun Kalender, Millet ile Muhasebe, Münakaşa, Kanat ve Nimet adlı gazeteleri çıkardı. İttihat ve Terakki Fırkası, Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Siyonizm ve Masonluk eleştirileri nedeniyle gazeteleri sık sık kapatıldı ve sürgüne gönderildi. II. Meşrutiyet döneminin önemli fikir adamlarından biri olan Ahmet Hilmi tiyatro, roman ve şiirin yanı sıra siyaset, felsefe, tasavvuf ve tarih gibi alanlarda da yazılar ve eserler kaleme almıştır. Yazarın seçme eserlerine Türk Edebiyatı Klasikleri Dizimizde yer vermeyi sürdüreceğiz.
Küçük Balık, okulun en küçük balığıydı. Arkadaşlarına yetişemiyor ve hep geride kalıyordu. Bir gün mercan kayalığına giden arkadaşlarını takip eden Küçük Balık, küçük olmanın ne kadar işe yaradığını keşfetti.
Her sabah uyandığımda, usulca giderim annemin yanına. Uyandırırım onu, öpücükler kondururum tatlı yanağına. Sonra birlikte harika bir gün geçiririz. Bize katılmak ister misiniz?
Değirmen Sabahattin Ali’nin ilk hikâye kitabıdır. Bu ilk denemeler arasında aşk tema olarak baskındır. Duygulu ve hayalci anlatımına temiz bir dil eşlik eder. Aynı zamanda gerçekçi, toplumcu bir tavır da sezilir. İnsanı ve doğayı içi içe belirleyen o güçlü anlatımın ilk örnekleri Değirmen’de belirmeye başlar.
“Sabahattin Ali Kuyucaklı Yusuf ’ta bir Anadolu kasabasını, bütün insani ve sosyal gerçekliğiyle verir: Soylu insanlarıyla, bayağı insanlarıyla; sevgilerle, nefretlerle; umutla umutsuzlukla… (…) Okuduğum Türk romanları içinde ayrıntıların en mükemmel, en ustaca kullanıldığı romanlardan biri. O pek önemsizmiş gibi görünen küçük küçük ayrıntılar romana tam bir somutluk kazandırıyor; romandaki dünya, çerçevesini kırıp dışarıya fırlıyor, sizin dünyanıza karışıyor.” –Fethi Naci Nazilli’de başlayan ve Edremit’e taşınan bu hüzünlü roman, bir “tabiat insanı” olarak Yusuf’un kasaba eşrafı ve halk arasında giderek sertleşen güç gösterileri içinde temiz kalma, aşkını koruma, aslında var olma savaşını anlatıyor.
Devlet-i ‘Aliyye’nin birinci cildi Osmanlı Devleti’nin bir beylikten Balkanlar ve Ortadoğu’ya hükmeden güçlü bir imparatorluğa dönüşümünü konu alır. İkinci cilt, padişah ve devlet otoritesinin zayıfladığı 17. yüzyılın ilk yarısındaki iktidar mücadelelerini inceler. Üçüncü cilt, merkezi devlet otoritesinin yeniden kurulduğu “Köprülüler” dönemini, Orta Avrupa’da Habsburglarla süren uzun iktidar mücadelesini, malî ve siyasî bunalıma karşı çözüm arayışlarını ayrıntılarıyla ele alır. Dördüncü cilt ise, Osmanlı Devleti’nin geçirdiği askerî ve malî dönüşümü mercek altına alır, Tanzimat ve Meşrutiyet dönemine kadar uzanan süreçte gelişen olayları takip eder. Ayrıca Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşları sonunda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına uzanan geniş bir kesit sunar. Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrinin, hukukî ve idarî teşkilâtının, ekonomik, sosyal ve toplumsal altyapısının detaylı olarak işlendiği Devlet-i ‘Aliyye külliyatının beşinci cildi, Osmanlı-Avrupa ilişkileri, Annales Okulu ve bu okulun Osmanlı tarih araştırmalarına etkisiyle sonlanıyor. Halil İnalcık’ın bu son cilt için bir araya getirdiği İngilizce ve Türkçe makalelerinin yer aldığı eserde, ayrıca serinin tamamını ihtiva eden detaylı bibliyografya da sunulmaktadır.
Yedi yaşına basan Elif artık anaokulu yerine okula gidecek. Okuma yazmayı, hesap yapmayı ve başka birçok şeyi öğrenip, yeni arkadaşlar edinecek. Okula gitmek çok eğlenceli görünse de, Elif birazcık korkuyor. Ancak kayıt olmaya gittiğinde, okulun aslında göründüğünden çok daha eğlenceli olduğunu keşfediyor. Elif’in bu heyecanlı macerasına siz de katılın.
Kafiye bulma, şiir yazma yeteneği olan bir tavşan! Şair Tavşan, çevresindeki renklerden ve canlılardan esinlenerek, durmadan eğlenceli dizeler söylüyordu. Ama diğer tavşanların şiire hiç ilgi duymadıklarını görünce, yeteneğini başka yerlerde sergilemeye karar verdi. Şair Tavşan’ın yer altı macerası işte böyle başladı.
Luzie mutluluktan uçuyordu, gemi kaptanı olan babası bir araştırma şirketi tarafından Karayipler’de bir gemi batığını çıkarmak için görevlendirilmişti. Luzie de bu maceraya katıldı ve Constantia gemisiyle açık denizlerde yol aldılar. Ama denizin dibindeki hazinenin peşinde olan sadece onlar değildi…
Zweig, ırkçı cinnete kapılmış felakete sürüklenen Avrupa’dan kaçıp sığındığı Brezilya’da ütopik bir cennet bulmuştu. Uçsuz bucaksız verimli toprakları, sonsuz kaynakları, muhteşem doğası ve barındırdığı potansiyelle; kaygısız ve dost canlısı halkıyla Brezilya onu büyülemişti. Farklı ırkların barış içinde bir arada yaşadığı ve geleceğe umutla bakabildiği bu çok renkli düş ülkesi, o sırada kaosa teslim olmuş Avrupa ile tam bir tezat içindeydi. Zweig’ın Brezilya’ya ilanıaşkı, farklı tepkiler aldı. Yabancı bir yazarın coşkulu övgüsü Brezilya halkını sevindirirken, kitap bir yandan da ülkenin gerçekleriyle bağdaşmadığı ve siyasi iklimini yansıtmadığı gerekçesiyle eleştirilere hedef oldu. Petrópolis’teki evinde eşiyle birlikte inzivaya çekilen Zweig, dostlarından ayrı düşmüş, sürgündeki diğer Avrupalı entelektüellerle mektuplaşması savaş nedeniyle sekteye uğrayınca daha da yalnızlaşmıştı. Onu asıl kahreden, sadece anayurdundan değil yapıtlarını verdiği anadilinden de sürgün edilmiş olmasıydı. Brezilya, 22 Şubat 1942’de yaşamlarına son veren Zweig çiftinin son durağı oldu.
Elif’in beşinci doğum günü kutlamaları çok eğlenceli olacağa benziyor. Önce yuvada bir kutlama yapılacak. Sonra da yakın arkadaşları ve kuzenleri eve gelecek. Elif’in doğum günü eğlencelerine siz de katılın.
Arılar doğal yaşam için çok önemli hayvanlardır. Bitkilerin çoğalmasına yardım ederek, doğal dengenin sağlanmasında hayati bir rol oynarlar. Severek yediğimiz balı da arılar yapar. Arıcılar kovanlarda arı besler ve arıların yaptığı balı toplayarak satarlar. Hadi gidip arıcıların nasıl çalıştığını görelim.
Dünyalar Savaşı’nın Pearson’s Magazine’de tefrika edildiği 1897 yılında, Kraliçe Victoria’nın tahta çıkışının altmışıncı yılı törenlerle kutlanmıştı. Büyük Britanya İmparatorluğu, Kanada’dan Yeni Zelanda’ya uzanan, Afrika’nın büyük bir kısmıyla Hint yarımadasının tamamını kapsayan geniş topraklarıyla gücünün doruğundaydı. Dünyalar Savaşı, Wells’in İngiliz emperyalizmi üzerine bir yorumu; 20. yüzyıl başında imparatorluğun genişlemesinin muhtemel sonuçlarına ilişkin kaygıları yansıtan felsefi ve ideolojik öyküsüdür. Mars’tan gelip tuhaf araçlarıyla imparatorluk topraklarında gezinen, yollarına çıkan her şeyi ölümcül ısı ışınlarıyla yerle bir ederken tüm yaşamı da sona erdiren yaratıkların istilası, belki de Victoria dönemi okurunun bu kaygılarına denk düşmüştü. Orson Welles’in 1938’de romandan uyarladığı bir radyo oyununu gerçek sanan dinleyicilerin panik içinde sokağa dökülmesi, yapıtın imgelemi tetikleme gücünü ortaya koydu. Çeşitli film ve dizi versiyonları yapılan Dünyalar Savaşı birçoğuna da esin verdi. Wells’in capcanlı imgelemiyle özgün ve gerçekçi anlatımı, uzay yolculuğu ve başka gezegenlerden dünyamıza yönelik istilalar konusuna artık hiç de yabancı olmadığımız bugün de her kuşaktan okuru cezbetmeye devam ediyor.
O gün doğum günü olan Elif, en güzel elbisesini giydi. Yeni yaşına bastığında anaokuluna da başlayacaktı. Elif, anaokulunun ilk gününde neler yaşadığını heyecanla annesine ve babasına anlattı.
Çağlar en yakın arkadaşı Pelin’le bahçede itfaiyecilik oynuyordu. Birden bir kedinin miyavladığını duydular. Kedinin acilen yardıma ihtiyacı vardı. Annesi hemen itfaiyeyi aradı ve durumu bildirdi. İtfaiyenin gelmesiyle kedi kurtuldu. Birkaç gün sonra parkta yanan bir çöp kovası gören Çağlar, hemen babasına çöp kovasını gösterdi. Parka gelen itfaiyecilerden biri Çağlar’ı İtfaiye Haftası’nın etkinliğine davet etti.
Elif’in annesine ne kadar düşkün olduğunu bilmeyen yoktu. Daha anaokulunda olduğu için her zaman annesine ihtiyaç duyuyordu. Ancak bir gün alışverişten dönerken annesi ayak bileğini incitince işler karıştı. Artık annesinin yardıma ihtiyacı vardı. Acaba Elif bu zor durumun üstesinden gelebilecek miydi?
Elif arkadaşı Sena’nın bisikletine çok özeniyordu. Artık büyümüştü ve üç tekerlekli bisikleti onun için çok küçüktü. Gerçek bir bisiklete binmek istiyordu. Sonunda ailesi ona iki tekerlekli bir bisiklet aldı. Ama bir sorun vardı. Elif’in şimdi de bisiklete binmeyi öğrenmesi gerekiyordu
Araba yarısları en popüler spor karsılasmaları arasında yer alır. Formula 1 ve Nascar gibi yarısmaları dünyanın dört bir yanından milyonlarca seyirci takip eder. Bu yarısmalarda kullanılan otomobiller otomotiv teknolojisinin zirvesi olarak kabul edilir. Otomobilleri kullanan sporcular ise film yıldızları kadar ünlüdür. Hadi gidip yarıslarda neler oldugunu görelim.
Axel Scheffler’in Önsözü ve 38 çizerin resimleriyle Herkesin iyi ve nazik olduğu bir dünya hayal edin. Bunu nasıl gerçekleştirebiliriz? İyimser düşüncelerle dolu olan bu kitap, ne kadar küçük ya da çekingen olursak olalım, dünyayı daha iyi bir yere çevirebileceğimizi gösteriyor.
O gün akşam yemeğini Çağlar, abisi Fırat ve en yakın arkadaşı Pelin hazırlayacaktı. Bir an önce işe koyulmaları gerekiyordu! Çünkü domates soslu makarna yapmak sanıldığı kadar kolay değildi! Neyse ki Çağlar’ın babası da onlara yardım edecekti. Akşam ‘Çağlar soslu’ makarna sofraya konduğunda herkesin fikri aynı oldu: “Çok lezzetli!”
Elif’in ilk kez dişi sallanıyordu! Çok heyecanlanmıştı, ama sallanan dişi yerinden bir türlü çıkmıyordu. Arkadaşları pek çok öneride bulunmuştu. Hiçbiri işe yaramamıştı. Elif bunu hiç dert etmedi. Ne de olsa süt dişleriydi bunlar, elbette bir gün yerlerinden çıkacaklardı…
İnci kadar cesaretli olsanız bile, geceleri çocuk odası biraz korkutucu olabilir. Pencerenin önünde gerçekten bir ejderha mı oturuyor? Neyse ki İnci korktuğu zaman ne yapacağını biliyor.
Elif ilk kez babaannesiyle dedesinde yatıya kalacağı için çok heyecanlıydı. Biraz da korkuyordu, çünkü burası alıştığı ev düzeninden farklıydı. Babaannesiyle dedesi, Elif’in yabancılık çekmemesi için ellerinden geleni yapıyorlardı…
Küçük çocuklar bu harika hareketli kitabın itilip çekilen sahnelerine ve yaygaracı Yavru Köpek Bobi’nin hem eğlenceli hem kafiyeli öyküsüne bayılacaklar.
Tiyatro tekniğini geliştirmiş, diyaloglara, dekor ve kostüme önem vermiştir. Tragedyalarında dönemin yazarlarında rastlanmayan derli toplu bir iç yapı görülür. Eserlerinde yazgı sorununu her zaman ön planda tutar. Katıldığı yarışmalarda yirmiden fazla ödül
almıştır. Yüz yirmi üç tragedya yazan
Sophokles’in eserlerinden sadece Aias, Antigone, Kral Oidipus, Elektra, Trakhis Kadınları, Philoktetes, Oidipus Kolonos’ta günümüze ulaşabilmiştir.
Annesi, yatması gerektiğini söylediğinde Elif, pijamalarını giydi, dişlerini fırçaladı ve yattı. Babası ona kitap okudu. Artık uyku zamanı gelmişti. Ne var ki Elif bir türlü uyuyamıyordu. Bir sürü bahaneyle yataktan kalkıp tekrar yatan Elif, en sonunda nasıl uykuya daldı acaba?
Yaşasın! Çağlar abisi Fırat’la birlikte hafta sonunu büyükanne ve büyükbabasının evinde geçirecekti. Tren yolculuğunun ardından çiftliğe vardıklarında önce odalarına yerleştiler. Büyükbabanın atölyesinde küçük bir macera yaşadıktan sonra, büyükannenin lezzetli makarnasını aceleyle midelerine indirdiler. Daha yapacak çok işleri vardı…
Çağlar anaokuluna başladığı gün heyecandan yerinde duramıyordu. Yeni arkadaşlar edindi. Kocaman bir şato resmi çizdi. Öğle yemeğinde domates soslu makarna yedi. Ve öğle uykusuna yattı. Annesi onu almaya geldiğinde, zamanın nasıl geçtiğini anlayamadı.
Dünya üzerindeki yük taşımacılığının büyük bölümü gemilerle yapılıyor. Dev tankerler okyanusları geçerek bir limandan diğerine yük taşıyor. Bir römorkörün kaptanı olan arkadaşım Bahri ile yaptığımız liman gezisine sen de katılabilirsin. Hadi gidip limanlarda neler olduğunu görelim.
Dünya üzerindeki en önemli mesleklerden biri çiftçiliktir. Yedigimiz içtigimiz her seyi çiftçiler üretir. Çiftçiler her mevsimde farklı isler yapar, tahıl, sebze ve meyve üretimi ve hayvanların bakımı için çok çalısırlar. Arkadasımın çiftligine yaptıgım geziye sen de katılabilirsin. Hadi gidip çiftlikte neler oldugunu görelim.
Köpük’ün Pıtır adında küçük bir kız kardeşi vardı. Pıtır çok sevimli, ama biraz yaramazdı. Bam! diye minik kar kulübesinin üzerine atlardı. Foşur! diye suya dalardı. Bu yaramazlıklardan bıkan Köpük bazen, ‘Keşke Pıtır başka yerde oynasa,’ diye düşünürdü. Günlerden bir gün, iki kardeş kar fırtınasına yakalandılar. Acaba Köpük kardeşini fırtınadan kurtarıp, ne kadar harika bir ağabey olduğunu kanıtlayabilecek mi?
Küçük Penguen arkadaşlarıyla oynamaya bayılıyor ama küçük bir sorun var. Küçük Penguen sudan çok korkuyor! O kadar korkuyor ki suda oynayan arkadaşlarına katılamıyor. Küçük Penguen korkusunu yenebilecek, cesaretle köpüklü dalgalara atlayabilecek mi?
