Yenidevir

  • Film Mi Oynatıyoruz Burda?

    “Ekranın dünyası ile bizim dünyamız aynı kefeye konulamaz. Evrenin kapsamı uzamsaldır.” Oysa sistem bize en başta her ürünün alıcısı olduğunu öğretmiştir. Doğrusu, herhangi bir şey için ve nedenle ifade mecburiyeti olmayanın sözüne ihtiyaç yoktur. Karşılık gelen ihtiyaca binaen de konuşulmaz; söz kendisini söyletir, eser ortaya çıkışını kendisi hazırlar; bir varoluş savaşımıdır bu. Bu vücuda gelişte tempo hiç aksamaz, beceriksizce kotarılmış bir nüve bile sanata dair izler taşır. Husule eren eserde bir somutluk, nesnellik ya da kendini doğrudan ele veren bir cihet aranmaz. Onun sanata yönelik kısmı imgeselliğidir ve öze dair sözün, düşüncenin, tahayyülün çoğaltılmasıyla zenginleşecek, gelişecektir. Bu bakımdan sanattan elde edilen çıkarımların hiçbiri netleştirilemez. Yani sanat için ortaya konmuş eser, çoğunlukla buldurmaz ama oldurur, olgunlaştırır. Üstelik hem alıcısı hem de üreticisi açısından bir oluştur bu. Biraz ruh sükûnu, biraz da anlamlandırma, anlaşma ve anlaşılma çabası. “Mutlu kişinin zevki, göstermek ve hikmeti yerinde kullanmakla açığa çıkar. İyi bir usta, güzel bir sanatçı ve üstün bir musikişinas da böyledir.

    7,94
  • Kod Adı: İstanbul Sözleşmesi

    Tantanalı törenlerle tanıştırıldık kendisiyle. Efsunlu kelimelerle, süslü cümlelerle ve de altın tepside sunuldu bize. AB, yarım asır sonra Aralık 2004’te ülkemize “tam üyelik için müzakere tarihini” lütfettiğinde hani… Hani Başkent Ankara’da “AB Şöleni” düzenlemişti de, gündüz vakti havai fişek atılmıştı ya… Hatırladınız değil mi? İşte gündüz vakti o havai fişekleri attıran o coşkuyla, o çılgın sevinçle karşıladık kendilerini. Hazretlerinin sayesinde vatan toprağını küffardan kurtardığımız gibi, memleketin kadınını da memleketin erkeğinden kurtaracaktık ne de olsa. Kadın artık şiddet görmeyecekti! Kadınların yetiştirdiği erkeklerden kadınları kurtaracaktık (!) gibi “kutsal” bir görevin üstesinden gelinmiş, zafer kazanılmıştı. “Kadının bayramı” ilan edilmişti vatana buyur ettiğimiz. Allığı sürülmüş, pudrası iyice yedirilmiş; envai türden boya sürüp sürüştürülmüş; aksesuar namına ne var ne yok takıp takıştırılmıştı. Gizlenmesi gereken; görülmemesi, duyulmaması lazım gelen en küçük ayrıntı bile saklanmıştı. Makyaj da görüntü de tamamdı… Artık kadına bayramdı. “Kadına Şiddetin Önlenmesi” ifadesi bile her şeyin üstünü örtmeye yetiyordu. Bu kez, kadının kendisi bir projeye makyaj malzemesi yapılmıştı.

