-
Aşk ve İş Yaşamı İçin Eş Frekans Yasası & Benzer Benzeri Çeker
Kadın erkek ilişkisinde “Doyumlu İlişki” ve “Tamamlanmış Aşk” ilk kez bu kitapta anlatılıyor.
n• Çoğu ilişkide sadece Duygusal Bağ neden işe yaramıyor?
n• İlişki, Duygusal Bağın ötesine geçebilir mi?
n• Geçmezse neler olur?
n• Eğer geçerse, aşk tamamlanmış olur mu?
nYaşadığımız evrende her şey sadece ve sadece enerjiden ibarettir.
nAslında sadece benzer enerjiler birbirini çekerler.
nÖznel enerji frekansından, nesnel enerji frekansına giden yol bu kitapta.
nYaşamın gizli kalmış bu sırrını çözmek için bu kitap sizinle eş frekansa geçmeyi bekliyor. Hayat böyledir; fırsatlar ayağınıza kadar gelir ama onu kabul edecek olan sizsiniz.
nKeyifli okumalar… -
Aşk-ı Sükun
Say ettim; yalnızlıkta, acizlikte, çaresizlikte… Say ettim; tevekkülde, teslimiyette, rızada… Say ettim; nefiste… kalpte… ruhta… aşkta… sükûnda… Nefisten kalbe, kalpten nefse say ettim… Döktüm tüm çakıl taşlarımı… Gözyaşlarımın verdiği serinlik ruhumu biraz ferahlatmıştı. Tüm cesaretimi toplayıp bakışlarımı yavrumun olduğu yere doğru uzattım. O da ne? Gözlerime inanamadım. Kupkuru çölün ortasında bir ananın gözyaşları rahmet, kanayan yüreği kaynak olmuştu. Bu su, kızgın çölde anayı temsil eder gibi akacak, kıyamete kadar gözyaşlarımla bereket bulacaktı. Nuriye Çeleğen, Aşk-ı Sükûn’da, Hazreti Hacer’in, teslimiyet ve tevekkülden örülmüş, yalnızlığın en koyusundan geçip hepimize analık eden şefkatiyle bereketlenen büyük yolculuğunu anlatıyor. Her kadın Hacer’dir, fark yürüyüştedir…
-
Aşk-ı Vefa
Çocukluk ve gençlik yıllarım ayrılık, üzüntü ve acılarla doluydu. Haksızlık karşısında asla baş eğmeyen bir insandım. Bütün zorluklara karşı kendi başıma mücadele ediyordum ve her zorluğun altından bir şekilde kalkıyordum. İhanetler, kirli tuzaklar, karanlık planlar beni yıldıramadı… Hayatım tıpkı bir harp meydanı gibiydi. Mücadelenin biri biterken bir diğeri başlıyordu… Ben karanlıklarla boğuşurken, hiç beklemediğim bir anda gönül dünyama aydınlık bir sevda doğmuştu… En zorlu imtihanlar da işte o sevdayla birlikte başlamıştı… Bundan sonrasını anlatmaya kelimeler yetmiyor… Tıpkı bir kasırga gibi yaşanmış sarsıcı hikayenin kahramanı olmak ister misiniz?
-
Aşkımız Eski Bir Roman
İstanbul’da bir kanun adamı, sokaklarda bir suç bilgesi. Başkomser Nevzat, karmaşık cinayetleri çözerken insan ruhunun derinliklerinde gezinmeye devam ediyor…
Edebiyat bazen çok tehlikeli olabilir. Anna Karenina, Madam Bovary, Esmeralda ve daha birçok kadın roman kahramanı… Bu muhteşem kadınlara ulaşmaya çabalarken, önce doğru düşünme yeteneğini, sonra da yaşamını yitiren bir adam…
Kimsenin önemsemediği overlokçu bir kızın cinayeti bile önemli sırlar içerir. Katil ve maktul apaçık ortadaymış gibi görünse de hakikat çok derinlerde gizlenmiş olabilir. Ama ne kadar gizlenirse gizlensin, Başkomser Nevzat gibi vicdanlı polisler olduğu sürece karanlık aydınlanacak, adalet mutlaka yerini bulacaktır.
