-
Yüzbaşının Kızı
Aleksandr Puşkin’in tarihsel olaylar üzerine inşa ettiği ünlü romanı Yüzbaşının Kızı, romantizmle başlar. Daha sonra okur, Rusya’nın çarlık döneminde yaşadığı çalkantıları izlerken bulur kendisini. Akıcı dili, toplumcu gerçekçi yaklaşımıyla eser, mutlak iyi yada kötünün neden var olamayacağını hatırlatır: “İşte o an köylü, yataktan fırladığı gibi baltayı kaptı ve dört bir tarafa rastgele sallamaya başladı. Kaçmak istedim, fakat yapamadım. Oda cesetlerle dolmuştu. Ölü bedenlere takılıyor ve kanlara basıp kayıyordum. Korkunç köylü bana sevecenlikle sesleniyordu. ‘Korkma, gel de bir hayır duamı al’ diyordu. Üzerimi panik ve dehşet sarmıştı. Tam o sırada uyandım.”
Puşkin’in Yevgeni Onegin’den sonraki en önemli eseri Rusça aslından Türkçeye çevrildi.devamını oku
-
Yüzler
Öykü ve deneme ustası Rasim Özdenören keskin gözlemciliğinin ürünü olan bu kitabında “yüzler” çiziyor okuruna. Bozguncunun, büyüklenenin, alaycının, kaltağın, korkağın… yüzleri. Othello’nun şeytanı, Sait Faik’in hiçbir zaman doğmamış garip çocuğu, idam mahkumunun infazdan önceki yüz ifadesi, Ebu Celil’in hasetçiliği, Ebu Talib’in bahanesi, Hamlet’in kulağına gelen fısıltılar, İvan Karamazof’un içinde yekinen hayalet, Raskolnikof’un ürettiği cinayet gerçekleri… Birçok portreyi kalemiyle yeniden üretip ahlaki alanın prototiplerine dönüştürülüyor.
-
Z – Bir Kuşağı Anlamak
BİR KUŞAĞI ANLAMAK, BİR DÖNEMİ ANLAMAKTIR. 2000’lerin başından bu yana gördüklerimi kuşaklar üzerinden okumaya çalışıyorum. Kuşakları anlamak; geçmişi onurlandırmak, geleceği mümkün kılmak için fevkalade bir araç. Bir kuşağı anlamak, bir dönemi anlamaktır. Bir dönemi anladığınızda ise paradigmanın kıskacına sıkışmaktan kurtulursunuz. Ve sizin gibi olmayanları kendinize ait yargılarla değil, onlara ait gerçeklerle görmeniz mümkün olur. Bu mümkün olduğunda ise dönüşürsünüz. Birey olarak, kurum olarak, toplum olarak… Bu kitabı Z kuşağını anlamak isteyenler ve kuşağın ta kendisi için yazdım. Hiçbir bebek nankör, kibirli, tembel, yalancı, riyakâr, hırsız ya da katil olarak gelmez dünyaya. Bebeklikten çocukluğa ve oradan yetişkinliğe geçişteki yolculuk şekil verir iyi insan olma tercihine. Hız ve rekabetle şekillenen ama asla bütünlenmeyen, her şeyin fiyatının bilindiği fakat değerinin bilinmediği bu çağda, biz yeni nesil ebeveynler mutlu çocuk yetiştirmek obsesyonuna kapılıyoruz. Bu nesle iyi bir dünya bırakamıyoruz; dilerim iyi bir nesil bırakıyoruzdur dünyaya… Evrim Kuran
-
Zafer Değil Sefer
“Zafer değil sefer” yahut “muvaffakiyet değil hareket” ifadeleri sonuca ve hedefe ulaşıp ulaşmamaya bağlı kalmadan yola koyulmayı, harekete geçmeyi, her hâlükârda insanî sınırlar içinde yapılabilecekleri sonuna kadar yapmayı ifade ediyor. Seyr ü seferin, yolun ve hareketin bizzat kendisi sonucun, zaferin, muvaffakiyetin en azından bir parçası olmak itibariyle zaten baştan bir neticedir.
