Sehe 41–60 zwischen insgesmt: 118

  • Hayata Dön

    Hiç de güzel denemeyecek suskun mu suskun bir kız… O sustukça, terapistin tarihin mahrem yerlerinden bulup çıkardığı unutulmuş hikâyeler dökülüyor ortaya.

    Genç firavun Tutankamon’un esrarı, Hitler ve Freud’un kişiliklerinde gücün analizi… 18. yüzyılda adına “Fısıltı Sanatı” dedikleri, evli kadınların yaşadığı aşk ilişkileri… Çariçe Katerina’nın çamaşırcılık ve hayat kadınlığından başlayan tılsımlı yazgısı… Eva Peron’un ve Prenses Süreyya’nın hüzünlü hayat hikâyeleri ve daha niceleri…

    Derken suskunluk bozuluyor. Çirkin kızın hikâyesi başlıyor. Öyle bir hikâye ki acısıyla, dehşetiyle, hüznüyle her şeyi gölgede bırakıyor.

    Çirkin genç kızın açıldıkça güzel bir prensese dönüşmesi… Psikanalizin sihirli değneğinin dokunduğu yerde ortaya çıkan bir başarı öyküsü…
    devamını oku

    12,54
  • Her Şey İçin Geç Olmadan: Hastalıkların Duygusal Sebepleri

    Hepimiz milyonlarca yıldır dönüp duran dünyamıza kısa bir süre için misafirliğe geldik. Bu kısacık zamanı duygusal ya da fiziksel hastalıklarla geçirmeyi kim ister? Hele ki hastalıkların nedenlerini her şey için geç olmadan görebiliyorken…
    Size bir müjde vermek istiyoruz: Hasta olmadan önce ruhunuzu, sonra da duygudan kaynaklı o olası hastalıkları hiç olmadan önleyebilirsiniz! Her şey için geç olmadan, hastalıkların duygusal hikâyeleriyle tanışmaya hazır mısınız?
    Bu yolculukta duygularla hastalıkların, ruh-beden-zihin üçgeninin birbiriyle muhteşem bağına bakacağız. Duyguların kötü etkileri fark edilmediğinde nasıl hastalığa dönüştüğüne, hastalıkların duygusal nedenlerine birlikte ışık tutacağız. Hatta o kadar ileri gideceğiz ki, bırakın anne karnındaki hayatımızın günümüze uzanan etkilerini, atalarımıza uzanan aktarım öyküsünü ele alacağız. İnanç ve sevgi gibi gözle görülmeyen ama insan hayatını ötelere taşıyan mucizelerin hem ruh hem de beden sağlığını nasıl yeniden inşa edebildiğine şahit olacağız.
    “Nasıl olsa yapar” diye testiyi kırmadan önce çocuğu şamarlayan Nasrettin Hoca ne kadar haklıdır bilmiyoruz ancak burada biz de en az onun kadar temkinliyiz. Hasta olduktan sonra değil, hasta olmadan önce alıyoruz önlemimizi. İyileşmek, daha da önemlisi hastalık bizi bulmadan harekete geçmek için kendi değişimimizi sağlayabiliriz. Bu değişim için önümüzde hiçbir engel yok. Tabii kendimizi saymazsak…
    Şimdi çözüm yollarını ve umut kapılarını aralayıp yüzümüze bir gülümseme kondurabiliriz.
    Zeynep Dizmen ve Eray Hacıosmanoğlu fiziksel sebeplerle geliştiğini düşündüğümüz bazı hastalıklar ile duygusal sebepler arasındaki bağı ortaya koyan bir çalışma ile “her şey için geç olmadan” yapabileceklerimizin peşine düşüyorlar.
    Ruh-beden-zihin üçgenin olağanüstü etkileşiminin izini sürerek sevgisizliğin, değersizlik hissetmenin bizi nasıl içten içe hasta ettiğini, tam tersine sevginin, iyi hissetmenin ve inancın mucizevi iyileştirici gücünü bilimden beslenen bir bakış açısıyla ortaya koyuyorlar.
    Hastalıkların Duygusal Sebepleri: Her Şey İçin Geç Olmadan hemen bugünden itibaren başlayabileceğiniz ümide ve iyileşmeye dair yolculuğunuz için bir rehber kitap.
    10,24
  • Hüzün Hastalığı

