-
Eleştiri Üzerine Yedi Söyleşi
Fatma Barbarosoğlu Eleştiri Üzerine Yedi Söyleşi kitabında edebiyat, kültür ve eleştiri tarihimizde kendine özgü bir dil, tarz ve üslup geliştiren isimlerle eleştirinin temel çerçevesini çiziyor. Tarık Buğra, Memet Fuat, Fethi Naci, Tahsin Yücel, Gürsel Aytaç, Ayşe Şasa ve Mustafa Kutlu eleştirinin tüm yönlerini ortaya koyarken eleştirimizin yakın/uzak tarihini de yeniden düşünme imkânı sunuyor. Türk edebiyatındaki, dolayısıyla kültür dünyamızdaki süreklilik ve kopuşları kapsamlı bir şekilde kavrama fırsatı veren çalışma okura, edebiyat ortamından eleştiri geleneğine, iz bırakan dergilerden anlama ufuklarına değin geniş bir alanda rehberlik ediyor. Eleştiriyi anlamak, bilmek, keşfetmek odaklı söyleşiler 1990’ların edebî kamusunun bugüne kıyasla pek de kırılgan olmayan yapısına dair ipuçları verdiği gibi soruyu soranın bireysel tarihine dair işaretler de taşıyor. Sorular aşağı yukarı aynı frekansa sahip iken cevaplayanların meşreplerini ve mizaçlarını ortaya koyan “farklı frekanslar” okuyucunun dikkatinden kaçmayacak nitelikte. Eleştiri Üzerine Yedi Söyleşi, sadece eleştiri yordamlarıyla değil; kültürle, düşünce tarihiyle, sosyoloji ve sinemayla ilgilenenlerin de dikkatini çekecek derinlikte tartışmalar barındırıyor.
-
Elif
“Hilal’e isminin anlamını sordu; Türkçede ayın ilk günlerinde aldığı yay biçimi demektir. Ülkemin bayrağında da vardır hilal…” Elif’in başkahramanı dünyaca meşhur yazar Paulo Coelho, bir süredir bilgelik yolunda gelişmesinin durduğunu hissetmektedir. Belki de yapması gereken tek şey, esrarengiz ustası J.nin tavsiyesine uyup, “Gönlünün onu çektiği yere,” gitmektir… Rastlantılar Coelho’yu Rusya’ya savurur. 9288 kilometrelik yolu, bu uçsuz bucaksız ülkeyi, baştan sona trenle kat etmeye karar verir. Daha ilk durağından itibaren manevi bir arayışa dönüşen bu yolculukta ona üç kişi eşlik eder: Bir Tao ustası, Rus yayıncısı ve en ilginci, yetenekli bir keman virtüözü olan, sıra dışı genç bir Türk kadını; Hilal… Coelho, son romanı Elif’le, bir kez daha hayatı güzelleştiren hazineleri ve mucizeleri kutluyor. Zamanın, mekânın, yaşadığımız başka hayatların dışında bir yerde, katıksız “aşk”ın peşinde, ruhun upuzun yolunu kat ediyor. Ama bu kez, bizlere çok tanıdık gelen duraklardan geçerek… “Coelho’nun kitapları, milyonların hayatına büyü katıyor.” London Times
-
Elveda Aşk
“Sen…” dedi kekeleyerek, “sen… deli misin?” Süreyya buruk bir şekilde gülümsemiş, birden gamzeleri ortaya çıkıvermişti. “Değilim,” dedi düşünceli bir sesle, “inan bana deli değilim! Ama şükürler olsun ki sana âşığım. İçimde fokurdayıp duran bir sen varsın. Sadece içimdeki senin bu telaşına engel olamıyorum. Karşında durmuş böyle saçmalıyorum.” Güzide kalakalmıştı. İlk defa hazırcevaplığı bir işe yaramıyordu. Titrek bir sesle, “Bu yaptığın,” dedi, “iş mi senin? Böyle bir zamanda birine âşık mı olunur?” Süreyya