Aşk hiçbir zaman masum değildir. Petersburg’un soğuğundan, İstanbul’un sıcağına gelen bir Rus bilim insanı. İstihbarat servislerini birbirine düşürecek kadar gizemli bir kayboluş. Mutluluğu ararken kendini ölümün kıyısında bulan çaresiz bir âşık…
En zevkli anlar kanlı gerçeklere dönüşebilir…
Cinayetleri çözmek için sadece aklından ve deneyimlerinden değil, yaralı yüreğinden de güç alan Başkomser Nevzat, belki de en çok bu yüzden ayrılıyor benzerlerinden, belki de en çok bu yüzden seviliyor, okunuyor ve hatırlanıyor. Aşkımız Eski Bir Roman, onun bu zorlu serüveninde yepyeni bir halka…… mesleğini doğru yapmak için cesaret yetmez, aynı anda kocaman bir yürek ister. Ama o yürek çelikten yapılmıyor. Bir süre sonra el bombası gibi gümlüyor. O yüreği zamansız gümletmeyelim Ali. Zalimleri sevindirmenin âlemi yok.
-
Aşkın Elif Hali
“Bir gün eşi Mevlana’ya sorar;
-Bu kadar âşıksın Mevla’ya, şükürler olsun…
Bu aşkı yaşayıp yaşatana…
“Peki bana ne kadar âşıksın” diye sorar…
Mevlana şöyle cevap verir;
-Sen benim;
Yaratan’dan ötürü yaratılanı sevişim,
Bir adım gelene on adım gidişimsin…
Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin…
Sen benim;
Bugünüme şükür,
Yarınıma dua edişim,
Azla yetinişim,
Çoğa göz dikmeyişimsin,
Ve sen benim;
Kapanmayan avuç içimsin…” -
Aşkın Ev Hali Cennetim Olur musun? – Sonsuza Dek Aşk
Erkek: İnsanın dünyadaki cennetidir yuvası. Ben seninle cennetimi kurmak istiyorum. Cenneti dünyama taşımak istiyorum. Kadın: Var Eden, bizi birbirimiz için yarattı. Ben bende olmayanda seni buldum. Bende olmayanlara teslim oldum. Bir tarafta ailesini koruyan ve idare eden, mantığın sesi erkekler; diğer tarafta ise şefkatiyle yuvasına sevgi aşılayan, kalbin sesi kadınlar… Ahmet Bulut’un Gülseren Gümüş’le birlikte kaleme aldığı Aşkın Ev Hali, hem kadın hem de erkek bakış açısına yer verirken, eşleri birbirine yakınlaştırarak cennet gibi bir yuva sunuyor. Çift renkli baskısı, özel renkli kâğıdı ve illüstrasyonları ile zenginleştirilmiş içeriği ile Aşkın Ev Hali sonsuza dek aşk için bir başucu kitabı.
