-
Ezilmiş ve Aşağılanmışlar
Ezilmiş ve Aşağılanmışlar, Dostoyevski’nin on yıl süren kürek mahkûmiyeti ve sürgün cezasının ardından kaleme aldığı ilk büyük romanıdır.
Ezilmiş ve Aşağılanmışlar ilk kez Dostoyevski’nin kardeşiyle birlikte çıkardığı Vremya (Zaman) dergisinin Ocak 1861 tarihli ilk sayısında yayımlandı ve yedi sayı boyunca tefrika edildi. Roman, okurlar arasında büyük heyecan uyandırdı ve derginin bir sonraki sayısı sabırsızlıkla beklendi. Övgülerin yanında epeyce olumsuz eleştiri alsa da aynı yıl basılan Rus romanları içinde en ilginç ve en çok okunan eser oldu. Dostoyevski’nin duygusal bir melodramla kendi kişisel hikâyesini harmanladığı Ezilmiş ve Aşağılanmışlar ilerideki başyapıtlarında yer alan tipleme ve motiflerin de habercisidir.
“Ezilmişler ve Aşağılanmışlar’ın, Dostoyevski’nin başyapıtı Suç ve Ceza’dan aşağı kalır yanı yok. Romanın kahramanı Nataşa, Yunan tragedyasının asil kurbanlarını andırıyor; hayranlık duymamak imkânsız. -
Fahrenheit 451
“Yazılmış en iyi bilimkurgu romanı. İlk okuduğumda, yarattığı dünyayla kâbuslar görmeme sebep olmuştu.” -Margaret Atwood “Öyle bir eser ki, hakkında ne söylesem eksik kalır.” -Neil Gaiman Hugo En İyi Roman Ödülü Prometheus Şeref Kürsüsü Ödülü Ray Bradbury sadece bilimkurgunun değil fantastik edebiyatın ve korkunun da yirminci yüzyıldaki ustalarından biri. Bilimkurgunun “iyi edebiyat” da olabileceğini kanıtlayan belki de ilk yazar. Yayımlandığı anda klasikleşen, distopya edebiyatının dört temel kitabından biri olan Fahrenheit 451 ise bir yirminci yüzyıl başyapıtı. Guy Montag bir itfaiyeciydi. Televizyonun hüküm sürdüğü bu dünyada kitaplar ise yok olmak üzereydi zira itfaiyeciler yangın söndürmek yerine ortalığı ateşe veriyordu. Montag’ın işi ise yasadışı olanların en tehlikelisini yakmaktı: Kitapları. Montag yaptığı işi tek bir gün dahi sorgulamamıştı ve tüm gününü televizyonla kaplı odalarda geçiren eşi Mildred’la beraber yaşıyordu. Ancak yeni komşusu Clarisse’le tanışmasıyla tüm hayatı değişti. Kitapların değerini kavramaya başlayan Montag artık tüm bildiklerini sorgulayacaktı. İnsanların uğruna canlarını feda etmeyi göze aldığı bu kitapların içinde ne vardı? Gerçeklerin farkına vardıktan sonra bu karanlık toplumda artık yaşanabilir miydi? Fahrenheit 451, yeryüzünde tek bir kitap kalacak olsa, o kitap olmaya aday. “Mutlu olmamız için gerekli her şeye sahibiz, ama mutlu değiliz. Bir şey eksik. Etrafa bakındım. Ortadan kaybolduğunu kesinlikle bildiğim tek şey, on-on iki yıldır yaktığım kitaplardı.”
