Sehe 741–760 zwischen insgesmt: 805

  • Kerem ile Aslı

    Hayır hayır, olamaz! Gerçekten daha gerçekti gördüğü.
    Güneş gibi apaşikar, ay gibi pırıl pırıldı.
    Eşiğine fırlattı bedenini.
    “Ey yazgımın gülü! Ey alnımın ak yazısı!” diye bağırdı, “Söyle bana, hangi bağın gülüsün sen?”
    Peri dile gelerek, seslerin en güzeliyle,
    “Ey yüreğimin sancısı!” dedi, “Keşiş dağının gülü, İriskin bağının sümbülüyüm ben. Sen de söyle bana, hangi rüzgâr attı seni buralara?”
    Şehzade, anka kuşunun kanatlarına binmişti sanki,
    “Ey nergis bakışlım! Ey hilal nakışlım! Gönlümün rüzgârı getirdi beni buralara…”
    Elif ile lam gibi birbirlerine öyle bir sarıldılar ki… Ne gözler görmüş ne kulaklar işitmiş böyle bir kavuşmayı.

    6,79
  • Kitle Katliamları

    Kitle katliamları “modernite”nin, hatta “demokrasi”nin ya da aksine “medeniyetin çöküşü”nün veya “barbarlığın geri dönüşü”nün doruğa ulaşmasının bir göstergesi midir? Bu katliamları işleyen kişiler “sıradan” mı yoksa “psikopat” olarak mı nitelendirebilirler? Holokost vakasının başlı başına tarihsel bir tekilliğe, eşsizliğe sahip olduğu ya da diğer soykırım örnekleriyle kıyaslanabilir olduğu söylenebilir mi?
    Elinizdeki kitap, yirminci yüzyılda meydana gelen yaklaşık yirmi adet kitlesel imha olayının analizini yaparak, geçirilen cinai cinnetlerin hangi koşullar altında patlak verdiğini ve bireylerin bu vakalarda yer almak için sonunda nasıl birer gönüllüye dönüştüklerini anlamak amacıyla, yukarıdaki çoğaltılabilecek soruları ve yaklaşımları tartışmaya açma niyetindedir. Bu hususta benzersiz bir görüş öne sürülmektedir: Haftalarca, aylarca, hatta yıllarca, tereddüt etmeden, acımasızca, kimi zaman da coşkuyla, iş olup bittikten sonra vicdan azabı duymadan hemcinslerini katleden kişiler, sadece zamane ideolojilere ya da emirlere itaat eden “sıradan insanlar”dır: “siz ve ben ya da herhangi biri aynı koşullar altında aynı şeyi yapmış olabilir.” Abram de Swaan bu araştırmasında, kitle katliamlarının oluşumunu, gelişimini ve tanıklarını, olaylarda önemli roller oynayarak genellikle göz ardı edilen ya da harfi harfine itibar edilen kahramanları inceleyerek, baştanbaşa “kötülüğün sıradanlığı” tezini mercek altına alıyor…

    11,39
  • Köpekçe Düşünceler

    Kelimelerden birinden bir hakaret kokusu alınabilir; ötekinden de yan yana getirilmemesi gereken iki kavramın (köpek ve düşünce) bir arada kullanılmış olmasından doğan bir zorluk ortaya çıkabilir. Fakat hemen söyleyeyim: Köpek derken, doğrudan, bir hayvan olarak köpek türünü kastediyorum. Köpekçe düşünceler derken de, bir köpeğin, kendisi olarak, dünyada ihraz ettiği yer açısından dünyaya nasıl baktığını tahayyül etmeye çalışıyorum.” diyor bu eserinde Özdenören. Çarpıcı bir başlık ve sarsıcı metinler…

    7,94
  • Korku ve Yakarış

    Cahit Zarifoğlu’nun şiiri bunca anlaşılmaz, kapalı ya da zor anlaşılır bulunmasına rağmen, şimdiye kadar hiçbir aklı başında şiir okuyucusu (eleştirmen ya da okuyucu olarak) bu şiirleri reddetmek, yok saymak cesaretini gösterememiştir.
    Rasim Özdenören
    Cahit Zarifoğlu’na ait hangi metin olursa olsun, O’nun dünyasına, bir iklime geçer gibi girerseniz. Yeni bir iklime girmenin ne gibi etkileri oluyorsa, nasıl değiştiriyorsa insanı öylece değişirsiniz.
    Alim Kahraman
    Kendinden sonra yazmaya başlayan genç Müslüman şairlere, hangi özellikleriyle yol göstermiş olursa olsun, O’ndan sonrakiler, O’nda ders alınacak bir taraf bulacaklardır. Hem şiirin kendine mahsus kaliteleri bakımından, hem Müslüman bir şairin dünya hayatındaki temayülleri bakımından.

