Dergah Yayınları

  • Mahur Beste

    Mahur Beste’de Tanpınar’ın Huzur ve Sahnenin Dışındakiler adlı romanlarında önemli bir motif olan “Mahur Beste” teması önemli yer tutar. Mahur Beste, acı bir aşk hikayesinin klasik musiki kalıplarıyla soyutlanmasıdır. Tanpınar, klasik Türk musikisini medeniyetimizin özlü bir yansıması olarak kabul eder. Mahur Beste’de Tanpınar’ın diğer eserlerinde de görülen medeniyet meselesi büyük bir ağırlıkla ele alınır.

    9,90
  • Sahnenin Dışındakiler

    Sahnenin Dışındakiler’de kalabalık bir şahıs kadrosu vardır. Bunlar içinde gözden düşmüş fakat kendilerinin her an hatırlanacağını uman devlet adamları, harp vurguncuları, idealistler, hainler, fedakar kadınlar, düşmüş kadınlar, değişen hayat şartları içinde yerlerini arayanlar, ızdırabın hayatlarını kararttığı insanlar yer alır.

    15,90
  • Felsefe-Bilim Nedir?

    İnsan, bilgisi üstüne katlanarak bilen beşer demektir. Filozof, bilgi’yi ve onun zihnindeki yapıtaşı durumundaki kavram’ı kendine konu edinen kişi olması bakımından sistemleştirilmiş bilgiler bütünlüğü biçimde özetleyebileceğimiz bilim’in bilgini’dir. Bu durumda, bilgi üreten bilim, onun ürettiği bilgiler üstünde düşünen de felsefedir. Felsefe, bilimin ürettiği bilgiler üstünde dönüp tasarılar oluşturmasaydı, bilim iş görmez duruma düşerdi. İkisinin birarada temsilettiği kudret olağanüstüdür. Bu kitap, din ile görünürler dünyası arasında kalan kesimde akıl yürütme kılavuzluğunda bilgi üretip, üretileni sınayan kurumlaşmış felsefe-bilimin ortaya çıkışı ile işleyişini tarih arkaplanı çerçevesinde belirleyip açıklamaya çalışmakadır.

    11,39
  • Türkiye’nin Maarif Davası

    Hakikat aşkına sahip insanlar, cemiyetin içinde çoğalmadıkça, hakikat aşkı cemiyet içinde en yüksek ve muhterem yeri tutmadıkça ve hakikatin ihtirası cemaat içerisinde bir umumi cereyan, büyük bir hareket haline gelmedikçe, milli mektep gerçekten var olmayacaktır.

    9,09
  • Topkapı’dan Topkapı’ya İstanbul Gezi Yazıları 1 (1986)

    Mustafa Kutlu’dan İstanbul gezi yazıları! Bizleri alıp İstanbul’un 35 yıl önceki ara sokaklarına, caddelerine, dükkânlarına, araçlarına götürecek; kendi gözünden yorumları ile kimi zaman duygulandıracak, kimi zaman ise gülümsetecek bir kitap… Üç kitaplık seri hâlinde yayımlanacak olan İstanbul gezi yazıları Kutlu’nun önceden yazıp bir kenara kaldırdığı, şimdi tekrar gözden geçirip okurlara sunduğu gezi yazılarından oluşuyor. İlk kitabını okuduktan sonra diğer kitaplarını da heyecanla bekleyeceğimiz bir seri…

    6,79
  • Selam Olsun

    “Biz dünyadan gider olduk Kalanlara selâm olsun Bizim için hayır dua Kılanlara selâm olsun Ecel büke belimizi Söyletmeye dilimizi Hasta iken hâlimizi Soranlara selâm olsun” Mustafa Kutlu, deneme serisinden, bu sefer anı yüklü bir eser ile karşımızda. Bir kısım dostlarından bahsettiği bu eserde, dolu dolu yaşanmış yıllarına değiniyor. Bir fotoğraf ve kısa metinler ile Kutlu, bir dostluğun nasıl kurulacağını, nerelere gelebileceğini bizlere anlatıyor. Bu bir dostluk ve aynı zamanda yaşanmışlıklar kitabıdır.