Akar suya umman çoktur. Yunus Emre’nin “Dağ ne kadar yüce olsa yol onun üstünden aşar” mısraı da bunu anlatıyor. Dağlarda tükenen patikalar, bir yerden sonra nefesi kesilen, ümitsizlik ve bedbinlik karanlıklarında boğulan yolcular elbette vardır. Ama bu tâli bir meseledir.
Bir de “hiçbir yere ulaştırmayan yol” var. Burada yolun amacı kendisidir, kendindedir, başkasında, başka yerde değil. Yol başka bir şey için kat edilmez. Yol ile varılacak menzil bir diğerinin şümulü dâhilindedir.
devamını oku
-
Zafer Rüzgarları/Akdeniz Fatihi Turgut Reis
Turgut Reis Haçlıların korkulu rüyası, Preveze ve Cerbe deniz savaşlarının şanlı gazisi, Trablusgarp fatihi, Akdeniz sahillerini kasıp kavuran denizler ejderi. Gümbürdeyen toplar, Akdeniz’de Turgut Reis’in hâkimiyetini ilân ediyordu. Malta’da ve Sirakuza kıyı şehirlerinde çalınan çanlar, Dragut dedikleri büyük gazinin Akdeniz’de avlanmaya çıktığını, uğultularla Haçlı dünyasına duyuruyordu. Dragut geliyor..! Dragut geliyor..! Avrupa, büyük telâş ve korku içinde… Acaba bundan sonra sıra kimde? Zafer Rüzgârları’nda, Turgut Reis’in hayatını, Akdeniz’deki şanlı mücadelesini ve Osmanlı leventlerinin maceralarını Ahmet Yılmaz Boyunağa’nın usta kaleminden okuyacaksınız.
-
Zaman Bisikleti
Zaman için dolaşabilen bir bisikletiniz olmasını istemez miydiniz? Bisikletinize atlayıp, eski çağlara kadar gidip dünyamızın ilk günlerinde yaşayan insanları yakından görmek hoşunuza gitmez miydi? Yağmur ile Damla, işte böyle bir Zaman Bisikleti icat eden iki kardeş. Değişik bir bisiklet bu. Babalarıyla birlikte sık sık bisiklete atlayıp eski çağlara gidiyorlar. Günümüzden tüm yüz bin yıl öncesine. Akdeniz’in en güzel kentlerinden biri olan Antalya’nın biraz ötesindeki ‘Karain Mağarası’nın yakınında duruyorlar. Orada, bugünkü insanların ataları olan ilk insanları görüyorlar. Çuka ile Anin de bu mağarada yaşayan iki kardeş. Bu iki kardeşin en önemli özelliği, gördükleri şeylerden kimsenin akıl edemeyeceği sonuçlar çıkarıp yeni buluşlar yapmak. Yüz bin yıl öncesinde iki kardeş: Çuka ile Anin, yüz bin yılın bugününde de yine iki kardeş: Yağmur ile Damla. Ve yaşayacağınız ilginç bir serüven.
-
Zaman Makinesi
Wells’in ilk olarak okul gazetesinde yayınladığı bir öyküden hareketle kaleme aldığı kısa romanı Zaman Makinesi, 1895’ten beri bilimkurgunun önde gelen eserlerinden biri oldu. Hem geleceği hayal etmek hem de biliminsanının karakterini göstermek adına derin saptamalarda bulunan, politik göndermelerle yüklü bu distopya, hâlâ gerçekleştiremediğimiz bir fantezinin peşinden yıllardır sürüklüyor bizi.
Volkan Gürses’in Türkçeye çevirdiği Zaman Makinesi’nin bu yeni baskısı, roman tarihi ve H.G. Wells üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan akademisyen Patrick Parrinder’ın önemli makalelerinden biriyle zenginleşiyor. Elif Ersavcı’nın Türkçeye kazandırdığı bu makalede Parrinder, Wells’in Zaman Makinesi’ni yazarken, “yaratıcılık düzeyinde de olsa, kendi ölümünün ötesine geçmeyi” öğrendiğini iddia ediyor. Zamana karşı bir makinenin, ölümlülüğe karşı bir yaşamın hikâyesi bu.