    9,09
  • Korkunun Çocukları

    Modern Suriye’de geçen bu romanda, korku ve endişenin psikolojik derinliği verilerek titizlikle işleniyor. Diktatörlük altında günlük hayatın nasıl şekillendiğini gözler önüne seren bu roman, tamamen özgün bir üsluba sahip.

    Süleyma psikiyatristinin bekleme odasında tanıştığı Nesim ile yıllarca sürecek tutkulu bir ilişkiye adım atar. Fakat savaş başladığında Almanya’ya göçen Nesim’den haber alamamaya başlar. Ta ki bir gün Nesim ona son kitabının taslağını gönderene kadar. Bu metni ilgiyle okuyan Süleyma, anlatılan hikâyenin kendi yaşamına fazlasıyla yakın olduğunu fark eder. Metni okurken Süleyma’nın, geçmişindeki bütün sorunlar gün yüzüne çıkar; annesiyle olan ilişkisi, babasının ölümüne karşı hissettikleri, Alevi bir babanın ve Sünni bir annenin çocuğu olarak büyümüş olmanın zorlukları ve diktatörlük tarafından parçalanmış bir ailenin çocuğu olmak… Nesim’in kitabı Süleyma’nın nasıl bir insana dönüşmüş olduğunu eleştirel bir bakış açısıyla incelemesine yardımcı olur. Süleyma, ölüme karşı; kalabalıklara karşı; kayıplara karşı duyduğu korkularla yüzleşir ve sonuçta bütün bunların altında korkuya karşı duyduğu korkunun yattığını ve diktatörlüklerin yaşam damarının bu korku olduğunu anlar.

    7,94
  • Körlük ve İçgörü Çağdaş Eleştirinin Retoriği Üzerine Denemeler

    Edebiyat eleştirisi alanının yirminci yüzyıldaki en önemli isimlerinden Paul de Man’ın, okumanın problemli yapısına yoğunlaşan, ve edebiyatla ilgilenenlerin birer okur olarak kendi rollerine ilişkin varsayımlarını sorgulayan, geniş etkili ve klasikleşmiş eseri Körlük ve İçgörü nihayet Türkçede.
    De Man bu kitaptaki denemelerinde başka edebiyat kuramcıları gibi doğrudan edebiyat eserlerinden değil, edebiyata bakışlarındaki derinlik herkesçe kabul edilmiş olan eleştirmenlerden hareketle geliştiriyor düşüncesini. Blanchot, Lukács, Poulet, Derrida, Heidegger, Bloom gibi eleştirmenlerin, inceledikleri metinlerin yapısı hakkındaki bulgularının, en başta model olarak kullandıkları genel anlayışla çeliştiğini gösteriyor. Bu yazarların pek de farkında olmadıkları, kör noktalarını oluşturan bu çelişki ve uyuşmazlıkların aslında onları beslediğini, “en iyi içgörülerini, bu içgörülerin çürüttüğü varsayımlara borçlu olduklarını” gösteriyor. Edebiyatla ve edebiyat kuramıyla ilgilenenlerin yanı sıra, beşeri bilim alanlarında çalışan bütün araştırmacıların da dikkatle okuması gereken, zorlu ama zihin açıcı bir klasik.