-
Aşkın Meali 1 / Yusuf ve Züleyha
Bir Yusuf yüreğidir, Züleyha’ya zindan kadar kapalı. Bir baba kalbidir, kuyu kadar naçar. Bir Züleyha sevdasıdır, Nil kadar! Yakup’un iftarıdır Yusuf’a akıttığı gözyaşlarını içmek. Ne ay yüzünü gördük Yusuf Peygamber’in, ne gamına ortak olduk Mah-ı Züleyha’nın, ne de Yakup babanın sabrını sırtımızda bir aba gibi taşıyabildik. Sadece yazdık. Okuduk. Ah çektik. Ne güzel öğrettin kardeşliğin kalleşlik olmadığını. Doğru ya, sen dost ara, düşmanı nasılsa şeytan doğuruyor. Yedi ölümcül günah kovaladı Yusuf’u. Yakalayamadı yakasından. İffetin adıydı Yusuf. İmanın eriydi. Erimedi yedi dişli günahtan: Oburluk, kibir, fuhuş, tembellik, kanaatsizlik, haset ve gıybet. Üç gömlek… Üç yürek… Yakup, Yusuf ve Züleyha. Yusuf’un gömleği kıskançlığın “Kurt kaptı” yalanıyla parçalanmış. Parçalanan bezler dile gelir. ”Değmez kardeşler, bu dünya birbirinize düşman olmanıza değmez!” Züleyha’nın gömle¤i şehvet tırnağıyla yırtılmış. Dile gelir gömlek: “Ah şehvet, beni Rabb’imden uzaklaştıramazsın!” Yakup’un gömleği, oğul hasretinden kör olan gözlerin açılışı. Gömleğin kokusu anlatır: “Ey can! Canımı yaksan da bu can seni bekler!”
-
Aşkın Meali 2 / Hz. İbrahim ve Hacer
Ben babam İbrahim’in duasıyım. Annem Hacer’in rüyasıyım.“ (Hz. Muhammed s.a.v.) İbrahim tevhit rehberi, İbrahim tedebbür. İçindeki putu devirmeden başkasının putlarını deviremezsin. Hacer tevekkül, Hacer teşekkür. Kâbe mi ona komşudur, o mu Kâbe’ye? Kalbini Kâbe edenler bilir. İsmail teslimiyet, İsmail terbiye. Bazen bir bıçak öğretir sadakati, ne kadar keskinse o kadar güzel. “Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk!“ diye yankılanıyordu aşkın kıblegâhı Kâbe… Cenabı Allah, köle diye küçümsenen bir kadının kendisine olan aşkı ve imanına, çilesine, sadakatine bir hediye takdim ediyordu: Hacerü’l Esved. Hz. İbrahim önce içindeki kendi putunu devirdi. Sonra babası Azer’in el emeği göz nuru yaptığı bütün putları un ufak etti. Her peygamberin bir kalp okulu vardır, bir de ruh miracı. Kimine ağaç, kimine mağara, kimine kuyu vahiy okulu olmuştur. Hz. İbrahim’in okulu da miracı da atıldığı ateş uçurumudur.
-
Aşkın Meali 3 / Hz. Ali ve Fatma
“İnsan ancak ihlaslı bir aşk ile farkına varır kendisinin. Ve o aşkın duasal kelimeleri ile yürür sevdiğinin ruhunda. Aşkın kelimeleri ile huzura erişir. İnsan hep ‘bir’ aşk arar ya sevdiğinde. Bu aşkı bulduğu an ona âşık olur. Aslında âşık olduğu o insan değildir. O hep tek ‘bir’ aşka aittir. Ey en sevdiğim Fatma! Bu dünyada birbirimizi ne kadar sevdiysek hep o ‘bir’ aşk içindir.” Ali hep sevdi. Coşkuyla sevdi. Aşk ile sevdi Fatma Zehra’sını. Kalan ömrü eninde sonunda bir “veda”ya sığdırılmış bir kadının gözlerinden yükselen dumanın dilini hiçbir söz çözemez. “Yalnızlık, benim ebedi istirahatgâhım. Suskun gözlerimi dağların mor dudaklarına dikmişim. Ve sen, benim yaralı güvercinim! Ay yârim! Gözlerini bana dikme ah Ali’m, kapat!” “Ah canım! Canımı ne de güzel acıtıyorsun!” “Ey Ali, ey aşkım! En sevdiklerinden ayrılmayı göze alamayınca ‘En Sevgili’ye ulaşamazsın.” Ah kalbim! İnlemenin, ağlamanın insanı nasıl kuş gibi hafiflettiğini bilemezsin. Yalnızlık yaşar! Çığlık yükselir! Gözyaşı insanın aşkını, acısını, yalnızlığını gösteren en sadık sözdür.