    5,64
  • Akıntıya Karşı

    “… Oltanın ucundaki balık şöyle dedi: ‘Yem öyle büyü­lü, çekici, gerçek idi ki; nasıl desem gerçekten daha gerçekti. Şimdi şu son nefesimi verirken itiraf edi­yorum: “Tanrım bunu beklemiyordum’. * Elinizdeki kitap sadece şu mektuptaki cümle yüzün­den kaleme alınmıştır desem yeridir. Çağdaş Küre­sel Medeniyet’in (O iki asırdan beri peşine düşüp yetişmeye çalıştığımız muasır medeniyet) insanlığı getirdiği son durak burasıdır.” Mustafa Kutlu’nun gazete yazılarından derleyerek yazdığı yeni eseri toplumumuzun tüm sorunlarına, eksiklerine, nereden nerelere gelindiğine ışık tutarken, çözümlerini de kelimelerinin arasında ilgililere sunuyor.

    6,79
  • Vahdet-i Vücûd

    Ferid Kam bu eserde vahdet-i vücûd mefhumunu genel anlamda Batı düşüncesiyle, özelde ise panteizmle karşılaştırmalı olarak incelemektedir. Panteizmin tarihi hakkında malumatın yanında, eski Yunan’da, Hindistan’da ve Hıristiyanlıkta panteist görüşlerin mahiyeti hakkında da bilgi vermektedir. Vahdet-i vücûdu anlayabilmek için önce tasavvuf düşüncesine aşina olmak gerektiği inancıyla daha sonra tasavvuf konusunu açar. Başta İbnü’l-Arabî ve Gazzâlî olmak üzere pek çok tasavvuf büyüğünün ve kaynağın vahdet-i vücûd hakkındaki düşüncelerini; bunun yanında Berkeley, Descartes, Spinoza ve Hegel gibi isimleri ve bu isimlerin düşünceleriyle nerede durduklarını değerlendirir. Daha önce İbn-i Arabî’de Varlık Düşüncesi adıyla yayımlanan kitabın bünyesinde bulunan Vahdet-i Vücûd risâlesi, şimdi Mustafa Kara’nın sadeleştirdiği hâliyle ayrı bir eser olarak okura sunuluyor.

    6,79
  • Tasavvufun Mahiyeti

    Büyük İslam düşünürü İbn Haldun’un kaleminden çıkan elinizdeki eser, yazarın devrinde tartışılan tasavvufi bir konuya açıklık getirmek için yazılmıştır. Konu şudur: Marifet ve hakikat adı verilen tasavvufi bilgiyi elde etmek ve süfiyane bir hayat yaşamak için yol gösterici müşid bir şeyhe ihtiyaç var mıdır, yok mudur? Bu mesele bütün boyutlarıyla tartışılırken Kur’an ve hadisteki manevi hayat, bu hayatın İslam dünyasındaki gelişimi, tasavvufun, ardından tarikatların ortaya çıkmasına zemin hazırlayan dini, siyasi iç sebepler ve dış tesirlerden etkilenmeler de bütünüyle ele alınmaktadır.

    7,94
  • Mızraklı İlmihal

    “Ezan-ı Muhammedi okundukta İsrafil aleyhi’s-selam Sür’u üfüreyor deyü ve abdeste kalkarken kabrimden kalkıyorum deyü, camiye giderken mahşer yerine gidiyorum deyü, müezzin kamet edip cemaat saf saf olurken bu insanlar mahşer yerinde yüz yirmi saf olup seksen safı bizim peygamberimizin ve kırk safı sair peygamberlerin ümmetleri olsa gerektir deyü, imama uyduktan sonra imam Fatiha-yı şerifeyi okurken sağımda Cennet, solumda Cehennem, ensemde Azrail, karşımda Beytullah, önümde kabir, ayağım altında Sırat, acaba benim sualim asan olur mu, ettiğim ibadet ahirette başıma tac ve yanıma yoldaş ve kabrimde çerağ olur mu, yoksa kabul olmayıp eski bez gibi yüzüme vurulur mu deyü tefekkür etmek gerek”.

