-
Tembel Çocuk Yoktur
Embriyo araştırmaları bize öğrenmenin ana rahminde başladığını göstermektedir. Ana rahmindeki bir embriyo, özellikle dördüncü aydan itibaren anneye bağlı sinirler yoluyla istenip istenmediğini ve sevilip sevilmediğini hissetmektedir. İstenen ve sevilen bir embriyo yaşıtlarına göre fiziksel ve zihinsel yönden daha sağlıklı bir gelişme göstermektedir. Yine araştırmalar anne sütü emen bebeklerin daha sağlıklı ve daha zeki olduğunu gösteriyor. Ailede sevilen ve değer verilen bir çocuk başarılı olmak için elinden geleni yapacaktır. Başarıda ölçü, çocuğun kendi zihinsel kapasitesini kullanarak elinden geleni yapıyor olmasıdır. Mükemmeliyetçi bir ailede çocuk ne yapsa yaranamaz. Her sınavda daha yüksek puan alması istenir. Bu çocuk, ailenin beklentisini karşılayamadığı için başarılı olduğu halde mutsuzdur. Hiperaktif ve dikkat eksikliği ya da özel öğrenme güçlüğü olan bir çocuk zeki olduğu halde yaşıtlarına göre zor öğrenir. Çoğu anne baba çocuğunu tanımadığı için, sebebini araştırmadan ona “tembel” damgası vurmaktadır. Bir araştırmada okul başarısızlığının yüzde 70 aileden, yüzde 20 okuldan ve yüzde 10 çocuktan kaynaklandığı görülmektedir. Bu kitapta bir çocuğun öğrenmesini engelleyen ve başarısızlığına yol açan bütün bilindik ve denenmiş ihtimalleri ele aldık. Çalışmamız çocuklarınızın başarısına bir katkı sağlarsa emeğimize değmiş sayarız.
-
Temel Dini Bilgiler
Yüce Allah, bizi ebedi saadet yurduna çağırarak hazırlık yapmamızı istemiş ve sonsuz mutluluğa kavuşmanın yollarını göstermiştir. Bizim görevimiz; yaratılışımızın gayesine uygun olarak, önce doğru bir inanca sahip olmak, sonra da inancımızın gereği olan ibadet vazifelerini yerine getirmek, kalbimizi iyi düşüncelerle süslemek ve ahlak ölçülerine uygun hareket ederek kulluk imtihanında başarılı olmaktır.
-
Temel Psikolojik Danışma Becerileri
Danışmanlar ve yardımcılar kimlerdir? Temel danışmanlık becerileri nelerdir? Yardım etme süreci nasıl işler? Alandaki etik meseleler ve ikilemler nelerdir? Çok kültürlü ve cinsiyete duyarlı yardım nasıl olmalıdır? Tüm bu sorulara cevap bulabilceğiniz kılavuz niteliğindeki bu kitapta, danışmanlık becerileri kapsamlı bir şekilde ele alınıyor. Bu becerilerin kazanımını ve geliştirilmesini en kolay şekilde öğretme yolunu hedefleyerek uygulamacılara yardım ilişkisini nasıl kuracağına, geliştireceğine ve sonlandıracağına dair bir yapı sunuyor. Teorik bilgilendirmenin ardından verilen vaka örnekleri, diyaloglar ve etkinlikler ile danışman ve yardımcıların eğitimini ve pratiğini destekliyor. İlk bölümde, psikoterapistler ve danışmanlık önceliği olmayan diğer mesleki rollerdeki yardımcıların çalışma alanları, becerilerin tanıtımı ve yardım süreci ele alınarak kapsamlı bir giriş bölümü oluşturulmuştur. Daha sonra her bir beceri detaylı olarak incelenmiştir. Sürecin başlangıcından önce anlama, ilgi gösterme gibi beceriler verilip bunun üzerine süreci yapılandırmanın yolu çizilmiştir. Soru sorma, dirençleri yönetme, problem çözümünü kolaylaştırma, ev ödevi verme gibi becerileri tanımlamanın ötesinde etkin kullanımını sağlayacak uygulamalar sunulmuştur. Bu aşamaların ardından yardım ilişkisini nasıl sonlandırmak gerektiğine ilişkin bilgi ve pratik bir arada verilmiştir. Son bölümde, bütün bu uygulamaların etik bir çerçevede yapılmasını destekleyecek konulara değinilmiştir. Etik meseleler ve ikilemler, çok kültürlü ve cinsiyete duyarlı yardım konuları tamamlayıcı nitelikte ele alınmıştır.