-
Aşkın Psikolojisi
Dört makaleden oluşan Aşkın Psikolojisi’nin ilk makalesinde Freud çocuğun cinselliğin ne olduğunu tam anlamasa da içinde bazı duyguların, özellikle erotik kökenli duyguların etkisini hissetmeye başladığını, özellikle erkek çocuğun annesine karşı olan aşırı sevgisi ve bağlılığının zaman içinde özellikle cinsel organını fark edince cinsel bir eğilime de dönüşebildiğini ve bunun sonucunda da babaya karşı düşmanca duyguların ortaya çıkabildiği söylüyor. İkinci makalede Freud, anneyle fahişe arasındaki bölümlemeyi daha kapsamlı olarak yani hem kadın hem de erkek açısından tekrar ele alıyor. Ancak bu kez libidonun içindeki iki duygu akımı, şefkat ve cinselliğin karşıtlığını betimliyor. “Erkekler sevdiklerinde arzulamazlar, arzuladıklarında ise sevmezler,” diyor. “Bekâret Tabusu” başlıkla üçüncü makalede Freud, kadın ile erkek arasındaki cinsel ilişkiye değiniyor. Kitaptaki son makale Freud’un kadınların ruhsal gelişimine ilişkin görüşlerindeki yeniden değerlendirmelerinin ve konuya ilişkin sonraki çalışmasının tohumlarını içeren bir makalesidir.
-
Aşkını Helal Et
Insanoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş. Hep şikâyetçi hep bıkkınmış. Bir gün melekler, mutluluğu saklamaya karar vermişler. Saklayalım, zor bulsunlar; zor buldukları için belki kıymetini bilirler, diyerek başlamışlar tartışmaya, sorun büyükmüş.
Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü!
Kimisi “Everest’in tepesine saklayalım,” kimisi “Atlas Okyanusunun dibine,” demiş.Taç Mahal’in kubbesi, Mekke’nin sokakları, Kudüs’ün yolları, bir hastanenin yeni doğan odası, dondurma külahı, caminin avlusu, lale bahçesi…
Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş.Derken meleklerden biri “İÇLERİNE SAKLAYALIM” demiş.
“Kimsenin aklına gelmez içine bakmak,” diyerek içimize saklamışlar mutluluğu. İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış.
Dilerim herkes içindeki mutluğu bir an önce bulur… -
Asla Vazgeçme Asla Emekli Bir SAT Komandosunun Olağandışı Hayat Hikayesi
Hapishanenin köşesinde yanıp sönen trafik lambasının ışığı hücresinin duvarına vurmaktadır, her gece… Bir denizci olan mahkum, güzel günlere giden yolu gösteren bir deniz feneri gibi bakar o ışığa; yaşadığı fırtınalı dönemlerde ayakta durmasını ve yaşadığı tüm zorluklardan kurtulmasını sağlayan umuttur, hücresinin duvarında her gece kendisine göz kırpan. Yapılan aramada evinde bulunan, atmaya kıyamadığı eski bir davetiye delil olmuştur, özgürlüğünün elinden alınmasına… Oysa, üstünde adı yazılı olan o davetiye giden yolda, evlerinde çıkan yangındı karşılaştığı ilk büyük fırtına…Astsubay olan babası ailesinin geçimine katkı sağlamak ve çocuklarını daha iyi şartlarda okutabilmek için, alçı biblolar boyamaya başlamıştı evde… Ne var ki, sobanın yanındaki tiner kutusu devrilir bir gece… Babası gibi denizci olmasına ne yaşadığı bu korkunç olay engel olabilir, ne de astsubay haklarını savunan babasının