    7,94
  • Siyasetname

    Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk, Selçuklu Devleti’nin siyasi hayatında olduğu kadar müesseselerin teşekkülü, ilmi faaliyetlerin yaygınlaştırılması ve kalite kazanması konusunda da etkili olmuş kişilerin başında gelmektedir. Sultan Melikşah’ın isteği üzerine kaleme aldığı Siyasetname, İslam dünyasında kendisinden önce mevcut olan bir geleceğin devamı olmakla beraber, onlardan ayrılan önemil tarafları vardır: Nizamülmülk, eserini kaleme alırken, yalnız nasihat vermekle yetinmemiş, teklifler de getirmiştir.

    10,24
  • Zafer Değil Sefer

    “Zafer değil sefer” yahut “muvaffakiyet değil hareket” ifadeleri sonuca ve hedefe ulaşıp ulaşmamaya bağlı kalmadan yola koyulmayı, harekete geçmeyi, her hâlükârda insanî sınırlar içinde yapılabilecekleri sonuna kadar yapmayı ifade ediyor. Seyr ü seferin, yolun ve hareketin bizzat kendisi sonucun, zaferin, muvaffakiyetin en azından bir parçası olmak itibariyle zaten baştan bir neticedir.

    Akar suya umman çoktur. Yunus Emre’nin “Dağ ne kadar yüce olsa yol onun üstünden aşar” mısraı da bunu anlatıyor. Dağlarda tükenen patikalar, bir yerden sonra nefesi kesilen, ümitsizlik ve bedbinlik karanlıklarında boğulan yolcular elbette vardır. Ama bu tâli bir meseledir.

    Bir de “hiçbir yere ulaştırmayan yol” var. Burada yolun amacı kendisidir, kendindedir, başkasında, başka yerde değil. Yol başka bir şey için kat edilmez. Yol ile varılacak menzil bir diğerinin şümulü dâhilindedir.

    devamını oku

    10,24
  • Sır

    Tarihin çöp sepeti Politik-vizyon Her ne var alemde Aramakla bulunmaz Mürit Satılık huzur Cüz gülü

    5,64
  • Bu Böyledir

    İçindekiler – Bu böyledir – Bahtımın yıldızı – Süleyman’ın seçimi – Red cephesi – Manifatura – Kahkaha çiçeği – Su sesi – Son Kutlu’nun Dergah Yayınları arasında çıkan diğer hikaye kitapları şunladır. Ortadaki Adam (1970), Gönül İşi (1974), Yokuşa Akan Sular (1979), Yoksulluk İçimizde (1981), Ya Tahammül Ya Sefer (1983).

    5,64
  • Beş Şehir

    Beş Şehir’in asıl konusu hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır. İlk bakışta birbiriyle çatışır görünen bu iki duyguyu sevgi kelimesinde birleştirebiliriz. Bu sevginin kendisine çerçeve olarak seçtiği şehirler, benim hayatımın tesadüfleridir. Bu itibarla onların arkasında kendi insanımıza ve hayatımızı, vatanın manevi çehresi olan kültürümüzü görmek daha da doğru olur.

    7,94
  • Saatleri Ayarlama Enstitüsü

    Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiiri sembolist bir ifade üzerine kurulmuştur. Aynı anlatım tarzı romanlarına da zaman zaman sirayet eder. Ancak muhteva açısından metafizik eğilimleri ile estetik endişelerini şiire ayırdığı halde, sosyal temalar için nesri seçmiştir. Romanları, zengin hayat hikayesinden taşarak Türkiye meselelerine kendine has yorumlar getirir.

    14,84
  • Aklın Anatomisi Salt Aklın Eleştirisinin Teşrihi

    Bu çalışmanın esasını Kant’ın başyapıtı “Salt Aklın Eleştirisi”ni irdelemek oluşturuyor Prof. Duralı eserinde Kant’ın hayatını ve felsefesini inceleyip yorumlarken; büyük filozofun “çığır açıcı paradigmasını” ortaya koyuyor. “Kant’ın inşaa olduğu muazzam felsefe yapısı (sistemi), yeni bir çığrın pınardır. … ideolojik yansımaysa bağrında, İngiliz kültürü ile felsefesi çıkışlı hakim Çağdaş küreselleştirilen İngiliz-Yahudininkine seçenek oluşturacak medeniyet tasarısını taşıyacaktır.”