Elif annesi ve babasıyla tatile gideceği için çok mutluydu. Bu kez tatile uçakla gidecekleri için de çok heyecanlıydı. Çünkü daha önce hiç uçağa binmemişti! Bulutların üstünde uçarken afiyetle makarna yiyen Elif, babasından uçakların nasıl uçtuğunu da öğrendi. Üstelik uçaktan inerken pilot kabinini ziyaret etmesine de izin verildi!
Elif’in annesi iş gezisine gidince, babası Cemil’le ikisine bakmak için işten izin aldı. Ama annesi yanında olmayınca Elif’in keyfi bir türlü yerine gelmedi. Okulda derslerini takip edemedi, yediklerinden tat alamadı. Gerçekten de kendini kötü hissediyordu. Acaba annesi hemen dönse, her şey düzelir miydi?
Çağlar’ın en yakın arkadaşı Pelin, bir hafta önce yüzme sertifikasını almıştı. Çağlar bunun haksızlık olduğunu düşündü, çünkü o da yüzmeyi biliyordu. Ancak Fırat, kardeşi Çağlar’a yüzme sertifikası almanın kolay olmadığını söyledi. Bunun üzerine Çağlar yüzme öğrenmek için çok çalışmaya karar verdi.
Özellikle yüksek sesle okumak için yazılmış Tekerlemeli Öyküler dizisinde gürültücü dostlarımız Yavru Köpek Çomar ve Kurbağa Çopar ile buluşup eğlenceye katıl. Bak bakalım bu oyuncu ikili en çok nelerden hoşlanıyor, kulak ver bakalım nasıl sesler çıkarıyor?
Tatil zamanı geldi, ama Elif‘in annesiyle babası farklı bir yerlere gitmek istiyorlar. Babası dağları, annesi ise denizi görmek istiyor. Sonunda hem göl, hem de dağ olan bir yere gitmeye karar verdiler. Bu harika bir tatil olacak.
Toplumsal yaşamda düzeni sağlamak polisin görevidir. Polisler suç olaylarını ve bireylerin zarar görmesini engellemeye çalışırlar. Bir suç işlendiğinde, delilleri izleyerek suçluyu yakalamak da polisin işidir.Hadi gidip polislerin nasıl çalıştıklarını yakından görelim.
Minik Ayı kendini bildi bileli büyük, masmavi denize gitmek istemişti! Şimdi mavi dalgalara ulaşmak için Baba Ayı’yla birlikte uzun bir yolculuğa çıkıyorlar! Onlara katılmak, ormandaki dostlarıyla tanışmak, yol boyunca yeni yerler keşfetmek ister misin?
Bir hastane nasıl işler? Ameliyathaneler neden tertemizdir? Röntgen ışını nedir? Bu öyküde hastanelerle ilgili pek çok soruyu Özge Hemşire bizim için yanıtlıyor.
Tüm yanlışlıkları kim bulacak? Tatilde anneannesiyle dedesini ziyarete gidecek olan Defne çok heyecanlıydı. Birkaç saat süren yolculuktan sonra trenden indiğinde, gözlerine inanamadı. İstasyonda kendi kendine yürüyen bir bavul vardı! Aslında her şeyde bir tuhaflık vardı! Tuhaflıklar gün boyu devam etti… Çocuklar bu kitabı okurken hem eğlenecek hem de yanlışları bularak gündelik hayatta ne kadar çok şey bildiklerini görecekler. Yetişkinler de çocuklarla birlikte yanlışları tahmin ederek çözüm sayfasından kontrol edebilirler. Çözüm sayfaları kitabın sonunda!
Ali, gizemli dev hakkındaki öyküyü okuduğundan beri onunla tanışmak için sabırsızlanıyor. Ancak devler gerçek değildir, öyle değil mi? Bütün yiyecekleri silip süpüren, geceleri gürültüyle horlayan ve zıp zıp zıplamayı seven bu eğlenceli ve tüylü yaratıkla arkadaş olmak isteyen Ali’ye katılın. Denizlerin ötesinde, dağların üstünde, karların içinde… en iyi dostluklar bazen en beklenmedik yerlerde kurulur.
Elif’in saçları çok uzamıştı ve sürekli karışıyordu. Annesi kuaföre gitmeyi önerdi. Ama Elif saçlarını kestirmekten korkuyordu. Arkadaşı Leyla ile birlikte kuaförcülük oynarken, saçlarına sakız yapışınca kuaföre gitmek kaçınılmaz oldu. Acaba kuaföre gitmek gerçekten zor bir şey mi?
Evren’in çok uzak bir köşesinde ejderhalarla dolu bir gezegen varmış. Verimli toprakları, yabani hayvanlarla dolu ormanları ve güzel gölleri olan gezegende yaşam harikaymış. Ancak bir süre sonra yaramaz ejderhalar işleri karıştırmış. Hayal dünyasında heyecanlı ve eğitici bir gezi…
Bütün doktorlar hastaları tedavi eder ve hayat kurtarır. Ancak ambulans doktorları acil durumlarla daha sık karşılaşırlar. Trafik kazalarında, doğal felaketlerde ve diger kazalarda genellikle ilk müdahaleyi yapanlar ambulans doktorları olur. Hadi gidip ambulans doktorlarının nasıl çalıştığını görelim.
Yaramaz Penguen Badem oyun oynayabileceği bir kardeşi olduğunu öğrendiğinde sevinçten havalara uçtu. Artık birlikte kardan adam yapabileceği biri vardı. Ancak kardeşi oynamak istemiyor gibiydi. Ne yaparsa yapsın onu bir türlü neşelendiremedi. Acaba minik penguen kardeşini neşelendirebilecek mi?
İşareti bekle, hazır ol ve başla! Bitiş çizgisine önce varmak için şekerden yollar, lolipop tarlaları, kurabiye ağaçları ve rengarenk gökkuşakları arasında yapılan sihirli bir yarış. Acaba kim kazanacak? Öğrenmek için sürprizlerle dolu maceraya siz de katılın.
2 yaşa özel hazırlanan sade anlatımlı ve sevimli resimlerle dolu öyküler!
Bu kitapta, postacıyı bekleyen bir kaplanla, su birikintilerinin üzerinden atlamaya bayılan bir su aygırıyla, oyuncak ayısını bulamayan bir ayıyla ve diğer öykülerle tanışacaksınız
4 yaşa özel hazırlanan neşeli anlatımlı ve sevimli resimlerle dolu öyküler!
Bu kitapta arkadaşını kurtaran zürafayla, güneşi bekleyen kanguruyla, meraklı bir köpek yavrusuyla ve diğer öykülerle tanışacaksınız.
Elif, anneannesinin ona hediye ettiği kitabı çok sevdi. Çünkü o kitap, annesinin küçükken en sevdiği kitaptı. Bir gün kitabını kaybeden Elif, onu her yerde arasa da bulamadı. Annesi onu kitabevine ve kütüphaneye götürdüğünde, Elif kitapların etkileyici dünyasına adım attı.
1 yaşa özel hazırlanan sade anlatımlı ve sevimli resimlerle dolu öyküler!
Bu kitapta, köpeğini çok seven Nil’le, oyun zamanını eğlenerek geçiren ayıcıklarla, Ay’a şarkılar söyleyen köpek yavrusuyla ve diğer öykülerle tanışacaksınız.
Çağlar ve en yakın arkadaşı Pelin’le birlikte çarpmayı öğrenmek ister misin? Sayfalarda ilerleyip eğlenceli alıştırmaları çözdükçe, bir sayıyı yediyle veya dokuzla çarpmak bile senin için çok kolay olacak.
Bir zamanlar bir çocuk varmış, çok tatlıymış.
Ama bir gün şu kelimeleri öğrenmiş:
‘HAYIR! ASLA!’
Peki ya roller değişirse?
Koala, denizin rengini sorduğunda, Koala, denizin rengini sorduğunda, farklı yanıtlar alır. Bu yüzden cevabı farklı yanıtlar alır. Bu yüzden cevabı kendi bulmaya karar verir.
Aslında Elif okul yolunu çok iyi biliyordu. Ancak o gün geçtiği sokaklardan biri kapatılmıştı. Şimdi ne yapacaktı? Elif yolu göstereceğini söyleyen adamla birlikte gitmeli miydi? Ama o adam bir yabancıydı… Ve Elif tanımadığı insanlarla bir yere gitmemesi gerektiğini biliyordu.
Nine ayı ve onu çok seven torunuyla tanışmak, sevgi ve eğlence dolu oyunlarına katılmak ister misiniz? Saklambaç oynamak ne zevkli, ne güzel bulutları izlemek! Öyküler dinlemek ve yıldızları izlemek ne keyifli! Nine ayı ve torunu birlikte müthiş zaman geçiriyorlar!
Çocuklar bu kitabı okurken hem eğlenecek hem de yanlışları bularak gündelik hayatta ne kadar çok şey bildiklerini görecekler. Yetişkinler de çocuklarla birlikte yanlışları tahmin ederek çözüm sayfasından kontrol edebilirler.
Çözüm sayfaları kitabın sonunda!
Atina’nın zengin adamlarından birinin kızı, babasının seçtiği delikanlıyla evlenmeyi reddeder. Babası kızını ikna etmek için Atina Dükü’nden yardım ister. Dük ciddiyetle bu konuyla ilgilense de, aslında aklında sadece birkaç gün içinde yapılacak düğünü vardır. Atina’da herkes bu düğün için çalışmaktadır. Hatta amatör bir tiyatro kumpanyası da düğünde gösteri yapmak için hazırlanmaktadır. Kentte bunlar olurken, ormanda ortalık birden gerginleşir. Periler Kralı ile Kraliçesi büyük bir kavga ederler. Bu olayın ardından yapılan birkaç muzip sihir kaosa yol açacaktır.
Dünyanın en çok sahnelenen oyunlarından biri olan Bir Yaz Gecesi Rüyası pek çok kez filmi yapılmış eğlenceli bir eserdir.
Yaşasın! Çağlar ilk kez arkadaşı Pelin’de kalacağı için çok heyecanlaydı. Hemen çantasını hazırlamaya başladı: Yanına pijamalarını, diş fırçasını ve tabii ki el fenerini de aldı. Acaba Çağlar annesinden iyi geceler öpücüğü almadan uyuyabilecek miydi?
Uzun zamandır kar yağmasını bekleyen Elif, lapa lapa kar yağdığını görünce sevinçten havalara zıpladı. Artık kardan adam yapabilir, okula kızakla gidebilir ve kızak kayma pistinde eğlenebilirdi!
Okul dönüşünde kuşların karda bıraktığı ayak izlerini gören Elif, onların soğukta ne yiyeceğini düşünürken annesinin aklına harika bir fikir geldi.
Elif’le Deniz birbirlerini çok seven iki yakın arkadaştı. Bir gün anaokulunda oyun oynarken kavgaya tutuştular ve birbirlerine küstüler. Elif o günden sonra arkadaşının eksikliğini çok hissetti ve onunla nasıl barışabileceğini düşündü…
Jack London, 1912 yılında İngiltere’de London Magazine’de yayımlanmaya başlayan Kızıl Veba yapıtıyla “kıyamet sonrası” edebiyatın öncüleri arasına girmiştir. Nüfustaki, bilim ve teknikteki, ekonomideki sıçramaların büyüsüyle gözlerin kamaştığı bir çağda yazar, uygarlığımızın kırılganlığını anımsatır. Yapıtı milyonlarca insanın doldurduğu şehirlerin ve kırların ıssızlığa teslim oluşundaki hızı bütün çarpıcılığıyla ortaya koyar. Yalnızca nüfusun değil, bilginin, üretimin, hatta dilin yitirilişi, eski uygarlıkla köprü olan bir profesörün gözünden yeni insanlığa anlatılır. Peki yeni insanlık bu ihtiyara kulak verecek midir? Kızıl Veba’da yirminci yüzyılın başından yüz yıl sonrasına, 2010’lar dünyasına bakan Jack London’ın öngörülerindeki keskinlik, kitabı bir klasik olmanın ötesinde, günümüz için hâlâ canlı bir eleştiri kılıyor.
devamını oku
Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832): Alman edebiyatının dünyaca ünlü, en önemli yazarlarındandır. Hukuk eğitimi alan ve resim sanatına da ilgi duyan Goethe, doğa bilimleriyle de uğraşmış, araştırmalar yapmış, yazılar yazmıştır. Dünya görüşünü ve sanat anlayışını aktardığı Şiir ve Hakikat en dikkati çekici eserlerinden biridir. Ayrıca Roma Ağıtları, Faust ve pek çok eseri yayımlandığı dönemde büyük ilgi görmüş, yazarın yüzyıllar süren edebi ününü pekiştirmiştir. 1774 yılında yazdığı Genç Werther’in Acıları daha önce şiirleri ve oyunları yayımlanan Goethe’nin ilk romanıdır. Eser büyük bir ilgiyle karşılanmış ve 25 yaşındaki yazara kısa sürede bütün Avrupa’da ün kazandırmıştır.
devamını oku
Jack London’ın yarı otobiyografik romanı Martin Eden, 20. yüzyıl başında sosyal ve ideolojik meseleler ağırlıklı içeriğiyle Amerikan edebiyatında büyük ölçüde kabul görmüştür. London farklı sınıflar arasındaki zihniyet ve değer farklarını gözlerimizin önüne sererken, statü ve servetin Amerikan toplumundaki hayati önemine işaret eder. Romanın ana temalarından biri, başarı ve refah yolunun sosyal sınıf farkı gözetilmeksizin herkese açık olduğu şeklinde özetlenebilecek Amerikan Rüyası’dır. Ya da bu idealin yarattığı muazzam hayal kırıklığı…
London, romanı bir sanatçının çıraklıktan olgunluğa geçiş sürecini işleyen Künstlerroman geleneğinde yazmıştır. Martin’in aşkı uğruna eğitimsiz genç bir işçiden başarılı ve rafine bir yazara dönüşüm mücadelesini anlatır. Kahramanı hedefine ulaştığında ise motivasyonunu ve heyecanını çoktan yitirmiş, trajik bir sona doğru sürüklenmektedir artık…
devamını oku
Jean-Jacques Rousseau (1712-1778): Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev’den Toplum Sözleşmesi’ne
ve Emile’e, İnsanlar Arasında Eşitsizliğin Kaynağı’ndan İtiraflar’a, insanlık tarihinde çığır açan Aydınlanma düşüncesinin en önemli Romantik düşünür-yazarıdır.
Melodi ve Müziksel Taklit ile İlişki İçinde Dillerin Kökeni Üzerine Deneme ise, Rousseau’nun ilk ses olarak kabul ettiği “doğanın çığlığı”ndan jestlerin diline, sözcüklerin ortaya çıkışına ve “dünyanın adlandırılması”na doğru uzanan bir süreçte dillerin kökenini müzik ve melodi ile ilişkilerine de değinerek anlatıyor.
Annesi yeniden çalışmaya başlayınca, çağlar’ın gündüzleri bakıcıya gitmesi gerekir. Bu çağlar’ın pek hoşuna gitmez ama bakıcı anneyle tanıştığında hemen fikrini değiştirir. Bakıcı annenin evinde, harika oyun arkadaşlarıyla tanışır.
Duru ile Demir, o gün teyzelerinin çalıştığı inşaat alanını ziyarete gidecekleri için çok heyecanlılardı. Yol ve köprü yapımında kullanılan iş makinelerini gören kardeşler şaşkınlıklarını gizleyemediler. Kazı makineleri, silindirler, greyderler, beton mikserleri bunlardan bazılarıydı sadece.
Çağlar Dünya Şampiyonu Futbolu çok seven Çağlar, en iyi arkadaşı Pelin’le birlikte dünya şampiyonu olmakta kararlıdır. Ancak arkadaşı Can onun bu hayaliyle alay eder. Bunun üzerine Çağlar’ın takımının Can’ın takımıyla maç yapmasına karar verirler. Maçın galibi şampiyonluğunu ilan edecektir.
İmdat! Çağlar’ın okulunda bit salgını var! Neyse ki kolayca hallolacak bir sorun bu. Annesi Çağlar’ın saçını özel bir tarakla taradıktan sonra ilaçlı şampuanla yıkadı. Ayrıca yatak ve yastık örtüsünü yıkadı ve tüylü oyuncaklara özel bir işlem yaptı. Böylece bit sorunu da çözülmüş oldu…
Çağlar’ın yaşındaki bütün çocukların sütdişleri düşer ve yeni dişleri çıkar. Ancak ilk sütdişi sallanmaya başlayınca Çağlar paniğe kapıldı. Dişçinin dişini yerine yapıştırmasını istedi. Oysa o artık büyüyordu ve bir sürü yeni dişi olacaktı.