-
Temizlik / Peygamberimizin Özellikleri ve Güzellikleri – 1
O, insanların en temizi idi. Serin sabahlarda açan taze güller gibi kokardı. Bütün hayırlı ve güzel şeylerde olduğu gibi temizlik konusunda da kimse onunla yarışamazdı.
Biz eğer onu seviyorsak, ona benzemeye çalışmalı ve her iyi, güzel ve hayırlı şeyde olduğu gibi temizlik konusunda da, onu kendimize örnek almalıyız. Temiz olmalı ve temizliğe dikkat etmeliyiz.
-
Terapi Odasında İyileşen İlişkiler
İlişkilerimizde her şeyin yolunda gittiğini düşünürken alabora olduk bazen. Bazılarımız göz göze geldiğimizde kalbimizi kıpır kıpır eden kişiye tutunmak istedik, yaralarımızı onunla birlikte sarabileceğimize inandık belki ama bir şeyi fark edemedik: İkimiz de boğuluyorduk. Farklı geçmişlerle yorgun düşmüş iki kişi nasıl sarabilirdi birbirinin yarasını? Yahut sarabilir miydi? Kişi ancak kendi kendini mi iyileştirebilirdi? Tünelin ucunda hiç ışık yok muydu? Hep aldatacak ya da aldatılacak mıydık? İnsan gerçekten var olan ilişkide ihtiyaçları karşılanmadığı için mi başkasına yönelirdi yoksa ihtiyaçlarının sonu gelmediğinden mi? Sağlıklı bir ilişkide olmayı, korkmadan ve incitmeden bağlanmayı, gerektiğinde gitmeyi ve kendimiz için doğru partnerler seçmeyi nasıl başaracaktık? Hep aradığımız hayatın anlamı aslında orada bir yerde duruyordu ve biz onu keşfedene kadar sessiz kalacaktı. Psikiyatrist Dr. Bahar Tezcan hepimizin sık sık rotasız kaldığı bu anlam arayışına kırıyor dümenini. Terapi odası ilişkilerin dalgalı denizi oluyor ve bağlanma, aldatma-aldatılma, narsist bireylerle ilişki, evlilik, boşanma gibi konular apaçık halleriyle su yüzüne çıkıyor. Aşk, tutku, sanat ve emekle harmanlanmış Terapi Odasında İyileşen İlişkiler ile siz de geçmişinizi anlayacak ama ona bağlı kalmadan güçlenerek ilerlemeyi keşfedeceksiniz. Geçmişin ancak onu anladığınız, size neler olup bittiğini görebildiğiniz zaman geçmişte kaldığını fark edip, “Neden böyle oluyor?” diye düşündüğünüz pek çok şeyin cevabıyla yüzleşecek, kitabı bitirdikten sonra ruhunuzdaki ferahlığı sonuna kadar hissedeceksiniz!
-
Ters Olan Ne Var ? Eğlenceli Ara-Bul Kitabı – Tatil !
Tüm yanlışlıkları kim bulacak? Tatilde anneannesiyle dedesini ziyarete gidecek olan Defne çok heyecanlıydı. Birkaç saat süren yolculuktan sonra trenden indiğinde, gözlerine inanamadı. İstasyonda kendi kendine yürüyen bir bavul vardı! Aslında her şeyde bir tuhaflık vardı! Tuhaflıklar gün boyu devam etti… Çocuklar bu kitabı okurken hem eğlenecek hem de yanlışları bularak gündelik hayatta ne kadar çok şey bildiklerini görecekler. Yetişkinler de çocuklarla birlikte yanlışları tahmin ederek çözüm sayfasından kontrol edebilirler. Çözüm sayfaları kitabın sonunda!
-
Tersi ve Yüzü
Brice Parain, sık sık, yazdıklarımın en iyisini bu küçük kitabın içerdiğini ileri sürer… Hayır, aldanıyor, çünkü deha bir yana bırakılırsa, insan yirmi iki yaşında yazı yazmasını pek bilemez. Ama Parain’in söylemek istediğini anlıyorum. Bu acemice sayfalarda, sonradan yazdıklarımdakilerden daha çok gerçek aşk bulunduğunu söylemek istiyor; haksız da değil… Bu sayfaların yazıldığı zamandan beri yaşlandım, çok şeyler görüp geçirdim. Sınırlarımı, sonra hemen hemen bütün zayıflıklarımı tanıyarak kendi hakkımda bilgi edindim… Herkes gibi ben de düşlerim bazı bazı. Ama iki sakin melek onun eşiğinden hiçbir zaman geçirmediler beni; biri dostun yüzünü gösterir, öbürü düşmanın suratını. Evet, bütün bunları biliyorum, aşkın neye patladığını da öğrendim ya da aşağı yukarı. Ama yaşamın kendisi hakkında, Tersi ve Yüzü’nde acemice söylenenden daha fazlasını bilmiyorum.”
