-
Sıkı Dostlar / Ebedi Miras
Bartu, Necmettin ve Enes…
Biri Hz. Hamza kadar cesur, diğeri en az profesör kadar zeki, bir diğeri de hoca kadar bilgili…
Onları, ahırda süt sağarken, bir evi tamir ederken, belgesel çekerken ya da Çanakkale’de gezerken görebiliriz.
Üç arkadaş ile beraber maceradan maceraya koşmaya hazır mısınız? -
Sıkı Dostlar / Gerçek Kahramanlar
Bartu, Necmettin ve Enes…
Biri Hz. Hamza kadar cesur, diğeri en az profesör kadar zeki, bir diğeri de hoca kadar bilgili…
Onları, ahırda süt sağarken, bir evi tamir ederken, belgesel çekerken ya da Çanakkale’de gezerken görebiliriz.Üç arkadaş ile beraber maceradan maceraya koşmaya hazır mısınız?
-
Sıkı Dostlar / Yalanın Beyazı Yok
Biri Hz. Hamza kadar cesur, diğeri en az profesör kadar zeki, bir diğeri de hoca kadar bilgili…
Onları, ahırda süt sağarken, bir evi tamir ederken, belgesel çekerken ya da Çanakkale’de gezerken görebiliriz.
Üç arkadaş ile beraber maceradan maceraya koşmaya hazır mısınız? -
Sıkı Dostlar Kitap Seti (5 Kitap)
Yayın Tarihi: 2018-02-02
ISBN: 6054952106
Baskı Sayısı: 1. Baskı
Dil: TÜRKÇE
Cilt Tipi: Karton Kapak
Kağıt Cinsi: 1. Hm. Kağıt
Boyut: 13 x 19 cm -
Sobe
Bir ezan, bir isim ve bir hayat…
Yaşamak ağlamakla başladı bu zemini kaygan dünyada…
Çocuk ağlıyorsa, şükredildi ilkin…
Gün geçtikçe hayıflanma, isyan, beddua…
Sabır, peygamber sıfatı kaldıkça, ne “beş kardeş”ler büyüttü bir çocukla çileden çıkan
anne-baba…
Ekilmemiş bir tarla gibidir o küçücük yürekler, ek ekebildiğin kadar, ne ekersen tutar…
Ama doğruluk ama dürüstlük ama iman… Yeter ki tohumun Allah rızası ile sulansın, çorak da olsa: O, isterse gülistan yapar. Eğit… Eğil ve diz çök! Bak gözlerin içine, öyle ki göz bebekleriniz birlikte yaşlansın. Onunla çocuk ol kimi zaman, Nebi (sas)’den tevarüs eden emri yerine getir her an.. O, hep ebe olsun; sen ise hep sobelen hayat saklambacında. “Önünü, arkanı, sağını, solunu” sünnetle donat ki Rasûlün ahlâkı çıksın her ağacın arkasından…
Anne! Baba!
Ve o güzel huylarınız!
Sobe!!! -
Sofra
“…. sofra, bir bakıma göğe aittir. Yeryüzüne
serilmektedir, ama semavîdir.
Gök, insanın ruhu, arz ise bedenidir.
Yani sofra, ruhtan bedene,
Rahman’dan nefse lütfedilmiş olandır.”
“Sofrayı, yer ve gök biçiminde nitelemek
doğru değildir.
İster yere isterse göğe ait olsun, bütün sofralar
gökseldir.
Sofra, aynı zamanda herkesin çağrıldığı ve
oturduğu bir nimet şölenidir.
Mülkiyetin ferdîliği burada iflas eder.
Burası özgürleşme mahallidir.
Herkes doyar bu sofrada, her şey davetlidir.
Güzel, iyi olan ne varsa burada sergilenir.
Dostun sofrasıdır burası, Hz. İbrahim’in bereketidir.
Hz. İsa’nın diriltici nefesidir, kardeşlik şölenidir.
Dinin olgunlaştığı, nimetin tamamlandığı yerdir.