    9,09
  • Kültürden İrfana

    Kültürden İrfana ile on iki ciltlik Cemil Meriç külliyatı tamamlanıyor. Mefhumlar ve meseleler konusunda düşüncenin en ücra köşelerini yoklayan, yalınkat bir bilgi yerine kapsamlı, incelikli bir bilginin peşine düşen Cemil Meriç, Kültürden İrfana’da okurunu önyargıların köleliği yerine düşüncenin yoldaşlığına çağırıyor. “Kültür, Batı’nın düşünce sefaletini belgeleyen kelimelerden biri:
    kaypak, karanlık, samimiyetsiz. Tarımdan idmana, balıkçılıktan medeniyete kadar akla gelen ve gelmeyen düzinelerce mânâ. Kelime değil, bukalemun. İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime. İrfan kendini tanımakla başlar. Kendini tanımak, önyargıların köleliğinden kurtulmaktır, önyargıların ve yalanların. Kültür, irfana göre, katı, fakir ve tek buutlu. İrfan, insanı insan yapan vasıfların bütünü. Batı, kültürün vatanıdır. Doğu, irfanın.”

    11,39
  • Kuyucaklı Yusuf

    “Bu manasız ve yabancı hayatta bir tek şeye hakikaten sarılmış, hakikaten inanır gibi olmuştu. Bu da karısı idi. Muazzez’in varlığı Yusuf için büyük boşlukları dolduracak mahiyette bir şey değildi, fakat onun yokluğu müthişti. Onun bu kadar sebepsiz yere, bu kadar insafsızca Yusuf’un hayatından koparılması çıldırtacak kadar acı idi. Hayatında asıl aradığı şeyin Muazzez olmadığını biliyordu, fakat Muazzez olmadan bunu aramaya muktedir olmayacağını sanıyordu.” Kuyucaklı Yusuf Türk edebiyatının belki de en romantik kahramanıdır. Hayatın ve insanların zalimliği karşısındaki naif duruşu ile bir yandan trajik bir sona ilerlerken, bir yandan da yaşadığı lirik aşk hikayesinin kahramanı olarak edebiyat tarihinde yerini almıştır.

    4,90
  • Kuyudan Da Mümkündür

    “Şuna inanmalıyız ki, şartlar ne kadar ağır olsada; bir imkân her zaman için vardır. Kuyunun derinliğine bakıp yese kapılmamalıyız. Kuyuya atılan Yusuf’u Mısır’a kral yapan irade, çağın Yusuflarını da kuyudan elbet çıkaracaktır. Şu bir gerçektir ki Allah (cc) isterse kuyundan da mümkündür.”

    7,94
  • Maci Kaybettik

    Hayatın içinden konuşan yazar,kimi zaman yaşadığımız günlerin ironik yanlarına temas ediyor kimi zaman da okuru,insan ruhunun derinliklerine doğru bir yolculuğa davet ediyor.Duru bir dilin,sağlam bir kurgunun eseri olan öykülerden oluşan Maçı Kaybettik,yazarın ilk öykü kitabı…

    Yok abi, bunlarla bir daha top oynamam ben.Bundan sonra Metin diye bi’ arkadaşımda yok benim.Siz ne yaparsanız yapın beni ilgilendirmez.Yüzünü bile görmek istemiyorum.Adını da duymak istemiyorum.O densizin ismini ağzınıza almayın benim yanımda.İşim olmaz benim onlarla.Gitsinler ilkokul çocuklarıyla oynasınlar.Madem hep kendi dedikleri olacak.Madem hep yenecekler,yenemediklerinde de kavga edecekler.Gitsinler çoluk çocukla oynasınlar.Hem yenerler hem de döverler.
    -N’oldu lan buna?
    -N’olacak oğlum,maçı kaybettik.

    4,49
  • Mağaradakiler

    Aydın mı dersiniz, entelektüel mi dersiniz? İki kavrama farklı anlamlar mı yüklersiniz? Aydınlardan entellektüellerden çok şeyler mi beklersiniz, hiçbir şey beklemez misiniz? Öyle ya da böyle, kültürle derinlemesine alışveriş kaygınız arsa zaman eksenine düşünce mesaisi düşünebiliyorsanız bu kavramlar üzerine kafa yorarsanız bu sorulara cevap ararsınız ufuk ararsınız. Cemil Meriç’in hakikatte içi de, dışı da bir mağarayı anlattığı kitap Mağaradakiler bir geniş ufuk kitabı.