Duru ile Demir, o gün Tahsin Usta’nın tamirhanesini ziyarete gittiler. Tahsin Usta kurtarma araçlarını tamir etmede çok becerikliydi. Kurtarma araçlarını merak eden Duru ile Demir, Tahsin Usta’yı dikkatle dinlediler. Tam eve dönecekleri sırada Duru’nun bisikletinin lastiği patladı. Duru ile Demir eve nasıl döneceklerdi acaba?
Duru ile Demir babalarının arkadaşını ziyaret ettiklerinde, birbirinden farklı otomobilleri gördüler ve şaşkınlıklarını gizleyemediler. Spor araba mı, elektrikli araba mı, arazi arabası mı, yoksa karavan mı? Hangisi daha güzeldi?
Anaokulunda oynarken ayağı halıya takılıp yere düşen Çağlar, kendisini hiç iyi hissetmiyordu. Eli ve başı çok acıyordu. Öğretmeni hemen ambulans çağırdı ve Çağlar hızlıca hastaneye yetiştirildi. Hastanedeki doktor Çağlar’ı güzelce muayene etti. Neyse ki Çağlar’ın durumu kötü değildi, ama kontrol için geceyi hastanede geçirmesi gerekiyordu.
Çağlar ile en iyi arkadaşı Pelin bir korsan gemisi yapmaya karar verirler. Ancak gemiyi yaparken, ona yasak olan aletleri kullanması gerekir. Daha ilk aleti aldığında elini keser. Babası bu işe çok kızar, ama iki arkadaşa yardım etmeyi de kabul eder. Sonunda her şey tatlıya bağlanır. Çağlar da tehlikeli aletlere kesinlikle elini sürmemesi gerektiğini öğrenir.
Çağlar doğum gününde bir tavşan ister. Ancak evcil bir hayvana bakmak sorumluluk isteyen bir iştir. Ailesi Çağlar’ın bu işin altından kalkamayacağını düşünür. Oysa Çağlar sorumluluğunun bilincindedir ve Zorro adını verdiği tavşanına bakmayı başaracaktır.
Harika bir öykü, heyecanlı bir macera!..
Küçük bir kız ile beş kâğıt bebeğinin gu¨nleri evde ve bahçede geçiyordu. Ancak oyuncak bir dinozorun karşılarına çıkmasıyla, yaşam nefes kesici bir maceraya dönüştü. Bu cesur kâğıt bebeklerin öyküsünü okuduktan sonra, sen de kendi kâğıt bebeklerini yapıp, öyküler dünyasını ziyaret edebilirsin.
Çağlar aldığı haberle sevinçten havaya zıpladı. Yaz tatilinden sonra nihayet okula başlayacaktı! Uzun zamandır okuma yazma öğrenmek isteyen Çağlar’ın hayalleri gerçek oluyordu. Acaba en iyi arkadaşı Pelin’le aynı sınıfta olabilecek miydi?
Hayır demek çocuklar için zor olabilir, ancak bir o kadar da önemlidir. Çağlar istemediği bir davranışla karşılaştığında abisi Fırat’a, onu sürekli öpen annesinin arkadaşına veya okuldaki arkadaşlarına hayır demeyi nasıl öğreniyor dersiniz? Kitabımız çocuklara hayır demeyi öğretmek için ebeveynlere, öğretmenlere ve pedagoglara ışık tutacaktır.
Çağlar, resim yapmak istediğinde sulu boya takımını aradı, ama hiçbir yerde bulamadı. Üstelik odasını da dağıttı. O sırada en yakın arkadaşı Pelin ziyaretine geldi ve ona odasını toplarken yardım etmeye başladı. Odadaki tüm eşyalar ve oyuncaklar bir dolaba sığacak mıydı acaba? Oda toplarken
Annesi ile alışverişe giden çağlar, hemen sıkılır ve arkadaşlarıyla parkta oynamaya gider. Bir süre sonra yağmur yağmaya başlar ve herkesin annesi gelir. Çağların annesi ortalıkta görünmez. Sokaklarında oturan bir adam, Çağlar’a onu eve götürebileceğini söyler. Ancak anne babasının söylediklerini çok dikkatli dinleyen çağlar, tanımadığı insanlarla bir yere gitmemesi gerektiğini bilir.
Bak! Yengece bak! Kabuğu da yok! Yan yan koşuyor deniz kıyısında! Tek başına yaşayan küçük yengeç kendine parlak bir deniz kabuğu bulup içine taşınınca, onu mor bir kabarcığa benzeyen denizgülü ve hassas tüplü kurtla paylaşmak istemez. Kayalarla çevrili küçük su birikintisinde sen de Yengeç, Kabarcık ve Fırça’ya katıl; deniz, kabuklar ve arkadaşlıkla ilgili bu cıvıl cıvıl öyküde yerini al. Dizeler de en az resimler kadar göz alıcı!
Bir gün Aksi Kuş oturuyordu yuvasında,
Gri sorgucu ve parlak kanatlarıyla.
Diğer kuşlar onunla konuşup, oynamak isterken;
Aksi Kuş yalnız kalmak istiyor.
Gelin görün ki, başı derde girdiğinde,
herkesin bir arkadaşa ihtiyacı olduğunu anlıyor.
Küçük bir köpek… Büyük bir macera…
Ama bulsa bir fırsatını, Gezgin bir an durmaz, dışarı kaçardı.
Bayılıyordu maceraya, ne eğlenceliydi hayat dışarıda!
Bu yüzden rüzgâr esip de aralanınca kapı, bunu fırsat bilip fırladı dışarı.
Boyundan büyük bir serüvene atılan yaramaz Gezgin’in sevgi dolu hikâyesi.
Zeynep o kadar neşeli bir kızdı ki, etrafındaki herkesi neşelendirirdi… ama bir gün neşesi kaçtı. Zeynep de babasının tavsiyesi üzerine evin içinde onu aramaya başladı. Merdivenlerin altını, ceplerin içini ve bahçeyi ararken mükemmel bir gün geçirmek için gereken her şeyi buldu!
Beyaz balina Moby Dick’in peşinde okyanuslara açıl ve edebiyat tarihinin en ilginç karakterlerinden Kaptan Ahab’ın destansı yolculuğuna katıl.
Herman Melville’in klasik macera romanı Moby Dick’in ilgi çekici renkli resimlerle hazırlanmış uyarlamasını soluk soluğa okuyacaksın.
Renkli Çocuk Klasikleri serisinde, en sevilen klasik eserlerin genç okurlar için uyarlamaları yer almaktadır. Edebiyat tarihinin en popüler yazarlarının eserleri, harika resimler ve ilgi çekici bir anlatımla sunulmaktadır.
devamını oku
Kamyonlar, kepçeler, greyderler, beton mikserleri ve vinçler planlı bir şekilde çalışıyor. Temeller kazılıyor, duvarlar yapılıyor, yerlere fayans, plastik ve ahşap malzeme döşeniyor, çatılar yerleştiriliyor.
Bina yapmak çok sayıda uzmanın bir arada çalıştığı, proje ve program gerektiren bir iştir. Ayrıntılı resimler ve ilgi çekici sahnelerle yeni okul binasının yapımında profesyonellerin çalışmalarını izleyebilir, şaşırtıcı bir maceraya katılabilirsin.
Aile sevgisini anlatan sıcacık bir öykü!
İsterse yıldırımlar bölsün karanlık geceyi ikiye
İsterse gümbür gümbür vursun gök gürültüleri pencereye
Biz başımızın üstünden geçen fırtınaya bakacağız
Sonra rahat yatağımıza kıvrılıp mışıl mışıl uyuyacağız.
Şimdi rahat bir koltuğa kurul ve okumaya başla. Çarli Maytap ve En Sevdiği Kitap senin de en sevdiğin kitap olacak!
“Harika espriler ve eğlence dolu” Sunday Times
“Çocuk okurlar, Donaldson’ın neşeli kafiyelerle örülmüş metnindeki kurguya ve Scheffler’in capcanlı illüstrasyonlarına bayılacak.” Guardian
“Kitaplara ve okumaya dört dörtlük bir övgü” Scotsman
Julia Donaldson ve Axel Scheffler’in çok sevilen öyküsünden uyarlanan bu muhteşem etkinlik kitabı ile karanlık ormanda Yayazuli ile gezintiye çıkabilirsin.
Bir sürü çıkartmayla resimlerin, oyunların ve bulmacaların tadını çıkar!
Çocuklar doğayı, mevsimleri ve yuva kavramını öğreniyor.
İlkbahar geldi ve Minik Tilki ormandaki arkadaşlarını ziyaret ediyor. Herkes bahar temizliği telaşında. Kimileri yeni yuva yapıyor, kimileri ise eski yuvalarını temizleyip yeniliyor. Acaba Minik Tilki ile babası yeni yuvalarını nereye yapacaklar?
Mevsimler yaşantımıza doğrudan etki eden doğa olaylarıdır. Her mevsim çok güzeldir. Gaye ve Dağhan ile mevsimleri yakından inceleyin.
ava durumu günlük yaşamımızda çok önemlidir.
Sabah kıyafetlerimizi giyerken, yolculuklarımızı planlarken ya da bir etkinlik düzenlerken mutlaka hava durumunu kontrol ederiz. Çiftçiler, denizciler ve yolcular için hava durumu çok daha önemlidir.
Bu ilginç kitapta, hava durumuyla ilgili merak ettiğiniz her şeyi bulabilirsiniz.
Yer altında hangi hayvanlar yaşar?
Yer altı yolları nasıl yapılır?
Toprak nelerden oluşur?
Yer altı ile ilgili merak ettiğiniz her şeyi bu ilginç kitapta bulabilirsiniz.
Gece ve gündüz olmasının nedeni nedir?
Neden bazen gündüzler daha uzundur?
Sabah erken kalkmak neden daha eğlencelidir?
Gece ve gündüzle ilgili bütün soruların yanıtı bu ilginç kitapta.
Ege ile İnci’nin ağılı temizlemesi gerekiyor. Ancak keçi Sütla. ağıla girmeye
çalışanları kovalıyor ve tos vuruyor. Acaba çocuklar, Sütla.’ı ikna edip,ağılı temizlemeyi başarabilecekler mi?
Eğlenceli resimlerle süslenmiş harika bir maceranın anlatıldığı bu kitap, okumayı yeni öğrenen ya da öğrenmeye başlayan çocuklar için hazırlanmıştır.
Ayrıca güzel öyküleri seven minikler de bu kitaba bayılacak.
Gökten düşen bir yağmur damlası neler yaşar, hiç merak ettiniz mi?
Öyleyse küçük yağmur damlasıyla tanışmalısınız!
Yetenekleri fark edileninek Mimi bir televizyon reklamında oynayacak…
Peki ama şi mdi nerede?
Ahırlarda, çayırda ve kümeste Mimi’yi arayan Çiftçi Ali’nin peşine düşelim. Çılgın atların, ciyaklayan tavukların ve kafası fena halde karışık bir çiftçinin olduğubu öyküde, çiftlikte geçen eğlenceli bir maceraya hazır olun.
Dağların ardında, ormanın derinliklerinde heyecan verici, tuhaf bir şey var;
kocaman ayakları olan bir şey…
nsanları ve binaları kurtarmak için koşturan bir itfaiyeci, heyecan dolu bir serüven için yola koyulan bir korsan ya da demiryolunda hızla ilerleyen bir makinist olmak nasıl bir şey?
Öğrenmek için hemen elinizdeki ki tabın sayfalarını çevirmeye başlayın, macera masalları başlıyor!
Dede ayı ve onu çok seven torununun neşeli kahkahalarına ve birbirinden eğlenceli maceralarına katılmak ister misiniz? Bir gün balık tutuyor, bir gün havuzda oynuyorlar. Uçurtma uçuruyor, parkta piknik yapıyorlar! Dede ayı ve torunu birlikte harika zaman geçiriyorlar!
Eyvah, korsanlar geliyor! Korsanlar gündüzleri hazine arar, kıyıları yağmalar. Peki, gece, evlerine gittiklerinde ne yaparlar? Kış gecelerini nasıl geçirirler? Bu eğlenceli, sürprizlerle dolu öyküde korsanların çılgın yaşamını keşfedeceksiniz!
Pembe Ayı’nın özel bir yeteneği var. Hiçbir şeyin canını sıkmasına izin vermez ve halinden hep memnundur.
Başına ne gelirse gelsin sürekli gülümseyen bu ayıya ve onun harika öyküsüne katılın.
Ormanda gizlice gezinen de kim?
Yoksa KAPLAN mı?
Bakın! Otların arasında koşuyor, nehre dalıyor, en yüksek ağaçlara tırmanıyor, çizgili kuyruğunu sallıyor. Bakalım bu harika kitabın resimli sayfalarında kaplanı bulabilecek misiniz?
Çabuk! Yine kayıplara karışmadan önce onu hemen yakalayın.
Mutlu Dam Çiftliği’nde tavuklar gizemli bir şekilde ortadan kayboluyor! Zavallı Tilki, Çiftçi Ali’nin tavuklarını çalmakla suçlanınca iş başa düştü. Tilki bu gizemi çözmeli, adını temizlemeliydi. Suçluyu bulmak için geceyi bekleyip kümese süzüldü… Ama kümeste onu büyük bir sürpriz bekliyordu!
Evde gizemli olaylar meydana geliyor ve kurabiyeler kayboluyordu. Gizemi çözebilecek tek kişi olan Dedektif Can hemen kolları sıvadı.
Başka şeyler de kaybolmaya başlamadan önce delilleri incelemek ve kayıp kurabiyelere ne olduğunu bulmak için harekete geçti.
Minik okurlar Can’la birlikte delillerin peşinde koşarken hem çok eğlenecek, hem de neden sonuç ilişkisi kurabilmeyi öğrenecekler.
Güzel bir Cumartesi sabahı, İnci ile Ege kahvaltı sofrasında keyif yaparken, dışarıdan tuhaf sesler geldi. İnekler bir şeyden korkmuş gibiydi. Çocuklar dışarı çıktıklarında gözlerine inanamadılar.
Renkli resimlerle süslenmiş harika bir maceranın anlatıldığı bu eğlenceli kitap, okumayı yeni öğrenen ya da öğrenmeye başlayan çocuklar için hazırlanmıştır.Ayrıca güzel öyküleri seven minikler de bu kitaba bayılacak.
Her şey buharlı trenin yolda kalmasıyla başladı. Trenin düdük çalmasının nedenini merak eden çiftlik sakinleri keşfe çıktılar. Kısa bir yürüyüşten sonra onu buldular, ama trenin durma sebebi o kadar tuhaftı ki, gördüklerine inanamadılar. Renkli resimlerle süslenmiş harika bir maceranın anlatıldığı bu eğlenceli kitap, okumayı yeni öğrenen ya da öğrenmeye çalışan çocuklar için hazırlanmıştır. Ayrıca güzel öyküleri seven minikler de bu kitaba bayılacaktır.
İnci ile Ege kasabadaki pazara gidecekleri için çok heyecanlıydılar.
Anneleri dört yeni kaz yavrusu almak istiyordu. Ancak kazları çiftliğe gelmeye ikna etmek pek kolay olmayacaktı.
Eğlenceli resimlerle süslenmiş harika bir maceranın anlatıldığı bu kitap, okumayı yeni öğrenen ya da öğrenmeye başlayan çocuklar için hazırlanmıştır.
Ayrıca güzel öyküleri seven minikler de bu kitaba bayılacak.
Okul gezisi için hazırlanan Ege ile İnci çok heyecanlıydı. İpek Hanım çocukları sabah erkenden tren istasyonuna götürdü ve öğretmenlerine teslim etti. Hep birlikte eski buharlı trene bindiler ve yola koyuldular. Ancak gezinin en eğlenceli yerinde, buharlı lokomotif bozulunca planları altüst oldu. Renkli resimlerle süslenmiş harika bir maceranın anlatıldığı bu eğlenceli kitap, okumayı yeni öğrenen ya da öğrenmeye çalışan çocuklar için hazırlanmıştır. Ayrıca güzel öyküleri seven minikler de bu kitaba bayılacaktır.
Ablasıyla birlikte çiftlik işlerine yardım eden Ege tuhaf bir koku aldı. Sanki bir yerler yanıyordu. Kısa bir araştırmadan sonra ambardan duman yükseldiğini gördüler. Artık her şey, paniğe kapılmadan, hızlı ve akıllı hareket etmelerine bağlıydı. Renkli resimlerle süslenmiş harika bir maceranın anlatıldığı bu eğlenceli kitap, okumayı yeni öğrenen ya da öğrenmeye çalışan çocuklar için hazırlanmıştır. Ayrıca güzel öyküleri seven minikler de bu kitaba bayılacaktır.