    Herkesin kesintisiz mutlu olmaya ya da mutluymuş gibi görünmeye şartlandığı bir çağdayız. Keyifsizlik anlarının dahi “minör depresyon” adını aldığı zamanlar. Herkesin “en mutlu, en güzel, en şanslı, en başarılı ve her koşulda pozitif” olmasını öğütleyen Batı menşeli psikoloji anlayışının karşısında, hüznün doya doya yaşanması bile pek mümkün değil artık. Kemal Sayar, böyle mutluluk tariflerinin peşinden koşmaya gerek olmadığını, hiçbir şeye kıymet vermeden sadece kendini değerli bilerek yaşanmayacağını anlatıyor. Çünkü hüzün bize dünyanın faniliğini, şeylerin gelip geçiciliğini öğreten görkemli bir misafirdir. “Hüzün bizi en çıplak varoluşumuzla karşılaştırır, bizi sahte bir dünyada sahici kılar.”

    7,94
  • Hz. Mevlana ile Aile Terapisi

    “Bilgi çağını bilgelik çağına dönüştürürken yol göstericimiz Mevlâna olacaktır. Çünkü o ruhsal yapımızdaki şifrelere dokunuyor, bizde var olan duyarlılığı harekete geçiriyor.” Prof. Dr. Nevzat Tarhan Mesnevî Terapi’ de, Hz. Mevlâna’nın asırlar aşan bilgeliğini modern psikolojide kabul gören anlayışla bağdaştırarak insanın anlam arayışında kendi iç hakikatini görmesini vurgulayan Tarhan, Hz. Mevlâna ile Aile Terapisi’nde bu kez, aile bireylerinin birbirleriyle ilişkilerini Mesnevî hikâyeleri ışığında ele alıyor. Mesnevi’deki hikâyelerin rehberliğinde, eşler arası dinamiklerin, ebeveynlerin çocuklarıyla iletişimlerinin nasıl gelişmesi gerektiğine değiniyor. Bu hikâyelerden çıkardığı ruha şifa sonuçlarla modern psikolojinin öğretilerini bağdaştırarak hem eşlere hem de ebeveynlere bir manevî gelişim haritası sunuyor. Kitap, kırk altı hikâyeyi, aile bireylerinin psikolojik iletişimleri üzerinden ele alıyor olması açısından alanında özgün bir çalışmadır. Bu zamana kadar çeşitli derlemelerle açıklanmaya çalışılan Mesnevî hikâyeleri, burada aile fertlerinin rol model alabileceği mübarek isimler üzerinden incelenmekte ve bu kadim davranış modelleri günümüz psikoloji ekolleri çerçevesinde masaya yatırılmaktadır. Böylece günümüz okuruna geçmişle gelecek arasındaki bağlantının, nasıl bir örneklik teşkil ettiği hatırlatılmaya çalışılmaktadır.

    11,90
  • İnanç Psikolojisi ve Bilim Ruh, Beyin ve Akıl Üçgeninde İnsanoğlu

    İNANÇLA İLGİLİ PEK ÇOK SORUNUN CEVABI BU KİTAPTA! “Dinsiz bilim topal, bilimsiz din kördür…” (Albert Einstein) Modern dünya, aklı ve bilimi yegane değerler sayıp kutsarken; inanç konusunu bilim ile birlikte anmaktan, iki olguyu aynı çizgide buluşturmaktan adeta kaçındı. Prof. Dr. Nevzat Tarhan bu kitapta inanç konusuna akıl ve eleştirinin ön planda olduğu, dinler ve mezhepler üstü bir tutumla ve bilimsel bir yöntemle yaklaşıyor. Bunun ötesinde, sağlam inancın ve onun oluşturduğu dini geleneğin ruh sağlığı için gerekliliğini vurguluyor. İnanç Psikolojisi, “Dinin kuralları vardır, inanca dayanır. Bilim, doğası gereği bütün kural ve inançları reddeder. O halde bilim ve din asla birlikte düşünülemez” diyenlerin ezberlerini bozacak nitelikte… Dünyanın yaradılış gayesi nedir? İnancın psikolojik sağlığa etkileri nelerdir? Kanıta dayalı din nasıl olur? İnsan kendini hem özgür, hem de yaratıcının varlığına teslim olmuş hissedebilir mi? İnanç geni var mıdır? Din bir takıntı mıdır? Ruh nasıl bir programdır? Ruh, beyin, beden ilişkisi nasıl olur? Bilim ne zaman dinin alanına müdahale eder? Dua ve ibadetin psikolojik ve fizyolojik faydaları nelerdir?

