Tarih şeridi gözden geçirildiğinde görülüyor ki dünyada bazen hakkı üstün tutan medeniyetler hâkimiyet kurmuş, adaleti sağlamış, hükmettikleri coğrafyaya barış ve huzur getirmişler; bazen de bâtılı üstün tutan medeniyetler hâkimiyeti ele geçirmiş ve ne yazık ki, dünyada zulüm, kan, gözyaşı ve ardı arkası kesilmeyen vahşetler işlemişlerdir.
Bugün itibariyle bakıldığında görülen o ki bâtılı ilke edinmiş medeniyet anlayışı, maalesef insanlığa acı ve ıstırap dolu günler yaşatıp duruyor.
Milattan sonraki üçüncü binli yılların, bilim ve teknolojideki bunca gelişmişliği karşısında insanlığın aslında mutlu bir hayat sürmesi mümkün iken, Ortaçağ karanlığının bir takım bağnazlıklarına ram edilmesi utanç verici bir durum değil de nedir?
Yaşanan bu zulüm düzeni insanlığı canından usandırmıştır. Artık temeldeki bu yanlışların yapılmayacağı, yeryüzünde huzur, barış ve adaletin tesisi için yeni bir yola girilmesi ve de doğrulara dönülmesi zorunluluğu apaçık ortadadır. İnsanlığın huzur ve rahata çıkabilmesi için ‘Yeni bir Dünya’ kurulması elzemdir ve bunu gerçekleştirmek vicdan sahibi her inanın üzerine önemli bir vazifedir.