O gün hava o kadar soğuk ve rüzgarlıydı ki, İnci ile Ege ahırda oynamaya karar verdiler. Ancak devrilen bir ağaç traktörün üzerine düşünce, çocukların dışarı çıkması gerekti.
Renkli resimlerle süslenmiş harika bir maceranın anlatıldığı bu eğlenceli kitap, okumayı yeni öğrenen ya da öğrenmeye başlayan çocuklar için hazırlanmıştır. Ayrıca güzel öyküleri seven minikler de bu kitaba bayılacak.
İnci buna asla cesaret edemezdi! Yoksa edebilir miydi? Bu eğlenceli öykü, çocuklara korktukları bir durumla karşı karşıya kaldıkları zaman, korkularıyla nasıl baş edebileceklerini anlatıyor.
İnci küvette oynamayı çok seviyordu. Ama saçlarının yıkanmasından hiç mi hiç hoşlanmıyordu! Neyse ki İnci’nin ve annesinin o kadar harika fikirleri vardı ki, banyo yapmak ve saç yıkamak eğlenceli bir hale geliyordu.İnci küvette oynamayı çok seviyordu. Ama saçlarının yıkanmasından hiç mi hiç hoşlanmıyordu! Neyse ki İnci’nin ve annesinin o kadar harika fikirleri vardı ki, banyo yapmak ve saç yıkamak eğlenceli bir hale geliyordu.
İnci, büyükannesiyle hayvanat bahçesine gidemeyeceğini duyduğunda büyük hayal kırıklığına uğradı. Sonra da eve onu ziyarete gelen en iyi arkadaşıyla arası bozuldu. Annesiyle kek yaparken başını açık çekmecelerden birine vurdu. Başına gelen olaylardan sonra İnci’nin teselliye ihtiyacı vardı. Neyse ki annesi İnci’yi nasıl teselli edeceğini biliyordu…
İnci arkadaşının boyadığı yumurtayı yanlışlıkla kırdığında, korkuya kapıldı. Hemen kabukları toplayıp kimse görmeden yok etti. Önce her şeyi itiraf etmeyi düşündü. Ancak arkadaşının ona küseceğinden korkup, bunu herkesten sakladı. Bu güzel öyküde İnci’nin pişmanlığına, korkusuna, itirafına ve özür dilemesine tanık olacaksınız.
İnci kahvaltıda mısır gevreği yiyemediği için güne kötü başlamıştı. Anaokulunda arkadaşlarıyla oynarken de haksızlığa uğradığını düşünüp, üzüldü ve öfkelendi. Burcu Öğretmen hemen olaya el koyarak, tartışma sırasında uyulacak kuralları belirledi.
O gün İnci güne pek de iyi başlamadı. Önce yeni eteğini giymesine izin verilmedi. Daha sonra anaokuluna gittiğinde arkadaşları ona iyi davranmadı. İnci öfkeden ne yapacağını şaşırdı, karnına ağrılar girdi.
İnci bu öfkeden kurtulmalıydı. Peki ama nasıl?
Minik balık ile değnek adam’ın yazar ve çizerden harika bir öykü daha…
“Ben ve sen bir de eski gitar
Ah gururluyuz ve mutlu ne kadar
Mİİ-YAVVV bir de eski gitar
Ah GURRR-urluyuz ve mutlu ne kadar.”
Arkadaşım Mehmet Usta yeni bir binanın inşaatında çalışıyor.
Mehmet Usta şantiyede yapılması gereken işleri bize eğlenceli biçimde anlatıyor. İnşaat ustalarının mesleği hakkında pek çok ilginç bilgiyi paylaşıyor.
Tavşanların tırnakları neden kesilir?
Köpeğin ayağı enfeksiyon olduğunda nasıl tedavi edilir?
Aşı nedir?
Hayvan seven herkes bu ve benzeri pek çok ilginç sorunun
yanıtlarını bu kitapta bulabilir…
Tarım ve hayvancılık alanları büyüdükçe işler çoğalır ve çalışan insan sayısı artar. Gün boyu yapılacak pek çok iş olur. Örneğin süt sağılır, tarla sürülür, ekin toplanır, traktör kullanılır. Tarım işletmelerinde değişik işler yapılır. İşte bu kitapta tarım ve hayvancılıkla ilgili pek çok eğlenceli bilgi öğreneceksin.
Tüm yanlışlıkları kim bulacak?
Defne o gün odasını topluyordu. Eline aldığı bayrakla birden geçirdiği mevsimleri hatırladı. Ancak hatırladıkça şaşkınlığı arttı. Dalgıç kıyafetiyle güneşlenmek normal miydi? Dağda asansörün ne işi vardı? Havuçlar neden dev gibiydi?
Çocuklar bu kitabı okurken hem eğlenecek hem de yanlışları bularak gündelik hayatta ne kadar çok şey bildiklerini görecekler. Yetişkinler de çocuklarla birlikte yanlışları tahmin ederek çözüm sayfasından kontrol edebilirler.
Çözüm sayfaları kitabın sonunda!
devamını oku
İtfaiye bir ülkedeki en önemli kuruluşlardan biridir. İtfaiyeciler yangınları söndürür, trafik kazalarında araçlarda kalan insanları kurtarır, doğal afetlerde ve kazalarda insanların ve hayvanların yardımına koşar. Hatta olmadık yerlerde mahsur kalan kedi ve köpekleri bile itfaiyeciler kurtarır. İtfaiyeci komşumuz Peker’in iş yerine yaptığım geziye sen de katılabilirsin. Hadi gidip itfaiyecilerin neler yaptığını görelim.
Evlerdeki, parklardaki ve bahçelerdeki bitkilerin nereden geldiğini keşfediyoruz. Büyük bir fidanlıkta geçireceğimiz günde çok şaşırtıcı ve eğlenceli bilgiler öğrenebiliriz.
Doğanın dilini konuşabilmek en değerli becerilerden biridir.
Hadi kolları sıvayalım ve işe girişelim.
Postacılık tarih kadar eski bir meslektir. Eski çaglarda mesajlar kervanlarla iletilir ya da atlı postacılar tarafından tasınırdı. Zaman
içinde posta sistemleri kuruldu ve insanlar rahatlıkla birbirlerine mektup ve paket yollamaya basladılar. Günümüzde posta sistemlerinde birçok is, gelismis makineler ve bilgisayarlarla yapılıyor; ancak yine de mektuplarımızı ve paketlerimizi evlerimize postacılar getiriyor. Hadi bir mektubun posta sistemindeki yolculugunu yakından inceleyelim.
Otobüsler harikadır! Az bir bedel karşılığında, bizi istediğimiz yere götürürler. Toplu taşımacılık, ulaşım araçlarının yol açtığı çevre kirliliğini azaltır ve yaşamın daha rahat olmasını saglar.Modern yaşamın en önemli araçlarından biri olan otobüsleri kullanmak için özel bir ehliyet almak ve çok usta olmak gerekir. Hadi gidip otobüs şoförlerinin nasıl çalıştıklarını görelim.
Tüm yanlışlıkları kim bulacak?
Defne, dedesinin çatı katında kitap okurken zaman yolculuğuna çıktı. Dinozor hiç ayakkabı giyer mi? Taş Devri’nde matkabın işi ne? Vikingler kahvaltıda mısır gevreği mi yiyor? Korsanlar neden bu kadar komik? Belli ki bu zaman yolculuğunda ters giden bir şeyler var!
Çocuklar bu kitabı okurken hem eğlenecek hem de yanlışları bularak gündelik hayatta ne kadar çok şey bildiklerini görecekler. Yetişkinler de çocuklarla birlikte yanlışları tahmin ederek çözüm sayfasından kontrol edebilirler.
Çözüm sayfaları kitabın sonunda!
devamını oku
Koyun Yünlü ağılın çevresindeki çimenlikten sıkılınca, etrafı keşfetmeye karar verdi. Önce çiçek bahçesini, sonra da Festival’i gezdi. Ona göre gezintisi çok güzel gidiyordu, ancak İpek Hanım onun gibi düşünmüyordu. Renkli resimlerle süslenmiş harika bir maceranın anlatıldığı bu eğlenceli kitap, okumayı yeni öğrenen ya da öğrenmeye başlayan çocuklar için hazırlanmıştır.
Ayrıca güzel öyküleri seven minikler de bu kitaba bayılacak.
Şiddetli bir kar fırtınası Elma Ağacı Çiftliği’ni kar altında bırakmıştı. Gece boyunca süren kar yağışı sabah da durmadı, ancak hayvanların beslenmesi gerekiyordu. İnci ile Ege sıkıca giyinip, dışarı çıktılar. Her şey harika görünüyordu, ta ki…
Renkli resimlerle süslenmiş harika bir maceranın anlatıldığı bu eğlenceli kitap, okumayı yeni öğrenen ya da öğrenmeye başlayan çocuklar için hazırlanmıştır. Ayrıca güzel öyküleri seven minikler de bu kitaba bayılacak.
“Kışla yaz arasında ziyaret için gelen benim. Ama ziyaretim gece ışıklarının görünümü kadar kısadır. Ay ışığının toprağa düşüşü kadar kısadır. Çiçek açışımın kısa süresinden yararlanmak için acele edin ve hatırlayın ki, zaman keskin bir kılıçtır. Uzun süre beni elinde tutmayı düşünen yanılmaktadır. Ben bülbülün aşık olduğu gülüm.”
Yüzyıllar boyunca, Çin’den Kuzey Afrika’ya uzanan ve Çin, Çin Hindi, Hindistan, ‹ran, Irak, Türkiye, Suriye ve Mısır’ı kapsayan bir alanda anlatılan Binbir Gece Masalları, ilk kez Antoine Galland tarafından düzenlenip Fransızcaya çevrilerek (1704-17, 12 cilt) dünyaya tanıtıldı. Dünyalar güzeli Şehrazad’ın geceler boyunca Sultan Şehriyar’a anlattığı masallar zengin içeriği, kurgusundaki ustalık ve fantastik motiflerin bolluğu ile küçüklerin olduğu kadar büyüklerin de ilgisini çekmektedir.
devamını oku
Gorki’nin üniversiteleri, ona kendi hayatlarının acımasız gerçekliğini öğreten gerçek insanlardır… Toplum dışına itilmiş yersiz yurtsuz aylaklar ve serserilerdir… Açlığı, zulmü ve baskıyı; devlet ve kiliseyle ilişkilerini sorgulayan devrimcilerdir… Kürek mahkûmları gibi sürekli çalışan, hayatlarını aklın rehberliğinde yaşamak isteyenlere düşman olan mujiklerdir…
Devrime yol açan fikirlerin filizlenmeye başladığı bir dönemde yazarın sosyal çevresini bu kesimlerden insanlar oluşturur. Çocukluğundan itibaren yazgısı olan sefil ve hoyrat gerçekliği daha güzel, daha insani bir hayata dönüştürme çabasındaki Gorki, Rus toplumunun devrim öncesindeki umutlarının cisimleşmiş halidir adeta.
devamını oku
Elif evden taşınacaklarını duyduğunda çok üzüldü. Evinden ve okulundan ayrılmak ona çok zor geliyordu. En sevdiği arkadaşı Deniz’i bir daha göremeyecek miydi yoksa? Peki yeni okulunda arkadaş bulabilecek miydi? Elif’in korkuları ve endişeleri, yeni eve taşındıktan sonra kaybolmaya başladı.
Elif, babaannesinin doğum günü yaklaştığı için çok heyecanlıydı. Babaannesine pasta yapmak için önce markete gitmeleri gerekiyordu. Annesinin alışveriş listesi çok uzundu. Elif markette muzları ve elmaları seçerek annesine yardım etti.
Elif ailesiyle birlikte kış tatilinde dağlara gideceği için çok heyecanlıydı. Ancak onu düşündüren bir şey vardı: Elif kayak yapmayı bilmiyordu!
Neyse ki gittiği yerde bir kayak okulu vardı.
Elif, kayak okulunda kayak yapmayı öğrenmek ve yeni arkadaşlarla tanışmak için sabırsızlanıyordu.
Binicilik dersleri alan Elif, at çiftliğindeki midillisi Benekli’yi çok seviyordu. Arkadaşı Ayşe de Benekli’yle çok iyi anlaşınca, Elif çok üzüldü. Üstelik Ayşe çok yetenekli bir biniciydi. Acaba artık derslerde Benekli’ye Ayşe mi binecekti?
Elif ailesiyle birlikte deniz tatiline gitti.
Her gün denizde yüzdü, sahilde oynadı.
Yeni arkadaşıyla çok güzel vakit geçirdi.
Sahilde fokları gördü. Bir fok yavrusunu bile kurtardı.
Yaz tatili harika geçiyor…
Elif kaydıraktan kayarken bacağını kırdığı için hastanede yatmak zorundaydı. Neyse ki annesi yanındaydı ve onu hiç yalnız bırakmıyordu. Elif birkaç gün içinde hastaneye ve doktorlara alıştı. Röntgen cihazından ve kan vermekten korkmuyordu artık. Üstelik hastanede yeni bir arkadaş da edindi.
Elif o gün ailesiyle birlikte gezmeye gidecekti.
Büyükannesi, büyükbabası ve kuzeni Ferhat da onlarla gelecekti. Ormanda yürüdüler ve çimenlerin üstünde piknik yaptılar. Üstelik dondurma yedikten sonra lokomotife de bineceklerdi. Gerçekten güzel bir gün geçiriyorlardı. Ta ki Elif ayıcığını kaybedene kadar…
Müziği çok seven Elif evde şarkılar çalmaya başlayınca, babası müzik hakkında bir şeyler öğrenmesi gerektiğine karar verdi ve Elif’i müzik okuluna yazdırdı. Müzik okulu o kadar eğlenceli bir yerdi ki, Elif kısa sürede müzik hakkında birçok şey öğrendi. Bir süre sonra kendi bestelerini yapmaya başlayan kahramanımız, bestelerinden biriyle bir yarışma bile kazandı.
Elif tatilini bir çiftlikte geçireceği için çok heyecanlıydı. Çiftliğe gider gitmez, annesinin arkadaşının kızıyla arkadaş oldu. Yeni arkadaşı Elif’e çiftliği gezdirdi. Elif çiftlikte yaşayan tavukları, tavşanları, inekleri, koyunları ve diğer hayvanları çok sevdi. Her sabah içtiği sütün sofraya nasıl geldiğini öğrendi, hatta inekten süt bile sağdı!
Elif ve sınıf arkadaşları hayvanat bahçesi gezisine gidiyor. Orada görüp keşfedecekleri pek çok şey var. Zebra yavrusu annesini nasıl tanır? Mirketler neyle beslenir? Maymunlar sadece muz mu yer? Küçük bir rakun kaçınca Elif ve arkadaşları ne yaptı? Macera dolu bir geziye hazır olun…
Elif, annesinin sürekli şişmanlamasını çok tuhaf buluyordu. Bir gün, aileye bir bebek geleceğini öğrendi! Önce biraz korktu, çünkü annesiyle babası, bebeği Elif’ten daha fazla sevebilirlerdi. Ama annesi onu her zaman çok seveceğini söylediğinde korkusu geçiverdi. Kardeşi geldiğinde ise Elif mutluluktan havalara uçtu ve kardeşinin bakımında annesine çok yardımcı oldu.
Elif annesinin doğum günü için harika bir sürpriz hazırlamak istiyordu. Biraz düşündükten sonra krep ve meyve salatası yapmaya karar verdi. Cihan da Elif’e yardım edecekti. Annesi evden gider gitmez sürpriz için hazırlıklara başladılar. Elif’in babası da onlara yardım etti.
Elif yüzmeyi öğrenmek istediğinde, annesi onu yüzme kursuna yazdırdı. Suyun üstünde batmadan kollarla bacakları hareket ettirebilmek kolay iş değildi. Elif günlerce çalıştı, en sonunda sınavı başarıyla tamamlayarak yüzme sertifikasını almaya hak kazandı.
Elif dişlerini fırçalarken, dişinde kara bir leke gördü. Annesi hemen diş doktoruna gitmeleri gerektiğini söyledi. Elif diş doktoruna gideceğini duyduğunda biraz korksa da annesi ile babası onu rahatlattılar. Doktorun ne kadar tatlı bir insan olduğunu gören Elif, tüm korkularını unuttu. Doktor, Elif’e dişlerini nasıl fırçalaması gerektiğini de anlattı.
