- Warenkorb anzeigen Du kannst diese Menge nicht deinem Warenkorb hinzufügen. Wir haben 1 vorrätig und 1 sind bereits in deinem Warenkorb.
-
Kendine Ait Bir Oda
Virginia Woolf’un denemelerinden oluşan Kendine Ait Bir Oda, toplumsal cinsiyet ve kadınların yazıya gönül vermesinin önündeki engeller üzerine yazılmış bir manifesto niteliği taşıyor: “Düşünsel özgürlük maddi şeylere bağlıdır. Şiirse düşünsel özgürlüğe bağlıdır. Ve kadınlar her zaman yoksuldu. Hem de yalnızca son iki yüz yıl için değil, tarihin başından beri yoksullar. Kadınlar, Atinalı kölelerin oğullarından bile daha az düşünsel özgürlüğe sahip olmuşlardır. O halde, kadınların zerre kadar şiir yazma şansı olmamıştır. İşte bu nedenle paranın ve insanın kendine ait bir odasının olmasının önemini bu kadar vurguladım.”
-
Kendine Bir İyilik Yap
Güzellikleri, iyilikleri hep bir kenara bıraktık; acılarla, üzüntülerle dolduruyoruz yüreğimizdeki resimleri.
Hep siyah ve gri renkler kullanıyoruz.
Güzel düşünmek güzel yaşamak için kendimizi ve sınırlarımızı zorlamamız gerektiğini bir türlü anlayamıyoruz.
Güzellikleri ve iyilikleri hiçbir çaba ve gayret göstermeden ayağımıza kadar zahmetsiz gelecek sanıyoruz. Oysa kocaman bir yanılgı içindeyiz.
İyi yaşamak ve mutlu olmak sadece zenginlikle açıklanacak kavramlar değil.
İyi ve mutlu yaşamak hangi şartta ve durumda olunursa olunsun, o ânın tadına varmaktır.
Unutmayın ki tek hayatımız ve bomboş bir tuvalimiz var.
Kimse orayı karalayıp huzurunuzu bozmadan, alın elinize boyanızı ve fırçanızı en mutlu renkleri sürmeye başlayın.
* * *
Hep güzel düşün bu hayatta.
Hep iyi olan ne varsa onu yap ve onu iste Allah’tan da.
Çünkü niyetler dilek olur, dilekler sebep olur, sebepler dua olur ve dualar kabul olur; unutma.
* * *
En harika insan sen olursun, gerçekten seversen.
Gül bahçesine döner yüreğindeki her köşe, iyilik edersen.
Islanabildiğin kadar ıslan yağmurda, güneşe dokunmak için uzat kollarını.
* * *
Sıcak bir yüreğe ihtiyaç duyduğunda hiç sağına-soluna, geçmişe-geleceğe bakmadan, kimseden bir şey beklemeden sadece kendine ve içindeki güce sarıl.
Çok güçlüsün; unutma. -
Kendine Hoş Geldin
Kendinden başka kimseye ihtiyacın yok. En kötü gününü düşün, sana “Yanındayım.” diyen onca insan vardı. Tek başına atlatmadın mı? Düştün, ayağa kendin kalkmadın mı? Doldun, tek başına ağlamadın mı? Soruyorum sana: Değmeyecek insanlar için kendine yeteri kadar haksızlık yapmadın mı?
İnsanlar gelip geçici. Unutma, kimse senden daha çok düşünmeyecek seni. Gitmem diyenler gidecek, sen yine kendine geleceksin. Düşeceksin, ayağa yine kendin kalkacaksın. Yaralanacaksın, yaralarını kendin saracaksın. Onca acının içinden yine tek başına çıkacaksın. Sarılmaya ihtiyacın olacak, yine kendine sarılacaksın. Dertlerin seni yakacak, Anka Kuşu gibi küllerinden doğacaksın.
Kendine iyi bak, sana en çok sen lazımsın.