-
Fareler ve insanlar
Fareler ve İnsanlar, birbirine zıt karakterdeki iki mevsimlik tarım işçisinin, zeki George Milton ve onun güçlü kuvvetli ama akli dengesi bozuk yoldaşı Lennie Small’un öyküsünü anlatır. Küçük bir toprak satın alıp insanca bir hayat yaşamanın hayalini kuran bu ikilinin öyküsünde dostluk ve dayanışma duygusu önemli bir yer tutar. Steinbeck insanın insanla ilişkisini anlatmakla kalmaz insanın doğayla ve toplumla kurduğu ilişkileri de konu eder bu destansı romanında. Kitabın ismine ilham veren Robert Burns şiirindeki gibi; “En iyi planları farelerin ve insanların / Sıkça ters gider…”
-
Farzet ki Öldün
İmam Ahmed bin Hanbel döneminde yaşayan Haris el-Muhasibi, bu kitabında ayet ve hadisler ışığında okuyucunun elinden tutararak ölüm sonrasında başına gelecekleri adım adım yaşatmaya çalışıyor.
Bu kitabı okuduğunuzda Cennetin nimetlerini tatmış ve Cehennem’in yakıcı sıcaklığını ensenizde hissetmiş olacaksınız. -
Fatih Sultan Mehmet
Sultan Mehmet, Fâtih olmayı gerçekten kafasına koymuş bulunuyordu, esasen kendinden emin ve kararlı görünmeliydi.
“Maçka ve Dolapdere taraflarındaki ağaçlar bu gece kesilsin, kızaklar yapılarak altmış yedi parçalık ince donanma bu gece
Haliç’e indirilsin, havan ateşi hiç kesilmesin ki, düşman durumu fark edemesin!”“Gemiler karadan mı yürüyecek yani, sultanım?!”
“Denizden yürüyerek zinciri kıramayınca, biz de karadan yürürüz.”
Ertesi gün koca Osmanlı ince donanmasını Haliç’te gören Bizanslılar âdeta küçük dillerini yuttular. Bu sırada surlardan durumu
seyreden Prens Dukas şöyle dedi:
“Böyle bir harikayı kim gördü ve kim işitti. II. Mehmet karaları denize çevirdi ve gemileri dalgalar yerine dağlardan aşırdı.
Böylece Kayser ve İskender’i gölgede bıraktı, Bizans’ı mahvetti ve dünyayı süsleyen bütün şehirlerin kraliçesi İstanbul’u fethetti.” -
Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul’un Fethi – Gençler İçin
Osmanlı’da saltanat sırası Sultan II. Murad’a gelmişti. O da kuşattı İstanbul’u, fakat Peygamber müjdesi şehir, Peygamber adaşını bekliyordu:
“Hz. Muhammed (sav) Peygamber’in müjdesini Sultan Mehmed gerçekleştirecekti.”
Sultan II. Murad, ya bunu hissettiği ya da birileri (bazı kaynaklar Hacı Bayram-ı Veli olduğunu yazar) kulağına fısıldadığı için en verimli çağında tahtı terk etti. Bu görülmemiş derecede büyük fedakârlıkla müstakbel fatihin (oğlu Sultan II. Mehmed) önünü açtı. Ama kaderden henüz izin çıkmamıştı. II. Murad, bir süre sonra saltanat makamına dönmek zorunda kaldı. Yenmesi gerekeni yenip, alması gerekeni aldıktan sonra, her fani gibi o da “terk-i dünya” eyledi.
Şimdi sıra onundu…Sünnet yolundan Peygamberinin müjdesine yürüyecek, “alınmaz”ı alıp “Fatih” olacaktı. Henüz yirmi yaşındaydı. Çocuktu, ama yüreğini inancıyla bütünleyerek atom çekirdeğine dönüştürmüştü. Ya alacak ya da ölecekti! Ölmedi, aldı.