ALBERT CAMUS -
Teşkilat’ın İki Silahşoru
“Soner Bey beni arıyormuşsunuz?”
Tanışmamız telefonda bu cümleyle başladı.
Tarih: 16 Haziran 1999.“Tetiği çekene biz ‘Teğ-Men’ ya da ‘Çiftçi’ derdik. Bu şifreler
bize Teşkilatı Mahsusa’dan mirastı. Nasıl mı?
İki kompartıman çalıştık; 1-2-3 ve 4-5-6.
Ben 4’üm. Liege-Brüksel ve Rotterdam-Abnham hattı bizimdi.
Neler mi yaptık?
Operasyondan sonra ellerimizi kolonyalı mendillerle sildik…
Bunun eğitimini İzmir yakınlarında Amerikalılardan kalma bir yerde aldım…”İttihat ve Terakki’nin silahşoru Yakup Cemil’in kardeşi
Mehmed Hüsnü’nün torunuydu.Sistemler, rejimler değişti; Teşkilat hep aynı kaldı.
Teşkilat’ın İki Silahşoru’nun 1903 yılında Pangaltı’da
başlayan 80 yıllık yazılmamış hikâyesi… -
Tespitçi Dükkanı
“Konuşmalarımızda muhabbet havası, eylediklerimizde coşku ve bereket kalmadı. Hayır, bunu bir tespit olsun diye söylemiyorum. Zaten oldum olası tespitlerden de hazzetmem. Bir şeyi sabitlemenin adıdır tespit. Bugünlerde herkes kendi çapında bir tespitçi… Benim derdim başka. Bütün yatırımımızı nefret üzerine yaptığımız için midir bilmiyorum o sohbet neşvesini bir türlü yakalayamıyoruz. İnanmakla sevmek arasında sanki dağlar varmış gibi birinden diğerine giden yolları önyargılarımız ve peşin fikirlerimizle tıkıyoruz. Saatlerce oturup kalkıyoruz ama birbirimizin gözlerinin içine bakmadan ve yüreğine hiç dokunmadan…”
-
Tevbe Mutluluğa ve Cennete Açılan Kapı
Hayat şartları, dünya ve ahiret mutluluğu arasında sürekli kalın duvarlar örmektedir. Günahla çevrilen duvarları aşarak mutluluk kapısını çalmak, günümüzde her zamankinden daha uyanık, daha donanımlı ve daha gayretli olmayı gerekli kılmaktadır. Hataların bilincine vararak onlarla yüzleşmeyi, sorumluluklarını üstlenip nefisle hesaplaşarak kalbi arındırmayı, manevi hastalıkları tedavi ederek günahın açtığı yarayı sarmayı sağlayan tevbe, ruhu huzura kavuşturur. Günahla kararan geçmişi gözyaşı pınarı ile yıkayarak, yepyeni beyaz bir sahife açma fırsatı verir. Canan ile araya giren gaflet perdesini hasret ahı ile yakıp kül eder. Tevbe; yeniden diriliş, ruh dünyasının ıslahı, nefis terbiyesi, pişmanlık ateşinin aşka dönüşmesi, hasretle yanan kalpte açılan rahmet penceresi, ümit bahçesinde açan nadide güldür. Tevbe, son derece etkili bir şifa kaynağı, kişiyi manevi yaralarını sarıp hayatını değiştiren kutlu bir süreçtir. Kalpte başlar, akılda yoğunlaşır, lisan ve fiille sonuçlanır. Kişiye beyaz sayfa açma imkânı vererek, rahmetle buluşturur. Günahta ısrar düğümünü çözerek, ümit kapısından içeri girip dünya ahiret huzurunu ulaştırır. Bu çalışmayla saadet kapısını aralama gayreti içinde olan kardeşlerimize destek olmayı hedefledik. Eserde tevbe hakkında kapsamlı bilgi verilirken, sahabî hayatlarından örnekler verilmektedir. Tevbe çeşitleri ve basamakları, tevbe ederken dikkat edilmesi gereken hususlar, tevbeye yönelme ve onu devamlı kılma yolları, tevbenin kazandırdıkları, tevbe etmenin önündeki engeller… ele alınmaktadır.