    11,39
  • Felsefe-Bilimin Doğuşu Aristoteles’te Canlılar ve Bilim Sorunu

    “Eflatun, hem dini mistiklerin hem de felsefenin, dolayısıyla bilimin fışkırdığı duyun başıdır. Hayatın bu iki yüce vechesi onun nazarında zıtlık halinde değildir. Tam tersine, Kutsal Bütünlük’ün (Kosmos) birbirini tamamlayan iki asli görünümüdürler. Bu iki görünümden birini kendisine esas alıp onu temelde kutsallıksışı düzlemde işleyerek sistemli yapıya kavuşturan Eflatun’un Akademiadaki seçkin öğrencisi Aristoteles’tir. Onun kendine esas aldığı görünüm felsefedir. Bunu, o hocasının tutumundan farklı bir tavırla biçimsel ve şematik (mantık) tarzda geliştirerek dar mesleki anlamdaki felsefeyi oluşturup buradan bilimi türetmiştir.” Evrim sorunu Aristoteles’in döneminden günümüze kadar bir çok vechesiyle tartışılmış yeni bilgiler ve yorumlar ortaya atılmış olmakla beraber, tartışma tam olarak sonuçlanmış değildir. Yazarın bu eserinin “Aristo’da vanlılar ve bilim sorunu”nu ele alarak iki bin küsur yıldır tartışılan konuya bir temel oluşturduğunu ummaktayız.

    10,24
  • Çağdaş İngiliz-Yahudi Küresel Medeniyeti

    “Tarihte topyekûn insanlığa hükmetmiş bir ‘Büyük Birâder’ şekliyle hiç karşılaşmadık. Peki, bu ‘Büyük Birâder’ insanlığı, yeni Orwell gibi, İngiliz olan Aldous Leonhard Huxley’in, son derece iç karartıcı ve kötümserlik aşılayan 1932 baskısı ‘Yiğit Yeni Dünya’ uçurumuna mı sürüklemektedir? Günümüzdeki şartların da bunların sebep oldukları dev sorunların da müellifi İngiliz-Yahudî medeniyeti olduğuna göre, bunun tasvîrini sunup onu teşrih masasına yatıracak olan da İngiliz – ve/ya Yahudî – düşünürü olmalıdır. İşte, gerek George Orwell ile Aldous Huxley’de gerekse Karl Marx’da bu çalışmada nedenleriyle birlikte sergilemeğe çaba harcamış olduğumuz, bugün dünyayı ve insanlığı sarmış dev sorunların halledilmesi için elzem gözüken ‘Çağdaş İngiliz-Yahudî medeniyetine seçenek oluşturabilecek yeni bir medeniyet biçimini ortaya çıkarmanın zihnî ile maddî zemini var mıdır?’ sorusunun cevabını kimden bekleyeceğiz?”

    13,69
  • Mavi Kuş

    Sıcaktan dili dışarı düşmüş bir köpek sarsak, ağır ve bezgin adımlarla meydanı bir baştan ötekine geçip köşedeki kasabın önünde durur. Oracıkta dikilen kıdemli sokak kedileri kendilerine benzeyen bu yaşlı köpeği umursamaz. Kasap dükkanının gölgeli kapısında naylon şeritlerden, rengarek boncuklardan oluşmuş bir sineklik asılıdır. Sineklik kıpırdamaz. Havada en ufak bir esinti yoktur. Öğle sıcağı kasabının üzerine abanmıştır. Öyleki sanırsınız gökten kıvılcım yağıyor. Binalar, ağaçlar, insanlar ve açıktaki bilumum eşya bir ışık selinde yıkanmaktan bitap düşüp yerlere serilmiştir. Kaburgaları açlıktan birbirine geçmiş yaşlı köpek, kasabın kapısına mahmur bakışlarla bir göz attıktan sonra, yine öyle yalpalayarak köşeyi kıvrılır, top akasyanın gölgesine yatar.

    6,79
  • Ya Tahammül Ya Sefer

    İnandığımız, uğruna pek çok şeyi göze aldığımız “dava”lar. Birlikte yürünecek bir yol. Bizimle aynı duyguları, fikirleri paylaşan arkadaşlar. Bu insanların açmazlarını, acılarını dile getiriyor.