    7,90
  • İnsan Cinselliğinin Evrimi

    İNSAN CİNSELLİĞİ NEDEN DİĞER CANLILARINKİNDEN FARKLIDIR? İnsan cinselliği bize normal görünse de diğer hayvanların standartlarına göre oldukça tuhaftır. Jared Diamond, tuhaf cinsel hayatımızın, insan statüsüne erişimimizde beyinlerimizin büyüklüğü kadar önemli olduğunu iddia ediyor. İnsan cinselliğine ilişkin tartışılan konular arasında, dişilerin menopozu, erkeklerin insan toplumlarındaki rolü, gizlice seks yapmamız, üreme amacından ziyade zevk için seks yapmamız ve kadın memesinin emzirmeden çok daha önce büyümesi yer alıyor. Bu konular bize açıklama gerektirmeyecek denli doğal gelebilir ancak düşünüldüğünde içlerinde açıklaması çok zor sorular gizlidir. “İnsan Cinselliğinin Evrimi, bu konuda okuduğum en iyi kitap. Cinsellik mirasımıza yönelik bu keşif yolculuğu, sevgililerin neden öyle davrandıklarını merak eden kişilere keyifli bir okuma fırsatı veriyor.” Diane Ackerman, Umut Bahçesi’nin Yazarı “Bu denli sade bir üslupla yazabildiği için Jared Diamond’ı çok kıskanıyorum! Öne sürdüğü sağlam argümanları sayesinde, diğer memeliler seksi zevk için yapmaktan kaçınırken neden bizim seksi hem zevk hem de üreme aracı olarak kullandığımızı anlayabiliyoruz. Dünyanın en önde gelen biyoloji filozoflarından birinin elinden çıkmış harikulade bir kitap.” Roger Shohl, Avustralya Monash Üniversitesi Fizyoloji Profesörü “Jared Diamond bir kez daha sormaktan asla vazgeçmediğimiz ve artık kesin yanıtlar bulmak istediğimiz sorulara gerçek cevaplar veriyor. Üreme amaçlı olmayan cinsel aktivitenin insan olmakla ilişkili olmasının dışında, evrimsel başarımızın da en önemli sembolü olduğunu öğreniyoruz.” Bettyann Kevles “İnsan cinselliğinin evrimi üzerine mizahi, geniş çaplı bir araştırma.” Chicago Tribune

    9,09
  • İnsan Halleri

    İnsan halleri kitabı Diyanet TV de aynı adla yayımlanan programda gerçekleşen diyalogların deşifresi ile oluşmuştur. Kitapta değinilen konular pozitif psikoloji yaklaşımıyla ele alınmıştır. Mutluluk, merhamet, sabır, güven, ümit, cesaret, sahicilik, şükür, tevazu, diğerkâmlık, cömertlik ve iyimserlik kavramları etrafında yapılan içten ve derinlikli sohbete kitabı okurken sizde katılacaksınız.

    6,79
  • İnsan İnsana

    İnsan, ilişkileri içinde sürekli olarak “yeniden tanımlanan” bir varlıktır. Doyumlu ve mutlu bir yaşam için kendinizi yeniden tanımlamada kullanacağınız bilgi ve becerileri, Yeniden İnsan İnsan’da bulacaksınız.