Rahmaniyyetin, Rahimiyyetin ve
Ulûhiyyetin tecelligâhıdır, üçler sırrıdır.” -
Sonsuz Kare Sonsuz
Ruhumuza tesir eden, kendimizi şöyle bir yoklamaya sevk eden her film; velev ki içinde ruhsallığı deneyimleten, insandaki bir yaraya veya tecrübeye karşılık gelen tek bir sahne olsun, o film, bir başyapıt mesabesindedir artık. Zira sinemanın -dolayısıyla sanatın- gücü de buradan gelir: İnsana hakikati hatırlatmak, onu ruhsal olarak sar/s/mak ve olgusal deneyimlerini geliştirmek.”
“Her şeyin her şeye bir etkisi vardır. Bunu insanoğlundan daha iyi kim bilebilir?
İnsan, kadimlerini koruyarak, merkezini her daim hatırlayarak ve gelenekten kopmadan, geleneğin nefesiyle, şimdiye/buraya dair bir şeyler üretebiliyor, söylüyor. Kat kat insanı, kendisini merkez edineceği ama donmasına da izin vermeyeceği gelenek doğuruyor, muhkemleştiriyor.”
Bu kitap, kâh sinema sanatının ne’liğine, kâh sinema sanatının imkânlarına, zaman zaman koca bir filmin tek bir karesine, zaman zaman ise heder edilmiş emeklere dair yazıldı. Ama en çok insana, insanın hikâyesine, çaresizliğine, yalnızlığına, düşüşüne ve dahi dirilişine…
-
Sorularla Bir Cihan Imparatoru Fatih Sultan Mehmed Han
Çocuk yaştan itibaren payitaht ve cihan hâkimiyeti için kendisini yetiştiren II. Mehmed, 21 yaşında İstanbul’u fethederek Peygamber Efendimiz’in kutlu hadisine mazhar olan âlî bir şahsiyet… İstanbul surlarını yıkan şâhî topları icat eden, gemileri karadan yürüten bir mühendis, bir deha… Cesareti ile İstanbul’u fethederek cihad ve gazayı, güç elde ettiğinde zalimleşmeyerek hoşgörüsü ile insan haklarını Batı âlemine tanıtan bir lider… İstanbul’u dünyanın ilim ve kültür şehri hâline getiren, âlimlere kıymet veren, yedi dil bilen bir entelektüel…
Bu kıymetli insanın ayrıntılı bir portresinin çizildiği elinizdeki kitapta; Ahmet Anapalı, Türker Akıncı’nın sorularını cevaplayarak okuyucuyu Fatih Sultan Mehmed Han’ı tanıyıp anlamaya ve onun aziz hatırasını yâd etmeye davet ediyor.
-
Sorularla ve Örnek Vakalarla Öfke Kontrolü
Baldan tatlı’ olduğu söylense de, herkese ancak acı tattıran bir duygudur öfke. Onun yaydığı acı sonuçlardan ne öfkeli kişinin iç dünyası uzak kalır, ne de onun öfkelendiği kişiler. Kişi için, aile için, toplum için öfkenin sonuçları, hep olumsuzdur.
Durum bu olduğu halde, öfke, hayatın bir gerçeği… Sonuçları ne olursa olsun, insanlar öfkeleniyor; ve hatta bütünüyle bir hayat, o andan itibaren öfkenin güdümüne giriyor.
Peki, öfkeli olmak veya öfkeli kalmak, bir alınyazı mıdır insan için? Öfke tarafından yönetilmemek mümkün müdür? Dahası, öfke denilen bu sert ve güçlü duyguyu yönetmenin yolu ve imkânı var mıdır?
Elinizdeki kitap öfkenizi tüm yönleriyle tanıyabilmeniz, altında yatan nedenlerin keşfini yapabilmeniz ve bu nedenlerden yola çıkarak öfkenizi kontrol altına alabilmeniz için hazırlandı.