    9,09
  • Bay Başkan

    “Bu hikayeyi başkasının anlatmasına izin mi verseydim?” “Biz köklü bir tarihe ve medeniyete sahibiz. Korkacak neyimiz olabilir?” “Dünyaya, akıntıya karşı duranın mevcut düzen olduğunu hatırlatacağım.” Okuduğunuz / okuyacağınız bu kitaptan dışarı çıkan, haykıran, “artık herkes duysun, bilsin, söylesin bizi” diyen üç cümle… Son 300 yılımız “yaptırmazlar” kelimesinin kavramlaşmasıyla geçmiş. Oryantalizmin zerk edildiği zihinlerimizde “bizden” olan her şey marjinal geliyor artık… BAY BAŞKAN, dünyanın en gerçek hayalini kuruyor aslında. Bizde olanı bize hatırlatıyor. Hem de tek bir soruyla. “Neden?” Sorunları kişiselleştiren, sorumluları değil, sorunlardan zarar görenleri kutuplaştıran bu düzende daha güzel bir dünya için çözülmesi gereken “bir” soruna “çözümü” olan bir “adamın” hikayesi… “Yeni bir dünyanın” var olabileceğinin “bizden” bir kanıtı… Yeni bir dünya için gerekli olanların özeti olan kitap bize; kendi hikayemiz olması gerektiğini, kendi hikayemizi kendimizin anlatması gerektiğini, kendimizi tanımamız gerektiğini söylüyor. Dediği çok doğru olan ve her birimizin “evet ya” demesi gereken şey ise: Bugün sokağa çıkıp soralım; kim yaşadığı hayattan, kurulu düzenden, adaletten, haktan, paylaşımdan memnun? Kimse değil mi? O zaman neden değiştirmiyoruz bu düzeni? Değiştirmememiz ne kadar anlamsız değil mi? Yaptırmazlar dediğinizi duyuyorum… BAY BAŞKAN, yaptırmazlar diyenlere, “neden” diye soruyor… Nasıl yapılacağını..

    6,89
  • Tasavvuf Tedbirleri

    Elinden, dilinden, belinden başkalarını emin kılıyorsan tasavvufun tam söylediği yerdesindir. Çokluk değil kanaat peşinde olan kişi gerçek mürşidini bulmuş demektir. Mülkiyetle arana sütre koymayı başarmışsan, dünyanın fani olduğuna, insanın ölümlülüğüne hakkal yakin, ilmel yakin ve de ayne lyakin inanmış isen mürit olmasan ne çıkar? Yalanı ve de yanlışı kutsamayan, menfaatleri tarafından kılavuzlanmayan sahici bir insansanız şeytan sizden ümidi çoktan kesmiş demektir. Acı ve ıstıraplara bir imtihan bilinciyle tahammül ve sabır gösterdiğin kadar cennet nimet, haz ve mutluluğuna iştiyak hissedip özlem duyabiliyorsan ruhbanlığa değil zühde yakın olduğun konusunda şüphen olmasın. Şirk de şirket de bu mecrada birlikte at koştururlar, sen sen ol ikisine de tamah etme. Düşeni kaldır. Kalkanı kalkındır, bilmeyeni aydınlat, kötüye kötülük etme, iyinin iyiliğini ortaya saçma. “Ben” deme farkında olmadan benlik davasının ötesine geçemezsin. Kalabalıkların aklını ipotek altına alma. Aklını kullanmayan kendini kullandırır. Aklını Müslüman kıl, önce kendi nefsini irşat et, kendinle rabıta kur.

    7,94
  • Yeni Ufukların Kıyısında

    Geçmişe bir ayna tutarak, günü, koşulları, anı ve zamanı bir bütün içerisinde anlamlandırmak bugün için oldukça zor bir uğraş olarak önümüzde duruyor. Yüzyılın bütün araç gereçleriyle dayatılanın dışına çıkıldığında, üzerine deli gömleği giydirilmek istenen, genel geçer bir kabul görmüşlüğün dışında bambaşka bir dünyanın, kurulabileceğine inananlar hiç de azımsanmayacak sayıda. Bir fanusun içerisine hapsettirilen hayatların yeni bir geleceğe ve o geleceğin dünyasına olan ihtiyacı her geçen gün daha da yakıcı bir hal alıyor. Dünyada her şeyin bir düzen içinde terennüm ettiğini düşündüğümüzde Göksal’ın felsefeden, edebiyata, sinemadan şiire, tiyatrodan satrança, psikolojiden dile, romandan resme, matematikten müziğe, fotoğraftan askeri tarihe kadar çok farklı disiplinlerde ortaya koymaya çalıştığı çaba, gerçeğe ve geleceğe doğru atılacak bir ön adım olma özelliği taşıyor. Adorno’dan, İbn Arabi’ye, Shakespeare’den Fuzuli’ye, Aborjinlerden Kızılderiler’e, Pascual Duarte’den Mai ve Siyah’a, hat sanatından grafolojiye kadar çok farklı alanlarda bir derinlik oluşturmaya çalışan Göksal, Derrida’dan Kindî’ye, Kubrick’ten Cervantes’e, Selahattin Hilav’dan Napolyon’a, Sümer’den Roma’ya, Lenin’den Şeyh Hamidullah Efendi’ye kadar uzanan geniş bir yelpazede özgünlüğün izlerini sürüyor. Haliyle okuyucunun kendisine soracağı soru şu; serüvene hazırmıyım ?