bu sefer tatlı tatlı gülümsedi. “Ne yapayım? Savaş çıktı diye bu hikâyem yarım mı kalsın?” Güzide birden öyle savruldu ki… O savrulmanın etkisiyle arkasını dönüp oradan hızla uzaklaşırken, “Nerden biliyorsun?” diye söylendi. “Belki de yarım kalan hikâyeler güzeldir…” Daha Balkan Harbi’nin yaralarını saramadan yeni bir savaşın ortasında kalan Osmanlı’da, halkı yine fedakârlıklar beklemekteydi. İstanbul Sultanîsi talebelerinden Yusuf, Süreyya ve Feyzi ilk aşklarını henüz yaşarken vuslatın sancısı gelip yerleşti yüreklerine. Onlar için artık vuslat demek savaşın bitmesi ve vatanın kurtulması demekti. İçlerinde kopan fırtınalara rağmen umutla gittiler cepheye… Aşklarına kavuşmak, yarım kalan hikâyelerden olmamak için… İncir Kuşları ve Meyra’nın yazarı Sinan Akyüz’den Çanakkale Savaşı’nı ve gerçek kahramanlarını anlatan heyecan dolu yeni bir roman…
-
Elveda Gülsarı
Gülsarı, cins ve ünlü bir yorga atın adıdır. Yazar, korkunç bir duygudaşlık yeteneğiyle bir yandan Gülsarı’nın doğumundan ölümüne kadar geçen fırtınalı hayat macerasını, diğer yandan onun biricik yetiştiricisi Tanabay’ın çilesini anlatır. Tanabay can çekişen sevgili atının başında geçmişiyle hesaplaşır. Kendini devrime, mutlu yarınlara adamış, ama siyasi rejim onun ömrünü mutsuzluklar ve sıkıntılar içinde geçirmesine sebep olmuştur. İçerisinde yaşadığı toplum değişim adı altında bütün değerlerini kaybetmiştir. Aytmatov, kendine özgü anlatım tarzı ve etkileyiciliği ile hikâyenin geçtiği tabiatı betimliyor, Kırgız – Kazak Türklerinin töre ve folklorunu ebedileştiriyor.
-
Emmeline Pankhurst / Küçük İnsanlar Büyük Hayaller
Tasarımcılardan sanatçılara, bilim insanlarından yazarlara bu özel kişilerin hayat hikâyelerini keşfedin. Hepsi hayalleri olan küçük çocuklardı ve büyüyüp inanılmaz işler başardılar. Emmeline Pankhurst başkaları için savaşan ahramanlardan etkilenen bir çocuktu. Bütün hayatını kadınların oy verme hakkı kazanmasına adadı. Çalışkanlığı ve cesaretiyle büyük bir hareketin kıvılcımı oldu ve sonunda zafere ulaştı.
-
Empedokles’in Dostları
Romanlarıyla olduğu kadar deneme kitaplarıyla da ilgi çeken Maalouf, Empedokles’in Dostları’nda bu kez geleceğe yönelik bir kurguyla dönüş yapıyor. Ölümcül Kimlikler ve Uygarlıkların Batışı kitaplarında yer verdiği eleştirel gözlemlerin izinde yarı distopik bir dünya çiziyor. Platon’un mağarasından çıkıp Empedokles’in Dostları’yla tanışmaya davet ediyor bizi.
Atlas Okyanusu kıyısındaki küçük Antioche adasının yalnızca iki sakini vardır: Orta yaşın verdiği olgunlukla sessiz bir hayat sürmek isteyen Alec ile yazdığı ilk romanının yakaladığı başarı sonrası her şeyi ardında bırakan esrarengiz Ève. Birbirlerinden uzakta, kırılgan yalnızlıklarının tadını çıkaran bu iki insanın yolu bir gün elektriğin, telefonların, televizyon yayınlarının, internetin, kısacası her türlü iletişim aracının etkisiz hale gelmesiyle kesişir.