hapse atılması… O günlerde alçı bibloların yerini dikiş makinesi alır; terzilik yapan annesinin el emeği, göz nuruyla tutunurlar hayata… Berlin’de görev yaparken, tüm konsolosluk çalışanları gibi Atatürkçü Düşünce Derneği’nden bir davetiye gelir, Ali Türkşen’e… Davetiye, 10 Kasım’da Atatürk için yapılacak anma törenine katılması yönündedir. Askeri ateşe olduğu döneme ait olan davetiyeyi atmaya kıyamaz, biriktirdiği anılar hazinesinde saklar… Balyoz kumpasında hapis yatmasına neden olan mahkemede, suç delili olarak karşısına çıkardıkları da işte o davetiyedir! Birbirinden güzel öyküler bekliyor sizi bu kitapta; hayatımıza örülmek istenilen duvarlarda, gecenin karanlığında yanıp sönen umut ışığını görmemizi sağlayan nice öykü… Ali Türkşen, hapishaneden çıkar çıkmaz köşedeki trafik lambasına gider ve direğine sıkıca sarılır. O ışık, elinizdeki bu kitabın her sayfasında… Sunay Akın
-
Asla Vazgeçmedim
Küçücük aklımı kurcalayan birçok soru vardı. Babama “Allah bize oturmaya gelir mi?” diye sorduğumda bana kızdı. Öğretmenime “Yağmur yerden havaya doğru yağsa gökyüzünde çiçek açar mı?” dedim, “Geri zekâlı! Otur yerine!” diye bağırdı. İmama “Sen peygamber olsaydın bize yine kızar mıydın?” diye sordum, “Estağfurullah.” deyip kulağımı çekti. Amcamın kızına “Ben okuyup büyük adam olacağım.” dediğimde “Salak, sen önce altını ıslatmayı bırak.” diyerek benimle dalga geçti. Okuyup bunlardan kurtulmak için ortaokula geldiğimde öğretmenim, bir savaşın tarihini ezberleyemediğim için “Saman kafalı, aptal, kuş beyinli!” diye hakaret etti. Hayaller kurdum: Çocukların gülüşüp oynaştığı, kimsenin kimseye hakaret etmediği, büyüklerin küçükleri ezmediği, herkesin birbirine sevgiyle baktığı, öğrencilerin okula gitmek için tatilin bitmesini beklediği… Ben kendimi işe yaramaz, kafası çalışmayan, pısırık, güvensiz, suçlu, korkak sanıyordum. Ta ki donarak ölmek üzere olduğum akşama kadar. Yeniden ayağa kalktım ve hayallerimden ASLA VAZGEÇMEDİM. Sonra ne mi oldu? Haydi gel, bu yolculuğa beraber devam edelim.
-
Aspidistra
İngiliz romancı George Orwell, Hayvan Çiftliği adlı siyasal masalında, zorbalığa dönüşen Stalin yönetimini yerden yere vurmuş; Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı ünlü yapıtında da insanlığı belleksiz ve muhalefetsiz bir totaliter toplum tehlikesine karşı uyarmıştı. Ama bu iki büyük yapıtından önce, 1930’lar İngiltere’sinde ‘sınıf atlama özlemi’ni benzersiz bir kara mizahla eleştirdiği Aspidistra romanını kaleme almıştı. Aspidistra, sınıf atlama özentisindeki dar gelirlilerin bir statü simgesi olarak gördükleri, evlerinden eksik etmedikleri çiçeksiz bir zambak türüdür. Bir reklâm ajansında metin yazarlığı yapan Gordon Comstock, kapitalizmin yutturmacası olarak gördüğü reklâmcılıktan nefret eder, orta sınıfın boğucu yaşamından kaçarak şairliğe soyunur. Bu uğurda sevgilisinden ayrılmayı bile göze alır; ama romanın sürpriz sonunu yine sevgilisi yaratacaktır.