Çünkü o, gemileri karadan yürütmeyi düşünecek kadar geniş ufukluydu… -
Faydasız Randevu
Faydasız Randevu’nun Türkiye’ye çorbada tuz misali bir faydası dokunması benim için hayatî bir önem taşımasaydı ne bu kitabı, ne de herhangi başka bir şeyi yazardım. Uyduruk ifade ve ibareler içinde boğulmuş insancıkların “çağına tanıklık etmek” faaliyetine yüksek bir değer atfettiğine “tanık oldum”. Onların her birini birer insancık görmem hepsinin işin doğrusuna yanaşmaktan imtina etmesi, doğrudan ölümden korkar gibi korkmalarıdır. İşin doğrusu Allah’ın birliğine şehadetle onun yolunda şahadetin birbirinden ayrılmayacağıdır. Ben solcu görünerek Türkiye’nin sosyalist bir idareye kavuşmasına engel olanları gördüm. Hiçbir şekilde onların arasında değildim. Onlardan biri değildim. Müslüman görünerek Türkiye’nin İslâmî bir idareye kavuşmasını engellemiş olan ve halen Türkiye Cumhuriyeti’nin haritadan silinmesi yolunda yelken-kürek telaş içinde olanlar ise beni aralarına almadı. İstemiş olsam dahi onlardan hiçbiriyle tesanüte varan anlaşma mahalli paylaşamadım. Ömrümün sona ermesine çok zaman kalmadı. Çocukluğumdan beri her vesileyle koşa koşa ve büyük bir hevesle kavil mahalline varıyorum. Şimdiye kadar orada kimseyle karşılaşamadım. Randevu gerçek; ama faydasız.
-
Felsefeden Acil Çıkış
Boş bir kitap sayfasında bile bir ağacın hayat hikayesi vardır, eğer bizim yazacağımız şeyler o ağacın hayat hikayesinden daha önemsizce fiziksel ve düşünsel erozyonlara sebep olmamak gerekir…
Felsefe; Antik Yunan’da taşın üstüne oturarak konuşan erkeklerin dedikodusundan ileri gidemedi.
”Boş adamların başucu kitabı” olmaya aday bu kitabını kendini dolu sanan insanlara derin ve ince bir eleştiri kitabı olduğunu da sanmayınız, mesele hiçbir şey yapmadan çok şey yapabilmenin yani nasıl derler kalem oynatmadan destan yazmanın cesaretini gösterebilmektir.
NOT:BU KİTABIN SAYFALARININ TAMAMI BOŞTUR.YAZAR KENDİSİNDEN SONRA BOŞLUĞU DOLDURACAKLARIN BU SAYFALARI DOLDURMASINI İSTEMEKTEDİR.BASIM HATASI SÖZKONUSU DEĞİLDİR.
-
Fethin Güzel Sultanı Fatih Sultan Mehmed
Fethin Güzel Sultanı Fatih Sultan Mehmed, emsalsiz kişiliğiyle tarihe damga vurmuş bir cihan sultanını akıcı bir öykü diliyle ilk gençlik çağına tanıtma amacı taşıyan bir kitap. Fatih gibi çok yönlülüğüyle asırları aşmış bir şahsiyeti kaleme almanın zorluğu herkesin malumudur. Buna rağmen elinizdeki bu kitap fetihler çağının kokusunu odanıza taşımayı; bir cihangirin coşkulu yüreğinin kıvrımlarında sizi dolaştırmayı vaat ediyor. Kalbinize dokunan, hayal dünyanızda ardı ardına pencereler açan bir üslubu var. Okurken kendinizi surlara kanca atmış bir çeri gibi hissetmiyorsanız ya yer altında lağım atan bir kapıkulusunuzdur ya da Galata sırtlarından çekilmiş bir kadırganın vardavela tellerine ayak basıp göğsünü rüzgâra vermiş bir levent…
“Ne adamlarımın çokluğuna ne de savaş aletlerime güvenirim. İtimadım yalnız Hakk’ın lütuf ve yardımınadır… Eğer o kalenin benim elimle fethi takdir olunmuşsa kale burçları taştan değil saf demirden de olsa kahır ateşiyle onu eritip mum gibi yumuşatırım. Hem ben bu şehri alamasam da niyetimin sevabına erişirim… (Sultan II. Mehmed)”
-
Fetö’nün Kumpası Bylock Zokası
Mağdurların yaşadıkları sanıyorum ki bu kitabın tarihe kalacak en önemli bölümüdür. O nedenle biz, mağdurlardan gelen metinleri hiç değiştirmeden vermeyi istedik. Mağdurların bize gönderdikleri metinler sadece bunlardan ibaret değil. Çok sayıda metin var ve hepsini yayınlamak bu kitabın hacmini aşardı. Belki ileride müstakil bir kitap haline getirilebilir.