Gerçeğe ulaşma imkânı kalmayınca fısıltı gazetesi işlemeye başlar: Gezegen bir nükleer felaketin eşiğindedir, Amerika küresel ölçekte bir terör saldırısına maruz kalmıştır, insanlığın hayatını kolaylaştıran teknolojik gelişmeler artık insanlığın sonunu getirmiştir…
Tüm dünya bu söylentilerle çalkalanırken, kendilerine Empedokles’in Dostları diyen, son derece gelişmiş bir teknolojiye ve tıp bilgisine sahip bir grup gizemli insan bu karmaşaya son vermek üzere çıkagelir. Alec bu insanların kim olduğunu öğrenmeye çalışırken, içinde yaşadığımız dünyanın çelişkileriyle de yüzleşmek zorunda kalır. Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır.“Hayal kırıklığı içeren bu satırları yazarken hikâyenin sonuna geldiğim izlenimindeyim. Geldiler, üstünlük kurdular, dünyada hem kaygı hem de umut rüzgârları estirdiler, sonra da gittiler.”
devamını oku -
Ene Sus Ey Nefsim!
Bir ses var insanın içinde… Hiç susmayan, hep konuşan… Şimdi sus ve kendini dinle kâri. Dinle ki hâlâ sesler geliyor içinden. Sussan da susamıyorsun. Durduramıyorsun içinden gelen bu sesi. İsmine “nefs” diyorlar. Diler misin bu kez biz konuşalım o içimizdeki nefsle? Aşk diyarına Hüdâyî kapısından girip nefs ile cenk edelim ister misin? Şimdi nefsinle konuşacağın bir hikâye anlatacağım sana kâri. Nefsinin konuşacağı bir hikâye… Sen de ki “hayal,” ben diyeyim ki “muhal, imkânsız.” Lakin şunu bil; ben inandım ki içimize bunları düşüren dahi nefsimizdir. Bizi durduran ve kandıran da nefsimizdir. Ve hatta şu anda içinde bir ses varsa ve “Okuma bu kitabı, bırak” diyorsa sana, inan ki o da nefsinin sesidir. Hem her kitap bir kişi için yazılır kâri. Belki de bu kitap yalnızca senin için yazılmıştır…
-
Enes’in Günlüğü Hz. Peygamber’in Hizmetinde On yıl
Bu kitap, Medine’de on yıl boyunca Hz. Muhammed Mustafa’nın (sallallahu aleyhi ve sellem) en yakınında yaşayan Mâlikoğlu Enes’in ve yakınlarının gördüğü olaylara dayanmaktadır. Peygamber’in duasının sonucu olarak her zaman varlıklı bir hayat sürdü. Sahip olduğu her şey bereketlendi ve güzelleşti. Basra’daki bahçesi senede iki defa yemiş verir, bahçede bulunan reyhan ağacından etrafa misk kokusu yayılırdı. Yine Peygamber duasının himmetiyle çok fazla çocuğu ve torunu oldu. Ölüm döşeğindeyken annesinden kendisine miras kalan ve içinde Peygamber’in terinin olduğu esansın kefenine sürülecek hanuta katılmasını vasiyet etti. Ayrıca daha önceki vasiyeti gereği Peygamber’den emanet kalan çubuk, kefeniyle böğrü arasına, saç teli de dilinin altına konuldu. 103 yaşında, Basra şehrinde vefat etti. Hz. Enes, aynı zamanda, rivayet ettiği 2286 hadisle, en fazla rivayette bulunan üçüncü sahabidir.