    5,64
  • Huzur

    Huzur’un kahramanlarından Mümtaz, roman boyunca kendisini “huzur”a kavuşturacak bir “iç nizam”ı aramaktadır. Eserde hastalık, ölüm, tabiat, kozmik unsurlar, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri ve estetik fikirler iç içe verilir. Ancak bütün bunların üzerinde romana hakim olan Mümtaz’la Nuran’ın aşklarıdır. İstanbul, bu aşkın yaşandığı çevre olmaktan çıkarak, adeta bir roman kahramanı gibi ele alınır.

    11,39
  • Muhammediye (Tam Metin)

    Hz. Peygamber’in hayatını konu alan bu eser, baştan sona peygamber sevgisiyle yazılmış bir na’t ve Allah aşkıyla yazılmış bir tevhit gibidir. Şairin peygamberine olan gönülden bağlılığı, Allah’a duyduğu mutlak ve tam imanı eserin her mısraına sinmiştir. Yazıcıoğlu Mehmed tarafından tamamlanmasından sonra kısa sürede Türkçe konuşulan her yere ulaştırılan Muhammediye, o tarihten beri her kesimden insan tarafından evlerde, konaklarda, saraylarda vs. sürekli zevkle okunmuştur. Türk milletinin İslâm kimliğini oluşturan ve manevi dünyasını inşa eden mümtaz eserlerden biri olan Muhammediye, Türk milletinin peygamberini ve dolayısıyla dinini öğrendiği temel birkaç kaynaktan biri olmuştur.

    Âmil Çelebioğlu tarafından hazırlanan Muhammediye’nin 9000 beyitlik metni bugünkü harflere çevrilmiş, başına da çok geniş bir inceleme konmuştur. Çelebioğlu, müellifin hayatı, eserleri, ilmî ve tasavvufi şahsiyeti hakkında detaylı bir araştırma yapmıştır. Muhammediye’yi ve yazarını daha iyi tanımak ve tanıtmak için yalnızca müellif ve Muhammediye’yi incelemekle kalmamış, müellifi yetiştiren babası, şeyhi ve hocalarını; ayrıca kardeşlerini, dostlarını ve onların eserlerini de araştırmış ve onlarla ilgili bilgiler vermiştir. Metnin daha iyi anlaşılmasını sağlamak adına kitabın sonuna bir lügatçe eklemiştir.

    17,14
  • Tirende Bir Keman

    Türk hikâyeciliğinin usta kalemlerinden Mustafa Kutlu, Tirende Bir Keman adlı son kitabıyla okurlarıyla buluşuyor.

    Kimi zaman güldüren çoğu zaman da hüzünlendiren musikişinas bir baba-oğulun hikâyesi, okuyanların yüreğine dokunacak türden… Her hikâyesinde olduğu gibi Türk toplumunun duygu ve düşüncelerine ayna tutan Kutlu, hayat verdiği karakterlerle bize insanlık hâllerini anlatıyor.

    Hayal kırıklıkları karşısında sonu gelmeyen tiren yolculuklarına çıkan Kenan ve yolculukta onu yalnız bırakmayan oğlu Sadullah… Gerisi ise istasyonları doldurup boşaltan yolcular misali hayatlarına girip çıkmış insanlar… Değişmeyen şeyler de var elbette: Yanlarından ayırmadıkları keman ve dillerinden düşürmedikleri şarkılar. Bir de hasret ve gurbet…

    Ellili yılların havasını taşıyan bu şarkılarla Yeşilçam filmi tadındaki hikâyeyi Mustafa Kutlu’nun kaleminden okuyacaksınız.

    5,64
  • Mukaddime

    Mukaddime; ünlü İslâm devlet adamı, âlim, tarihçisi İbn Haldun’un 1377’de kapsamlı bir dünya tarihine giriş olarak yazdığı abidevî eseridir. Kitap, tarih ve sosyoloji felsefesinin genel meselelerine ansiklopedik ayrıntılarıyla girmekle birlikte, kendi içinde bir bütün oluşturması özelliğiyle şimdiye dek bilinen en iyi çalışmadır. Çağın öteki eserleri arasında, çözümleyici yeteneğinin genişliği ve tazeliği, insanlığın toplu bir görünüşünü ve toplumsal örgütlenmenin biçimlerini vermeye çalışması bakımından eşsizdir. İslâm’ın tarihî başarılarının özet bir çalışması olarak da Avrupa’da yazılmış benzeri çalışmaların çok ilerisinde bir eser sayılmaktadır.