Elif büyüdüğü için artık çocuk bezi kullanmak istemiyordu! Annesiyle alışverişe çıkan Elif, renkli benekleri olan sarı bir lazımlık aldı. Eve döner dönmez lazımlığını kullanmaya başladı. İlk başlarda tuvalete yetişemediği oluyordu ve küçük kazalar yaşıyordu. Ancak annesi ile babası Elif’i devamlı destekleyerek ona cesaret verdiler. Okuyacağınız hikâye büyümesinde ve tuvalet eğitimi almasında çocuğunuza yol gösterecektir.
Tüm dünyada milyonlarca çocuğun sevgilisi olan yayazulanın ikinci macerası belki karanlık bir ormanda geçiyor, ama en az birincisi kadar parlak!
Alice Harikalar Diyarında, yazıldığı tarihten bu yana geçen yüz elli yılı aşkın süre boyunca, edebiyatın eşsiz eserlerinden biri olma özelliğini hep korudu. Hem çocuk hem de yetişkin edebiyatında önemli bir yere sahip olan bu kitap, hayal gücü zenginliğiyle küçük okurlara büyülü bir dünya sunarken, yetişkinler için bu büyüsünü içerdiği sembollerin anlam derinliğiyle gösterdi. Adının edebiyat tarihine altın harflerle yazılmasına yol açan eserleri kadar, matematikçi ve mantıkçı kimliğiyle de tanınan Lewis Carroll’un Alice Harikalar Diyarında kurgusu, metne serpiştirilmiş bilmecelerle okuru da kitabın bir kahramanı kılar.
Uçan sürüngenler ne kadar büyüktü? Stegosaurus kuyruğundaki dikenleri ne için kullanırdı? Peki hangi deniz sürüngeni günümüzdeki yunus balığına benziyor? Dinozorların dünyasını basit ve kolay anlaşılır biçimde sunan bu kitapta eğlenceli bulmacalar da var.
Hareketli Kitaplar çocukların boyut algılarını, el göz koordinasyonlarını ve çevreyle bağlantı kurma yeteneklerini geliştirmek amacıyla hazırlanmıştır. Çocuğunuzun elinden düşürmeyeceği Hareketli Kitaplar serisi hem çok eğlenceli hem de çok dayanıklı.
Hareketli Kitaplar çocukların boyat algılarını, el göz koordinasyonlarını
ve çevreyle bağlantı kurma yeteneklerini geliştirmek amacıyla
hazırlanmıştır. Çocuğunuzun elinden düşürmeyeceği Hareketli Kitaplar
hem çok eğlenceli, hem de çok dayanıklı.
Minikler bu ilginç kitapta kahraman itfaiyecilerle tanışıyor. Çocuğunuz parmaklarını kullanarak kitaptaki aktivitelere katılabilir, kendi öyküsünü oluşturabilir. Hareketli Kitaplar çocukların boyut algılarını, el göz koordinasyonlarını ve çevreyle bağlantı kurma yeteneklerini geliştirmek amacıyla hazırlanmıştır. Çocuğunuzun elinden düşürmeyeceği Hareketli Kitaplar hem çok eğlenceli, hem de çok dayanıklı!
Natüralizm akımının en önemli temsilcilerinden olan yazar, romanları için gerekli yaşam deneyimini zorluklar içinde geçen gençlik yıllarında kazandı. Zola, romancının olayları bir izleyici gibi kaydetmekle yetinmemesi, kişileri ve tutkularını bir dizi deneyden geçirirken, duygusal ve toplumsal olguları bir kimyacı gibi işlemesi gerektiğini savundu. Kuzey Fransa’da uzlaşmaya yanaşmayan maden işçilerinin grevini konu alan Germinal sadece Zola’nın değil, Fransız edebiyatının da en değerli eserleri arasında sayılmaktadır.
Oda toplamak mı? İnci’nin canı odasını toplamak istemiyordu. Ama dağınıklıktan odasında oyun oynamak için yer kalmayan İnci, durumu kabullendi: Bazen oda toplamak zorunda kalınır! Neyse ki İnci’nin annesi oda toplamayı eğlenceli hale getirecek şeyi biliyordu.
Deniz salyangozudur Pepe, kayanın üstünde yerinde duramıyor, Hem denizi seyrediyor, hem rıhtımdaki gemilere bakıyor. Etrafına baktıkça burnunu çekiyor, içi gidiyor minik Pepe’nin. “Dünya ne kadar büyük ve deniz ne kadar derin! Ah, nasıl hasretim ben de açılmaya denize!” Mahzun mahzun bakıyor, ah ediyor minik Pepe
O hep gülen bir cadıydı, Bir de sarman kedisi vardı Upuzundu sivri şapkası Sırtında sallanırdı Örgülü kızıl saçları. Kedi mırıl mırıl mırıldadı Cadının ağzı kulaklarına vardı Oturup da süpürgenin üstüne Uçtuklarında rüzgârın önünde.
Aile sevgisini anlatan duygusal ve eğitici bir öykü! Günümüz çocuk klasiklerinden biri olarak kabul edilen Akıllı Tilkinin Masalı, eleştirmenler tarafından “Kocaman bir kucaklamanın edebi karşılığı!” olarak tanımlanmıştır.
Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum…” Karabasan gibi bir gelecek atmosferi… Geceleyin sokakları terörize eden, yaşamları şiddet üzerine kurulu gençler ve bu hikâyenin anti-kahramanı Alex… Yayımlandığı günden bu yana “kült roman” özelliğini kaybetmeyen Otomatik Portakal’ın 15 yaşındaki kahramanı, “iyi ya da kötü nedir?”, “İnsan özgür iradesiyle kaderini seçebilir mi?” gibi soruların yanıtlarını kurcalarken, şiddet dolu sahnelere Beethoven’ın, Mozart’ın müziği eşlik ediyor; Alex ve “çete kardeşleri” Pete, Georgie ve Aptalof, yarattıkları yepyeni dilin kelimelerini okurun zihnine kazıyorlar. Ünlü yönetmen Stanley Kubrick tarafından 1971’de filme de çekilen Otomatik Portakal tüm zamanların en sarsıcı romanlarından. “Cockney dilinde (İngiliz argosu) bir deyiş vardır. ‘Uqueer as as clockwork orange’. Bu deyiş, olabilecek en yüksek derecede gariplikleri barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezya’da ‘canlı’ anlamına gelen ‘orang’ sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve kokusu hoş bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikâyeye çok iyi oturduğunu düşündüm.” Anthony Burgess
Çehov bir taşra kasabasındaki akıl hastanesinde geçen bu novellasında, eğitimli bir hasta olan İvan Dmitriç ile Doktor Andrey Yefimıç arasındaki felsefi çatışmaya odaklanır. İvan Dmitriç maruz kaldıkları adaletsizliğe, içinde yaşamaya zorlandıkları berbat koşullara karşı çıkarken, Andrey Yefimıç bunları görmezden gelmekte ısrar eder ve durumu değiştirmek için kılını bile kıpırdatmaz. Doktor sonunda içine düştüğü “felsefi” yanılgının farkına vardığında ise artık iş işten geçmiştir. Altıncı Koğuş, Rusya’nın ve ülkenin sorunlarıyla ilgilenmek yerine onları uzaktan izlemeyi tercih eden elit Rus aydınının “deliliği”nin simgesidir adeta. Altıncı Koğuş, Russkaya Mısl dergisinin 1892 kasım sayısında yayımlandığında büyük ilgi görmüştü. Hatta Lenin’in de yapıtı okuduktan sonra dehşete kapıldığı, “Kendimi Alıncı Koğuş’a kapatılmış gibi hissettim” dediği rivayet edilir. ANTON PAVLOVİÇ ÇEHOV (1860-1904): Büyük Rus tiyatro yazarı ve modern öykünün en önemli ustalarından olan Çehov, Rus Gerçekçilik okulunun önde gelen temsilcisidir. Taganrog’da dünyaya geldi. Lisede Yunan ve Latin klasiklerini temel alan bir eğitim gördü. 1879’da Moskova’ya giderek tıp fakültesine yazıldı ve 1884’te doktor oldu. Alacakaranlıkta adlı öykü kitabıyla 1887’de Rus Akademisi tarafından verilen Puşkin Ödülü’nü kazandı. Yaklaşık bin sözcükten oluşan komik kısa öykü türünü başlı başına bir sanat haline getirdi. Ancak 1888’de yayımlanan Bozkır adlı yapıtıyla komik öykülere sırt çevirmiş oldu. Önemli oyunları arasında Ayı (1888), Evlenme Teklifi (1889), Martı (1896), Vanya Dayı (1899), Üç Kız Kardeş (1900) ve Vişne Bahçesi (1903) sayılabilir.
M.Ö. 427-347 yılları arasında yaşamış olan Eflatun düşlediği en iyi devleti, Sokrates’le birlikte, bu kitapta anlatır. Devlet’te iki düşüncenin çatışmasına tanık oluruz: 1) İnsanlar doğuştan iyi ve eşittirler; toplumun kötü düzeni onları bozuyor, güçlüler güçsüzleri eziyor. Kanunlar güçlülerin elinde güçsüzlere karşı silah okuyor. 2) İnsanlar doğuştan ne iyi ne de eşittirler. Yalnızca güçlü ve güçsüzler vardır. Güçlünün güçsüzü yönetmesi, doğa gereğidir ve doğrudur. İnsan haklı olmaya değil, güçlü olmaya bakmalıdır. Buradan yola çıkarak Devlet’in, bugün “insan değerler” başlığında ele aldığımız birikimin kaynaklarından biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Farabî (870-950): Türk-İslam filozofu, gökbilimci, müzisyen. İslam’ın Altın Çağ’ının en önemli isimlerden biridir. Farabî yükseköğrenimini Bağdat’ta tamamladı, zamanın ünlü bilginlerinden ders aldı. Aristoteles’in ve Platon’un eserlerini inceledi, bu iki filozofun felsefelerini İslam’la bağdaştırmaya, bu sayede İslam dinine felsefi bir nitelik kazandırmaya çalıştı. Felsefeye mantık ile başlayıp metafizik üzerinde durdu; felsefenin dil, siyaset, doğa, zihin ile ilgilenen dallarında eserler verdi; müzik aletleri geliştirdi, müzik ve psikoloji konularında yazdı. İslam felsefesinin gelişmesini ve korunmasını sağladı, İlkçağ Yunan-Latin eserlerinin Arapça tercümelerinden yararlanmak zorunda kalan ve kendisini Alpharabius ismiyle anan Batılı Orta Çağ düşüncesini etkiledi. İdeal Devlet bilinen 103 eserinden sonuncusudur ve Farabî’nin felsefesini tüm açılardan yansıtır. Eserde İlk Var Olan’ın nitelikleri, diğer varlıkların nasıl meydana geldiği, varlıkların dereceleri, bunun organlardaki karşılığı, bir beden gibi işleyen şehri/toplumu yönetecek kişinin nitelikleri, şehir/toplum türleri, her birinin güçlü ve zayıf yanları ele alınır.
Yazılı Türk edebiyatının ilk döneminden günümüze ulaşabilmiş az sayıda eserden biri olan Atebetü’l-Hakayık, Hakaniye lehçesi de denilen Karahanlı dönemi Türkçesinin nadir örneklerindendir ve Türk edebiyatı tarihinde ayrı bir öneme sahiptir. Uygur Türkçesi ve aruz ölçüsüyle yazılmış olan Atebetü’l-Hakayık, kolayca anlaşılacak ve akılda tutulabilecek şekilde düzenlenmiş, yazarı tarafından Büyük Emir Dad Sipehsâlâr Bey’e armağan edilmiştir.
Hareketli tamirhanede yoğun bir gün başlıyor. Arabalar tamir edilecek, farlar ve lastikler denenecek ve herkes çok eğlenecek. Çocuğunuz parmaklarıyla arabaları hareket ettirip, kitaptaki oyunlara katılabilir.
Hareketli Kitaplar çocukların boyut algılarını, el göz koordinasyonlarını ve çevreyle bağlantı kurma yeteneklerini geliştirmek amacıyla hazırlanmıştır. Çocuğunuzun elinden düşürmeyeceği Hareketli Kitaplar serisi hem çok eğlenceli hem de çok dayanıklı.
Hareketli Kitaplar çocukların boyut algılarını, el göz koordinasyonlarını
ve çevreyle bağlantı kurma yeteneklerini geliştirmek amacıyla
hazırlanmıştır. Çocuğunuzun elinden düşürmeyeceği Hareketli Kitaplar
hem çok eğlenceli, hem de çok dayanıklı.
Hareketli Kitaplar çocukların boyut algılarını, el göz koordinasyonlarını ve çevreyle bağlantı kurma yeteneklerini geliştirmek amacıyla hazırlanmıştır. Çocuğunuzun elinden düşürmeyeceği Hareketli Kitaplar serisi hem çok eğlenceli hem de çok dayanıklı.
Hareketli Kitaplar çocukların boyut algılarını, el göz koordinasyonlarını ve çevreyle bağlantı kurma yeteneklerini geliştirmek amacıyla hazırlanmıştır. Çocuğunuzun elinden düşürmeyeceği Hareketli Kitaplar serisi hem çok eğlenceli hem de çok dayanıklı.
Evcil hayvanlarla eğlenceli bir gün geçirecegiz. Çocuğunuz parmaklarıyla sahneleri hareket ettirip, evcil hayvanlarla oyunlara katılabilir. Hareketli Kitaplar çocukların boyut algılarını, el göz koordinasyonlarını ve çevreyle bağlantı kurma yeteneklerini geliştirmek amacıyla hazırlanmıştır. Çocuğunuzun elinden düşürmeyeceği Hareketli Kitaplar hem çok eğlenceli, hem de çok dayanıklı.
Ev işlerine yardım etmek çok eğlenceli olabilir. Çocuğunuz parmaklarını kullanarak kitaptaki aktivitelere katılabilir, kendi öyküsünü oluşturabilir.
Hareketli Kitaplar çocukların boyut algılarını, el göz koordinasyonlarını ve çevreyle bağlantı kurma yeteneklerini geliştirmek amacıyla hazırlanmıştır.
Çocuğunuzun elinden düşürmeyeceği Hareketli Kitaplar serisi hem çok eğlenceli hem de çok dayanıklı.
Hareketli Kitaplar çocukların boyut algılarını, el göz koordinasyonlarını ve çevreyle bağlantı kurma yeteneklerini geliştirmek amacıyla hazırlanmıştır. Çocuğunuzun elinden düşürmeyeceği Hareketli Kitaplar serisi hem çok eğlenceli hem de çok dayanıklı.
Hayvanat bahçesinde çocukların merak ettiği birçok hayvan yaşıyor. Çocuğunuz parmaklarıyla sahneleri hareket ettirip, hayvanat bahçesinde eğlenceli bir gezi yapabilir.
Hareketli Kitaplar çocukların boyut algılarını, el göz koordinasyonlarını ve çevreyle bağlantı kurma yeteneklerini geliştirmek amacıyla hazırlanmıştır. Çocuğunuzun elinden düşürmeyeceği Hareketli Kitaplar hem çok eğlenceli, hem de çok dayanıklı!
Hareketli Kitaplar çocukların boyut algılarını, el göz koordinasyonlarını ve çevreyle bağlantı kurma yeteneklerini geliştirmek amacıyla hazırlanmıştır. Çocuğunuzun elinden düşürmeyeceği Hareketli Kitaplar serisi hem çok eğlenceli hem de çok dayanıklı.
İlk kez 1915’te “Die Weissen Blaetter” adlı aylık dergide yayımlanan Dönüşüm, Kafka’nın en uzun ve en tanınmış öyküsüdür ve yayımlanmasının üzerinden nerdeyse bir asır geçmesine rağmen hâlâ tüm dünyada en çok okunan kitaplar arasındadır.
17 Ekim 1912’de Felice Bauer’e gönderdiği mektupta Kafka Amerika romanı üzerinde çalıştığını, ilerleyemediğini görünce sıkıldığını ve yataktan kalkamaz hale geldiğini, bu nedenle bir öykü yazarak ara vermek istediğini yazar. Dönüşüm işte böyle ortaya çıkar.
Kumaş pazarlamacısı olan Gregor Samsa’nın uykusundan kocaman bir böceğe dönüşerek uyanmasıyla başlayan Dönüşüm, giderek gerçeklikle kurmacanın sınırlarını zorlayan müthiş bir anlatıma dönüşür.
Zweig insani duyguları büyük bir ustalıkla çözümleyebilmesini keskin gözlemciliğine ve psikolojik derinliğine borçludur. Benzersiz maceralar, büyük sırlar, marazi saplantılar, duygusal ikilemler ve gerilimler, bu sayede çağları aşarak, her devrin okuruna hitap edebilen anlatılara dönüşür. Bu derlemedeki novella ve öykülerinde de, duygudaşlığı elden bırakmadan insan doğasının en iyi ve en kötü yanlarını gözler önüne serer. Bunlar sevgiye, ölüme, yitirilen ve yeniden canlanan umuda, yeniden kazanılan inanca, gençliğe ve insanın kendini keşfine dair yapıtlardır.