-
Tevhid ve Toplum
nsan varoluş ve yaratılış gayesinin gereğini yerine getirmek istiyorsa, Allah’ın mülkü olduğunu bilmeli ve bir ‘abd’ bilinciyle davranmalıdır. Eğer ‘abd’ olduğunu unutur veya reddeder de kendisini mülkün sahibi veya ortağı kılmaya kalkışırsa yaratılış gayesini tersine çevirecek sapma başlıyor demektir. Bu sapmanın neticesi ise, sadece dünya hayatı düşünüldüğü zaman, aldanma, yanlışlık, kötülük, zulüm, sömürü, keder, gözyaşı, acı çile, ahlaksızlık, sapıklık ve benzerleridir. Şirk işte böylesi bir sapmadır ve dolayısıyla arızidir, yanlıştır tehlikeli bir gidiştir. Peygamberler ise böylesi tehlikeli bir gidişin önünü kesmek, böylesi yanlış bir sapmayı önlemek ve gerçekleşmiş olanları tekrar güzergâhına oturtmak için gelirler; “Andolsun ki her ümmete Allah’a kulluk edin, tağutlardan kaçının” diye peygamberler göndermişizdir.
Peygamberler, insanların idrakine, duygularına hitap edip, bulundukları yolun yanlışlığını gösterir ve dosdoğru yolu tarif ederler; “İşte benim doğru yolum bu. Ona uyun,(başka)yollara uymayın ki, sizi O’nun yolundan ayırmasın! (Azabından) korunmanız için (Allah) size böyle tavsiye ediyor.”(6/153)
Bunun gereği ise, Tevhid gerçeğini açıklamak ve gereğini göstermektir:
İnsan ile Rabbi olan Allah arasında uyum.
İnsan ile toplum arasında uyum. İnsanın inanç, düşünce ve yaşantısı ile mutlak hakikat ve yaratılış gayesinde uyum. -
Tezkiretü’l Evliya
Daha önce İlâhînâme, Mantıku’t-tayr isimli latin harfleriyle Türkçe’ye tercüme edilmiş eserleri bulunan Nişaburlu Feridüddîn-i Attâr, tasavvuf ve şark klasiklerine meraklı Türk münevveri için hiç de yabancı bir isim değildir. Hicrî 513-627, Miladî 1119-1230 yılları arasında Nişabur’da yaşayan büyük mutasavvıfın eserleri, o zamanlarda Belh’ten hicrete mecbur edilen Mevlânâ oymağı vasıtasıyla Anadolu’ya gelmiş, hatta çocuk denecek bir yaşta kendisiyle tanışıp elini öpen Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’ye ithaf ve hediye ettiği Esrârnâme’yi Mevlânâ hiç yanından ayırmamıştır. Böylece 700 seneye yakın bir zamandan beri Anadolu’da ismi zikrolunan ve tasavvuf erbabınca tanınan Feridüddîn-i Attâr, Mevlânâ gibi o devrin Moğol istilası ve benzeri içtimaî zelzeleleri karşısında kan ve ateş kokan havasını aşk ve şiirle yumuşatmış, zamanın şekillerinden istifade ederek insanlara en güzel yolları işaretle en iyi ahlâkı telkine çalışmıştır. Esasen Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan göç yolları üzerinde bulunan Nişabur, yurdumuzun Oğuz ve Selçuk medeniyeti havasını uzun zaman fikren beslemeye devam etmiş bir kültür merkezi olmakla, Feridüddîn-i Attâr’ın eserlerinde kendimize çok yakın sezişler, vak’alar, insanlar bulmaktayız. Bu defa takdim ettiğimiz Tezkiretü’l-evliyâ, kısa bir “evliyâ menkıbeleri” kitabıdır. Burada binbir faydalı mânalarla dolu kerametler, vaaz ve nasihatler ve büyük sözler kaydedilmiş, böylece güzel bir ahlâk kitabı meydana getirilmiştir. Feridüddîn-i Attâr’ın, latin harfleriyle takdim ettiğimiz bu eseri daha önce eski harflerle Türkçe’ye çevrilmiş nüshalardan birinin kopyasıdır. Bu sebeple eserin aslı ile bu kopya arasında bazı farklar bulunabilir. Elden ele geçerek biraz da anonim bir mahiyet almış olabilir. Biz, bazen onbeşinci asır Anadolu Türkçesini hatırlatan üslubu bozmaktan kaçınarak yaşayan dilin canlı ifadesiyle bu eseri bir halk kitabı olarak düşündük ve dilini de halka yakın bulduk. İlmî bir tetkikten ziyade içinden hisseler çıkarılabilen bir kıssalar kitabı olsun istedik. Tezkiretü’l-evliyâ’sı 1905’te Nicholson tarafından İngilizce’ye de tercüme edilmiş bulunan büyük mutasavvıfın diğer eserlerinin de kütüphanemize kazandırılması yolunda bu deneme, bir hareket uyandırırsa kendimizi bahtiyar addedeceğiz.
