-
Kısa Ortadoğu Tarihi
Kısa Dünya Tarihi ile başlayan KISA TARİH serisi Kısa Ortadoğu Tarihi ile devam ediyor… İlk insan, ilk tohum, ilk şehir, ilk din, ilk savaş, ilk imparatorluk… Sümerler, Akadlar, Persler, Mısırlılar, Romalılar… Yahudiler, Hristiyanlar, Müslümanlar… Mekke, Medine, Kudüs, Şam, Bağdat, Kahire… Türkler, İranlılar, Araplar, İngilizler, Fransızlar, Ruslar, Amerikalılar… Sünniler, Şiiler, Haşhaşiler, Maruniler, Batıniler, Hariciler, Yezidiler, Aleviler… Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail, Napolyon, Sultan Abdülhamid, Arabistanlı Lawrence, Gertrude Bell, Emir Faysal, Şerif Hüseyin, Atatürk, Churchill, Nasır, Arafat, Saddam, Mübarek… Peygamberler, azizler, köleler, krallar, imparatorlar, diktatörler, devrimciler, şeyhler, emirler, hainler ve kahramanlar… Petrol, halifelik, savaşlar, darbeler, isyanlar… Kısacası kutsala ve dünyaya dair ne varsa burada. BURASI, ORTADOĞU… DOĞUMUN, ÖLÜMÜN, SİYASETİN, PETROLÜN, İHANETİN VE HATTA KIYAMETİN BEŞİĞİ… ORTADOĞU’YU HİÇ BÖYLE OKUMADINIZ…
-
Kızıl Elma Peşinde Bir Ömür Fatih Sultan Mehmed
FATİH’İN İÇİNDE YANAN KOR’A DOĞRU BİR SEYAHAT
İçinden kayıklar geçiyor bu kitabın, ilim adamlarıyla dolu. Coğrafyaları bir gerdanlık gibi birbirine rapteden altın halkaları tespit ediyor. Harita tutkusuyla iç dünya teknolojisini bir araya getiren engin bir ufka yelken açıyor. Yazar için Fatih’in ve fethinin maddesi kadar, belki de daha fazla, ifade ettiği mana önemli.
Ne arıyordu bu genç Sultan, Bizans İmparatoru’nun efsanevi kütüphanesinde? Ya Delfi mabedinin kâhini Plutark’ın biyografi kitabını neden istinsah ettirmişti? Yaptırdığı onlarca Füsûsu’l-Hikem şerhindeki hikmetlerin, içindeki hangi boşluğa deva olacağını bekliyordu? Bunları yeterince bilmiyoruz. Bildiğimiz şey, onun içinde bir korun yanmakta olduğu.
Bu kitap, okurunu o kor’a bir adım olsun yaklaştırabilirse vazifesini büyük ölçüde yerine getirmiş sayacaktır. -
Köleliğin Alfabesi
Türkçe karşılığı “el bombası” anlamına gelen “kumbara” yı çocuklarımızın eline küçükken verip yememeyi, dağıtmamayı, para biriktirmeyi, para şıngırtsını dinlemeyi öğreterek yetiştirirsek;büyüyünce paradan başka kavgası verilecek birşeyin olmadığını, para sesinden daha güzel bir sesin bulunmadığını iddia eden ve para için herşeyi yapmaya hazır, köle ruhlu bir nesil yetiştiririz.
ilk okuldan üniversite sonuna kadar, on beş senelik tahsil koşusunun sonunda ödül olarak hep ekmek gösterilirse;yetişen genç, maaş veya makama mahkum olmuş köledir. -
Köpekçe Düşünceler
Kelimelerden birinden bir hakaret kokusu alınabilir; ötekinden de yan yana getirilmemesi gereken iki kavramın (köpek ve düşünce) bir arada kullanılmış olmasından doğan bir zorluk ortaya çıkabilir. Fakat hemen söyleyeyim: Köpek derken, doğrudan, bir hayvan olarak köpek türünü kastediyorum. Köpekçe düşünceler derken de, bir köpeğin, kendisi olarak, dünyada ihraz ettiği yer açısından dünyaya nasıl baktığını tahayyül etmeye çalışıyorum.” diyor bu eserinde Özdenören. Çarpıcı bir başlık ve sarsıcı metinler…
-
Korkma! İyi Bir Annesin
Kim şu en iyi anne dediğimiz kişi?