    10,24
  • Mavi Kuş

    Sıcaktan dili dışarı düşmüş bir köpek sarsak, ağır ve bezgin adımlarla meydanı bir baştan ötekine geçip köşedeki kasabın önünde durur. Oracıkta dikilen kıdemli sokak kedileri kendilerine benzeyen bu yaşlı köpeği umursamaz. Kasap dükkanının gölgeli kapısında naylon şeritlerden, rengarek boncuklardan oluşmuş bir sineklik asılıdır. Sineklik kıpırdamaz. Havada en ufak bir esinti yoktur. Öğle sıcağı kasabının üzerine abanmıştır. Öyleki sanırsınız gökten kıvılcım yağıyor. Binalar, ağaçlar, insanlar ve açıktaki bilumum eşya bir ışık selinde yıkanmaktan bitap düşüp yerlere serilmiştir. Kaburgaları açlıktan birbirine geçmiş yaşlı köpek, kasabın kapısına mahmur bakışlarla bir göz attıktan sonra, yine öyle yalpalayarak köşeyi kıvrılır, top akasyanın gölgesine yatar.

    6,79
  • Mesnevi-i Şerif

    Hz. Mevlânâ, yaşadığı dönemde “Bizden sonra Mesnevî şeyhlik edecek ve arayanlara doğru yolu gösterecek; onları yönetecek ve onlara önderlik edecektir,” der. Bu sözden alınan ilham ile, Mesnevî’nin tarih boyunca birçok tercümesi ve şerhi yapılmıştır. Süleyman Mehmed Nahîfî (v. 1738) inananların el kitabı olan bu eserin, aynı aruz vezninde manzum olarak tamamını tercüme eden ilk kişidir. Bu çalışma da, onun bu tercümesinin Âmil Çelebioğlu tarafından yapılan sadeleştirilmiş metnini ihtiva etmektedir.

    “Bin yıllık Türk kültür tarihinin en büyük simalarından biri olan Mevlânâ; büyük bir âlim, derin bir sûfî ve iyi bir şairdir. Anadolu’da halkın en sıkıntılı dönemlerinde Allah’ın lütfu olarak ortaya çıkıp halkın birlik ve beraberliğini sağlamış, kaynaşma ve birleşmesini temin etmiş sorumlu ve duyarlı bir insandır. O, aynanın güneşi aksettirmesi gibi pınarından içtiği sevgiyi bizlere aksettirmiş; muhabbeti, insan sevgisini, affı, merhameti, inanmayı, bağlanmayı, gönlü bu haz ile temizlemeyi kucak kucak sunmuştur. Onun bu olumlu katkıları tüm zamanlara hitap eden Mesnevî’siyle hâlâ devam etmektedir. Hayatın sırlarını barındıran bu büyük Farsça manzum eserin birçok Türkçe tercüme ve şerhi vardır. Bu tercümelerden biri olan 18. yüzyıl şairlerinden Süleyman Nahîfî’nin (1151/1738-39) manzum tercümesini Prof. Dr. Âmil Çelebioğlu bugünkü alfabeye aktararak istifadeye sunmuştur.” Prof.Dr. Nihat Öztoprak

    18,90
  • Mevzular

    Ezberlemeyeceksiniz, anlayacaksınız. Formül bu.

    Dünya’da ve Türkiye’de olup biten tarihi ve güncel olaylara bir de Oğuzhan Uğur’un hicivle karışık yorumlarıyla bakmak ister misiniz? Dünyada ne oluyor, ne oldu ve neler olacak? Bu tarz sorulara meraklıysanız, bu kitap sizin için bir arşiv niteliğinde olacak.

    “Biz eskiden sokakta enerjimiz bitene kadar oyun oynardık, şimdiki çocuklar tabletin şarjı bitene kadar oyun oynuyorlar. (…) Deprem, yangın, sel değil, bilgisizliktir asıl felaket. (…) Ben birinin zihnine girip kendi fikirlerimi yerleştirmek istemiyorum. Ben sadece bu taraftan da bakın diyorum. (…) Ezberlemeyeceksiniz, anlayacaksınız. Formül bu. (…) Soru sormaya devam etmek iyi bir şeydir. Kötü olan, cevapları görmezden gelmektir. (…) Eskiden yeteneğini keşfettiğimiz insanları ünlü ederdik, şimdiyse biri ünlü olduktan sonra yeteneklerini keşfetmeye çalışıyoruz. (…) En tehlikeli insan, bahaneleri olan insandır. (…) Tek yapamadıkları şey bölmek, onu da yapamazlar. Beceremezsiniz, çünkü biz bir’iz. Bir’i bir’e bölemezsiniz!”