-
Asr-ı Saadet’te Ticaret ve Tüccar Sahabiler
Ticaretin içerisinde olmak, para kazanmak, sahada sürekli başkaları ile rekabet halinde olmak ve bunca şeye rağmen kalbi, gönlü selim bir şekilde muhafaza etmek, korumak çok kolay bir şey değildir.Bir tüccarın bunu sağlayabilmesi için şu hususlara kesinlikle dikkat etmesi gerekir. 1-Sağlam bir akidenin inşası 2-Ticari hukukun derinlemesine öğrenilmesi 3-Sadık ve salih dostların edinilmesi 4-Allah’ın, yapılan ticarete ortak edilmesi 5-Bir hakikat olan ölümün sürekli hatırda tutulması
-
Atasözü Öyküleri
YÜKTE HAFİF pahada ağır diye bir söz vardır. Küçük ama kıymeti çok şeyler için söylenir.
Mesela minicik bir elmas tanesi için, şu kadarcık bir yakut taşı için, zümrüt için, amber için, yıldız renginde bir inci tanesi için..
Atasözleri yükte hafif pahada ağır sözlerdir. Üç beş kelime ile saatlerce anlata anlata ifade edemeyeceğiniz anlamları; yazmaya kalksanız, sayfalarca izah edemeyeceğiniz manaları bir atasözü ile hemencik anlatıverirsiniz.
Diyelim, bir arkadaşınızın o an için ihtiyacı olmayan bir şeyleri var. “Nereye koyayım, atayım mı ne yapayım?” diye düşünüp duruyor? Siz ona:
“Sen en iyisi bunları bir kenara koy. Gün gelir belki lazım olur. O zaman çıkarır kullanırsın. Belki o gün geldiğinde yenisini almak gibi bir imkanın olmaz. Belki sana öyle bir zamanda lazım olur ki, ‘İyi ki bunları saklamışım dersin’ bak o zaman nasıl sevinirsin” diyebilirsiniz. Ya da, “Sakla samanı gelir zamanı” dersiniz ve bu kadar lafı etmek zorunda kalmadan, söylemek istediğiniz şeyi söylemiş ve güzelce anlatmış olursunuz. İşte atasözü bilmenin en faydalı taraflarından biri budur.
Biz bu kitapta işte bu atasözü öykülerinden bir kısmını derledik. Bu derlemeyi yaparken, öykülerini bulabildiğimiz atasözler içinden, size en çok fayda verecek olanları seçtik.
Öyküleri mümkün olduğu kadar eğlenceli bir dille anlatmaya çalıştık. Kitapta kullandığımız dilin, zengin ama anlaşılır bir dil olmasına da özellikle dikkat ettik. Belki bazı kelimeleri anlamayacaksınız. O zaman mutlaka bir sözlüğe bakmalısınız. Böylece yeni bir atasözü ve yeni bir atasözü öyküsü ile birlikte yeni bir kelime de öğrenmiş olacaksınız.
Her ne kadar kitabımızın eğlenceli bir anlatımı var ise de, canı sıkılan olur diye Sevgi İçigen ablamız, birbirinden sevimli ve eğlenceli resimler çizdi.
devamını oku -
Atatürk ve Demokratik Türkiye
HALİL İNALCIK’IN KALEMİNDEN
ATATÜRK VE TÜRK MODERNLEŞMESİ
…İşte böylece Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal Paşa’nın kişiliğinde ve etrafında, Anadolu halkı bağımsızlık savaşının önderini bulmuş oluyordu.”
Halil İnalcık
Türk tarihini dünya tarihçiliğine kabul ettiren Halil İnalcık’tan Atatürk, inkılaplar, cumhuriyet, modernleşen Türkiye ve Türklerin fikir, şuur, zihin dünyası…
Atatürkçülük, İnalcık’a göre yüz elli yıllık bir tarihî gelişimin son ve radikal ifadesidir. Günlük siyasi ve sosyal akımların etkisinden korunduğu ölçüde anlaşılacak, Türkiye’nin problemleri daha gerçekçi çözümlere kavuşabilecektir. Elinizdeki eserde İnalcık; hilafet, inkılaplar, modernleşme problemleri, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş ve yabancı tarihçilerin Atatürk devrimlerine dair yorumları üzerine çok kritik analizler yapıyor. Türkiye için bir tek yükseliş yolu olduğunu söylüyor: “Atatürk devrimini, gerçek ruhuyla benimsemek ve şaşmaz bir şekilde izlemek.”