Zweig gençlik dönemi yapıtlarından Kızıl’da öğrenim için Viyana’ya giden genç bir tıp öğrencisinin büyük kentin gerçekliğine uyum sağlama ve yetişkinliğe adım atma sürecini anlatır. Kendini birdenbire ailesinden uzakta soğuk bir odada yapyalnız bulan bu “çocuksu” genç adam, zamanla girdiği bunalımın etkisiyle hayallerinden, başlangıçta büyük bir hevesle sarıldığı tıp eğitiminden vazgeçme noktasına gelmiştir. Tam da o günlerde kızıla yakalanan ve yardımına ihtiyaç duyan bir kız çocuğu onu hayata geri çağırır… 1908 yılına ait bu anlatı, Zweig’ın daha o zamanlar çoktan bir novella üstadı olup çıktığının kanıtıdır adeta. Üstelik, yazarın sonraki yapıtlarında sıklıkla karşılaştığımız bir temanın peşine henüz kariyerinin başındayken düştüğünü; gaddar bir dünyada varoluşunu sürdüremeyecek kadar kırılgan insanların acılarını baştan beri dert edindiğini ortaya koyar.
Zweig’ın 1920’li yıllarda yazdığı tahmin edilen bu novellanın el yazması ölümünden sonra oldukça geç bir tarihte, 1970’lerde gün ışığına çıkarıldı. Ve aşkın sınır tanımazlığı üzerine yazılmış en yoğun, en etkileyici metinler arasında yerini aldı. Geçmişe Yolculuk, zamana, mekâna ve değişen koşullara direnen yasak ve tutkulu bir aşkın hikâyesidir. Bu çılgın aşk önce okyanusun ve daha sonra da Birinci Dünya Savaşı’nın araya girmesiyle dokuz yıllık bir kesintiye uğrar. Yıllar sonra yeniden buluşan iki sevgilinin hayatları büyük bir değişime uğramıştır. Önlerinde uzanan belirsiz geleceğe, geçmişin sürekli aralarına giren gölgesine rağmen, aşk doludizgin sürmektedir…
Fransa’nın bir liman kentinin denizci mahallesinde gezinirken duyduğu arya söyleyen sesi izleyerek tanımadığı insanların marazi hayatlarına dalan bir gezgin; patronuna kölece bağlılığı yüzünden korkunç bir eyleme sürüklenen karanlık, itici ve yabani bir hizmetçi; 1810 yılında İspanya’daki savaşta yaralanan, düşman bir ülkede amansız bir hayatta kalma mücadelesine girişen bir Fransız albay; 1918 yılının bir yaz gecesi Leman gölünde bulunup kurtarılan, ancak sonra yüreğini kavuran yurt özlemine yenik düşen bir Rus savaş esiri; yaşıtları üniversiteye giderken hâlâ liseye devam eden avare bir gencin öğretmeninin otoritesine isyan ettikten sonra ödediği ağır bedel. Zweig bu öykülerde insanı insanlıktan çıkarıp en uç noktalara sürükleyen deneyimlerin izini sürerken, okuru da ister istemez karakterlerinin ruh çalkantılarının içine çekiyor…
Çiftliklerinde kamp yapmak isteyen bir aileyle tanışan İnci ile Ege de kamp yapmaya heveslendi. Ancak kamp yapmak göründüğü kadar kolay değildi.
Renkli resimlerle süslenmiş harika bir maceranın anlatıldığı bu eğlenceli kitap, okumayı yeni öğrenen ya da öğrenmeye başlayan çocuklar için hazırlanmıştır.
Ayrıca güzel öyküleri seven minikler de bu kitaba bayılacak.
Koca Ayı tek başına yaşıyordu. Issız kırların ortasındaki evinde. Yalnızlıktan hiç sıkılmıyordu. Onun sevdiği hayat buydu işte. Bir gün kalabalık bir tavşan ailesinin hemen yanı başına taşındığını görünce asabının ne kadar bozulduğunu tahmin edersin.
Değnek adam ailesiyle birlikte ormanda mutlu bir yaşam sürüyordu. Bir sabah dışarı çıktı ve başına gelmeyen kalmadı.
Değnek adam çocukların doğa ve aile sevgisiyle ilgili düşüncelerini geliştirmek için yazılmış eğlenceli ve eğitici bir hikâye.
Yandı gülüm keten helva
Gitti rahat, geldi püsküllü bela!
“Çocukları neşelendirip kıkır kıkır güldüreceği kesin”
Books For Keeps
“Çocukların karşılaşmaktan mutluluk duyacakları bir timsah”
Scotsman
“Çok eğlenceli”
Independent on Sunday
Berk, geceleri gökyüzünü pırıl pırıl aydınlatan Ay’a hayrandır. Ay’a bakarak uykuya dalarken güzel hayaller kurar. En büyük hayali de astronot olmaktır. Ama bir gece, bir de bakar ki, gözkyüzü bomboş, Ay’ın yerinde yeller esiyor. Büyük bir üzüntüye kapılan Berk, Ay’ı birilerinin çaldığını düşünüp aramaya koyulur.
Divan şiirinin son büyük ustasından iyilik ve aşk üstüne. Gölpınarlı’nın kitabı ilk yayımlanışından 38 yıl sonra, Galib’in doğumunun 250. yılı arifesinde niyhayet yeniden okur önünde.
Evvel zaman içinde bir ayı vardı Monti’ydi onun adı.
Gözlerini dikip bakmaya, herkesi seyretmeye bayılırdı.
Aslında Ayı Monti kabalık etmek istemiyordu,
ama öyle meraklıydı ki kendini tutamıyordu…
Ama hiç kimse sürekli üzerine dikilen bakışlardan hoşlanmaz, eh zaten Ayı Monti’nin başı da çok geçmeden derde girdi.
Neyse ki patlak gözlü bir kurbağa, Monti’ye doğru yolu gösterecekti!
Heyecan verici genç yetenek Duncan Beedie’den
Çok sevimli ve eğlenceli bir resimli kitap!
Bir zamanlar, suaygırı olduğu için hiç mutlu olmayan küçük bir suaygırı varmış.
“Suaygırı olmak istemiyorum. Yo! Yo! Yo!
Zebra ya da bufalo lo lo lo,
Ağaçta şarkı söyleyen maymuuun
Suaygırı yerine maymuuun olsaaam…”
Küçük suaygırıyla birlikte şarkı söyleyip, tropik ormanlardaki macerasına katılmaya ne dersin?..
Her şey Hasan Amca’nın çiftliğe hayvan yemi getirmesiyle başladı.
Çiftlik sakinleri Hasan Amca’ya yardım ederken, yaramaz kedi yavrusu
Tekir ortadan kayboldu. Her yere baktılar, ama minik yavruyu bulamadılar.
Acaba yaramaz kedi nereye gitmiş olabilir?
Renkli resimlerle süslenmiş harika bir maceranın anlatıldığı bu eğlenceli kitap, okumayı yeni öğrenen ya da öğrenmeye çalışan çocuklar için hazırlanmıştır. Ayrıca güzel öyküleri seven minikler de bu kitaba bayılacaktır.
Günümüzde uçaklar sayesinde çok uzak yerlere bile kısa sürede gidebiliyoruz. Modern yaşamın temel araçlarından bir olarak kabul edilen uçakları kullanan pilotlar, uzun bir eğitim sürecinden geçer.
Hadi gidip pilotların nasıl çalıştığını görelim.
Suçu üstlenmek kolay değil!
Yaramaz ikiz kardeşler Ozan ve Ela masayı dağıtıp, merdiveni düşürüp, çikolatalı pastanın hepsini yediklerinde zavallı köpekleri Pati’yi suçladılar. Ama anne ve babaları bu durumdan şüphelendiler… Gerçek suçluların ortaya çıkması çok uzun sürmeyecekti.
Paytak, penguen olmanın hiç eğlenceli olmadığını düşünüyordu. Bütün arkadaşları uçmaya başlamıştı, ama o uçamıyordu.
Minik okurlar, bu heyecanlı öyküyle Paytak’ın uçmayı öğrenme ve penguen olmanın keyiflerini keşfetme macerasına katılabilecekler.
Cibran’ın 1912’de yayımlanan romanı Kırık Kanatlar, Arap dilinde yazılmış ilk romanlardan biridir aynı zamanda. Selma Karami’yle Cibran olduğu tahmin edilen genç adamın imkânsız aşkının hikâyesi, pastoral şiir tadında bir aşk itirafıdır. Cibran bu içe işleyen metinde, Arap edebiyatında ilk kez din adamlarının yozlaşması ve kadın hakları gibi toplumsal meselelere el atar. Doğulu kadının yüzyıllar boyu gelenek karşısındaki âcizliğine, eşya gibi oradan oraya sürüklenmesine yönelik eleştirel bir tavır ortaya koyar.
Küçük Tavşancık’ın uyku vakti gelmişti ama o henüz uyumak istemiyordu! O, ormanda gece hayvanlarıyla tanışmak, bir gece tavşanı olmak istiyordu! Tavşancık ve annesine bu heyecanlı gece macerasında eşlik etmek ister misiniz? Haydi o zaman, ormana!
UĞUR BÖCEĞİ UÇ UÇ LUSİ’nin sırtında hiç benek yoktu! Ama küçük Lusi de diğer kardeşleri gibi olmak, sırtında güzel benekleriyle uçmak istiyordu. Renkler ve mevsimleri anlatırken içinizi ısıtacak bir kitap! Üstelik sonunda da büyük bir sürpriz var!
Bebe Tavşan ile Bebe Porsuk ormanın derinliklerinden gelen, gürlemeyi andıran bir ses duydular ama bunun ne olduğunu bir türlü anlayamadılar. Bebe Tavşan korkuya kapılıp aklına bir sürü dehşet verici şey getirdi ama cesur Bebe Porsuk sesin kaynağını keşfetmeye kararlıydı. Ne dersiniz? Sesin kaynağına ulaşabilecekler mi?
Biraz hayal gücüyle her şey mümkün!
Uzaya çıkmak, sahne performansı sergilemek, çılgın icatlar yapmak ve yeni yerler keşfetmek… Tüm bunları yapmak için sabırsızlanan iki arkadaşın macerasına siz de katılın.
“Minik fındık faresi gezintiye çıktı
Karanlık ormanın içinde.
Tilki gördü fareyi
Mmm, dedi, şunu indirsem mideye.”
Karanlık ormanın içinde biraz daha ilerle, takıl cin gibi zeki farenin peşine, gör bak başına neler gelecek, baykuşla, yılanla ve karnı acıkmış yayazula ile nasıl baş edecek…
Üçüncü sınıfa giden Enrico bir günlük tutmaya başlar. Bu sınıfta yeni bir öğretmeni, yeni arkadaşları vardır. Enrico kısa sürede sınıftaki her çocuğun farklı bir hikâyesi olduğunu keşfeder. Bazılarının ailesi çok zengin, bazılarının ailesi ise çok fakirdir. Enrico defterine yazdıkça, okulda sadece dersleri değil hayatı da öğrenmeye başladığını fark edecektir.
Memo hep “Keşke kentin en pasaklı devi olmasaydım” derdi. Sonra bir gün devler için giysi satan yeni bir dükkân gördü ve artık iyi giyinmenin zamanı geldi diye düşündü. Güzel pantolonu, güzel gömleği, şeritli kravatı ve gıcır gıcır ayakkabılarıyla Memo tepeden tırnağa değişti. Ama evine dönerken kendisinden yardım bekleyen çeşit çeşit hayvan çıktı yoluna. Memo onlara yardım edeyim derken yeni giysilerinden oldu.
Bu kitapta Sait Faik’in deniz kokusuyla, çocuk sesleriyle, balıkçı sohbetleriyle, martılarla, türlü türlü balıklarla donattığı sıcacık hikâyeleri bir araya getirildi.
Seçme Hikâyeler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilköğretim öğrencileri için belirlediği 100 Temel Eser’de yer almaktadır.
Kafka’nın babası Hermann Kafka’ya Kasım 1919’da yazdığı bu mektup, alıcısına hiçbir zaman ulaşmadı. Yazarın yapıtlarına ve esin dolu dünyasına adım atmak için mükemmel bir giriş metni olan mektup, aynı zamanda 20. yüzyıl edebiyat tarihinin büyük itiraflarından biri sayılabilir.
Kafka, suçlayıcı bir tonla hafif bir ironinin birbirine karıştığı mektubunda, babası tarafından kabul görme talebini dillendirir. Aslında babasıyla arasındaki yabancılaşma ve iletişimsizliği, yapıtlarının çoğunda kendine mesele edindiği daha geniş kapsamlı varoluşsal bir açmazın parçası olarak görüyordu. Yazar evliliğe ve yetişkin bir erkek olmaya hazırlanan Georg Bendemann adlı karakterinin babası tarafından ölüme mahkûm edildiği Yargı adlı öyküsünde olduğu gibi, evlenememesinden ve yetişkin olamamasından babasını sorumlu tutuyordu.
Başarılı bir işadamı olan Hermann Kafka’nın oğluyla ilişkisinde, işlerini devam ettirecek tek erkek evladına yönelik geleneksel beklentisi belirleyici olmuştu. Bu, yeni oluşmuş ataerkil Yahudi orta sınıfının yaşadığı tipik baba-oğul çatışmasının yaygın bir örneğiydi aslında.
Bulgakov Köpek Kalbi’nde sokak köpeği Şarik’in öyküsünü anlatır. Dünya çapında bir bilim insanı olan Profesör Filipoviç, evine götürüp beslediği Şarik’i ameliyat ederek, er bezlerini ve hipofiz bezini adi bir suçlununkilerle değiştirir. Köpek arsız, yüzsüz, şehvet düşkünü ve kaba saba bir insana dönüşür. Şarik insan haliyle profesörün hayatını cehenneme çevirse de, Sovyet bürokrasisinde kendine bir konum edinebilecektir.
Komünistlerin küçük burjuva değerlerinin üstünde yeni bir Sovyet insanı yaratma ideallerini hicveden Köpek Kalbi, Bulgakov’un en çok tartışılan yapıtıdır.
Zweig hayatının son dönemlerinde başladığı, taslağı 1981’de gün ışığına çıkarılan ve yayıncısı tarafından tamamlanan Clarissa’da, 1902 yılından Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesine kadar geçen dönemde, dünyanın halini genç bir kadının gözünden anlatır. Avusturyalı bir subayın kızı olan Clarissa bir manastır okulunda büyümüş, eğitimini tamamladıktan sonra Viyanalı ünlü bir sinir hastalıkları uzmanının yanında çalışmaya başlamıştır. Lozan’daki bir kongrede barışsever Fransız öğretmen Léonard’la tanışır. Birbirlerine âşık olurlar. Savaş yüzünden ayrılmak zorunda kaldıklarında Clarissa hamiledir. Üstelik karnındaki bebeğin babası aynı zamanda düşmanıdır da. Milliyetçi bir histerinin kol gezdiği parçalanmış Avrupa’da bu bebeği doğurmak yalnızca kişisel bir karar değildir artık.
Durmak bilmeyen bir tempoyla ve akıl almaz bir hayal gücüyle yazılmış Ay’a Yolculuk bilim kurgunun temel eserlerinden biridir. Macera, 1865’te Amerikan İç Savaşı’ndan yeni çıkmış bir grup topçunun, kulüplerinde yapacak iş bulamayıp başkanları Bay Barbicane’in önderliğinde Ay’a kadar gidebilecek bir mermi yapmaya karar vermesiyle başlar. Haber kısa sürede dünyanın dört bir yanına yayılır. Merminin içinde Ay’a gitmek isteyen bir gönüllü de işe karışınca, proje bir anda çok büyük bir olaya dönüşür.
Astronotların Ay’a ulaşmasından yaklaşık yüz elli yıl önce kaleme alınmış bu çarpıcı roman, Jules Verne’in bilimsel ve edebi dehasının en güzel örneklerinden biridir. Tabii ki günümüzde romanda anlatılan bilimsel gerçeklerin bazıları farklı, ama maceranın tadı aynı!
Hikâyemiz, Flandre’da, hayali Quiquendone kentinde geçer. Kentin sakin, ölçülü, tutumlu ve ağırkanlı insanları yüzyıllardır hiçbir konuda aşırılığa kaçmadan, herhangi bir duygu belirtisi göstermeden, uyum
içinde son derece durağan bir yaşam sürmektedir. Yöneticileri bile yaşamları boyunca inisiyatif kullanmadan, hiçbir önemli karar almadan bu dünyadan göçüp gitmektedir. Ancak Doktor Ox’un sözde kenti aydınlatma projesiyle gelişi Quiquendone’da bir şeyleri değiştirecektir.