    7,94
  • Sair Zaman Güncesi

    Kelimeler bir vücudun beyni ise kavramlarda kalbidir. Düşünmek için, hayatı anlamlandırmak için kelimelere ihtiyaç duyarız. Peki kullandığımız kelimelerin manasına sen kadar hakimiz? Eğer hayatımızda yanlışlar büyüyorsa, kalabalıklar bir sözün aslından çok şekline hayran olmaya başlamışsa, gerçekler gücünü kaybediyor, yalan olan geçer akçe olmaya devam ediyorsa; durmak gerekmez mi? Bir karar hareket halinde alınamaz der eskiler. Durmalısın. Nerede olduğuna dikkat etmeli, etrafını izlemelisin. Hız ve haz çağı diyorlar bu çağ için. Hızlı olmanın iyi olduğunu söylüyorlar ya. Yalan söylüyorlar? İhtiyacımız olan şey yavaşlamak aslında. Hamasetten uzak, gerçeklerin yakıcı etkisiyle tanışmak, kim olduğunuzu hatırlamak, durduğunuz yerin konumunu güncellemek için bir fırsat bu. İçine hapsolduğumuz zindanlardan kaçmanın en anlamlı yolu düşünmektir. Düşünmeyi bıraktığınızda gardiyanların sultan olabileceklerine ikna olmanız kolaylaşır. Gerçeklere güvenin. Gerçeklerin ortaya çıkmaya huyunu sevin, barışın onunla. İnsanca yaşamak o zaman mümkün olabilir… Bilali Yıldırım’ın Habeşli Bilal mahlasıyla yazdığı denemelerden oluşuyor bu kitap. Yavaşlamanın cazibesine, kelimelerin gücüne, kavramların hükümranlığına davet ediyor okuyucusunu. Sizde eğer yorulduysanız, nefes almak istiyorsanız bu kitap tam size göre…

    9,09
  • Düşün-me Konuş-ma Yap-ma

    Düşün mü, konuş mu, yap mı? Ne yapacağını bilemiyor insan. Ne yapacağını belirleyemiyor. Yapıp ettiklerimiz gerçekten hür irademizle verdiğimiz kendi kararlarımız mı? Kendi zihin dünyamızın öz üretimi üzerinden mi yoksa beynimizi çepeçevre saran algı kuşatması üzerinden mi konuşuyoruz ya da yapıp ettiklerimiz tamamen bize mi ait? Hayatımız kendi ellerimizde mi yoksa kendi ellerimizden akıp giden varlığımızı mı izliyoruz? Yoksa birileri bizimle dalga mı geçiyor? Aklımızla alay ederken keyif kahvesi mi içiyorlar? Düşünme, konuşma ve yapma derken ne anlamamız gerekiyor. Aklımızı kullanalım mı yoksa tam tersini mi yapalım? Geçim derdinden başka derdimiz olmasın mı? Kendi gemimizi kurtarmaktan başka düşüncemiz olmasın mı? Sadece işimize gelen şeyleri mi konuşalım? Eğer bir şey çıkarımıza değilse asla yapmayalım mı? İnsan bazen gerçekten bilemiyor. Bazı şeyler üzerine biraz düşünmek istemez misiniz? Yeniden ve tekrar, ardı ardına, bir kez daha düşünmek, biraz dinlendikten sonra tekrar düşünmek insanın en büyük ihtiyacı olsa gerek. İnsan her dönemde hatalı olduğunu, yanlış yerde durma ihtimali olduğunu unutmamalı. Her şeyin yolunda gittiğini düşündüğümüz zamanlar, hayatımızın en büyük hatalarını yaptığımız dönemler olabilir. Olan biten ne varsa, her şeyi tekrar gözden geçirmek istemez misiniz?