-
Erbain Kırk Yılın Şiirleri
İsmet Özel’in kırk yaşına kadar yayınladığı dört şiir kitabındaki ve bazı dergilerde yer alan şiirleri ERBAİN kitabında toplanmıştır.Geceleyin Bir Koşu (1966)
Evet, İsyan (1969)
Cinayetler Kitabı (1975)
Celladıma Gülümserken (1984)
-
Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz
Bugün ‘’Eşinizi Ne Kadar Tanıyorsunuz ? ‘’ adlı bir televizyon programına davetlisiniz. Sizi dürüstlük koltuğuna oturtacaklar. Tereddüt etmeden katılabilir misiniz ? Aynı evi ve aynı yatağı paylaştığınız kişiyi ne kadar tanıyor sunuz ? Sizinle yaşamak , onun damağında nasıl bir tat bırakıyor ? Tatlı , tuzlu acı , ekşi , kekremsi … Hangisi , biliyor musunuz ? Kadınlar ve erkekler , birbirinden çok farklıdırlar. Bu farkların keyfini mi çıkartıyorsunuz ? Yoksa eşinizin canını mı çıkartıyorsunuz ? Farklılıkların keyfini çıkartmak isteyenler için … Işte size İPUCU HİKAYELERİ …
-
Esir Gerçek Bir Esaret Hikayesi
2012 yılının 9 Mart günü belgesel çekmek için gittiğimizi Suriye’de, kameraman arkadaşım Hamit Coşkun’la birlikte Esed rejimine bağlı silahlı milisler tarafından kaçırıldık. Kaçırıldıktan sonra yeraltı cezaevinde yaşadıklarımız bizi yepyeni bir dünya ile tanıştırdı. Bu öyle bir dünyaydı ki çoğu zaman insanlığımızdan utandık. Akla gelmeyecek işkence ve zulümlere şahit olduğumuz yeraltı cezaevinde kalırken dışarıdaki hayatın her geçen gün bizden daha da uzaklaştığını, bir rüyaya dönüştüğünü hissediyorduk. Çünkü Esed rejiminin yeraltında kurduğu bu dünya adeta bambaşka bir gezegen, bambaşka bir âlem gibiydi. Baştan aşağı kötülük ve zorbalığın hâkim olduğu yeraltı cezaevinde hayatta kalabilmenin tek yolu ise inanca ve umuda sarılmaktı. Biz de öyle yaptık ve inanç ile umudun insan için ne büyük bir imkan olduğunu bir kez daha keşfettik.
-
Esir Şehrin İnsanları (Esir Şehir Üçlemesi 1.Kitap)
“Esir Şehir Üçlemesi” edebiyatımızın güçlü ve klasikleşmiş ismi Kemal Tahir’ in başyapıtlarındandır. Her büyük ve klasik yapıt gibi, bir ya da birden çok problematiği mükemmel bir biçimde işleyen bu nehir roman dizisinin ilk kitabı olan “Esir Şehrin İnsanları” nda Kemal Tahir, Mütareke Dönemi Osmanlı aydınının ve İstanbul’ unun destansı direnişinin ve mücadelesinin benzersiz bir fotoğrafını çekmektedir. Kurtuluş Savaşı öncesinin anlatıldığı pekçok roman yazılmıştır kuşkusuz, ama hiçbiri bu denli edebi ve ölümsüz olamamıştır.
-
Esir Şehrin Mahpusu
Esir Şehir Üçlemesi’nin ikinci cildi ‘Esir Şehrin Mahpusu’nda, Kâmil Bey hapistedir; kendisiyle, ailesiyle ve ait olduğu Osmanlı aristokrasisiyle derin bir hesaplaşmaya girişir. Çürümüş, işbirlikçi aileler, Anadolu’da gitgide güçlenen Kuvâ-yi Milliye direnişi ve hapiste, korkunç bir dram içinde, yapayalnız, kendisini Kurtuluş Mücadelesi’yle yeniden yaratmaya karar veren Kâmil Bey… Romancının, romanını yazacağı toplumu, o toplumun insanlarını ‘tarihsel gelişimi içerisinde inceleyip, meydana vuracağı özelliklerden, bugünün ve geleceğin zorluklarının çarelerine sağlam dayanaklar bulmak’ zorunda olduğunu; bunun için hazır kaynaklar yoksa, bu roman dışı incelemelerin de romancı tarafından yapılması gerektiğini, bunsuz bir roman yazılamayacağını, romancı olunamayacağını da ilk vurgulayan Kemal Tahir olmuştur.