Örnek vakalardan ve profesyonel öfke kontrolü eğitimlerinden esinlenerek hazırlanan bu kitabı okuduğunuzda, öfkenin olumsuz sonuçlarından ve sizi tırmalayan yanlarından uzaklaşabilmenin hafifliğini ve huzurunu yaşayacaksınız…
-
Soytarı
Her zamanki gibi şık giyinmişti. Üzerinde siyah bir redingot, aynı renkte bir pantolon, başında parlak bir silindir şapka, ayağında ise güzel fotinler vardı. Ancak efendice giyinmiş soytarıların, sokakta çocuk gibi hareket edebileceğini düşündüm. Genelde bana öyle gelir ki, herkese yabancı olan ve dil bilmeyen bu adam, ancak soytarı olduğu için şehrin ve panayırın kalabalığı içinde kendini bu kadar serbest hissediyordu!…
…
Ciddi insanların yürüyüşlerinde kör, mukadder bir şeyler var. Bunların hepsi de, gidip gelen şu insanların acele ettiğini, kimsenin birbirine yol vermeye vakit olmadığını açıkça görüyorlar. Soytarı ise savaş meydanındaki tok bir karga edasıyla, kaygısızca dolaşıyordu… Bana öyle geliyor ki, o, nezaketiyle, yolu üzerindeki herkesi şaşırtmak ve mahvetmek istiyordu. Bu, yada onun başka bir hali, bende hoşa gitmeyen bir etki bırakıyordu. -
Stratejik Hedef
İnsanoğlunun yaratılışından bu yana hakkı üstün tutanlar ile batılı üstün tutanlar arasında bir hâkimiyet mücadelesi süregelmiştir.
Bu mücadele kıyamete kadar da devam edecektir. Buradaki hâkimiyet kavramını ille de bir yeri zorla zapt etmek olarak değil, karar verme mekanizmalarına sahip olmak veya onları etkilemek olarak algılamak gerekir. Medeniyetler tarihine baktığımızda, zaman zaman hakkı üstün tutan medeniyetlerin hâkim olduğunu, zaman zaman da bâtılı üstün tutan medeniyetlerin hâkimiyet boşluğunu zahiren doldurduğunu görürüz.
Hak daima üstündür. Zaman zaman hakkı üstün tutan medeniyetlerin hâkimiyeti kaybetmelerinin sebebi, hakkı üstün tutması gerekenlerin gereği gibi ve yeterince çalışmamalarıdır. -
Şu Boğaz Harbi
Askerlerimiz cihadın “İttifak” şartı gereğince, teşkilatlanmışlar, birlikte hareket etmişler, münferit hareketlerden kaçınmışlardır. “İhlas” şartı gereğince Allah Rızasının dışında kendileri için bir menfaat gözetmeden savaşmışlardır. “İttika” şartı gereğince sadece Allah’tan sakınmışlar, savaştıkları insanlara karşı Allah nasıl istemişse öyle davranmışlardır. “İhsan” şartını da yerine getirmişlerdir. Yani her anında Allah’ın kendilerini murakebe ettiğinin bilinciyle hareket ederek, itina ile görevlerini yapmışlardır. “Ahlak” lı olmaya son derece özen göstermişlerdir. “İstişare” ile alınmış kararları yine emir komuta içinde, ölümün kesin olduğunu gördüğü hallerde bile, emredilen görevleri “itaat” etmede kusur işlememek suretiyle en iyi bir şekilde yapmışlardır. Bu sebeple elbette Allah’ın yardımına da müstehak olmuşlardır.
-
Suç ve Ceza
Suç ve Ceza yayımlandığı 1866 tarihinden bu yana, modern insana yaklaşımıyla ve sorduğu can alıcı sorularla güncelliğini hiç kaybetmediği gibi, edebiyatın çıtasını erişilmesi güç bir seviyeye yükseltmiştir. Dostoyevski’nin dehasını tüm yönleriyle yansıttığı roman, bir suçun psikolojik kaydıdır aynı zamanda.
-
Sufi Psikolojisi
Hakikat, milyonlarca yıl önce yeryüzüne düşmüş ve parçalara ayrılmış kocaman bir elmas gibidir. Her bir parçayı bulan, elmasın o parçadan ibaret olduğunu zanneder. Oysa hakikat daha büyüktür, bütündedir. Bilimlerin tümünde olduğu gibi psikolojide de hakikatin sadece bir kısmına hâkimiz.