    6,90
  • Mimoza Sürgünü

    Tamam, estetize ediyorum, idealleştiriyorum biliyorum. Düpedüz yazıyorum. Romantik olduğum da bir yafta gibi boynuma asılı. Ama ben gördüğümü söylüyorum. Neticede şu yazdıklarımda ben hem mecazlı hem de gerçekçiyim. Yani düpedüz kinayeliyim. Eğer öyle değilse ya ben hayal görmüşümdür ya bana hülya anlatmışlardı.

    Nazan Bekiroğlu’ndan yıllarca okunacak bir deneme kitabı Mimoza Sürgünü. Bir mimoza ağacının altında insanın içine ve dışına doğru bir yolculuk bu. Kördüğümleri çözmekte üstüne olmayan ama basit bir fiyongun ucunu çekemeyen, yüce dağları aşıp da tatlı bir yamaç yolunda sendeleyen bir kalbin gücünün ve kırılganlığının iç dökümü. Aşkın ve metafiziğin, yıllarca biriktirilen hatıraların, yaratılmış her şeyle kurulan incelikli ilişkilerin izleriyle dilin büyüsünün iç içe geçtiği denemeler Mimoza Sürgünü’nde.

    10,24
  • Minnet Eylemem

    Yağız Gönüler’in ikinci şiir kitabı Minnet Eylemem günümüz dünyasına itirazın en belirgin mısralarını taşıyor.

    4,49
  • Monna Rosa Şiirler – I

    RÜZGAR Uçurtmamı rüzgar yırttı dostlarım! Gelin duvağından kopan bir rüzgar Bu rüzgar yüzünden bulutlar yarım; Bu rüzgar yüzünden bana olanlar…

    6,79
  • Mücella

    Nazan Bekiroğlu Nar Ağacı’ndan sonra merakla beklenen yeni romanı Mücellâ’da bizleri 1920-1970’li yılların Türkiye’sinden nostaljik bir hikâyeyle buluşturuyor.

    Mücellâ, genç Cumhuriyet’le yaşıt bir kızın, unutulmuş kumaşların, kokuların, alışkanlıkların, iğne oyalarının, kimi yarım kalmış kimi tamamlanmış aşkların, hayatı seyretmekle yaşamak arasında gelip giden kadınların romanı.

    11,39
  • Mülteciler

    Khaled Hosseini ve Chris Cleave okuyucuları için ‘Mülteciler’ kitabı, bir grup mültecinin hayatta kalmasıyla ilgili tehlikeli yolculuğunu, sınırdışı edilme korkusu ve terörizm suçlaması arasında kalışını anlatan olağanüstü bir roman…”
    (One World, One Book)

    “Sinematik detaylar, bizi yoğun bir drama sürüklüyor. Bala, geçmişten günümüze yolculuk yapmış, anıları güncel sorunlarla harmanlamış… Akışkanlığın yanında, son satırlarda merak uyandırarak okuyucuyu yakalamış. Sanki adalet bizim elimizde gibi… Mülteciler, doğrunun hassas terazisini bize hatırlatıyor.” (Bookpage)

    “Yerinde ve çok sürükleyici…”
    (Publishers Weekly)

    “Bu önemli roman, göç olaylarını ibretle ele almış… Derinden etkileyici ve ayrıntılı… Mülteciler, bir ülkenin kamu güvenliği söz konusu olduğu takdirde; insan hayatının harcanıp harcanmayacağını sorguluyor.”
    (Booklist)
    gizle

    12,54
  • Müslümanca Yaşamak

    Fakat en önemlisi, Müslümanın kendi iç oluşumunu gerçekleştirmeye çalışmasıdır. Müslümanlar sürçtükleri, tökezledikleri yerde, bunun başlıca sebebinin kendi iç oluşumlarını tamamlamakta gösterdikleri ihmalden kaynaklandığını görmezden gelmemelidir. Kendi doğrularının gerektirdiği hayat tarzını, ilkin kendi nefislerinde yaşamaya başladıkları an, İslam’ın hayata geçirilmesinde en doğru yöntem kendiliğinden bulunmuş olacaktır. Müslümanın elinde bulundurduğunu söylediğimiz fırsat işte bu oluşumu gerçekleştirmek için verilmiştir kendisine.

    7,94