    9,09
  • İnsan İnsana

    BİR İNSANIN İLİŞKİLERİNİN NİTELİĞİ, O İNSANIN YAŞAMININ KALİTESİNİ BELİRLER. İnsan, ilişkileri içinde sürekli olarak “yeniden tanımlanan” bir varlıktır. İnsan ilişkilerinin temelini ise iletişim süreçleri oluşturur. İki insan birbirinin farkına vardığı anda iletişim başlar. Aynı sosyal ortam içinde yer alan kişilerin söyledikleri sözler ve hareketleri kadar, hareketsizlikleri, susmaları, beden duruşları ve yüz ifadeleri, hepsi anlamlı birer mesaj oluşturur. İyi bir dinleyici, iletişim kurduğu kişinin yalnız söylediklerini değil, yüzü, eli, kolu ve bedeniyle yaptıklarını da “duyar.” Bir aracın sürücüsü, yolda kendinden başka araç yokmuş gibi davranırsa, trafik kazası olur. Bir kişi konuşurken, karşısındakini nasıl etkilediğini düşünmeden, kendi bildiği yönde istediğini söylerse “iletişim kazası” ortaya çıkar. İlişkilerimizde, verdiğimiz mesajların sorumluluğunun bilincinde olmamız, iletişim kazalarını önler. Bu varsayım toplumsal düzeyde de geçerlidir. Kişi farkında olsun ya da olmasın, toplumla da sürekli ilişki içindedir. Bir toplumda “Herkes benim gibi düşünmelidir, benim düşünce tarzım en doğrusudur,” tutumu ağır basarsa, akılcı tartışmalar yerine duygusal çatışmalar ortaya çıkar. İnsan hayatını mercek altına alıp, insana dair her hikâyeden bir anlam çıkarabilen bilgeliğiyle değerli Doğan Cüceloğlu, kimliklerin ötesinde, canların temas içinde olduğu “insan insana” bir ilişkinin mümkün olduğunu bize hatırlatıyor. Kalıpları tekrarlamaktan kurtulabilmeniz, insan ilişkilerine anlamsal zenginliği ve derinliği getirebilmeniz için iletişim süreçlerini uygun ve etkili bir biçimde uygulamanıza yönelik bilgi ve becerileri sunuyor. İletişim sorunlarını çözmeden doyumlu bir yaşam sürdürmenin olanaksız olduğunun ve insanın isterse kendini değiştirip geliştirebileceğinin altını çiziyor.

    11,39
  • İnsan Olmak

    İlk kez yayımlandığı 1983’ten günümüze defalarca baskı yapmış ve okurla kurduğu yapıcı ilişkiyi kanıtlamış olan bu kitabında Engin Geçtan insan olmanın ikilemini şöyle anlatır: “Çağdaş toplumlar kendine özgü bir olguyu da birlikte getirmiştir. İnsan eskisinden çok daha fazla sayıda insanla, çok daha kısa süreli, daha yüzeysel ilişkiler kurma eğilimindedir. Bu, soğuk bir günde karşılaşan bir grup kirpinin öyküsüne benzer. Kirpiler ısınabilmek için birbirlerine sokulurlar, ama dikenleri birbirine batar. Birbirlerinden ayrıldıklarındaysa soğuktan rahatsız olurlar. İleri geri hareket ederes sonunda dikenlerini batırmadan birbirlerini ısıtabilecekleri en uygun uzaklığı bulurlar.”

    7,94
  • İnsan Psikolojisi Üzerine Etüdler

    İnsan zıt, çift tabiatlı (Ambivalence) bir mahlûktur. Hem en üstün mertebeye çıkabilecek güçtedir hem de en alt tabakalara düşecek kabiliyette… Dinin koyduğu külli gerçekler, bilimin verdiği ayrıntılı bilgilerle birleşince hayatın normal akışı sağlanır. Biz Müslümanlar insan psikolojisi üzerinde İslâm’ın görüşünü ortaya koyabildiğimiz zaman, Batının bozuk psikolojik ekolleriyle üzerimize akan nazariyeler seline karşı koyabiliriz. Bunun yanı sıra sürükleyip getirdiği ahlâkî, fikrî, sosyal ve ekonomik bozuklukların hepsinin de önüne geçebiliriz. O zaman da krizler içinde bocalayıp kıvranan beşeriyet âlemine büyük hizmetler götürmeye hak kazanırız. Muhammed Kutub, elinizdeki eser ile ilgili olarak “Bu kitap, bütün bölümleri ve satırlarıyla insanı insanca yorumlamak için yapılmış bir çalışmanın ve harcanmış bir çabanın mahsulüdür. Bir yandan İslâm’ın psikoloji konusundaki görüşünü incelerken diğer yandan bizi konunun derinliklerine götürecek bütün psikolojik ekollerin görüşlerine başvuracağız. Bizi böyle bir sentez yapmaktan alıkoyacak hiçbir sebep yok. Ancak tabii ki ilk ve son görüş kaynağımız ve hareket noktamız yalnız ve yalnız Kur’an-ı Azim’dir.” diyor.