    Mukaddime’nin sözlük anlamı giriş demektir. İnsanın siyasî ve toplumsal örgütlenmesinde meydana gelen değişikliklerin bir modelini ortaya çıkarmak için bir tarihçinin giriştiği ilk çaba olarak kabul edilebilir. Yaklaşımında akılcı, yönteminde çözümleyici, ayrıntılarında ansiklopediktir. Geleneksel tarihçilikten tam bir kopmayı temsil eden Mukaddime, alışılagelmiş kavram ve kalıpları ortadan kaldırarak, yalnızca olayları sıralamanın ötesinde tarihin bir açıklamasını, tarihin felsefesini bulmaya çalışır.

    14,90
  • Gılgamış Destanı

    Batı medeniyetleri topluluğu asıl kaynağını M.Ö Beşinci yahut Dördüncü binin Mesopotamyasının verimli topraklarında,ilk medeniyet merkezi kurup kendilerine yurd yapmış olan Sümerlilerin ülkesinde bulmuştur.Konar-göçerlikten, yerleşerek tarımla,zanatla uğraşan,üreten,ticaret yapan bu insanların toplum yapısı karmaşıklaşırken,bölgedeki bu filizlenen tutum yepyeni bir dönem olarak tarihe damgasının basmıştır.
    Sümerlilerin en önemli edebi başarısı Gılgamış Destanı,benzerleri gibi ilkin sözlü gelenek halinde iken,Üçüncü binde yazının bulunmasıyla da tarihin en eski yazılı edebiyat başarısı olduğunun izlerini, bize ilk kez, Asurbanipal’ın kütüphanesinin öreninden 1875de çıkarılan levhalarla göstermiştir.

    5,64
  • Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş

    Gün gelir hakikate giden yola barikatlar kurulur. Bu defa sorulan soru şudur: ‘Ne yapmalı?’

    Önce niyet edeceğiz, ardından kalbin sesine uyarak sonsuzluğa yöneleceğiz. Üç hakîmin hükmünde hata aranmaz: Kalbin, kaderin, ölümün.

    Aramak vazifedir. ‘Aramakla bulunmaz fakat bulanlar ancak arayanlardır’ denilmiş. İnanmak ve sevmek şart… Arayışta esas olan samimiyettir. Kendini belli eden sanattan, nümayişçi ahlâktan ve kendine güvenen ibadetten uzak durmalı. Hakikatın-hayrın-güzelliğin ardına düşüp; gayret bizden, tevfik Allah’tan demeliyiz.

    Ey kalbi olanlar!
    Ümit ve korku arasında bulunanlar!
    Takva sahipleri için zaman yok hükmündedir. Her an her şey olabilir!
    Allah bes, baki heves.”

    7,94
  • Uzun Hikaye

    Ben o zamanlar on altı yaşındaydım, lise birde. İnce uzun bir oğlan. Saçlarım kirpi gibi dik duruyor; ne yana, ne geriye taranmıyor, beni deli ediyordu. Babam “inatsın inat… İnatçı adamın saçı yatmaz. Dedeme çekmişsin besbelli. Keşke annene benzeseydin” diyordu. Keşke…
    Annemin lepiska gibi yumuşacık, sarı saçları vardı. En çok o mavi gözlerini özlüyorum. “Benim oğlum okuyacak yüksek bir memur olacak” der, sonra da göz ucuyla babama bakardı…. Devamı kitapta.

    5,64
  • İsyan Ahlakı

    Biz, hem uysallığa, hem de anarşizme karşıyız. Her türlü toplum gerçeğinin her şey olduğu anlayışına karşı olduğumuz kadar, bencil ve katı ferdiyetçiliğin de karşısındayız. Ferdin sadece bütün iradeleri aynı şekilde belirleyen bir İrade karşısındaki uysallığını kabul ediyoruz.