Disiplinlerin birbirinden öğrenecek çok şeyinin olduğu günümüzde, “ya bilim, ya maneviyat” tarzı bir indirgemecilik yerine, “hem o, hem de o” yaklaşımı daha doğru görünmekte. Ruhun bilgeliğine ulaşmak için, bilgeliğin ruhuna nüfuz etmemiz gerek. Unutmamalı ki “Her arayan bulamaz, bulanlar sadece arayanlardır.”
İbrahim b. Edhem bir gün sarayında uyurken, geceyarısı, tavandan tıkırtılar geldi. Sanki birisi damda yürüyordu.’ Kim var orada?” diye bağırdı. “Bir dost,” diye cevap geldi. “Bir deve kaybettim ve onu bu damda arıyorum.”
“A ahmak, damda deve mi arıyorsun?” diye bağırdı İbrahim.”A düşüncesiz!” diye cevap verdi ses, “Sen Tanrı yı ipek elbiseler içinde, altın sedirde uyuklarken mi arıyorsun? -
Sultan 2. Abdülhamid Han
Sultan II. Abdülhamid Han, milleti için gece gündüz çalışmış, imparatorluğu bölüp parçalamak ve hatta yok etmek isteyen içteki ve dıştaki açık-saklı güçlere karşı tüm gücüyle direnmiştir. Onun eşsiz zekâ ve dehası, sağduyusu ve sezgi gücünün karşısında düşmanları bile hayret ve hayranlıklarını gizleyememişlerdir.
Bilim, teknik, eğitim ve sanata önem veren ve devrin en son yeniliklerini ülkesine getiren, ülkesinin mamur olması için ciddi altyapı projeleri geliştiren ve faaliyete geçiren II. Abdülhamid sayesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışı 33 yıl gecikmiştir. Onun tahttan indirilmesi üzerinden henüz on yıl geçmeden devletin dörtte üçü elden çıkmış, Orta Doğu kan gölüne çevrilmiş, Arap âlemi Siyonizm’in kölesi hâline gelmiştir.
Sultan II. Abdülhamid Han’ı anlattığımız bu çalışmada, Ulu Hakan’ı daha yakından tanıyabilmek; kendisi, saltanatı ve yaşadığı dönem hakkında sağlıklı bilgiler edinmek amacıyla günümüzün bazı önemli tarihçilerini de kitabımıza konuk ettik ve olayları onların diliyle sizlere aktarmaya çalıştık. Bundaki amacımız, çocuklarımızın günümüz tarihçilerini de tanımaları ve eğer konuyla ilgileniyorlarsa hangi tarihçilere başvurabileceklerini görmeleriydi.
Kitap, çocuklar için yazılmış olsa da aslında verdiği bilgiler, büyüklerin de okuması gereken bilgiler olup, bu kitabı onlara da hararetle tavsiye ediyoruz.
Kitabımızın anlatıcısı Osman Dede’nin, çocuklarla ilgilenmesi ve onları eğitmeye çalışması da her ebeveynin örnek alması gereken bir yönüdür. Bu açıdan da çalışmamızın ebeveynlere örnek teşkil etmesini istedik ve kitabımızda önemli pedagojik mesajlar vermeye çalıştık. -
Sultan Abdülhamid’in Sırdaşı Tahsin Paşa’nın Yıldız Sarayı Hatıraları
“Sultan Abdülhamid dönemini ilk ağızdan öğrendiğimiz kaynakların en önemlilerinden biri Tahsin Paşa’nın yazdıklarıdır. Tahsin Paşa uzun yıllar boyunca Sultan’ın en yakınındaki isimdi, haliyle Abdülhamid Han’ın ve Devlet-i Aliyye’nin birçok sırrına vakıftı. Kitapta Sultan’ı eleştirdiği yazılar da olmakla beraber, Abdülhamid Han’ın şahsiyetini ve siyasetini teferruatıyla ve hakkıyla anlatmıştır. Sultan’ın hayatını ve Devlet-i Aliyye’nin son dönemini yazan tarihçilerimizin en fazla istifade ettiği kitap da Tahsin Paşa’nın hatıralarıdır.”
Selman Kayabaşı Payitaht Abdülhamid dizisi danışmanıSultan Abdülhamid özel hayatında nasıl biriydi?