    8,90
  • İnsan ve Davranışı

    Bu kitap her çağdaş insanın bilmesi gereken modern psikolojinin temel kavramlarını ilk kez Türk bilim adamlarının katkılarıyla ve Türk toplum yapısının özellikleriyle kaynaştırarak sunmaktadır. Bu kitap Türkiye’de psikoloji alanında büyük bir boşluğu dolduracak ve uzun yıllar boyunca öğrencilerin yararlanacağı vazgeçilmez temel bir kaynak olacaktır.

    14,84
  • İnsanın 8 Evresi

    20. yüzyılın en önemli psikanalistlerinden Erik H. Erikson’un, insanın 8 evresini tanımladığı ‘psikososyal gelişim kuramı’ psikoloji dünyasında çığır açmıştır. Erikson’un evreleri, hem sosyal hem de psikolojik odaklanmayla, gelişimin psikoseksüel doğasını vurgulayan Freudyen düşüncede bir sıçramayı temsil eder. Freud, kişilik gelişiminde çocukluk yıllarının belirleyici olduğunu ve ergenlik yıllarından itibaren yetişkin kişiliğin kazanıldığını belirtirken; Erikson, kişilik gelişiminde çocukluk yıllarının önemini kabul etmekle birlikte, kişiliğin yaşam boyunca devam eden bir süreçte geliştiğini savunur.

    Erikson insanın 8 evresini tanımlamakla birlikte, kendisi 90’lı yaşlarına yaklaştığında yeni gündelik zorluklar ve yeni gereksinimler oluştuğunu fark eder. Bunlara göğüs gerebilmenin de, ancak insan yaşamında dokuzuncu bir evrenin tanımlanmasıyla mümkün olabileceğine karar verir. İnsanın 8 Evresi’nin, Erikson’un eşi psikolog Joan M. Erikson tarafından kaleme alınan bu genişletilmiş baskısında yaşam döngüsüne katılan 9. evre de anlatılmaktadır.

    “Erik, İnsanın 8 Evresi’ni yazdığında henüz 90’larına girmemişti. 80 yaşında yaşlılığımızı kabullenmeye başlamamıza rağmen, yaşlılıkla ilintili zorluklarla 90 yaşına yaklaşana kadar gerçekçi bir şekilde karşı karşıya kalmadığımıza inanıyorum. 90 yaşında âdeta bize yabancı bir bölgede uyandık. Önceden sezinlemiş olabileceğimiz ve tuhaf hatta komik diye başımızdan attığımız şeyler, kısa zamanda kaçınılmaz -ve kesinlikle hoş olmayan- gerçeklikler olarak karşımıza çıktılar. Üretkenlik yıllarının içinden geçerken yolun sonundaymışız gibi hiç hissetmemiştik. Yaşanacak yıllarımız olacağına kesin gözüyle bakıyorduk. 90 yaşında bakış açımız değişti; önümüzdeki görüntü sınırlı ve belirsiz bir hâl aldı. Muhtemel olduğunu her zaman bildiğimiz ama üzerinde durmadığımız ölümün kapısı artık yakındı.”

    7,94
  • İyi Hissetmek Bir Seçimdir

    Seni mutsuz eden hiçbir şeye ihtiyacın yok.

    “Sana kendini kötü hissettiren her şeye arkanı dön, hem de hiç düşünmeden.
    Nerede mutlu, nerede özgür ve iyi hissediyorsan oraya git.
    Seni mutlu etmeyen hiçbir şeye bir dakikanı bile harcama, zamanın kısıtlı.
    İyi yiyecekler yersen iyi hissedersin.
    Tıpkı iyi enerjiler gibi.
    Daha çok kitap oku, kendine sağlıklı yemekler yapmayı öğren, daha iyi kahveler iç.
    Kendini sev önce, sonra seversin zaten geri kalan her şeyi de.
    Aksini söyleyene gül geç.
    Hatta birçok şeye gül geç.
    Hepsi sandığın kadar önemli değil.
    Kendine inan, hiç kimseye inanmadığın kadar…
    Kendine değer ver ve önemse ama ukala olma asla.
    Anlaşılmadığın yerde zorlama, herkesin ışığı yetmez seni anlamaya.
    Dışarı çık, yürü, koş ya da sadece içine çek havayı ama hisset hissedebiliyorken yaşadığını.
    Zamanın kısıtlı.
    Nerede daha mutluysan oraya git.
    Seni ne mutlu ediyorsa onu yap.”