Doktorun gizli bir gündemi vardır ve bunun için kent halkını kobay olarak kullanmaktan
çekinmeyecektir. Zira bilim vicdansız kişilerin elinde tehlikeli olabilir. Jules Verne ince ironisinin her satırına sindiği bu eğlenceli novellada, dünyadan kopuk yaşayan, ortaçağla bağlarını koparmamış küçük bir kentin Flaman sakinlerinin çoktan miadını doldurmuş yaşam biçimlerini hicveder. Hikâye Alman asıllı Fransız besteci Jacques Offenbach’ın Doktor Ox adlı operasına da konu olmuş,
librettonun yazımına bizzat Verne de katkıda bulunmuştur.
Kısa bir tatil için Avusturya Alplerine giden bir baron, zamanını zararsız bir flörtle renklendirmenin yollarını aramaktadır. Kendine fazlasıyla güvenen ve gönül maceralarına her zaman açık olan bu müzmin kadın avcısı, kısa sürede kendisine bir av bulmakta hiç zorlanmayacaktır. Tanışıp yakınlaşmak istediği kadının on iki yaşındaki oğluyla ahbaplık kurarak işe koyulur. Yakıcı Sır annesini elde etmek isteyen bu narsist çapkın tarafından kullanılan bir çocuğun hikâyesidir aslında. Ne var ki, yetişkin dünyası bazen masum çocuklara büyüklere göründüğünden çok daha berrak görünmektedir…
Halil İnalcık Devlet-i ‘Aliyye’nin ilk cildinde, Osmanlı Devleti’nin bir beylikten güçlü ve köklü bir imparatorluğa dönüşümünün öyküsünü konu ederek geniş kitlelere ulaştı. Okuyucuların merakla beklediği ikinci cildin konusu, imparatorlukta padişahlık otoritesinin yok oluş sürecinde çeşitli odakların iktidarı ele geçirmek için verdiği mücadele…
Halil İnalcık, dönemin tarihçilerinin “tagayyür ve fesad”, yani bozuluş ve kargaşa olarak adlandırdıkları bu durumu, o çağın kaynaklarından ve az bilinen arşiv belgelerinden de yararlanarak günümüz okuyucusu için anlatıyor, yorumluyor.
Devlet-i ‘Aliyye’nin birinci cildi Osmanlı Devleti’nin bir beylikten Balkanlar ve Ortadoğu’ya hükmeden güçlü bir imparatorluğu dönüşümünü konu alır. İkinci cilt ise padişah otoritesinin zayıfladığı ve yok olduğu 17. Yüzyılın ilk yarısındaki iktidar mücadelesini inceler ve Köprülü Mehmed Paşa’nın mutlak bir otoriteyle veziriazamlığa gelmesiyle sonlanır. Devlet-i ‘Aliyye’nin üçüncü cildi, merkezi devlet otoritesinin yeniden kurulduğu Köprülüler dönemini mercek altına alıyor. Bir yandan bu dönemde yaşanan mâli krizi Avrupa’da yaşanan Fiyat Devrimi ile ilişkili olarak değerlendirirken, diğer yandan da Orta-Avrupa’da Habsburglarla süren uzun iktidar mücadelesini ayrıntılarıyla ele alıyor. Bu büyük meselenin yanı sıra Venedik’le Akdeniz ve Ege’de, Fransa’yla Cezayir’de süren ihtilafları da inceliyor. Mali ve siyasi bunalıma karşı çözüm arayışları ve bu çerçevede yazılan ıslahat layihalarını mercek altına alıyor.
Bu cilt, hem Macaristan’daki bir buçuk yüzyıllık Osmanlı hâkimiyetinin sonunu hızlandıran, hem bu yöredeki en önemli müttefik olan Kırım Hanlığı’yla ilişkilerin kaderini belirleyerek Rusya’nın yeni bir güç olarak bölgede ortaya çıkışının ilk belirtilerinin görülmesine yol açan İkinci Viyana Seferi’yle sonlanıyor.
Devlet-i ‘Aliyye, Osmanlı tarihçiliğinin çağımızdaki en büyük isimlerinden Halil İnalcık’ın yarım yüzyılı aşan çalışmalarının bir ürünü. Eserin bu ilk cildi, Osmanlı Devleti’nin bir beylikten Orta-Doğu ve Balkanlar’ı hükmü altına alan güçlü ve köklü bir imparatorluk haline gelişine odaklanıyor. İnalcık Osmanlı Klasik Dönemi’ni sadece siyasi tarih olarak ele almıyor. Siyasi tarihin toplumsal–ekonomik alt-yapısını, yani nüfus hareketleri, göçler, kitlelerin temel ihtiyaçları, tarım ve ticaretin bu ihtiyaçları karşılama şekilleri ve şehirleşme konularında da analizler yapıyor. Tarihsel sorunları açıklamada geçmişten gelen geleneksel zihniyet ve kurumlar çerçevesinin tespitine girişiyor. Geç Selçuklu döneminden I. Ahmed’in saltanatının başlangıç yıllarına uzanan üç yüzyıllık süreye dair araştırmalarını elden geçirerek bütünleştirdiği bu cilt, Osmanlı Devleti’nin bir parçası olduğu Avrupa Devletler Sistemi’nin girdiği büyük ekonomik bunalımla sonlanıyor.
Bu son derece çarpıcı çöküş öyküsü, XV. Louis döneminde Fransız sarayında epey etkili olmuş aristokrat bir kadının gerçek yaşamına dayanır. Madame de Prie günün birinde gözden düşer ve kral tarafından Normandiya’ya sürülür. İktidar sahibi ve ilgi odağı olduğu hareketli ve eğlenceli Paris günlerinden sonra, ne kadar süreceği belli olmayan, kendisiyle baş başa kalacağı bir sürgün dönemi beklemektedir onu. Ancak iktidar savaşları, entrika ve eğlenceden ibaret boş saray hayatı varoluşuna anlam katan tek şeydir. Hem kendini hem çevresindekileri sürekli kandırma eğilimindeki bu sığ ve kibirli kadın, malikânesinde gösterişli eğlenceler düzenleyerek Paris’teki hayatını yeniden canlandırmaya çalışır. Giderek mantıklı düşünme yetisini bütünüyle yitiren Madame de Prie, yeniden bütün dikkatleri üzerine çekebilmek için inanılmaz bir plan yapar.
Lyon’da Düğün Fransız Devrimi sırasında yaşanan kargaşa ve zulüm günlerinde ölüme yaklaşan insanlara umut veren bir aşkın hikâyesidir. 1793’te kentte kurşuna dizilmeyi bekleyen karşı devrimcilerin toplandığı hapishane tuhaf bir nikâha sahne olur. İki Yalnız İnsan, acı çeken iki çaresiz insanı buluşturur. Birinin yüreğinden kopan çığlık diğerininkinde karşılık bulurken, farkında olmadan birbirlerinin yıllar süren yalnızlığına son verirler. Wondrak ise yazarın savaş karşıtı yapıtlarından biridir. Bohemya’nın küçük bir kentinde çirkinliğiyle sürekli alaya maruz kalan bir kadın tecavüze uğradıktan sonra doğurduğu çocuk sayesinde yaşama tutunmuştur, ama patlak veren Birinci Dünya Savaşı yüzünden oğlunu askere alarak ondan koparmaları söz konusudur. Zweig bu öykülerde toplum dışına itilmiş karakterleri üzerinden insanlık durumunu analiz eder. Karakterlerinin başlarından geçenler “yazgı” değil, insanlığın iflasının sonucudur.
Mürebbiyeleri katı bir ahlak anlayışının kurbanı olurken, yetişkin dünyasının gaddarlığıyla tanışan iki masum çocuk; Como gölü kıyısındaki bir otelin dingin ortamında gözüne kestirdiği bir genç kıza imzasız aşk mektupları yazarak zalimce bir oyuna girişen görmüş geçirmiş beyefendi; Tirol Alplerinde küçük bir lokantada gençliğinin platonik aşkıyla karşılaşan, artık düşkün ve yaşlı olan bu adama yıllar öncesinden duyduğu gönül borcunu ödeme fırsatı bulan evli bir kadın; bir genç kızın yarı histerik şefkat arayışında ifadesini bulan susuzluktan kurumuş toprak ve sıkıntılı yağmur bekleyişi. Zweig bu öykü derlemesinde, dönüştürücü deneyimleri sağlam anlatılara dönüştürmekteki ustalığıyla yine insanın kusurlarını, özlemlerini, karşılaştığı engelleyici durumları empatiyle çözümlüyor.
Muallim Naci, nam-ı diğer Ömer, sekiz yaşına kadarki çocukluk hatıralarını pek sevimlice, neredeyse o yaşından anlatıyor. Babası, abisi, annesi, kedisi Fındık, Hoca Efendi, mahalledeki komşular… Bir çocuğun çevresindeki herkes var bu anlatıda. Sokakta karşılaştığı köpeğin saldırması üzerine yaşadığı korku, eve alınan oğlakla bahçede geçirdiği keyifli vakitler, oynarken düşüp yaralanması, babasıyla ders çalıştığı saatler, mektepte falakaya yatıran Hoca Efendi’den ve karanlıktan korkusu, bilmediği bir yerde kaybolduğunda duyduğu çaresizlik… Muallim Naci, hepimizin çocukluğundan tanıdığı bu duyguları öyle canlı anlatıyor ki tek başımıza gidemeyeceğimiz bir mazinin içine bizi bırakıveriyor; üstelik eski İstanbul da semtleri ve yaşayışıyla yanımızda olarak.
Muallim Naci (Ömer) (1850-1893) Muallim Naci, Saraçhanebaşı’nda saraçlık yapan Ali Bey ile Fatma Zehra Hanım’ın oğulları olarak Fatih’te dünyaya geldi. Babasının vefatı üzerine annesi ve kardeşleriyle Varna’ya, dayısının yanına yerleştiler. Fatih Fevziye Mektebi’nde başlayan eğitimine Varna’da devam eden Naci, bir yandan medrese eğitimi görürken bir yandan da özel hocalardan Arapça, Farsça ve Fransızca öğrendi. Hattatlıktan icazet aldı. Muhayyelat-ı Aziz Efendi romanındaki Naci karakterinden etkilenerek bu adı kendisine mahlas olarak seçti ve ilk şiirlerini de Naci mahlasıyla bu dönemde yazdı. Tercüman-ı Hakikat’e şiirlerini gönderen Naci, Varna’dan İstanbul’a döndüğünde bu gazetenin edebi sütunlarını yönetmeye başladı. Burada yayımladığı eski tarz şiirler eski-yeni tartışmasında bir kutuplaşma yarattı ve gazetenin sahibi Ahmet Mithat’ın tepkisini çekti. Arkadaşlarıyla beraber gazeteden ayrılan Muallim Naci Saadet ve Mürüvvet’te yazılarını yayımladı; Mecmua-i Muallim dergisini yönetti. Mekteb-i Sultani ve Mekteb-i Hukuk’ta edebiyat öğretmenliği yapan Muallim Naci, Tanzimat Dönemi edebiyatımızın meşhur ve önemli simalarındandır. Yeni kültüre sahip, milli değerlere bağlı, edebiyatta eskiyi savunur görünmekle beraber dilin sadeleşmesi ve edebiyatın yenileşmesine hizmet etmiş bir yazardır. Şairliği, sözlük çalışmaları, çevirileri ve yazarlığıyla Tanzimat edebiyatının yine çok yönlü isimlerinden olan Muallim Naci’nin seçme eserlerine Türk Edebiyatı Klasikleri Dizisi’nde yer vermeyi sürdüreceğiz.
Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Brief einer Unbekannten) adlı uzun öyküsünü 1920’li yılların ilk yarısında kaleme aldı. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’nun kadın kahramanını sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz. Kadının hayatı boyunca sevmiş olduğu erkek için kaleme aldığı bu mektubun “gönderen”inin adı yoktur. Mektubun başında tek bir hitap vardır: “Sana, beni asla tanımamış olan sana”. Kadın büyük tutkusunu hep bir “bilinmeyen” olarak, yani tek başına yaşamaya razıdır, bu aşk öyküsünde “taraflar” değil, sadece tek bir “taraf” vardır. Böylesine, gerçek anlamda aşk denilebilir mi? Zweig okurunu, bir kez daha, insan psikolojisinde eşine pek rastlanmayan bir yolculuğa davet ediyor. Bu yeni yolculuğun sonunda “mutlak aşk” kavramının şimdiye kadar bilinmeyen kıyılarına varmayı amaçlamış olması da bir ihtimal!
Devrim zamanı Rusya… Karakışı aratmayacak kadar soğuk, kasvetli bir eylül günü, tıp fakültesinden yeni mezun olmuş bir doktor, şehirde çoktan unutulmuş geleneklerin ve boş inançların hüküm sürdüğü uzak bir kasabaya gelir. Devrim, büyük şehirlerin merkezlerinde hayatı ve zihniyetleri altüst ederken, bu genç doktor ülkenin ücra bir bölgesinde kadercilikle ve batıl inançlarla zorlu bir mücadeleye girişir.
Zor bir doğum, hassas bir cerrahi müdahale, uzaktaki bir hastaya ulaşabilmek için şiddetli bir kar fırtınasına rağmen göze alınan bir yolculuk, ağrılarını dindirmeye çalışırken morfinman olan bir meslektaş… Genç doktorun gündelik hayatında karşılaştığı bütün zorlu sınavlar, Bulgakov’un elinde olağanüstü güçlü bir anlatımla, dram sınırlarında gezinen bir dokunaklılıkta öykülere dönüşür.
Savaş karşıtı görüşleriyle tanınan Zweig I. Dünya Savaşı boyunca bu görüşlerini yaymayı kendine misyon edinmişti. Avrupalı ve “dünya vatandaşı” kimliğine büyük değer veren yazar, yapıtlarında savaşın yıkıma uğrattığı “eski dünya”nın değerlerinin kayboluşunu büyük ölçüde dert edinmiştir. Mecburiyet ’in ana karakteri ressam Ferdinand da savaş sırasında askere alınmamak için İsviçre’ye kaçmıştır. Bir gün askerliğe elverişliliğinin tespiti için konsolosluğa davet edildiğinde, karısının şiddet karşıtı duruşuna ihanet etmemesi yolundaki telkinlerine karşın kendini gitmek zorunda hisseder. Görev duygusu, savaş karşıtı düşünceleri ve karısına duyduğu sevgi arasında sıkışıp kalmıştır. Ferdinand her ne kadar “insanlığın ötesinde bir vatanı” olmasa da, “yirmi milyon insanı boğan o zinciri” kıramayacağını düşünür…
Günümüz Türkçesine Uyarlayan: Ömer Aslan
İlk görüşte âşık olan Talat ve Fitnat’ın trajik hikâyelerinin anlatıldığı Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat romanı, dönemin kadın erkek ilişkilerini, görmeden yapılan evliliklerin doğurduğu sorunları ele alır. Hemen her yaştan ve sınıftan kadının aile ve toplum içindeki konumlarına ilişkin meselelerini hikâye eden yazar, bununla da yetinmeyip Talat’ı kadın kılığında, tebdil-i kıyafet İstanbul sokaklarında dolaştırarak yaşadıklarını anlatır.
