Muhyiddin İbn Arabi

Muhyiddin İbn Arabi 28 Temmuz 1165 yılında günümüzün İspanya sınırları içerisinde yer alan Murcia şehrinde doğmuştur. Tam adı; Muhyiddin Muhammed bin Ali bin Muhammed el-Arabi et- Tai El- Hatimi'dir. Şeyhü'l Ekber unvanı ile anılır. Endülüs Devletinin hüküm sürdüğü İspanya topraklarında doğmuş olan İbn Arabi 8 yaşında iken ailesi ile birlikte Sevilla şehrine göç etti. Ailesi Arap Tayy kabilesine mensuptu. Yakın akrabaları hakkında çok fazla bilgi bilinmemektedir. Ailesi arasında tasavvufi bilgilere sahip kişiler vardı. Endülüs'te bir süre kaldı ve seyahate çıktı. Şam, Bağdat ve Mekke'ye gitti ve orada bulunan tanınmış alimlerle görüştü. 17 yaşında olan Muhyiddin gerçek bilginin akıldan gelmediğine ilham ve keşf yolu ile elde edilebileceğine inanıyordu. Şekkaz isimli bir şeyh ile tanıştı ve ondan kuran dersleri almaya başladı. Arabi İşbiliyye'deyken hastalanıp okuma kabiliyetini kaybetti. İki sene bu halde kaldıktan sonra Sebte Şehri'ne giderek ahlak makamına erdiği söylenir. 1196 yılında Fas'a gitti. Buradaki seyahatleri sırasında büyük şöhret kazandı. 1200 yılında ilk defa hac için Mekke'ye gitti. Mekke'den sonra Ruhu'l- Kuds ve Tacu'r-Rasul isimli eserlerini yazdı. 1204 yılında Medine, Musul, Bağdad'da bulundu. Musul'da iken et-Tenezzülatu'l Musuliyye'yi yazdı. Musul'dan sonra Konya'ya geldi. Burada tanıştığı Sadreddin Konevi'nin dul olan annesi ile evlendi. Selçuk Meliki tarafından büyük hürmet gördü. Mısır'a geçti. Orada Futuhat-ı Mekkiye'deki sözlerinden dolayı hakkında idam fetvası verildi. oradan kaçtı ve Mekke'ye geldi. 617 yılında Şam'a yerleşti. Ara sıra civar şehirlere Seyehat etti. Şam'da kendisinin Fütuhat'tan sonra en büyük eseri olarak Fusus'u kaleme aldı. İbn Arabi bu eseri rüyasında Peygamber'den ümmetine aktarmak üzere aldığını belirtmiştir. 638 yılında Şam'da vefat etti. Kabri Şam şehri dışında Kasiyun dağı eteğindedir.

  • Fütuhat-ı Mekkiyye 1

    Hamd, şeyleri bir yokluktan ve yokluğun yokluğundan var eden ve şeylerin varlığını kelimelerinin yönelişine dayandıran Allah’a mahsustur. Bu sayede onların yaratılmışlığını ve Hakk’ın kadimliğinden kaynaklanan özelliklerinin sırını öğrendiğimiz gibi Allah’ın bize bildirdiği kadimliğini de öğreniriz.
    Münezzeh Allah, zuhur edip izhar ederek zahir olmuştur, batın kalmamıştır; fakat (aynı zamanda) batın olmuş ve batın kılmıştır. Kulun varlığı, öncesinde de sabit iken, O’nun için el-Evvel (ilk) ismini sabit kılmıştır; yok oluşun ve yoksunluğun takdir edilmesi ise daha önce de sabit iken, Hak için el-Ahir (son) ismini sabit kılmıştır.
    Asır ve muasır, cahil ve haberdar olmasaydı, O’nun el-Evvel ve el-Ahir veya el-Batın ve ez-Zahir isimlerinin anlamını kimse bilmeyecekti. Bu gibi isimler, bu en yüce anlamda Tanrı’nın güzel isimleri olsa bile, isimler arasında bir farklılaşma vardır. Söz konusu farklılaşma, menzillere yerleşmek için vesileler edindiklerinde belirginleşir…