Wells’in en büyük üç romanından biri olan Zaman Makinesi’ni okurken, hepimiz bir Zaman Yolcusu’yuz!
devamını oku -
Zaman Yolcusuna Söylenecekler
İnsanları doğru dürüst bir hayat yaşamaktan alıkoyan şey, zaman yokluğu değil, zaman israfıdır. Zamansızlıktan şikayet edenlerin çoğu, zamanı iyi kullanmasını bilmeyenlerdir. İlim ve teknikle insan ne yaparsa yapsın, neyi bulursa bulsun, hangi aleti ortaya koyarsa koysun; yine de zamanın, hayatın ve ölümün sırrını ilahi hakikatlerde arayacak ve orada bulmaya çalışacaktır. Takvimin, saatin icadı ve kullanılmasının esas sebeplerinden biri de zamanı değerlendirmektir. İnsanın saadeti, zamanı yönetmesiyle; felaketi ise kaybetmesiyle ilgilidir.
-
Zamanın Gözleri & Sanat-Dil-Hakikat
“Her tür ve düzeyden sanat, bilim ve düşünce eserleri nihaî anlamda bir dünya görüşünün ifadesidir. Sanattan siyasete, mimariden metafiziğe, ticaretten teolojiye, edebiyattan eğitime; kısaca, her alanda ortaya konmuş, belli bir dünya görüşünün tezahürü olan çiçekleniş ya da başarılar da ‘medeniyet’ denen olguyu dile getirir. Dünya görüşünü, bir toplum ya da ferdin bütün bilgi ve bakış açısını kuşatan köklü bir vukuf durumunun, istikamet tutuş ve duruşunun ifadesi olarak tanımlayabiliriz. Derin düşünsel kavrayışla birlikte kural koyucu ve temel teşkil eden varoluşsal tasavvurlar ya da konular, değerler, duygular ve ahlâkî telakkiler bu dünya görüşü içinde ayrılmaz bir bütün oluşturur. Ve ‘medeniyet’ denen olgu da, geniş anlamda, bu bütünün tarihsel süreçte, dönem ve bölge şartları üzerinden kendisini izhar etmesi ya da gerçekleştirmesidir.”
Prof. Dr. Turan Koç’un bu kitabı çeşitli vesilelerle kaleme alınmış yazılardan oluşan bir derlemedir. Koç’un Zamanın Gözleri başlığı altında topladığı bu metinler, kendisinin kitabın altbaşlığında da belirtildiği üzere sanat-dil-hakikat merkezli görüş ve düşüncelerini içermektedir. Konuya ilişkin eserlerin azlığı dikkate alınınca, kitabın önemi kendiliğinden ortaya çıkıyor… -
Zamanın Kıymeti (Genişletilmiş Baskı)
Sahip olduğumuz en büyük nimetlerden biri olmasına rağmen, en kolay harcadığımız nimet hiç şüphesiz ki zamandır. Bu eser, kum saati misali her gün eksilmeye yüz tutan hayatımızı en iyi şekilde verimli kılmanın yolunu aydınlatan bir meşale gibidir. Bunu yaparken de hayatlarını en güzel şekilde değerlendirmiş ve bizlere yüklü bir miras bırakmış İslam âlimlerinin hayatlarından ve sözlerinden bir demet sunmaktadır. Mazimizdeki güzellikleri ortaya koyan bu çalışma, vakitlerini dolu dolu geçirme hususunda herkesi teşvik etmektedir. Eserin sahibinin yetmişten fazla çalışmasının bulunması ve çağımızın en önde gelen hadisçilerinden biri olması kitabın kıymetini daha da artırmaktadır.