Sultan’ın karakterini oluşturan olaylar nelerdi? Çocukluğundan itibaren hangi safhalardan geçmişti?
Osmanlı Hanedanı içinde Abdülhamid Han’ın sevdiği ve çekindiği isimler kimlerdi?
Yıldız Sarayı ile Dolmabahçe arasında süren görünmez mücadelenin sebebi neydi?
İngiltere, Rusya, Almanya ve Fransa’nın imparatorluk üzerine kurdukları planlar nelerdi?
Ermeni komitacılar suikast için hangi hazırlıkları yapmışlardı?
Suikasttan sonra yakalanan isimler ifadelerinde ne anlattılar?
Afrika’da ve Rumeli’de yaşanan sıkıntılar karşısında Sultan Abdülhamid nasıl bir siyaset izledi?
Filistin’de devlet kurmak isteyen Theodor Herzl ile Abdülhamid Han nasıl görüştü?Sultan Abdülhamid’in Sırdaşı, Mabeyn Başkatibi Tahsin Paşa’nın yazdığı Yıldız Sarayı Hatıraları’nda…
-
Sultan-ı Cihan Abdülhamid Han
Kimi “Kızıl Sultan” dedi, kimi “Ulu Hakan”; Sultan II. Abdülhamid, “ifrat” ile “tefrit” arasında kaldı.
Hâlbuki o, bütün tanımlamaların ve yakıştırmaların dışında, sadece devletini korumaya çalışan, bunu yaparken de sürekli ihanetlerle, suikastlarla karşılaşan, buna rağmen çok zor bir dönemde en zor görevi 33 yıl fasılasız sürdüren “Son İmparator”dur!
Temelde kendisi gibi inanan insanların bile hışmına uğramış, o “devlet” derken “hürriyet” diyenler tarafından hırpalanmıştır. Derme-çatma “Hareket Ordusu”nun İstanbul’u kuşatması karşısında “Kardeş kanı dökülmesin” diye tahttan çekilmeyi kabul etmesi bile tam manasıyla anlaşılamamış. Bir taraf “korktu-bıktı-kaçtı” derken, diğer taraf “kişisel fedakârlık yaptı” demiştir.
Biz ise muhaliflerinin ve taraftarlarının öne sürdükleri gerekçelerle ona/zamana bakıp hiçbir hüküm vermeden onu ve zamanını okumaya/anlamaya çalıştık. Günümüzü kavramak için bu bir zarurettir. -
Sünnet Müdafaası
Eserde, ikinci yüzyıl ilim hareketlerini karakteristik bir örneği oluşturularak sünnet, hadis, haberi vahid, kıyas ve icma konularında okuyuculara adeta bir dönemin kodları veriliyor. Büyük İmam’ın meseleye bakış açısı ve muhataplarına verdiği zeki ve bilgece cevaplar, hadis inkarcılığı ve sünnetin vahiy ile ilişkisini red eden çevrelere karşı verilen bir manifesto niteliğindedir. Kitapta ayrıcı İmam Şafii’nin hayatını anlatan kısa bir makale ile bu alanda daha önce yazmış olduğu başka bir eserin konuyla ilgili bölümünün tercümesine de yer veriliyor.
-
Sünnet Neden Garip?
Sünnet-i Nebeviye İçin Bir Savunma Hattı “Yaşadığımız zamanda kâfirlerin ümmetimize saldırılarına planlamalar yaptığımız gibi, içimizdeki Peygamber kıymeti bilmez cahillerin saldırısına karşı da en ağır tedbirlerimizi kullanıp Peygamber aleyhisselamın şahsını ve hadislerini koruma altına almadığımız sürece onun peygamberliğini de korumuyoruz demektir. Bu artık bir iman meselesidir. Ya Resûlullah’ın emaneti olan sünnetini ve onun yazıya dökülmüş şekli olan hadislerini imanımız kabul edeceğiz ya da Yahudiler ve Hıristiyanlar’ın başına gelen, ‘peygamberlerini bir kenara bıraktıkları hâlde mümin olma’ hastalığı bizim de başımıza gelecektir.”