    18,90
  • Filozof ve Sufi Metafizik Üzerine

    Elinizdeki eser İbnü’l Arabî’nin başyapıtı Fütûhât-ı Mekkiyye’nin 8. cildinde bulunan 107-108. kısımlar ve 162-167. bölümleri içermektedir. Bu bölüm Fütuhat-ı Mekkiyye’de kimyâ-i saâdet başlığıyla yer alır. Kimyâ-i saâdet, insanı saadete ve kemâle ulaştıran kimya, yani ahlâk ilmi demektir. Kimyanın popüler isimlendirmesi simyadır. Kimya veya simya madenlerdeki değişimi ve başkalaşmayı inceleyen ilmin adıdır. Bakırın altına dönüşmesi veya kurşunun altına dönüşmesinin imkânını bu ilim inceler. İbnü’l Arabî buradan bir karşılaştırma yaparak tasavvuf-ahlâk ile simya ilmi arasındaki irtibatı gösterir. Tasavvuf insandaki ahlâkın olumlu değerler istikametindeki değişimidir ve bu nedenle hâl, yani değişme ve başkalaşma ilmidir. Ahlâkta kötü özellikler madenler arasındaki değersiz madenlere karşılık gelirken ahlâkın gayesini teşkil eden erdemler altın mesabesindedir. Bütün madenler altın olma potansiyeline(kuvve) sahiptir. Kimya ilmi, potansiyeli harekete geçirerek madeni bilfiil altın yapmanın imkânını araştırır. Tasavvuf, insandaki değersiz huyları erdemlere dönüştürerek insanı altın hâline getirmeyi hedefler. Altın insan, kâmil insan demektir. Kimya veya simya ile tasavvufun irtibatı burada kurulur: İnsanları bir maden şeklinde düşünerek onların altın olmasının imkânlarını bulmak!

    9,09
  • İç Sayfalara Gözat Yorumlar 14 Paylaş Hakikat Yolcusuna Kılavuz

    Yolların değerli ya da değersiz oluşları menzillerine bağlıdır. Menzili Allah olan yolun yolcusu, tüm yolcuların en talihlisi ve en selâmete ermişidir. Ancak bu yolda çeşitli engeller, tuzaklar, nefsi sapmalar olabilir. O’na giden yollar, yol kesiciler ve yok ediciler tarafından sarılabilir. Bu yüzden Allah yolundaki mürîde kılavuzluk eden mürşidin rolü hayatidir.

    Hayykitap tarafından yayımlanan Hakikat Yolcusuna Kılavuz, tarihin yetiştirdiğini en büyük sûfîlerden biri olan İbnü’l-Arabî’nin “tasavvufun pratik alanı” üzerine yazdığı beş risaleden oluşuyor. Mürîdin yapması gereken şeylerin kısa bir özetini çıkarıyor, nasîhatlerde bulunuyor. Hepimizin aklındaki sorulara anlaşılır cevaplar veriyor: Şeyh ve mürîdler Allah yolunda nelere dikkat etmelidir? Velîlerin menzilleri ve tasavvufî eğitimin incelikleri nedir? Sülûk edenlerin halleri ve makamları nasıl olmalıdır? Yola giren sâlik nelerden kaçınmalıdır? Muhabbet, şevk, aşk, halvet, vuslat, ihsan, takvâ ve sükût, mürîd için ne anlam ifade etmelidir?

    Hakikat Yolcusuna Kılavuz’un diğer bir önemli özelliği de tasavvufî kavramlar hakkında açıklayıcı bilgiler veriyor olması. Kitapta geçen birçok tasavvuf terimi dipnot verilerek açıklanıyor, İbnü’l-Arabî’nin risâlelerde isimlerinden bahsettiği kişiler hakkında da ayrıca kısa açıklamalar yapılıyor.

    Sade ve herkesin anlayabileceği bir dille tercümesi yapılan risalelerin isimleri ise şöyle: Tasavvuf Yoluna Gereken Şeyler Hakkında, Şeyhe Hürmet Etme Makamının Bilinmesi, Allah Yolunun Yolcularına Hediye, Mürîdin Yapması Gereken Şeylerin Özü ve Allah Erlerinin Süsü…

    Hakikat Yolcusuna Kılavuz’da İbnü’l-Arabî hem mürîdlere nasihat ediyor hem de hepimizin kafasındaki “şeyh” tanımını altüst ediyor. Diyor ki: “Şeyhler, Allah’ın sevdiklerini seven, Allah’ın sevmediklerini sevmeyen, hayra koşan, insanları bağışlayan, hak sahiplerine hakkını veren, din ve tarîkat kardeşlerine hattâ ve hattâ bütün insanlara hayır ve iyilik yapan, cömertliklerini sadece bilgileriyle sınırlandırmayıp mutlak anlamda cömert olan, büyüklerini baba, akranlarını ve emsallerini kardeş, küçüklerini çocuğu ve bütün mahlûkâtı ailesi olarak gören ve onların ihtiyaçlarını soruşturandır.”