Şemsettin Sami (1850-1904) Dil bilgini, gazeteci, sözlükçü, yazar Şemsettin Sami, Yanya’nın Fraşer kasabasında doğdu. Fraşer’de başladığı öğrenim hayatına Yanya’da, bir Rum okulunda devam etti. Bu okulda İtalyanca, Rumca, Eski Yunanca ve Fransızca öğrendi, bir yandan da özel hocalardan aldığı derslerle Farsça ve Arapçasını ilerletti. 1871’de İstanbul’a giderek Matbuat Kalemi’ne girdi. 1872’de Hadika’da gazetecilik hayatına atılan Şemsettin Sami, aynı yıl edebiyatımızın ilk telif romanı sayılan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ı yayımlamaya başladı. Trablusgarp, Sabah, Tercüman-ı Şark gazeteleriyle Aile ve Hafta dergileri onun gazetecilik ve dergicilik alanındaki diğer önemli faaliyetlerindendir. Fransızcadan İhtiyar Onbaşı ve Galetée oyunlarını tercüme edip yayımlar. Daha sonra Besa yahut Ahde Vefa adlı oyunu yazar ve oyun Osmanlı Tiyatrosu’nda sahnelenir. Seydî Yahya, Gâve yazarın tiyatro türündeki diğer yapıtlarıdır. Sefiller, Robinson gibi önemli eserleri dilimize kazandırır. Cep Kütüphanesi serisinde mitolojiden kadınlara, İslam medeniyetinden astronomiye çok çeşitli konularda ansiklopedik nitelikte küçük kitaplar yazar. Bütün bu çalışmalarının yanı sıra asıl dikkatini dil üstünde toplayan Şemsettin Sami, Kamus-ı Fransevî (Fransızcadan Türkçeye/Türkçeden Fransızcaya sözlük) ve Kamus-ı Türkî (Türkçe sözlük) gibi iki önemli sözlük ile altı ciltten oluşan ansiklopedisi Kamusü’l-a’lâm’ı hazırlar. Ömrünün son yıllarında Türkçenin en eski eserlerini araştırmaya yönelen yazar, Orhun Abideleri ve Kutadgu Bilig üzerine çalışmıştır. Kültür dünyamıza dil çalışmaları, sözlük ve ansiklopedi yazarlığı, çeviri, roman ve oyunlarıyla önemli katkılar sağlamış Şemsettin Sami’nin eserlerine Türk Edebiyatı Klasikler Dizimizde yer vermeyi sürdüreceğiz.
Amok Koşucusu doktor olarak yardıma ihtiyaç duyan bir insana el uzatmanın vicdani yükümlülüğüyle kendi karmaşık duyguları arasında sıkışıp kalan bir adamın hikâyesidir. Hollanda Doğu Hint Adaları’nda görev yapan bir doktor, dara düşüp kendisine başvuran çok zengin bir kadının “yardım” talebini geri çevirir. Zira kadının mağrur ve hesapçı tavrı karşısında büyük bir öfkeye kapılmış, gururuna yenik düşmüştür. Ancak söz konusu olan insan hayatıdır. Kısa süre içinde pişmanlığın pençesine düşer. Kadına yardım etmeyi saplantı haline getiren doktor, Malezya halkında rastlanan bir nevi öldürücü delilik olan hummanın, amokun etkisi altına girer.
Platon (MÖ yaklaşık 428-MÖ yaklaşık 348): Bugünkü üniversitenin atası sayılan Akademia’nın kurucusu ve hocası Sokrates’i konuşturduğu diyaloglarla felsefeyi yazıya en iyi aktarmış ustalardan biridir. Bu kitapta birbirini tamamlayan dört diyalog yer almaktadır. İlk diyalog olan Euthyphron’da yargılanışının öncesi anlatılır ve dinsizlikle suçlanan Sokrates’in inançları hakkında bilgi verilir. Sokrates’in Savunması’nda ise yargı süreci anlatılmaktadır. Kriton’da hüküm sonrası anlatılır, bir yurttaşın saygı duyması gereken ilkeler tartışılır. Platon’un en şiirsel eserlerinden biri olan Phaidon’daysa Sokrates’in son günü anlatılırken ruh hakkındaki düşünceleri yansıtılmaktadır.
Şiir ve Hakikat Gothe’nin dünya görüşünü ve sanat anlayışını yaşamöyküsü içinde aktardığı en dikkat çekici eserlerinden biridir. İlk bölümü 1811’de yayımlanan, dördüncü bölümü ise 1833’de Gothe’nin ölümünden sonra tamamlanan Şiir ve Hakiket’te dönemin tanınmış sanatçı, bilim adamı ve devlet adamlarının yaşamlarından kesitler de yer almaktadır.
Farabî (870-950): Türk-İslam filozofu, gökbilimci, müzisyen. İslam’ın Altın Çağ’ının en önemli isimlerden biridir. Farabî yükseköğrenimini Bağdat’ta tamamladı, zamanın ünlü bilginlerinden ders aldı. Aristoteles’in ve Platon’un eserlerini inceledi, bu iki filozofun felsefelerini İslam’la bağdaştırmaya, bu sayede İslam dinine felsefi bir nitelik kazandırmaya çalıştı. Felsefeye mantık ile başlayıp metafizik üzerinde durdu; felsefenin dil, siyaset, doğa, zihin ile ilgilenen dallarında eserler verdi; müzik aletleri geliştirdi, müzik ve psikoloji konularında yazdı. İslam felsefesinin gelişmesini ve korunmasını sağladı, Batılı Orta Çağ düşüncesini etkiledi. Kendi zamanında ilim kabul edilen ilimleri sınıflandırdığı İlimlerin Sayımı’nda, her ilmin konusu, değerleri hakkında bilgi verir, bu ilimlerden birini öğrenmek isteyen kişileri neyi incelemeye giriştikleri, bu incelemenin kendilerine nasıl bir fayda sağlayacağı, o ilmi öğrenmekle hangi üstünlüğü elde edecekleri konusunda aydınlatır.
Farabî (870-950): Türk-İslam filozofu, gökbilimci, müzisyen. İslam’ın Altın Çağ’ının en önemli isimlerden biridir. Farabî yükseköğrenimini Bağdat’ta tamamladı, zamanın ünlü bilginlerinden ders aldı. Aristoteles’in ve Platon’un eserlerini inceledi, bu iki filozofun felsefelerini İslam’la bağdaştırmaya, bu sayede İslam dinine felsefi bir nitelik kazandırmaya çalıştı. Felsefeye mantık ile başlayıp metafizik üzerinde durdu; felsefenin dil, siyaset, doğa,
zihin ile ilgilenen dallarında eserler verdi; müzik aletleri geliştirdi, müzik ve psikoloji konularında yazdı.
İslam felsefesinin gelişmesini ve korunmasını sağladı, Batılı Orta Çağ düşüncesini etkiledi.
Siyaset felsefesi alanındaki en olgun eseri kabul edilen Mutluluğun Kazanılması öncelikle insanların her iki dünyada mutluluğu kazanmalarına aracı olan insani şeyleri, yani teorik erdem, fikrî erdem, ahlâki erdem ve pratik sanatları tanımlar.
Kitabın odak noktası, kamusal kurumlarda dinin rolü ve dini inançların hayatımızda ne kadar yer kapladığı değil, tüm bunlardaki değişimi mümkün kılan koşullar.
(Jonathan Derbyshire, Philosopher’s Magazine)
Bu Charles Taylor’ın gerçekten büyük önem taşıyan, çığır açan bir kitabı, çünkü burada, tüm sekülarizm tartışmasını yeni bir kalıba dökmeyi başarıyor. Yaşadığım süre içerisinde yazılmış en önemli kitaplardan biri . (Robert N. Bellah)
Tanrı’ya, hatta belirli bir dine inanmamanın neredeyse imkânsız olduğu zamanlardan, dini inanışların “bireysel tercih” olarak görüldüğü ve akılcılaştırılmak zorunda hissedildiği günümüze nasıl geldik?
2007’de yayımlandığı günden bu yana dünya çapında büyük ses getirmiş ve Templeton ödülünü kazanmış olan Seküler Çağ ’da Charles Taylor, beş yüzyıla yayılmış sekülerleşme sürecini anlamak için modern bilimin doğuşuyla kaybedilen şeylere değil, bu bilimi mümkün kılan “toplumsal tahayyüldeki” değişimlere bakmamız gerektiğini söylüyor.
Taylor Batı kültür tarihinin bu uzun kesitini olağanüstü bir incelikle yansıtırken, bir yandan da günümüz koşullarında, aşkın bir varlıkla bağlantılı bir hayatın olanakları üzerine felsefi bir tartışmaya girişiyor.
Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir millet, medenî insanlık dünyası karşısında uşak olmak konumundan yüksek bir davranışa lâyık görülemez.
Yabancı bir devletin koruyup kollayacağını kabul etmek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten de, bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.
Halbuki, Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!
Kurtuluş Savaşı’nın öyküsü.
Franz Kafka’nın Dava adlı romanının bu çevirisi, yazarın ‘Oxford Metinleri’ diye adlandırılan el yazıları üzerinde Amerikalı ve Alman uzmanların yaptıkları son çalışmalarla oluşturulan metinden yapıldı. Dava, ‘Korku Çağı’ diye adlandırılan 20. yüzyılda insanoğlunun artık neredeyse kurtulunması olanaksız bir yazgıya dönüşmüş olan kuşatmalı yaşamının öyküsüdür. Bu çağa korku egemendir, çünkü insan, hemcinsleriyle insanca bir dil aracılığıyla iletişim kurabilme, böyle bir dille insanca tepkiler uyandırabilme olanağından yoksun kalmıştır. Albert Camus’nün deyişiyle, bu olanağın bulunmadığı bir çağ, artık ancak ‘Korku Çağı’ diye adlandırılabilir. Kafka’nın Dava’da betimlediği yargılama süreci, böyle bir çağın en güçlü simgelerinden biridir ve bu roman, insan, insanın korkusu olarak kaldığı sürece, güncelliğini -ne yazık ki- hiç yitirmeyecektir.
Olağanüstü Bir Gece, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimin hikâyesidir. Sıradan bir Pazar gününü at yarışlarında geçirirken, belki de ilk kez burjuva ahlakından saparak “suç” işler. Böylece yeniden “hissetmeye” başladığını, kötücül ve ateşli hazları olan gerçek bir insan olduğunu fark eder. İçindeki haz dolu esrime, aynı günün akşamında onu gece âleminin son atıklarının arasına, “hayatın en dibindeki lağımlara” sürükleyecek, varış noktası ise ruhani bir uyanış olacaktır.
“Sineklerin Tanrısı başlangıçta, ıssız bir adaya düşen çocukların serüvenlerini anlatan, küçükler için yazılmış bir öykü, R.M. Ballantyne’ın Mercan Adası’nın çağdaş bir uygulaması sanılabilir. Hatta Golding, kendine özgü buruk alaycılıkla, okuyucunun bu sanısını pekiştirmek istercesine, Sineklerin Tanrısı’nın başlıca iki kişisine Mercan Adası’ndaki çocuklardan aldığı Ralph ve Jack adlarını verir. Mercan Adası’nda Ballantyne, oldukça duygusal ve biraz da bön bir iyimserlikle, gemileri battıktan sonra Pasifik Okyanusu’nda ıssız bir adaya sığınan üç İngiliz gencinin, Büyük Britanya uygarlığının oldukça başarılı bir küçük örneğini nasıl yeniden kurduklarını anlatır. Golding’in Sineklerin Tanrısı’nda da bir mercan adası ve İngiliz çocuklar vardır. Ama altı ile on iki yaş arasında olan bu çocuklar, gelecekteki atom savaşı sırasında, güvenilir bir yere götürülmek üzere bindikleri uçak bir saldırıya uğradığı için bu mercan adasına düşmüşlerdir. Ve bu mercan adasında olup bitenler, Ballantyne’ın romanında olup bitenlere hiç mi hiç benzememektedir…
“Epeyce kadın gizlice erkek” sözde kadınlar, mevsimlik sevdaların unutulmuş kızları, tasaları gizli cam güzeli kızlar, Sansaryan Han’da sorgulananlar, kullanılmış yüzlerini aynalara bırakan muhbirler, derinlemesine yalnız tutuklular, mağlup sarhoşlar, parmak uçlarından yıldızlar damlayan adamlar…
Attila İlhan birbirinden sahici insanlarıyla kent resimleri çiziyor bize. Tanıyoruz o insanları; kimi ben, kimi sen, kimi o…
Bizler…
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881): İlk romanı İnsancıklar’ın çarpıcı konusu ve farklı kurgusuyla dikkatleri çekti. İnsan ruhunun derinliklerini sergileyiş gücüyle önemli bir yazar olarak ün kazandı. Ancak daha sonra yayımlanan eserleri o dönemde fazla ilgi görmedi. Dostoyevski 1849’da I.Nikolay’ın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgün ve zorunlu askerliğe çevrildi. Sibirya sürgününden sonra yazdığı romanlarla tekrar eski ününe kavuştu. 1864’de Vremya dergisinde yayımladığı Yeraltından Notlar gerçek dünyadan kendini soyutlamış bir kişinin iç çatışmalarını ve hezeyanlarını konu alır. Bu roman Dostoyevski’nin daha sonra yazacağı büyük romanların ipuçlarını taşımaktadır.
Nihal Yalaza Taluy (1900-1963): Cumhuriyet’in ilk kuşağının önde gelen Rusça çevirmenlerindendir. Dostoyevski ve Tolstoy’un yanı sıra Puşkin, Gogol ve Turgenyev çevirileri de beğeniyle okunan Taluy’un çeviri külliyatı otuz kitabı aşmaktadır.
Stefan Zweig, çok geniş bir psikoloji birikimini eserlerinde bütünüyle kullanmış ender yazarlardandır. Onun dünya edebiyatında bir biyografi yazarı olarak kazandığı haklı ünün temelinde de bu özelliği, yani yazarlığının yanı sıra çok usta bir psikolog olması yatar. Satranç, Zweig’ın psikolojik birikimini bütünüyle devreye soktuğu bir öyküdür ve bu öykünün baş kişileri, tamamen yazarın biyografilerinde ele aldığı kişileri işleyiş biçimiyle sergilenmiştir.
Zweig ölümünden hemen önce tamamladığı birkaç düzyazı metinden biri olan Satranç’ı kaleme aldığı sırada, karısı Lotte Zweig ile birlikte göç ettiği Brezilya’da yaşamaktaydı. Satranç’ta da, olay yeri olarak New York’dan Buenos Aires’e gitmekte olan bir yolcu gemisini seçmiştir. Bu gemide tamamen rastlantı sonucu karşılaşan üç kişi: yeni dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic, sıradan bir satranç oyuncusu olan anlatıcı ve bir zamanlar çok usta bir satranç oyuncusu olan, ama hayli zamandır satrançtan uzak kalmış bulunan Dr. B., öykünün aktörleridir.
Dostoyevski, yaşamının son yıllarında başyapıtı Karamazov Kardeşler’i tamamladığında, Rus yazınında ‘felsefe düzeyinde roman-tragedya denen türün de temelini attığının bilincinde değildi. Dostoyevski’nin yaşam birikiminin tümünü ve sanat gücünün doruğunu içeren bu roman, gerçekte insanı insan yapan ne varsa, onlara adanmış bir destan niteliğini taşır. Yazar, hiçbir romanında “Karamazov Kardeşler”de olduğu denli insan ruhuna inmemiş, insanoğlunu bu denli kesitler biçiminde, içgüdülerinin ve istencinin tüm görünümüyle sergilenmiştir. Bir aileyi konu alan ve bir felaketler zinciri olarak gelişen olay örgüsü, bireysel öğelerin yanı sıra, ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısındaki Rus toplumunu da geçirdiği sarsıntıların tümüyle, dünya edebiyatında bir eşi daha bulunmayan bir sanat aynasından yansıtır.
İlk romanı İnsancıklar 1846’da yayımlandı. Ünlü eleştirmen V. Belinski bu eser üzerine Dostoyevski’den geleceğin büyük yazarı olarak söz etti. Ancak daha sonra yayımlanan öykü ve romanları, çağımızda edebiyat klasikleri arasında yer alsa da, o dönemde fazla ilgi görmedi. Yazar 1849’da I. Nikola’nın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgün ve zorunlu askerliğe çevrildi.
Cezasını tamamlayıp Sibirya’dan döndükten sonra Petersburg’da Vremya dergisini çıkarmaya başladı, yazdığı romanlarla tekrar eski ününe kavuştu. En önemli eserlerinden Budala 1868-1869 yıllarında Russki Vestnik dergisinde tefrika edildi. Dostoyevski bu romanında insan ruhunun labirentini çılgınlık, tutku ve hastalık prizmasında kırılan görüntüsüyle sergilemiştir
İvan Sergeyeviç Turgenyev (1818-1883): Yapıtlarıyla, 19. yüzyıl Rus klasikleri arasında Avrupa’da ve ülkemizde ilkönce çevrilen ve tanınan yazarlardan biri olmuştur. İlk Aşk ve İlkbahar Selleri’nden Duman ve Ham Toprak’a pek çok nitelikli öykü ve roman yazmış olmasına karşın, Turgenyev adı günümüzde de, 1862’de yayımlanan ve nihilizmin simgesine dönüşen oğul Bazarov tipini yarattığı Babalar ve Oğullar romanıyla özdeşleşmiş gibidir.
Ergin Altay (1937): Yusuf Ziya Ortaç’ın Akbaba dergisinde yayımlanan ilk öykü çevirisi Zoşçenko’dan günümüze, son elli yılın en önemli Rusça çevirmenlerindendir. Dostoyevski ve Tolstoy kadar, Gogol, Gonçarov ve Çehov da Altay’ın yetkinlikle dilimize kazandırdığı yazarlar arasındadır.