-
The Burning Secret
The train, with a shrill whistle, pulled into Summering. For a moment the black coaches stood still in the silvery light of the uplands to eject a few vivid human figures and to swallow up others. Exacerbated voices called back and forth; then, with a puffing and a chugging and another shrill shriek, the dark train clattered into the opening of the tunnel, and once more the landscape stretched before the view unbroken in all its wide expanse, the background swept clean by the moist wind. -
The Call of the Wild
The Call of the Wild is a short adventure novel by Jack London published in 1903 and set in Yukon, Canada during the 1890s Klondike Gold Rush, when strong sled dogs were in high demand. The central character is a dog named Buck. The story opens at a ranch in the Santa Clara Valley of California when Buck is stolen from his home and sold into service as a sled dog in Alaska. He progressively reverts to a wild state in the harsh climate, where he is forced to fight to dominate other dogs. By the end, he sheds the veneer of civilization and relies on primordial instinct and learned experience to emerge as a leader in the wild.
-
The Little Prince
The Little Prince, beloved by readers of all ages, comes to life in a format perfect for teen readers.
-
The Özal Bir Davanın Öyküsü
12 Eylül Askeri Darbesi’ni Özal’a önceden duyuran MHP’li kimdi? Özal ANAP’ı kurarken Süleyman Demirel’den kimleri ödünç istedi? Demirel ne yanıt verdi? Özal’a köprüyü satma fikrini kim verdi? Eşi Semra Özal’dan boşanmasını Özal’dan kimler, neden istedi? Özal ile Cem Karaca’yı Almanya’da gizlice buluşturan kimdi? “Paşalar Operasyonu”nun perde arkası… Özal, suikast girişiminin arkasındakileri ortaya çıkarmak için İsviçre’ye kimi gönderdi? Irak’ın Kuveyt’i işgal edeceğini CIA ve MİT’ten önce Özal’a bildiren işinsanı kimdi? Özal Clinton’dan ne istedi? Kürt meselesi konusunda Özal’ın kafasında neler vardı? ANAP nasıl bölündü? Ölümünden 12 gün önce oğlu Ahmet Özal’a ne vasiyet etti? Eski ABD Başkanı Bush Özal’ı anlatıyor…
-
The Sonnets
Modern readers associate the sonnet form with romantic love and with good reason: the first sonnets written in thirteenth- and fourteenth-century Italy celebrated the poets’ feelings for their beloveds and their patrons. These sonnets were addressed to stylized, lionized women and dedicated to wealthy noblemen, who supported poets with money and other gifts, usually in return for lofty praise in print. Shakespeare dedicated his sonnets to “Mr. W. H.,” and the identity of this man remains unknown. -
The Time Machine
The Time Traveller (for so it will be convenient to speak of him) was expounding a recondite matter to us. His grey eyes shone and twinkled, and his usually pale face was flushed and animated. The fire burned brightly, and the soft radiance of the incandescent lights in the lilies of silver caught the bubbles that flashed and passed in our glasses.
-
Tiamat (Karton Kapak)
“Başlangıçta her şey soğuk, boş ve anlamsızdı. Kutsal Rüzgâr sular üzerinde okşar gibi anaforlarla esiyor, güneş ve ayın, burçlar ve yıldızların henüz yaratılmadığı zifirî gecede, gözleri mucizevî bir dokunuşla açılmış halde bizzat kendini, yani karanlığın yine ta kendisini gören kör tabiatı sanki teselli ediyordu. Onun uyanıp cisimleşmiş hâli olan diğer çelik canavarın belirsiz silueti ise satıhtaki zayıf aydınlığın hemen altında âdeta kımıltısızdı.” İhsan Oktay Anar’ın derin denizlerde kurduğu âlemde, o belirsiz, kımıltısız siluetin hem içinde hem dışında, olağanüstü bir hikâyede, hikâyeyiz.