    6,79
  • Allah Kimleri Sever

    Günümüz Türkçesiyle bugüne kadar yazılmış en anlaşılır tasavvuf kitapları..
    Seri, Türk insanının bu topraklara ait gerçek tasavvuf ile tanışmasını amaçlıyor.
    Her iki kitap da piyasadaki diğer kitaplardan farklı. Farkı ise eserlerin seçiminde, profesyonel çeviride, çeviride kullanılan anlaşılır sade dilde, kolaylaştıran rahat sade tasarımda yatıyor..

    6,79
  • Nefsini Bilen Rabbini Bilir Varlık Yokluk ve Nefsin Mertebeleri

    Allah’ın sevgili kulu olmak zor değil!
    Varlığın birlenmesi demek her şeyi Bir görmek, her seyi Bir’den görmektir. Bu ise kendini bilmekle yani kendi hakikatinle yüz yüze gelmekle, kendi hakikatinle buluşup onu ele geçirmekle mümkündür. İnsan nefsini bildiğinde, kendi deruni özüne yani varlığın merkezine eriştiğinde Rabbine ilişkin bilgiyi edinir, Rabbini bilir. Gerçek varlığın yalnız Cenab-ı Hakk’a ait olduğunu, O’nun dışında kesinlikle hiç bir şeyin var olmadığını, ‘aşk’ın birliği içinde kavrar. Ölmeden önce ölür!

    6,79
  • Füsusu’l-Hikem Hikmetlerin Özü

    İslam irfan tarihinin en mühim şahsiyetlerinden birisi olan Şeyhü’l-Ekber Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin, en çok tartışılan eseri Füsusu’l-Hikem (Hikmetlerin Özü)’dir. Peygamberimiz’den aldığı talimat üzerine, “ne bir harf noksan ne de bir harf fazla” olmamak üzere nakledilen bu hikmetlerin her biri, bir Peygamber’in hakikatinden süzülüp gelmiştir. Eserleri ile İslam irfanının zenginliğini ve enginliğini ortaya oymuş olan bu büyük bilgenin, mühim eseri Füsusu’l-Hikem’in yeni bir tercümesini sizlerle paylaşıyoruz. Füsus’un Türkçe okuyup yazanlar açısından sarih, temiz ve duru bir tercümesi olma niyazıyla sunduğumuz bu kitabın Şeyhü’l-Ekber’in irfan dünyasındaki derinliğini aksettirmesi dileğimizdir.

    9,09
  • Eş-Şeceretü’n-Numaniyye fi’d-Devlet-i Osmaniyye

    Elinizde bulunan Şeceretü’n-Numaniyye fi’d-Devlet-i Osmaniyye isimli eseri hem Osmanlı Devleti’nin manevi manada ne kadar büyük ve kıymetli olduğunu göstermeye ve hem Allah dostlarının nasıl ihsan sahibi kullar olduğunu ifadeye kâfidir. Zira Hazret-i Peygamber (sallallahu aleyhi vessellem) Efendimiz buyurdular ki; “Müminin ferasetinden sakının! Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 16, Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağir, 1, 24).
    O, Cenab-ı Hakk tarafından kendisine ilham olunan gaybi haberleri bu eserine yazmış ve hatta kendi kabrinin kaybolacağını, asırlar sonra Yavuz Sultan Selim Han tarafından keşfedileceğini ima ile ifade etmiştir.
    İbni Arabî hazretleri ayrıca Hilafet mührünün sahibi Osmanlının kuruluşunu, kudretini, Mısır ve Bağdat gibi diyarların fetihlerini, padişahların isimlerini, yıkılış sürecini anlatmıştır. Türkiye için mühim, Müslümanlar için ise sevinç vesilesi olacak müjdeler vermiştir.
    Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil

    9,09
Open chat
Wie können wir Ihnen behilflich sein?