    6,79
  • Tuhaf Bir Gezgin’in Gizemli Öyküsü

    Yazılmayınca, anılmayınca, hatırlanmayınca yaşananlar… yaşanmış sayılır mıydı?” “İyi Dertler Arkadaşlar”ın yazarından bu sefer kurmaca bir serüven. Dünyayı dolaşıp el yazması günlükleri ve hikayelerini avlayan bir gezginin macerasına katılmaya hazır mısınız? Amerika’dan Fransa’ya, Sicilya’dan İspanya’ya, Mısır’dan Fas’a, Kıbrıs’tan Kudüs’e film tadında bir yolculuk sizi bekliyor. Okurken ülkelerin daha önce bilmediğiniz yerlerine dikkat kesilirken günlüklerin hikayelerine hayran kalacaksınız. Sinematik Öykü formatının başat örneklerinden olan bu kitap size farklı bir deneyim vaat ediyor. İyi Dertler serisinin ikinci kitabı olan “Tuhaf Bir Gezginin Gizemli Öyküsü” sizi heyecanlı bir maceraya çağırıyor. “Çünkü tarih, tarih kitaplarında anlatıldığı gibi değildir. Tarih, şahit olanların hatıralarında kalandır. Ben o hatıraların peşindeyim…”

    6,79
  • İnsanlar Gördü Zalimler Kördü

    İNSANLAR GÖRDÜ, ZALİMLER KÖRDÜ” kitabı; sekiz azılı Müşrik, bir entrikacı Münafık ve 2 de fitneci Yahudi’nin yaptıklarını, bunların ibretlik sonlarını ve haklarında nazil olan ayeti kerimeleri konu edinen bir eserdir. Mekke dönemindeki azılı zalimler, Ebu Lehep, Ebu Cehil, Ukbe Bin Ebi Muayt, Ümeyye Bin Halef, Übey Bin Halef, Velit Bin Mugire, As Bin Vail ve Nadr Bin Haris ile Medine dönemindeki Abdullah Bin Übey Bin Selül, Ka’b Bin Eşref ve Hüyey Bin Ahtap’tan oluşan bu şahıslar, benzerleri her devirde yaşamış, bu gün de yaşamakta olan bu kişilerin hayatları, haklarında nazİl olan Ayetlerle yan yana getirdiğimizde inanıyorum ki bir beyin fırtınasına sebep olacaktır.

    7,94
  • Müslüman ve Siyaset

    Günümüz Müslüman’ı iki konuda tam bir bunalım ve kriz içindedir. Bu krizin temel sebebi İslam dininin doğru bir şekilde öğrenilmemesidir.
    Bu iki konu şudur:
    Birincisi; MARİFETULLAH; Allah (c.c)’ı bilip tanımak, kudretine güvenip İslam’a tabi olmaktır.
    İkincisi; MERİFETÜNNEFS; insanın kendisini bilmesi ve tanımasıdır.
    Bu iki konu ilimdir ve insanlar bu iki konuda derin bir cehalet içindedir.
    Bu asrın Müslümanları olarak bu iki konuda derin cehaletimizi ortadan kaldırmadan içinde bulunduğumuz bunalım ve krizden kurtulmayız.
    Müslümanların ve bütün dünya insanlığının kurtuluşu, Milli Görüşün topluma telkin ettiği, Adil Düzenin ve Yeni Bir Saadet Dünyasının kurulmasına bağlıdır. Bu bir siyasettir ve bu siyasetin üstün hale gelmesi, ben Müslümanım diyenler için bir iman ve kulluk görevidir. Bu çalışmada yer alan yazılar, Müslümana siyaset sorumluluğunu hatırlatan yazılardır.
    İşimize İslamsız Saadet Olmuyor ile başlıyoruz. Muradın gerçek hakikatini en iyi bilen Allah’tır.