-
Kendine İyi Bak
bir şeyler yolunda gitmediğinde, sen kendi yolunda gitmiyorsun demektir.
hayat sana armağan edilmişken, sen o armağanı yaşayamıyorsun demektir.
toplum, ailen, arkadaşların ya da sevgilin…
kendini birilerinin dediklerine göre şekillendirdikçe, kendinden uzaklaştığının farkında mısın?
benliğinden, isteklerinden, arzularından kopuyorsun.
başka bir sen yaratıyorlar, sen de “o” oluyorsun.
özüne in.
kendine koş.
o zaman sen de düzelirsin, gittiğin yol da.Kendine iyi bak…
-
Kendini Affet Kendinizle Barışmanın İlk Adımı
Birçoğumuz için ‘kendini affetmek’ tanıdık bir kavram değildir… Halbuki affetmelerin ilki, kişinin kendini affetmesidir. Kendini affetmek; bireyin geçmişte hissettiği ve bilinçaltının derinlerinde yatan suçluluk duygularını bırakıp kötü hissetmelerden kurtulmasıdır. Çoğumuz yaptığımız hatalar karşısında suçluluk duygusunu ne kadar yoğun yaşarsak, affedilmeye o kadar layık olduğumuza inanırız. Oysa kişinin bir yanlış davranıştan vazgeçebilmesi için duygusal güçlülüğe ihtiyacı vardır… Bir yanlış davranıştan sonra kişi kendini ne kadar suçlarsa psikolojik olarak o kadar zayıflar… Ve içine düştüğü psikolojik zayıflık, onu benzer davranışları yaptıracak bir kısır döngüye sokar… Adem Güneş, Kendini Affet’te okuyucularını, iç sesleriyle, dirençleriyle ve zorlantılarıyla tanıştırıyor… Suçluluk duygusu uyandıran iç seslerle nasıl konuşulacağını, dirençlerden nasıl kurtulunacağını, zorlantılarla nasıl baş edileceğini uygulamalar eşliğinde anlatıyor. Kendini Affet suçluluk duygusunun etkilerinden kurtulup bilinçli seçimlerden oluşan bir yaşama geçişin yollarını gösteriyor.
-
Kendini Aramak
İnsan başlangıç ile son arasında bu-ara-da seyrettiği, kendiyle başlayıp yine kendiyle bitirdiği hayat yolculuğunda kendi olmak, kendi kalmak, kendi ölmek için ne yapabilir? Kendilikiyle sımsıkı bağlı bilgiye erişmek, edindiği bilgiyle eylemek onu nereye taşıyabilir? Vahşi kapitalist dünya; duyu, duygu, düşünceden mürekkep insanın hangi zaafları üzerinde yükselir? Din, felsefe, bilim ve sanat insan olmaklıka nerede, ne zaman ve nasıl hizmet eder? Bu deneme tüm bu sorular ile 21. yüzyılın muzdarip ikliminde insan olmanın, kendi olmanın kıymetini bilerek, tanıyarak ve inanarak yola çıkıyor ve “düşünmek yolda olmaktır” ilkesiyle Hz. İnsan’ı arıyor…
-
Kendini Bulan Kadın
Elinizdeki bu kitap, daha önce Kendini Arayan Kadın adıyla sizlere sunulan eserin devamıdır. Yani büyük bir duygu yoğunluğu ve ibretle okuduğunuz Nilüfer Hanımın öyküsünün ikinci bölümü… Kendini Arayan Kadın okurlardan büyük bir ilgi gördü. Okuyanların yoğun talepleri sonucu da, kitabın ikinci kısmı olan Aradığını Bulan Kadın’ hizmetinize sunduk. Aradığını Bulan Kadın’ın neyi aradığını ve neyi bulduğunu bilmek için, bir duygu sağanağı olan bu kitabı da mutlaka okumalısınız. O zaman göreceksiniz ki, Aradığını Bulan Kadın’ın bu sırlar dolu öyküsünde siz de varsınız, sizin özlemleriniz ve hayalleriniz de var. Büyüsüne kapılacağınız bu gizemli hayatın içinde siz de kendinizi bulacaksınız. Bu kitap, hayatınızın eserlerinden birisi olacak. Eğer kendinizi böylesine heyecan dolu bir hayat destanına hazır hissediyorsanız buyurun.