Türk tarihinin en büyük sorununun Avrupa ile boy ölçüşme olduğunu düşünen İnalcık, bunun bir sorun olarak kalmaması için batıyı da doğuyu da iyi anlamak gerektiği üzerinde duruyor. Türkiye ve Japonya’nın siyasi modernleşmesi, Türk tarihi ve Atatürk’te tarih şuuru, yüzyıla damgasını vuran bir düşünür olarak Ziya Gökalp üzerine yazdığı makalelerle fikir dünyamızı genişletiyor.
Atatürk ve Demokratik Türkiye, cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ile devrimlerinin kaynağını daha iyi öğrenmek, modernleşen Türkiye’nin sorunlarını daha iyi anlamak için eşsiz bir eser… -
Atebetü’l-Hakayık
Yazılı Türk edebiyatının ilk döneminden günümüze ulaşabilmiş az sayıda eserden biri olan Atebetü’l-Hakayık, Hakaniye lehçesi de denilen Karahanlı dönemi Türkçesinin nadir örneklerindendir ve Türk edebiyatı tarihinde ayrı bir öneme sahiptir. Uygur Türkçesi ve aruz ölçüsüyle yazılmış olan Atebetü’l-Hakayık, kolayca anlaşılacak ve akılda tutulabilecek şekilde düzenlenmiş, yazarı tarafından Büyük Emir Dad Sipehsâlâr Bey’e armağan edilmiştir.
-
Ateizm Çıkmazı
İnsanlığa hitap eden din İslamiyet ateistlerin düşündüğünün aksine ne bir ideoloji, ne sadece ekonomik ve politik bir yapı,ne de felsefi bir dünya görüşüdür.O evreni ve canlıları kucaklayan, bütün insanları insan olmak bakımından kucaklayan, onları dili,rengi,kültürü,sosyal statüsü,ekonomik durumu,cinsiyeti,nesebi ya da geçmişiyle yargılamayan tek Tanrı inancını savunan,putperestliği yıkan ve yeryüzünde adaleti amaçlayan engin bir inanç sistemi ve hayat düzenidir.
-
Ateş 2 / Ulaş’mak (Ciltli)
Parkta yaşanan olay sonrası birbirlerine doğru atılan tüm adımlar Ulaş tarafından geri alınır,
Arya’yla âdeta iki yabancıya dönüşürler. Arya, Ulaş için savaşmaya kararlı olsa da henüz hiçbir şeyi
çözememişken, bildiği küçük sır ortaya çıkar ve Ulaş’ı kazanamadan tekrar kaybeder. Aşk için her
fedakârlığı yapmaya hazırdır, Ulaş’ın, babasıyla ilgili olan acı gerçeği anlatmaya hazır olmasını bekler.
Bu anlayışlı bekleyiş, beklenilmeyen bir yolculuğa ve birtakım olaylara gebe kalır.
İntikam ateşiyle yanan Ulaş’ın anıları ve Eren’in sırları, beklenmedik bir anda bir araya
geldiklerinde yapbozun kayıp parçalarını ortaya çıkarır. Büyük resme bakıldığında gördükleri, bildikleri
gerçeklerin eksik ve yalan olduğu, ardında büyük bir tehlike barındırdığıdır. Fakat kayıp vermemek
için artık çok geçtir.
“Vazgeçmek de affetmek de zaruridir. Çünkü bu ikisi de olmadan özgür sayılmaz insan.
Vazgeçmezse mecbur, affetmezse saplı kalır. Ve şüpheniz bu, felaket bir durumdur. Akıp giden
zamanda kendini askıya almaya benzer bu. Kimseye dokunamadan, karışamadan biter.”