    9,09
  • İyi Toplum Yoktur

    Nihan Kaya, çok ses getiren kitabı İyi Aile Yoktur’dan sonra, hiç farkında olmadan topluma uygun hâle getiriliş biçimlerimizi ve bu mekanizmanın hem toplumun hem de bireyin gerçekten var olabilmesini nasıl engellediğini anlatıyor. İyi Aile Yoktur’un devam kitabı olan İyi Toplum Yoktur, sünnet, nikâh, düğün, kına gibi törenlerin bize anlatılandan çok başka amaçlara dayandığını, her törenin aslında bir kurban etme töreni olduğunu savunurken, yine ezber bozuyor, doğru bildiğimiz inanışlarımızı altüst ediyor.

    İnsanın en önemli aynası cinselliğidir. Aynı şekilde toplumlar da cinsiyet ve cinsellik üzerinden şekillenirler -nitekim, bu ikisi aslında aynı şeydir. Toplumun, bireyleri kendi uzantısına dönüştürebilmesi için, kadınlık ve erkeklik algısı yaratılır, bu algı törenlerle pekiştirilir. Varlığından bir şekilde haberdar olduğumuz ve kanıksadığımız her tören, bizi topluma kurban eder ve toplumu da ölü, işlevsiz kılar.

    Törenlere verdiğimiz anlam, kendimize verdiğimiz anlamı ve hayatımızın kontrolünün kimin elinde olduğunu belirlemektedir.

    5,90
  • İyileşen Çocukluğum İyileşen Anneliğim

    Hatice Kübra Tongar’dan Mutlu Ailelere! Çocukluk yaralarımızı iyileştirmek için bir yol haritası: Annemizin güçlü yönlerini alıp cebimize atalım, hatalı tutumları geçmişte bırakalım! “Çocuğuma bağırmak istemiyorum ama kendimi bir türlü tutamıyorum.” “O kadar basit şeylere öfkeleniyorum ki, sonra günlerce vicdan azabı çekiyorum.” “Genç kızken ‘anneme benzemek istemiyorum’ diye ağlardım. Şimdi bakıyorum, aynı annem olmuşum!” “Çocuğum ağladığında çok öfkeleniyorum.” “İçimde nedenini bilemediğim bir öfke var.” “Ne yaparsam yapayım anne olarak kendimi hep yetersiz hissediyorum.” Hayatımıza zehir gibi sızan bu cümlelerin nedenini keşfetmeye hazır mısınız? O halde toparlanın, çocukluğumuza gidiyoruz! Neden öfkeliyiz, neden yetersiz hissediyoruz, çocuğumuzun ufacık yaramazlıklarına neden kocaman tepkiler gösteriyoruz, içimizde bir türlü dolmayan bu boşluk hissinin kaynağı ne? Bağırmayan Anneler kitabının yazarı Uzman Aile Danışmanı Hatice Kübra Tongar hepimizi iç çocuğumuzu bugüne doğurmaya davet ediyor.

    9,09
  • Kalp, Nefs ve Ruh

    Aşk, tasavvufun özüdür ve aşkın mekânı kalptir.”

    Tasavvufun ele aldığı en önemli kavramlardan olan kalp, nefs ve ruh; günümüz psikoloji ekollerinin en önemlilerinden olan benötesi psikolojinin kurucusu Prof. Dr. Robert Frager’ın kaleminden meraklısıyla buluşuyor. Kalbin arındırılmasını, nefsin terbiye edilmesini ve ruhun tekâmülünü esas alarak bu üç kavramı çeşitli evliya menkıbeleri, hikâyeler, anekdotlar ve ilahiler eşliğinde, birer gelişim haritası sunarak aktaran bu eser, bölüm sonlarında okuruna sunduğu çeşitli gelişim egzersizleri ile de yirmi birinci yüzyılda manevî açlık içinde bulunan ruhlara seslenmeye çalışıyor.