-
Kendini Bulmak
İnsan bir kendilik arayışıdır. Kendilik-bilincine ermiş insan, çağdaş dünyada anlamın yitimini (dis-enchanment) en derinden yaşamış birey ve tür olarak varlığını korumak için var oluşunu, var olmayı ve hayatı yeniden anlamlı kılmalıdır. (re-enchantment) Nasıl? Kendi olmuş, kendilik bilincine ermiş, ferdiyetini kazanmış kişioğlunun alâmet-i fârikası “âmentu bi…” diyerek iyi, doğru ve güzel/yüce ile bağını en sahih biçimde kurmak; bir meta-fizik var olan olarak kendini yani emâneti yani akletmeyi yüklenmek; hesabı verilmiş bir hayat görüşü içinde yaşam ile ölümü bir süreklilik içinde idrâk etmek; madde ile manâyı birbirinin yerine ikame etmeksizin sahiplenmek… Ve dahi geçmişiyle geleceğinde buluşmak için teklif sahibi olmak; verili, hazır reçetelerden medet ummadan halis niyetle yola çıkmak ve yolda hatalarını doğrularına azık kılmak… İşte bu deneme, böyle bir yola çıkışın azığı olmayı mütevazı bir biçimde teklif ediyor…
-
Kendini Yeniden Konumlandır
“İçinizde hangi kaset çalıyorsa Hayat size o şarkıyı söyler. Şarkıyı beğenmiyorsanız Kaseti değiştirin.” Eğer kendini balina hissedersen hayat sana büyük bir okyanus sunacaktır. Eğer kendini minik bir Japon balığı hissedersen hayat sana küçük bir akvaryum verecektir. Kendini neye konumlandırdığının farkında mısın? Arınma Terapisi kitabının yazarı Terapist Selahattin Yaylamaz’ın danışanlarının gerçek hayat öykülerinden kesitler sunduğu Kendini Yeniden Konumlandır sizin hayatınıza da ayna tutacak. Bilinçaltı kodlarınıza yüklenen mutsuzluk, sevgisizlik, değersizlik, başarısızlık ve daha nice duygunuzun hayatınıza nasıl yansıdığını bulacaksınız bu kitapta. Dahası bu kodları güncellemeyi; mutluluk, sevgi, değerlilik, başarı gibi duygularla değiştirmeyi öğreneceksiniz. Kişinin normali neyse kendisini konumlandırdığı odur. İnsanın kendini konumlandırdığı her ne ise onu deneyimlemeye mahkûmdur. Normalini değiştir, evrene gönderdiğin konumu değiştir, hayatın değişsin. Bunun için yapman gereken eski normalini yeni normalinle güncellemektir. Kendini güncellemektir. Nasıl mı? Hayat hikâyeni yazan kalemi sen tut! Bir başkasının sana kapıyı açmasını bekleme, yaşamın tüm kapılarını kendine sen aç! Haydi, KENDİNİ YENİDEN KONUMLANDIR!
-
Kendinizle Barışık Olmak: Duyguların Eğitimi
Ruh sağlığını korumanın yolu, insanın kendisiyle ve çevresiyle barışık olmasından geçer. Kendimizle barışmak; duygularımızı denetim altına almayı başarmak ve hayatımızı amaçlarımız doğrultusunda yönlendirebilmek demektir. Bunun için duygularımızı eğitmeyi öğrenmemiz gerekir. Çünkü duygularımızı yönetebilmek bizim elimizdedir. Profesör Doktor Nevzat Tarhan, “Kendinizle Barışık Olmak”ta tıbbın ve psikoloji biliminin verileriyle, kendinizle ve çevrenizle uyum içinde bir yaşama kavuşmanın ipuçlarını veriyor.
-
Kent İlişkileri
“İnsan, yalın tabiat içinde yaşamaz. O, tabiatı yaşayabileceği hale dönüştürür, bu demektir ki kent kurar. Kentten kaçan ya geri kente döner veya gittiği yeri kentleştirir: gittiği yerde kendine barınak, yol… inşa eder. Kendi gövdesini ve tabiatı örtmek, insan varlık yapısının kendiliğinden yönsemesidir: İlkinden giysi, ikincisinden de kent oluşuyor.”