-
Zamanın Kıymeti (Pratik Baskı)
Sahip olduğumuz en büyük nimetlerden biri olmasına rağmen, en kolay harcadığımız nimet hiç şüphesiz ki zamandır. Bu eser, kum saati misali her gün eksilmeye yüz tutan hayatımızı en iyi şekilde verimli kılmanın yolunu aydınlatan bir meşale gibidir. Bunu yaparken de hayatlarını en güzel şekilde değerlendirmiş ve bizlere yüklü bir miras bırakmış İslam âlimlerinin hayatlarından ve sözlerinden bir demet sunmaktadır. Mazimizdeki güzellikleri ortaya koyan bu çalışma, vakitlerini dolu dolu geçirme hususunda herkesi teşvik etmektedir. Eserin sahibinin yetmişten fazla çalışmasının bulunması ve çağımızın en önde gelen hadisçilerinden biri olması kitabın kıymetini daha da artırmaktadır.
-
Zamanın Şarkısı Çocuk Dürbünüyle Denemeler
Kitabın kapağını araladığında bir müzik işitmeye başlayacaksın. Bir şarkı bu. Zamanın Şarkısı. Şarkının bir yerinde bir çocuk, Şivliliiiiiiik, diye bağırıyor, duyuyor musun onu? Bir baba çocuğuna ahşap sandığın içinde bir diş hediye ediyor. Birileri, kuşlar için minik saraylar inşa ediyor. Ağaçlar için bayramlar, unutulan meslekler için anma törenleri düzenleniyor. Pelerinsiz süper kahramanları unutmayalım. Bu şarkı, en çok da onları söylüyor! Ve birileri, yıldızların altında enfes bir açık hava sinemasında. Heyecan dorukta. İşitiyor musun? Tabii işitemezsin. Önce okumalısın. Hadi, arala kitabın kapağını. Çocuklar için yazdığı kurmaca eserleriyle tanıdığımız Feyza Kartopu, dördüncü kitabı Zamanın Şarkısı’yla çocukları, denemenin incelikleriyle tanıştırırken bir yandan da eskinin unutulan değerlerini, bugünün sesiyle anlatısına dahil ediyor.
-
Zamanın Sınavından Geçmek
Eskişehir’deki mütevazi ofisinde her gün onlarcasını ağırlamıştır. Kim bilir kimler uğramıştır “abi!” diyerek. Ve niceleri o ofiste medeniyet ve medenilik dersi almıştır.
Gidenlerin tanıklık yapacağına eminim; orada bir tecrübe ve birikim abidesinin yanında bir incelik ve zerafet timsali bir adam bulursunuz. Giren ister bir kanaat önderi olsun, ister bir sayaç okuyucusu, ister bir çaycı; yılların yorgunluğu ve ağrı nöbetleri koltuktan kalkmasına engel olsa da, ayakta karşılayan ve kapıda uğurlayan, sohbet esnasında her bir eylem sonunda nezaket cümlelerini eksik bırakmayan bir adam…
Şöyle diyor:
İslamcılık tarihsel sorumluluğun adıdır.
Ahlaki sorumluluklar alarak, tarihsel sorumluluklar alarak, insan, hayvani alandan insani alana geçer.
Kendi zamanımızın insanı olmak, kendi zamanımıza özgü sorumluluklar almamızı zorunlu kılar.
Zamanın sınavından geçmeyi başaramayanlar, zamanın kölesi olurlar.
-
Zambak Operasyonu
Konteyner ile duvarın arasına sıkışmış bir cesetti onları dehşete düşüren. Alnının tam ortasında bir kurşun deliği vardı ve gözleri, son gördükleri karşısında dehşet doluydu.
Karanlık bir köşede sır dolu cinayet ile başlayan olayların silsilesinde sır perdesi aralandığında kendinizi, bir polisiye romanın başkahramanı ardına takılmış; heyecan, öfke, merak ve stresin kaplayacağı bir buğrana dalarak “DERİN DEVLET” ile tanışacak ve amansız bir kovalamacanın peşine düşeceksiniz.