Bebeğini hiç ağlatmayan mı?
Çocuğu yemek seçmeyen anne mi en mükemmel, sabaha kadar deliksiz uyuyan mı?
Buldum! Çocuğunu tam on sekiz aylıkken tuvalete alıştıran anne olmalı en mükemmeli!
Belki de hiç TV izlettirmeyendir en iyisi.
Sence kim bu en iyi anne? Kim biliyor musun? Okuyup görelim bakalım kimmiş…
Diyerek başlıyor kitabına Doç. Dr. Saniye Bencik Kangal… Hepimizin Akademisyen Anne diye tanıdığı bir anne o. Çocuk sahibi olmak isteyenlere, annelere, anne olacaklara, aslında çocuk ve sevgiyle işi olan herkese sesleniyor kitabında.
Korkma! İyi Bir Annesin sizin de tüm endişelerinizi alıp götürecek… Anne olmakla ilgili her şey bu kitapta…
Elma Yayınevi bu ay sizlere yeni bir kitapla daha “merhaba” diyor.
Keyifli okumalar…Sevgili anne! Sırtına elimi koyup eğilip gözlerinin içine bakmak istiyorum. Gözlerinin içine baka baka “yalnız değilsin, bak hepimiz aynı yollardan geçiyoruz, hepimiz benzer şeyleri hissediyoruz” demek istiyorum.
İşte bu kitap sırtındaki elim, gözlerinin içine bakan gözlerim.
Ve elim elinde, gözlerim gözlerinde, yürekten ta derinlerden bir yerden diyorum ki;
KORKMA! İYİ BİR ANNESİN -
Korku ve Yakarış
Cahit Zarifoğlu’nun şiiri bunca anlaşılmaz, kapalı ya da zor anlaşılır bulunmasına rağmen, şimdiye kadar hiçbir aklı başında şiir okuyucusu (eleştirmen ya da okuyucu olarak) bu şiirleri reddetmek, yok saymak cesaretini gösterememiştir.
Rasim Özdenören
Cahit Zarifoğlu’na ait hangi metin olursa olsun, O’nun dünyasına, bir iklime geçer gibi girerseniz. Yeni bir iklime girmenin ne gibi etkileri oluyorsa, nasıl değiştiriyorsa insanı öylece değişirsiniz.
Alim Kahraman
Kendinden sonra yazmaya başlayan genç Müslüman şairlere, hangi özellikleriyle yol göstermiş olursa olsun, O’ndan sonrakiler, O’nda ders alınacak bir taraf bulacaklardır. Hem şiirin kendine mahsus kaliteleri bakımından, hem Müslüman bir şairin dünya hayatındaki temayülleri bakımından. -
Korkunun Çocukları
Modern Suriye’de geçen bu romanda, korku ve endişenin psikolojik derinliği verilerek titizlikle işleniyor. Diktatörlük altında günlük hayatın nasıl şekillendiğini gözler önüne seren bu roman, tamamen özgün bir üsluba sahip.
Süleyma psikiyatristinin bekleme odasında tanıştığı Nesim ile yıllarca sürecek tutkulu bir ilişkiye adım atar. Fakat savaş başladığında Almanya’ya göçen Nesim’den haber alamamaya başlar. Ta ki bir gün Nesim ona son kitabının taslağını gönderene kadar. Bu metni ilgiyle okuyan Süleyma, anlatılan hikâyenin kendi yaşamına fazlasıyla yakın olduğunu fark eder. Metni okurken Süleyma’nın, geçmişindeki bütün sorunlar gün yüzüne çıkar; annesiyle olan ilişkisi, babasının ölümüne karşı hissettikleri, Alevi bir babanın ve Sünni bir annenin çocuğu olarak büyümüş olmanın zorlukları ve diktatörlük tarafından parçalanmış bir ailenin çocuğu olmak… Nesim’in kitabı Süleyma’nın nasıl bir insana dönüşmüş olduğunu eleştirel bir bakış açısıyla incelemesine yardımcı olur. Süleyma, ölüme karşı; kalabalıklara karşı; kayıplara karşı duyduğu korkularla yüzleşir ve sonuçta bütün bunların altında korkuya karşı duyduğu korkunun yattığını ve diktatörlüklerin yaşam damarının bu korku olduğunu anlar.