-
Kerbela Hz. Hüseyin
Zulüm gücü elinde bulunduranın yaratılanlara haksızlık etme hakkını kendinde görmesidir. Alnı secdeye değip de yüreği adalete değmeyenlere inat, dilinden zikir düşmeyip de eliyle saltanat kuranlara rağmen Muhammedî duruş gösterip mazlumların sesi, güvenci olmanın yiğitlik meydanıdır Kerbela. Bugün Kerbela’yı doğru okuyamadığımız meseleyi bir halifelik ısrarı diye anladığımız için imanımız kısır kalmıştır. Hz. Muhammed’i (sav), Ali’nin (kv) yolunu ve Hüseyin’in (ra) direnişini derinden anlayamadığımızdandır ki… Allah’a kullukta “sloganca bir aşkımız” var ama “şuurumuz” yok. Tüm yaratılanlara muhabbetimiz var ama samimiyetimiz kalmamıştır. İki türlü kıyam vardır: İbadetin ve imanın kıyamı. Namazda Allah’a aşkımızdan kıyam ederiz, imanda kıyam ise Allah düşmanlarına, Allah’ın emaneti kullarına zulüm gösterenlere karşı ölümüne karşı durmaktır. Velev ki haksızlığı yapan kendisini “Ben Müslümanım” diye tanıtsa dahi.
-
Kerbela Şehidi Hz. Hüseyin
Hz. Hüseyin’in çocukluğu, Sevgili Peygamberimizle (a.s.m.) geçti. “Cennet ehlinin süsü” dediği torununu gördüğünde yüzünde güller açan Efendimiz, onu sevip okşar, oyunlar oynardı. Yedi yaşında acının en büyüğünü yaşayan Hz. Hüseyin, küçücük bir çocukken önce canından çok sevdiği dedesinden, altı ay sonra annesinden ayrıldı. Peygamber ahlakıyla ahlaklanan Hz. Hüseyin, takvada zirveydi. Hayatının her karesinde Allah ve Rasûlü’nün rızasını öncelemişti. Son derece mütevazı, insanları hayrete düşürecek kadar cömertti. Babası gibi cesaret timsali bir kahramandı. Yeri geldiğinde ölüme meydan okumaktan kaçınmazdı. Son derece kararlıydı. Doğru bildiği şeyi yapmak için hiç bir şey ona engel olamazdı. Çok zeki ve hazır cevaptı. Verdiği cevaplarla hasımlarını şaşkına çevirirdi. Adalet duygusu yüksekti. Bunun için sonunda ölüm olduğunu bile bile Yezîd’in halifeliğine karşı çıktı. İhanete uğramasına rağmen mücadelesini sonuna kadar sürdürdü. Bu kitap, Hz. Hüseyin’in hayatını, dünya cazibesine kapılmayıp ebedi saltanata talip oluşunu, ümmetin selameti için canını ortaya koyuşunu ve Kerbela’da acımasızca şehit edilişini anlatıyor.
-
Kerbela Şehidi Hz. Hüseyin
Hz. Hüseyin’in çocukluğu, Sevgili Peygamberimizle (a.s.m.) geçti. “Cennet ehlinin süsü” dediği torununu gördüğünde yüzünde güller açan Efendimiz, onu sevip okşar, oyunlar oynardı.
Yedi yaşında acının en büyüğünü yaşayan Hz. Hüseyin, küçücük bir çocukken önce canından çok sevdiği dedesinden, altı ay sonra annesinden ayrıldı.
Peygamber ahlakıyla ahlaklanan Hz. Hüseyin, takvada zirveydi. Hayatının her karesinde Allah ve Rasûlü’nün rızasını öncelemişti.
Son derece mütevazı, insanları hayrete düşürecek kadar cömertti.
Babası gibi cesaret timsali bir kahramandı. Yeri geldiğinde ölüme meydan okumaktan kaçınmazdı.
Son derece kararlıydı. Doğru bildiği şeyi yapmak için hiç bir şey ona engel olamazdı.