-
Fatih Harbiye
Darülelhan’ın (Konservatuvarın) alaturka kısmında ud eğitimi alan Neriman, mensup olmakla iftihar ettiği Doğu kültürünü çok seven babası Faiz Bey’le on beş yaşından beri Fatih semtinde oturmaktadır. Yine bu semtte tanıştığı, babasına çok benzeyen ve Darülelhan’da kemençe eğitimi alan Şinasi ile yedi yıldır nişanlıdır. Bütün mahalle, tahammül sınırlarını zorlayan bu nişanlılık ilişkisinin evlilikle bitmesini beklemektedir. Ancak Neriman’ın Darülelhan’da tanıştığı Macit, onun içinde yer etmiş Batılı bir hayat yaşama isteğini uyandırır. Neriman, Beyoğlu’nda, Harbiye’de yaşanan ışıltılı hayat tarzına imrenerek yaşadığı muhitten, evlerinden, babasından, Şinasi’den ve hatta doğuyu temsil ettiğini düşündüğü kedisinden bile nefret etmeye başlar. Tramvay yoluyla birbirine bağlanan ama birbiriyle bağdaşması mümkün olmayan iki semt, Fatih ve Harbiye, aynı coğrafyada yaşanan bir kültür ve zihin geriliminin cepheleridir. Türk edebiyatının en üretken kalemi Peyami Safa, televizyon dizilerine de konu olan Fatih-Harbiye romanında toplumumuzun yaşadığı asrîleşme (çağdaşlaşma) sancılarına eşyalar, şahıslar, kurumlar ve mekânlar üzerinden ayna tutmaktadır.
-
Fatih Sultan Mehmed Han
Çağ açıp çağ kapatan, Osmanlı Devleti’ni imparatorluk haline getiren bir padişah: Fatih Sultan Mehmed Han. Fatih’in en büyük silahı olan istihbarat teşkilatı Karatuğlar ve teşkilatın amansız lideri Kul Ömer… Karanlık güçlerin efendisi İlian Sadnakar… Sarayda büyüyüp yetişen habis bir ur: Kont Drakula… En koyu isyanların karşısında, irfanın temsilcisi Ak Şeyh Akşemseddin… Okurları ve edebiyatçılar tarafından Peyami Safa’nın halefi olarak gösterilen Okay Tiryakioğlu; akrepli arbaletler, Bizans surlarını titreten toplar, kılıçtan keskin akıl oyunları, zehirden yakıcı Rum Ateşi, efsaneler, sırlar ve akıl, bilek ve yürek gücüne dayalı savaşların gölgesinde Fatih Sultan Mehmed’in inanılmaz hayatını yazdı.
-
Fatıma
Fâtıma…
Bir gençlik romanı…
Lise arkadaşlığından başlayıp üniversitede devam eden ve pekişen bir arkadaşlığın hikâyesi… Büyükşehirlere üniversite okumak için gelen gençlerin içine düştükleri girdaplar… Ve bu girdaplardan kurtulmak isterken daha başka büyük uçurumlara düşenler… Düşen arkadaşlarını kurtarmak isteyen gençlerin verdikleri mücadeleler…
Fâtıma ve arkadaşlarının bir sivil toplum kuruluşu bünyesinde gerçekleştirmek istediği iyilik hareketi calışmaları… Başkalarının bu ortamda sabote etme planları ve eylemleri… Art niyetli planlara ve eylemlere rağmen akıllı ve dengeli müdahalelerle bunları etkisiz kılma çabaları…
Otuz ayrı bölümden oluşan romanda her bölüme uygun epigraflar…
Etkileyici, akıcı, canlı ve heyecanlı bir anlatım…
Anlatım sırasında dikkatimizi çeken zengin metinler arası göndermeler…
Ve her bölümde merak duygusunu harekete geçiren olay akışları…
Yazarımız, etkileyici kalemiyle Fâtıma ve arkadaşlarının verdiği mücadeleleri ve aralarındaki arkadaşlık ilişkilerini anlatmakta bu romanda… -
Faust (Tam Metin)
Önce halk efsanelerinde, adı meçhule karışmış ozanlar söylediler bu ateşin hikayeyi.