    7,94
  • Timurlular Orta Asya’nın Parlak Devri

    DEVLET VE ORDU TEŞKİLATLARI, FAALİYETLERİ VE
    KÜLTÜR MİRASIYLA TİMURLULAR…

    “Dünya iki hükümdara yetecek kadar geniş değildir.
    Tanrı nasıl bir tane ise, Sultan da bir tane olmalıdır.”
    – Timur

    15. yüzyılın henüz başında dünyanın en kuvvetli imparatorluklarından biri sayılan Timurlular, 16. yüzyıla gelindiğinde neden bir felaket devri yaşadılar? Tek gayesi imparatorluk sınırlarını genişletmek olan Timur’un gerek devlet teşkilatında gerek imar faaliyetlerinde tarihi anlamda ne gibi müspet yönleri vardı? Timur’dan sonraki hâkimiyet mücadelelerinde neler yaşandı, kimler ön plana çıktı ve haleflerin devrinde neler gerçekleşti?

    Timur, bir imparator olarak daima “savaşçı” ve “sefer adamı” olarak bilinir. Nitekim Cengiz Han’ın çeşitli ülkelere düzenlediği seferler neticesinde oluşan korku iklimi, Timur’un devrinde de kendini göstermiştir. Hakimiyet sahasını genişletirken kan dökmekten ve önüne çıkan her şeyi tahrip etmekten zevk aldığı düşünülen Timur, aynı zamanda oldukça önemli bir imar adamıydı. Bilhassa Orta Asya’daki İslâm mimarisinin en parlak devri Timur döneminde yaşanmış; muhteşem binaların yanı sıra sulama kanalları ve ticarî faaliyetleri de düşünülerek yeni yerleşim merkezleri kurulmuştur.

    Timurlular devri için savaş, mücadele ve kaos ön planda olsa da kendilerinden sonra vücut bulan birçok imparatorluğa devlet teşkilatı, ticari faaliyetleri ve imar anlayışıyla ilham vermişlerdir. Dini, sosyal ve kültürel hareketliliğin çok yüksek olduğu imparatorluktan geriye Çağatay edebiyatı, resim ve süsleme sanatı ile musiki zevki gibi büyük bir miras kalmıştır.

    Prof. Dr. İsmail Aka’nın ilmî tecrübesi ve titiz araştırmalarıyla ortaya çıkan “Timurlular”; hem kolay okunmasıyla hem de sunduğu detaylı bilgilerle alanının en önemli kaynaklarından…

    9,09
  • Allah Dostu Erbakan 2. Cilt

    Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın manevi dünyası.

    Osmanlı kültür ve terbiyesi ile yetişmiş soylu bir ailenin evladı.

    Daha doğuştan fevkalade kabiliyet ve zeka ile techiz edilmiş bir kişi.

    İyi bir aile terbiyesi, dini ve dünyevi ilimlerin tahsili, tasavvuf ehli mürşitler elinde işlenmiş nadide bir mücevher. Bitmez tükenmez bir azim, yılmak bilmez bir gayret, başarılarla dolu bir ömür…

    Yeterli olmasa bile siyasi mücadelesi araştırıldı, işlendi.

    Ama o sadece siyasetçi değildi ki. Ne yapmış ise Allah rızası için yapmış, ön sezileriyle, hikmetleriyle, aldığı İslami ışığı kendi hayatına ve başkalarına yansıtmayı başarabilmiş, maneviyat deryası bir Allah Dostu idi.

    Bu çalışmamızda yüzlerce kişi ile görüşerek, erişebildiğimiz ve manevi karşılığı olan hatıralarını derledik.

    9,09
Open chat
Wie können wir Ihnen behilflich sein?