Çok zeki ve hazır cevaptı. Verdiği cevaplarla hasımlarını şaşkına çevirirdi.
Adalet duygusu yüksekti. Bunun için sonunda ölüm olduğunu bile bile Yezîd’in halifeliğine karşı çıktı. İhanete uğramasına rağmen mücadelesini sonuna kadar sürdürdü.
Bu kitap, Hz. Hüseyin’in hayatını, dünya cazibesine kapılmayıp ebedi saltanata talip oluşunu, ümmetin selameti için canını ortaya koyuşunu ve Kerbela’da acımasızca şehit edilişini anlatıyor.
-
Kerime
1932… Anadolu’da bir kasaba… Ezanın Türkçe okunma kararının alındığı yılda başlıyor Kerime’nin hazin hikâyesi. Kerime sessiz ve korkak… Ağabey Mehmet… Yüreğini kavuran gizli günahlarının bedelini ödeyemeyeceği gerçeğinin altında eziliyor günbegün… Ailenin küçük kızı Nezihe… Umutsuz bir aşkın peşinde felaketine sürüklenip gencecik hayatını bir adam uğruna karartıyor… Ve çevresine müşfik, ailesine hayatı zindan eden Kerime’nin babası Kâtip Efendi… Tek arzusu; mutlu olmak, gerçek aşkın varlığına inanmakken, annesinin ve mahallenin baskısıyla kendinden yaşça büyük, dul bir adamla evlenen Kerime, hayatın girdabında kayboluyor… Kerime, yeni bir Yaprak Dökümü…
-
Kertenkele Çukuru Milliyetçilik-Dünyevileşme-Kemalizm
Kertenkele Çukuru, adını bir hadisten alıyor. Ümmetini yanlışa sapma konusunda ikaz eden Hz. Peygamber, bu hadisinde “…öyle ki, onlar bir zehirli kertenkele çukuruna girseler, siz yine onların peşinden gideceksiniz.” diyor. Peki Müslümanların, Hz. Peygamberin ikaz ettiği duruma düşmemek için ne yapması icap ediyor? Metin Karabaşoğlu’nun yazı serüveninin ilk kitaplarından olan Kertenkele Çukuru işte bu sorunun cevabını araştırıyor ve bu esnada karşısına üç önemli imtihan konusu çıkıyor: Milliyetçilik, Dünyevîleşme ve Kemalizm…
-
Keş On Dı Teybıl
“Zafer Algöz’ün ilk kitabı Haşırt Dı Bilekbord satış rekorları kırdı. Haftalarca en çok okunanlar listesinin en tepesinde kaldı. Üniversitelerde, kitap fuarlarında her yaştan, her kesimden okuyucuları ellerinde kitaplarıyla metrelerce kuyruk oluşturdu. Eminim ki, şu an elinizde tuttuğunuz ikinci kitabı Keş On Dı Teybıl ilk kitabından çok daha fazla okuyucuyla buluşacak. Zafer Algöz artık sadece Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük aktörlerden biri değil, o aynı zamanda kalemi eline aldığında okuyucusuna eşi benzeri olmayan ziyafetler sunan müthiş bir yazar.” Candaş Tolga Işık Zafer Algöz’ün hem çok güldüren hem de çok şaşırtan ilk kitabı Haşırt Dı Bilekbord’da başlayan kahkaha tufanı Keş On Dı Teybıl’da sürüyor! Zafer Algöz, Keş On Dı Teybıl’da okurlarını Ertuğrul İlgin, Cüneyt Gökçer, Fikret Hakan, Öztürk Serengil, Nur Subaşı (ve elbette kedisi Siyami Bey), Süleyman Seba, Kamran Usluer, Cem Yılmaz, Can Yılmaz ve daha birçok önemli isimle yaşadığı ilginç anılara davet ediyor. Sinema ve tiyatro dünyasında yaşanan komik, hüzünlü, daima şaşırtıcı ve hiç bilmediğiniz yeni maceralara hazır mısınız?