Hatta getirilmelidir de. Bunları okuyan bir kamu görevlisi “Bir daha asla böyle hatalara yol açmamalıyız.” demelidir. Hukuk Fakültesi 1. sınıf öğrencisi bu hikâyeleri okuduktan sonra “İleride hâkim veya savcı olursam kimseden korkmadan hukuku uygulamalıyım ki bir daha böyle acılar yaşanmasın!” diyebilmelidir.
Umarım yayınlayabildiklerimiz tarihten ders almamıza imkân verir.
Mağdurların yaşadıklarını yayınlamaktaki amacımızı açıklarken İlber Ortaylı’nın güzel bir sözünü buraya aktarmamız lazım: “Tarihi bilelim ama geçmişin kinini tutmaktan çok, geleceği daha iyi kavramak için.” diyor yazar. -
Feyzü’l Furkan Tefsirli Kur’an-ı Kerim Meali (Kücük Boy)
Kur’ân-ı Kerîm Yaradanımız’ın bütün insanlara gönderdiği cihanşümûl son ve en mükemmel talimat ve tebligâtıdır. Onu insanların özellikle inananların dilinden kalbine aksedip hayatına hâkim olması için indirmiştir.Allah’ı tanımak Kur’an’ı tanımakla; Kur’an’ı tanımak ise onu okumak ilke ve esaslarını hayata geçirmekle olur. “Allah var” deyip de yokmuş gibi yaşamanın; Kur’an’a inandığını söyleyip de Kur’an’sız bir yaşantının doğuracağı tehlikeden kendimizi ve neslimizi korumak mecburiyetindeyiz. Bütün kitap ve dinleri içine alan son ilahî kitabımız Kur’ân-ı Kerîm sadece zihnimize hitap eden ve zihnen ilgi duymak ve inandığımızı söylemekle yetinmemiz gereken bir kitap değildir. O bütün eylemlerimizde kendisine yönelmemiz ve yaşantımızda uygulamamız gereken bir kitaptır. Çünkü katılaşmış/taşlaşmış kalpler onunla yumuşar çağlara açılan yol bu hakikat nuruyla aydınlanır. Kur’ân-ı Kerîm’in en doğru şekilde anlaşılması ve yaşanmasıyla ilgili olarak yıllardır ileri sürülen en büyük bahane “okuduğumu anlayamıyorum” idi. Bugün bu mazereti ortadan kaldıran nitelikli bir çalışmaya kavuştuk. Uzun yılların emeği ve birikimiyle hazırlanan sade ve anlaşılır bir Türkçe ile yazılmış gerekli görülen yerleri anlamayı kolaylaştıracak kısa tefsirlerle zenginleştirilmiş iniş gayesini ve Allah’ın muradını anlamayı hedeflemiş ender bir çalışma: Feyzü’l-Furkân…Mealde gerekli fıkhî itikâdî tarihî ve sosyolojik açıklamalar yapılarak birçok parantezsiz/çıplak meallerin doğuracağı tehlike önlenmeye çalışılmış böylece âyet ve açıklamalarını her seviyedeki insanın rahatlıkla anlaması ve anlatması sağlanmıştır.Kur’an’ın anlamıyla ve ruhuyla buluşmak O’na uygun bir yaşam sürmek isteyenler için bu eser kaçırılmayacak bir fırsat sunuyor…
-
Filistin Hakkında Fetvalar
Bu çalışma farklı zaman ve durumlarda verdiğim Fetvalardan oluşmaktadır. Fetvaların tümü, Filistin Sorunu’nun yanı sıra topraklarımızı gasp eden, halkımızı yurtlarından çıkaran, canımıza kasp eden, mukaddesatımıza saldıran Yahudilere karşı mücadelemiz ile ilgilidir.