    13,69
  • YOKSULLUK İÇİMİZDE

    Bedeni ve maddi hazlara bağlı bir mutluluk düşüncesini besleyip büyütüyoruz. Dünya muhabbetini sayısız teferruat ile zenginleştiriyoruz. Nefsin ihtirasları bizi her an değişik parıltılar yayan eşyaya doğru koşturuyor. Bu vahşi koşu modern dünyanın simgesidir. Bu kitap kalbi olanı, aşkı ve öteleri dile getirerek hayatın hakikatına işaret ediyor. İçimizdeki yoksulluğu farketmek için belki bir fırsattır bu.

    5,64
  • Var olmak

    Cemiyeti yuğuracak ruh, eski Asya’nın hikmetiyle Kur’an’daki ilhamı kendinde birleştirdiği halde, Garb’ın dört asırlık ilmine zihniyetine sahip, felsefesine aşina olacak Anadolu dervişinin ruhudur.

    6,79
  • Tarla Kuşunun Sesi

    Türk edebiyatının usta hikâyecilerinden Mustafa Kutlu’nun yeni kitabı Tarla Kuşunun Sesi, okurlarıyla buluşuyor…
    Kutlu, “halk destanı” tarzında kurduğu hikâyede, bir ailenin kuşaklar boyu yaşadıklarını anlatıyor. Kalabalık bir ailenin hayatını merkeze alan Kutlu, diğer hikâyelerinde de olduğu gibi hikâyeyi günlük hayatın unsurlarıyla zenginleştiriyor. İnsana, aileye, topluma “gerçekçi” ve “merhametli” bir gözle bakan anlatıcı, hikâyeye tarihi bir arka plan da çiziyor.

    “Böyledir. Her şeyin aynı şekilde sürüp gideceğini sanırız. Kâinata ve hayata akıl erdirmeye çalışmak boş. Akıl dediğin bir yere kadar. Nasıl gayba inanıyoruz, olup bitenler için şöyledir böyledir demenin bir mânası yok. Teslim olmalı.
    (…)
    İşte su üzerine bir yazı yazdık, geldik gidiyoruz. Şu gölgede bir miktar dinlendik. Hepsi bu.

    İdare edin. Hoşça kalın.”

    7,94
  • İyiler Ölmez

    Dergah Yayinlari – 2016

    7,94
  • Hayat Güzeldir

    Onlar çekişedursun, parkın uyanık güvercinleri hiç çekinmeden önlerine kadar gelmiş, dökülen susamlara dalmışlardı. Çocuklar fazlalık olan parçayı güvercinlere doğradı. Önlerinde bir güvercin bahçesi oluştu.

    Biri çekinerek ayaklarına dolanan kuşlardan birini okşadı. Hayret, kaçmıyor. Bir daha okşadı, bir daha, çok hoşuna gitti bu. Hayatında ilk kez bir güvercin okşuyordu. Onu gören öteki de güvercinleri okşamaya başladı. Arada bir göz göze geliyor birbirlerine gülümsüyorlar. Yüzsüz güvercinleri aç sanmışlardı. Kalan simitleri de doğradılar. Kuşlar yedikçe sanki onlar doyuyordu. Güvercinlerin parlak tüylerinden geçen sevgi ve merhamet en saf hali ile çocuk kalplerini doldurmuştu.

    Sonunda simitler bitti.
    Ortada tek bir susam tanesi kalmadı.
    Güvercinler birden havalanarak ve çocukların yüreklerini ağza getirerek uçtular.
    İleride simit yiyen bir genç çiftin önüne kondular.
    Simitçiler birbirlerine baktı.
    Sonra güvercinlere baktı.
    İkisi de sevincini bulmuştu.
    Artık ne açlık, ne tasa. Artık gidebilirler, yeniden satışa çıkabilirler.
    Her birinin etrafında yüzlerce melek dolaşıyor.
    Elbette bütün simitleri satacak, cepleri para dolu olarak analarına koşacak, bu güvercin hikayesini anlatacaklar.

    6,79
Open chat
Wie können wir Ihnen behilflich sein?