-
Korkutarak Değil Sevdirerek Din Eğitimi
Zorlaştırmayın kolaylaştırın. Sevdirin, nefret ettirmeyin…”
Hadis-i ŞerifEğer biz namaz vakitlerini değil de dizi saatlerini dört gözle bekliyorsak…
Eğer Peygamberin çocuklara kaşlarını bile çatmadığını biliyor ama bir yandan çocuğumuzu dövüp sövüyorsak…
Eğer oruç tuttuğumuzda hırçın, kızgın, tahammülsüz oluyor ve çocuğumuza ‘zaten oruçluyum…’ diye başlayan cümleler kuruyorsak…
Eğer çocuğun oyununu bölmemek için secdelerini uzatan Nebi’ye rağmen namazda önümüzden geçti diye çocuğumuzu azarlıyorsak…
Eğer Hz. Ömer’in adaletini anlatırken iki kardeş arasında adil olmayı başaramıyorsak…
Eğer Hz. Osman’ın hayâsından bahsediyor ama ahlaka aykırı görüntüleri televizyonla evimize davet ediyorsak…
Eğer Hz. Ali’nin ilminden övgüyle bahsedip, en son ne zaman kitap okuduğumuzu bile hatırlamıyorsak…
Eğer hatim üstüne hatim yapmamıza rağmen Kur’an’ı anlamak ve yaşamak için hiç gayret sarf etmiyorsak…
Eğer çocukları camiden kovuyor, gerekçe olarak da çocukluk şakımalarını gösteriyorsak bir yerlerde bir hata yapıyoruz demektir.
Hatice Kübra Tongar, çocuklarımıza nasıl bir anlayışla, ne zaman, hangi yöntemlerle, zorlamadan, sevdirerek ve oyunlar oynayarak nasıl din eğitimi vereceğimizi adım adım anlatıyor. -
Körlük ve İçgörü Çağdaş Eleştirinin Retoriği Üzerine Denemeler
Edebiyat eleştirisi alanının yirminci yüzyıldaki en önemli isimlerinden Paul de Man’ın, okumanın problemli yapısına yoğunlaşan, ve edebiyatla ilgilenenlerin birer okur olarak kendi rollerine ilişkin varsayımlarını sorgulayan, geniş etkili ve klasikleşmiş eseri Körlük ve İçgörü nihayet Türkçede.
De Man bu kitaptaki denemelerinde başka edebiyat kuramcıları gibi doğrudan edebiyat eserlerinden değil, edebiyata bakışlarındaki derinlik herkesçe kabul edilmiş olan eleştirmenlerden hareketle geliştiriyor düşüncesini. Blanchot, Lukács, Poulet, Derrida, Heidegger, Bloom gibi eleştirmenlerin, inceledikleri metinlerin yapısı hakkındaki bulgularının, en başta model olarak kullandıkları genel anlayışla çeliştiğini gösteriyor. Bu yazarların pek de farkında olmadıkları, kör noktalarını oluşturan bu çelişki ve uyuşmazlıkların aslında onları beslediğini, “en iyi içgörülerini, bu içgörülerin çürüttüğü varsayımlara borçlu olduklarını” gösteriyor. Edebiyatla ve edebiyat kuramıyla ilgilenenlerin yanı sıra, beşeri bilim alanlarında çalışan bütün araştırmacıların da dikkatle okuması gereken, zorlu ama zihin açıcı bir klasik. -
Korsanlar ve İmparatorlar
Korsanlar ve İmparatorlar, Aziz Augustinus’un aktardığı bir anekdotla başlar. Büyük İskender ile esir aldığı korsan arasındaki bir diyalogdur bu: “İskender korsana, ‘Sen ne cesaretle denizlere korku salabiliyorsun?’ diye sorar. Korsan, ‘Asıl sen ne cesaretle bütün dünyaya korku salabiliyorsun?’ diye cevap verir ve şöyle devam eder: ‘Ben sırf küçük bir gemiyle bunu yaptığım için hırsız sayılıyorum, oysa sen aynı şeyi koca bir donanmayla yapıyorsun diye İmparator olarak anılıyorsun.’”