Bu fetvaların amacı; Müslümanların İsra ve Miraç yurduna, Allah’ın çevresini mübarek kıldığı Mescid-i Aksa topraklarına ilişkin hassas konulardaki sorulara kitap ve sünnetten cevaplar sunmaktır. Hakkında soru yöneltilen hususların başında; İsrail ile barış yapmak, Filistin’le ilgili bazı tavizler vermek, Kudüs’ten feragat etmek, Yahudilerin sultası altındaki Mescid-i Aksa’yı ziyaret, işgalci Siyonist düşmana yönelik şehadet operasyonları düzenlemenin hükmü, kadınların bu operasyonlara katılıp katılmayacağı, düşmanla işbirliği yapan ve onları Müslümanlara musallat eden hainlerin durumu gibi konular gelmektedir.
-
Filistin Hakkında Yanılgılar
Filistin meselesi hakkındaki yanlış bilgiler, yanlış kanaatler ve tahliller bu dava konusunda önemli sorumluluklar gerektirdiğini düşündüğümüz bir takım hatalı duruşlara sebep olmuştur.Bu hataların başta geleni ise Filistin davasını sahiplenme konusundaki çekingenliktir.Birçoklarının hala bu meseleye bir İslam davası, Müslümanların ortak meselesi olarak bakmak yerine bir Arap sorunu olarak yaklaştığı söylenebilir.
-
Filistin Meselesinin Degismez Gercekleri
Bu kitap, Filistin meselesiyle ilgili temel gerçekleri özet şeklinde ortaya koymuştur. Bu temel hakikayler; siyasi, fikri ve kültürel hareketliliğin bilincinde olarak okuyucuya sunulmuştur. Kitabın her bir konusu bir metin mesabesinde olup her Arap’ın ve her Müslümanın zihninde canlanması, netleşmesi ve anlaşılması önem arz etmektedir.
-
Fitneler Devrinde Mi Yaşıyoruz?
İnançlı” olarak adlandırdığımız insanların, zamanla Allah’ın ayetleri ile hükmetmek yerine sekülerleşmesi sonucu bozulan ve yozlaşan bir toplum ile karşı karşıyayız. Her yaptığımız işin bir karşılığı olduğu bu dünyada, bu bozulma ve yozlaşmanın da elbette bir karşılığı olacaktır.
“Ey o bütün iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse duysun: Allah onun yerine öyle bir kavim getirecek ki Allah onları sever, onlar Allah’ı severler, müminlere karşı boyunları aşağıda, kâfirlere karşı başları yukarıda, Allah yolunda mücahede ederler, dil uzatanın levminden korkmazlar, işte o Allah’ın fazlıdır, onu dilediğine verir ve Allah vasi’dir, alîmdir.” (Maide 54)
Bu ayet de bunu apaçık ortaya koymaktadır.
Ekrem Doğanay Hoca’nın makalelerinden yola çıkarak hazırlanan bu eser dönemimizin fitnelerini bilmek bunlardan kaçınmak, herhangi bir fitneye sebebiyet vermemek ve yukarıda yazılı olan ayette -yanlışlıkla da olsa- “dininden dönen” kimselerden olmamak için çok önemli bir kaynak.
İşte bu noktada bize bir mihenk taşı, bir ışık olacağına inandığımız bu eserin siz değerli okuyucularımız ve en kıymetlimiz olan ailelerimiz için de bir yol gösterici olacağı düşüncesindeyiz.