Sır dolu olayları kahramanımızla beraber çözerken, intikam almak için sabırsızlanacaksınız. -
Zehra’nın Defteri
Selahaddin Hilav’ın belirlemesiyle ‘bizim Joyce’umuz, Türk Edebiyatı’nın büyük ismi Kemal Tahir’in yıllardır arşivlerde bekleyen ‘yayımlanmamış öyküleri’ titiz ve özenli bir çalışmayla nihayet kitaplaştı. Kemal Tahir’in en uzun öykülerinden biri sayılabilecek Zehra’nın Öyküsü’nden adını alan ikinci ciltte ağırlıklı olarak aşk öyküleri yer almakta. Kemal Tahir’in üzerinde çalıştığı ancak tamamlayamadığı öyküler de ‘Yarım Öyküler’ başlığı ile bu kitaba dahil edilmiştir.
-
Zehra’nın Hadis Günlüğü
Sevgili Peygamberimizin birer inci değerindeki hadislerinin bir çocuğun kalemine, gönlüne, hayatına yansımalarını okuyacağınız bir kitap.
-
Zekat İlmihali
Müslüman toplumun en belirgin özelliğinden biri, sosyal yardımlaşma ve dayanışma erdeminin ön plana çıkmış olmasıdır. Çünkü İslam dini, ekonomik dengesizliğin yol açabileceği muhtemel olumsuz sonuçların azaltılabilmesi içinzekat, sadaka, infak ve muhtaçlara borç vermeyi dini bir görev saymış, hatta harz-i hasani Allah’a borç verme olarak nitelemiştir. Çünkü zekat, sadaka, infak ve karz-i hasen, toplumsal huzurun sigortasıdır.
-
Zekat Sırları ve Fazileti
Allah, zekât ibadetini İslam’ın temel şartlarından biri kılmıştır. Zekâtı hemen namazın arkasından zikretmek suretiyle, önemini belirtmiştir. Ki namaz, farz kılınan ibadetlerin en üstünüdür. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin.” (Bakara 2/110) Zekât vermede kusurlu davrananlar ve vermek istemeyenlere ilişkin olarak çok ağır tehditler ve cezalar bulunmaktadır. Nitekim Yüce Allah bununla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele.”(Tevbe 9/34) İşte bu açıdan zekât üzerinde durulması gereken dinin asıl ve önemli konularından/farzlarından biridir. Dolayısıyla bu kadar önemli olan bu ibadetin sırlarını ve hikmetlerini ortaya koymak, bununla ilgili açık ve gizli şartlarını sergilemek, zekâtın görünen ve görünmeyen/bâtınî manalarını izah etmek gerekecektir. Bu kitabımızda, zekâtın hem veren ve hem alan açısından durumunu kısaca özetlemek suretiyle konuyu ortaya koymaya çalışacağız.
-
Zeki Ama Çalışmıyor
Uçak fobisinden ilişkilerine, askerlik anılarından üniversite günlerine dek birçok anektodu samimiyetle paylaşan Oğuzhan Uğur için hiciv ustası desek abartmış olmayız. İlk gençliğinde karikatür de çizen Uğur, en ciddi konuları bile eğlendirerek anlatmaya devam ediyor. Siz de hayatın absürtlüğü karşısında kara mizaha sığınıyorsanız, meşhur programı P!NÇ’e de kaynaklık etmiş durum komedisi tadındaki bu hikâyeleri okurken kendinizi gülmekten alıkoyamayacaksınız.
-
Zemberek
Sahne önündekiler o kadar güzel, yumuşak, iyicil maskelerle ortalıktalar ki, arkadaki kan içicileri görmek zorlaşıyor. Her kanaldan dünyaya akan yalan rüzgârının sonucunda, toplumlar sahnedeki oyunu göremedikleri gibi, onları aldatan maskeli aktörlerin savunucularına dönüşüyorlar. Hani, “Ne yapmalı?” diye soranlar var ya… Bize göre bu konuda yapılacak en temel görev, önce sahne arkasını görmeyi öğrenmek, sonra da görmeyenlere göstermektir.