Augustinus’un anlattığı hikâye, modern “İmparator” ABD ve onun sadık müttefiklerinin sözde “terörist” devletlerle olan ilişkilerini gayet iyi özetler ve “uluslararası terörizm” kavramının modern Batılı anlamdaki kullanımına ışık tutar. Bu anlam dünyasında İmparator ve vasal devletlerinin başvurduğu her tür şiddet eylemi “nefsi müdafaa”, “haklı savaş”, “misilleme” yahut “önleyici eylem” statüsünde değerlendirilirken, Küba, Orta Amerika ülkeleri ve Filistin’in de aralarında bulunduğu ülkelerin, yani “onlar”ın her tür eylemi doğrudan “terörist saldırı” kapsamına sokulur.
-
Köy Hazinesi
Kendisini ve çevresini tanımaya çalışan bir çocuk…
Şehir hayatının dumanlı havasından toprak kokan köy hayatına bir yolculuk…
Bitmesini istemediği bir yaz tatili; ayrılmak istemediği aile büyükleri, arkadaşları, dostlar ve hayvanlar…Bu kitapta sıcak, samimi, heyecan dolu bir hikâye okuyacak, kendinizden bir şeyler bulacaksınız. Belki de bu, kendi hikâyenizdir.
-
Küçük Prens
‘-Elveda, dedi.
– Elveda, dedi tilki. İşte sana sırrımı açıklıyorum. Gayet basit bir sır: Yalnızca kalbi ile bakan gerçeği görebilir.Aslolan asla gözle görülmez.Küçük Prens unutmak için ‘’ Aslolan asla gözle görülmez.’’ diye tekrarladı.
-Gülünü senin için önemli kılan onun için harcadığın zamandır. Küçük Prens unutmak için ‘’ Uğruna harcadığın zamandır.’’ diye tekrarladı.
-İnsanlar bu gerçeği unuttu. Ama sen unutmamalısın.Evcilleştirdiğin şeyin sorumlusu her zaman sensin.Gülünden sen sorumlusun. Küçük Prens unutmamak için ‘’ Gülümden ben sorumluyum.’’ Diye tekrarladı.
-
Kudüs Her Müslümanın Ortak Davası
“Bu toprakların bir karışını bile satmam, çünkü bu topraklar bana değil, halkıma aittir. Halkım bu imparatorluğun her karışını kanını feda ederek elde etmiştir? Milletim bu vatanı kanlarıyla korumuştur. Bu toprakları kanlarımızla örteriz de elimizden alınmasına asla izin vermeyiz. O bizden ayrılıp uzaklaşmadan onu tekrar kanlarımızla örteriz. Ben onun hiç bir parçasını veremem. Bırakın yahudiler milyarlarını kendilerine saklasınlar. İmparatorluk parçalandığı zaman onlar, Filistin’i hiç karşılıksız ele geçiribilirler. Bu vatan ancak cesetlerimiz parçalanarak taksim edilebilir. Her ne şekilde olursa olsun bizi parçalamalarına asla izin vermeyeceğim”
II.Abdülhamid -
Kültürdeki Huzursuzluk
“İnsan türünün kader sorusu, kültürünün gelişmesinin, insanların bir arada yaşamalarından kaynaklanan saldırganlık ve kendini imha etme dürtüsüne hâkim olmasının mümkün olup olamayacağı ve olursa, bunun ne ölçülerde mümkün olacağı sorusuymuş gibi geliyor bana. Bu bağlamda belki de tam da içinde bulunduğumuz dönem özel bir ilgiyi hak ediyor. İnsanlar şu noktada, doğa güçlerine hâkim olarak bu güçlerin yardımıyla birbirlerinin kökünü son insana kadar kazımakta hiç de zorlanmayacak hale geldiler. Bunun farkındalar, günümüzdeki huzursuzluklarının, tedirginliklerinin, mutsuzluklarının, endişeli hallerinin hatırı sayılır bir kısmı buradan kaynaklanıyor.”