Allah (c.c) hepimizi “fitne”ye bulaşmadan sınavını verenlerden eylesin. -
Fıkhı Batın
Bu risâlenin temel kaynağı, Şeyh Ömer b. Şeyh Osman et-Tavîlânî’nin halifesi Şeyh Muhammed Emîn el-Erbilî’nin (k.s.)
“Tenvîru’l-kulûb fî mu’âmeleti ‘allâmi’l-guyûb” adlı eseridir. Fakat bu eserde sâdık kaldığım tek şey, manayı korumak olmuştur. Bu sebeple, takdîm-tehîr, ekleme-çıkarma ve kısaltma gibi tasarruflarda bulundum ve bütün bunları belli bir hedef doğrultusunda yaptım. Cenâb-ı Hak’tan niyâzım; bu amelimi kendi rızasına muvâfık ve ilim tâliplerine müyesser kılması ve hepimiz için faydalı olmasıdır. Son duamız; Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.“
Merhum Seyda Muhammed Emin ER -
Galiz Kahraman
Bütün zamanların kahramanı olan bir insanın hikayesidir bu. O hem herkes hem de hiç kimsedir. Dünyadan alacağını tahsil etmeye gelmiştir. Çünkü, Tanrı dahil herkesin ona borcu vardır. Vebaline girilen tüyü bitmedik yetim işte odur. Kadim zamanlardan beri hakkı yendiğine göre, sonlu ama sınırsız bir evrenin engin ve derin merkezi olarak insan olmanın, “olmasa da olur” halini icra etmesinde hiçbir sakınca yoktur. Romantik bir insafsızlığın bakir tacizcisi olmak sonuna kadar hakkıdır. Sıradanlığın üst insanıdır o. Asiliğiyle asilleşememesi umurunda bile değildir. Onun umurunda olan tek şey, sadece ve sadece kendini algılamak, kendi küçük âlemine sığan kainatı kabul etmektir. Çünkü bilmektedir ki, gerçek bilgelik de zaten budur.”
-
Gayrıresmi Hayatlar
Ortadoğuda yaşanan çileli hayatlar üzerine kurulan insan pazarı. Mülteci kamplarında ölüme terk edilen çocuklar;
hastalık, açlık, sefalet..
Mülteci olmak…
Yaşamları sınırlandırılmış hayatlar ve sınırlar arasına sıkıştırılmış dramatik hayat hikayeleri. -
Gaziler Çağının Padişahı Osman Bey / Öykü Tadında Tarih 1
“Bu Osman’ın deliliği ne öncekilere ne de sonrakilere benzemez. Bazı yiğit için gözünü budaktan esirgemez derler ya, Osman öyle de değil. Gözüne sokacak budak arayan cinsten. Hak Teâlâ’ya tevekkül edip göz göre göre atını sürmüş pusunun üzerine.”
“Gaziler Çağının Padişahı Osman Bey” özellikle ilk gençlik çağının okumaya bayılacağı akıcı bir öykü diline sahip. Okurunu sımsıkı sarıyor ve kitap bitene kadar bir daha bırakmıyor. Bu kitap asla akademik bir çalışma değil, aksine insana dokunan, öznel ve alabildiğine bizim tarafımızda bir anlatımı var. Okurken, sanki birileri köydeki maceraları anlatıyormuş gibi kendinizi kaptırıyorsunuz. İnsana dokunuyor ve metindeki karakteri adeta bu asra taşıyor. Sayfalar arasında ilerlerken tarihi mekânların kokusu odanızın içine giriyor adeta. Bu etkiyi sağlamasında şüphesiz Âşık Paşazade ve Neşri gibi klasik kaynaklarımızın izini ve üslubunu takip etmiş olmasının payı çok fazla. Kapağını kapattığınızda “Keşke bitmeseydi” demekten kendinizi alamayacaksınız…