-
Kesin İnançlılar
Bu kitap tam teşekküllü bir ders kitabı değildir. Bu bir düşünceler kitabıdır ve yeni bir yaklaşıma işaret ettiği ve yeni soruların dillendirilmesine yardım ettiği sürece yarı-hakikatlerden kaçınmaz. “Bir kaideyi resmetmek için,” der Bagehot, “epeyce abartmanız ve epeyce şeyi dışarıda bırakmanız şarttır.”
“Yirminci yüzyılın en etkili kitaplarından.” Time
Alman asıllı dünyaca ünlü ABD’li düşünür Eric Hoffer’in, Nazizmin ilgasından sonra ve Soğuk Savaş’ın tırmanmasından hemen önce kaleme aldığı Kesin İnançlılar, temelde kitle hareketlerinin ve bu hareketlere katılan bireylerin psiko-politikasına dair önemli ve provokatif düşünceler barındıran bir eser.
Hoffer bu kitabında, kendi ülkülerine ulaşmak için gerekli enerjiyi kitlelere “pompalayan” dinî ve ideolojik hareketlerin gelişme safhalarını, beslenme kaynaklarını, birey ve toplum üzerindeki çalışma mekanizmalarını, bağlayıcı ve zorlayıcı yapılarını irdelerken, okuru da bu konular üzerine her daim sorgulamaya –zaman zaman kendisine cephe alınmasını dahi göze alarak– teşvik ediyor. Yazıldığı 1951 yılından bu yana birçok dile çevrilen ve tüm dünyada çoksatar olan Kesin İnançlılar, günümüz dünyasına hâlâ ışık tutan bir yapıt.
-
Kesintiye Uğrayan Çocukluk
Olumsuz Çocukluk Deneyİmlerİ Bİzİ Nasil Hasta Eder Ve Nasil İyİleşebİlİrİz Çocuklukta deneyimlenen duygusal travmalar, ilerleyen dönemde sadece duygusal yaşantımızı şekillendirmekle kalmaz, aynı zamanda bedensel sağlığımızı ve yaşam süremizi de etkiler. Bilim insanları; aile içi kronikleşmiş kavgaların, beklenmedik bir ölümün veya boşanmanın yanı sıra, zihinsel olarak sağlıksız, aşırı eleştirel veya bağımlı bir ebeveynin, çocukluğu nasıl kesintiye uğrattığını, çocuğun beyninde kalıcı ve görünür “parmak izleri” bıraktığını artık çok iyi biliyorlar. Donna Jackson Nakazawa, Olumsuz Çocukluk Deneyimlerini yaşayan ve bu deneyimlerin üstesinden gelmeyi başaran insanların hikâyelerini paylaşarak, bazı çocukların bu olumsuzluklara ve yüksek strese, diğer çocuklara göre neden daha dayanıklı ve dirençli olduklarını gösteriyor ve kadınların neden daha fazla risk altında olduklarını açıklıyor. Kesintiye Uğrayan Çocukluk, çocukluk travmalarının ilerleyen dönemlerde görülen hastalıklarla ne kadar bağlantılı olduğunu anlamamızı sağlayan bir yol haritası ve hangi yaşta olursa olsun, iyileşmeye nasıl başlanacağına dair ezber bozan ve okunması gereken bir kılavuz niteliğinde.
-
Kibar Olmak
İki basit kelime dünyayı nasıl da değiştirebilecek güce sahip. Tanisha adında küçük bir kız, üzüm suyunu elbisesinin her yerine döker. Sınıf arkadaçı ona kendini iyi hissettirmek ister ve annesinin “Kibar ol” sözünü hatırlar. Peki, kibar olmak ne anlama geliyor? Çocuk her şeyi düşünür; insanlara selam vermek, yeni bir arkadaşı oyuna davet etmek, korkmuş bir çocuğun elinden tutmak… Duygulara hitap eden bu kitap kibar olmanın, nasıl davranmak gerektiğinin, küçük ya da büyük demeden farklılık yaratmanın keşfine çıkan ve değişimin aslında iki basit kelimeyle gerçekleştiğini gösteren büyük bir hikâyedir. “Kibar Olmak, mesajını kolayca ileten nezaket hakkında tatlı ve düşünceli bir kitap.” – Seira Wilson, Amazon Editörü