Dilimize, farklı isimlerle de çevrilmiş olan Kültürdeki Huzursuzluk, Freud’un yol haritasında neredeyse sona en yakın duraklardan birisidir. Denilebilir ki, Freud bu kitapta, Psikanalizin, –hiç de itiraf edilmemiş– bir kültür incelemesi olarak görülmesini de vasiyet eder.Kültürdeki Huzursuzluk, Alfred Lorenzer ve Bernard Görlich’in ortak kaleme aldığı, hemen hemen ikinci bir kitap oylumundaki uzun giriş yazısıyla birlikte, Freud okurları için yeniden ve yeniden okunacak bir kitap niteliğini taşıyor.
-
Kültürden İrfana
Kültürden İrfana ile on iki ciltlik Cemil Meriç külliyatı tamamlanıyor. Mefhumlar ve meseleler konusunda düşüncenin en ücra köşelerini yoklayan, yalınkat bir bilgi yerine kapsamlı, incelikli bir bilginin peşine düşen Cemil Meriç, Kültürden İrfana’da okurunu önyargıların köleliği yerine düşüncenin yoldaşlığına çağırıyor. “Kültür, Batı’nın düşünce sefaletini belgeleyen kelimelerden biri:
kaypak, karanlık, samimiyetsiz. Tarımdan idmana, balıkçılıktan medeniyete kadar akla gelen ve gelmeyen düzinelerce mânâ. Kelime değil, bukalemun. İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime. İrfan kendini tanımakla başlar. Kendini tanımak, önyargıların köleliğinden kurtulmaktır, önyargıların ve yalanların. Kültür, irfana göre, katı, fakir ve tek buutlu. İrfan, insanı insan yapan vasıfların bütünü. Batı, kültürün vatanıdır. Doğu, irfanın.” -
Kur’an ve Sünnet Işığında Davet ve Davetçi
Her şeyi Allah (cc) rızası için yapan, gaye olarak onun rızasını seçen ve bu yolda tebliğ ve davet vazifesini bilinçli bir şekilde yerine getiren toplum, mutluluğun sırrına erer.
Kur´an-ı Kerim, insanlara tebliğ edilmek üzere indirilmiştir. Hz. Muhammed (sav), bu yolda her türlü sıkıntıya göğüs gererek, gerektiği gibi bu vazifeyi yerine getirdi.
Davetçi; Kur´an ve Sünnete uyan, karşılığını da sadece Allah´tan bekleyen, ihlâsla ve bütün gücüyle bu görevi yerine getirme gayretinde olandır.