Sonra edebiyatçılar keşfettiler, eski kroniklerin içinde ilginç öyküler ararlarken.
Kimler kalemini sivriltmedi ki şeytanla insanın gizli mukavelesini ademoğluna fısıldamak için.
Ama içlerinde en ölümsüz olanı, müjdeyi ve lâneti tüm ruhları sarsarcasına haykıranı, Goethe’nin Faust’uydu.
Faust, modernitenin trajedisini haber veren ilk büyük yapıt oldu.Kimin kazandığı ve kimin kimi kandırdığı belli olmayan bir irade savaşıydı anlatılan.
Hikâyenin özeti şuydu: Şeytan Tanrı’ya meydan okudu, savaşın sonunu bile bile. Çünkü yaratılış öyküsünü bilmeyen
melek olamazdı. Lâkin kendi öyküsünü unutan insan devreye girdiğinde bu meydan okuma, büyük bir soru işaretine dönüştü. Belki şeytan için değil, ama kesinlikle insan için…
Şeytan bir soru işareti, ruh bir soru işareti, insan: ardı sıra dizili soru işaretleri…Ve insanın yeryüzündeki devr-i daimi başladığı anda, ruhun üzerine yapılan pazarlıklar ve olası mukavelelerin de dönemi açıldı.
Bu mukaveleden habersiz bir ademoğlu olmadı. O, her zaman, pazarlığın bir tarafıydı.
Belki de bu yüzden, kendini okumak isteyen herkes pür dikkat, kulak kesildi bu hikayeye: ”Kimdir Faust? Şeytan’a mı verdi ruhunu? Nasıl bir sözleşmeydi bu?
Kendimizi başkalarından dinlemek, en sevdiğimiz mesleğimiz değil midir?O halde herkesin vâkıf olduğu bir temayı, yaşamı efsaneleşmiş bir karakterin omuzlarına yükleyerek anlatan
Goethe’ye kulak verelim…
Tüm yaşamını adadığı ölümsüz eseri Faust’a… -
Fetih Sancakları
Fetih Sancakları’ Bedir’den Preveze’ye İslam ümmetinin cihat tutkusunu anlatıyor. Aşk, fedakarlık ve şehadet özlemiyle yoğrulmuş müslümanların nefes kesen mücadeleleri. İçiçe küçük, severek okuyacağınız romanlar…
-
Filfantastik Maceralar & Afrika’da Hazine Arayışı
Dışarıda yağmur yağarken Anton odasında sıkıntıdan patlamak üzereydi.
Neyse ki Anton ve konuşan fil Timbo yatağın altında bir define haritası buldular.
Timbo haritaya bakar bakmaz hazinenin Afrika’da saklı olduğunu anladı!Anton, Timbo ve komşu kızı Luise yeni bir filfantastik maceraya atılmakta gecikmediler:
Havada uçan, suda yüzen ve karada ilerleyen yeni taşıtlarıyla dağlardan, denizlerden, çöllerden geçerek ormana vardılar.
Acaba aradıkları hazineyi bulabilecekler miydi? -
Filfantastik Maceralar & Hindistan’a Doğru
Timbo üzüntüyle derin bir iç çekti. Kuzeni Jamal’ın doğum günü partisine katılamayacaktı çünkü kuzeni Hindistan’da yaşıyordu ve orası da çok uzaklardaydı.
Ancak Anton ile Luise’nin pes etmeye niyetleri yoktu! “Ne olmuş Hindistan uzaklardaysa,” dediler aynı anda. Koridorda hazır bekleyen taşıtları ne güne duruyordu.
Onunla havada, suda, karada yolculuk edebilirlerdi. Üç arkadaş yanlarına bol bol kakaolu kurabiye ve limonata alarak yola çıktılar. Hindistan’a vardıklarında Jamal’ın doğum günü partisinde birbirlerine su püskürterek eğlencenin tadını çıkardılar.
Peki etrafa sıçrayan suları temizlemek kime düşecekti acaba?