    Birçok mürşid-i kâmilin, dervişin ve mutasavvıfın üzerinde en çok durduğu kavram olan “aşk” kapsamında şekillenen Kalp, Nefs ve Ruh: Tasavvuf Psikolojisinde Gelişim, Denge ve Uyum, aşkın neşet ettiği merci olan kalbin katmanlarını, bu katmanların tasavvuftaki seyr ü sülûk ile aşılan nefsin yedi mertebesinde hangi kısımlara tekabül ettiğinin derûnî boyutlarını detaylı bir şekilde ele alarak, günümüzde eksikliği duyulan manevî rehberliği vurguluyor.

    10,24
  • Kendini Affet Kendinizle Barışmanın İlk Adımı

    Birçoğumuz için ‘kendini affetmek’ tanıdık bir kavram değildir… Halbuki affetmelerin ilki, kişinin kendini affetmesidir. Kendini affetmek; bireyin geçmişte hissettiği ve bilinçaltının derinlerinde yatan suçluluk duygularını bırakıp kötü hissetmelerden kurtulmasıdır. Çoğumuz yaptığımız hatalar karşısında suçluluk duygusunu ne kadar yoğun yaşarsak, affedilmeye o kadar layık olduğumuza inanırız. Oysa kişinin bir yanlış davranıştan vazgeçebilmesi için duygusal güçlülüğe ihtiyacı vardır… Bir yanlış davranıştan sonra kişi kendini ne kadar suçlarsa psikolojik olarak o kadar zayıflar… Ve içine düştüğü psikolojik zayıflık, onu benzer davranışları yaptıracak bir kısır döngüye sokar… Adem Güneş, Kendini Affet’te okuyucularını, iç sesleriyle, dirençleriyle ve zorlantılarıyla tanıştırıyor… Suçluluk duygusu uyandıran iç seslerle nasıl konuşulacağını, dirençlerden nasıl kurtulunacağını, zorlantılarla nasıl baş edileceğini uygulamalar eşliğinde anlatıyor. Kendini Affet suçluluk duygusunun etkilerinden kurtulup bilinçli seçimlerden oluşan bir yaşama geçişin yollarını gösteriyor.

    11,39
  • Kendinizle Barışık Olmak: Duyguların Eğitimi

    Ruh sağlığını korumanın yolu, insanın kendisiyle ve çevresiyle barışık olmasından geçer. Kendimizle barışmak; duygularımızı denetim altına almayı başarmak ve hayatımızı amaçlarımız doğrultusunda yönlendirebilmek demektir. Bunun için duygularımızı eğitmeyi öğrenmemiz gerekir. Çünkü duygularımızı yönetebilmek bizim elimizdedir. Profesör Doktor Nevzat Tarhan, “Kendinizle Barışık Olmak”ta tıbbın ve psikoloji biliminin verileriyle, kendinizle ve çevrenizle uyum içinde bir yaşama kavuşmanın ipuçlarını veriyor.

    10,90
  • Kesintiye Uğrayan Çocukluk

    Olumsuz Çocukluk Deneyİmlerİ Bİzİ Nasil Hasta Eder Ve Nasil İyİleşebİlİrİz Çocuklukta deneyimlenen duygusal travmalar, ilerleyen dönemde sadece duygusal yaşantımızı şekillendirmekle kalmaz, aynı zamanda bedensel sağlığımızı ve yaşam süremizi de etkiler. Bilim insanları; aile içi kronikleşmiş kavgaların, beklenmedik bir ölümün veya boşanmanın yanı sıra, zihinsel olarak sağlıksız, aşırı eleştirel veya bağımlı bir ebeveynin, çocukluğu nasıl kesintiye uğrattığını, çocuğun beyninde kalıcı ve görünür “parmak izleri” bıraktığını artık çok iyi biliyorlar. Donna Jackson Nakazawa, Olumsuz Çocukluk Deneyimlerini yaşayan ve bu deneyimlerin üstesinden gelmeyi başaran insanların hikâyelerini paylaşarak, bazı çocukların bu olumsuzluklara ve yüksek strese, diğer çocuklara göre neden daha dayanıklı ve dirençli olduklarını gösteriyor ve kadınların neden daha fazla risk altında olduklarını açıklıyor. Kesintiye Uğrayan Çocukluk, çocukluk travmalarının ilerleyen dönemlerde görülen hastalıklarla ne kadar bağlantılı olduğunu anlamamızı sağlayan bir yol haritası ve hangi yaşta olursa olsun, iyileşmeye nasıl başlanacağına dair ezber bozan ve okunması gereken bir kılavuz niteliğinde.

    10,24