-
Kur’an’ı Anlamada Yöntem
Ümmetimiz asr-ı saadet döneminde Kur’ân’la iletişimi en iyi şekilde gerçekleştirdi. Onu iyi anladı. Maksatlarını iyi kavradı. Büyük ölçüde hayatın farklı alanlarında onu iyi uyguladı ve insanları basiretle ona davet etti. Bunun en iyi örneği sahabelerdir. Öyle ki Kur’ân onların hayatını tamamen değiştirdi. Onları cahiliyye sapıklığından İslam’ın doğru yoluna taşıdı. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkardı. Kur’ân neslinden sayılan talebeleri (tabiûn) ve talebelerinin talebeleri (etba-i tabiûn) en güzel bir şekilde onlara uydu. Allah o nesillerle kulları hidayete erdirdi, memleketleri fethettirdi, onlara yeryüzünde hâkimiyet bahşetti. Onlar da yeryüzünde adalet, ihsan, ilim ve iman medeniyetini ikame ettiler. Bu nesilden sonra gelenler Kur’ân’ı terk ettiler; harflerini ezberleyip ahkâmını görmezden geldiler. Onunla sağlıklı bir iletişim kurmadılar. Hakkıyla anlamadılar. Teberrüken onu taşıyıp duvarlarını ayetleriyle süsledilerse de bereketin O’na uymakta ve ahkâmını uygulamakta olduğunu unuttular. Ümmeti, içinde bulunduğu yokluktan, geri kalmışlıktan, bölük pörçük yaşamaktan kurtarmanın yolu Kur’ân’a dönmekle mümkündür. Hidayete giden temel taşlar, O’ndadır. Tabi olunacak rehber O’dur. Rehber olarak Kur’ân yeter…
-
Kur’an’da Allah’ın Sevdiği Gençlik
Bizi yaratıp bu imtihan dünyasına gönderen Rabbimizin sevdiği gençlik tipi nasıldır? Bu gençlerin ahlâkî nitelikleri nelerdir? Allah (c.c.) hangi gençleri sever?
Tüm bu soruların cevaplarını, bütün çağların, bütün zamanların, bütün mekânların evrensel mesajı olan kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bulabilirsiniz.
Bu çalışmamızda, Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın (c.c.) sevdiği ve razı olduğu gençlerin amel ve davranışlarının neler olduğunu bulabilirsiniz.
***
“Sana, her şeyi açıklayan ve Müslümanlara doğru yolu gösteren bir rehber, rahmet ve müjde olarak Kur’an’ı indirdik.” (Nahl Suresi, 89) -
Kuran’da Sabır
Şüphesiz Kur’ân-ı Kerîm, Allah’ın ebedî kitabı, İslam’ın kapsamlı bir anayasası, Hz. Peygamber’in en yüce nişanesi, en büyük ve kıyamete kadar baki olacak bir mucizesidir. O, İslam inanç, hukuk, ahlak ve adabının birincil kaynağıdır. Allah (celle celaluhu) Kur’ân-ı Kerîm’e bilgi hazinelerini, hakikat sırlarını, adaletin temellerini, iyiliğin yöntemlerini, hal ve gidişatın kurallarını ve hidayet ve şeriatin ilkelerini yerleştirdi. Ben de böyle bir düşünceye inanarak, bu tarzda bazı Kur’ân meselelerini yazmaya başladım. Allah’ın tevfiki ve yardımıyla, benzer başka çalışmaların da bunu takip edeceğini ümit ederek, bugün sizlere bunun bir örneğini sunuyorum: es-Sabr fi’l-Kur’ân (Kur’ân’da Sabır). Allah Teala’nın, Kur’ân’ın nuruyla hidayete erme, onun ipine sımsıkı sarılma ve yolunda istikamet üzere olma hususunda bizlere yardımcı olmasını niyaz ederim. Başarı yalnızca Allah’ın yardımıyladır. Sadece O’na tevekkül ettim ve O’na yöneldim.
-
Kuruluştan Çöküşe Osmanlı
Bu kitapta ortaya koymak istediğimiz; Osmanlı tarihini kuruluşundan batışına kadar ana hatlarıyla anlatmak ve egemen bir zümrenin bakış açısını yansıtmaya çalışmaktır. Osmanlı tarihi bir yönüyle savaşlar tarihidir. Ancak, bu kitapta Osmanlı tarihine arka pencereden bakmaya, Osmanlı anlayışını, sosyal ve ekonomik yapısını, Osmanlı’nın insana bakış açısını vermeye çalıştık. Öz olarak, Osmanlı tarihiyle yüzleşmeye yönelik bir adım atmayı, Osmanlı gerçeğini vermeyi amaçladık.
Soran, sorgulayan bir yaklaşımla Osmanlıları Türklerin gözüyle görmeye çalıştık. Üç kıtaya yayılan ve bir dönem Avrupa’nın en güçlü devleti olan Osmanlı’nın, adım adım çöküşünü yansıtan tarihi bir yolculuğun içinde insanı görmeyi amaçladık.